aliseyyar@sosyalsiyaset.net

 

 

 

Makaleler ;

Ali Seyyar’ın Makaleleri

 

Türkiye’de Yoksullukla Mücadelede STK’lerin Rolleri ve Önemleri
(Deniz Feneri Derneği Örneği)

Doç. Dr. Ali Seyyar

 

ÖZET

Yoksulluk gibi sosyal risklerin önlenmesinde ve sosyal sorunların giderilmesinde kamusal sosyal güvenlik sistemlerinin yetersiz kalmasının yanında küreselleşmenin etkisiyle liberal ağırlık ve piyasa ekonomisine dönük yeni sosyal çözüm önerileri de gündeme gelmektedir. Sosyal sorunların çözümüne yönelik liberal görüşler, sosyal risklere karşı bireysel sorumluluğu esas aldığı gibi, sosyal sigortalar alanında devlet ile özel sektörün rekabet etmesini, ayrıca kamusal sosyal yardımlarda devletin yanında, sivil toplum örgütlerinden sosyal nitelikli gönüllü hayır kuruluşlarının da yer almasını esas almaktadır. Son yıllarda, artan sosyal sorunların karşısında, sosyal devletler, örgütlü sivil inisiyatifin katkılarına daha fazla ihtiyaç duydukları için, sosyal amaçla kurulan STK’lere rakip olarak bakmaktan ziyade sosyal partner olarak görmekte ve bunlara destek vermektedir. Sosyal sorunların tek başına devlet tarafından giderilemediğine göre, milî kültürümüzün ve sosyal dayanışmamızın geleneksel bir parçası olan sivil yardımlaşma, örgütlü bir biçimde ortaya çıkması hâlinde, yoksulluk sorununun çözümünde etkin bir rol alabilir mi ve kamu kuruluşlarının eksik bıraktığı veya ulaşamadığı yerlerde tamamlayıcı bir fonksiyon üstlenebilir mi ? STK’lerin toplam sosyal bütçesi, bu devasa sorununun karşısında yeterli midir ? Devletin yoksullukla mücadele için ayırdığı kaynaklarla STK’lerin sosyal amaçlı kaynakların mukayesesi mümkün müdür ve bu çerçevede sosyal maliyetler açısından hangisi daha etkindir ? STK’lerin yoksulluk gibi sosyal sorunlarla mücadele gayretleri, gerek metodoloji, gerek personel, gerek yardım yönetimi, gerekse maddî imkânları açısından yeterli midir ? Yoksullukla mücadelede kamu kurumları ve STK’ları, birbirlerini tamamlar şekilde hangi alanlarda nasıl bir ortak strateji geliştirebilir ? Çalışmamız, genel anlamda bu sorulara objektif esaslara uygun olarak eleştirel bir yaklaşımla cevap ararken, örnek teşkil etmesi bakımından 1998 yılında kurulan Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin sosyal faaliyetleri çerçevesinde meseleye yaklaşmaktadır.

 
GİRİŞ

Türk toplumu, geleneksel olarak, kişinin kendi tercihinin sonucu olmayan, akrabalık gibi birincil (primary) ilişkilere önem verdiği kadar, uygun sosyo-kültürel şartların ortaya çıkması durumunda şahsî irade ve gönüllük esaslarına dayanan ikincil (secondary) ilişkilere de önem vermektedir. Araştırmalarda görüldüğü üzere, ülkemizdeki sivil örgütlenme, bir başka ifadeyle ikincil ilişkiler alanındaki “gönüllü (voluntary) birliktelikler” [Tunçay, 1998: 9], daha çok hayır kurumları ve vakıflar şeklinde gelişmiştir.

Her ne kadar sivil toplum, genelde çatışmacı bir toplumsal sürecin, yani batı toplumlarının tarihî evrimlerinin bir ürünü olarak gösterilmek istense de, Türk toplumu, farklı sosyal yapısından dolayı böyle bir süreci yaşamamış olsa dahî, özellikle tarihî süreç içinde sosyal dayanışma ve yardımlaşma konusunda her zaman ileri bir noktada olmuştur. Bugün, sivil örgütlenme oranı açısından batı ülkelerinin oldukça gerisindeyiz. Ancak, ülkemizde özellikle sivil inisiyatifin bir tezahürü olan örgütlü yardımlaşmada önemli gelişmeler yaşanmaktadır.

Bunlardan bir tanesi, yoksullukla mücadele etmede kararlı ve istikrarlı görünen Deniz Feneri Derneğinin örnek çalışmalarıdır. Faaliyetlerine ilk olarak 1998 yılında bir televizyon programı olarak başlayan dernek, kısa sürede etkinliği ve güvenilirliği ile halkın takdirini kazanmıştır. Halkımızın en büyük kaygılarından biri, yaptığı yardımın gerçekten ihtiyaç sahiplerine ulaşıp ulaşmadığıdır. Deniz Feneri Derneği, bu önemli konu üzerinde ta baştan hassasiyetle durmuş ve hayırsever vatandaşların güvenini kazanarak, üstlendiği misyonunu başarıyla sürdürebilmiştir.

Araştırma konusu olarak yoksullukla mücadele eden STK’lerden bu derneğin seçilmesinin en önemli sebeplerinden biri de hızlı bir şekilde büyümesini sağlayan güven unsuru olmuştur. Bu çalışmada yoksulluk ve STK’ler ile ilgili genel tanımlamalar ve teorik açıklamalar yapıldıktan sonra, sosyal nitelikli ve yoksullukla mücadele eden STK’lerin özellikleri belirlenmiştir. Daha sonra bu nitelikleri taşıdığını ve alanında en başarılı olduğunu düşündüğümüz Deniz Feneri Derneği’nin kuruluşu, faaliyetleri, örgütsel yapısı, işleyişi ve projeleri ile ilgili detaylara değinilmiş ve kamusal sosyal politikaların yanındaki rolü, önemi ve etkinliği araştırılmıştır.

 

1. Bir Sosyal Sorun Olarak Yoksulluk

Ülkelerin farklı sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeylerine göre yoksulluğun kavramsal mâhiyeti ve boyutu da buna göre değişebilmektedir.  Ancak, hayatın idamesini tehdit etmesi bakımından sosyal risklerin başında gelmesinden dolayıdır ki, yoksulluk bütün toplumların üzerinde durduğu en önemli ortak sosyal sorunudur.

1.1. Yoksulluk Nedir ?

Yoksulluk, maddî nitelikteki mahrumiyetler sebebi ile kaynaklara ve üretim faktörlerine erişememe ve böylece asgari hayat düzeyini sürdürecek gelirden yoksun bulunulması hâlidir [Aktan, 2002:1043]. Sosyal boyutuyla yoksulluk “insan haysiyetine ve şahsiyetine yaraşır bir hayat düzeyinin altında, maddî yönden tam anlamıyla veya nispî olarak yetersiz olma durumudur” [Seyyar, 2002: 131].

Değişik açılardan bakıldığında yoksulluğun bir çok boyutu ve tanımının ortaya çıkacağı şüphesizidir. Biz, konuya sosyal siyaset boyutuyla yaklaşmayı uygun gördük. Dolayısıyla, yoksulluğun, fertleri, aileleri, toplumları ve sosyal ahlâkı tehdit eden genel bir sosyal risk olduğunu varsayarak, değişik yöntemlerle çözümlenmesi gereken bir konu olduğunu kabul etmekteyiz.

Sosyal bilimlerde yoksulluk kavramı, çoğu kez ekonomik (maddî) boyutuyla ele alınmaktadır. Buna göre yoksulluk, maddî yetersizlik veya güçsüzlükten başka bir şey değildir. Maddî yoksulluk, yeteri derecede kaynaklara veya bunların üzerinde tasarruf hakkına ve(ya) gücüne sahip olamamayı ifade etmektedir. Bu tanım dahî, izaha muhtaç olduğu için, maddî yoksulluğu, mutlak ve göreceli yoksulluk olarak ikiye ayırmayı uygun görmekteyiz.

1.1.1. Mutlak Yoksulluk

Mutlak fakirlik, insan haysiyetine yakışır bir şekilde temel ve zorunlu ihtiyaçların giderilememesi hâlidir. Yoksulluğun tezahürü açısından en belirgin fakirlik biçimi, mutlak mânâda yoksulluğa (açlığa) düşmüş insanların durumudur. Birinci derecede fakir ve dolayısıyla yardıma muhtaç olarak algılanması gereken bu fakirler, genelde temel insanî ihtiyaçlarını (beslenme, barınma, giyinme) kendi güç ve gayretleriyle karşılayamamaktadır. Açlık sınırı altına düşmemek veya yeterli düzeyde beslenebilmek için,  Dünya Bankası verilerine göre, Türkiye’de bir kişinin günde en az dört Dolara (ayda ortalama 120 Dolar) sahip olması gerekmektedir [Seyyar, 2003: 41.

Ancak, bazı insanlar, kendilerini ve aile fertlerini besleyecek kadar açlık sınırı üzerinde gelir sahibi olsalar dahî, zorunlu sosyal giderlerinin yüksek olmasından dolayı, açlık sınırının altına düşebileceklerini de unutmamak lazımdır. Dolayısıyla, açlık sınırını, kişinin özel sosyal ve ailevî durumunu dikkate almadan, toplumun genel refah seviyesinden, tabiî çevresel şartlardan, coğrafik konumdan, kişinin çalışma imkân ve fırsatlarından, kişinin şahsî özellikleri, alışkanlıkları ve yaşama tarzından ayrı ve objektif olarak tespit etmenin zorlukları da ortadadır [Seyyar, 2003: 42].

1.1.2. Göreceli Yoksulluk

Temel ihtiyaçlarını kısmen karşılamakla birlikte, sosyal-refah yönden gelişmiş toplumlarda vazgeçilmesi zor olan ve hayatın kalitesini artıran veya hayatı kolaylaştıran bazı nesnel ev eşyalarını (buzdolabı, çamaşır makinası, televizyon vb.) yeterince temin edemeyen insanlar ve aileler de ikinci derecedeki fakirler kategorisine girmektedir [Seyyar, 2002: 131].

Göreceli fakirler, gelirden tamamen mahrum olan yoksullar olmaktan ziyâde, gelir yoksulu olan dar gelirli insanlardır. Sürekli olarak bir gelire sahip olmak ve asgarî hayat standardını yakalamış olmakla birlikte bu kesimin gelir düzeyi, çoğu kez ortalama refah seviyesinin altında seyrettiği gibi sosyo-kültürel katılım, eğitim ve mesken kalitesinden de uzaktırlar. Bir başka ifadeyle, mutlak yoksullar kadar olmasa da bu kesim de yoksulluk kültüründen nasibini almaktadır [Dumanlı, 1996; 7].

Göreceli yoksulluğun mutlak yoksulluğa dönüşmemesi için, başta sosyal devlete büyük görevler düşmektedir. Ancak, STK’ler de bu kesime yönelik önemli roller üstlenebilirler.

1.2. Türkiye’de Yoksulluk Sorunu

Yoksulluğun Türkiye’de ki görünümü, son yıllarda yaşanan ekonomik krizlerin de etkisiyle ülke nüfusunun çok büyük bir kısmını doğrudan etkiler bir hâl almıştır. Yaşanan krizlerin boyutu, tüm sosyo-ekonomik göstergelerce açık bir şekilde görüldüğü gibi, gelir dağılımındaki dengesizliği de gittikçe pekiştirmektedir. Dış ve iç borç yüzünden mevcut sosyal güvenlik sistemi ile kamusal sosyal yardım mekanizmaları yoksul kesimleri korumakta da yetersiz kalmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir sosyal devlet olmasına rağmen kronikleşen yoksulluk sorununa kalıcı bir çözüm getirememiştir. DPT’nin 2001 yılında hazırladığı bir rapora göre, Türkiye’de toplam yoksul sayısı 14.5 milyon civarında ve bunlardan takriben 12 milyon vatandaşımız karnını zor doyurmaktadır, yani mutlak anlamda yoksuldur. Çalıştığı hâlde yoksul konumunda bulunanların oranı ise nüfusun hemen hemen yarısıdır (ücretsiz aile fertleri; işsizlik ödeneğinden, emeklilikten veya asgarî ücretle geçinenler vb.) [Seyyar, 2003: 39].

Yoksulluk daha çok kırsal kesimlerin veya kentin gecekondu bölgelerinin bir sorunu olarak görünmekteyken, ekonomik krizlerin ve kalkınmamanın sebep olduğu istihdam sorunları işsizlik oranını arttırmış, bu da sorunun kentlerde de belirgin bir şekilde görünmesine sebep olmaktadır.

Yoksullukla ilgili tüm verilerin önümüzdeki yıllarda daha da artış göstereceğine ve yoksulluğun giderek kentsel bir görünüm kazanacağına dair görüşler ağırlık kazanmaktadır [Şenses 2002: 319].

Bu günün büyük kentlerinde en yoksul kesimlerin kent merkezindeki terkedilmiş alanlarda yaşadıkları bilinmektedir. Burada yaşayanların dönüştürme kapasitesinden yoksun bir kesim oluşları ve bunun karşısında gecekondu bölgelerinin son derece dinamik, kentte tutunmak ve yaşamak için sıkıntılara katlanabilen bireylerden oluşması, göçün getirdiği potansiyel dinamizm, kent yoksulluğuna salt tüketim noktasından değil, dönüştürme kapasitesinin mevcudiyeti ile de değerlendirilmesi gereğini ortaya koymaktadır [Işık ve Pınarcıoğlu, 2001: 39]. Bu çerçevede yoksulluğa statik bir olgu olarak değil, bir süreç olarak bakmanın daha doğru bir yaklaşım olduğu görülmektedir.

Yoksulluk ve şehir bağlamında önem arz eden bir husus ta, yoksulluğun bireylerin şehirlileşmesinde oynadığı olumsuz işlevdir. Bir bütün olarak yoksulluk halleri, bireylerin şehir yaşamına entegre olamamaları ve bu yüzden de kentleşme sürecine katılamamaları sonucunu doğurmakta veya en azından bu alanda kentte yaşayan herkesi ilgilendiren problemler üretmektedir.

Kentte yoksullarca yaşanan bir bütün olarak yoksulluk halleri kalıcı hale geldiğinde toplumda birey ve grup düzeyinde davranışlar geliştirerek bir alt kültür oluşturmaktadır.

2. Sosyal Alanlarda Faaliyet Gösteren STK’lerin Özellikleri

Türk toplumunda yoksulluk, özellikle son yıllarda yaşanan ekonomik krizlerle birlikte daha belirgin bir şekilde kendisini göstermiştir. Gerçi aile ve akrabalık temelinde varolan geleneksel yardımlaşma ve dayanışma türünde kendi gösteren dinamiklerin etkisi sâyesinde yoksulluk, çoğu kez kontrol altında tutulabilmiştir. Bu yönüyle aile ve akrabalık bağları, burada tampon mekanizması işlevini görmektedir. Fakat yoksulluğun belirli kesimlerde artarak devam etmesi ve gittikçe yaygınlaşıp yeni sosyal kesimlere de sirayet etmesi, ailevî bağların gevşemesine yol açmakta ve bu yönüyle de sivil yardımlaşmayı da olumsuz yönde etkilemektedir.

Bugün yoksulluk, aile için parçalanma, aile bireyleri için ise sosyal ve psikolojik problemlerle karşılaşma riskini artıran bir olgu hâline gelmiştir. Sosyal devletin, ekonomik imkânsızlıklarından ötürü, aile politikalarını geliştirememesi ve mevcut sosyal güvenlik mekanizmaları ile yoksulluk sorununun karşısında aciz kalması sonucunda alternatif kaynakların ve yöntemlerin geliştirilmesine ihtiyaç vardır. İşte bu durum, yükün, toplumun çekirdek kurumu konumundaki aile müessesesinden alınıp, ikincil ilişkiler vasıtasıyla kurulan ve gönüllülük esasına dayanan sivil toplum kuruluşlarına aktarılması gereğini ortaya çıkarmıştır.

2.1. STK’lerin Kavramsal Açılımı ve Özellikleri

İngilizce’den Birleşmiş Milletler ana sözleşmesine geçen ve bugün uluslar arası literatürde en yaygın tanımlama olarak kullanılan “Non-Governmental Organization” (NGO) ın Türkçe tam karşılığı olmamakla beraber, geçmişte “cemiyet” veya “klüp” (AB, 2001: 4), daha yakın bir tarihte ise daha çok “gayri resmi kuruluş”, “hükümet dışı kuruluş” ya da “devlet dışı kuruluş” olarak tercüme edilmiştir [Sivil Toplum Örgütleri; 2001: 12].

“Devlet dışı” kavramı, bir çatışma veya devlet düşmanlığı şeklinde algılanabileceğinden en anlamlı karşılığı “Demokratik Kitle Örgütü” ve bugünkü en yaygın kullanım biçimi olarak “Sivil Toplum Kuruluşu” şeklinde Türkçe’de karşılığını bulmuştur. STK’ler, modern toplumlarda belirli hedefler doğrultusunda bazı görevleri üstlenmek, belirli konularda halkı aydınlatmak veya yönlendirmek için çalışan ve gönüllülük esasıyla hareket eden kuruluşlar olarak tanımlanabilir [Ural, 1995: 17].

Geniş anlamda STK’ler, toplum içerisinde idarenin bir parçası olmayan ve sivil toplum alanında etkinlik gösteren her türlü örgütlerdir. Buna göre, siyasî gruplar, sendikalar, dinî kuruluşlar, spor klüpleri, kültür ve sanat dernekleri, ticarî birlikler ve sanayi odaları da bu kapsama girmektedir. Dar anlamda STK’ler, yalnızca sosyo-ekonomik kalkınmaya katkıda bulunan örgütlerdir. Konumuz itibariyle bu kategoride değerlendirilen STK’ler, dört ana temel üzerine bina edilmişlerdir [AB, 2001: 5]:

1.) Gönüllülük: Örgütün kurulmasını öneren ya da engelleyen hiçbir yasal düzenlemenin olmaması gerektiği gibi, katılımda gönüllü olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir başka ifadeyle, üye kabulünü esas alan ve üyelerinin demokratik katılımına imkân tanıyan kuruluşlar, sivil nitelik taşır.

2. Bağımsızlık (Özerklik): STK’ler, toplumun kuralları dahilinde kendilerini oluşturan yasalarla veya üyelerin denetimi için yetki verdiği kurullarca denetlenirler. Bu, STK’lerin, merkezî ve mahallî idarelerden bağımsız oldukları anlamına geldiği gibi, kamu yararı konusunda siyasî partilerden farklı görüşlere sahip oldukları anlamına gelmektedir. STK’ler, her ne kadara devlet yapıları dışında ise de, gerektiğinde devlet kurumları ile yakın işbirliği içinde olabilmektedirler.

3.) Kâr Amacı Gütmemek: STK’ler, kişisel kâr veya kazanç için faaliyet göstermezler. Ancak; bu kuruluşlarda sürekli olarak çalışanlar, ücret alabilirler. Ayrıca, gelir getirici faaliyette bulunabilirler, fakat elde edilen gelirleri üyelere dağıtamazlar.

4.) Vizyon ve Bir İdeale Sahip Olmak: STK’ler, amaçları ve buna bağlı değerler doğrultusunda gayretli faaliyetlerde bulunurlar. Genelde STK’lerin hedeflerinin kendileriyle sınırlı değildir.

2.2. Sosyal Nitelikli STK’lerin Özellikleri

Yoksullukla mücadele, sosyal bir sorun olması hasebiyle STK’leri, sosyal nitelikli olanlar ve olmayanlar şeklinde iki kısma ayırmak mümkündür. Genel anlamda sosyal nitelikli STK’lerın özellikleri, kısaca şunlardır:

1.) Faaliyetlerin Sosyal Nitelik ve İnsanî Boyut Taşıması. STK’lerin ilgi alanına insan ve(ya) toplum ile ilgili temel konuların veya sorunların girmesi, onları sosyal içerikli yapmaktadır. Sosyal faaliyetlerde bulunan STK’leri, kendilerine, yani üyelerine hizmet eden kuruluşlar olmaktan çok haricî ve özellikle muhtaç kişilere hizmet eden kuruluşlardır. Kendine hizmet eden STK’ler, sadece üyelerine, başkalarına hizmet eden STK’ler ise ağırlıklı olarak çeşitli sosyal kesimlerin lehine sosyal programlar düzenlerler [Nazlıoğlu, 1996: 57].

2.) Sosyal Faaliyet Alanlarının Çok Boyutlu Olması: Sosyal nitelikte olan STK’ler, faaliyetlerini, belirli bir sosyal alan veya konuya (eğitim, sağlık, konut, sağlık vb.), sosyal soruna (işsizlik, yoksulluk, hastalık, sakatlık vb.) ve(ya) bizzat korunmaya muhtaç herhangi bir sosyal gruba (sokak çocukları, işsizler, hastalar, bakıma muhtaçlar, yaşlılar, şiddet gören kadınlar, yoksullar vb.) yönelik düzenlerler. Sosyal faaliyetlerin ekseriyeti, maddî olarak hayatı sürdürmeye yönelik acil ve zorunlu ihtiyaçları karşılamaya yöneliktir [Sivil Toplum Örgütleri, 2001; 15].

3.) Sosyal Faaliyetlerin Dışa Açık Olması: Dışa açık olmayan kuruluşlarda dış çevrenin desteği olmadan hedeflerini gerçekleştirecek sosyal faaliyetler gösterilir. Dışa dönük kuruluşlarda ise yakın ve uzak sosyal çevrenin maddî ve manevî desteği ile yürütülen bir sosyal etkinlik vardır. Sosyal faaliyetlerin giderleri ise üyelerin aidatları ve kuruluşa gönül verenlerin maddî desteği ile karşılanmaktadır [Gönel, 1998: 13]. Temel sosyal risklerin kökünden giderilmesine yönelik önemli yatırımların devletçe veya uluslar arası sosyal kurumlarca da desteklenmesi mümkündür.

2.3. Yoksullukla Mücadele Eden STK’lerin Özellikleri ve Önemi

Türk Hukuk Mevzuatı açısından ancak vakıf ve dernek tüzel kişilikleri altında yasal konum bulabilen STK’leri [Ural, 1994: 18], yoksullukla mücadele kriterleri açısından değerlendirmeye tâbi tuttuğumuzda, aynı zamanda onları sosyal nitelikli kuruluşlar olarak kabul ettiğimizi de beyân etmiş olduk. Dolayısıyla, yoksulluğu gidermek veya gidermede bir katkıda bulunmak isteyen bir sosyal kuruluştan aşağıdaki şartlar aranmalıdır [BMZ; 1977; 14].

1.)        Sosyal faaliyetler kapsamında hedef kitle olarak yoksulların yer alması ve bu kesimin özellikle sosyo-ekonomik boyutuyla korunması ve desteklenmesi.

2.)        Yoksulluğun tanımlanmasında ve yardıma muhtaçların tespitinde objektif kriterlerin uygulanması.

3.)        Yardıma muhtaç kategorisine giren farklı yoksul grupların (özürlü, yaşlı, hasta) spesifik ihtiyaçlarına göre sosyal (aynî veya nakdî) yardım ve hizmetlerin yapılması.

4.)        Maddî yardımların yanında yoksulların psiko-sosyal, meslekî, teknik ve tıbbî ihtiyaçların karşılanması (Örn. İstihdam sağlayıcı meslekî eğitim programları; Toplum hayatına kazandırma faaliyetleri; Eğitim programları; Temel sağlık hizmetleri).

5.)        Sosyal faaliyetler çerçevesinde yürütülen değişik sosyal yardım ve hizmet programlarının yoksulların hayat standardını belirgin bir şekilde iyileştirmesi ve üretime dönük potansiyellerini artırması.

6.)        Yoksullukla mücadeledeki sosyal politikaların bölgesel olmaktan ziyâde yurt çapında dengeli bir şekilde düzenlenmesi.

Yoksulluk, başta sosyal devletlerin üstesinden gelmesi gereken bir sosyal sorundur. Ancak, sosyal sorumluluk taşıma yönünden ileri boyutta olan sivil toplumlar, bu sorunun karşısında da kayıtsız kalmaları düşünülemez. Kendi dinamiklerini geliştirebilen sivil toplumların, kamuya ait gibi görünen bir çok görevi üstlendiklerine göre, yoksullukla mücadele gibi önemli bir sosyal sorununun giderilmesinde de örgütlü bir şekilde aktif rol almaları, hem devlet-millet kaynaşmasını temin etmekte, hem de sosyal sorunların çözümünde hükümet dışı alternatif yolların gündeme gelmesini sağlamaktadır. Türkiye’de yoksulluğun oluşturduğu sosyal problemlerin çözümlenmesinde STK’lerin aktif bir biçimde yer alması son derece önemlidir.

Devletler, gerek karar mekanizmalarının hantallığı, gerekse muhtaçların tespitinde etkinsizlikleri sebebiyle yoksulluğun bütünüyle ortadan kaldırılmasında hiçbir zaman tam anlamıyla yeterli olamamışlardır. Türkiye Devleti ise, yapısal veya zihinsel kavrayış sorunlarından dolayı yoksullara yönelik sosyal politikalarını henüz geliştiremediği için, sorunların çözümlerinde STK’lerin aktif katılımlarına ihtiyaç vardır. STK’ler, sosyal sorunları duyarlı bir biçimde daha yakından tâkip etmeleri ve çözüme dönük karar aşamalarında daha hızlı hareket edebildiklerinden dolayı, çoğu kamu kurumlarından daha etkin hizmet sunabilmektedirler. Türkiye’de STK’ler, kamu kuruluşlarının eksik bıraktığı ya da ulaşamadıkları yerlerde tamamlayıcı bir fonksiyon icra etmekte, toplumda var olan dayanışma duygusunu devamlı kılmakta katılımcı demokrasiye katkıda bulunmaktadır [Uğur, 1998: 274].

STK’lerin yoksulluğa karşı sosyal duyarlılık gösterme çabalarının sonucunda devletin de sosyal devlet anlayışıyla yoksullara daha çok önem vermesi ve kalıcı çareler bulması gerektiği inancı ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, bir taraftan kamu bütçelerinden yürütülen sosyal yardımların yetersizliği sebebiyle STK’lerin devreye girmesiyle, bir nebze de olsa yoksulluğun giderilmesinde katkıda bulunmakta, diğer taraftan da yoksulluk konusuna hem toplumsal, hem de kamusal duyarlılığın artmasına yardımcı olmaktadırlar.

Gerçekten de STK’ler, ekonomisi gelişmiş olsun ya da olmasın, sadece devletin sosyal yardım konularında tamamlayıcı bir unsur olarak ortaya çıkmamakta, aynı zamanda yoksulluğun ortadan kaldırılması gerektiği yönünde kolektif bilinçlenmeye de katkıda bulunmaktadır. Bu da, hükümetlerin yoksullukla mücadelede yeni sosyal politikalar geliştirmesini veya mevcut sosyal politikalarını yeniden gözden geçirmesini sağlamaktadır. Örgütlü sivil toplumun, sosyal konularda devletin önüne geçmek sûretiyle, hükümetleri de harekete geçirmekte ve gerçek bir sosyal devletin oluşmasına ön ayak olmaktadır.

3. Yoksullukla Mücadelede Deniz Feneri Derneğinin Konumu

Deniz Fenerinin, yoksullukla mücadele eden STK’lerin kriterlerine uygun sosyal faaliyetlerde bulunup bulunmadığını, yukarıda altı madde hâlinde sunulan şartların özelliklerine göre değerlendirmek gerekmektedir.

3.1. Ortaya Çıkışı ve Kuruluş Amacı

1996 yılı Ramazan ayında “Şehir ve Ramazan” ismiyle yoksul insanların durumuna dikkat çekmek ve dayanışmayı sağlamak fikriyle bir televizyon programı olarak yayına başlayan Deniz Feneri, ilk faaliyetlerine sponsorluğunu marketlerin yaptığı bir yardım çalışmasıyla başlamıştır Daha önceleri sadece Ramazan aylarında yayınlanan “Şehir ve Ramazan” programına olan ilgi, benzer bir programın diğer aylarda da yapılması fikrini doğurmuştur [www.denizfeneri.org.tr:01.04.2004].

Zamanla yardım talep eden ve bu talebi karşılamak isteyen kişi ve kuruluşların sayısının artması, bu çalışmanın sponsorluk ve program eliyle yürütülmesini imkânsızlaştırmıştır. Bir televizyon programıyla başlayan bu oluşum, 02.07.1998 yılında örgütlü hâle getirilmiş ve tüzel kişiliği haiz bir sivil kuruluş olarak ortaya çıkmıştır [Bilgili, 2003;68].

Programlar, bu sefer “Deniz Feneri” adıyla yeniden düzenlendi. Uğur Arslan ve İbrahim Uğurlu (Ramazan Abi) tarafından hazırlanan ilk program, 03.03.1997’de yayınladı ve halen de devam etmektedir. Programda, deniz yıldızları gibi “kıyıya vurmuş” ihtiyaç sahibi insanların yeniden hayata ve topluma kazandırılması için, gösterilen samimi ve mütevazı çabalar ekrana yansıtılmakta ve hayır sevenlerin dikkatine çekilmektedir.

Programın ve derneğin amacı, tüzükte şu şekilde belirtilmiştir: “Âfet, savaş ve olağan zamanlarda ihtiyaç sahiplerine gıda giyim, sağlık, eğitim, yakacak, kira, barınma, evlenme, yuva kurma, iş kurma, konut ve sair bütün hususlarda aynî, nakdî ve her türlü maddî ve manevî yardımda bulunmaktır”.

Görüldüğü gibi, ta baştan beri var olan yoksullukla mücadele düşüncesi, her ne kadar bir TV programı şeklinde başlamış ise de, bu düşünce, artan ihtiyaçlar doğrultusunda bir STK’ye dönüştürülmek sûretiyle kalıcı hâle getirilmiştir.

3.2. Kurumlaşma ve Organizasyon Yapısı

Dernek, amacı doğrultusunda çalışmalarına Fatih’te küçük bir binada başlamış, fakat gün geçtikçe büyüyen yoksulluk, dernek çalışmaları ile ilgili kullanılacak mekanın şekillenmesinde etkili olmuştur.

TV programı, bir taraftan derneğe başvuran yoksul aile sayısının artmasını sağlamış, diğer taraftan da yapılan bağışların depolanması ile ilgili yeni sorunlar ortaya çıkmıştır. Mevcut depoların yetersizliği sebebiyle dernek yönetimi, yardım organizasyon çalışmalarının daha verimli hâle getirebilmek için, mekan arayışına girmiş ve bunun sonucu olarak 2000 yılı sonu itibariyle İstanbul’un Zeytinburnu ilçesinde kendi imkânlarıyla tesis ettiği genel merkez binası (450 m²) ve lojistik merkezi (1000 m²) ile hizmet vermeye devam etmektedir. Anadolu’ya ve İstanbul’un Anadolu Yakası’na sevkıyatlar yapabilmek için, 2002 yılında Ümraniye’de Anadolu Lojistik Merkezi binası (3300 m²) inşa edilmiştir. 2003 yılında 24 bin metre karelik ikinci bir lojistik binası eklenir. Dikine istifleme sistemi kullanılan, depo içi taşımanın transpalet ve forklifilerle yapıldığı lojistik merkezinde ayrıca 260 m2'lik soğuk hava deposu da bulunmaktadır. Depolama, dünya standartlarına uygun ölçülerde palet ve palet üzerine özel imal edilmiş sandıklarla yapılıyor. Dokuz metre yüksekliğe kadar yapılan istiflemede üst üste yığılma olmadığı için malzeme hava alıyor ve zarar görmesi engelleniyor [Deniz Feneri Dergisi; Kasım 2003: 32].

Deniz Feneri derneği, yardım çalışmalarını daha geniş kitlelere daha hızlı ulaştırmak için, Ankara ve İzmir de 2 şube açmıştır. Türkiye’nin 7 bölgesinde örgütlenmeyi hedefleyen dernek, her ilde şube açma politikası yerine yardım çalışmalarını, mahallî düzeyde gönüllülerin desteği ve organizasyonu ile karşılamayı amaç edinmektedir. Böylece, yurt çapında örgütlenmenin doğuracağı kira, elektrik, su ve kırtasiye gibi sürekli giderlerin oluşmasının ve artmasının da önüne geçilmek istenmektedir. Dernek, yardım talepleriyle orantılı olarak işlerin daha hızlı ve minimum maliyetle yapılabilmesi için, personel ve gönüllü organizasyonunu gözden geçirerek, genel merkezde 91, Ankara şubede 15, İzmir şubede 6 kişi ile çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıca, yüzlerce gönüllü tarafından yardım çalışmalarına katkı sağlanmaktadır [www.denizfeneri.org.tr:01.04.2004].

Yardım organizasyonunu daha nitelikli yapmak, şeffaflık ve izlenebilirliği sağlamak üzere kalite sistemi çalışmalarına başlatılmış ve bu amaçla oluşturulan kalite ekibi, eğitime tâbi tutulmuştur. Bir yıllık çalışma sonunda ISO 9002 kalite belgesi alınmıştır.

3.3. Sosyal Yardım Faaliyetlerinin Türleri, Finansmanı ve Boyutu

Derneğin sosyal faaliyetler kapsamında hedef kitle olarak yoksulların yer aldığı açıktır. Yoksullara yönelik yardım kapsamına, aynî ve nakdî yardımların dışından akla gelebilecek hemen hemen bütün yardım türleri girmektedir (gıda, giyim, ev eşyası, yakacak, barınma, eğitim araç gereç, sağlık hizmetleri ve ilaç yardımı). Sosyal yardım faaliyetleri dışa açık olarak gerçekleştiği için, dernek gelir ve destek bakımından dış kaynaklara ihtiyaç duymaktadır. Dernek, Türkiye’de yoksulluğun çok boyutlu ve temel bir problem alanı olduğu tespitiyle bununla mücadeleyi sosyal sorumluluk çerçevesinde esas almış ve bunun için bağışçıyı, personeli ve gönüllüyü sevk ve idare noktasında, motivasyon tekniklerini de kullanarak en yüksek verimi almayı ve bunun sürekliliğini sağlamayı benimsemiştir. Derneğin gelir getiren herhangi bir işletmesi henüz bulunmadığından personel ücretleri ve genel giderler de yine bağışlardan karşılanmaktadır.

Yardımların toplanması, İçişleri Bakanlığı’ndan alınan izinler çerçevesinde gerçekleştirilmektedir. Nakit bağışlar, daha çok banka üzerinden yapılmakla birlikte dernek merkezinde de bağış kabul edilmektedir. Aynî bağışlar ise dernek merkezine bağışçılar tarafından getirilmekte ya da gönderilmektedir. Teslim alınan bağış malzemeleri için alındı belgesi düzenlenmekte ve bağışçıya verilmektedir. Alınan aynî bağış malzemeleri için barkod çıkarılmakta, böylelikle hem stok kayıtları tâkip edilmekte hem de bağışçılar gerektiğinde bağışlarını izleyebilmektedir.

Gerek aynî, gerekse maddî yardım toplama izinleriyle oluşan kaynaklar, yardım talebinde bulunan yoksulların sosyal incelemeleri yapıldıktan sonra uygun plânlamalar neticesinde kendilerine ulaştırılmaktadır. Nakit yardımlar banka yoluyla, ani yardımlar ise hem dernek görevlileri hem de gönüllüler tarafından kişilere teslim makbuzlarıyla hediye paketi anlayışıyla ulaştırılmaktadır. Bundan amaç; yardım alan bireyi/aileyi rencide edici durumlar oluşturmaktan kaçınmaktır. Nakit yardımı kararı verilen dosya sahiplerine ne kadar süreyle, hangi bankadan, ne miktar yardım alacağı nakit yardım bilgi formu ile birlikte bildirilmektedir.

Gıda yardımlaşmalarında 5 kişilik bir ailenin bir aylık ihtiyacı esas alınırken, giyim yardımlarında aile fertlerinden her kişi için duruma göre 5-7 kalem giyim malzemesi verilmektedir. Gıda ve giyim yardımları, sürekli sosyal inceleme mantığı ile her ay muhtaç kişilerin adreslerin teslim edilmektedir [Bilgili, 2003: 73].

2003 yılında 50 bin aileye 20 trilyon civarında aynî ve nakdî yardımı yapılabilmiştir [Zengin, 2004; 6]. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik Fonu ise aynı yıl için 1 kat trilyon bir harcama öngördüğüne göre [Habertürk; 2003], bu rakam, kamusal sosyal yardımın yaklaşık olarak % 2 civarındadır. Ancak, 2002 yılında olduğu gibi, öngörülen kamusal sosyal yardımların ancak yarısı kullanıldığı için, gerçekte Deniz Fenerinin yoksullukla mücadele oranının parasal boyutunun % 5 civarında seyrettiğini söyleyebiliriz. Deniz Feneri’nin Türkiye’nin yoksulluk probleminin çözümündeki payı yetersiz gibi görünse de, birkaç yıllık kuruluş mazisini dikkate aldığımız da çok kısa bir süre içinde önemli bir noktaya geldiğini söyleyebiliriz. Aynı sorunla yaklaşık olarak aynı etkinlikle mücadele edebilen 10 STK’nin bulunduğunu var sayacak olursak, Türkiye’nin yoksulluk sorununun % 50’sinin sivil inisiyatif tarafından çözümlendiğini de belirtebiliriz. Dolayısıyla, tek başına sağlanan bu katkı, önemli bir başarı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

3.4. Gönüllülerin Hizmet Süreçlerindeki Etkinlikleri

Sosyal yardım faaliyetlerinin ve diğer hizmetlerin akışı, programlanması ve düzeni ile ilgili örgütsel yapısı ve çalışma sistemi, iki ana safhada incelenebilir. Birincisi; bağışçılardan yardımın derneğe akışı, ikincisi ise; yardımın ihtiyacı olanlara ulaştırılması.

Deniz Feneri, yardım faaliyetlerinin ve örgüt içi hizmetlerinin büyük bir ekseriyetini profesyonel ve ücretli elemanlar yerine gönüllü kişilerin fizikî, maddî ve manevî katkılarından yararlanarak yürütmektedir. Deniz Feneri gönüllüleri, dernekte yapılan her türlü işe maddî karşılık beklemeden, zamanlarını, enerjilerini ve beyin güçlerini harcayan, gerektiğinde kendi maddî imkânlarını da kullanarak destek veren kişilerdir. Gönüllü olarak derneğe yardımcı olmak isteyenler, internet sitesinde ya da genel merkezde yer alan gönüllü formunu doldurarak, ilk adımlarını atmaktadırlar. Tarih sırasına göre gönüllü eğitim ve tanıtım toplantılarına katılan gönüllüler, genelde toplantı sonrasında görev almaya hazır hâle getirirler. Deniz Feneri Gönüllüleri, yeteneklerine ve isteklerine göre, aşağıda sıralandığı gibi, örgütsel yapı içinde değişik çalışma alanlarında aktif olabilmektedir [www.denizfeneri.org.tr/icerik:01.03.2004]:

a) Büro Hizmetleri: Derneğe yardım talep müracaatları hayli fazla olduğundan gönüllüler, özellikle mektupları tasnif etmek ve değerlendirmekle görevlendirilirler. Tek tek okunan mektuplar, "mektup başvuru özeti" şekline dönüştürülmektedir. Gönüllü okuyucular, gelen mektuplarda eklenen belgelerde eksiklikler tespit ederlerse "eksik evrak talep formu" hazırlamaktadırlar. İllere ve ilçelere göre tasnif edilen mektuplar, dosyalanıp bilgisayar kayıtlarına geçirilmektedir. Yardım talepleri, hem bilgisayar ortamında tâkip edilmekte, hem de evrak alt yapısı hazırlanarak klasörlerde muhafaza edilmektedir [Deniz Feneri Faaliyet Raporu, 2002: 6].

b) Sosyal İnceleme ve Değerlendirme Hizmetleri: Kayıtları tanımlanan kişilerin gerçekten muhtaç olup olmadıkları, genel merkez veya şubelerde çalışan gönüllüler tarafından yerinde araştırılmakta ve durumları tespit edilmektedir. Araştırmalar, yardım talebinde bulunanların ev ve sosyal çevrelerinde hassasiyetle yürütülmektedir. İnceleme esnasında kimsenin incitilmemesine de azamî derecede dikkat edilmektedir. Genel merkez ve şubelerin bulunduğu iller dışından yapılan yardım talepleri, mülki idare makamları ile yapılan yazışmalarla araştırılmaktadır. Hazırlanan bazı sosyal inceleme dosyaları, ayrıca Yardım Değerlendirme Komisyonu tarafından incelenmekte ve ne tür bir yardım yapılacağı veya yapılamayacağı kararlaştırılmaktadır. Derneğin imkânları ve aciliyet durumlarına göre objektif kriterler çerçevesinde kişilere tek ya da periyodik yardım kararları alınmaktadır. Sosyal inceleme, çalışmadan kazanma anlayışına ve bütün suiistimallere engel teşkil etmesi açısından önemli bir işlemdir. Sosyal inceleme yapacak olanlar, psiko-sosyal eğitimden geçirildikleri gibi, çalışmaları da aralıklarla tâkip edilmektedir.

c) Lojistik ve Depolama Hizmetleri:Gönüllüler, bağış olarak verilen yardım malzemelerinin sayılması, tasnif edilmesi, barkodlanması ve paketlenmesi işlerinde de yardımcı olmaktadır.

d) Sağlık Organizasyonu İle İlgili Hizmetler: Gönüllüler, sağlıkla ilgili dosyaları tasnif ederler, hastalarla olan görüşmeleri sürdürürler, ihtiyaçlarını tespit ederler ve dernek eczanemizde bulundurulan ilaçları düzenlerler ve imkânlar dâhilinde ihtiyaç sahiplerine ulaştırırlar.

e) Ulaştırma Hizmetleri: Gönüllüler, kendi ya da dernekçe temin edilen araçlarla, aynî ve(ya) nakdî yardımların muhtaçların evlerine ulaştırılmasında yardımcı olmaktadırlar.

f) Danışmanlık Hizmetleri: Gönüllüler, kendi uzmanlık alanları ve yeni doğan ihtiyaçlar ile ilgili derneğe çeşitli teklifler getirebilmekte ve dolayısıyla yoksulluğun tüketilmesinde ne tür bir yardım biçiminin faydalı olabileceği noktasında önemli katkılarda bulunabilmektedirler.

 

SONUÇ ve DEĞERLENDİRME

·        Yoksullara her türlü sosyal yardım yapmayı kendine gâye edinmiş olan Deniz Feneri, diğer sosyal nitelikli STK’ler gibi, sosyal faaliyetlerini bütün yurt çapında dışa açık olarak gerçekleştirmektedir. Toplam kalite anlayışı çerçevesinde oluşturduğu şeffaflık ve güven sâyesinde bağışçılardan büyük miktarlarda maddî yardım sağladığı gibi, gönüllüler ordusundan da sosyal faaliyetlerin hayata geçirilmesi yönünde her türlü fillî destek görmektedir.

·        Yoksulların yardım talebi, sosyal incelemeye tâbi tutulmaktadır. Genelde mutlak yoksullara, ihtiyaç tür ve boyutuna göre, çok süratli bir şekilde ya sürekli, ya da geçici olarak yardım yapılmaktadır. Dernek, genelde halkın en yoksul kesimlerin sosyal-refahı için mücadele ederken, sosyal yardımlarını ve özellikle proje ile ilgili yatırımlarını, sosyal sorunlardan birinci derecede sorumlu olan devletin koordinasyonu altında gerçekleştirebilmektedir. Her ne kadar yoksulluğu kaynağından çözecek istihdama yönelik meslekî eğitim programları ya da yoksulluğun meydana getirdiği psiko-sosyal ve kültürel olumsuzlukları ortadan kaldıracak sosyal rehabilitasyon faaliyetleri yapılmakta ise de, bunların toplam sosyal faaliyetler içindeki yeri nispeten düşüktür. Yoksulluğa karşı daha etkin olabilmek için, STK’lerin sosyal yardım faaliyetlerinin Sosyal Devlet anlayışına uygun olarak ve mahallî idareler tarafından, gerek sosyal hizmetler alanında, gerekse yoksulluğu kökünden çözecek programlarla daha çok desteklenmesi kaçınılmazdır.

·        Türkiye’de 80 bin civarında dernek vardır. Ancak, gerçek anlamda sosyal faaliyetlerde bulunan derneklerin sayısı çok azdır. Ayrıca, yurt çapında üye olma oranı da genelde düşüktür. Bu ilgisizliğe, demokratik kültür veya sosyal dayanışma eksikliği demek de mümkündür [Ebert, 1993: 9]. Deniz Feneri derneğine, bu açıdan bakıldığında, gönüllüler aracılığıyla hem daha çok kişinin örgütlü sosyal faaliyetlere katılımını, hem de sosyal yardımlaşma için gerekli olan dayanışma bilincinin gelişmesine önemli bir katkıda bulunduğunu söyleyebiliriz.

·        Örgütlenme biçimi esnek olmakla birlikte hizmet endeksli idarî işler için gerekli olan yatırımlar, maksadının ve hedefinin dışına çıkmamaktadır. Toplam harcamaların içinde sosyal harcamalarla direkt ilgisi olmayan ve-fakat hizmetlerin sağlanabilmesi için gerekli olan personel istihdamından doğan giderlerin payı düşüktür. Personel giderleri, toplam harcamalar içinde cüzî bir yer aldığından ve örgüt hizmetlerinde ücretsiz çalışan çok sayıda gönüllülere yer verildiğinden sosyal yardımların maliyetleri hem düşük hem de verimli olmaktadır.

·        Dernek gelirleri, ekseriyetle yurt içinden gelen bağışlardan sağlanmaktadır. Sosyal yardım faaliyetlerini daha geniş kitlelere ulaştırabilmek için, yurt dışında çalışan hayırsever vatandaşlarımızın ve uluslar arası fonların desteğine de ihtiyaç vardır.

·        Ülke menfaatine yararlı sonuçlar verdiğini düşündüğümüz Deniz Feneri’nin kamu yararına çalışan dernek statüsünü elde edebilmesi için, hukukî yönden mücadele etmeli ve sivil desteğini de arkasına almalıdır. Devletin de özellikle sosyal nitelikli faaliyetlerde bulunan STK’lere karşı bakışını yeniden gözden geçirmeli, sosyal politikanın bir parçası olarak görmeli ve örgütlü sivil inisiyatife malî, hukukî ve lojistik destek sağlamalıdır. Bu kapsamda özellikle yoksullukla mücadele eden STK’lerin çalışmalarını kolaylaştıracak kanunî düzenlemelerin yapılması gereklidir.

 

Google

 

KAYNAKLAR

AB-Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği; Sivil Toplum İşbaşında; Ankara; 2001.

Aktan, Can .Aktan; Yoksullukla Mücadele Stratejileri; Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu Yayınları; Ankara; 2002.

Bilgili, Ahmet Emre ve Atlan İbrahim; Bir Yardım Yönetimi Modeli: Deniz Feneri Örneği; Yoksulluk; C. 3; Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Yay.; İstanbul; 2003.

BMZ; Leitfaden zur Beurteilung der Armutsorientierung von Vorhaben der Zusammenarbeit; Bonn; 1997.

Deniz Feneri Dergisi; Yıl 1; Sayı 3; Kasım 2003.

Deniz Feneri-Faaliyet Raporu; 2002.

Dumanlı, Recep; Yoksulluk ve Türkiye’deki Boyutları; DPT Yay.; No: 2449; Ankara; 1996.

Ebert, Fredrich; Gönüllü Kuruluş, Türkiye Çevre Vakfı Yayını, Ankara; 1993.

Gönel, Aydın; Önde Gelen STK, Araştırma Raporu, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayını, İstanbul; 1998.

http://www.denizfeneri.org.tr

http://www.haberturk.com:12.12.03.

Işık, O., Pınarcıoğlu, M., Nöbetleşe Yoksulluk, Sultanbeyli Örneği; İletişim Yayınları, İstanbul; 2001.

Nazlıoğlu, Meral Dinçer; “Gönüllü Kuruluşların Toplumdaki Yeri” Gönüllü Kuruluşlar Toplantısı, Türkiye Çevre Vakfı Yayınları, Ankara; 1996.

Seyyar, Ali; Sosyal Siyaset Açısından Yoksulluğa Karşı Mücadele; Yoksulluk; Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği yay.; İstanbul; 2003.

Seyyar, Ali; Sosyal Siyaset Terimleri (Ansiklopedik Sözlük); Beta Yay.; İstanbul; 2002.

Sivil Toplum Örgütleri; (Terc.: Işık Ergüden); Demokrasi Kitaplığı; 2001.

Şenses, F; Küreselleşmenin Öteki Yüzü: Yoksulluk; İletişim Yayınları; İstanbul; 2002.

Tunçay, Mete; Tanzimat’tan Günümüze İstanbul’da STK,  Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul; 1998.

Uğur, A; Sosyoekonomik Gelişmede Sivil Toplum Kuruluşlarının Rolü; Boyut Yayınları; İstanbul; 1998.

Ural, Engin; Gönüllü Kuruluşlar Toplantısı; Türkiye Çevre Vakfı Yayını; Ankara; 1995.

Zengin, H. Salih; Türkiye’de Yoksulluğun Cinsiyeti: Kadınlar ve Çocuklar; Zaman Gazetesi-Turkuaz; 11.01.2004.