SOSYAL BAKIM
HİZMETLERİNDE BAKIM KALİTESİ VE BAKIM MODELLERİ
Genelde, kalitenin göreceli bir kavram olması ve algılamalara
göre değişmesi sebebiyle,
belirlenmesi ve tanımlanması
da güçtür. Bu durum sosyal
hizmetler alanı ve bilhassa
bakım hizmetleri için daha
çok geçerlidir.
Çünkü, bakıma muhtaçlığa yol açan değişik türdeki hastalıkların ve
sakatlıkların mahiyeti, birbirinden farklı olabileceği gibi, günlük
hayattaki tezahürleri
de birbirinden farklı farklı olabilmektedir.
Bunun yanında
bakıma muhtaç kişilerin bireysel
ihtiyaçları ve kişisel
durumları (huy, mizaç) da
birbirlerininkinden çok farklı
olmaktadır. Dolayısıyla, bakıma
muhtaçlık çeşitleri ve dereceleri
de bazen çok girift bir
hâl
aldığından ve beklentiler
de
bu doğrultuda çok değişken
olduğundan, bakım hizmetlerindeki
kalite kavramı kesin ve ölçülebilir
olmaktan bazen epey uzak
kalmaktadır.
Sağlık hizmetlerinde
kalite güvence sistemlerinin kurucusu olarak kabul edilen Amerikan bilim
adamı Dr. Avedis Donebedian, (tıbbî) bakım hizmetlerine yönelik kaliteyi
şu şekilde tanımlamıştır:
“Kalite, sağlık
birimlerinin koyduğu hedefler ile (gerçekleştirilen) bakım hizmetleri
arasındaki uyumun derecesidir. Hasta bakıcılıkta kalite, sağlanan bakım
hizmetleri ile bu maksatlar için daha önceden konulan standart ve
kriterler arasındaki uyumdur.”
D. Schiemann ise,
1990 yılında bakım hizmetlerinde “KALİTENİN KORUNMASI” kavramına bir
açıklık getirmiştir. “Kalitenin korunması, bakım standartları ve
kriterlerine yönelik hedeflerin izahı ile ilgili bir işlemdir. Gerçek
(vaki) bakım düzeyinin ölçümüdür ve gerekli görülmesi hâlinde,
uygulanmakta olan bakım hizmetlerinin iyileştirilmesine yönelik (yeni)
tedbirlerin tespiti ve geliştirilmesidir”.
Bir başka tanıma göre
kalitenin korunması, tespit edilen kalite düzeyinin plânlanması, elde
edilmesi, korunması ve yükseltilmesidir. Kalitenin korunması, kalitenin
sadece tespiti, ölçümü ve belirli bir düzeyde gerçekleştirilmesinden
ziyâde, bakım kalitesinin sürekli olarak iyileştirilmesi sürecidir.
Dolayısıyla, bakım kalitesinin iyileştirilmesi çabaları çerçevesinde
atılan adımların analizi ve değerlendirmelerin yanında yeni bakım
tekniklerinin, yönetim ve organizasyonların geliştirilmesi zaruridir.
Kalite, herkesin tanımına göre
değişen sübjektif bir terim
olmakla beraber, hizmet sektöründe
bakıma muhtaç kişinin
spesifik ihtiyaç, istek ve
beklentisini belirleyen niteliklerin
toplamı olarak tanımlanabilir.
Bakım hizmetlerinden
beklenenler
genelde muhataplarına
göre değiştiğinden, bakım
kalitesine değişik
cephelerden bakılması gerekmektedir.
Örneğin, bakıma muhtaç kişinin
bakım hizmetlerinden
beklentisi, hayat kalitesi
(memnuniyet, bağımsızlık,
güven vs.), uzman bakıcı
personel için, şahsî-vicdanî sorumluluğun
yanında meslekî bilgi ve tecrübe ön plânda olabilir.
Kurum
açısından kaynakların optimal
kullanımı ve rasyonel çalışma
sistemi, toplum ve devlet
açısından da kurumsal ve eve
yönelik bakım hizmetlerinin
sosyal ve ekonomik şartların
elverdiği nispette etkili ve
verimli olarak temin edilmesi
de ayrı bir beklentidir.
Bu
farklı bakış perspektiflerinden
sonra bakım kalitesinden
bahsederken, hangi kesimin
beklentileri doğrultusunda
konuya yaklaştığımızı belirtmemiz gerekmektedir. Her
bir kesimin beklentileri, bakım
hizmetlerinin kalitesini
önemli oranda etkilemekle
beraber biz, ağırlıklı olarak
bakıma muhtaç kişilerin
ihtiyaç ve istekleri çerçevesinde
konuya yaklaşacağız. Bakıma
muhtaçların ihtiyaçlarına cevap verecek kalite anlayışı ise, iç
faktörlerde (Bakım Merkezinin kurumsal yapısı ve uygulamaları; Bakıcının
rolü ve uygulamaları) aranmalıdır.
Bakım
kalitesini sağlayan
iç faktörler
kısaca şunlardır:
·
Bakım Modellerinin Oluşturulması.
·
Modellere Uygun Bakım Plânlarının Hazırlanması.
·
Bakım Hizmetlerinin Bu Plânlara Göre (Aktif Olarak) Tatbik Edilmesi.
·
Bakım Hizmetlerini Ustalıkla Uygulayabilen Sosyal Bakım Uzmanlarının
(Uzman Bakıcıların) Yetiştirilmesi.
Bakım,
her zaman istenilen kalitede sağlanamamaktadır. Kurumsal,
organizasyonel, personel yetersizliklerin yanında bakıma muhtaç kişinin
olumsuz şartlarından (Örn.: İleri derecede bakıma muhtaçlığa yol açan
ciddî ve kalıcı bir hastalık) kaynaklanan faktörlerden dolayı bakım,
ancak zor şartlar altında yürütülebilmektedir. Bu durum, bakım
kalitesini olumsuz bir şekilde etkileyecektir. Bu sebeplerden dolayı
olacak ki, Fiechter ve Meier (1981), hasta bakıcılığı alanında bakım
kalitesinin değerlemesini, dereceli olarak dört kategoriye
ayırmışlardır.
·
Birinci Derece:
Tehlikeli (zor-riskli) bakım.
·
İkinci Derece:
Tehlikesiz veya rutin bakım (asgarî standartların altında olmaması
gereken bakım).
·
Üçüncü Derece:
Makûl-uygun bakım.
·
Dördüncü Derece:
Optimal (ideal) bakım.
Kalite dereceleri, yaşlı ve özürlü bakım alanlarına
da adapte edilebilmektedir. Tablo 4’den de anlaşılacağı gibi, bakım
derecesi arttıkça, bakım, hem kolaylaşmakta, hem de kalitesi
yükselmektedir. Burada uzman bakıcılara ve bakım merkezlerinin
yöneticilerine düşen görev, tehlikeli ve müşkül olarak kabul edilen
durumlarda dahî, mümkün mertebe risk faktörlerini bakıma muhtaç kişi
lehine azaltmak ve her şeye rağmen kişinin insanca yaşamasının asgarî
şartlarını oluşturmaktır.
İleri derecede bakıma muhtaç olanlara yönelik olan
zor ve zahmetli bakım, yapılması gerekenleri yapmamakla veya bakım
hizmetlerinde kasıtlı ihmalkârlık göstermekle de kendisini
gösterebilmektedir. Böyle bir durumda, kişi, kolaylıkla ölüme bile terk
edilebilmektedir, ki bu durum, vicdanî ve sosyal sorumsuzluğun bir
örneği ancak olabilmektedir.
Bakım
kalitesinin sürdürülebilir olması, bir çok dış faktöre bağlıdır. Örn.:
·
Sosyal bakım biliminin okullarda ve üniversitelerde kabul edilmesi ve
bunun müfredatının oluşturulması. Teorik ve pratik sosyal bakım meslek
eğitiminin kurumlaşması. Bakım biliminin geliştirilmesini sağlayan
sosyal araştırma kurum ve enstitülerin varlığı. Bakım bilimi ile ilgili
yayınların varlığı. Amatör-gönüllü bakıcıların eğitimini sağlayan kurum
ve kuruluşların varlığı ve çalışmaları.
·
Sosyal Bakımın bir meslek olarak kabul edilmesi ve sosyal bakım
uzmanlarının sosyal güvenliği. Uzman bakıcıların sosyal hakları
kapsamında iş güvencesi ve iş güvenliği.
·
Bakıma muhtaçlığın, bir sosyal risk olarak kabul edilmesi. Bakıma muhtaç
kişilerin ve onlara bakan aile bireylerinin sosyal güvenlik kapsamına
alınması (Bakım Güvencesi).
·
Uzman bakıcı ve bakıma muhtaçlara yönelik koruyucu kanunî düzenlemelerin
varlığı ve yeterliliği. Eve dönük bakım hizmetleri ile ilgili
organizasyonel ve kanunî düzenlemelerin varlığı. Bakım merkezlerinin
açılışı, yönetimi ve yataklı hizmetleri ile ilgili organizasyonel ve
kanunî altyapının oluşturulması ve hayata geçirilmesi.
·
Sosyal bakım sistemi, organizasyonu ve yönetimin varlığı (Sosyal bakım
hizmetlerini kim uygulayacak ? Evde bakım hizmetleri hangi sisteme veya
modele göre şekillendirilecek ? Kurumda bakım hizmetlerinin yapısı ve
idaresi nasıl olacak ? Kim denetleyecek ? Eğitimi kim verecek ?
Finansmanı nasıl sağlanacak ?).
·
Sosyal bakım hizmetleri ile ilgili standartlarının (bakım
standartlarının) ve kalite koruma sistemlerinin temel ilke ve
esaslarının yetkili kurum veya kuruluşlarca belirlenmesi ve sürekli
olarak geliştirilmesi. Bakım kalitesini sağlamayı amaçlayan bu ilkeler
doğrultusunda gerek bakım merkezlerinde, gerekse evde sosyal bakım
uygulamalarını denetleyen kurum ve kuruluşların varlığı.
·
Bakım alanında kalite koruma stratejilerinin ve sistemlerinin varlığı
(Bakım süreçlerinde denetimlerinin yanında bakım yöntemleri ile ilgili
teknik danışmanlık hizmetleri verebilen kurum ve kuruluşların varlığı).
Sosyal Bakım
Hizmetlerinde Bakım Modelleri
Bakım hizmetleri, süreçler ekseninde
mantıkî bir silsile üzerine bina edildiğine göre, bakım hizmetlerini
içine alan bir modele de ihtiyaç vardır. Bir model, aslında bir
meselenin dışa yansıtılması, yani bir çizelge veya bir resimdir. Bununla
birlikte bu resim, bir şeyler anlatmak istemekte veya konunun
anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır.
Riehl ve Roy’a (1980) göre bakım
modeli, bakımın teorik temellerinin yanında bakım uygulamalarında
uyulması gereken değerleri (tutum ve davranışları) açıklayan, bilimsel
ve mantıkî temellerin üzerine bina edilmiş sistemli bir yapıdır. Bakım
modelleri, bakım faaliyetlerinin izlenmesi sonucunda aylar hatta yıllar
alan araştırmaların sonucunda ortaya çıkmaktadır.
Bakım modellerinde, bakım kalitesini
yüksek tuttuğu düşünülen bazı ana ilkeler veya kavramlar yer almaktadır.
Bunların başında insan, sosyal ahlâk (din), sağlık ve çevre gelmektedir.
Kavramların önemi ve içeriği, bakım teorisyenlerinin şahsî dünya
görüşlerinin yanında toplumsal gerçeklerin sosyo-kültürel yapısına göre
değişmektedir. Bakım hizmetlerinde yöntem tartışmalarına yol açabilecek
bu anlayışı pekiştiren bakım teorileri de mevcuttur. Dolayısıyla, bakım
süreçlerini etkileyen bir unsur da, bakım teorileridir.
Tanım, görüş, tasarı ve iddialardan
ibaret olan teoriler, bir olaya veya konuya sistematik bir bakış
sağlamayı öğreten taslaklardır. Taslaklar (konseptler) arasındaki
spesifik ilişkiler, bir olayı-konuyu tasvir, izah veya öngörme amacıyla
kurulmaktadır.
Bakım teorileri de, birbirine bağlı
olan taslaklar ve modellere dayanmaktadır. Dolayısıyla bakım modelleri,
sosyal bakım hizmetlerinde teorilerin geliştirilmesine önemli katkılarda
bulunmaktadır. Bakım modelleri, teoriler için temel kaynak oluştursalar
dahî, bizzat teori değildirler. Ancak; bakım teorilerinin, deneyim ve
tetkik süreçlerinden geçmiş güvenilir bakım modelleri oldukları
söylenebilir.
Bakım hizmetlerini
belirli bir seviyeye çıkartabilmek ve etkin hâle getirebilmek için,
gönüllülük ve iyi niyetin yanında plân ve programa da ihtiyaç vardır.
Plânlı-programlı bakım, iştigal alanlarını ve faaliyet türlerini
sistemleştiren ve bakım uygulamalarını tasnifli, izahlı kaydını
yapabilen profesyonel bakım anlayışıdır. Profesyonel bakımın
gerçekleşmesine ciddî bir şekilde yardımcı olan unsur ise, bakım
modelidir. Sosyal bakım hizmetlerinde kaliteyi sağlayabilmek ve
koruyabilmek için, bakım modellerinin oluşturulması ve geliştirilmesi
zaruridir. Modeller kapsamında sistemli bir şekilde sürdürülmesi gereken
bakım hizmetleri, bir plân dahilinde gerçekleştirilmektedir.
Bakım modeli
çerçevesinde bakım ile ilgili sorunlar, hedefler ve tedbirlerin
(uygulamaların) teorik ve pratik boyutlarıyla belirlemesi ayrıca
gerekmektedir. Belirlenme esaslarının, ülkelere göre farklı bir şekilde
geliştirilmiş olması sebebiyle, gerek tanımlama, gerek hizmet anlayışı,
gerekse finansman (sosyal güvenlik) açısından farklı bakım güvence
sistemlerinin yanında farklı bakım modellerinin ortaya çıkmasına yol
açmıştır. Ancak, hangi sistem çerçevesinde bakım modelleri geliştirilmiş
olursa olsun, bakıma muhtaç bütün sosyal kesimlere yönelik bakım
modelleri çerçevesinde kişiye odaklı bakım plânlarının yapılması ve buna
göre teşhislerin konulması kaçınılmazdır.
Bakım modelleri,
bakım hizmetlerinin örgütsel-kurumsal-finansal yapısı içinde bakıma
muhtaçlık sorununa çözüm noktasında uzman bakıcılara kolaylıklar
sağlamakta ve alternatifler sunmaktadır. Bu yönüyle bakım modelleri,
farklı sebeplerden dolayı bakıma muhtaç duruma gelmiş aciz insanlara
nasıl yardımcı olunabileceğini göstermektedir. Amaç, sebepleri ve
yansımaları bazen birbirinden çok farklı bile olsa, bakıma muhtaç
kişilerin ortak ihtiyaçlarına yönelik ortak bir idrak ve mantık modeli
çerçevesi içinde (standart ve gerektiğinde bununla birlikte bireysel)
bakım hizmetlerini, plânlı ve programlı bir şekilde sunmaktır.
Bakım modelleri,
değişik etik, felsefî ve teknik kriterlere göre hazırlanmaktadır. Bu
kriterler, bakım modellerinin içeriğini ve amacını belirlemede
kullanıldığı gibi, modelleri kıyaslamak için de kullanılmaktadır. Bakım
modellerinde dikkate alınan kriterler genelde şunlardır:
·
İnsana bakış
çerçevesinde bakıma muhtaçlık sorununun ele alınış biçimi.
·
Bakım
müdahalesini gerekli kılan sebepler-faktörler.
·
Bakıma
muhtaçlık teşhisinin ve derecesinin tespiti çerçevesinde oluşturulan
ölçüler.
·
Bakım plânının
içerikleri, adımları ve hedefleri.
·
Denetim ve
bakım hizmetlerinin etkinliğinin değerlendirilmesi kriterleri.
·
Uzman
bakıcının, bakıma muhtaç kişinin ve aile fertlerinin rolü ve önemi.
Bakım hizmetlerini,
daha etkili bir şekilde uygulayabilmek maksadıyla Majory Gordon
tarafından şekillendirilen bakım modeli, daha çok bakım ihtiyaçlarının
belirlenmesine yöneliktir. Model ekseninde yapılan plânın teşhisler
safhasında, bakıma muhtaç kişinin daha çok davranış kalıplarına dikkat
edilmektedir. Bu modelde bakıma muhtaç kişinin bedenî, psikolojik ve
sosyal yönleri ele alınırken, kendisinin, ailesinin, grubun veya
toplumun bir parçası olduğu kabul edilmektedir.
Dolayısıyla, GORDON
BAKIM MODELİ ekseninde geliştirilen bakım plânları ve teşhisleri
anlayışı doğrultusunda sosyal bakım hizmetleri, sadece bakıma muhtaç
kişilere yönelik değil, aile bireylerine ve sosyal çevreye dönük
düzenlenmektedir. Sosyal bakımın muhatapları ve sorumluları, geniş
tutulmak sûretiyle, sosyal dayanışma içinde kaliteli bakım hizmetleri
uygulanmak istenmektedir.
Alman sosyal bakım
sektöründe ve teorik sosyal bakım eğitiminde en çok ün yapmış bakım
modelleri şunlardır:
·
Dorotha E.
Orem (Kendi Kendine Bakım Yetersizliği) Modeli.
·
Virginia
Henderson’un 14 temel ihtiyaca dayanan (Günlük Yaşam Aktiviteleri) Bakım
Modeli.
·
Liliane
Juchli’nin “Günlük Hayata Ait 12 Aktivite Modeli” (Aktivitaeten
des Taeglichen Lebens: ATL-MODELİ).
·
Yaşlı bakım
sektöründe özellikle Monika Krohwinkel tarafından geliştirilen “13
Aktivite ve Hayatî Önem Arz Eden Tecrübeler Odaklı Bakım Modeli” (13
Aktivitaeten und Existentielle Erfahrungen des Lebens: AEDL). Bakıma
muhtaçlık kriterlerini çok detaylı olarak belirleyen bu model, özellikle
Alman Bakım Sigortası Kanununun şekillenmesinde önemli katkıları
olmuştur.
Bakım modelleri, birbirleriyle âdeta
kenetlenmiş bir çok konsept (tasarım) içermektedir. Bakım modellerinde
(Örn. Roper, Logan ve Tierney Modellerinde) yer alan ana konseptler
(paradigmalar) genelde şunlardır:
·
Bakım.
·
İnsan.
·
Sağlık.
·
Çevre.
Ana konseptler, uygulayıcılara normatif
olarak bakım yöntem ve hedefleri göstermektedir. Bakım teorisyenleri,
konseptlerin sayısal ve içeriksel boyutlarıyla bakım modellerine ister
istemez dünya görüşlerini ve önem verdikleri düşüncelerini de
yansıtmaktadırlar.
ATL-Modeli (Juchli
Modeli)
Bakım modellerinde somut olarak ifade
edilen kriterler (Örn.: aktiviteler), çoğu kez günlük hayatta zorunlu
olarak yapılması gereken faaliyetleri yansıtmaktadır. Günlük zarurî
sosyal faaliyetler ise, temel fizyolojik ihtiyaçlarının karşılanmasını
sağlayan temel fiillerdir. Temel ihtiyaçların karşılanması veya
giderilmesi, bir takım fiilî hareketlerin yapılması ile ancak mümkündür.
Herhangi bir ihtiyacın ortaya çıkması
hâlinde, bu ihtiyacın giderilmesi maksadıyla, belirli bir fiiliyatın
gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu zarurî fiiliyatın herhangi bir sebepten
dolayı engellenmesi durumunda, hem diğer faaliyetlerin ifası, hem de
diğer ihtiyaçların giderilmesi zorlaşacaktır. Dolayısıyla, bazı fiilî
hareketlerin gerçekleştirilmesi zorluğu karşısında, diğer fiiller de
bundan olumsuz yönde etkileneceğinden, kişinin bakım ihtiyacı da o
nispette artacaktır. Faaliyet (aktivite) türleri arasındaki girift bağın
mevcudiyeti, modeller ekseninde geliştirilen kapsamlı bakım
hizmetlerinin gerekliliği ve önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Liliane Juchli’nin “Günlük Hayata Ait
12 Aktivite (ATL) Modeli”nde yer alan faaliyet alanları (temel
ihtiyaçlar-kriterler) ve içerikleri kısaca şunlardır:
1.)
Uyanık olmak ve uyuyabilmek
(Günün akışına uygun bir biçimde ve ritim içinde denge kurmak).
2.)
Hareket (Yürüyebilmek;
Uzanabilmek).
3.)
Yıkanabilmek-Giyinebilmek (Beden
temizliği; Uygun kıyafet).
4.)
Yeme-içme ihtiyacını
giderebilmek (Yeterli beslenme).
5.)
Defi hacet (Tuvalet ihtiyacını
gidermedeki düzenleme ve kontrol).
6.)
(Uygun kıyafetlerle ve tabiî
çevreye intibak etmek sûretiyle) Vücut sıcaklığını düzenleyebilmek.
7.)
Normal nefes alıp verebilmek.
8.)
Güvence altında yaşayabilmek.
9.)
Zaman ve mekânı idrak etmek ve
değerlendirmek (Çevre ilişkileri; Tatmin edici uğraşlar).
10.)
İnsanî ilişkiler (Şahsî
sorumluluk ve vicdanî görevler üstlenebilmek; Derdini ifade edebilmek;
Sosyal diyaloglar kurabilmek).
11.)
Cinsel ilişkilerde denge.
12.)
Hayatın temel gâyesini anlamak
(Ahlâk, din ve ölüm gibi konularda sağlıklı tutum ve davranışlar
sergileyebilme yeteneği).
Yukarıda örneklerle açıklanan temel
alanlarda sorun yaşayanlar, sosyal ve psikolojik nitelikte bakım
hizmetlerine ihtiyaç duyarlar. Dolayısıyla, aktivite alanları, hem
kişinin bakıma muhtaçlık durumunun (derecesinin), hem de bakım
hizmetlerinin boyutunun bir aynasıdır. Bakıma muhtaçlık derecesi,
kişinin hayatını idame ettirmesini sağlayan günlük faaliyetlerle sıkı
irtibatlıdır. Buna göre (ATL) diye ifade edilen günlük bütün fiilî
hareketlerin farklı derecede kısıtlanmış olmasıyla değişik boyutlarda
bakıma muhtaçlık durumu ortaya çıkmaktadır.
Burada müstakil ve
başkalarının yardımına ihtiyaç duymadan hayatın idamesi için yapılması
zarurî olan temel işleri, somut olarak belirtilmesinde fayda vardır.
Şöyle ki, bir insan, kendi gücü ve gayretiyle yeme-içme, giyinme,
soyunma, beden temizliği, tuvalet ihtiyacını giderme ve yataktan kalkma
gibi temel iş ve görevleri yapamıyorsa, prensip olarak bakıma muhtaç
olarak değerlendirilmektedir.
ATL-Modeli, aslında
ilk defa 1955 yılında Virginia Henderson tarafından ele alınmış ve 60’lı
yıllarda geliştirilerek, 70’lilerden sonra “ Hasta ve Yaşlılar Bakımı”
adı altında ABD’de meslek dersi olarak kabul görmüştür.
Diğer yandan,
ATL–Modeli, Abraham Maslow’un geliştirdiği “İhtiyaçlar Hiyerarşisi
Nazariyesi” ile yakın alakalıdır. Maslow’un teorisi üzerine bina edilen
ATL–modeline göre, fizyolojik ihtiyaçların (yeme, içme, barınma,
cinsellik) yanında her insan, hayatı boyunca (farklı derecelerde bile
olsa) birçok önemli ilave ihtiyaç duymaktadır. Bu yüksek seviyedeki
sosyo-kültürel ihtiyaçların (güven, sevme-sevilme, saygı, kendini
gerçekleştirme, bilme-öğrenme ve estetik-manevîyat) tatmin edici bir
şekilde giderilmesi, hemen her sağlıklı insan tarafından arzulanan
sosyal bir olgudur.
İhtiyaçlar yeterince
karşılanamaması hâlinde, insanlar, ister istemez değişik sosyal,
ekonomik, sıhhî ve ruhsal problem ve tehlikelerle karşı karşıya
gelebilmektedir. Halbuki bu ihtiyaçların yeterince karşılanması
durumunda, kişilerin akıl ve ruh sağlıkları da korunmuş olmaktadır.
Maslow’a göre, sosyo-kültürel boyutlarıyla tatmin olanlar veya
edilenler, sosyal hayatta daha anlayışlı, hoşgörülü, objektif ve müşfik
olabilmektedir.
Sosyo-kültürel
ihtiyaçlar, sosyal bakım hizmetlerinde geçerlilik kazanması ve bunlarla
ilgili uygulamaya yönelik politikalar geliştirilmesi hâlinde, bakıma
muhtaç kişilerin memnuniyeti ve mutluluğu da sağlanabilecektir. Meselâ,
ihtiyaçlar hiyerarşisinde yer alan sevgi ihtiyacı, bir ömür boyu herkes
için geçerli olması hasebiyle, bakıma muhtaçların değişen şartlara uyum
sağlama aşamasında en önemli moral kaynağını oluşturmaktadır.
AEDL-Modeli
(Krohwinkel Modeli)
ATL-modeli, özellikle
bakıma muhtaç yaşlıların psiko-sosyal boyutunu yeterince dikkat almaması
noktasında eksik görülmüş ve Monika Krohwinkel tarafından revize
edilmiştir. Monika Krohwinkel’in AEDL Yapı-Modeli, kuramsal bir model
çerçevesi ekseninde oluşturulmuştur. Dünya Sağlık teşkilatının “Dört
Safhalı (Basamaklı) Modelini” bakım modeline aynen alan Krohwinkel,
çerçeve modelindeki bakıma ait paradigmalarını şu şekilde ifade
etmiştir:
·
Aktiviteler ve hayata ait önemli
tecrübelerin bağımsızlık, huzur (kendini iyi hissetme hâli), sağlık ve
hayat kalitesi üzerindeki etkileri.
·
Bakım hizmetlerinde bakım
süreçleri.
·
Bakıma muhtaç kişi hakkında
tutulan dosyalar (bakım tutanakları).
·
Çalışma organizasyonu (Bakım
Yönetimi).
Krohwinkel, diğer bakım modellerinde de
görüldüğü gibi, muhteva yönüyle benzer bir şekilde dört ana konsept
(tasarım, paradigma) belirlemiştir:
·
İnsan (Bakıcı ve bakıma muhtaç
kişi).
·
Çevre (Kişiyi etkileyen bütün iç
ve dış faktörler: Hayat; Sağlık; Hayat Kalitesi).
·
Sağlık ve Huzur.
·
Bakım ile ilgili süreçler.
Bu ana konseptler içinde, bakım
ihtiyacının ve boyutunun değerlendirilmesini sağlayan 13 aktivite alanı
mevcuttur. Mahiyet, anlamı, önemi ve(ya) gâyesi aşağıda kısaca
açıklanmaktadır:
·
İletişim
(Görme, İşitme, Duyma, Hafıza): Sinyaller gönderebilme ve alabilme,
etkin iletişimin ön şartıdır.
·
Hareket
(Edebilirlik): Hayat, hareketten ibarettir. Hareket, berekettir. Akmayan
su, bulanır. Duran-hareketsiz olan insanlar da bulanır. Hayatın
tabiatında, hayatiyetin şartları arasında maddeten-mânen durmamak
vardır. Kişilerin fizikî ve zihnî bağımsızlığı, özgüven açısından
önemlidir.
·
Hayatî
Fonksiyonları İdame Ettirebilme (Nefes Alıp Verme; Dolaşım Sistemi):
İdrak, şuur ve azim gibi olumlu hasletler, hayatî fonksiyonların
geçerliliği ile mümkündür.
·
Kendi Kendine
Bakım Potansiyeli (Yıkanmak, Taranmak: Kendi kendine bakabilmek, kendine
ve başkalarına saygıdandır. Bunu yapamayanlara destek olmak, insanlık
borcudur.
·
Yemek Yemek ve
İçmek: Sağlıklı beslenme doğrultusunda yemek alışkanlıklarımız ve
kültürümüz korumalıdır.
·
Tuvalet
İhtiyacını Gidermek: Tuvalet ihtiyacını gidermede yardım, kişinin
özel-mahrem alanına giren zorunlu-zarurî bir müdahaledir.
·
Giyinebilmek:
Giyinmede kişinin tercih hakkına ve kılık-kıyafet özgürlüğüne riayet
esastır.
·
Dinlenme-Uyuma: Kişinin huzurunu-sağlığını geliştirici temel insanî bir
ihtiyaçtır.
·
Meşguliyet:
Zamanı iyi değerlendirmek adına faydalı uğraşlar, hem kişiye, hem de
çevreye olumlu katkılar sağlar.
·
Kendini Kadın
veya Erkek gibi Hissetme (Cinsel Anlamda Tutum ve Davranışlar): Bakımdan
doğan zorunlu bedenî yakınlaşmalar, yeni sorunlar ortaya çıkarabilir
veya mevcut bazı tehlikeleri de körükleyebilir.
·
Güvenli Yaşama
(Zaman-Mekan Oryantasyonu; İlaç Alımı; Karar Alabilme): Kişiye, güven
duyduğu ortamda huzur içinde yaşayabilecek imkânlar sunulmalıdır.
·
Hayatın Sosyal
Fonksiyonlarını Sağlama (Beşerî Münasebet, Sosyal Davranış): Bakıma
muhtaç kişi, durumu sebebiyle daha çok sosyal ilgiye ve şefkate
muhtaçtır.
·
Hayatî Önem
Arz Eden Hayat Tecrübeleriyle Yaşamak (Manevî Güçler-Değerler-İnançlar):
Şahsî ve(ya) başkalarının tecrübelerinden yararlanabilen bakıma
muhtaçlar, psikolojik olarak hem bakım külfetini azaltırlar, hem de
bakım kalitesinin gerçekleş(tiril)mesine yardımcı olurlar.
AEDL-Modelinde yer alan 13 hayat
aktivitesi, bakıma muhtaç kişinin sağlığını, huzurunu, kısacası hayat
kalitesi olumlu veya olumsuz yönde etkilemektedir. Bakıma muhtaç kişinin
hayat kalitesini sağlayabilmek için, bu aktivite alanlarına yönelik
aktif, bütünsel, kuşatıcı bakım hizmetlerinin organize edilmesi ve
uygulanması gerekmektedir. Modelin genel çerçevesi ve temel mantığı, üç
unsura dayanmaktadır:
·
Bakıma muhtaç kişinin
sorunlarını, eksiklerini ve dolayısıyla ihtiyaçlarını belirlemek ve
kişiye uygun temel bakım hizmetleri sunmak.
·
Bakım hedeflerini doğru tespit
etmek. Ana hedef, kişinin bağımsızlığını mümkün mertebe yeniden
kazanmak, mevcut durumunu korumak veya iyileştirmektir.
·
Bakım hizmetlerini, sosyal
iletişim ağlarını genişleterek, plânlı, programlı ve profesyonelce
yürütmek ve yapılanları kayda geçirmek.
AEDL-Modelinde bakıma
muhtaç kişinin bakım ihtiyacını belirleyebilmeye yarayan 13 aktivite
alanı, aslında bakıma muhtaçlık derecesinin tespiti için, uzman bakıcıya
veya bakım güvencesinden sorumlu yetkili kurum ve kuruluşlara önemli
bazı ipuçları vermektedir. Bu yönüyle aktiviteler, bakım teşhislerinin
konulmasını sağlayan değerlendirme kriterleridir. Modeldeki 13 aktivite,
sosyal bakım hizmetlerinin esaslarını ve ilkelerini, felsefî,
psiko-sosyal ve etik boyutlarıyla da belirleyebilme şansını vermektedir.
Meseleye bu açıdan
bakılırsa, modelde 13. maddede yer alan ve daha çok maziye ait olan
“Hayatî Önem Arz Eden Hayat Tecrübeleri” farklı bir anlam taşımaktadır.
Buna göre, bir insan, geçmişte karşılaştığı bazı menfî hadiseleri, kendi
lehine çevirebilecek başarılı adımlar atabilmişse, yaşlılık veya bakıma
muhtaçlık durumunda da umulmadık olayların (musibetlerin) karşısında,
güven-ümit-azim duygularını yitirmeden, mücadele stratejileri
geliştirebilecek kapasitedir. Bundan dolayı, bu meziyetleri taşıyan
bakıma muhtaçlar, mânen de güçlü oldukları için, ölümden korkmadıkları
gibi, onu huzurlu bir ağırbaşlılıkla hayatın tabiî bir parçası olarak
görebilmektedirler.
Buna karşılık,
geçmişte acı hadiseler karşısında sabır, direnme ve mücadele örnekleri
gösteremeyen insanlar ise, yaşlılık hâlinde de bir çok sorun karşısından
çaresiz ve aciz kalmaktadır. Turum ve davranışlarında çoğu kez umut
yitimi, stres, depresyon, endişe ve korku emâreleri (alametleri) ve ölüm
korkusu baş göstermektedir.
“Hayatî Önem Arz Eden
Tecrübeler”, bakıma muhtaç kişinin sağlıklı-sağlıksız düşünme ve yaşama
tarzını veya normal-anormal tutum ve davranışlarını yansıttığı için,
tecrübelerin etkileri de olumlu veya olumsuz olmaktadır. Bir başka
deyişle, “Hayatî Önem Arz Eden Tecrübeler”, hayatın idamesini,
dolayısıyla bakım külfetini de ya kolaylaştırmakta, ya da
zorlaştırmaktadır.
Hayatî Önem Arz Eden
Tecrübelerinin (düşünme ve yaşama tarzı; tutum ve davranışların biçimi)
insan sağlığı üzerindeki tesirleri (etkileri) şunlardır:
A: Negatif
Tecrübelerin (Sağlıksız Düşünme ve Yaşama Tarzının ve
Tutum-Davranışlarının) Olumsuz Etkileri:
·
Bağımsızlığını
Yitirme
·
Endişe; Korku
·
Güvensizlik;
Şüphecilik; Vesvese
·
Yalnızlığa
itilme duygusu
·
Ümitsizlik ;
Umut Kaybı
·
Gelecekten
Emin Olmamak; Gelecek Korkusu.
·
Ölüm ve ahiret
korkusu
·
İç Sıkıntılar;
Sancılar
B: Pozitif
Tecrübelerin (Sağlıklı Düşünme ve Yaşama Tarzının veya
Tutum-Davranışlarının) Olumlu Etkileri:
·
Bağımsızlığını
yeniden kazanmak
·
Kanaat; Sevinç
·
Güven duygusu;
Özgüven; İyimserlik
·
Ümit; İstikrar
·
Huzur; Saadet
·
İnancın
korunması
Moleküler biyoloji,
biyokimya ve fizyoloji kriterleri doğrultusunda tıbbî tedavi ve
rehabilitasyon çalışmalarının önemini inkâr etmek mümkün değildir.
Ancak, “hayatî“ önem arz eden ve kişinin karakterini yansıtan bu beşerî
tecrübeler, hem tıbbî rehabilitasyon çalışmalarının sonuçlarını
olumlu-olumsuz yönde etkileyebilmekte, hem de bakıma muhtaç yaşlıları ya
sevecen “yaşlı genç” veya zor geçinilebilen “bir ayağı çukurda ihtiyar”
yapmaktadır.
Yaşlıların
edindikleri hayat tecrübeleri (Benlik Bütünlükleri) incelenip,
değerlendirildiğinde kişinin, bir çok olumlu-olumsuz tutum ve
davranışına bir mânâ verilebilmektedir. Bakıma muhtaç kişinin özgeçmişi
gözden geçirilmek sûretiyle, bakım hizmetleri bilinçli olarak geçmişteki
bir hadiseye dayandırılarak, yeni şifa kaynakları keşfedilebilmektedir.
Bu yöntem, özellikle şaşkın, bunamış, Demans, Alsheimer, psiko-somatik
ve geronto-psiatrik hastalarda uygulanabilmektedir. Bilindiği gibi, bu
hastalar, çoğu zaman psikolojik sebeplerden dolayı acı ve sancı
çekmekte, günlük hayata ve şimdiki zamana ait bağı ve oryantasyonu
kaybetmekte ve zaman ayarlaması konusunda kısmen veya tamamen yetersiz
kalmaktadırlar.
Davranış Kalıpları
Modeli (Gordon Modeli)
Modelde kişinin
bireysel özelliklerini ve fizikî yeteneklerini belirleme açısından
müracaat edilen değerlendirme kriterleri şunlardır:
-
Kendi Sağlığını
Algılama ve Hastalıkların Karşısında Tutum ve Davranış Biçimleri.
-
Beslenme.
-
Tuvalet
İhtiyacını Giderme.
-
Aktivite ve
Hareket.
-
Biliş ve
Algılama.
-
Kendini İdrak ve
Tanıma.
-
Rol ve İlişkiler.
-
Cinsellik ve
Üreme.
-
Strese Karşı
Dayanırlık ve Mukavemet.
-
Uyku ve Dinlenme
Bakıma muhtaçlığın
boyutunu belirlemede kullanılan ana kriterlerini özellikleri dikkate
alındığında, kişinin fizikî durumu yanında psiko-sosyal yapısına önem
verildiği anlaşılmaktadır. Bakıma muhtaçlık derecesinin belirlenmesinde
psiko-sosyal unsurlar gittikçe ağırlık kazandığından dolayı, Gordon
Modeli, sosyal çevrenin olumlu veya olumsuz etkisi altında olan bakıma
muhtaç kişinin daha çok tutum ve davranış kalıpları üzerinde
yoğunlaşmaktadır. Modelin ana hedefi, bakıma muhtaç kişiye, kendi benlik
yapısına ve içinde yaşadığı sosyal ortama uygun bakım hizmetinin
sağlanabilmesinin temel esaslarını belirlemek ve bu doğrultuda bakım
kalitesini sağlamaktır.
NANDA-Reaksiyon
Modeli
NANDA-Bakım modelinde
yer alan, bakım ihtiyacının belirlenmesine ve teşhislerin (tanıların)
konulmasına yardımcı olan ana kriterler şunlardır:
-
Bedenî Temas.
-
İletişim Kurma
(Diyalog Kurma).
-
Hareket Etme.
-
İdrak-Şuur.
-
Bilmek-Tanımak
(Hafıza Gücü).
-
Hissetmek.
-
Konuşmak-Sohbet.
-
Seçebilme.
-
Değer Verme.
Görüldüğü gibi, model
ekseninde geliştirilen bakım konseptleri, bakıma muhtaçlığa yol
açabilecek hemen hemen bütün ana risk faktörlerini saymaktadır.
Sayıları, içerikleri, veya önem dereceleri bazen birbirlerinden farklı
bile olsa, ortak özellikleri arasında kişinin bakıma muhtaçlık durumunu
ve derecesini ortaya çıkarabilecek kriterlerin kişiye odaklı, objektif
ve psiko-sosyal boyutlu olmalarıdır. Her bir model, kendi içinde bazı
avantajlar ve eksiklikler taşıyabilmektedir. Bunun için, sosyal
nitelikte olan bu modellerin, değişik ülkelerin toplumsal yapısına uygun
bir biçimde geliştirilmesi her zaman mümkün olduğu gibi, gereklidir de.
Bakım modelleri, bakım politikalarını oluşturmak-geliştirmek ve bakım
hizmeti uygulamalarına kalite sağlayıcı belirli standartlar getirmek
açısından önemli bir başvuru kaynağıdır.
Standart Bakım Modelleri (Bakım Standartları)
Bakım modelleri,
bakım değerlendirmelerinden ve tecrübelerinden de yola çıkarak, çoğu
zaman belirli standart bakım hizmetlerini de ihtiva etmektedir. Standart
bakım modelleri, bakım alanını ve hedefini belirleyen ve bakım
elemanları tarafından genelde kabul edilen ve uygulanabilen bütün
faydalı norm ve ölçülerdir. Bir başka ifadeyle, bakıcıların genelde
sürekli olarak tekerrür eden somut sorunların ve hadiselerin karşısında
bakım ile ilgili nasıl bir hizmet tutumu ve davranış şekli göstermesi
gerektiği hususunda yol gösteren sistemli kaideler manzumesidir.
Standartlaşma ise, genelde yerleştirilmek
istenilen bir uygulamayı
belli bir ölçü ve bir esas
dairesinde kullanmak
suretiyle belirginleştiren bir
girişimdir.
Bakım standartları ise, bakım
hizmetlerinin görev alanını (hasta, yaşlı veya özürlü
bakımı) ve hedefini (bakım
kalitesinin oluşturulması,
korunması ve geliştirilmesi) belirleyen
ve dolayısıyla bakım elemanları
tarafından genelde kabul edilen
ve uygulanabilen bütün norm ve
ölçülerdir.
Bakım standartları, görevli
bakıcı elemanın somut ve genelde
sürekli olarak tekerrür eden
olayların karşısında nasıl
bir hizmet tutumu göstermesi
gerektiği hususunda yol
gösteren sistemli bir kurallar
manzumesidir.
Bakım kalitesi, bakım
hizmetlerinin mevcut seviyesini ve
yapısını, bir başka ifadeyle
bakım hizmetlerinin
nasıl ifa edildiğini gösterirken, bakım
standartları,
normatif bir anlayışla olması gerekeni, yani optimal bakım hizmetinin
temel esaslarını yansıtmaktadır.
Konuya bu açıdan yaklaştığımızda,
bakım hizmetlerinden
beklenen hedefler doğrultusunda,
bakım standartlarını
saptayabilmek için, muhtelif
bakım alanlarına yönelik özel
normların yanında her bir
alan için geçerli olan müşterek
(genel) normlara da ihtiyaç
vardır.
Bütün hizmet alanları
için geçerli
ve uygulanabilir genel
bakım standartlarının
belirlenmesi,
örneğin psikiyatrik
hasta ile yaşlı bir
insana farklı tür ve boyutta bakım hizmetlerinin
verilmesi gerektiğinden, her
zaman faydalı ve geçerli
olmayabilmektedir. Burada, bakıma muhtaçların spesifik ihtiyaçlarını göz
önünde bulunduran bireysel bakım model, plân ve uygulamalarının önemi
ortaya çıkmaktadır.
Dolayısıyla; bakım standartları,
bakıma muhtaç kişilerin farklı
özellikleri ve kendilerine has şahsî ihtiyaçları doğrultusunda
özel olarak yeniden gözden geçirilmelidir ve bireysel bakım hizmetleri
ile takviye edilmelidir.
Bu
şekilde ortaya konulan esnek
standartlar, farklı hedef
gruplarının karmaşık beklentilerine en isabetli bir biçimde
cevap vereceğinden, seviyeli
ve kaliteli bakım hizmetlerinin
somut olarak ortaya çıkmasına
yardımcı olacaktır.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Bakım hizmetlerinde
standart modellere
gerek olup olmadığı artık tartışılmamaktadır.
Ancak, spesifik bakım
alanlarına göre oluşturulacak bakım
standartlarının asgari
özelliklerini
belirlemek, elde
edilen hizmet
seviyesinde
standartları tutturmak ve
aşamalı olarak
bunları geliştirmek
için, ne gibi yöntemlerin
uygulanması gerektiği hususunda
farklı görüşler ortaya atılmaktadır.
Bunlardan bir tanesi,
standart bakım hizmetlerine uygun yönetim modellerinin getirilmesi
fikridir. Kalite yönetimi, bakım kalitesinin sürekli olarak
profesyonelce geliştirilmesi amacıyla bakım organizasyonu, uygulaması ve
denetimi alanında yapılması gereken idarî işlemlerdir.
Diğer bir görüş ise,
standart bakım modellerinin bakıma muhtaç kişilerin özel durumlarını
yeterince dikkate alamamasından dolayı bireysel bakım plân ve
uygulamalarıyla zenginleştirilmesi yönünde öne sürülen görüşlerdir.
Hakikaten, bireysel bakım hizmetleri uygulanmadığı sürece, bir çok
bakıma muhtaç kişinin temel ihtiyaçlarına cevap verilemeyeceği açıktır.
Dolayısıyla, genel bakım uygulamalarının yanında bireysel bakım
hizmetleri de yer almalıdır. Sosyal bakım hizmetleri de, standart
(genel) ve bireysel (özel) bakım hizmetlerini birlikte yürüten bir
uygulama biçimi olmalıdır. Uzman bakıcılar da, standart uygulamaların
yanında bakıma muhtaç kişilerin özel sorunlarına dönük spesifik bakım
hizmetleri sunabilecek şekilde eğitilmelidirler.
Uluslar
Arası Hasta Bakıcıları Birliği (ICN),
1985 yılında bakım standartlarının oluşturulması ve geliştirilmesi
yönünde bazı tavsiyelerde bulunmuştur. Bunları, maddeler hâlinde
özetleyelim:
·
Bakım standartları, tespit edilen hedeflerin ulaşılmasına yardımcı
olmalıdır.
·
Standartların fonksiyonel özelliği, bakım hizmetlerinin kalitesini
belirlemek olmalıdır.
·
Standartlar, meslekî faaliyet ve sorumluluklar açısından berrak bir
şekilde (açık ve net) ifade edilmelidir.
·
Standartlar, bakım mesleğinin gelişmesine katkıda bulunmalı ve toplumsal
fayda sağlamalıdır.
·
Formüle edilen standartlar, meslek hayatında uygulanabilir ve etkin
olmalıdır.
·
Standartlar, fonksiyonel olabilmeleri için, hem kapsamlı ve esnek
olmalı, hem de yeniliklere ve tekâmülî değişime açık olmalıdır (bakım
hizmetlerinde tekâmül ederek, yani mükemmele doğru değişmeyen ölçüleri
ve değer hükümlerini mesnet alarak ilerleyerek, değişimi gerçekleştirme
vizyonu).
·
Sosyal bakım eğitiminde fırsat eşitliği çerçevesinde standart müfredatın
oluşturulması ve meslek şuurunun oluşturulması.
·
Sosyal bakım mesleğinin, diğer sosyal mesleklerle birlikte eşit olarak
kabulü.
Bakım
standartlarının faydaları, genelde
birden fazladır. Aşağıdaki örnekler, bunu göstermektedir:
·
Bakıcı elemanlar, belirlenmiş
aynı normlara göre hareket
edebilmekte ve bakıcı eleman
adayları daha kolay
eğitilebilmektedirler.
·
Yeni görevlendirilecek bakıcı
personel, bakım standartları
modellerine daha rahat ve
daha süratli bir biçimde
adapte olabilmektedir.
·
Standart bakım modelleri, bakıcı
personel için bir başvuru kaynağı ve dolayısıyla rehberlik görevini ifa
ettiğinden dolayı muhataplarına güven
ve istikrar telkin etmektedir.
·
Bakıcılar,
bakım araç-gereci
profesyonelce,
etkin ve verimli
kullanabilmektedir.
·
Bakım
hizmetleri, tutanaklara
kayda geçirildiğinden,
hizmetlerin etkinliği,
standartlara göre
ölçülebilmekte
ve hizmetlerin ifa edilip
edilmediği dokümantasyonların
incelenmesi sonucunda kolayca denetlenebilmektedir.
·
Bakım kalitesinin seviyesi
korunabilmektedir.
Bakım standartlarının, az da olsa, bazı mahzurları (engelleri) da
vardır. Bunları da kısaca belirtelim:
·
Sağlam bakım eğitimi almış
ve alanında geniş tecrübe kazanmış bir çok bakıcı
uzman, meslekî özgürlüklerinin kısıtlandığını düşünerek,
standartlarla kalıplaşmış ve
dolayısıyla esneklik ve yenilik imkânları tanımayan modelleri
gereksiz görebilmektedir.
·
Bütün bakıma muhtaç kişilerin ortak ihtiyaçlarını dikkate alan standart
bir bakım hizmet anlayışını esas almaktadır.
Bir
başka ifadeyle,
standart bakım modelleri, değişik kalıcı hastalıklardan veya
rahatsızlıklardan ötürü bakım standartlarının dışında bazı ilave
hizmetlere ihtiyaç duyan bakıma muhtaç kişilerin bireysel ihtiyaçlarını
göz ardı etmektedir.
Bakım
standartlarının hazırlanmasında değişik standart türlerine müracaat
edilmektedir. Bunların başında bakım hizmetlerinin çerçeve şartlarını
oluşturan “yapısal standartlar”, bakım çalışmalarının niteliği ve
boyutunu tasvir eden “süreç standartları” ve ulaşılmak istenen nihaî
hedefinin mahiyetini belirleyen “sonuç standartları gelmektedir.
Bakım Modellerinde Standart (Kalite) Türleri
Amerikalı tıp profesörü Donabedian
tarafından 1960'lı yıllarda
geliştirilen standart bakım modeline göre,
bakım hizmetleri, yapısal, süreç
ve sonuç standartları olmak üzere üç farklı standarda (kalite türüne)
göre tasnif edilmektedir.
Bugün, bu farklı standart
türleri (model gereği, her
ne kadar üç ayrı boyutta ele
alınmakta ise de), bakım kalitesini
etkileme ve beklentilere cevap
verme özelliğini taşıdıkları
için, çoğu kez bir bütün hâlinde
değerlendirilmektedir.
Bakım hizmetlerinde kaliteyi sağlayan bu üç kalite unsurunu veya
standardını daha yakından tanıyalım:
Yapısal Standartlar
(Yapı Kalitesi)
Bakım hizmetlerinde yapısal
standartlar veya yapısal kalite, bakımın uygulanabilirliğini sağlayan
bütün şartlardır, bir başka ifadeyle, bakımın hangi
teknik, örgütsel, personel,
mekansal, hukukî şartlar çerçevesinde
yapıldığını gösteren
bir
kavramdır.
Bakımın yapıldığı mekânın ve
kurumun mimarî yapısı, mekân tasarımı, bakımı
kolaylaştıran teknik donatımın
ve araç-gerecin yeterli
sayıda ve kalitede bulunması
ve profesyonelce kullanımı,
bakıcı personelin sayısal ve niteliksel yapısı, meslekte ilerleme,
meslek uzmanları arasındaki işbirliği, hizmetlerin koordinasyonu, iş
organizasyonu ile ilgili sistemli
çalışma plân ve uygulamaları, sosyal güvenlik sistemlerince bakım
hizmetleri için ayrılan sosyal bütçe, bakım merkezlerinde otel
hizmetleri ve ek hizmetler (serbest zaman meşguliyetleri), kayıt sistemi
ve bakım raporu,
bakım yönetmelikleri ve kurum
kültürü gibi değişik
yapısal unsurlar, yapısal
standartları oluşturmaktadırlar.
Yapı kalitesi, bakım hizmetlerinin
çerçeve şartlarına dayanmaktadır. Bakım merkezlerine yönelik çerçeve
şartları ise şu unsurlardan meydana gelmektedir:
·
Bakım merkezinin işletme biçimi ve organizasyon şekli.
·
Uzman bakıcıların niteliği ve sayısı.
·
Meslekî eğitim, ilerleme ve geliştirme programlarının varlığı.
·
Mekân şartları ve dizaynı.
·
Ara elemanların varlığı.
Personel Çevre
İster
kurumsal (Yaşlılar Bakım Yurdu,
Huzurevi, Bakım Merkezi; Özürlüler Rehabilitasyon Merkezi)
ister özel (evde) bakım hizmetlerinde
olsun, bakıcıların meslekî
yeterliliğin yanında psiko-sosyal yapıları,
bir başka ifadeyle bakım ile ilgili
değişik problemlerin karşısında takınacakları hal ve
hareketler, tutum ve davranışlar,
bakımın niteliğini ve
kalitesini tayin etmesi açısından
önem kazanmaktadır.
Dolayısıyla, bakıma muhtaç
kişinin durumu, sadece kendini
ilgilendiren bir sorun olmaktan
çok, onun sosyal çevresini de
ilgilendiren toplumsal bir mesele olarak ortaya
çıkmaktadır.
Bunun
içindir ki, (uzman veya aile bireylerinden oluşan) bakıcılara ve bakım
yurtlarına büyük görevler
düşmektedir. Çünkü personel
çevre, bakıma muhtaç kişinin
yeniden eski fizikî
yeteneğine kavuşabilmesinde
belirli bir derecede faydalı
olabileceği gibi, iyileşmesine
engelleyici bir rol de
alabilmektedir.
Özellikle, evde yapılan iyi niyetli
ve-fakat amatörce bakım hizmetlerinin yanlış ve
bilinçsiz olarak uygulanması
sonucunda bakıma muhtaç kişinin
bakıma muhtaçlık derecesi de
artabilmektedir.
Burada, uzman bakıcıların yürüttüğü profesyonel
bakım hizmetlerinin
farkı ve önemi de ortaya çıkmaktadır.
Bakım
süreci çerçevesinde başarı, bu alanda çalışmakta olan bakıcı personelin,
bakıma muhtaç kişilere sabırlı, saygılı ve şefkatli davranmasına bağlı
olmaktadır. Meslekî duyarlılık ve sorumluluk, uzman bakıcıların ortak
vasfı olmalıdır.
Mekânsal-Nesnel (Yapısal)
Çevre
Bakıma muhtaçlar, günlük
hayata ait bazı zarurî hareketlerin
ve işlerin ifasında belli bir ölçüde güçlükler ve sıkıntılar
çektiklerinden dolayı, kaybettikleri
fizikî kabiliyetler nispetinde, çevre ile ulaşım kurma noktasında
problemler yaşamaktadırlar.
Bakıma
muhtaç kişinin sosyo-kültürel
çevresini etkileyen birçok
faktörün bulunmasına karşılık
(özellikle kurumsal bakım hizmetlerindeki iş organizasyonu,
işletmecilik anlayışı, çalışma
atmosferi vs.) bakımın
yapıldığı mekânın yapısı,
bakıma
muhtaç kişiyi kuşatan
nesnel çevre
ve özellikleri, bakım
kalitesini açısından önem arz etmektedir.
Mekansal-nesnel çevre de bakıma muhtaç insanın mobilite
potansiyelini sınırlayacağı
gibi bakıma muhtaç kişiye yeni
ve daha kolay hareket imkânları
da sağlayabilmektedir.
Örneğin, günlük hayatın getirdiği
işlerin ifasını kolaylaştıran
teknik araç ve gereçlerin
lüzum görülen yerlere monte
edilmesiyle (mesela: duş tesisatında
kaymayı önleyen duvar
kollan) bir çok iş, bağımsız ve başkalarının yardımına gerek
kalmadan yapılabilmektedir.
Daha
genel olarak ifade etmek gerekirse,
bakım hizmetlerinin
yürütüldüğü yerin, burada
sürekli olarak ikâmet edecek olan hedef grupların
beklenti, istek ve ihtiyaçlarına
cevap verebilecek nitelikte düzenlenmesi gerekmektedir.
Özellikle, mekân içi ulaşılabilirlik
ve ihtiyaç duyulan nesnelerin kullanım uygunluğu, sosyal
bakım hizmetlerini kolaylaştıracağı
gibi bakıcıların yükünü de
hafifletecektir.
Dolaysıyla, kalite odaklı sosyal bakım uygulamalarında bakıcı
personelin sayısal ve niteliksel
boyutunun yanında insanın motivasyonunu olumlu yönde etkileyen
mekânsal (mimarî) çevre de önemli
olduğuna göre, bakım merkezlerinin veya bakımın sağlandığı evlerin iç ve
dış dekorasyonu (tasarımı) da buna göre düzenlenmesi gerekmektedir.
Sosyo-Kültürel Çevre
Evde veya bakım merkezinde yaşayan kimsesiz bakıma muhtaç kişiler,
psiko-sosyal ihtiyaçlarını her zaman karşılayabilmelidirler.
Kitap-gazete okuma, televizyon seyretme, kültürel aktivitelere katılma,
hobilerini gerçekleştirebilme, sevdikleri insanlarla beraber olabilme
ve(ya) akrabalarıyla temas kurabilme, müzik dinleyebilme, ibadetlerini
ifa edebilme, kısacası kişiye sosyo-kültürel
çevre ile temas ve diyalog
kurabilme yönünde ne
kadar çok imkân tanınırsa, kişi memnuniyeti de o derece artacaktır.
Bakıma Muhtaç
Kişinin Bireysel Özellikleri ve Benlik Bütünlüğü
Sosyo-kültürel
çevre, her ne kadar bakım
kalitesini sağlayacak temel
olgu olarak kabul
edilebilirse de, bakıma
muhtaç kişinin içinde bulunduğu veya bulunduğuna
inandığı hâl, bakım
hizmetlerini olumlu veya
olumsuz yönde direkt olarak
etkilemektedir.
Bakıma muhtaç kişinin, sağlık durumunun dışında motivasyonu,
morali, azmi, yaşam
arzusu gibi iç dinamikler, bakım
ihtiyacının gelecekteki boyutunu olumlu veya olumsuz yönde
etkilemektedir. Örneğin kalıcı hastalıklarına rağmen hayata yine de
ümitle bakabilen, sabır içinde kendi hâline şükredebilen bakıma muhtaç
yaşlılar veya hastalar, bakım
hizmetlerinin akışını
kolaylaştırmakta ve kalitesinin
artırılmasına katkıda bulunabilmektedirler.
İradesi
ve ruh yapısı güçlü olan bakıma
muhtaçlar, fizikî
bağımlılığın getirdiği olumsuz
şartları daha kolay kabul etmekle
beraber, sabır ve inançla kendi özel şartlarına
uygun iktihâm (katlanma ve(ya) mücadele) yöntemleri geliştirerek,
karşılaştıkları engelleri ve güçlükleri, (kısmen de olsa) daha başarılı
bir biçimde aşabilmekte ve
yenebilmektedir.
Ümidini yitirmeden,
durumu kendi lehine çevirebilen
bir insanın başarısının sırrını,
kendi geçmişine ait hayat tecrübelerinde ve
genel olarak güçlü iradesinde
bulabiliriz.
Dolayısıyla, bakıma
muhtaçlık durumu ile karşı karşıya gelen bütün insanlar, bu olgun
davranış biçimini sergileyemeyeceklerine göre, somut olarak bakım
hizmetlerine geçilmeden önce bakıma muhtaçların biyografik özgeçmişleri
iyice gözden geçirilip, bakıma muhtaçların şahsî yapılarına ve
karakteristik özelliklerine uygun bir hizmet anlayışı sergilenmesi ve
bireysel bakım plânlarının hazırlanması gerekmektedir.
Aksi
taktirde, bakıma muhtaç bir insanın biyografisi incelenmeden ve
psikolojik-insanî cephesi tahlil edilmeden yapılmak istenen her çeşit
bakım hizmetinin etki ve faydası sınırlı kalacaktır.
Örneğin, hazırlıksız ve refakatsiz olarak
herhangi bir huzurevine veya bakımevine alınan bakıma muhtaç yaşlı, çoğu
kez bu mekânı hayatının son basamağı olarak gördüğü ve yalnızlığa
itildiğini düşündüğü için, böyle insanda bazen beklenmedik ani
psikolojik bozukluklar ortaya çıkabilmektedir. Şaşkınlık, bunama,
sinirsel-ruhsal rahatsızlıklar ve
inkontinans (tuvaletini tutamama) gibi
çeşitli hastalıklar, bunun bir sonucu
olabilmektedir.
Mazide
yaşananlar, insanların psikolojik altyapısının olumlu veya olumsuz yönde
kemikleşmesine yol açtığı içindir ki, özellikle yaşlılık hâlinde bakıma
muhtaç duruma gelenlere yapılacak bakım hizmetleri daha dikkatli bir
şekilde plânlanmalıdır.
Nitekim, yaşlı bakım hizmetlerinde ADL
modeli, kendi başına yeterli görülmemektedir. Bakıma muhtaç kişinin
maziye ait bireysel faktörleri de bakım plânlarına dâhil edilmektedir.
Bununla birlikte, bakıma muhtaç kişinin şahsî kimliğine (kişiliğine) ve
ruh yapısına endeksli spesifik bakım hizmetlerinin oluşturulmakta ve
geliştirilmektedir. Bakıma muhtaç
olmadan önceki hayat safhalarında kazanılmış benlik özelliklerinin ve
karakterlerin iyice olgunlaşması ile ortaya çıkan bireysel faktörler
(BENLİK BÜTÜNLÜĞÜ), Monika Krohwinkel’in AEDL Modelinde de vurgulandığı
gibi, "HAYATÎ ÖNEM ARZ EDEN HAYAT TECRÜBELERİ” (Existentielle
Erfahrungen des Lebens) olarak ifade edilmektedir.
Buna
göre, bir insan, olumsuz olarak değerlendirilen geçmişe ait bazı
küçük-büyük hadiseler karşısında başarılı teknikler geliştirebilmiş ise,
bakıma muhtaçlık durumunda da ümidini yitirmeden yeni mücadele
stratejileri oluşturabilmektedir. Buna karşılık, geçmişte acı olaylar
karşısında sabır, direnme ve mücadele teknikleri geliştirememiş olan
insanlar, bakıma muhtaç hâle geldiklerinde fazlasıyla müteessir olup,
ümitsizlik, endişe ve korku içinde kıvranmaktadır.
Biyokimya, moleküler biyoloji ve fizyoloji açısından yapılan tıbbî
çalışmaların önemini inkâr etmemekle beraber, hayatî önem arz eden hayat
tecrübeleri incelenip değerlendirildiğinde, bakıma muhtaçların bu farklı
davranışlarına bir anlam verilebilmektedir.
Özellikle bakıma muhtaç hastaların öz geçmişi
gözden geçirilmek sûretiyle, bakım hizmetleri, geçmişteki bir olaya
bilinçli olarak dayandırılarak, daha etkili olarak sunulabilmektedir. Bu
yöntem, genelde şaşkın, bunamış, psiko-somatik ve geronto-psiatrik
hastalarda uygulanmaktadır.
Diğer
sosyal hizmetlerde olduğu gibi, bakım hizmetlerinde de başarılı olmanın
bir diğer sırrı da, bakıma muhtaçlara gösterilen saygı, ilgi ve
sevgidir. Her ne kadar sevgi elle tutulup ölçülmesi âdeta mümkün olmayan
ve rasyonelliğin ötesinde bir olgu olarak görülse de, psikoterapi
dalında olduğu kadar bakım hizmetlerinde de müessir bir etken olarak
kabul edilmektedir.
Sevgi,
merhamet ve şefkat unsurunun insanî ilişkiler cephesinde hissedilebilir
yoğunlukla aktarılabilmesi hâlinde, bakıma muhtaçlara en azından moral,
motivasyon ve ruhi dinçliğinin temini bakımından umulmadık faydalar
sağlanabilmektedir.
Süreç Standartları
(Süreç Kalitesi)
Süreç kalitesi, bakım çalışmalarının
mahiyeti, yapısı, niteliği ve boyutuna dayanmaktadır. Özellikle
aşağıdaki unsurların etkisi altındadır:
·
Standartlar (Çalışma direktifleri veya tavsiyeleri).
·
Bakım merkezinin bakım felsefesi veya kültürü.
·
Bakım kalitesinin seviyesi veya derecesi.
·
Bakım konseptleri, yöntemleri ve teknikleri.
Bakım süreçlerinin varlığı ve akışı,
bakım modellerinin çizdiği genel mantık çerçevesinde ele alınmalıdır.
Bakım süreçleri, müstakil bir model değildir. Modellerin bir parçasıdır.
Teorik çerçevenin oluşması ve bakım modellerinin geliştirilmesi
durumunda süreçler de, plânlı bir şekilde devreye girmektedir.
Süreç kalitesi ise, bakım hizmetlerine dönük adımların, çalışmaların ve
faaliyetlerin kemiyet (nicelik) ve keyfiyet (nitelik) ile ilgili
durumudur. Bakım hizmetleri ile ilgili yapılan çalışmaların ve faaliyetlerin
tümü, süreç standartları
çerçevesinde belirlenmekte ve değerlendirilmektedir. Örneğin, bakım
plânı sürecinde atılan adımlar (bilgi edinme, bakım teşhisleri, bakım
kayıtları, bakım hedefleri vb.) belirli periyotlarla gözden
geçirilmektedir.
Bakım hizmetleri alanında
adım adım tâkip edilmesi gereken
prosedürler, müdahaleler ve genel anlamda bütün
faaliyetlerin bakım modellerinde
tavsiye
edilen ölçülere göre yürütülmesi
gerekmektedir.
Buna göre, örneğin
kişisel bakım
plânlarında
öngörülen müdahalelerin uygun
vasıtalarla yapılmasından
sonra işlemlerin bakım
dosyasına kaydedilmesi
gerekmektedir.
Netice
itibariyle, kaliteli bakım hizmetlerinin oluşturulması için, her
kademede (bakım plânında her adımda) kendine has standartlar
geliştirilmektedir. Genelde, bakım hedeflerine ulaşabilmek amacıyla
yapısal boyutta ve evrensel çapta standartların saptanması kolay
görünürken, bakım süreci çerçevesinde bakım faaliyetlerinin bakıma
muhtaç kişilerin spesifik durumlarına endeksli olarak sunulması
gerektiğinden, süreç standartlarının belirlenmesinde ve uygulanmasında
güçlükler yaşanmaktadır.
Süreç kalitesinin unsurları şunlardır:
·
Standart ve(ya) bireysel bakım modelleri ve plânları.
·
Bakım plânlarının sürekli olarak gözden geçirilmesi.
·
Bakım plânına göre hizmetlerin tatbiki.
·
İnsan ilişkileri (bakıcı-bakıma muhtaç kişi arasındaki münasebet).
·
Bakım sürecine bakıcı aile fertlerin katılımı.
Sonuç Standartları
(Sonuç Kalitesi)
Sonuç kalitesi, bakım etkinliğine
dayanmaktadır. Bakıma muhtaç kişinin sağlık durumu, memnuniyeti ve
huzuru sonuç kalitesinin önemli göstergelerindendir.
Sonuç kalitesi, bakım
faaliyetlerinden elde edilen
sonuçların, konulan
hedeflere ne
derecede ulaştığını gösteren
bir ölçü olması hasebiyle
bakım kalitesinin
seviyesini ve
dolayısıyla bakıma muhtaç
kişinin memnuniyet
derecesini
yansıtan standartlardır.
Bakım
hizmetlerinin başarılı bir şekilde neticelendirilmesi üzerinde odaklanan
sonuç kalitesi, bu hedef doğrultusunda ayrıca bakıma muhtaç kişilerin
sağlık ve memnuniyet durumunun yanında büyük gayret ve fedakarlıklarla
(aktif) bakım hizmetleri sunan (uzman) bakıcıların psiko-sosyal ve
ekonomik durumlarıyla ilgilenmektedir.
Sonuç
standartları, bakım hedeflerine ne
kadar yaklaşırsa bakım kalitesinin seviyesi
de o nispette korunmuş olmaktadır. Neticede, bakım kalitesinin
iyi veya kötü olması, sonuç
standartlarının tutturulması
ile yakından alakalıdır.
Ancak, bunun da
sağlanabilmesi için, yapısal ve süreç
standartları için
belirlenen unsurlarının da hayata geçirilmesi
zaruridir.
Sonuç
kalitesinin gerçekleşmiş olduğunu gösteren unsurlar şunlardır:
·
Bakıma muhtaç kişinin, bakıcı aile fertlerinin ve uzman bakıcının bakım
hizmetlerinden ve genel durumdan memnun olmaları.
·
Beklentilerin gerçekleştirilmiş olması.
·
Sunulan hizmetlerin ve gösterilen çabaların karşılık bulmaları.
Kaynaklar:
Seyyar, Ali;
Teorik ve Pratik
Boyutuyla SOSYAL BAKIM, SHÇEK Yayınları;
Ankara; 2005.