Yoksullukla Mücadelede Vatandaşlık Geliri Modeli Türk
Sosyal Yardım Ve Sosyal Hizmet Sistemini
Nasıl Etkiler?

 
 

 

Prof. Dr. Ali Seyyar [1]

GİRİŞ

Bir ülkede yoksulluğun varlığı, o ülkede sosyal politikaların etkin bir şekilde uygulanmadığının önemli bir işaretidir. Bu bağlamda son yıllarda Türkiye’de de farklı teorik ve pratik boyutları olan vatandaşlık geliri modeli, yoksullukla mücadele stratejileri açısından tartışılmaktadır. Sosyal politikaların ana unsurlarından olan (kamusal) sosyal yardım ve sosyal hizmet programlarının bütününü etkilemesi açısından vatandaşlık geliri modelinin uygulanabilirliği ve finansmanı, özellikle maddî destek içeren (kamusal) sosyal transfer sisteminin yeniden yapılandırılmasına bağlıdır. Makalemizde Türkiye’de aşamalar halinde oluşturulmuş bir sosyal güvenlik sisteminin yoksullukla mücadele açısından yeniden gözden geçirilmesi ihtiyacından yola çıkılarak, dar ve geniş açılımlı bir vatandaşlık geliri modelinin sosyal yardım ve sosyal hizmet sistemini nasıl etkileyeceği üzerinde durulacaktır. Bu çerçevede vatandaşlık geliri modelleri açısından ilk önce vatandaşlık kâr payı, üniversal nitelik taşıyan şartsız temel gelir modeli ile sadece yoksulları sosyal koruma altına almayı hedefleyen dar açılımlı bir vatandaşlık geliri modeli (şartlı temel gelir sistemi) tanıtılacaktır.

Yoksullukla mücadeledeki mevcut durum göz ününde bulundurulursa, özellikle Türk işsizlik sigortası ve(ya) (kamusal) sosyal yardım sisteminden (yeterince) yararlanamayan milyonlarca yoksul insanın asgari refah seviyeleri, insan onuruna yaraşır bir hayat sürdürebilmeleri ve buna bağlı olarak toplumsal hayata bağlılıklarının şartlı temel gelir modeli ile sağlanabileceği mümkün gözükmektedir. Dolayısıyla tebliğimizde nihaî olarak şartlı vatandaşlık geliri modeli çerçevesinde Türk sosyal yardım ve sosyal hizmet sisteminin yeniden yapılandırılmasına yönelik millî (yerli) sosyal politika çizgisinde, modelin muhtemel etkileri araştırılacak ve yoksullukla mücadeledeki yeri ve konumu, etkinlik, kapsam, parasal destek boyutu, finansman ve yararlanma şartları gibi bazı parametreler ekseninde değerlendirilecektir.

1. Vatandaşlık Geliri Modellerinin Türleri ve Özellikleri

Eğer sosyal devletten bahsediyorsak, sosyal sigortalı olsun veya olmasın, gelir seviyesi düşük ve(ya) bununla birlikte değişik sosyal sebeplerden dolayı gideri yüksek olan muhtaç ve fakirlere, muhtaçlık ve fakirlik derecelerine göre, aynî ve nakdî yardımın yapılması kaçınılmazdır. Söz konusu maddî içerikli sosyal destek ise, yoksulluğun giderilmesinde mevcut sosyal güvenlik yöntemlerinin yetersiz olduğu görülmektedir. Dolayısıyla, yoksullukla mücadele yöntemleri açısından yeni bir sosyal politika aracına ihtiyaç vardır. Bu amaçla, değişik türlerde ortaya çıkan vatandaşlık geliri modellerini, yoksullukla mücadele açısından değerlendirmekte fayda vardır. Bu bağlamda kısaca da olsa ilk etapta vatandaşlık kâr payı, şartsız ve şartlı temel gelir modelleri incelenecek ve şartlı temel gelir modeli üzerinden açılımlar sergilenecektir.

1.1. Kamusal Ortaklık Modeli Olarak Vatandaşlık Kâr Payı

Vatandaşlık kâr payı, devletin, ülkenin petrol ve benzeri tabiî kaynaklarını satması, işletmesi veya kiralamasından dolayı elde ettiği kârın belirli bir payını vatandaşlarına dağıtmasına dayanan bir sosyal transfer uygulamasıdır (Zarasız; 2010: 41).

ABD’nin Alaska Eyaletinde bütün vatandaşlara (aile fertlerine) şartsız ve sürekli olarak 1982 yılından beri “permanent fund dividend” adı altında bir vatandaşlık geliri verilmektedir. Buna göre petrol kaynaklarından elde edilen gelirlerin bir kısmı bir fonda toplanmakta (Alaska Permanent Fund) ve toplumun her bir ferdine bir nevi kâr olarak dağıtılmaktadır. Yılda bir kere olmak üzere eşit miktar üzerinden tespit edilen kâr payı, hükümetin yoksullukla mücadele programı olmaktan çok, kamu kaynaklarının tüm vatandaşların ortak malı olduğu düşüncesiyle ödenmektedir. Vatandaşlık kâr payı uygulamalarının sosyal adaletin tesisinde olumlu katkıları olmaktadır. 1982–2008 dönemi itibariyle ortalama olarak yılda 1.110 USD vatandaşlık geliri ödenmiştir. Görüldüğü üzere bu miktar, asgari geçim standardının çok altında kalmakla birlikte kişi başı geliri ortalama olarak sadece % 6 oranında artırmaktadır. Ancak bu ödemelerle alt gelir gruplarının ortalama gelir artışı % 10’a varabilmektedir. Dolayısıyla yoksulların ve özellikle çok çocuklu ailelerin refah seviyesi de o nispette artırılabilmekte ve gelir dağılımındaki adaletsizlik kısmen de olsa giderilmektedir. Şöyle ki en alt gelir grubunu temsil eden % 20’lik grubun aile geliri son 10 yılda % 28 artmıştır. En zengin kesimin geliri ise sadece % 7 civarında artmıştır (www.archiv-grundeinkommen.de).

Türkiye’de yer altı kaynaklarından kamu adına elde edilen gelirlerin boyutu, vatandaşlık geliri modelini uygulamak açısından yeterli olmadığı için makalemizde vatandaşlık kâr payı modeline daha fazla yer verilmeyecektir.

1.2. Üniversal Bir Model Olarak Şartsız Temel Gelir

Yoksullukla mücadelede sosyal siyaset araçlarından biri olan vatandaşlık geliri (basic income), en ideal açılımı açısından ele alınacak olursa, toplumu oluşturan bütün fertlerin sosyo-ekonomik ihtiyaçlarını karşılayan şartsız temel gelir (unconditonel basic income) transfer modelidir. Bu modelde üniversallık (genellik) prensibi doğrultusunda her vatandaşa, servetinden ve gelir seviyesinden bağımsız olarak ve geri ödeme şartı aranmaksızın bir gelir (maaş) bağlanmaktadır.

Şartsız temel gelir transferinin temel hedefi, özellikle muhtaç vatandaşların asgari hayat düzeylerini koruyabilmelerini ve toplum hayatına tam katılımlarını sağlamaktır. Bu modelde, vatandaşın ne muhtaçlık (yoksulluk) durumunun incelenmesine gerek görülmekte, ne de kendisinden (ücretli olarak emek piyasasında) çalışmak gibi bir şart veya karşılık aranmaktadır. Üniversal vatandaşlık geliri modelinde kaynakların eşitlik ilkesine göre dağıtılması söz konusu olduğu için (Alper ve Arabacı; 2010: 46) sadece yoksullara değil, gelir seviyesi ortalamanın üstünde olan orta halli ve zengin kesimlere de genelde aynı miktar üzerinden gelir bağlanmaktadır. Ancak bu durumda bu ek gelir, gelir vergisine tâbi tutulmaktadır.

Şartsız temel gelire sahip olan vatandaşlar, isterlerse emek piyasasında çalışarak (asgari) gelirlerini artırabilme imkânına sahip olmaktadırlar. Şartsız temel gelir ödemeleri, diğer gelir kaynaklarından bağımsız olarak düzenlendiği için emek sayesinde elde edilen şahsî gelir ile devletçe ödenen şartsız temel gelir arasında bir rekabet oluşmamaktadır. Şartsız temel gelir modelinde bir taraftan vatandaşın çalışmaya teşvik edildiği belirtilmekte, diğer taraftan da tembelliğe itildiği öne sürülmektedir. Vatandaşın çalışmak ve dolayısıyla kendi gayretleriyle gelir elde etmek isteyip istememesi, herhalde şartsız temel gelirin miktarı ile yakından ilgilidir. Miktar ne kadar düşük tutulursa, çalışma ihtiyacı ve gereği de o derece artacaktır (Seyyar; 2010: 53).

Bunun yanında şartsız temel gelirin miktarının emek piyasasında geçerli olan asgari ücretin üstünde tutulması durumunda, çalışmaya yönelik talebin azalma eğilimi göstermesi muhtemeldir. Asgari ücret şartının ortadan kaldırılması durumunda, şartsız temel gelir uygulamaları, işverenlerin işgücü maliyetlerini aşağıya doğru çekme içgüdüsüne bağlı olarak emek piyasasında ücretlerin kısa vadede düşmesine sebebiyet verebilmektedir. Orta ve uzun vadede emek piyasası şartlarının arz ve talep dengesine göre yeniden şekilleneceğini beklemek de mümkündür. Vatandaşlık geliri modelinin finansmanı, olağanüstü devlet gelirleri olmadığı sürece (kamunun petrol veya altın gelirleri gibi), genelde ücretin-gelirin ve(ya) tüketimin vergilendirilmesi ile sağlanmaktadır (Seyyar; 2010: 53).

Türkiye’nin dolaylı-dolaysız toplam vergi gelirleri, üniversal vatandaşlık geliri modelini finanse edecek boyutta olmadığı için makalemizde şartsız temel gelirin pratik detaylarına girilmeyecektir.

1.3. Sınırlı Bir Model Olarak Şartlı Temel Gelir

Vatandaşlık geliri modelinin muhatap sosyal kitle açısından daraltılmış bir çeşidi de genel bir ifadeyle, sadece muhtaç ve yoksullar için düşünülmüş “şartlı temel gelir” modelidir. Bazı farklılıklar olmakla birlikte “şartlı temel gelir”, özellikle nakdî yardım içeren kamusal sosyal yardım uygulamalarına çok benzemektedir. “Şartlı temel gelir” kavramı yerine bazen “negatif gelir transferi”, “şartlı sosyal gelir”, “asgari gelir desteği (garantisi)” (earned income tax credit: ABD; working families tax credit: İngiltere) veya “güvenceli (garantili) asgari gelir” (Balcı; 2006: 55) kavramları da kullanılmaktadır.

Sosyal güvenlik harcamaları kapsamında belirlenen şartlı temel gelirin miktarı, yoksulların asgari ihtiyaçlarını karşılayacak seviyededir. Burada sadece kişinin fizikî (zarurî) ihtiyaçları değil, sosyo-kültürel ihtiyaçları da dikkate alınmaktadır.

Devletin sosyal devlet anlayışı ve(ya) ekonomik gücüne göre, şartlı temel gelirin miktarı, bazen fert başına düşen ortalama millî gelire, bazen asgari ücrete, bazen de işsizlik ödeneğine göre belirlenmektedir. Buna bağlı olarak da, şartlı temel gelirin miktarı, bazı durumlarda asgari hayat standardının (fert başına düşen ortalama millî gelirin) altında da kalabilmekte ve yoksul vatandaşın hayat kalitesini artırmamaktadır. Bu durumlarda, değişik olağanüstü sebeplerden dolayı, özellikle ileri derecede sosyo-ekonomik sorunları olan, sosyal dışlanma tehlikesi ile karşı karşıya kalan ve dolayısıyla özel olarak korunması gereken vatandaşların hayat kalitesini artırmak ve sosyal hayata bağlamak amacıyla başka kaynaklardan finanse edilen bir sosyal yardım ve hizmet sistemine ihtiyaç duyulmaktadır (www.basicincome.org).

Üniversal modelden farklı olarak şartlı temel gelir modelinde, (muhtaç) vatandaşların gelir durumunun tespiti, bir başka ifadeyle gerçek ihtiyaç sahiplerinin tespit edilmesi zorunludur. Bunun için geliştirilmiş bir muhtaçlık tespit sistemine (gelir-servet testine) ihtiyaç vardır. Suiistimalleri önlemek ve sosyal adaleti tesis etmek adına, bu da ancak sosyo-bürokratik bir işlemle yürütülebilmektedir (Jodie; 2007).

Kişiler, çalışmaları halinde devletin verdiği gelirden mahrum olmayacak, ancak emek piyasasında elde ettikleri artı ücret, toplam gelir (vatandaşlık geliri + ücret) olarak sayılacak ve (fert başına düşen ortalama milli gelirin üstünde olması durumunda) vergilendirilecektir. Bu modelde, sosyal transferden sadece hiç geliri olmayanlarla gelir seviyesi düşük olanlar yararlanabilmektedir. Genelde bu ödemeler, gelirleri fert başına düşen ortalama millî gelirin altında kalan vatandaşlara yapılmaktadır. Bir başka ifadeyle, gelirleri fert başına düşen ortalama millî gelirin üstünde olan vatandaşlar, gelir desteğinden istifade edememektedir. (Friedman; 2006: 228–230).

Şartlı temel gelir uygulaması, muhtaç bir vatandaşın geçimini tam olarak sağladığı veya böyle düşünüldüğü için kendisine bunun dışında bir ödeme yapılmamaktadır. Bu durumda, kamusal sosyal yardım sistemine artık ihtiyaç duyulmamaktadır. Bir başka ifadeyle, muhtaç bir vatandaşa şartlı temel gelir bağlanması ile vergi ve(ya) sosyal sigorta primlerinden finanse edilen bütün diğer sosyal haklar (kamusal sosyal yardım; işsizlik ödeneği) da ortadan kalkmaktadır. Ancak özürlülerin, yaşlıların ve bakıma muhtaçların özel sosyal ihtiyaçlarını da dikkate alan alternatif ve(ya) geliştirilmiş özel vatandaşlık geliri modelleri de bulunmaktadır.

1.3.1. Sosyal Adalet ve İnsan Onuru Açısından Şartlı Temel Gelir

Bir vatandaşlık hakkı olarak temel gelir, toplumun refahından pay alabilmek adına yoksullar için bir fırsattır. Mutlak yoksulluğun ortadan kaldırılması, âdil bir toplumun inşası ve âdil bir gelir dağılımının gerçekleşebilmesi, kısacası sosyal adaletin tesisi, buna bağlıdır (http://smi2le.org).

Şartlı vatandaşlık geliri ile bütün yoksullar, insan haysiyetine yaraşır düzenli ve huzurlu bir hayat sürdürebilme imkânına kavuşacaktır. Özellikle işsizlik sigortasından veya kamusal sosyal yardımlardan (yeterince) yararlanamayan milyonlarca yoksul insanın toplumsal hayata bağlılıkları artacaktır. Kendilerine düzenli olarak ödenmekte olan temel gelirle yoksulluktan kurtulmuş olan vatandaşlar, sosyal güvenlik açısından endişe duymayacak, gelecek umudu ile ileriye dönük alternatif plân ve program yapma şansına sahip olacaklardır. Böylece vatandaşlar topluma, sosyal sisteme ve devlete güven duyacakları için şahsî risk alma, serbest girişimcilikte bulunma ve yenilikçi olma cesaretleri de artacaktır.

Ancak iktisadî refahı artıracak kalkınma modelleri geliştirilmedikçe ve buna bağlı olarak da devletin vergi gelirleri artmadıkça, şartlı temel gelirin miktarı hep düşük kalacak ve yoksullukla mücadeledeki etkinliği de o nispette azalacaktır. Dolayısıyla şartlı temel gelir modeli, aktif istihdam politikaları ile desteklenmeli ve bu modelden yararlanan özellikle işgücü niteliği taşıyan yoksullar da çalışmaya özendirilmelidir.

Aktif istihdam politikaları, yoksulluğun kaynağı olan işsizlik sorununu ortadan kaldırmak için çalışmaya muktedir olan yoksulların ve işsizlerin çalışma hayatına dönüşlerini kolaylaştırmaktadır. Aktif istihdam politikaları, devletin işsizlik sorununu çözmek, işsizlerin sayısını azaltmak maksadıyla iş alanlarının açılmasına ve dolayısıyla emek talebinin artmasına yönelik dolaylı-dolaysız bir biçimde uyguladığı sosyo-ekonomik politikaların bütünüdür. OECD, aktif istihdam politikalarını “iş piyasasını ve işçilerin işle ilgili niteliklerini geliştirmek ve daha etkin bir iş piyasasını teşvik etmeye yönelik önlemler” şeklinde tanımlamaktadır (Gündoğan; 2003: 165).

Bazı gelişmiş ülkeler, aktif istihdam politikaları çerçevesinde yeni teknolojileri de dikkate alan (yeniden) meslekî eğitim programları, esnek (alternatif) çalışma imkânları, sosyal sigortalar prim ve(ya) vergi oranlarının aşağıya doğru çekilmesi gibi reel sektör yatırımlarını ve üretime dönük yöntemlerle istihdam oranını arttırmayı hedeflemektedir. Yoksullara yönelik şartı temel gelir modelinde maddî zorunluluktan dolayı değil, gönüllü olarak istediği ve beğendiği işyerlerinde çalışacak olan işsizler, hem işverenlere karşı daha bağımsız olacak, hem de performansları daha yüksek olacaktır. Yoksullara dönük vatandaşlık geliri (şartlı temel gelir) uygulaması ile birlikte özellikle emek piyasasında ağır ve-fakat ücreti düşük olan bazı niteliksiz işlere talep ilk başta azalabilir. Ancak orta vadede bu işyerlerinde ya ücretler artacak ya da teknik imkânlar dâhilinde otomasyona geçilecektir.

2. Türk Sosyal Yardım Sisteminin Yapısı ve Özellikleri

Birçok ülkede olduğu gibi, ülkemizde de fakirliğin önlenmesi ve etkilerinin en aza indirilmesi için geliştirilen yöntemlerinin başında kamusal sosyal yardım uygulamaları gelmektedir. Ülkemizde kamu yardımlarına yönelik mevzuat dikkate alındığında, mevcut kurum ve düzenlemeleri tarihî süreç içinde kısaca şu şekilde sıralayabiliriz:

a) Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü: 1976 tarih ve 2022 sayılı “65 Yaşını Doldurmuş, Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkındaki Kanun” kapsamında muhtaç olma şartıyla (65 yaşını doldurmuş) yaşlılara ve özürlülere aylık bağlanmaktadır. Özürlüler, 2010 yılı için aylık olarak 185 TL (özürlülük oranı: % 40- % 69) ve 278 TL (özürlülük oranı: % 70 ve üzeri) alırken, yaşlılar ortalama olarak sadece 93 TL alabilmektedir.

b) Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK): 1983 tarih ve 2828 sayılı SHÇEK Kanunu kapsamında, kendi bünyesine giren yoksul ailelere ve özellikle korunmaya muhtaç çocuklara aile birliğinin teminine yönelik olarak aynî ve nakdî yardımlar yapılmaktadır.

c) Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma (SYD) Genel Müdürlüğü: 1986 tarih ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu çerçevesinde kurulmuş olan SYD-Fonu aracılığıyla sosyal sigortalı olmayan ve acil muhtaç durumda olan bütün yardıma muhtaç vatandaşlara aynî ve(ya) nakdî yardım yapılmaktadır.

d) Vakıflar Genel Müdürlüğü: 2008 tarihli ve 27010 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Vakıflar Yönetmeliği” hükümleri gereğince sosyal güvencesi (geliri-aylığı) olmayan, yoksul olmak şartıyla özürlülere ve yetim-öksüz çocuklara muhtaç aylığı bağlanmaktadır. 2010 yılında muhtaç engelliler ile yetim çocukların her birine aylık olarak 317,24 TL ödenmektedir (www.vgm.gov.tr).

2.1. Kamusal Sosyal Yardımların Yoksullukla Mücadeledeki Yetersizliğinin Sebepleri

2.1.1. Kurumsal Yapının Dağınıklığı

Kamusal sosyal yardım yapan birden fazla kurumun bulunmasının yanında, her bir kurumun yardım ve hizmet türü ve anlayışı, idarî yapısı, bütçesi ve yetkisi birbirinden çok farklıdır. Birbirinden bağımsız olarak faaliyet gösteren bu kurumların uygulama standartları da kendine has bir özellik taşıdığı için kamusal sosyal yardım yapısının belirli bir bütünlükten-sistemden uzak olduğu görülmektedir (Taşçı; 2010: 100-112). Yoksullukla mücadele noktasında Türkiye’de birden fazla kamu kurumu veya kanunî düzenleme bulunmasına rağmen (mutlak yoksulluk hariç) göreceli yoksulluk ve buna bağlı olarak sosyal dışlanma sorunu bütünüyle çözümlenebilmiş değildir.

2.1.2. Yoksulluğu Ortadan Kaldırmayan Sosyal Yardım Uygulamaları

Türk sosyal yardım sistemi içinde yer alan kurumların yardım esasları, birbirinden farklı olmakla birlikte yapılan nakdî ve aynî yardımların miktarı çoğu zaman düşük kalmaktadır. Mesela 2022 sayılı Kanun’a göre, 65 yaş ve üzerinde olan yoksul yaşlılara ödenen gelirin miktarı (yukarıda görüldüğü gibi), yoksul özürlülere bağlanan gelirden çok daha düşüktür. Gerek miktar, gerek nitelik (aynî-nakdî yardım), gerekse süre bakımından farklı uygulamaların yanında, kamusal sosyal yardımların bütçe kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde belirlenmesi ve uygulanması, yoksullukla mücadeledeki ilkesizliği ve modelsizliği göstermektedir. Mesela SHÇEK, temel ihtiyaçlarını karşılayamayan ve hayatlarını en düşük düzeyde dahî sürdürmekte güçlük çeken kişi ve ailelere, ancak kaynakların yeterliliği ölçüsünde aynî ve nakdî yardım yapmaktadır. Bu şu anlama gelmektedir: Müracaatların fazla olması halinde yiyecek, giyecek, yakacak ve tıbbî araç-gereç gibi aynî yardımlar sınırlandırılabilmektedir. Yardıma muhtaç kesimlere konjonktürel olarak (özellikle seçim dönemlerinde veya Ramazan ayında) bazen çok, bazen az, bazen de ihtiyaç analizi yapılmadan gereksiz yere yardım yapılmaktadır. Özelikle Devlet Bakanlığı’na bağlı SYD-Fonu, siyasî amaçlar için de kullanabilmektedir. Dolayısıyla muhtaçlara sağlanan aynî ve(ya) nakdî yardımlar, çoğu kez kifayetsiz kalmakta ve aile fertlerinin sosyal refah seviyesine kalıcı bir katkı yapamamaktadır.

2.1.3. Yoksulluk (Muhtaçlık) Sınırını Belirleyen Bir Yöntemin Olmaması

Türkiye’de, sosyal yardım amaçlı kanunî düzenlemelere rağmen, resmî olarak tanımlanmış bir yoksulluk sınırı olmadığından, hangi gelir seviyesi altında kalanlara sosyal yardım yapılması gerektiği hususunda ortak bir uygulama yöntemi bulunmamaktadır. Mevcut kanunî muhtaçlık tanımları ise birbirinden yine çok farklıdır. Mesela bir yerde muhtaçlık, “kendini, eşini ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarını, anne ve babasını bulunduğu mahallin hayat şartlarına göre asgarî seviyede geçindirmeye yetecek geliri, malı veya kazancı bulunmama” hâli olarak tanımlanmaktadır (SHÇEK; Aynî ve Nakdî Yardım Yönetmeliği). Bu tanım, daha çok maddî (mutlak) yoksulluğu izah etmektedir. Hâlbuki geniş anlamda muhtaçlık kategorisine, göreceli yoksulluk ile sosyal hizmetler kapsamına girebilen unsurlar da girmektedir.

Diğer taraftan, Türkiye’de sosyal sigortalı olarak çalışanlar aile fertleri ile birlikte genelde sosyal güvenlik kapsamında sayıldıklarından ötürü, gelir durumlarının sosyal ihtiyaçlarını karşılayıp karşılamadıklarına bakılmaksızın, genelde kamusal sosyal yardım programlarına dâhil edilmemektedirler. Bu itibarla, Türk sosyal güvenlik sistemi çerçevesinde oluşturulan ve koruma karakteri taşıyan sosyal yardımlardan sadece mutlak manada yoksullar, yani gelirden tamamen mahrum olan yoksul aileler yararlanabilmektedir (Sözer; 1998: 86-109). Bir başka ifadeyle, Türkiye’de muhtaçları veya belirli muhtaç grupları içine alan sosyal koruma uygulamaları, asgari hayat standardını esas alan gelişmiş sosyal yardım sistemlerinden farklı olarak, yoksulluk sınırını son derece düşük gelir seviyesinde tutmaktadır.

Kamusal sosyal yardımlar, objektif kriterlere göre belirlenmediği için ne muhtaçlık tam olarak ortadan kaldırılmakta, ne de insan ve ailenin onuru güvence altına alınmaktadır. SYD’den sorumlu Devlet Bakanı Hayati YAZICI’nın 2009 malî yılı bütçe sunuş konuşmasında da ifade ettiği gibi, yardım alanların sadece % 61’i geleceğe güvenle bakmaktadır (www.sydgm.gov.tr). Hâlbuki kamusal sosyal yardımların hedefe ulaşabilmesi için yoksul kesimin yoksul kalma endişesinden kurtulabilmesi, yani sosyal dışlanmaya maruz kalmadan geleceğe ümitle bakabilmesi gerekmektedir.

2.1.4. Bakıma Muhtaçlık Riskinden Doğan Sosyal Hakların Yoksullukla Sınırlandırılması

Türkiye’de kamusal sosyal yardım mantığı ile de olsa 2005 yılında yürürlüğe giren 5378 sayılı Özürlüler Kanunu çerçevesinde SHÇEK, bakıma muhtaç olmaları şartıyla yoksul özürlülere asgari ücret miktarı üzerinden bakım ödeneği vermektedir.

Yoksulluk kriteri (şartı) ise şu şekilde belirlenmektedir: Bakıma muhtaç özürlünün içinde bulunduğu ailenin gelirlerinin toplamı, aile fertlerine düşen ortalama aylık gelir tutarının bir aylık net asgari ücret tutarının 2/3’ünden daha az olması durumunda bakıma muhtaç özürlü yoksul sayılmaktadır ve (özürlü maaşının yanında) bakım ödeneği alabilmektedir (Bakım Tespit Yönetmeliği, 2006).

İlave sosyal giderlere ve dolayısıyla yoksulluğa da yol açabilecek bakıma muhtaçlık riskini ve bu kapsamda bakıma muhtaç kişiyi iyi tanımlamak gerekmektedir. Bakıma muhtaçlık riski, bir insanın hayatının devamında bir şekilde özürlülük, yaşlılık veya hastalık gibi sebeplerden dolayı günlük hayatını sürdürebilmesi için başkalarının sürekli veya geçici olarak fizikî, tıbbî, psiko-sosyal ve manevî desteğine ihtiyacı olabilme durumudur (Seyyar; 2007: 59). Bakıma muhtaç kişiler ise bedenî/zihnî/ruhî hastalık, özürlülük veya yaşlılık sonucunda sürekli veya geçici olarak günlük hayatın alışılmış, tekrar eden gereklerini değişik derecelerde yerine getiremeyen, rehabilitasyon hizmeti alması gereken, evde ve(ya) kurumda (bakım merkezinde) bakım hizmetlerine ihtiyaç duyan ve bu sebeple başkalarının desteği olmadan hayatını idame ettiremeyen ya da idame ettirmekte güçlük çeken kişilerdir (Seyyar; 2007: 20).

Aslında soysal hukuk anlayışı doğrultusunda bakıma muhtaçlık riskinin tahakkuku durumunda, bütün bakıma muhtaç kişiler sosyal bakım güvencesi (ödenekleri) kapsamına alınmalıdır. Bu, bakıma muhtaç kişiye tanınan bir sosyal haktır. Ancak Türkiye’de bakıma muhtaç kişilerin bakım güvence modelinden yararlanabilmeleri yoksul olma şartına bağlanmıştır. Hâlbuki bakıma muhtaçlık riski, diğer sosyal risklerden bağımsız olarak değerlendirilmesi gereken, kendine has (ileri yaşlılığa veya kronik hastalığa-özürlülüğe bağlı) bir risk türüdür.

Türkiye’de bakıma muhtaç yoksul özürlülere verilen bakım ödeneğinin yoksullukla mücadele kapsamında mı, yoksa bakım hizmetlerinin kalitesini artırmak için mi verildiği de pek bilinmemektedir. Doğrusu bakım ödeneği ile birlikte sosyal bakım hizmetlerini içeren bakım güvence modelinin, sosyal hizmetler doğrultusunda yoksul olsun veya olmasın, bütün bakıma muhtaç kişiler için düşünülmesi ve uygulanması gerekmektedir. Bir başka ifadeyle, yoksul olanların maddî ihtiyaçları şartlı temel gelir modeliyle, bakıma muhtaç olanların bakım ihtiyaçları da aktif bakım hizmetleri içeren bakım sigortası ile karşılanmalıdır. Hem yoksul, hem de bakıma muhtaç olanların sosyal güvencesi ise şartlı temel gelirin yanında bakım sigortası ile sağlanmalıdır.

2.1.5. Yoksulluk Kültürünün (Yoksunluğun) Önlenmesine Yönelik Koruyucu Sosyal Hizmetlerin ve Sosyal İçerme Programlarının Yetersizliği

Sosyal politika araçlarından olan sosyal hizmetlerin uygulanmadığı bir ülkede, yoksulların ve risk kapsamında olan diğer sosyal grupların, toplum hayatından tecrit edilme tehlikesinin yanında, en temel maddî ihtiyaçlarını dahî karşılayamamalarından ötürü açlığa ve sefalete itilmeleri söz konusu olmaktadır. Yoksul ailelerin varlığı, maddî boyutunun yanında, birçok psiko-sosyal sorunları da içinde barındırmaktadır. Yalnızlığa, güçsüzlüğe, ebedî yoksulluğa ve mutsuzluğa itilen yoksul aileler, içinde yaşadıkları topluma, kültürel-manevî değerlere, tarihî mirasa ve rol dağılımına karşı da ilgilerini kaybetmekte ve sosyo-kültürel değerleri de manasız görmelerinden ötürü bunları ya hafife alabilmekte ya da reddedebilmektedirler. Sosyal yabancılaşma veya yoksulluk kültürü olarak tarif edilen bu durumda, yoksullar toplumun millî ve manevî değerlerinden uzaklaştıkları için psikolojik yönden de bir çözülmeye gidebilmektedirler. Türkiye’de yoksul ailelerin özel durumlarını dikkate alan genel anlamda sosyal (koruma) politikaların, özel anlamda koruyucu sosyal hizmetlerin yetersizliğinden dolayı özellikle yoksul ailelerde şiddet olayları da görülebilmektedir. Dolayısıyla, hem bir sosyal gerekçe, hem de maddî-mânevî kayıplara ve sosyal sapmalara yol açması bakımından yoksul ailelerin maddî güvencesinin (temel şartlı gelirin) yanında, önleyici sosyal hizmetlerle koruma altına alınması gerekmektedir.

3. Türkiye İçin Bir Model Önerisi: Yoksullara ve Dezavantajlılara Yönelik Vatandaşlık Geliri Uygulaması (Şartlı Temel Gelir)

Şartsız temel gelir anlamında sistemli ve kapsamlı bir vatandaşlık geliri modelinin vatandaşlara tanınan bir sosyal hak olarak Türk hukuk sisteminde yer alabilmesi, Türkiye’nin bugünkü sosyo-ekonomik şartlarını dikkate alırsak, pek gerçekçi görünmemektedir. Üniversal bir model, sebebe bağlı bir sosyal siyaset anlayışına da pek uygun düşmemektedir. Bilindiği gibi, sebebe ve neticeye bağlı sosyal siyaset uygulamasına göre, sosyal politika araçlarına ihtiyaç duyulması makul bir sosyal gerekçenin bulunmasına bağlıdır. Bir başka ifadeyle, yoksulluk, hastalık, malullük ve sakatlık gibi somut bir sosyal risk türü tahakkuk etmediği sürece kişilere sosyal hak da doğmamaktadır. Gerçekleşen sosyal riskin, kişiye ve(ya) sosyal çevresine maddî ve(ya) manevî bir zarar getirmesi şartına bağlı olan neticeye veya daha somut bir izahla zarara bağlı sosyal siyaset anlayışına göre, sosyal politika uygulamaları, maddî yoksulluk, sosyal tecrit, sosyal sapma gibi kamusal anlamda sosyal korumayı gerektiren muhtaçlığın söz konusu olması durumunda devreye girmektedir. Bu bağlamda, şartlı temel gelir modeli sebebe bağlı sosyal siyaset kapsamında yoksullukla mücadele açısından uygulanabilir bir yöntemdir.

3.1. Bir Sosyal Koruma Aracı Olarak Aile ve Bakım Sigortası Kapsamında Şartlı Temel Gelir Modeli

Aile ve Bakım Sigortası kapsamında yoksul aile fertleri, vatandaşlık geliri uygulamalarıyla hem gelir yoksunluğundan kurtarılmakta, hem de gelir seviyesinden bağımsız olarak aile içindeki korunmaya (bakıma) muhtaç fertlere koruyucu sosyal ve bakım hizmetleri sunulmaktadır. Aile ve Bakım Sigortası, 102 sayılı ILO sözleşmesinde yer alan aile sigortasının yanında bakım sigortası da içeren kapsamlı bir sosyal koruma güvence modelidir. Yoksullara dönük vatandaşlık geliri modeli (şartlı temel gelir) ve sosyal hizmetlerin birlikte yürütüldüğü bir sosyal politika aracı olarak Aile ve Bakım Sigortasının hedef kitlesi, yoksulların yanında yetim, öksüz, fakir, aceze (bakıma muhtaç), yaşlı, özürlü ve (kronik) hasta gibi sosyo-ekonomik, bedenî ve fizyolojik faktörlerin meydana getirdiği karmaşık olumsuzluklardan ötürü yardıma ve(ya) korunmaya muhtaç aile fertleridir. Gelişmiş sosyal devletler, değişik sosyal politika yöntemleri ile sosyo-ekonomik yönden en zayıf ailelerden başlayarak, toplumun bütün üyelerinin sosyal refah düzeylerinin iyileştirilmesi yönünde sosyal politikalarını uygulamaya koymaktadırlar. Sosyal devletler, bunu yaparken, muhtemel yeni sosyal sorunların daha gün ışığına çıkmasına veya mevcut sosyal sorunların daha da girift hâle gelmesine fırsat vermeden, önleyici tedbirler ihtiva eden koruyucu sosyal politika ve hizmetlerini sürekli olarak geliştirmek mecburiyetindedirler. Bu bağlamda Aile ve Bakım Sigortası önemli bir sosyal fonksiyon icra etmektedir.

3.1.1. Aile Sigortası

Aile (ödenekleri) sigortası, diğer sosyal sigorta kollarından farklı olarak çalışan ve gelir sahibi olan, ancak geliri yetersiz olan ailelere ilave gelir garantisi sağlamak maksadıyla oluşturulmuş bir sosyal sigorta dalıdır. Aile sigortası, çocuk bakımı ve eğitimi gibi ailevî sorumlulukların ortaya çıkardığı gider artışlarına karşı, özellikle muhtaç durumunda olan ailelere maddî güvenceler sunmaktadır. Aile sigortası, birçok ülkede çocuk parası ödemeleri yapan bir sigorta dalı olarak bilinmektedir (Alper ve Arabacı; 2010: 48, 49).

Ancak değişik ülkelerde maddî destek türü, miktarı ve süresi ile ilgili farklı uygulamalar bulunmaktadır. Mesela çok çocuklu aileler, kirası yüksek konutlarda kalmaları halinde kendilerine çocuk parası yanında, kira yardımı da yapılmaktadır. Herhangi bir sınırlama olmaksızın, yeni doğan her bebeğe doğum yardımı veya 2-3 yıl için çocuk bakım parası verilmektedir. Maddî destekler, doğrudan (örn.: kamusal sosyal yardımlar veya devletçe bakılma kapsamındaki ödenekler) veya dolaylı (örn.: vergi indirimleri, muafiyetler) olarak aile gelirini artırıcı bir etkiye sahip olmakla beraber, ya ailenin genel ihtiyaçlarını ya da çocuğun-çocukların belirli ihtiyaçlarını karşılamaya yöneliktir. Aile ödeneklerini alan çoğu kez ebeveyndir. Ancak bundan yararlanan veya yararlanması hedeflenenler ya çocuklar ya da aile içinde yaşayan diğer fertlerdir (bakıma muhtaç yaşlı anne veya baba) (Seyyar; 2008: 8).

Aile sigortası kapsamında oluşturulacak vatandaşlık geliri modeliyle özellikle yoksul ailelerin gelir seviyesi, diğer ailelerin gelir seviyesine yaklaşacaktır. Bunun yanında, değişik aile ödenekleri öngören aile sigortasından sadece gelir düzeyi düşük aileler değil, gelirden bütünüyle mahrum olan sosyal sigortasız aileler de istifade edebilecektir. Böylece aile yükümlülükleri normalinden fazla olan özellikle yoksul ailelerin özel durumları dikkate alınmış olacaktır.

3.1.2. Bakım Sigortası

Yoksulluğun yanında özürlülük-engellilik-bakıma muhtaçlık gibi bedensel ve ruhsal sebeplerden dolayı kendi kendine yeterli olmayan korunmaya muhtaç vatandaşlara asgari hayat standardı üzerinden aile ödeneklerinin ve vatandaşlık gelirinin bağlanması gerektiği gibi, sosyal hizmetler kapsamında rehabilitasyon ve bakım hizmetlerinin de götürülmesi gerekmektedir. Bunun için spesifik ve olağanüstü ailevî şartları yeterince dikkate almayan aile sigortasının bakım sigortası ile bütünleştirilmesi gerekmektedir.

Bakım sigortası, bakıma muhtaç kişilere sosyal hizmetler ve sosyal güvenlik sistemi içinde sağlanan sosyal bakım hizmetlerini ve bakım külfetini-maliyetini (kısmen de olsa) ortadan kaldıran (aynî-nakdî) yardımları kapsayan sigorta türüdür. Bir başka ifadeyle, bakım sigortası, bakıma muhtaçlık riskinden doğan bedenî-maddî-manevî zararların telâfisini sağlamak maksadıyla sosyal sigorta sistemi içinde tesis edilen bir sigorta koludur. Bakım sigortası kapsamında evde yaşayan bakıma muhtaç insana, periyodik olarak profesyonel bakım uzmanları tarafından bakıcı aile fertlerinin yükünü hafifletmek ve daha sağlıklı bakım hizmeti verebilmek maksadıyla haricî bakım hizmetleri sunulmaktadır. Bu hizmetler, hem temel bakıma, hem de ev idaresine yönelik günlük destek hizmetlerini içermektedir. Bakım sigortası, bakıma muhtaçlık derecesine göre belirlenen profesyonel bakım hizmetinin ücretini, bu hizmeti sunan elemana veya kuruma ödemektedir. Bakıma muhtaç kişi için eve yönelik haricî bakım hizmetlerine lüzum görülmemesi hâlinde, bir başka ifadeyle bakım hizmetlerinin aile fertleri tarafından yerine getirilmesi halinde bakım parası adı altında nakdî destek bizzat aileye yapılmaktadır. Gerek haricî profesyonel bakıcılar, gerekse bakıcı aile fertleri için öngörülen bakım parası uygulamaları için yoksulluk şartı aranmamaktadır. Bakım güvence modelinden yararlanabilmenin tek geçerli şartı, aile fertlerinden birisinin bakıma muhtaç olmasıdır. Bakıma muhtaç kişinin sağlık durumunda olumsuz gelişmeler görüldüğünde veya aile bakıcısının gündüz veya gece çalışmak durumunda olması halinde, bir başka ifadeyle evdeki bakım hizmetlerinin tam olarak sağlanamadığı hallerde, bakıma muhtaç kişi sürekli veya geçici olarak kısmî (gece veya gündüz) ve(ya) bütünüyle (tam gün) bakım hizmeti sunan kuruluşlardan yararlanabilmektedir (Seyyar; 2004: 153–170).

3.2. Asgarî Hayat Standardına Bağlı Şartlı Temel Gelir Modeli

AB’nin kamusal sosyal yardımlar ve vatandaşlık geliri (şartlı temel gelir) çerçevesinde asgarî hayat standardının ve dolayısıyla yapılacak desteğin malî miktarının tespiti ile ilgili önerdiği “Ortalama Net Gelirin Eşdeğerliliği” ilkesi, ekonomik yönden gelişen bir Türkiye için de düşünülebilmektedir. “Ortalama Net Gelirin Eşdeğerliliği” ilkesine göre, kişi, kendisi ve bakmak zorunda olduğu kimselerin geçimini insan haysiyetine yaraşır bir şekilde sağlayabilmelidir. Ancak bu ilke, ülkelerin genel refah ölçülerine ve ekonomik gücüne göre uygulanmalıdır. AB prensibi doğrultusunda asgarî hayat standardının ve dolayısıyla şartlı temel gelirin parasal boyutu, bir ülkede fert başına düşen ortalama gelirin % 40 ile % 60’ı arasındadır. Birçok AB ülkesi yardıma muhtaç yetişkin bir insanın ihtiyaç duyacağı temel gelirin miktarını fert başına düşen ortalama millî gelirin asgarî % 50’sini esas alarak tespit etmektedir (Seyyar; 1999: 52).

Dolayısıyla asgarî hayat standardının altında olan (sosyal güvencesi olsun veya olmasın) bütün fertler (aileler), şartlı temel gelirden yararlanabilmektedir. Böylece muhtaç kesimlerin psiko-sosyal ve ekonomik durumları, refah seviyesi yüksek diğer sosyal kesimlerle aynı seviyede olmasa da eş değer olarak kabul edilmektedir. Muhtaç kişilerin evli ve(ya) çocuk sahibi olmaları durumunda, kendilerine tahsis edilen temel gelirin miktarı da buna orantılı olarak artmaktadır (Ramparakash; 1994: 119).

Tablo 1: AB ülkelerinde “Ortalama Net Gelirin Eşdeğerliliği” İlkesine Göre Tespit Edilen Temel Gelirin Aile Fertlerinin Sayısına Göre Artış Oranı

Birinci Yetişkin Muhtaç

İkinci Yetişkin Muhtaç (Eş)

Çocuk

AB

1,0

0,5

0,3

Kaynak: (Seyyar; 1999: 52).

Türkiye’de fert başına düşen millî gelirin (yakın zamanda) 10.000 USD olduğunu ve “Ortalama Net Gelirin Eşdeğerliliği” oranının da % 40 olduğunu varsayarsak, yılda 4.000 USD’nin (yılda 6.000 TL ayda 500 TL’nin) altında bir gelire sahip olan bekâr bir kişinin değişik derecelerde muhtaç olduğunu söyleyebiliriz. Kişinin evli olması durumunda asgari hayat standardı AB ölçütlerine göre yılda 6.000 USD (yılda 9.000 TL ayda 750 TL’nin) olmaktadır. Bir başka ifadeyle, herhangi bir geliri olmayan yetişkin bir kişiye bekâr (evli) olması durumunda ayda 500 TL (750 TL) şartlı temel gelir bağlanmaktadır.

Tablo 2: Şartlı Temel Gelir Modeline Göre Bağlanacak Maaş (Varsayım: Türkiye’nin fert başına düşen ortalama geliri 10.000 USD ve buna bağlı eşdeğer oranı: % 40)

Birinci Yetişkin  Muhtaç (Bekâr) Kişinin Kazancı ve Alacağı Temel Gelir

Evli Kişinin Kazancı ve Ailenin Alacağı Temel Gelir

(1) Çocuklu Ailenin Alacağı Temel Gelir (Çocuk Paralı Şartlı Temel Gelir)

 

Gelir Durumu

a) 0 Kazanç: 500 TL Temel Gelir

b) 0 - 499 TL Kazanç: 500 TL ile aylık kazanç arasındaki fark ödenir.

c) Asgari Ücret (600 TL): 0 TL Temel Gelir

a) 0 Gelir: 500 TL + 250 TL = 750 TL

b) 0 - 499 TL Kazanç: 750 TL ile aylık kazanç arasındaki fark ödenir.

c) Asgari Ücret (600 TL): 150 TL Temel Gelir

a) 0 Gelir: 750 + 150 = 900 TL

b) 0 - 499 TL Kazanç: 900 TL ile aylık kazanç arasındaki fark ödenir.

c) Asgari Ücret (600 TL): 300 TL Temel Gelir

 

Asgarî hayat standardına bağlı şartlı temel gelir modeline göre, gerek 2022 sayılı Kanun çerçevesinde bağlanan aylıkların, gerekse diğer kurumlarca ödenen sosyal yardım miktarlarının fert başına düşen ortalama net gelir eşdeğer düzeyine (yani yukarıdaki örneğe göre kişi başına düşen 500TL’ye) yükseltilmesi gerekmektedir. Görüldüğü üzere, şartlı temel gelirin miktarı, vatandaşın fert başına düşen ortalama millî gelire ne kadar yakın veya uzak olduğuna bağlı olarak esnek bir şekilde değişebilmektedir. Bu modelde gelir transferinin miktarı, vatandaşın geliri arttıkça (ve dolayısıyla fert başına düşen ortalama millî gelire yaklaştıkça) azalmaktadır. Şartlı sosyal gelir (’in miktarı), kişilerin gelir durumuna (muhtaçlığına) göre belirlendiği için gerçek anlamda (şartsız) bir vatandaşlık geliri değildir. Bu yönüyle şartlı temel gelir, kamusal sosyal yardım uygulamalarına çok benzemektedir. Ancak şartlı temel gelir modeli, hem muhtaçlık sınırını (asgari hayat standardını), hem de kapsamını (hedef kitlesini) daha âdil ve nesnel bir şekilde belirlediği için yoksullukla mücadelede daha etkindir. Bu modelde, ekonomik kalkınmaya paralel olarak malî imkânların genişlemesi ile birlikte “Ortalama Net Gelirin Eşdeğerliliği” oranının da zamanla % 60’lara doğru yükseltilmesi ve aile sigortası kapsamında birden fazla çocuğa sahip olan (muhtaç) ailelere ilave çocuk parası verilmesi de mümkündür.

3.3. Kamusal Sosyal Yardım ve Sosyal Hizmet Programlarının Sosyal Güvenlik Kurumu Çatısı Altında Toplanması: Sosyal Koruma Sisteminin İhdası

2022 Sayılı Kanun kapsamında yapılan ödemelerin, bundan böyle Sosyal Güvenlik Kurumu-Primsiz Ödemeler Genel Müdürlüğü tarafınca yapılması, kamusal sosyal yardımların sosyal güvenliğin organizasyonel çatısı altında örgütlenmesi demektir. Bu boyutuyla da, Sosyal Güvenlik Kurumu aynı zamanda yaşlılar ve özürlülerden oluşan ihtiyaç sahibi vatandaşlara (kısmî) sosyal koruma sunan bir sosyal yardım kurumudur (www.sgk.gov.tr).

Ancak 2022 sayılı Kanun dışında kalan muhtaçları bünyesine almaması, bütünleşmiş kapsamlı bir sosyal yardım mekanizmasının işleyebilmesine bir engel teşkil etmektedir. Sosyal güvenlik sistemlerinin tamamlayıcısı olan kamusal sosyal yardım uygulamalarının dağınık bir şekilde işlev görmesi, sosyal yardımların etkinliğini azaltacağı için önerimiz, birbirinden bağımsız değişik kurumlarca yürütülen sosyal yardımların Sosyal Güvenlik Kurumu çatısı altında toplanmasıdır.

Yoksulluğun yanında yoksunluğu da bir sorun olarak gören Primsiz Ödemeler Genel Müdürlüğü, her nedense yoksunluğu önleyen veya gideren sosyal politikaları bünyesine yerleştirmemiştir. Bilindiği gibi, muhtaçlık durumunun kaynağı her zaman yoksulluk, yani maddî yetersizliklerle ilgili değildir. Muhtaçlık; yalnızlık, yaşlılık, hastalık, özürlülük ve(ya) sosyo-kültürel yoksunluk gibi maddî boyutu olmayan sebeplerden dolayı da ortaya çıkmaktadır. Bu durumda, muhtaç kişilere ve ailelere, maddî içerik taşımayan sosyal hizmetlerin [non-economic (social) services] de götürülmesi gerekmektedir. Kamusal sosyal yardıma muhtaç olanlar, çoğu zaman sosyal hizmetlere de ihtiyaç duydukları için bu iki sosyal politika aracı özellikle gelişmiş sosyal devletlerde, genelde aile ve bakım sigortası kapsamında birlikte tasarlanmakta ve uygulanmaktadır.

Türk sosyal güvenlik reformu da yoksullukla mücadeledeki bu bütüncül konsepti dikkate almalıdır. Bu bağlamda Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası’nın uygulanması ile birlikte Sosyal Güvenlik Kurumu çatısı altında oluşturulan Primsiz Ödemeler Genel Müdürlüğü, hem maddî, hem de kültürel yoksullukla mücadelede merkezî bir rol üstlenmelidir. Bir başka ifadeyle, SHÇEK faaliyetleri de Sosyal Güvenlik Kurumu çatısı altında bütünleştirilmiş sosyal yardım mekanizmaları ile eşgüdüm halinde yürütülmelidir.

Bunun yanında, finansman kaynağının türünü ve teknik boyutunu ifade eden “Primsiz Ödemeler” kavramı yerine daha bütüncül ve kapsamlı bir kavram tespit etmek gerekmektedir. Yoksullukla ve yoksunlukla mücadele modelimizde aile ve bakım sigortasının yanında kamusal sosyal yardım ve hizmet mekanizmalarının birlikte işlemesinden dolayı finansman kaynağı açısından hem primli, hem de primsiz sistemden yararlanılmaktadır. Sosyal güvenlik ve hizmet sistemindeki bu geniş açılımlı yapılanma “sosyal koruma” olarak ifade edilebilir. Sosyal koruma, kişi, grup ve toplulukların yapı ve şartlarından doğan ya da kendi denetimleri dışında meydana gelen maddî yoksulluğun yanında sosyal, kültürel, bedenî, zihnî ve ruhî eksikliği-yoksunluğu gidermek veya azaltmak, toplumun değişen şartlarından doğan sosyal sorunları çözmek, insan kaynaklarını geliştirmek, hayat kalitesini yükseltmek, fertlerin birbirleriyle ve sosyal çevresi ile uyum sağlamasını kolaylaştırmak maksadıyla geliştirilmiş sosyal güvenlik ve hizmet programları ile sağlanmaktadır (Seyyar; 2008: 465). Bu bağlamda, “Primsiz Ödemeler Genel Müdürlüğü”, “Sosyal Koruma Genel Müdürlüğü” olarak değiştirilmelidir.

4. Şartlı Temel Gelir Ödemesi İçeren Sosyal Koruma Sisteminin (Aile ve Bakım Sigortası’nın) Finansmanı

4.1. Aile ve Bakım Sigortası Primleri

Bugün dünyada 102 ülkenin sosyal sigortalar sisteminde aile sigortası uygulanmaktadır (Alper ve Arabacı; 2010: 48). Bunun yanında, birçok gelişmiş ülke yaşlanan nüfusunu da dikkate alarak bakım güvence modelleri geliştirmekte ve sosyal bakım sigortası ihdas etmektedir. Aile ve bakım sigortasının ortak sosyal amaçlarını göz önünde bulunduracak olursak, bu iki sigorta dalının birlikte ele alınmasında ve uygulanmasında fayda vardır. Türk sosyal sigortalar sisteminde eksik olan bu iki sigorta dalının bir çatı altında ortaklaşa yürütülmesi halinde, ailelerin sosyo-ekonomik ihtiyaçlarının bütünü dikkate alınmış olacaktır. İşçi ve işverenlerden alınacak aile ve bakım sigortası primleriyle sosyal sigorta kapsamında olan ailelerin güvencesi sağlanmış olacaktır. Yoksul (sosyal sigorta kapsamı dışında olan) ailelerin de hem bu iki sigorta dalından, hem de vatandaşlık gelirinden yararlanabilmeleri için devletin de ya doğrudan ya da dolaylı olarak finansman katkısında bulunması gerekmektedir. Bu iki sigorta dalı primli sistemde yer alacağı için devletin de ilk etapta sisteme prim ödemeleriyle katkıda bulunması gerekmektedir. Devletin ödeyeceği prim oranı, işçi ve işvereninki kadar olmalıdır. Finansman açığı halinde ya devletin (işçi-işveren) prim oranı yükseltilmeli, ya da vergi kaynaklarıyla desteklenmelidir.

4.2. Kamusal Sosyal Yardım Kaynaklarının Aile ve Bakım Sigortası’na Aktarılması (Muhtaçların Aile ve Bakım Sigortası Kapsamına Alınması)

Türk sosyal yardım ve hizmet sisteminde, birbirinden farklı muhtaçlık esaslarına göre, değişik sosyal programlar uygulanmaktadır. Buna rağmen, kitlesel yoksulluk sorunu halen devam etmektedir. Dağınıklığın ortadan kaldırılması ve kaynakların etkin kullanılması için değişik kurumlarca yapılan kamusal sosyal yardım ve hizmetlerde genelde vergilerden meydana gelen kaynaklar (SYD-Fonu, Özürlü-Yaşlı Maaşı ve SHÇEK Kaynakları), Aile ve Bakım Sigortası’na aktarılmalı ve bu kurumların sosyal program uygulamalarına son verilmelidir.

4.3. İşsizlik Fonu’nun Kaynaklarının Belirli Bir Bölümünün Aile ve Bakım Sigortası’na Aktarılması (İşsizlerin Aile ve Bakım Sigortası Kapsamına Alınması)

31.08.2010 tarihi itibariyle, İşsizlik Fonu’nda biriken net para 44 milyar 87 milyon TL’dir. İşsizlik Sigortası’nın uygulamaya başladığı Mart 2002 tarihinden 31.08.2010 tarihine kadar sisteme 2 milyon 364 bin kişi başvuruda bulunmuş, yaklaşık olarak 2 milyon kişi işsizlik ödeneği almaya hak kazanmıştır. Mart 2002 tarihinden 31 Ağustos 2010 tarihine kadar toplamda 3 milyar 504 milyon TL ödemede bulunulmuştur. Ağustos 2010 ayında 181 bin sigortalı işsize ortalama olarak 65 milyon 491 bin TL ödeme yapılmıştır (http://statik.iskur.gov.tr).
Görüldüğü gibi, 45 milyar TL’yi bulan bir sosyal fondan sosyal sigorta kapsamı dışında kalan yoksul işsizler ve aileleri yararlanamamaktadır. Üstelik sosyal sigorta sisteminde işsiz kalanlara ödenen miktarlar da çok yetersizdir. Sosyal sigorta kapsamında işsiz kalan ve işsizlik ödeneği alma hakkını elde eden (sigortalı) işsizler, işsizlik ödeneği yerine Aile ve Bakım Sigortası kapsamında şartlı vatandaşlık geliri almalıdır. Mevcut düzende hak edilen işsizlik ödeneklerinin asgari ücret (azami miktar) ile bunun yarısı (asgari miktar) arasında olduğunu düşünecek olursak, işsizlerin Aile ve Bakım Sigortası modelinde alacakları vatandaşlık geliri daha yüksek olacaktır. İşsizlik Fonu’ndan (sigortalı) işsizlere işsizlik ödeneğinin verilmesine artık gerek kalmayacağına göre, buradaki kaynakların belirli bir bölümünün Aile ve Bakım Sigortası Fonu’na aktarılması gerekmektedir. İşsizlik Fonu’nun bundan sonraki tek görevi, aktif istihdam politikalarının kaynağını oluşturmak olmalıdır.

4.4. İşsizlik Fonu’nun Aktif İstihdam Politikaları İçin Kullanılması

Vatandaşlık geliri modelinin finansmanı, vergi ve aktif sigortalıların (işverenlerle birlikte işsizlik-aile ve bakım sigortasına yatırdıkları) sosyal sigorta primleriyle işlediği için modelde kayıtlılık, denetim ve aktif iş hayatına katılımı özendiren aktif istihdam politikalarının önemi büyüktür. Bu çerçevede İş-Kur, işsizlik fonunu sadece sigortalı işsizler için değil, vatandaşlık gelirine muhtaç olan bütün işsizler (yoksullar) için kullanmalıdır. İşsiz bütün yoksulların bilgi ve becerilerini geliştirebilmeleri için tarım, hizmetler, inşaat, bilişim, sanayi, turizm ve el sanatları sektörlerinde düzenlenebilecek meslekî rehberlik ve danışmanlık programları, küçük ölçekli ve yeni kuruluşlar için düşünülmelidir. Yoksul kesime yönelik mikro kredi imkânları, meslekî eğitim (temel bilgi-beceri kursları), iş başında eğitim, iş dışında yeniden eğitim gibi sürekli olarak üretime ve istihdama dönük programlar tertiplemelidir. İstihdam oranının artması ile bir taraftan vatandaşlık geliri uygulamaları için yeni kaynaklar temin edilecek, diğer taraftan da vatandaşlık geliri ödemelerinin toplam maliyeti azalacaktır.

SONUÇ

Millî sosyal politikalar, bütün vatandaşlarını sosyal koruma kapsamına alma hedefini güttüğü halde, asr-ı saadetteki uygulamalar hariç (Seyyar; 2010: 54, 55), tarihte hiçbir devlet vatandaşına hiçbir şart koşmadan asgari sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak kadar gelir bağlayamamıştır. Bununla birlikte, özellikle gelişmiş sosyal devletler, şartsız vatandaşlık geliri modelinden ziyade yoksul kitlelerin özel ihtiyaçlarını dikkate alan şartlı temel gelir sistemini (kamusal sosyal yardımları) geliştirmişlerdir. Buna bağlı olarak her ülkede muhtaçlık (yoksulluk) kriterleri açısından farklı ölçütler kullanılmakta ve sosyal koruma kapsamına giren değişik yoksul kesimlere, farklı gerekçelerle ve yöntemlerle bazen birden fazla kurum aracılığıyla farklı miktarlar üzerinden gelir desteği sağlanmaktadır. Ülkeler, gelişmişlik seviyelerine göre genelde ilk etapta yoksullukla bir mücadele yöntemi olarak kamusal sosyal yardım programları üretmekte ve ekonomik imkânları nispetinde bunları daha sonra şartlı gelir desteğine dönüştürmektedir. Yoksullara dönük sosyal destek politikaları, merkezî veya mahallî yapı ve idare içinde kamusal bir nitelik taşıyabileceği gibi, bireysel ve toplumsal bir davranış biçimi olarak da kendisini göstermektedir. Kamu kaynaklarının yetersiz olduğu durumlarda, özellikle sosyal yardım amaçlı sivil toplum örgütleri ile dinî cemaatlerin yoksullukla mücadeledeki katkıları da ayrı bir önem taşımaktadır. Şartlı vatandaşlık gelirinin miktarının düşük olması durumunda, yoksullara zaten ilave destek hizmetlerinin yapılması kaçınılmaz olacaktır. Bundan dolayı, yoksullukla mücadele konseptlerinde kamu ve sivil sosyal sorumluluk alanlarının tespitinin iyi yapılması gerekmektedir. Bütüncül sosyal sorumluluk ve dayanışma çerçevesinde takip edilecek temel esasların ve sosyal destek programlarının iyi belirlenmesi halinde, birçok sosyal riskin kaynağı olan yoksulluk sorununun ortadan kaldırılması da kolaylaşacaktır.

 

KAYNAKÇA

Yazar veya Kurum Adı Bulunan Kaynaklar

ALPER, Yusuf ve Rabihan Yüksel ARABACI (2010); “Yoksullukla Mücadele, Vatandaşlık Geliri ve Aile Ödenekleri Sigortası”; Türk-İş Dergisi; Sayı 389; Mayıs Haziran.

BALCI, Şebnem G. (2006); “Güvenceli Asgari Gelir Hakkı ve Sosyal Güvenlik Reformu”; İktisat Dergisi; Ekim.

FRIEDMAN, Milton (2006); Kapitalismus und Freiheit; (Kapitalizm ve Özgürlük); Piper, München.

GÜNDOĞAN, Naci (2003); “Yoksullukla Mücadelede İstihdam Politikalarının Rolü ve Önemi”; Yoksulluk; Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği; İstanbul.

JODIE T. Allen; Jodie T. (2007); Negative Income Tax; In: David R. Henderson: Concise Encyclopedia of Economics.

RAMPARAKASH, D. (1994); “Poverty in the countries of the European Union-A synthesis of Eurostat’s research on property”; Journal of European Social Policy; Nr. 4.

SEYYAR, Ali (2010); “Yoksullukla Mücadelede Vatandaşlık Geliri Modelleri Tartışmaları: Tarihi Perspektiften Günümüze Bir Yolculuk”; Türk-İş Dergisi; Sayı 389; Mayıs Haziran.

SEYYAR, Ali (2008); Sosyal Siyaset Terimleri; II. Genişletilmiş Baskı; Sakarya Kitabevi; Adapazarı.

SEYYAR, Ali (2007); Sosyal Hizmetlerde Bakım Terimleri; Şefkatli Eller Yayınları; Ankara.

SEYYAR, Ali (2004); Teorik ve Pratik Boyutlarıyla Sosyal Bakım; T.C. Başbakanlık; SHÇEK-Genel Müdürlüğü; Ankara.

SEYYAR; Ali (1999); Sosyal Siyaset Açısından Kadın ve Aile Politikaları; Birey Yay.; İstanbul.

SÖZER, Ali Nazım (1998); Türkiye’de Sosyal Hukuk; 2. Baskı; Barış Yay.; Fakülteler Kitabevi; İzmir.

TAŞÇI, Faruk (2010); Sosyal Politikalarda Can Simdi Sosyal Yardım; Nobel Yayınları; Ankara.

ZARARSIZ, M. Emin (2010); “Vatandaşlık Ücreti”; Türk-İş Dergisi; Sayı 389; Mayıs Haziran.

Yasal Kaynaklar

1976 tarih ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş, Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkındaki Kanun.

1983 tarih ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) Kanunu.

1986 tarihli SHÇEK; Aynî ve Nakdî Yardım Yönetmeliği.

1986 tarih ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu.

2005 tarih ve 5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun (Özürlüler Kanunu).

2006 tarihli “Bakıma Muhtaç Özürlülerin Tespiti ve Bakım Hizmeti Esaslarının Belirlenmesine İlişkin Yönetmelik (Bakım Tespit Yönetmeliği).

2008 tarih ve 27010 sayılı Vakıflar Yönetmeliği.

İnternet Kaynakları

http://smi2le.org/cms/de/journal/mozaik/28-prof-dr-eduardo-suplicy
(Erişim Tarihi: 19.08.2010).

http://statik.iskur.gov.tr/tr/iobe/iobe/%C4%B0%C5%9Fsizlik%20
Sigortas%C4%B1%20B%C3%BClteni.pdf
(Erişim Tarihi: 06.09.2010).

http://www.archiv-grundeinkommen.de/apfc/alaska-apfc.htm
(Erişim Tarihi: 18.08.2010).

http://www.basicincome.org/bien/aboutbasicincome.html
(Erişim Tarihi: 10.08.2010).

http://www.sgk.gov.tr/wps/wcm/connect/sgklibrary/SGK/
Teskilat/PrimsizOdemelerGM
(Erişim Tarihi: 06.09.2010).

http://www.sydgm.gov.tr/tr/html/65/2009+mali+yili+bitce+sunus+
konusmasi+-+Hayati+YAZICI
(Erişim Tarihi: 05.09.2010).

http://www.vgm.gov.tr/04_SosyalHizmetler/002_MuhtacAyligi/ muhtac_ayligi.cfm (Erişim Tarihi: 06.09.2010).

 

SONNOT

[1] Yoksullukla Mücadele Stratejileri: Deneyimler ve Yeni Fikirler Sempozyumu - “Yoksulluğun Azaltılmasında Yeni Fikirler ve Yeni Eğilimler”; İstanbul; 13–15 Ekim 2010.