Sosyal Hizmet Ve Sosyal Pedagoji Odaklı Din Eğitimi Nasıl Olmalıdır? (Sosyal İlahiyat Mesleğinin Eğitimi)

 

 

YAYGIN DİN EĞİTİMİ SEMPOZYUMU
30.03. - 01.04.2012 - Ankara

 

Prof. Dr. Ali SEYYAR
Sakarya Üniversitesi; İİBF
Sosyal Siyaset Uzmanı

ÖZET

Kötü sosyal şartları ortadan kaldırmak ve sosyal sorunlu kişi ve ailelere maddi ve manevi destek sağlamak maksadıyla, hükümet, belediye, kilise ve(ya) diğer dini ve sivil toplum örgütleri tarafından yapılan faaliyetlerin bütünü olan sosyal hizmetlerin etkinliğini artırmak maksadıyla son yıllarda özellikle Batı dünyasında sosyal pedagojik yöntemlere de ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak her iki yaklaşım ağırlıklı olarak pozitivist-rasyonalist-davranışsal yöntemlerle yürütüldüğü için, yine de korunma kapsamına alınmak istenen sosyal kesimlerin mutluluğu ve saadeti arzu edilen seviyeye çıkartılamamaktadır. Bunun için Batı dünyası bu arayış içinde kendi din ve kültürlerine uygun manevi sosyal hizmet konseptleri geliştirmektedir. İnsanların huzur ve saadet içinde yaşayabilmeleri yönünde yapılan bu çalışmalara katkı sağlamak maksadıyla İslam’ın sosyal hayata ve sorunlara bakışı (Sosyal İslam) ekseninde ve Hz. Muhammed’in özellikle dezavantajlı olarak görülen kişi ve gruplara (yaşlılar, özürlüler, yetimler, dullar vb.) yönelik evrensel tavsiye niteliğindeki söz, tutum ve davranışlarını esas alan sosyal modellerin (Sosyal Sünnet), sosyal hizmet ve pedagoji eğitim programlarına kazandırılması gerekmektedir. Bu bağlamda sosyal hizmet ve pedagoji mesleğinin tarihçesi, amaçları ve felsefesi üzerine oturtulmuş ve insan ve toplum bilgisi, değerler ve beceriler üzerine temellendirilmiş eğitim programlarının Sosyal İslam ve Sosyal Sünnet anlayışı doğrultusunda yeniden gözden geçirilmesinde fayda olacaktır. Sosyal hizmet ve pedagoji alanlarında sorun çözme sürecinde eş zamanlı olarak birbirinden farklı yöntemlerin tercih edilip kullanılması (Sosyal Hizmetlerde Yöntem Plüralizmi), çok boyutlu bakış ve buna bağlı olarak birden fazla yönteminin değerlendirilmesi ile mümkün olacağına göre İslam’ın temel pedagojik ve sosyal ilkelerine uygun manevi (İslami) sosyal hizmet yöntem ve uygulamalarına da ihtiyaç duyulacaktır. Bu çerçevede tebliğimizin başlıca içeriği ve hedefleri aşağıdaki unsurlardan oluşacaktır:

1.) Bir takım insan davranışı, toplum bilimleri ve özellikle sosyal hizmet ve pedagoji temellerine dayanan seküler ve rasyonalist teori ve genelci yöntemlerinin manevi (İslami) değerlerle zenginleştirilmiş yeni sosyal davranış modellerinin ve sosyal içerikli din eğitim programlarının oluşturulması.

2.) Klâsik sosyal hizmet eğitim programları çerçevesinde belirlenen etik değerlerinin İslam ahlak ilkeleriyle uyumlu hale getirilmesi.

3.) Sosyal hizmet ve pedagoji alanında maneviyat odaklı din eğitimi verebilecek ehliyetli ve etkin meslek elemanlarının (Manevi Sosyal Hizmet Uzmanı, Sosyal İlahiyatçı) yetiştirilmesine yönelik bütüncül eğitim programının oluşturulması.

GİRİŞ

Gelişmiş Batı ülkelerinde sosyal hizmet ve sosyal pedagoji bilimleri gerek teorik gerekse pratik boyutlarıyla birbirlerine o kadar yaklaştılar ki bugün sosyal pedagojik konular içermeyen sosyal hizmet anlayışı hemen hemen yok gibidir. Bunun bir sonucu olarak Avrupa’da birçok eğitim ve ilahiyat fakültelerinde sosyal hizmetin yanında sosyal pedagoji içerikli program ve faaliyetler interdisipliner bir bölüm olarak “Sosyal Pedagojik Hizmet” adı altında birlikte yürütülmektedir. Bu gelişmelerden yola çıkarak tebliğimizde sosyal hizmet ve sosyal pedagoji içerikli din eğitiminin çerçevesini ve uygulama alanını kısaca “Manevi Sosyal Hizmet” veya “Sosyal İlahiyat” kavramlarıyla tanıtacağız. Şahsiyeti oluşturan unsurların başında kişinin sosyal-pedagojik boyutunun yanında manevi dünyası yani maneviyatı (dindarlığı) da gelmektedir. Dolayısıyla kişilik (psiko-sosyal) sorunlarının çözümünde manevi (dini) unsurların da dikkate alınması gerekmektedir. Diğer taraftan kişinin yaşadığı manevi (dini, ahlaki) sorunlar da sosyal hayatını olumsuz yönde etkilediği için gerek kişilik, gerekse maneviyat kökenli sorunların çözümünde yine manevi sosyal hizmet ve danışmanlığına ihtiyaç olacaktır. Manevi sosyal hizmetleri uygulama alana koymadan önce bu alanda profesyonel ve etkin olmak isteyenlere (sosyal ilahiyatçılara) teorik ve pratik bilgilerin sunulması gerekmektedir. Tebliğimizde başta Kuran ve Sünnet olmak üzere (korunmaya muhtaç) insan ve toplumların sosyal ilişkilerine ve manevi (ruhi) yapılarına yönelik atıflardan yola çıkarak multi-disipliner bir yaklaşımla sosyal hizmet ve sosyal pedagoji odaklı din eğitiminin (Sosyal İlahiyat veya Manevi Sosyal Hizmetlerin) içeriği ve temel esasları takdim edilecektir.

1. SOSYAL HİZMET ALANINDA MESLEKLER

1.1. Sosyal Hizmet Mesleği

Bir meslekten bahsedebilmek için, oluşturulacak o mesleğe yönelik olarak genelde beş temel şart aranmaktadır. Bunların başında kapsamlı teorilere dayanan mesleki eğitim gelmektedir (Duyan, 2010:4):

1-Kapsamlı Teori: Meslek elemanları, mücerret (soyut) esasları temel alan bilgilere sahip olmaları, eylem gerektiren işlemleri profesyonelce yerine getirebilmeleri ve bunun için de sistemli ve yoğun bir mesleki eğitim almaları gerekmektedir.

2- Resmiyet ve Otorite: Meslek elemanlarının, verdikleri hizmetlerin kapsamı ve doğası hakkında bilgi ve tecrübe sahibi olmalarının ötesinde mesleklerinin resmî bir kurum tarafından onaylanmış ve denetime açık olması gerekmektedir.

3- Toplum Talebi ve Onayı: Her mesleğin, demokratik ve sivil bir toplumun ihtiyaç ve istekleri doğrultusunda ortaya çıkması ve toplum tarafından kabul ve itibar görmesi gerekmektedir.

4- Etik Kaideler: Meslek elemanlarının açık, sistematik, geçerli ve topluma hizmet verme yönelimli etik davranış standartlarına sahip olması, mesleki dayanışma ve işbirliğine dayalı sosyal ilişkiler kurması gerekmektedir.

5- Meslek Kültürü: Her mesleğin kendine has davranış, felsefe, anlayış ve çalışma biçimi olmalı, meslek elemanları ifa ettikleri işlerine yüksek düzeyde bağlılık göstermeli ve mesleki şuura sahip olmalıdır.

Sosyal hizmet mesleği bu ana şartları ve kriterleri yerine getiren, teorik ve uygulama yönleri bulunan modern bir meslektir. Bu mesleğin doğrudan sorun çözmeye yönelik olmak, uygulamaya dönük olmak ve insanı bir bütün olarak ele almak gibi üç temel özelliği vardır. Bu üç temel özellik onu diğer mesleklerden farklı kılmaktadır (Kongar, 1978:38).

İnsanlara ve özellikle yardıma ve desteğe muhtaç insanlara insanca hizmet etmek, sosyal hizmetin ana çerçevesini oluşturmaktadır. Batı toplumlarında sosyal adalet ve fırsat eşitliğini tesis etmek maksadıyla sosyal hizmet mesleği, aydınlanma felsefesi, rasyonalizm ve profesyonelleşmenin bir gereği olarak ortaya çıkmıştır. Sahip olduğu sistematik teori kümesi, otoritesi, toplum yaptırımı, meslek etiği ve meslek kültürü sosyal hizmetin bir bilim, ihtisas alanı ve profesyonel bir meslek olduğunu açıkça ortaya koymaktadır (Kut, 1988:10).

Sosyal hizmetler, “insanların sağlık ve iyilik hallerinin geliştirilmesinde, insanların başkalarına bağımlı olma hallerinin önlenmesinde ve kendilerine daha yeterli hale gelmelerinde, aile bağlarının güçlendirilmesinde, fertlerin, ailelerin, grupların veya toplulukların sosyal işlevlerini başarıyla yerine getirebilmelerinde yardımcı olmak maksadıyla sosyal hizmet uzmanları ve diğer profesyonel elemanlar tarafından gerçekleştirilen etkinlikler bütünüdür” (Barker, 1999:453).

Bir meslek ve disiplin olarak sosyal hizmet, mikro boyutuyla sosyal pedagoji ve sosyal psikoloji, makro boyutuyla sosyoloji ve sosyal politika ile yakından ilgili bir bilim dalıdır. Başlangıçta meslek olarak ortaya çıkan ve daha sonra geliştirdiği metot ve tekniklerle bilim olma yönünde hızla ilerlerken diğer sosyal bilimlerden etkilenme ve onları etkileme cihetine giderek, bağımsız bir disiplin haline gelmiştir. Modern sosyal hizmet bilimi, kişilerin psiko-sosyal sorunlarına çözüm aradığı için, diğer sosyal bilim dallarının geliştirdiği sosyal müdahale araçlarını da kullanmak mecburiyetindedir. Gelişmiş Batı ülkelerinde özellikle ilahiyat fakültelerinde kurulmuş olan sosyal hizmet bölümleri, manevi (dini) bilimlerle de sıkı işbirliği yapmaktadır. Sosyal hizmet, toplumsal barış ve insanlar arası dayanışma gibi daha çok gayri maddi hedeflerini hayata geçirmede önemli bir fonksiyon icra etmektedir. Sosyal hizmet uygulamaları, korunmaya muhtaç insanların yapısal veya çevresel şartlardan kaynaklanan sosyo-ekonomik, psikolojik, kültürel ve manevi ihtiyaçlarını giderebilmek maksadıyla bireysel yöntemlere ihtiyaç duyduğu için, özellikle sosyal pedagoji ve sosyal psikolojide geçerli olan insan modellerinden azami derecede yararlanmaktadır (Seyyar-Genç, 2010:Önsöz).

Sosyal hizmet, Batı dünyasında 19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Ortaya çıktığı tarihten günümüze dek, sosyal hizmet mesleğinin uygulayıcıları, başta dezavantajlı sosyal gruplar olmak üzere korunmaya muhtaç fertlerin özel şartlarını iyileştirmek, sosyal adaleti geliştirmek ve nihayetinde sosyal refahı sağlamayı mesleki bir sorumluluk olarak kabul etmişlerdir. Tarihî süreç incelendiğinde sosyal hizmetin ilk başlangıcının gönüllü çalışmalara dayandığı, daha sonraları sosyal sorunların artıp çeşitlilik kazanmasıyla birey, aile, grup ve toplumun sorunlarının ancak profesyonel bir çabayla çözümlenebileceği düşüncesi ile gönüllüler eğitilmiş ve ilk sosyal hizmet okulları bu ihtiyaç doğrultusunda açılmaya başlanmıştır.

Sosyal hizmet, toplumun bütün üyelerinden ziyade genelde olumsuz şartlar içinde yaşayan fert ve gruplara yoğunlaşmaktadır. Mesela korunmaya muhtaç çocuklar, acezeler (düşkünler, bakıma muhtaç yaşlılar), özürlüler (engelliler), etnik gruplar, azınlıklar, yoksullar ve belirli meslek grupları (hayat kadınları, mevsimlik işçiler vb) bu çerçevede akla ilk gelen gruplardır. Bu yönüyle sosyal hizmet, adı geçen kişi ve grupların toplumda uyumlu, verimli ve huzurlu yaşayabilmeleri için sunulan hizmetlerdir (Tomanbay, 2007:30).

Bu mesleğin temsilcisi konumunda olan sosyal hizmet uzmanı ise bir toplumda insanın ve toplumun gelişmesine, haklar perspektifi doğrultusunda hayat kalitelerinin yükseltilmesine, toplumsal etkileşim mekanizmalarını harekete geçirerek bilimsel yaklaşım, yöntem ve tekniklerle yardımcı olan, insanın ve toplumun üretkenliğini harekete geçirerek, hayat şartlarının iyileştirilmesini sağlayan mesleki ve bilimsel etik ilke ve sorumluluklara göre uygulamalar gerçekleştiren nitelikli bir elemandır (Cılga, 2004:36).

Sosyal hizmet bilimi ve mesleği, sosyal varlık olarak insanın analizi ile işe başlamakta ve üç ana problem ekseninde çözüm bulmaktadır. Bunlardan ilki, sosyal çevresi içinde insan yaklaşımı doğrultusunda, ferdin uyumsuz davranışlarının nelerden kaynaklandığını tespit etmektir. İkincisi, normal olmayan sosyal yapı ve çevrelerin varlığı ve bunların giderilmesidir. Üçüncüsü ise fert, aile, grup ve toplumların saadetini engelleyen risk durumlarının ortadan kaldırılmasıdır (Ambrosino ve diğerleri, 2008). Görüldüğü üzere sosyal hizmetler, uygulama boyutuyla insanın ve toplumun sosyal gelişiminin dinamiğini müdahaleci bir anlayışla daha çok davranışsal değişim boyutunda görmektedir.

1.2. Sosyal Pedagoji Mesleği

Alman bilim adamı Adolf Diesterweg (1790–1866) tarafından ilk defa ortaya atılan sosyal pedagoji terimi; toplumda mağdur duruma düşmüş, sosyal yönden tecrit edilmiş veya şahsi yönden problemleri olan insanların sosyal hayata yeniden kazandırılması, bağımsız ve üretken hale gelmelerini sağlayan kendini tehdit altında hissetmediği, kendini içtenlikle ifade edebildiği, destekleyici, geliştirici ve eğitimsel hizmetlerin bütününü ifade etmektedir. Avrupa’da sosyal pedagojik hizmetler, 19. yüzyılda kilise tarafından başlatılmıştır. Hedef grup, daha ziyade sanayi devriminden olumsuz yönde etkilenen ve şehirlere göç eden yoksul ailelerin çocukları olmuştur. Bu dönemde Almanya’da, özellikle büyük şehirlerde kilise örgütleri tarafından muhtaç gençlere, mesleki eğitim imkânı tanıyan yurtlar, dernekler ve okulların yanında çocuk bakım ve gençlik evleri açılmıştır (Seyyar, 2008; İlgili terim).

Sosyal pedagoji, baştasosyal sorunlu çocuk ve gençler olmak üzere toplum hayatına uyum açısından sorun yaşayan insanların aile hizmetlerini de içine alarak okul dışı eğitim ve terbiyesi ile ilgilenmektedir. Ailenin koruyucu, önleyici ve geliştirici nitelikteki sosyal-pedagojik faaliyetler, sosyal sorunlu çocuk ve gençlerin sağlıklı bir şekilde sosyalleşmesini sağlayan, kişilere sevgi, sosyal sorumluluk ve sosyal ahlak esaslarını öğreten eğitim faaliyetlerinin bütünüdür. Sosyal pedagojik hizmetlerin faaliyet alanları ile sosyal hizmetlerin faaliyet alanları arasında yakın bir ilişki vardır. Bunların başında aşağıdaki alanlar gelmektedir (Seyyar-Genç, 2010; İlgili terim):

- özürlülerin sosyal hayata adaptasyonu ve eğitimi,

- okuma yazma bilmeyenlerin eğitim sürecine katılmalarının sağlanması ve eğitimi,

- özel eğitime muhtaç ve sorunlu çocukların eğitimi,

- sosyal sorunlu aile fertlerinin eğitimi,

- yabancı, göçmen ve tutukluların eğitimi ve sosyal hayata uyumlarını kolaylaştırmak amacıyla yapılan pedagojik destek programları.

Avrupa Birliği’ne bağlı birçok ülkenin üniversitelerinin eğitim fakültelerinde sosyal pedagoji ile sosyal hizmet bölümü, “sosyal pedagojik hizmet” ismi altında birlikte okutulmaktadır.

1.3 Sosyal Psikoloji Mesleği

Psikoloji, insanın iç dünyasının özelliklerini ruhi şahsiyet ve ahlak konularının davranışlar üzerindeki etkisini, davranışların normal ve anormal yönlerini incelemeye çalışmaktadır. Psikoloji bilim olarak deneyleri, gözlemleri ve objektif ölçmeyi bilginin kaynağı olarak görmekte ve ampirik çalışmalar yapmaktadır. Psikolojide bilgi, davranışların ve ilgili diğer olayların ölçülmesi ile elde edilmektedir (Şener, 2009:20).

Sosyal psikoloji ise bir uygulamalı psikoloji dalı olup, ferdin kişilik oluşumunda sosyal ve kültürel çevresinin etkilerini, sosyalleşmesini, sosyal tutum ve değerlerini, diğerleri ile iletişim ve grup içi, gruplar arası iletişim ve etkileşimini konu edinmektedir. Sosyal psikoloji; psikoloji biliminin bir şubesi olarak daha fazla sosyal (toplumsal) davranış biçimleri üzerinde inceleme yapan, fert-toplum ve insanlar arası sosyal etkileşimi inceleyen, daha somut bir ifade ile başka insanları nasıl algıladığımızı, bizim onlara, onların bize karşı nasıl tepki gösterdiklerini, sosyal durum ve ortamlarda bulunmaktan bizim ve başkalarının nasıl etkilendiğini inceleyen bir bilim dalıdır. Sosyal psikoloji, kişisel davranışı toplumsal muhteva açısından değerlendirmektedir. Grup içinde insanın gösterdiği davranış ve normlar, daha sonra kendi yaratılış özellikleriyle bütünleşerek yeni tavır ve davranış kalıplarına dönüşmektedir. Sosyal psikoloji, kişinin özellikle bir grubun güdümünde kalarak oluşturduğu ve kendi kişilik özellikleriyle uygun düşen davranışlarını incelemeyi konu edinmektedir (Silah, 2005:41,111), (Göksu, 2007:21).

Sosyal psikoloji, sosyal olgulardan yola çıkarak, insana ve topluma yönelmekte, insanın içinde yaşadığı toplumun veya sosyal grubun özelliklerini ortaya çıkarmaktadır. Örneğin, belli sosyal gruplardaki ön yargılı davranışları inceleyen sosyal psikoloji, önce o grupların iktisadî imkânları, toplumda gördüğü itibar gibi sosyal özelliklerinden hareket ederek sosyal şartların ortaya attığı engellenmeleri ortaya koymaktadır. Ardından ferde yönelmekte ve bu engellenmelerin fertte meydana getirdiği hisleri araştırmaktadır. Böylece, psikolojinin diğer uzmanlık dallarından farklı olarak, fertte oluşan duygular ve bunların yön değiştirmesinin incelenmesinin ötesinde yine topluma yönelmektedir. Bundan sonra sosyal hizmet olayı ele alarak gerek sosyal ortamın ve gerekse de ferdin engellenmesinin sebeplerini ortaya koyduktan sonra kaybolan hak ve değerlerin tekrar kazanılması ve ferdin durumunun normalleşmesini sağlamaktadır.

Sosyal psikolojinin çalışma alanlarının yanında araştırma sahaları da incelendiğinde sosyal hizmetle ilişkisi daha açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu araştırma sahalarını tek tek inceleyelim (Seyyar, Genç, 2010; İlgili terimler):

1.) Ferdî davranışlar, zihnî yapılanmalar ve motivasyonların belirli sosyal etkenler veya uyaranlar tarafından nasıl etkilendiğini açıklamak ve laboratuvar düzeneklerinde veya alandaki kontrollü deneylerle çalışmalar yapmak.

2.) Toplumun nasıl meydana geldiği ve içindeki etkileşimin nasıl olduğunu açıklamak. Sembolik etkileşimcilik ekolüne göre toplum, ortak sembollerin anlamlarını yorumlayarak kendi realitesini aktif olarak inşa eden fertlerden meydana gelmektedir. Dolayısıyla bu gruptaki sosyal psikologlar, gözlem ve etnografik metotları tercih etmektedirler.

3.) Sosyal yapı ve şahsiyeti inceleyerek, büyük ölçekli sosyal yapıların ve sürçlerin psikolojik etkileri üzerinde yoğunlaşmak. Ekonomik dönemler, yapısal sistemler, iş organizasyonları, modernleşme, demografik konular, kitle olayları bu dalın konuları arasındadır.

Görüldüğü üzere bu araştırma sahaları, sosyal pedagojik hizmet alan araştırmaları ile örtüşmekte ve çalışma metotları ile de bir bütünlük oluşturmaktadır.

1.3.1. Sosyal Psikolojide Psiko-Terapi

Psiko-terapi, psikiyatrik hastalıklarda, ilaç kullanımını öngörmeyen hasta ile sorunlarını tartışarak, sözlü veya sözsüz iletişim yoluyla hastanın ikna edilmesi esasına dayanan bir tedavi yöntemidir. Psikolojik kavramlar (inançlarda dahil) ve teknikleri kullanarak, hastanın davranış aksaklıklarını gidermeyi hedefleyen bir yaklaşımdır. Tıbbî tedavi yöntemlerinin daha etkili bir biçimde uygulanabilirliğini sağlamak maksadıyla, özellikle duygusal problemleri olan hastalara yönelik kaygı, öfke veya kontrol kaybı gibi olumsuz duygulanımları veya ruhsal rahatsızlıkları azaltıcı veya tamamen bertaraf edici mahiyette olan psikiyatrik rehabilitasyon programlarıdır (Göka, 1996:47-48).

Fizikî hastalarla veya genel hastane ortamlarında uygulanan psikoterapoytik yaklaşım, kendine has yöntemleri ile hastayı, hemen hemen tüm alanlarını kapsayacak değerlendirmelerle ele almaktadır. Hastanın “bütüncül” bir biçimde biyo-psiko-sosyal yönden değerlendirilebilmesi için, hastanın, fizikî hastalığı ve bu hastalığın biyolojik, fonksiyonel, ferdî-sosyal neticeleri ve tedavi ile ulaşılabilecek noktalar hakkında bilgilendirilmesi ve aydınlatılması gerektirmektedir.

Psikoterapistin bu bilgileri edinebilmesi, değerlendirmelerinden elde ettiği bilgileri iletebilmesi ve hasta için en iyi tedavi plânını oluşturabilmesi, gerektiği takdirde hastanın fizikî ve psikolojik ortamını düzenleyebilmesi için tedavi ekibi ve aileyle işbirliği ve bilgi alış verişi içinde çalışmasını gerektirmektedir. Hastalarla düzenli görüşmeler yoluyla giden seanslar yanı sıra, bazen tek bir oturumluk psiko-terapi uygulamalarının da yeterli ve etkili olabildiği görülmüştür. Ancak hangi yaklaşım kullanılırsa kullanılsın sosyal münasebetinin temelini umut aşılayıcı, daha sıcak, ilgili ve yakın bir tutumun benimsenmesi oluşturmalıdır.

Psiko-terapi, kişilik bozulmalarına yol açmış kaygı ve nörotik davranışların hâkim olduğu “normal dışı” kişilik sorunları ile bir klinik ortamda ilgilenirken, psikolojik danışma, genellikle bir okul, endüstri veya sosyal hizmet veren bir kurum ortamı içinde, “normal” sayılan problemlerinde kişiye yardım için uğraşmaktadır. Bu anlamda psikolojik danışmanlık, bir kişiye şahsi ve(ya) çevresel (durumsal) sorunlarında karşılıklı görüşme yöntemiyle rehberlik yapmaya çalışan sistemli ve plânlı bir destek hizmetidir. Psikolojik danışma, genelde (sosyal) psikologlar veya sosyal hizmet uzmanları tarafından yürütülürken psiko-terapi ruh hekimleri (psikiyatristler) aracılığıyla gerçekleşmektedir (Bakırcıoğlu, 1988:71).

2. MANEVIYAT DESTEKLI SOSYAL PEDAGOJIK HIZMET ALANINDA SOSYAL İLAHİYAT MESLEĞİ

2.1. Maneviyatın Kavramsal Dünyası

Maneviyat, manevi-ruhi hayatla ilgili, maddi olmayan bütün manevi varlıkları ve kavramları ifade etmektedir. Mesela, akıl, zeka, bilgi, inanç, yetenek (meleke) ve lezzet gibi kavramlar manevidir. Maneviyat, geniş anlamda din (İslam) ve dini (metafizik) öğretiler şeklinde tanımlanabilir. İnsanın sahip olduğu tüm duygu, düşünce ve manevi haslet ve duyguların bütünüdür maneviyat. Bu yönüyle de maneviyat; içten hükümlü olmayı, hiçbir etki ve dış tesir altında kalmadan, vicdan emirlerine göre, özgürce yaşamayı temin eden bir iç kuvvettir.

Maneviyat, vahiy kaynaklarından esinlenme sonucunda inancı güçlendiren her türlü düşünce, yaklaşım ve faaliyetlerdir. Bu yönüyle maneviyat, kesin karar, müspet inanç, hakikati bulma ümidinin taşıyan tefekkür ve gerçek fıtrî sevgi gibi iç dünya besinlerinden oluşan ilahî bir güçtür. Bu manevi güç sayesinde bir insan, zor durumda dahi olsa, elde ettiği üstün moral gücüyle zorluklara karşı direnme becerisi gösterebilmektedir. Bu bakımdan bir insanın maneviyatının güçlü olması demek, Yaratan’a, kadere, ahirete ve gayba imanı güçlü olan kimse demektir. Bir kimsenin zorluklara karşı koyma, engellerle mücadele etme ve(ya) moral gücünün inanç ile ilgisi bu bağlamda ortaya çıkmaktadır. Bu yönüyle maneviyat, toplumun (korunmaya muhtaç) fertleri için sağlam bir rehber ve insan ruhunun gıdasıdır (Seyyar, 2010:31).

Maneviyat çalışmalarıyla tanınan Alman Bilim Adamı HaraldWalach, maneviyatın metafizik tecrübeye dayanan bir idrak, şahsi benliği aşan, onun üzerinde olan bir gerçek olduğunu ifade etmektedir (Walah, 2005:17).

ICF’ye göre maneviyat, kurumsallaşmış din dışındaki ruhani etkinlik veya olaylara katılımı da içine almaktadır (ICF; d9301). Dolayısıyla Batı tarzı bir bakışta maneviyatta mutlak anlamda (kurumsal-resmî) dini bir unsurun bulunması gerekmemektedir. Nitekim seküler düşünceli bir çok bilim adamı maneviyatı “kişinin, materyalin ötesinde ilişkili olduğu her şey ve bunların temel anlamlarına ilişkin içsel kaynaklarının toplamı" biçiminde tanımlamaktadır (Ergül-Bayık, 2004:42).

Ancak din ve dini duygular, maneviyatın büsbütün dışında olduğu da düşünülmemelidir. Nitekim ICF, gerekli gördüğü yerlerde maneviyatı din ile birlikte değerlendirme ihtiyacı duymuş ve “Din ve Maneviyat” tanımını, “ruhani değerler ve ilahî güçlerle bağlantı kurmak, mana bulmak ve kendini gerçekleştirmek için dini veya manevi etkinliklere, düzenlemelere ve uygulamalara katılmak” şeklinde yapmıştır. Camiye gitmek; dini amaçla dua etmek veya ilahi okumak ve ruhani düşüncelere dalmak gibi dini ve manevi etkinlikler bu kapsamda düşünülebilir (ICF d930) (WHO, 2001).

2.2. Sosyal İlahiyatın (Manevi Sosyal Hizmetlerin) Temel İlkeleri

İslam dininin çeşitli şekillerde ve düzeylerde sosyal hizmet üzerindeki etkisini anlayabilmek için, İslam’ın dünya görüşü ekseninde oluşturduğu bütüncül temel ilkelerin özelliklerini iyi anlamak gerekmektedir. Sosyal olaylar ile ilgili İslami ilkeler, zaman ve mekân ile sınırlandırılmayan evrensel ilahi değerlerdir. Toplumsal bütünlüğü ve sosyal adaleti sağlama bakımından önemli fonksiyonlar üstlenmiş olan bu temel ilkeleri, iki kısma ayırmak mümkündür. İlki, geniş anlamda insan hakları bağlamındaki temel esaslar, ikincisi ise dar anlamda sosyal hizmetlerle ilişkili olan temel ilkelerdir. İslam’da, insan hakları bağlamında kişinin beş alanda (Masalih-i Hamse) mutlak biçimde güvenliğinin sağlanması gerekmektedir. Bu beş alanı şu şekilde sıralayabiliriz (Seyyar, 2010):

1.) Can Güvenliği: Her ferde yaşama hakkı ve her çocuğun dünyaya gelme hakkı;

2.) Akıl Güvenliği: Fikir ve düşünce hürriyeti fakat sağlıklı düşünmeyi engelleyen bütün uyuşturucu maddelerinin yasaklanması.

3.) Din Güvenliği: Herkes için inanç ve ibadet özgürlüğü.

4.) Nesil (Irz) Güvenliği: Evlenme hakkı fakat cinsel şiddet ve iftiranın her türüne karşı mücadele.

5.) Mal Güvenliği: Maddi güvenlik, yani refah içinde yaşama hakkı, bununla ilgili olarak iktisadi ve ticari hürriyet, mesken dokunulmazlığı ve sosyal güvenlik.

Sosyal hizmet bağlamında diğer İslami ilkelerin özel açılımlarını ise şu şekilde açıklayabiliriz:

1.) Tek Bir Atadan Gelmenin Sorumluluğu: İslam, insanlar arasında ırk, renk, memleket ve dil farklılıklarını, üstünlük aracı olmaktan çıkarmakta ve bütün insanlara seslenmektedir. Kuran, bütün insanlığın tek bir nefesten veya candan (nefes alan candan) yaratıldığının altını çizerek (Kuran, Nisa:1), bütün insanların aynı köke mensup olduğunu ve ırkçılık yapmanın bu anlamda hem fıtrata (yaratılış maksadına), hem de kökensel bağlılığa ters olduğunu vurgulamaktadır. Aynı atadan gelmenin şuurunu varan toplumlar, etnik ayrımcılık yapma ihtiyacı duymadan bütün insanları içine alacak bir sosyal bütünleşme stratejisini başarı ile gerçekleştirebileceklerdir. Veda Hutbesinde Hz. Peygamber, bütün insanların aynı atadan geldiğini ve bundan dolayı da eşit olduklarına vurgu yaparak evrensel sosyal mesajını şu şekilde vermektedir: “Ey insanlar! Şuna dikkat ediniz ki, sizin Rabbiniz birdir; babanız birdir. Arabınarap olmayana,Arap olmayanın Araba; beyazın siyaha, siyahın beyaza Allah korkusu dışında hiç bir üstünlüğü yoktur” (Ahmed b. Hanbel, V, 1982:411).

2.) İnsanın En Değerli Varlık Olarak Görülmesi: İslam’a göre yeryüzünde yaratılan canlılar arasında gerek maddi (fizyolojik-biyolojik), gerekse manevi açıdan en üstün ve en seçkin varlık, insandır (eşref-i mahlûk). Yaratılmışların içinde en şerefli makama yükseltilmiş olan insan, diğer canlılardan akıl, fikir, bilgi ve irade gibi daha üstün meziyetlerle donatılmıştır. Bunun başlıca sebebi, Allah tarafından kendisine kendi katından ruh üflenilmiş olmasıdır (Kuran, Secde:9; Sâd:72). Belki de bundan dolayı kendisine yeryüzünde halife unvanı verilmiş (Kuran, Bakara:30; Yunus:14) ve meleklerden de üstün tutulmuştur (Kuran, Bakara:34). Kuran, bu gerçeği şu şekilde ifade etmektedir: “Muhakkak ki, Biz insanı en güzel şekilde yarattık, sonra onu aşağıların en aşağısına indirdik, yalnız inanıp hayırlı işler yapanlar bundan müstesnadır. Onlara kesintisiz mükâfat vardır (Kuran, Tin:4-5) ve “And olsun ki, Biz insanoğullarını şerefli kıldık” (Kuran, İsra:70). İnsan, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan, hayrı şerden ayırabilecek akli ve fıtri yeteneğe sahip olmasından dolayı genel (manevi) anlamda ilâhi emaneti, dünyevi (maddi) yansımaları açısından ise sosyal sorumluluğu yüklenmiştir. O'nu Allah ilimle donatmıştır: Allah, "Âdeme bütün isimleri öğretti" (el-Bakara:2/31), ilim sahibi olduktan sonra onun omuzlarına ilahî emaneti yüklemiştir. Kuran, bu gelişmeyi şu şekilde beyan etmektedir: “Biz, emaneti göklere, yere ve dağlara vermek istedik de onlar yüklenmekten çekindiler, korktular ve insan onu yüklendi (Kuran, Ahzab:72). İnsanlar arasındaki ayrımcılığı ortadan kaldıran Hz. Peygamber, Allah katında insanları bir tarağın dişleri gibi eşit kabul etmektedir. İslam’a göre cinsiyet, etnik köken, dil, sağlık, gelir seviyesi ve sosyal statü gibi dışa yansıyan özellikler, üstünlük vesilesi değildir.

3.) Üstünlüğün Maneviyatta Olması: Manevi ve sosyal sorumluluklarını birlikte yerine getirdiği oranda insan, Allah katında yücelmektedir. Kendisine tevdi edilen emanetlere uyduğu ve yükümlülüklerini yerine getirdiği sürece insan, üstün ve değerli olma vasfını kazanmaktadır. Dolayısıyla İslam’a göre şeref, haysiyet, onur ve izzet, evrensel manevi değerlerdedir. Ayetler bu gerçeği açıkça ifade etmektedir: “Allah katında en üstün olanınız Allah’tan en çok korkanınızdır” (Kuran, Hucûrat:13). “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır” (Kuran, Hacc:37). “Ancak Allah’a kalb-i selim (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur)” (Kuran, Şuara:89).Hz. Peygamber’in hadisleri de, bu ayetleri destelemekte ve aynı doğrultuda sosyal mesajlar içermektedir: “Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, lakin sizin kalplerinize ve amellerinize bakar (Ahmet b. Hanbel, 1982:285,539).

4.) Fıtrat Ekseninde Çözüm Yolları: Değişmeyen ve süreklilik özelliği taşıyan insani değerlerin başında fıtrat gelmektedir. Fıtrat, “İnsanın, Allah’ın bir kanunu olarak doğuştan getirdiği yaratılış, mizaç ve yeteneklerin birleşimi” şeklinde tanımlamak mümkündür. İslam, toplumların ve toplum içinde yaşayan fertlerin birbirlerine yaklaşmalarının, ancak fıtratı gözeterek sağlanabileceğinin altını çizmektedir. Fıtratın varlığı aynı zamanda sosyal bütünleşmeyi kolaylaştıran bir unsurdur. Çünkü sosyal barış içinde yaşamak, fıtrî bir ihtiyaçtır ve kişinin yaratılışında var olan bir özelliktir (Özsoy, 1994:92).

5.) Bireysel Sorumlulukların Korunması: İslam’a göre insan, vicdan ve nefis taşıması dolayısıyla iyiliği ve kötülüğü kendi eliyle elde etme potansiyeline sahip iki boyutlu bir varlıktır. İnsanda bu iki boyuttan hangisinin ön plana çıkacağını belirleyen faktör ise insanın hür iradesinde somutlaşmaktadır. İnsanın sosyal hayatta olumsuz rol oynaması daha çok nefsanî zaaflarının güdümüne girmesiyle ortaya çıkarken, olumlu rol oynaması da onun, genellikle fıtratına ve vicdanına uymasıyla gerçekleşmektedir. İslam, bireysel ve toplumsal sorumlulukların korunabilmesi için, kişilerin vicdanî ve fıtrî kaynaklarına müracaat etmelerini önermektedir.

6.) Sosyal Hizmetlerin Teşviki ve Duyarlı Bir Toplumun Oluşturulması: İslam dininin sosyal düzeni koruyan en dinamik tavsiyelerinden birisi de “iyi şeylerde (marufta) yardımlaşma ve kötü şeylerden (münkirden) sakındırma” politikasıdır. “İyilik etmek ve kötülükten (Allah’ın yasaklarından) sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın. Günah işlemek ve haddi aşmak üzerinde (aşırı gitmekte) yardımlaşmayın” (Kuran, Maide:2) emri, sosyal hayatın bütün karelerini içine almaktadır. Sosyal hizmet odaklı yardımlaşmanın, asabiyet veya kavmiyetçilik gibi negatif duygularla değil sosyal faydası olan ve sosyal adalet ilkelerine uygun düşen ölçülere göre yapılması öngörülmektedir. İslam, ideal bir toplumun, toplumsal meselelere karşı sosyal duyarlılığı olan fertlerin varlığı ile gerçekleşebileceğini ifade etmektedir. Kuran, bu ön şartı, ideal bir toplumun temeli olarak kabul etmektedir. Kuran, bu çerçevede “İçinizden hayra (iyiye) çağıran, iyiliği yayıp kötülükleri önleyen bir topluluk bulunsun. İşte selâmet ve felahı bulanlar (başarıya-kurtuluşa erişenler) bunlar olacaklardır” (Kuran, Al-i İmran:3) demek suretiyle bütün fertlere sosyal sorumluluk yüklemektedir.

2.3. Seküler Sosyal Hizmet ile Manevi (İslami) Sosyal Hizmet Arasındaki Fark

Seküler (Pozitivist) bilimler, olgusal gerçekliklerden hareketle bilgi elde edip, eşyanın ve maddi varlıkların mahiyetini araştırmaktadır. Pozitivist sosyal hizmet anlayışında ve uygulamasında maneviyat ve fıtrat, psikolojik hallerden oluşmaktadır. Pozitif bilimlere dayanan seküler sosyal hizmetler, fiziki alem ve varlıkların yanında kişilerin tutum ve davranışların üzerinde yoğunlaşıp, davranışların toplumsal normlara göre değiştirilmesini amaçlamaktadır. İslami (manevi) sosyal hizmetler ise, olgusal gerçekliklerin ötesine giderek, bunların varlık sebebini ve hikmetini araştırmaktadır.

Manevi bilimlere dayanan sosyal hizmetler anlayışında, hem fizik ötesi aleme, hem de kişinin fıtratına ve ruhuna yönelme vardır. İslami sosyal hizmetler, hem insanın manevi hallerine yönelmekte ve toplumsal yapıda bunların oluşumuna katkı sağlayan manevi değerlerin unsurlarıyla ilgilenmekte, hem de kişinin ahiretini düşünerek, manevi rehberlik görevlerini üstlenmektedir. Aslında pozitivist ve manevi bilimlerin sahası ayrı olmasına rağmen bu iki eksende oluşan pozitivist ve İslami sosyal hizmetlerin gaye ve hedeflerinin yine de aynı olduğunu söylemek mümkündür. Sadece niyet ve bakışın yanında yöntemler farklıdır. Manevi bilimler, bilimsel araştırmalarla elde edilen bilgiyi, Allah'a iman ve O’na yakın olmak için bir vasıta bilirken, pozitivist bilimler, bilimsel çalışmaları sadece bilgi olsun diye yapmaktadır.

Pozitivist bir bilim dalı olan seküler sosyal hizmetler, bilgi kaynaklarını bilimsel bilgi ile sınırlı tuttuğu için (kapalı sistem), uygulamaya dönük faaliyetleri de, maksadın hasıl olmasına yetmemektedir. İslami sosyal hizmetler, müspet bilimlerden yararlandığı gibi vahiy kaynaklarından da faydalanmaktadır. Düalist ve açık sistem çerçevesinde zahiri batınla, dünyayı ahiretle, bedeni ruhla, davranışları kişinin iç alemiyle birleştirmek suretiyle elde edilen bilinçli bilgiler, zihinlere bütüncül bir perspektif kazandırmaktadır. Maneviyat ve gayb ile ilgili konular (Allah’ın zatı, ruhun mahiyeti, manevi alemler vb.) hakkında beşerî meleke, akıl ve diğer zihnî imkânlarla sınırlı bir şekilde bilgi sahibi olunmaktadır. Bilinçli bilgi ise, gayb (metafizik) konusunda her zaman açık ve somut bilgi vermese de; imana, kalbe ve hatta akla dayanak ve takviye teşkil edecek çok boyutlu fikir ve kanaat sağlaması açısından önemli bir kazanımdır.

İslami Sosyal hizmetler, pozitivist (bilimsel) bilimler yoluyla sadece insanın bu dünyada elde edeceği mutluluğu amaç edinmemekte, bunun ötesinde Allah'ın rızasını ve ahiret hayatını kazanma gayelerini de gütmektedir. İslam dini, hem pozitivist (bilimsel) bilim çalışmaları kapsamındaki sosyal hizmetleri, hem de dini bilimler eksenindeki manevi sosyal hizmetleri aynı derecede önemsemektedir. İslami Sosyal hizmetler anlayışında; kişinin dünyevi ve uhrevi saadeti için, insanın lehine ve menfaatine olan her türlü bilimsel ve manevi bilgiler bir kaynak olarak değerlendirilmektedir. Dünyevi boyutuyla bilgiden ve sosyal hizmetten maksat insanın hem ruhen, hem de maddeten saadetini temin etmek ise her iki yaklaşım zaten bunu hedeflemektedir. Demek ki İslam'a göre pozitivist bilimlerle manevi ilimler, içerik açısından farklı alanları konu edinmiş olsalar da dünyevi gaye ve hedef açısında aynı amaca yöneliktirler. Ancak meseleye daha geniş bir boyutta özellikle; metafizik ve uhrevi boyutuyla baktığımızda, manevi sosyal hizmetlerin amacı, kişinin sadece dünyada değil, ahirette de gerçek ve kalıcı mutluluğa erişmesini sağlamaktır.

İslâmî sosyal hizmetler, tıpkı profan (dünyevi) sosyal hizmetler uygulamaları gibi, profesyonelce hizmet sunmaktadır. Ancak, hizmet yaklaşım ve anlayışında uhrevi unsurlar ihmal edilmemektedir. Acıları paylaşma, psiko-sosyal dertlere çare bulma (sosyal rehabilitasyon) ve muhtemel sıkıntıların önüne geçerek (koruyucu sosyal hizmetler), bunların yerine şahsi (kişisel) ve toplumsal barış, huzur, mutluluk, saadet, sevinç ve neşe koymak, gerek manevi, gerekse profan (dünyevi) sosyal hizmet uygulamalarının ortak hareket noktalarıdır. Pozitivist sosyal hizmetler, manevi unsurlardan sadece aklı ön planda tutmaktadır. Felsefesi çoğunlukla akla dayanmakta ve insanların ürettiği fikirlerden oluşmaktadır. Kalbi ve vicdani duyguları gereğince dikkate almadığı gibi kişilerin yaşadıkları olayların perde arkasındaki kader perspektifini de çoğu zaman görmezlikten gelmektedir. Oysa İslami sosyal hizmetler, kalbin ve vicdanın kumandan yapılmasını, bu yolla aklın işletilmesini ve ruhun aydınlatılmasını savunmaktadır. Nefsi birer hizmetkâr kabul etmekte ve diğer manevi latifeleri işleterek, insanı manevi bir hayata hazır hale getirmektedir. İslami sosyal hizmetler, ilk başta kâinatın ustasını ve ruhların (varlıkların) Yaratıcısını bildirmekte, O'nun hikmet ve kudret dolu eserlerini göstermektedir (Seyyar, 2008:36-42), (Bkz. Tablo 1):

Tablo 1: Mukayeseli Olarak Seküler (Pozitivist) ve İslami (Manevi) Sosyal Hizmetler

 

Seküler Sosyal-Pedagojik Hizmetler

Manevi (İslami) Sosyal-Pedagojik Hizmetler

Konusu

İnsan ve insanın gözlenebilen faaliyetleri (davranışları).

İnsan ve insanın gözlenebilen ve iç alemindeki gözlenemeyen (fakat idrak edilebilen) bütün faaliyetleri.

Bilimsel Hedefleri

İnsan zihnini ve sosyal davranışlarını anlamak.

İnsan ruhunu ve zihin (akıl) dahil bütün ruhi (manevi) kaynakları ve bu çerçevede insan davranışlarını anlamak.

Sosyal Hedefleri

Sosyal uyum yoluyla kişilerin dünyevi mutluluğuna yardımcı olmak.

Hem sosyal hem de manevi uyum yoluyla kişilerin hem dünyevi hem de uhrevi saadetleri için yardımcı olmak.

Kutsal Hedefleri

Hümanizm ekseninde insan ve toplum sevgisi.

Marifetullah (Allah’ı bilme) ve muhabetullah (Allah’ı sevme) ekseninde insan ve toplum sevgisi.

Araçları

- Psiko-sosyal ve pedagojik destek ve danışmanlık

- Psiko-sosyal rehabilitasyon

-Psiko-terapi

- Sosyal uyum

-Manevi-sosyal-pedagojik danışmanlık

- Manevi-sosyal terapi ve rehabilitasyon

- Kişinin hem manevi hem de sosyal dünyasıyla barışık olmasını sağlamak.

Bilgi Kaynağı-Türü

Pozitivist bilimlere dayanan bilgiler (Bilimsel bilgi).

Vahye (Kuran ve Sünnet) ve müspet bilimlere dayanan bilgiler.

Kaynak: Seyyar, 2008:39.

 

3. SOSYAL İLAHİYAT MESLEĞİNİN GÖREV VE FONKSİYONLARI

3.1. Maneviyat Destekli Pedagojik Yardım (Manevi Eğitim)

Manevi eğitim, insanın ruh ve karakter gelişimini hedefleyen, manevi değerleri esas alan, inanç ve düşünce ağırlıklı bir eğitim modelidir. Tabiri diğerle dünyevi ve uhrevi değerleri birlikte ele alan ve değerlendiren düalist eğitim anlayışıdır. Gayesi, kişilere manevi telkin ve terbiye yöntemlerini göstermek ve bu yolla ruh, gönül ve kalbin güçlenmesine yardımcı ve kişinin manevi tekâmülüne destekçi olmaktır.

Manevi eğitim alan kişiler, iyi bir ruh terbiyesi ve manevi gayret sayesinde hayatlarını ideal bir hedefe doğru yönlendirebilir, disipline edilmiş bir nefis ile kendilerini her türlü manevi ve sosyal zararlardan koruyabilirler. Manevi eğitim programlarıyla vicdanen sorumlu ve ruhen güzel insanlar yetiştirmekle manevi ve sosyal dayanışma içinde bulunan güzel bir toplum da meydana getirilebilir.

Sosyal politikaların temel hedefi de zaten böyle bir mutlu toplum tesis etmektir. Ancak sosyal ve ahlaki boyutuyla gelişmiş bir topluma ulaşmanın yolu da kâmil ve güzel fertlerden geçer. Dolayısıyla sağlam bir millet ve mükemmel bir toplum inşa etme gayreti de ruhen, fikren, zihnen, aklen ve vicdanen duyarlı ve sorumlu insanlar yetiştirmekle mümkündür. Bu da genelde eğitim müfredatının, özelde sosyal hizmetler eğitim programlarının içine maneviyat odaklı derslerin konulması ile gerçekleşebilir.

Manevi eğitimin temel hedefi ilk önce mümkün mertebe çok erken bir safhada ideal veya kâmil insan (insan-ı kâmil) yetiştirmek, daha sonra veya bu vesile ile kâmil toplum oluşturmaktır. İnsan-i kâmil, din ve maneviyat adına örnek bir şahsiyettir. Akıl, kalp, vicdan gibi manevi kaynakları onun rehberi, Allah rızası gayesi, Hakk’ı sevip sevdirmek, doğruyu bulup göstermek sosyal görevi, manevi faydalarını görmek ise bu düşünce ve aksiyonun sürpriz olduğu kadar tabii sonucu ve semerisidir. Kâmil insan, güzel ahlakıyla başkalarının temel ihtiyaçlarını karşılamada her zaman duyarlı olacağı için, sosyal ve manevi dayanışmaya katkı sağlayarak, kâmil toplumun oluşumunda da önemli fonksiyonlar üstlenir.

Sosyal ilahiyatçılar, manevi sosyal hizmetlerin temel esas ve felsefesinden hareketle, diğer sosyal bilimlerin temel bilgi kümelerinden de yararlanarak kişilerin sarsılmış manevi dünyalarını pedagojik telkin yöntemleriyle rehabilite ederek onların toplum hayatında etkin olmalarına yardımcı olurlar (Seyyar, 2010:39).

3.2. Maneviyat Destekli Psiko-Sosyal Rehberlik ve Danışmanlık

Sosyal psikolojide rehberlik, problemli bir kişiye veya sosyal sorunlu aile fertlerine psikolojik ve sosyal danışma hizmetlerinde bulunmaktır. Buna göre rehberlik, toplum içinde yaşayış, evlilik ve aile hayatı, kişisel uyum gibi ferdin bütün hayat alanlarını kapsayan psiko-sosyal danışmanlık hizmetleridir. Sosyal danışmanlık hizmetleri aracılığıyla sosyal kesimlere bilgi verme, kılavuzluk hizmetlerinde bulunma, onları belli meselelerde ve olaylarda yönlendirme, sorunlarını nasıl ve hangi kurumlarda çözebilecekleri konusunda yardımcı olunmaktadır.

Maneviyat destekli sosyal danışma ise, manevi sosyal hizmetler alanında belirli konularda ihtisas görmüş sosyal ilahiyatçıların, manevi (ruhi) sorunları olan insanlara, dini bilgi ve telkin çerçevesinde aydınlatma, yol gösterme ve bilgilendirme ile ilgili destek hizmetleridir. Manevi (dini) danışma hizmetleri, kendilerini ve başkalarını tanıma konusunda yetersiz olan; hissî, ruhi, sosyal ve şahsi problemlerini çözmede zorlanan aciz insanlara manevi yardım sağlamaktadır. Maneviyat destekli psiko-sosyal rehberlik ve danışmanlığın başlıca hedeflerini ve-ya fonksiyonlarını beş ana başlıkta toplayabiliriz.

3.2.1. Kişilerin Manevi Sağlığını Korumada Yardımcı Olmak

Koruyucu manevi sosyal hizmetler, sosyal çevrenin, ruh-akıl, his-heyecan bakımından ahenkli olması yönünde özellikle ruh ve toplum sağlığı alanında yürütülen manevi tedbirler bütünüdür. Bu bağlamda koruyucu manevi sosyal hizmetler, kişilere bireysel dünyalarında ve toplum hayatında huzurlu olabilmeleri için kendi vicdanları (ruhları) ile barışık ve-fakat nefisleriyle de mücadeleci olmalarını tavsiye etmektedir. Hayatın türlü streslerine-sıkıntılarına-üzüntülerine karşı sabır gücünün geliştirilmesine yardımcı olan sosyal ilahiyatçılar, ferdin, ruh ve beden sağlığını bozabilecek her çeşit psiko-sosyal risklerden uzak olmalarına veya bunlarla mücadele etmelerine destek vermektedir.

Manevi sağlığın korunması, manevi risklerin ve zararların oluşmasını engellemekle mümkündür. Manevi riskler, nefsin değişik tuzaklarına düşme ve nefsin emrettiklerini sürekli ve tereddütsüz olarak yerine getirme ihtimalleridir. Manevi eğitim almama veya nefis terbiyesi mekanizmalarını işletmeme sonucunda ortaya çıkabilecek manevi riskler, iman, ibadet gibi dini esaslarla ilgili olarak zihne giren şüphelerin bütünüdür.

Nefs-i emmarenin telkinleriyle dine uymayan kötü davranışlarla birlikte kalbi tembelliğin yol açtığı belirli derecedeki inançsızlığın vicdanî duyguları belirli oranda tahrip etmesi ve maneviyatı sarsmasıdır. Sürekli günah işlemenin bir sonucu olarak kişinin kalbinde imana, hakikate ve vazife-i ubudiyete (kulluk görevlerine) yönelik olarak inkâr arzuları uyanabilir. Bunlar da manevi risklerin en büyükleridir. Diğer taraftan kişinin olumsuz bir içerik arz eden her türlü düşünce ve tavrı, manevi risklere yol açabilir. Kötü tasavvurlar ve niyetler, sevimsiz tavırlar, kötü davranışlar, tabiri caizse ruhta bazı sıkıntılar meydana getireceği için, manevi risklere ve bunun bir devamı olarak manevi hastalıklara ve sapmalara sebebiyet verebilir.

Her bir manevi risk, aynı zamanda başka sosyal risklere de yol açabilmekte ve yaygınlaşması halinde dalga dalga toplumsal dengeyi de bozabilmektedir. Mesela son Peygamber, manevi bir riskin tahakkukun (günahın) haricî yansımaları itibariyle muhtemel manevi ve sosyal sonuçlarına şu hadislerinde işaret etmektedir: “Günah, yalnız işleyen için değil, başkaları için de kötülüktür. Onu ayıplarsa kendisinin de başına gelir. Gıybet ederse günahkâr olur. Rıza gösterirse ortak olur” (Camiü-s-Sağir, 2002; No: 2229).

Manevi risklerin hayat bulması sonucunda kişinin kalbinde (manevi dünyasında) meydana gelen olumsuz değişmeler, manevi zararlar olarak tanımlanabilir. Nefis mekanizmasını bilerek veya bilmeyerek harekete geçiren, sürekli olarak belirli günahları artırarak işleyen ve manevi değerlere aykırı hareket eden kişi, maneviyatını ve güzel ahlakını bozması sonucunda manevi ziyana uğramasının yanında maddi ve sosyal zararlara da davetiye çıkarabilmektedir.

Halbuki iman denilen duygu ve inanç hakikati yoluyla manevi risklerin oluşması önlenebilmekte ve nefsin olumsuz duygularının önüne geçilebilmektedir. Nefis terbiyesi ise ruhun (vicdanın) sahip olduğu güzel duyguların yeniden ortaya çıkmasına yardımcı olmaktadır.

3.2.2. Kişilerin Manevi İhtiyaçlarını Karşılamada Yardımcı Olmak

Manevi ihtiyaçlar, kişinin, Yaratan’ıyla dinamik ilişkisini sürdürmesi için gerekli olan temel gereksinimlerdir. Kişinin manevi kaynaklarını harekete geçirmesine yardımcı olan ihtiyaçların başında hayat ve ölüm sonrası hayatın anlamı ve amacına yönelik cevapların bulunması, ibadet etme isteği, musibetlerin (hastalıkların) hikmetini anlama gibi uhrevi ve kaderi konular gelmektedir. Manevi ihtiyaçlar, fiziksel gereksinimlere göre daha soyut ve karmaşık olduğu için, ölçümü nispeten güçtür. Bununla birlikte kişilerin manevi ihtiyaçlarının tanımlanması ve bu ihtiyacı karşılayacak uygun bir rehberlik ve danışmanlık sisteminin oluşturulması, kişilerin saadeti için önemlidir. Kişinin ruh ve beden ağlığı için manevi ihtiyaçların karşılanması, vücudu oluşturan fiziksel organlar kadar önemli bir unsurdur (Ergül-Bayık, 2004:39-40).

Manevi ihtiyaçlar, tüm insanlar için önemlidir. İnsanlar, bu ihtiyaçları, beşerî münasebetler yoluyla veya Yaratan’larına yönelerek giderirler. Bakıcı personelin bütün insanları bu bakış açısıyla değerlendirmesi, kişilerin sağlığını bütüncül olarak sağlama açısından önemlidir. Renetzky’e göre maneviyat ile ilgili ihtiyaç türleri üçtür (Seyyar, 2007:İlgili terim):

1.) Hayat, acı çekme ve ölüm kavramlarının anlamı, amacı ve manevi güç bulma ihtiyacı: İnsan, yaşamak için bir sebebe ihtiyaç duyar ve eğer bu varsa kişi, hayata olumlu bakar ve yaşamak ister. Ölümün, yokluk olmadığını idrak eden insan ise, ölüm sonrasına hazırlık yapar.

2.) Hayata ümit bağlama ihtiyacı: İnsanların yaşama umudu ne kadar büyükse, hastalığı yenme şansları da o oranda artar. Kronik hastalık durumlarında ise hayata, uhrevi bir boyut kazandırılarak, ölümden sonra da hastalıksız bir hayatın devamına yönelik inanç geliştirilir ve kişilerin umudu korunur. Umut; davranışların en temel motivasyon kaynağı ve hayata dair en etkili güçtür. Geleceğini biçimlendirmek, umut sayesinde ancak olur.

3.) Kişinin iç dünyasında Yaratan’a inanma ve O’na güven duyma ihtiyacı. Akli mekanizmalarını fıtrat ekseninde kullananlar, hangi musibet ile karşılaşırlarsa karşılaşsınlar, her şeyin Allah’tan geldiğine inanırlar ve tevekkül, teslimiyet, sabır ve şükür içinde imanlarını korurlar.

Christina Puchalski, manevi ihtiyaçların tespitinin yanında manevi kaynakların da ortaya çıkmasını sağlayan kapsamlı bir soru formatı hazırlamıştır (Puchalski, 2000:129-137).

a) Kime bel bağlayarak, ümit var oluyorsunuz? Gücünüzü nerden alıyorsunuz?

b) Hayatınıza bir mana kazandıracak bir şey var mıdır?

c) İmana dair hangi inançlar sizin için önemlidir?

d) Kendinizi manevi insan olarak mı yoksa dindar insan olarak mı görüyorsunuz?

3.2.3. Kişileri Manevi Körlükten Kurtarmada ve Ruhsal Bilinç Seviyelerini Artırmada Yardımcı Olmak

Manevi körlük, kalbin manevi (imani) esaslardan ve ibadetlerden uzak olması, meta fizik alemlere karşı bütünüyle kapalı olması ve hakikati görememesidir. Manevi körlük, nefsani ve şeytani telkin ve dürtülerin etkisiyle sadece cisimler alemine bakmanın sonucunda nurani vasfını yitirmiş ruhsuz bir kalptir. Nitekim Allah’ın son Resulü, bu yönde bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Gerçek ama (kör), gözü görmeyen değil, asıl ama, kalp gözü görmeyendir” (Camiü-s-Sağir, 2002:3297).

Manevi (nefsi) muhasebeyi önemsememenin ve tatbik etmemenin bir sonucu olarak ortaya çıkan manevi körlükte kişi, dünü, bugünü ve yarınıyla ilgili faydalı-zararlıyı, güzeli-çirkini, hayrı-şerri birbirinden ayıramaz ve gönül berraklığını ve istikametini koruyamaz. Kalbi körelmiş insanların sinelerinde her ne kadar bir et parçası mevcut ise de bunun manevi kalp (gönül) olduğu söylenemez. Manevi körlüğe sebebiyet veren birçok insani zaaf vardır. Kasvet (kalp katılığı veya sıkıntısı), kibir, gurur, kendini beğenmişlik (narsizm), dünya sevgisi, makam bağlılığı, hırs, şehvet, gaflet ve menfaat gibi yığın yığın tehlikeler, taarruz vaziyetinde kalbin ölümüne yol açabilir.

Nereden bakarsak bakalım maneviyat aleminde körlük, nefs-i emmarenin varlığı ve süflî tekinleri ile yakından ilgilidir. Zaten nefsin bizatihi vücudunda bir körlük vardır. O körlük, vücudunda zerre miskal kaldıkça hakikat güneşin görünmesine ve dolayısıyla ruhsal bilincin (ruhsal zekanın) gelişmesine engel olan bir perde olur (Bediüzzaman,t.y. 71).

Nefsin maneviyat alemine gözü kapanırsa kalp, ebedî bir gece içinde kalır. İstiğfar, tevbe, güzel ahlak ve ibadetlerle nefsanî duygular kontrol altında tutulabilir ve kalp, körlükten kurtulabilir. O halde insan, bu mahiyetteki nefse muhalefetiyle ve onu terbiye etmekle manevi terakki içinde kalp gözünü açabilecek duruma gelebilmektedir.

Manevi körlük ve boşluk, toplum hayatına bakan yönüyle birçok psiko-sosyal riskler taşmaktadır. Bu risklerin giderilmesine yönelik olarak manevi körlüğün teşhisi iyi yapılmalıdır. Manevi sosyal hizmetlerde bireysel ve sosyal sorunların manevi boşluklardan kaynaklandığı bilmek, bazen kendi başına yeterli değildir. Çünkü manevi boşlukların da değişik tezahürleri vardır. O halde manevi boşluk türlerine göre de spesifik manevi rehabilitasyon yöntemlerine ihtiyaç duyulabilir.

Sosyal ilahiyatçılar, manevi körlükle mücadelenin önemine vurgu yaparak kişilere nefsanî-ruhani dengeyi tesis etmelerine değişik manevi destek hizmetleri ve rehabilitasyon araçlarıyla yardımcı olabilmektedir. Bu manevi destek sürecinden sonra kendini sürekli olarak manevi gayret içinde bulacak bir kişinin tutum ve davranışları, hal ve hareketleri, kısaca yaşama tarzı hem Allah rızasını kazanma, hem de toplumsal şartlara uymaya yönelik olacaktır.

3.2.4. Kişilerin Ruhsal Kaynaklarını Harekete Geçirmede ve Manevi Sıkıntılarından (Stresten) Kurtulmalarına Yardımcı Olmak

NANDA (North AmericanNursingDiagnosisAssociation), bakım ihtiyaçlarının sınıflandırmasında, “Manevi Sıkıntı” (SpiritualDistress) teşhisini korunmaya muhtaç kişinin bir rahatsızlığı olarak kabul etmektedir. Buna göre, manevi sıkıntı, hayata mana veren, ümit ve güç sağlayan inanç ve değer sisteminde bir rahatsızlık yaşayan veya böyle bir manevi riski taşıyan bir grup ya da kişideki özel bir durumdur. Mesela hastanın manevi inançları ile tıbbî tedavi ve rehabilitasyon arasında bir çatışma yaşandığında kişide manevi sıkıntılar ortaya çıkabilmektedir. Örneğin, Müslüman bir hastanın domuz pankreasından oluşan bir ilaçla tedavi edilmek istenmesi veya bir insanın aniden ölümcül bir hastalığa yakalanması kişinin manevi dünyasını sarsabilir. Manevi sıkıntılara ve strese yol açan başlıca unsurlar şunlardır:

a) İnançları sarsacak feci bir olayın meydana gelmesi.

b) Hayata ve ölüme dair şüphelerin ortaya çıkması.

c) Manevi hastalıkların veya sapmaların yol açtığı ıstıraplar.

d) Çaresizlik ve ümitsizliğin boy göstermesi (aşağılık kompleksi).

e) Ölümü istemek veya intiharı düşünmek.

f) İçine kapılma ve dünyaya küsme.

Manevi sıkıntılara giren insanlara, mümkün mertebe erken bir teşhisle ve dolaysıyla erken bir safhada manevi destek hizmetlerinin verilmesi elzemdir. Bazı manevi sıkıntılar, ya manevi boşluğun bir tezahürü, ya da manevi körlüğe yol açan ilk emarelerdir. Açıkça görülebilen bazı manevi sıkıntılar (bitmişlik, tükenmişlik, beyhudelik, nemelazımcılık duyguları), insanın içini bütünüyle kaplayacak seviyeye gelmişse bu sıkıntılar çoğu zaman manevi boşluğun bir sonucu olarak görülebilmektedir. Manevi boşluktan kaynaklanmayan manevi sıkıntılar da, zamanında manevi tedavi yöntemlerine başvurulmazsa, manevi hastalıklara ve sapmalara yol açabilir.

Manevi sıkıntı içinde olan bir kişiye profesyonel manevi danışmanlık ve rehabilitasyon hizmetleri verilmezse, kişi sapkın görüşlerin ve batıl inançların hedefi haline gelebilmektedir. Bunun için bir manevi koruma ve rehabilitasyon yöntemi olarak bu durumda olan kişilerin manevi kaynaklarının yeniden işlevsel hale getirilmesi gerekmektedir. Manevi kaynaklar, ruhun genel tasarım motifleri, potansiyelleri, fonksiyonları, merkezleri, hasletleri veya unsurlarıdır. Mesela ruhsal zeka yoluyla tefekkür (manevi düşünme), kalben hissetme, iman etme, vicdanî duygular, akıl, irade ve arındırılmış nefis, ruhun sahip olduğu meziyetlerdir. Manevi kaynaklar, bir yönüyle mücerret (soyut) manalar olduğundan insan, bunları ancak ruhi duyarlılık (seyr-i ruhani) ile sezebilmektedir. Ruhi duyarlılığın ve manevi tekâmülün inkişafı da ancak Yaratan’a iman, ibadet ve toplum hayatında sosyal sorumluluk taşıyarak ahlaklı olmakla (amel-i salihte bulunarak) mümkündür. Kalp, vicdan, akıl, şuur, irade, nefis gibi manevi kaynakların en farklı türleri bile birbirleriyle yakın ilişkidedir. Mesela vicdan, manevi muhasebe yoluyla nefsi sorgulama yeteneğini geliştirip, akıl-kalp dengesini tesis ederek, iradenin istikamet üzere kalmasını sağlamaktadır.

Sosyal ilahiyatçılar bu manevi gerçeklerden yola çıkarak, kişileri manevi koruma kapsamına alarak, kişilerin imani esaslarla ilgili şüphe ve inkâr arzularının uyanmaması yönünde önleyici tedbirler alabilmekte ve kişileri manevi yönden rehabilie edebilmektedir. Bu yönüyle manevi koruma hizmetleri, kişilerin iç dünyalarında gerçek manevi değerlerin ortaya çıkarılması, bu değerlere esas teşkil eden duyguların korunması ve geliştirilmesi yolunda yapılan rehberlik ve danışmanlık hizmetleridir.

3.2.5. Manevi Terapi ve Rehabilitasyon Yöntemleriyle Kişilerin Toplum Hayatına Yeninden Kazandırılmasına Yardımcı Olmak

Kalp hastalıkları (Maraz-ı Kalbi) olarak da bilinen manevi hastalıklar, nefsaniyete düşkünlükten ve buna binaen ahlaki-manevi suçlar (günahlar) işlemekten dolayı kişinin düşünce, tutum ve davranışlarında meydana gelen ahlaki ve sosyal bozulmalardır. Manevi hastalıklar, tövbe ve istiğfar etmemenin bir sonucu olarak işlenen günahların kalbi manen lekelemesinden sonra isyan edercesine toplumsal kuralları hafife almaya kadar varan ruhi olduğu kadar sosyal yansımaları açısından toplumsal bir tehlikedir.

Manevi hastalıklar, nefis mekanizmasını kontrol altında tutamama sonucunda kalbe giren yanlış itikatlar (inançlar) ile ortaya çıkar ve insanın hakikati, doğruyu ve gerçeği görmesine mâni olmaktadır. Kuran, bedenî hastalıklardan daha ziyade inanç bağlamında kalplerdeki manevi hastalıkları önemli bir hastalık olarak görmektedir. Ayet, inanmadıkları halde sahte imanlarıyla inananları aldattıklarını zanneden münafıkların hastalıklarını, kalbi (manevi) olduğuna işaret etmektedir: “Münafıkların kalplerinde hastalık (nifak ve haset hastalığı) vardır. Allah da onların bu hastalığını çoğaltmıştır (Bakara; 2/10).

Tıp ilminde ve özellikle psikiyatri alanında olduğu üzere, insan ruhunda henüz ismi konulmamış birçok manevi rahatsızlık mevcuttur.Haktan, doğruluktan ve güzel ahlaktan ayrılma, yeis (ümitsizlik), nifak (ikiyüzlülük), haset (kıskançlık), şehvet (aşırı şehvani-hayvani duygular ve meyiller), günah ve zinâ arzusu şeklinde ahlaksızlığa niyetlenme gibi insani zaaflar, manevi hastalıklar olarak değerlendirilebilir.

Manevi hastalıklarla mücadele bazen tek başına kişinin gayreti ile başarı olamamaktadır. Sosyal ilahiyatçıların uygulayacağı manevi terapi ve rehabilitasyon yöntemleriyle kişilerin manevi hastalıklardan kurtulması çoğu zaman daha kolay olmaktadır.

Manevi terapi ve rehabilitasyon, ileri derecede manevi boşluk, sapma içinde veya manevi hastalıklara yakalanmış olan kişilerin manevi dünyalarıyla yeniden barışık olmalarını sağlayan manevi destek ve tedavi hizmetleridir.

Doktorların “Hastalık yok hasta var” sözü, manevi rehabilitasyon (nefis tezkiyesi) için de geçerli bir akçedir. Her insanın başlı başına manevi bir alem olduğu ve dolayısıyla her ferdin manevi hastalıklarının tedavisinin de buna göre farklı yöntemlerle sağlanabileceği düşünülmelidir. Buradan yola çıkarak her insan, özel manevi durumuna ve rahatsızlığına göre değerlendirilmeli, manevi arınma için ne türlü bir yoldan geçmesi lazımsa, öyle bir yoldan geçirilmeli, kendisine tabiatına ve karakterine göre özel bir rehabilitasyon usulü uygulanmalı ve kişiye belli sorumluluklar ve görevler (ibadet, sabır, züht, manevi meşguliyetler, günahlardan uzak bir ortamda bulunmak, cemaate katılma; hayırlı faaliyetlere iştirak vb) de yükleyerek manevi tekâmül ve insan-ı kâmil olma ufku gösterilmelidir.

Kişinin manevi risklerden uzak durarak, günahlardan sakınarak ve manevi temizlik içinde bulunarak, iç huzura kavuşmasıdır. Manevi huzur, Allah’ı anmanın, O’nun emirlerini yerine getirmenin ve akli mekanizmaları kullanarak tefekkür etmenin sonucunda inanan insanın kalbinde meydana gelen bir rahatlıktır. Kalbin, Yaratan’ı anmak suretiyle manevi haz almasıdır, manevi huzur. Bu yönüyle gerçek mutluluk, nuranî bir cevher vasfını koruyarak, ruhun emrine girmiş olan kalbin, ruhlar alemi yoluyla aldığı feyizleri bedene ve cisme taşıması ve orada da huzur ve saadet esintileri meydana getirmesidir.

Manevi huzur, Hak hoşnutluğunu hedefleyen her türlü plan, proje ve(ya) uygulama neticesinde ruhta meydana gelen inşirah (kalp ferahlaması) ve inbisat (gönül açıklığı) merkezli duygulardır. Kişinin, yaratılışın (fıtratın) gayesine uygun olarak yaşaması, imanını güzel ahlakla derinleştirmesi, ibadetlerini ihsan şuuruyla taçlandırması ile ruhunda âdeta bir şölen havası hissetmesidir. Çok defa kişi farkına varmasa da bu hal, nuraniyete inkılâp ederek Allah’ın bir lütfu olarak bütün ruh ufkunu sarar ve insanın metafizik derinliklerinde değişik şekilde yankılanmaya başlar.

Manevi huzurun temininde akıl ile kalp (gönül) önemli birer manevi kaynaktır. Akıl-kalp etkileşimi, fıtrî asliyetleriyle ancak ortaya çıktığı için, hayat zevk-i selim yaşanır ve kişi gerçek anlamda mutlu olur. Bu durumda kişi, bütün zorluklara ve acılara rağmen yaşama zevkini tadabilecektir. Çünkü insan, manevi gücüyle, dayanma, sabretme ve mücadele etme rezervlerini kaybetmeyip hep ümit var olacaktır. Maneviyat olmadan değil olumsuz gibi görünen şeyler, olumlu olarak algılanan başarılar, sevinçler ve zenginlikler dahi taşınamaz hale gelir.

Manevi sosyal hizmetlerin ve manevi bakım uygulamalarının temel gayesi, manevi telkin yöntemleriyle (bakıma muhtaç) kişilerin temel manevi ihtiyaçlarını karşılamak ve bu yolla huzurlu (gerçekten mutlu) olmalarını sağlamaktır.

4. SOSYAL İLAHİYAT MESLEĞİNİN EĞİTİM BOYUTU

Sosyal İlahiyat veya Manevi Sosyal Hizmet, bir müstakil bölüm olarak İlahiyat Fakültelerinde lisans seviyesinde oluşturulabilir. Bunun yanında manevi sosyal hizmet talebini acilen karşılamak adına geçici bir dönem için veya alternatif bir eğitim biçimi olarak üniversite dışı sertifikalı sosyal ilahiyat eğitim programları da düzenlenebilir. Bu yolla kısa bir sürede çok sayıda profesyonel sosyal ilahiyatçı elemanı yetiştirilebilir.

Sertifikalı eğitim programları yoluyla profesyonel sosyal ilahiyatçı unvanı almak isteyen aday elemanları, 4 yıllık lisans programlarının birinden mezun olmalıdır. Tercih edilen bölümlerin başında ilahiyat ve sosyal bilimlere bağlı herhangi bir bölüm gelmelidir (sosyal politika, sosyal hizmet, hemşirelik, psikoloji, çocuk gelişimi ve eğitimi, fizyoterapi ve-ya özel eğitim öğretmenliği).

Profesyonel sosyal ilahiyatçı elemanlarının sertifika müfredat programı, bir tasarı ve öneri olarak EKLER kısmında tarafımızca sunulmuştur. İçerik ve ders saatleri gibi diğer konular, Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, YÖK (İlahiyat Fakülteleri) ve Diyanet tarafından yeniden dizayn edilebilir (Bkz. Ekler).

Profesyonel sosyal ilahiyatçılara yönelik üniversite dışı eğitim müfredatı, toplam 500 saat, teorik ve uygulama olmak üzere 2 aşamalı eğitim programından oluşmalıdır. Teorik eğitim 400 saat, uygulama eğitimi ise 100 saat olmalıdır. Eğitim saatlerinin ileriye dönük olarak yukarıya doğru çekilmesinde fayda vardır.

Profesyonel sosyal ilahiyatçı elemanlarının sertifikalı eğitim programına ilahiyat ve sosyal bilimlerden gelen akademisyenler ve alanında deneyimli profesyoneller katılmalı ve alanları ile ilgili ders vermelidir.Eğitim programına katılanlara (Diyanet tarafından bastırılan veya uygun görülen) manevi sosyal hizmetler ile ilgili ders kitapları ile sertifikaları ücretsiz olarak verilmelidir.

Sertifika programları hem gündüz hem de akşam programları olarak düzenlenebilmelidir. Sertifikayı alabilmek için ders saatlerini tamamlamak zorunlu olmalıdır. Sertifika programını tamamlayamayan katılımcılar, açılan diğer eğitim programlarından birine katılarak eksik ders saatlerini tamamlayabilmelidirler.

Sertifika programına katılan adaylar, akademisyenler ve alanında deneyimli profesyoneller tarafından teorik ve uygulama eğitimini kapsayan sınava tâbi tutulmalıdır. Teorik sınav, akademisyenler ile işbirliği halinde Diyanet tarafından belirlenmelidir.

Uygulama değerlendirmesi, her akademisyenin veya alanında deneyimli profesyonelin kendi alanı ile ilgili oluşturacağı değerlendirme formu çerçevesinde yapılmalıdır. Başarı notu, teori ve uygulama sınav sonuçlarının ortalamaları alınarak belirlenmelidir. Başarı notu 80 ve üstü olanlar, Diyanet onaylı “Sosyal İlahiyatçı Sertifikası” (veya “Manevi Sosyal Hizmet Elemanı”) almaya hak kazanmalıdır

İlk sınavda başarılı olamayanlar, eğitim programına tekrar katılmadan 2 sınava daha katılma hakkına sahip olmalıdır. Sertifika için gerekli belgeler Diyanet tarafından belirlenmelidir.

Sertifikalı sosyal ilahiyatçılar, sosyal hizmet uzmanlarının verilen haklardan aynen yararlanabilmeli ve tıpkı diğer sosyal meslek elemanları gibi değişik sosyal alanlarda istihdam edilme hakkına kavuşturulmalıdır.

SONUÇ VE ÖNERİLER

- Manevi sosyal hizmet ve danışmanlık, Türkiye’de diğer (seküler) sosyal hizmet ve yardım meslekleri içerisinde henüz yeni bir branş (meslek dalı) olarak yerini almış değildir. Batı dünyasında Hıristiyan kültürüne uygun olarak yıllardan beri uygulanmakta olan manevi sosyal hizmet ve danışmanlık, Türkiye’de yaşayan Müslüman toplumlarının inançlarına ve geleneklerine göre biçimlendirilmeli ve özellikle pisko-sosyal ve manevi yönden korunmaya muhtaç kesimlerin özel ihtiyaçlarına cevap verecek bir şekilde ehil sosyal ilahiyatçılar tarafından uygulanmalıdır.

- İslami esaslara uygun manevi sosyal hizmet ve danışmanlık sisteminin teorik ve pratik esasları, Kuran ve (Sosyal) Sünnetteki geniş materyalin yanında tasavvufun evrensel insan sevgisi ekseninde geliştirdiği manevi sosyal dayanışma anlayışıyla belirlenmelidir. Bütüncül bir anlayışla ortaya çıkan İslami sosyal hizmet modeli, sosyal hizmetlerin plüralist yöntemlerinden sadece bir tanesi olmanın ötesinde Müslüman toplumlara en iyi ve en etkili sosyal hizmet veren kurum olma özelliğini de taşımaktadır.

- Manevi sosyal hizmet (Sosyal İlahiyat) eğitim programı, genel anlamda modern sosyal bilimler, dar anlamda sosyal hizmet ve sosyal pedagoji (sosyal pedagojik hizmet) disiplinlerinin yanında manevi (dini) bilimlerden (İlahiyat) oluşturulmalıdır. Bu yönüyle dini (itikadi, ruhi, ahlaki) danışmanlığı da esas alan manevi sosyal hizmetler, psiko-sosyal destek ilişkileri içerisinde multi-disipliner bir açılım gerektiği için, belki de en çok eğitim almayı gerektiren bir bilim dalıdır. Bundan dolayıdır ki sosyal veya dini hizmet alanında çalışacak olan sosyal ilahiyatçılar, hem sosyal, hem de dini bilimler alanında ihtisas görmeleri zaruridir.

- Multi-disipliner ve uygulamalı bir bilim ve meslek dalı olarak SOSYAL İLAHİYAT, manevi sosyal hizmet uzmanı (Sosyal İlahiyatçı) yetiştirmek üzere İlahiyat Fakültelerinde müstakil bir bölüm olarak kurulmalıdır. Böylece hem ehliyetsiz kişilerin manevi alandaki istismarların karşısında psiko-sosyal sorunlu kişiler korunmuş olacak, hem de manevi (ruhi) dertlerinin karşısında kendilerine profesyonel manevi ve sosyal danışmanlık hizmetleri de sunulmuş olacaktır.

- Sosyal İlahiyatçı unvanına sahip olmak ve sosyal hizmet alanında istihdam edilmek isteyenlere yönelik olarak üniversite dışı sertifikalı manevi sosyal hizmet eğitim programları da düzenlenmelidir. Buna bağlı olarak din görevlileri (ilahiyatçılar) modern insan ve toplum bilimlerinde eğitim almaları gerektiği gibi sosyal alanda meslek sahibi olanlar da sosyal-pedagojik içerikli dini bilgilerle donatılmaları gerekmektedir.

- Manevi sosyal hizmet alanında yapılacak rehberlik ve danışmanlık hizmetleri sayesinde toplumun manevi (dini, ahlaki) yapısı aşırı uç noktalara kaymadan sağlıklı bir zeminde gelişeceği gibi fert ve grupların özel psiko-sosyal ve manevi (ruhi, zihnî) sıkıntı ve sorunlarına manevi terapi ve rehabilitasyon yöntemleriyle çözüm bulunabileceği için toplumun akıl ve ruh sağlığı da korunmuş olacaktır.

- “Manevi sosyal hizmetler, toplumların hem sosyal, hem de manevi yapılarını dikkate alan, sosyal sorun ve eylem alanlarını bütüncül bir yaklaşımla araştıran multi-disipliner bir bilim dalı olmanın yanında sosyo-kültürel yapıdan kaynaklanan bireysel manevi sorunların çözümüne odaklanmış kendine has eylemler içeren resmen onaylanmış bir meslek dalı da olmalıdır. Böyle olunca manevi sosyal hizmet ve danışmanlık, sosyal bilimlerin araştırma teknik ve yöntemlerinin yanında teorik yaklaşımlarını, metot ve eğilimlerinden de yararlanarak Müslüman toplumların inanç sistemine uygun dini kurgusunu ortaya koyacak ve birçok sosyal meslek alanlarında tamamlayıcı destekleriyle özellikle toplumun akıl ve ruh sağlığının korunmasında önemli katkılar sağlayabilecektir.

 

EKLER

SOSYAL İLAHİYAT MESLEĞİNİN EĞİTİM BOYUTU

I. GİRİŞ: SOSYAL İLAHİYAT VE TEMEL BİLİM DALLARI
• Programın Amacı ve Hedefi
• Korunmaya ve Desteklenmeye Muhtaç Sosyal Kesimlere Genel Bakış
• Sosyal Hizmetler
• Sosyal Pedagoji
• Sosyal Psikoloji
• Manevi (Dini) Bilimler
• Din Psikolojisi
• Din Sosyolojisi
• Sosyal Hizmet Alanlarında Dini (Manevi) Hizmetler
• Bir Multi-Disipliner Bilim ve Meslek Dalı Olarak Sosyal İlahiyat (Manevi Sosyal Hizmetler)

II. İNSAN VE RUH SAĞLIĞI
• Sosyal ve Manevi Varlık Olarak İnsan Modelleri
• Sosyal ve Manevi Riskler ve Hastalıklar
• Sosyal ve Manevi Sapmalar
• Manevi Sıkıntı (Stres)
• Beden-Ruh Sağlığı
• Akıl-Ruh Sağlığı
• Ruh Sağlığı ve Manevi Kaynaklar
• Sosyal, Duygusal ve Manevi Gelişim
• Gelişim Alanlarının Birbiriyle İlişkisi

III. MANEVİ EĞİTİM VE YÖNTEMLERİ
• Psiko-Sosyal Destekli Manevi Eğitim Yaklaşımları ve Özellikleri
• Manevi Eğitim Ortamının Düzenlenmesi
• Manevi Eğitim Planının Oluşturulması
• Manevi Eğitim İçeriğine Göre Kuran ve Sünnete Uygun Anlatım Yönteminin Belirlenmesi
• Manevi Eğitim Materyallerinin Oluşturulması ve Kullanılması

IV. MANEVİ SOSYAL HİZMET VE YÖNTEMLERİ
• Manevi Sosyal Hizmetlerin Temelleri, Gayesi, İşlevi, Alanları
• İslam’da Manevi Sosyal Hizmetlerin Yeri ve Önemi
• Manevi (Dini) Rehberlik ve Danışmanlığın Felsefesi, Amaçları, İşlevi, Alanları
• Kuran ve Sünnette Psiko-Sosyal İçerikli Manevi (Dini) Rehberlik ve Danışmanlık
• İslam Tarihinde (Tasavvufta) ve Günümüzde Manevi Rehberlik ve Danışmanlık Hizmetleri
• Korunmaya Muhtaç Özel Sosyal Kesimlere Yönelik Spesifik Manevi Sosyal Hizmet Uygulamaları
• Manevi Koruma, Telkin ve Destek Hizmetleri
• Manevi Terapi ve Rehabilitasyon Hizmetleri
• Sağlık Hizmetlerinde Sosyal ve Manevi Bakım
• Sosyal İlahiyatçıların Görevleri ve Mesleki Etik Kurallar

 

KAYNAKLAR

Ahmed b. Hanbel. (1982). Müsned, V. İstanbul. Çağrı Yayınları.

Ambrosino, R.,Abrosino, R., Emeritus, J. H., Emeritus, G. S. (2008). Social Work and Social Welfare An Inroduction, USA: Thomson Brooks/Cole.

Bakırcıoğlu, R. (1988). Rehberlik ve Psikolojik Danışma. Bakırcıoğlu Yayınları. Ankara.

Barker, R. ( 1999), “SocialWork Dictionary” Washington, DC:NASW.

Bediüzzaman Said Nursi. (t.y). Mesnevî-i Nuriye.

Camiü-s-Sağir. (2002). C. 3; Yeni Asya Neşriyatı; İstanbul.

Camiü-s-Sağir. (2002). C. 4; Yeni Asya Neşriyatı; İstanbul; No: 3297.

Cılga, İ. (2004). Bilim ve Meslek Olarak Türkiye’de Sosyal Hizmet, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yayını, No: 16.

Duyan, V. (2010) “Sosyal Hizmet Temelleri Yaklaşımları Müdahale Yöntemleri”, Aydınlar Matbaacılık, Ankara.

Ergül Ş. ve Bayık A. (2004). Hemşirelik ve Manevi Bakım, Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 1.

Göka, E. (1996). Psikiyatri ve Düşünce Dünyası Arasında Geçişler; Vadi Yay. 1. Baskı. Ankara.

Göksu, T. (2007). Sosyal Psikoloji, Seçkin Yayıncılık, Ankara.

Kongar, E. (1978). İnsanı Yönlendirme ve Sosyal Hizmetler: Sosyal Çalışmaya Giriş, Hacettepe Üniversitesi Yayını, Ankara.

Kuran-ı Kerim.

Özsoy, Ö. (1994). Sünnetullah, Ankara, Ecer Yayınları.

Puchalski C, Romer AL. (2000). Taking a spiritual history allows clinicians tounderst and patients morefully; J PalliativeMed 3.

Seyyar, A. (2007). Sosyal Hizmetlerde Bakım Terimleri (Ansiklopedik Sözlük); Şefkatli Eller Yayınları; Ankara.

Seyyar, A. (2008). İnsan ve Toplum Bilimleri Terimleri Ansiklopedik Sosyal Bilimler Sözlüğü, ASED, Ankara.

Seyyar, A. ve Genç, Y. (2010). Sosyal Hizmet Terimleri: Ansiklopedik “Sosyal Pedagojik Çalışma” Sözlüğü. Adapazarı. Sakarya Yayıncılık.

Silah, M. (2005) Sosyal Psikoloji Davranış Bilimi, Seçkin Yayıncılık, Ankara.

Şener, S. (2009), “Sosyoloji”. İnkılap Basım Yayın, 4. Baskı, İstanbul.

Tomanbay, İ. (2007). Sosyal Olmak, Ankara: SABEV Yayınları.

Walach H. (2005). Spiritualitätals Ressource. Chancenund Probleme einesneuen Forschungsfeldes. EZW-Texte 181.

WHO and Classification ASaTT. (2001). ICF: International Classification of Functioning, Disability and Health; Assessment, Classification and Epidemiology Group: WHO: Submitted.