aliseyyar@sosyalsiyaset.net

 

 

 

Makaleler ;

<<<Sosyal Siyaset Makaleleri

 

YOLSUZLUĞUN ÖNLENMESİNDE KULLANILAN ARAÇLARDAN BİRİ OLARAK YÖNETİMDE AÇIKLIK VE BİLGİ EDİNME HAKKI

 

 

Arş. Gör. Özer KÖSEOĞLU *

Arş. Gör. Fatma YURTTAŞ**

Arş. Gör. Cihan SELEK ***

 

 

İngilizce’deki “corruption” kavramının Türkçe karşılığı olarak yolsuzluk, yozlaşma, bozulma gibi kavramlar kullanılmaktadır. Yolsuzluk ve yozlaşma, sayısı az ya da çok olmakla birlikte tüm toplumların karşılaştıkları ve çözümü konusunda bir tavır ortaya koymak zorunda oldukları konuların başında gelmektedir. Yolsuzluk, kamu yönetiminde olduğu kadar toplumsal yapıyı oluşturan diğer kurumlar için de önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yapılan araştırmalarda, artan yolsuzluk olaylarının nedenleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Kamu yönetimindeki yolsuzlukların, kamu yönetiminin örgütlenme ve işleyişinden, toplumdaki ahlaki bozulmadan, denetim eksikliğinden veya yaygın geleneklerden kaynaklanabileceği anlaşılmaktadır. Diğer yandan, rüşvet, aracı kullanma, kayırmacılık gibi bozulmaları önleyebilecek araç ve yöntemlerin de günümüzde arttığı görülmektedir. Özellikle yeni kamu yönetimi anlayışının kamu kaynaklarının etkin, verimli ve ekonomik bir biçimde kullanılması; kamusal hizmetlerin sunumunda saydamlık ve hesap verebilirliğin sağlanması üzerindeki vurguları yolsuzlukla mücadeleyi güçlendirmektedir.

Çalışmada genel olarak yolsuzlukları önleyici araçlardan bahsedilmekle birlikte özelde yönetimde açıklık ve bilgi edinme hakkı, kamu yönetimindeki yolsuzluk ve yozlaşma eğilimleri bağlamında incelenecektir. Türkiye’de 9.10.2003 tarihinde 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu yürürlüğe girmiştir. Böylece çalışmanın ikinci bölümü bilgi edinme hakkının kapsamına ilişkin düşünceler ve bu hakkın kullanımıyla ilgili kısa bir araştırmadan oluşmaktadır. Sakarya ilindeki dört kamu kurumunun bilgi edinme bürolarından elde edilen veriler ve büro çalışanlarıyla yapılan mülakat sonucunda ulaşılan bulgular ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Çalışmanın amacı, yolsuzluğun önlenmesinde kullanılan araçlar arasında bulunan yönetimde açıklık ve bilgi edinme hakkının Türkiye’deki yasal ve uygulamaya ilişkin yansımalarını tartışmaktır. Sakarya ilinde seçilmiş kurumlara bilgi edinme hakkına ilişkin yapılan başvurular da incelenerek bu hakkın kullanımıyla ilgili birtakım sonuçlara ulaşılmak istenmiştir.

SONUÇLARI AÇISINDAN YOLSUZLUĞUN DEĞERLENDİRİLMESİ

Yönetimde açıklık ve bilgi edinme hakkının kullanımına ilşikin değerlendirmelere geçmeden önce, çalışmanın yapılmasındaki dayanak noktalarından birisi olan yolsuzluğun, kavramsal olarak ve uygulama boyutlarıyla irdelenmesi gerekmektedir. Farklı tanımları olan yolsuzluk kavramının uygulamada karşılaşılan çeşitli türleri bulunmaktadır.

Yolsuzluk mu Yozlaşma mı?

Siyasette ve yönetimdeki bozulmayı, siyasetçilerin ve kamu görevlilerinin maddi ya da maddi olmayan özel bir çıkar sağlamak amacıyla yetkilerini kötüye kullanmalarını ifade etmek üzere İngilizce’de “corruption” kavramı kullanılmaktadır (Şen, 1998: 166). Bu terimin Türkçe karşılığını ise yolsuzluk, yozlaşma veya bozulma kavramları karşılamaktadır.  

Özellikle rüşvet, haraç, aracı kullanma, kayırmacılık gibi çıkar sağlama amacıyla yapılan eylem ve davranışlar yolsuzluk olarak adlandırılırken, çıkar sağlamanın yanında işlerin yavaşlaması, sorumluluktan kaçma, verimsizlik, kırtasiyecilik gibi bürokrasinin işleyişinden kaynaklanan olumsuz sonuçları karşılamak üzere yozlaşma kavramı kullanılmaktadır (Şen, 1998: 166). Kavramın kullanımından kaynaklanan bu fark çalışmada önemsenmemiş ve yönetimde açıklıkla da bağlantılı olması gereği nedeniyle yolsuzluk kavramı tercih edilmiştir.

Yolsuzluk, maddi bir kazanç için ya da parasal olmayan özel amaçlara yönelik olarak kamusal yetkinin yasadışı kullanımını içeren davranış ve eylemleri ifade etmektedir (Berkman, 1983: 9). Tanımdan yolsuzluğun taraflarından birinin “yetkili” olması gerektiği anlaşılmaktadır. Kamu yetkisi ise, siyasal işlevlere ilişkin olarak siyasal yöneticilerce, yönetsel işlevlere ilişkin olarak kamu yöneticilerince kullanılmaktadır[1]. Diğer yandan, kamu görevlisinin uyması geken yasal düzenlemelere aykırı davranışlarda bulunması ve son olarak da kurallara aykırı davranışı karşılığında maddi veya özel amaçlar edinmesi gerekmektedir. Burada bahsedilen maddi kazanç para, mal, hediye vb. ni ifade ederken; maddi olmayan çıkar ise çeşitli kayırma biçimlerinde açıkça görülebilir (Berkman, 1983: 10-16).

Şaylan’a göre (1975: 91), siyasal ve yönetsel kadroların işlevlerini yerine getirirken kendilerine belli çıkarlar sağlamaları ya da toplumsal kaynakları dağıtırken belli sınıfların çıkarlarını gözetecek biçimde politikalar izlemeleri yolsuzluğa işaret etmektedir. Şaylan (1975: 84-85), yolsuzluk ve bozulmaların ortaya çıkmasının temelinde modernleşme sürecinde toplumun değişen sosyo-ekonomik yapısı ile değişen değer ve norm sistemini görmektedir. Buna göre, toplumdaki değişim hızına paralel olarak yasal düzenlemeler gerçekleştirilememekte ve bu noktada ortaya çıkan boşlukları değerlendirmek isteyenler ortaya çıkmaktadır. Bu da yolsuzlukları artırmaktadır.

Ancak böyle bir önerme, modern olarak addedilen toplumlarda ortaya çıkan yolsuzluk olaylarını açıklamakta yeterli olmayacaktır. Çünkü yolsuzluğun gelişmekte olan ya da gelişmiş, tüm toplumlarda görülebileceği kabul edilmektedir. Böylece yolsuzluğa ahlaki bir sorun olarak bakanların yanında, özellikle bürokratik yönetim yapısı ve anlayışından kaynaklandığını ileri sürenlerin görüşleri önem kazanmaktadır. Nitekim, yolsuzluk hiçbir toplumda tamamen ortadan kaldırılabilmiş değildir ve böyle bir beklenti de bulunmamaktadır. Yönetimlerin yolsuzluklar üzerinde yürüttüğü faaliyetler, onu en aza indirme çabasından oluşmaktadır.

Yolsuzluk olgusunun tüm bileşenlerini ve özelliklerini belirlemek oldukça zordur. Ancak yolsuzluğun belli başlı karakteristiklerini sıralamak mümkündür (Özsemerci, 2003):

  1. Yolsuzluğa genellikle birden fazla kişinin katıldığı anlaşılmakla birlikte bunun bir istisnası zimmete para geçirmede görülmektedir.
  2. Yolsuzluk genellikle gizlidir. Bu nedenle, ortaya çıkarılması ve ölçülmesi zordur.
  3. Yolsuzluk olgusu karşılıklı maddi veya maddi olmayan sorumlulukları ve çıkarları içerir.
  4. Yolsuzluğa karışanlar, faaliyetlerini gizleyebilmek için yasal mazeretlerin arkasına sığınmaya çalışırlar.
  5. Yolsuzluklar ne düzeyde olursa olsun toplumun devlete olan güvenini zedeler.
  6. Yolsuzluk, şahsi çıkarların toplum çıkarlarına üstün tutulmasına dayandığından, sivil toplumdaki görev ve sorumluluk anlayışlarını da altüst eder.

Yolsuzluğun Sonuçları

1900’lü yılların başında yolsuzluğun olumlu sonuçları akademik düzeyde tartışılmaya başlanmıştır. Bazı yazarlar yolsuz uygulamalar ile işlerin yürümesinin, hiç yürümemesine tercih edilmesini önermiş; bazıları ise kayırmacılık yoluyla bürokrasinin toplumsal yapıyı daha temsil eder bir niteliğe büründüğünü iddia etmiştir. Bunların dışında yolsuzluğun yasadışı eylemi belli bir düzen ve sınır içinde tuttuğu, yönetsel karar verme sürecine katılımı sağladığı hatta doğru olmayan bir ekonomik politikanın uygulama sürecinde rüşvet ile saptırılmasının ekonomik açıdan olumlu bir sonuç yaratabileceği iddia edilmiştir[2].

Yolsuzluğa olumlu yaklaşan fonksiyonelistler, genelde Merton’un gizli işlev kuramına dayanırlar. Merton’a göre, toplumsal ve yasal kurallara aykırı olmasına karşın yolsuzluğun varlığını sürdürmesi gizli bir işlevi yerine getirdiğini göstermektedir. Diğer bir ifadeyle, ihtiyaç duyulan belli işlevleri yerine getirecek biçimsel süreçler ve yapılar yoksa veya yetersizse, bu işlevi görecek yapılar ve süreçler oluşmaktadır (Berkman, 1983:100).

Yolsuzluğun olumlu sonuçlarını tartışmak bir yana, kısa vadede bazı olumlu işlevleri yerine getirmekle birlikte uzun dönemde çok daha büyük sosyal ve ekonomik bunalımlara yol açabileceği açıktır. Toplumda yolsuzluğu iyi ve önerilen bir olgu olarak göstermek zaman içinde tüm sosyal ilişkilerde yolsuz olayların yayılmasına yol açacaktır. Diğer yandan, yolsuzluklar sonucunda düzenli vergi ödeyen halk kitlelerinin parası, belirli kesimlerin cebine girecektir. Bu da kıt kaynakların dengesiz dağılımını artıracağı gibi, toplumdaki en zengin olan kesim ile en fakiri arasındaki farkı daha da büyütecektir. Zaten kırılgan yapıdaki gelişmekte olan ülke ekonomileri, bu olumsuz tablodan daha çok etkilenecektir. Etkin ve verimli çalışmayan, mal ve hizmetlerin adil dağılmadığı bu ülkelerde, vatandaşların siyasi ve idari kurumlara olan güveni sarsılacaktır.

Nitekim, son 20 yıllık dönemde yolsuzluk olayları giderek arttığı gibi ekonomik boyutları da korkunç rakamlara ulaşmıştır. Her türlü lisans işlemlerinde, kamu ihalelerinde, uluslararası ticari faaliyetlerde ve rutin kamu işlemlerinde yasalara uygun düşmeyen bazı ödemelerin yapılması neredeyse olağan bir hal almıştır. Yolsuzluğun düşük rakamlardan ve ulusal alanlardan çok büyük rakamlara ve uluslararası boyutlara sıçraması, yatırımları etkilemesi, kalkınmaya harcanması gereken kaynakları sekteye uğratması, yasalara aykırılığı özendirmesi, doğrudan ya da dolaylı olarak insan haklarını zedelemesi uluslararası kuruluşların bu konudaki çalışmalarını da hızlandırmıştır. Uluslararası kuruluşlar, gerek yayımladıkları sözleşmeler, bildiriler ve strateji planlarıyla gerekse de oluşturdukları veya oluşumuna katkıda bulundukları yeni örgütlenmelerle, yolsuzlukla mücadele alanında kilit rol oynamaktadırlar (Özbaran, 2003).

YOLSUZLUĞUN ÖNLENMESİNE İLİŞKİN TEMEL YÖNTEM VE YAKLAŞIMLAR

Kısaca açıklanmaya çalışılan yolsuzluk olayının genel olarak olumsuz etkilerinin bulunduğu kabul edilmektedir. Günümüzde eğitim ve refah seviyesindeki artışın, bilinçli ve sağduyulu sivil toplum kuruluşlarının gelişmesinin, haberleşme ve iletişim teknolojilerinde kaydedilen hızlı ilerlemelerin yolsuzluk olaylarının üzerine gidilmesinde güçlü bir kamuoyu desteği yaratmakta olduğu anlaşılmaktadır. Diğer yandan, rüşvet, haraç, kayırmacılık gibi kötü yönetim biçimlerinin en aza indirilmesi konusunda çağdaş yaklaşım ve gelişmelerden de söz edilmektedir.

Yolsuzluğun önlenmesine ilişkin mal bildiriminde bulunulması ve kamu görevlilerinin servetlerinin denetlenmesi, yönetimde kırtasiyeciliğin önlenmesi ve idari usullerin basitleştirilmesi, kamu görevlilerinin ücretlerinin artırılması, rüşvet vb. suçlara ilişkin cezaların artırılması, yolsuzluk araştırma komisyonlarının kurulması gibi “geleneksel” olarak adlandırabileceğimiz yöntemlerin[3] çeşitli nedenlerle etkin ve sürekli kullanılamadığı süregelen yolsuzluk olayları nedeniyle anlaşılmaktadır. Bu nedenle, geleneksel yöntem ve yaklaşımların yeniden ele alınması ve yönetsel etik, hesap verme sorumluluğu, performans denetimi, yönetimde açıklık gibi yeni anlayışlarla güçlendirilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır.

Yönetsel Etik

Yönetimde yozlaşmanın önlenmesinde mevcut yaklaşımların, yasal düzenlemelerin ve denetim mekanizmalarının etkisiz kalması “etik” yaklaşımı gibi yeni arayışları gündeme getirmiştir. Özellikle ABD’de 1970’li yıllardan itibaren “yönetsel etik” alanında önemli çalışmalar yapılmaktadır (Şen, 1998: 168). Yönetsel etik kısaca ahlaki standart ve değerlerin, kamu yönetiminin işleyişinde karşılaşılan çıkar çatışmaları ve ikilemlerin çözümünde kullanılabileceği varsayımına dayanmaktadır. Böylece bir kamu görevlisinin kamu çıkarı ile şahsi çıkar kesiştiğinde hangisini tercih edeceği etiksel bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. O halde, kamu görevlilerinin davranışlarıyla ilgili ahlaki standartların oluşturulması ve bunun yaygınlaştırılması gerekmektedir. Daha da ötede kamu yönetimi sisteminin ahlaki standart ve değerlere uygun olarak düzenlenmesi ihtiyacı ortaya çıkmaktadır (Şen, 1998: 168-169).

Bu ihtiyaç ülkemizde de gündeme gelmiştir. 25.5.2004 tarihinde kabul edilen 5176 sayılı “Kamu Görevlileri Etik Kurulu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile yönetsel etik yaklaşımının da gerektirdiği Kamu Görevlileri Etik Kurulu, kamu görevlilerinin uymaları gereken saydamlık, tarafsızlık, dürüstlük, hesap verebilirlik, kamu yararını gözetme gibi etik davranış ilkeleri belirlemek ve uygulamayı gözetmek amacıyla kurulmuştur. Ancak Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Bakanlar Kurulu üyeleri, Türk Silahlı Kuvvetleri ve yargı mensupları ile üniversitelerin bu kanunun uygulaması dışında bırakılması önemli bir eksiklik olarak göze çarpmaktadır.

Kanuna göre, Başbakanlık bünyesinde oluşturulacak olan Kamu Görevlileri Etik Kurulu’nun 11 kişiden oluşacağı ve kamu görevlilerinin görevlerini yürütürken uymaları gereken etik davranış ilkelerini hazırlayacağı yönetmeliklerle belirlemek, etik davranış ilkelerinin ihlâl edildiği iddiasıyla re’sen veya  yapılacak başvurular üzerine gerekli inceleme ve araştırmayı yaparak sonucu ilgili makamlara bildirmek, kamuda etik kültürünü yerleştirmek üzere çalışmalar yapmak veya yaptırmak ve bu konuda yapılacak çalışmalara destek olmak görev ve yetkilerini yerine getireceği ifade edilmiştir.

Kanunun 3 ve 7. maddelerine dayanılarak Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri ile Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik yürürlüğe girmiştir. Yönetmeliği iki kısımda değerlendirmek mümkündür. Birinci kısımda Kanun kapsamına giren kamu görevlilerinin uyması gereken etik ilkeler belirlenmiştir. Yönetmelikte ayrıntılı bir biçimde açıklanan bu ilkeler aşağıda başlık halinde sayılmıştır:

  1. Görevin yerine getirilmesinde kamu hizmeti bilinci
  2. Halka hizmet bilinci
  3. Hizmet standartlarına uyma
  4. Amaç ve misyona bağlılık
  5. Dürüstlük ve tarafsızlık
  6. Saygınlık ve güven
  7. Nezaket ve saygı
  8. Yetkili makamlara bildirim
  9. Çıkar çatışmasından kaçınma
  10. Görev ve yetkilerin menfaat sağlamak amacıyla kullanılmaması
  11. Hediye alma ve menfaat sağlama yasağı
  12. Kamu malları ve kaynaklarının kullanımı
  13. Savurganlıktan kaçınma
  14. Bağlayıcı açıklamalar ve gerçek dışı beyan
  15. Bilgi verme, saydamlık ve katılımcılık
  16. Yöneticilerin hesap verme sorumluluğu
  17. Eski kamu görevlileriyle ilişkiler
  18. Mal bildiriminde bulunma

Yönetmeliğin ikinci kısmında Kamu Görevlileri Etik Kurulu’nun hangi durumlarda ve nasıl harekete geçeceği açıklanmıştır. Buna göre Kurul, yapılacak başvurular üzerine harekete geçebileceği gibi re’sen de harekete geçerek etik dışı bir olayı inceleyebilir veya araştırabilir. Gerektiğinde ilgili kamu kurum veya kuruluşundan da bilgi ve belge istenmek suretiyle üç ay içinde inceleme veya araştırma sonlandırılır. Etik davranış ilkelerine aykırı işlem veya eylemin sabitleşmesi durumunda kamu görevlisine ilişkin karar Resmi Gazete’de yayınlanarak kamuoyuna duyurulur. Ayrıca personelin etik davranış ilkelerine uyma hususu da sicil ve performans değerlendirmelerinde dikkate alınması gereken bir ölçüt olarak kabul edilmiştir.

 Hesap Verme Anlayışı

Geleneksel yönetimde, siyasilere ve üstlerine karşı sorumlu olan bürokrasi günümüzde vatandaşlar, sivil toplum kuruluşları ve medya gibi unsurlardan oluşan aktörler grubuna karşı sorumlu olmaktadır.

Hesap verebilirlik anlayışında sadece siyasi hesap verebilirlik değil, yönetsel, mali ve etik hesap verebilirlikten de bahsedilmektedir. Kamu görevlileri yaptıkları işlerin yanında, sonuçlardan da sorumlu tutulmaktadır. Kural ve düzenlemelere odaklanmak yerine amaçlara ulaşmak, cevap verebilirliğin artırılması ve kaynakların verimli ve etkin kullanılması hedeflenmektedir (Balcı, 2003: 124). Hesap verme sorumluluğu, demokrasi ile de bağlantılıdır. Kamu görevlileri ve siyasilerin yürüttükleri faaliyetlerle ilgili bilgi vermeleri ve o faaliyetlerden sorumlu olmaları demokrasinin de gereğidir.

Kamu görevlilerinin hesap verme sorumluluğunun sağlanması kamu kaynaklarının kullanılması noktasındaki mali ve hukuka uygunluk denetimini, kaynakların verimli, etkili ve ekonomik kullanılması biçiminde genişletmektedir. 10.12.2003 tarihinde kabul edilen Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 8. maddesinde hesap verme sorumluluğu aşağıdaki şekilde ifade edilmiştir:

Her türlü kamu kaynağının elde edilmesi ve kullanılmasında görevli ve yetkili olanlar, kaynakların etkili, ekonomik, verimli ve hukuka uygun olarak elde edilmesinden, kullanılmasından, muhasebeleştirilmesinden, raporlanmasından ve kötüye kullanılmaması için gerekli önlemlerin alınmasından sorumludur ve yetkili kılınmış mercilere hesap vermek zorundadır.

Kamusal kaynakları kullanan kamu görevlilerinin bu kaynakları etkinlik, ekonomiklik ve verimlilik ilkelerine ve hukuk kurallarına uygun bir biçimde kullanmaları konusunda ilgili makamlara karşı sorumlu tutulmalarının çeşitli yolsuzlukları caydırıcı bir etkisi olacağı düşünülmektedir.

Performans Denetimi

Performansa dayalı yönetim anlayışı, 1980’li yıllarla birlikte özellikle ABD, İngiltere, Fransa gibi OECD üyesi ülkelerde gelişme göstermiştir. Hesap verebilirlik, sonuca odaklılık, vatandaş odaklılık, yönetimde açıklık, kaynakların etkili, verimli ve ekonomik biçimde kullanılması performans anlayışının dayandığı temel değerlerdir. Performansa dayalı bir yönetimin performans odaklı bütçe uygulamalarına geçmesi, stratejik yönetim anlayışı çerçevesinde yeniden yapılanması, performansa dayalı sözleşme yapması ve son olarak da performans denetimini bir iç denetim sistemi olarak kabul etmesi gerekmektedir.

Oldukça geniş kapsamlı bir çabayı içeren ve yönetim anlayışında değişimi gerektiren performans denetiminin önemi, mali ve hukuki denetimin kamu yönetiminde yaşanan yolsuzluk olaylarını önlemede yetersiz kalması ile ön plana çıkmıştır.

Performans denetimi geçmişe değil geleceğe yöneliktir. Geleneksel denetim olarak kabul edilen hukuka uygunluk ve mali denetim olay gerçekleştikten sonra yolsuz veya hatalı işlemi tespit ederken, performans denetimi bu gibi sorunların çıkmaması için gerekli tedbirlerin alınmasına dayanır. Diğer yandan, performans denetimi, denetim anlayışını mali ve hukuka uygunluk boyutlarından kaynakların etkili, verimli ve ekonomik kullanılıp kullanılmadığının tespitini de içerecek biçimde genişletmektedir.

Performans denetim süreci ile kamu kurum veya kuruluşu ile burada çalışanlar için hedefler belirlenmekte ve objektif ölçütler kullanılarak bu hedeflere ulaşma düzeyi ölçülmektedir. Bu da genel olarak kamu görevlilerinin hesap verme sorumluluğunu güçlendirmektedir.

Ülkemizde de performans denetiminin tüm kamu kurum ve kuruluşlarında uygulanması çabaları başlatılmıştır. Bu konuda, ilk olarak 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda önemli hükümlere rastlanmaktadır. Performans denetimi ayrı bir çalışmaya konu olacak kadar geniş olduğundan, burada Türkiye’de öncelikle yerel yönetimlerde bu denetim anlayışının uygulanmasına odaklanıldığının belirtilmesi yeterli görülmüştür.

Yönetimde Açıklığın Gerçekleştirilmesi

Son yıllarda kamu kesimindeki yolsuzlukların önlenmesine yönelik geliştirilen araçlardan birisi de yönetimde açıklıktır. Yönetimde açıklığın sağlanabilmesi için ise ülkedeki tüm vatandaşların kendileriyle ilgili yönetimin elinde olan bilgi ve belgelere serbestçe ulaşma hakkının tanınmış olması gerekmektedir. Bu konu çalışmanın da temelini oluşturduğu için ayrı bir başlık altında incelenecektir.

YÖNETİMDE AÇIKLIK

Kamu yönetiminin geleneksel özelliklerinden birisinin yönetimde gizlilik, bilgi ve belgeleri paylaşmada isteksizlik olduğu ifade edilmektedir. Weber çok önceden bürokrasilerin bu eğilimini keşfetmiş ve bütün bürokrasilerin, bilgilerini ve niyetlerini gizli tutarak, meslekten yetişmiş olanların üstünlüğünü artırmaya çalıştığını, bürokratik yönetimin her zaman için “gizli oturumlar” yönetimi olmak eğiliminin bulunduğunu ve bilgisini ve eylemlerini eleştirel gözlerden olabildiğince saklamaya özen gösterdiğini ifade etmiştir (Weber, 2003: 315).

Ancak başta iletişim ve haberleşme olmak üzere teknolojinin baş döndürücü şekilde gelişmesi, bilgi toplumu olarak ifade edilen çağımızda “bilgi” nin stratejik bir konuma ulaşması, halkın genel refah ve eğitim seviyesinin yükselmesi sonucu yönetimden beklentilerinin değişmesi, Weberyen bürokrasi anlayışına yöneltilen eleştiriler, demokratik taleplerin artması gibi gelişmeler kamu yönetimlerinin de kapalı ve hiyerarşik düzenlerden, katılımcı ve şeffaflığın sağlandığı bir yapıya geçişini zorunlu kılmaktadır.

Yönetimde açıklık düşüncesi ve uygulamaları, özellikle 1960’lı yıllardan itibaren hızla gelişmeye başlamıştır. Bu konuda ABD, İsveç ve Fransa gibi ülkeler belirli bir düzeye ulaşmakla birlikte, gelişmekte olan ülkelerde benzer gelişmelere rastlandığını söylemek zordur (Eken, 1994: 25). Gelişmekte olan ülkelerde uygulamaya ilişkin temel sorun bu ülkeler için yönetimde açıklığın çeşitli uluslararası kuruluşlar veya yabancı devletler tarafından adeta bir şart olarak koşulmasıdır. Farklı yönetim kültürlerine ve sosyo-ekonomik gelişmişliklere sahip olan bu ülkelerde bilgilendirme de yeterince yapılamayınca yönetimde açıklık uygulamalarının önemi ancak geniş bir zaman dilimi içinde ve kazanılan deneyimler ölçüsünde anlam taşımaktadır.

Diğer bir açıdan IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşların yönetimde açıklık politikalarını devletlere önermeleri yönetimde açıklığın yönetimin yeniden yapılandırılmasının bir parçası haline gelmesine yardımcı olmuştur.

Kavramsal olarak değerlendirildiğinde gizlilik, bilgi, belge ve diğer verilerin açıklanmamasını ifade ederken; açıklık kavramı, perdelerin kaldırılmasını ve arkasında olanların görünmesini, aleniliği, saklanan şeylerin bilinmesini anlatmak için kullanılır. Yönetim biliminde açıklık “idari açıklık”, “yönetimde şeffaflık”, “günışığında yönetim” veya “idari demokrasi” gibi terimlerle ifade edilmektedir (Eken, 1994: 39).

Yönetimde açıklık, idarenin karar alma sürecinin gözlem ve katılıma açık olduğu, kamu yönetiminin elindeki bütün bilgi ve belgelere ulaşma imkânının bulunduğu, ilgililerin karar alma sürecine “yetki ile donatılmış bir biçimde katılma”ları ile o mekanizmanın başlangıcından son aşamasına kadar izleyeceği yol ve yöntemin önceden yasalarla belirlenmiş bulunduğu düzeni ifade etmektedir (Özay, 1996: 6). Tanımdan yönetimde açıklığın temel politikalarını belirlemek mümkündür:

  1. Yönetimin Bilgi Verme Ödevi: Geleneksel yönetimde de kamu kurum ve kuruluşları bilgi vermekteydi. Ancak verilen bu bilgi tek yanlı olup, yönetimin sadece vermek istediği bilgi ile sınırlıydı. Ancak vatandaş odaklı bir anlayışta verilecek olan bilgilerin de vatandaşların talep ve beklentilerini karşılaması gereği açıktır.

Bu çerçevede devlet, bir “enformasyon ağı” kurmakla yükümlü kılınmakta, hem bilgi toplamakta hem de elindeki bilgileri ilgililere ve kamuoyuna iletme yükümlülüğüne girmektedir (Kaboğlu, 2002: 337). Ayrıca bilgi verme ödevi, kamu görevlilerinin dışarıya bilgi vermesini yasaklayan kuralların kaldırılmasını gerektirmektedir. Bilgi vermeyi bir ödev olarak algılayan yönetimler, tanıtım faaliyetleri, danışma hizmetleri, periyodik açıklamalar, eylem, işlem ve kararların gerekçelendirilmesi gibi yollarla bu görevlerini yerine getirmektedir (Eken, 2005: 117). Ülkemizde Dışişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Başbakanlık gibi kurumların haftalık olarak değerlendirme toplantıları düzenlemesi, yönetimin niyet ve amacının öğrenilmesi ve kamuoyunu önemli gelişmeler konusunda bilgilendirmesi bakımından olumlu gelişmelerdir. Buna rağmen, 657 sayılı DMK’nın 15. ve 31. maddesinde bilgi verme ödevini kısıtlayan hükümler bulunmaktadır. Ancak bu hükümlerin uygulanması beklenemez. Nitekim 4982 sayılı kanunun 5. maddesinde diğer kanunların Bilgi Edinme Hakkı Kanununa aykırı hükümlerinin uygulanmayacağı ifade edilmiştir.

  1. Toplantıların Halka Açık Olması: Yönetimde açıklığın bir boyutu da kamu kurumlarının toplantılarına halkın katılımının serbest olmasıdır. Türkiye’de kamuda yeniden yapılanmaya ilişkin yasal düzenlemeler incelendiğinde toplantıların halka açık olması ve katılımın sağlanması hususunda kamu kurum ve kuruluşlarına önemli görevler verilmektedir.
  2. Vatandaşların Bilgi Edinme Hakkı: Özellikle bilgi toplumu gerçeği, bilgi edinme hakkının günümüzde bugün sadece uluslararası ve ulusal belgelerde korunan bir temel hak değil, aynı zamanda modern toplumun temel özelliklerinden birini oluşturduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır (Beydoğan, 1999: 217). Bilgi toplumunun önemli bir özelliği, bu dönemde vatandaşın kamu yönetiminin anahtar kavramlarından biri haline gelmesidir. Yönetim, vatandaşı odak noktası olarak alacaksa onu bilgiyle donatması gerekecektir. 1980’lere kadar idare bu konuda bir çaba harcamamış, aksine birçok bilgiyi vatandaşından saklamıştır. Bu tip uygulamalara örnek olarak yasaların, vatandaşın anlayamayacağı bir dille kaleme alınması gösterilebilir (TESEV). Bugün ise, kamu hizmetlerinden yararlanan halkın, kendisini ilgilendiren bilgi ve belgelere ulaşma serbestliğinin tanınması beklenmektedir.
  3. İdari işlemlerin Gerekçelendirilmesi: Yönetimde açıklığın sağlanması için idari işlemlerin de gerekçelerinin belirtilmesi gerekir. Gerekçe ilkesi, yasada öngörülmüş olmasa bile yönetsel işlemlerde gerekçe bulunmasını yani işlem nedenlerinin gösterilmesini ifade etmektedir (Akıllıoğlu, 1982: 8). İdari işlemin yöneldiği kişiler, işlem nedenlerini gerekçe aracılığı ile öğrenmek, gerekiyorsa işleme karşı hukuk yollarına başvurmak durumundadırlar. Bu nedenle gerekçe öğesi, bilgi edinme hakkının asgari gereği olarak belirmektedir. Başka bir deyişle, gerekçe, işlemin yargı denetimine ilişkin bir öge olmaktan çok, bilgi alma hakkının bir parçasıdır (Akıllıoğlu, 1982: 9). Fakat ülkemizdeki uygulamalarda idare, yönetilenlerle ilgili aldığı bireysel nitelikli işlemlerde bile bu kararı almasında etkili olan gerekçeyi açıklama zorunluluğunu hissetmemektedir (Doğan, 1998: 130).

Özetle yönetimde açıklık ile rüşvet, kayırmacılık gibi yolsuzlukların ortaya çıkarılmasına yardımcı olacağı, böylece etik ilkelerin kamu yönetiminde hâkim kılınacağı, yönetimden hesap sorabilme kanallarını genişleterek sivil toplumu güçlendireceği, yönetimin karar verme sürecine vatandaşların daha rahat katılacağı, sorumluluktan kaçma, kurallara sığınma gibi olumsuz bürokratik hastalıkları azaltacağı, kamu hizmetlerinin kaliteli sunulmasına yardımcı olacağı beklenmektedir. Ancak yönetimde açıklık ve onun uygulamalarından biri olan bilgi edinme hakkının toplum nezdinde bu anlamda anlaşılıp anlaşılmadığı veya ne kadar anlaşıldığı sorusu hala cevaplanmayı beklemektedir.

BİLGİ EDİNME HAKKI

Çalışmanın odak noktasındaki bilgi edinme hakkının daha ayrıntılı bir biçimde incelenmesi ve Türkiye’deki yasal düzenlemeler hakkında bilgi verilmesi, bu hakkın kullanımına ilişkin sorunların anlaşılması bakımından bir zorunluluktur.

Genel Olarak Bilgi Edinme Hakkı

Bilgi edinme, idarenin elindeki bilgi ve belgelere ulaşmada zamanla kamusal bir hakka dönüşmüştür. Bu hak esas itibariyle, idarenin işlemleri, tutum ve davranışları hakkında kişilerin bilgilenme ihtiyacından doğmuştur (Yıldırım, 1998: 227). Bilgi edinmenin bir hak olarak görülmesi, onun insan hakları bağlamında değerlendirilmesini gerektirir. Bilgi edinme hakkı, haklar kategorisi içinde genellikle üçüncü kuşak haklar arasına yerleştirilir.[4]

Bilgi edinme hakkının, idarenin tek yanlı iradesiyle hukuk düzeninde yapacağı değişiklikler hakkında ilgili bireylerin, işlemin niteliği ve sonuçları ile ilgili bilgi alabilmesini sağlayan niteliği nedeniyle öne çıktığı görülmektedir (Yıldırım, 1998: 228). Bireyler ve gruplar bilgi edinme hakkını kullanarak, bir kararın yasal olup olmadığını ve alınmış bir kararın arkasında yatan gerçek nedenleri ve karşılaştıkları bir hukuki durum ve olay karşısında yönetimin daha önceden nasıl hareket ettiğini, kendilerini ilgilendiren bir kararın içeriğini öğrenebilirler (Eken, 1995-1996: 64).

Kısaca bilgi edinme hakkı, ulusal savunma ve dış ilişkiler gibi sınırlandırılması zorunlu görülen alanlar dışında idarenin elindeki her türlü bilgi ve belgeye ulaşmayı, böylece vatandaşlara önemli bir denetim yetkisi aktarılarak kamu yönetiminin yolsuz faaliyetlerde bulunmasını ve kusurlu işlem ve eylemler gerçekleştirmesini engellemeyi amaçlamaktadır. 4982 sayılı kanunun gerekçesinde de benzer ifadelere rastlanmaktadır. Buna göre bilgi edinme hakkı, bireylere daha yakın bir yönetimi, halkın denetimine açıklığı, şeffaflığı sağlama işlevlerinin yanı sıra halkın devlete karşı duyduğu kamu güvenini daha yüksek düzeylere çıkarmada önemli bir rol oynamaktadır.

Birleşmiş Milletler de bilgi edinme hakkını ve bu hakka ilişkin yasal düzenlemeleri 3 nedenden dolayı önemli görmektedir (UNDP, 2004):

  1. Daha demokratik ve açık bir toplum oluşturmak. Şeffaflık ve bilgi paylaşımı olmaksızın, karar almaya demokratik katılım da gerçekleşmeyecektir. Kamusal sorunların tanımlanması ve çözülmesi için serbest bilgi akışı gerekli olduğundan gizlilik içinde çalışan yönetimler verimsizdir. Daha da ötede gizli yönetim kültürü şüpheleri besler, söylentileri ve komplo teorilerini teşvik eder.
  2. Toplumun gelişmesini sağlamak ve yoksulluğu önlemek. Etkili yoksulluğu önleyici programlar, kamusal alandaki gelişmeyi engelleyici sorunlar hakkında doğru bilgiyi gerektirmektedir.
  3. Yolsuzluğu engellemek. Gelişmede verimsizliğe yol açan ve büyüme potansiyelini kıran yolsuzluğa karşı mücadelede bilgi edinme yasaları önemli araçlardır.

Türkiye’de Bilgi Edinme Hakkına İlişkin Yasal Düzenlemeler

Mart 2004 tarihi itibariyle 50 ülke, devletin elindeki bilgi ve belgelere ulaşmayı kolaylaştıracak kapsamlı yasalar çıkarmıştır. Birçok ülke benzer düzenlemeleri yasalaştırma sürecinde bulunmaktadır. Son 10 yılda bilgi edinme hakkının yasal olarak tanınmasında otoriter rejimlerin çökmesiyle birlikte yeni demokrasilerin ortaya çıkması, uluslararası kuruluşlar (IMF, Dünya Bankası gibi) ve bölgesel oluşumların (Avrupa Konseyi gibi) destek vermesi, sivil toplum örgütleri ve medyanın artan ilgisi etkili olmuştur (UNDP, 2004).

Türkiye de bilgi edinme hakkını son yıllarda kabul eden ülkeler arasında bulunmaktadır. Ülkemizde 9.10.2003 tarihinde kişilerin bilgi edinme hakkını kullanmalarına ilişkin esas ve usulleri düzenlemek üzere 4982 sayılı “Bilgi Edinme Hakkı Kanunu”[5] kabul edilmiştir. 27.04.2004 tarihinde ise Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun uygulama yönetmeliği Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Diğer yandan, yasa ve yönetmelikte bahsedilen Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu oluşturulmuş ve faaliyete geçirilmiştir.

Kanunun 4. maddesinde herkesin bilgi edinme hakkına sahip olduğu kabul edilmekle birlikte yabancı gerçek ve tüzel kişilerin iki şartla bilgi edinme hakkını kullanabilecekleri kabul edilmiştir. Yabancılar için isteyecekleri bilginin kendileriyle veya faaliyet alanlarıyla ilgili olması ve karşılıklılık ilkesine bağlı kalınması gerekmektedir.

Yönetimde açıklığın sağlanmasının iki yönlü çabayı gerektirdiğinden daha önce bahsedilmişti. Bu bağlamda, yasanın 5. maddesinde de kurum ve kuruluşların kanunda sayılan istisnalar dışında her türlü bilgi ve belgeyi başvuranlara sunma yükümlülüğü tanımlanmıştır.

Başvuru usulünün açıklandığı 6. maddeye göre bilgi edinme başvurusu, başvuru sahibinin adı ve soyadı, imzası, oturma yeri veya iş adresini, başvuru sahibi tüzel kişi ise tüzel kişinin ünvanı ve adresi ile yetkili kişinin imzasını ve yetki belgesini içeren dilekçe ile istenen bilgi veya belgenin bulunduğu kurum veya kuruluşa yapılır. Elektronik yolla da bilgi edinme başvuruları kabul edilmektedir.

Yasanın 10. maddesine göre bilgi ve belgeye erişimin normal yolu başvuru sahibine istenen belgenin onaylı bir kopyasının verilmesi şeklindedir. Ancak bilgi veya belgenin niteliği gereği kopyasının verilmesinin mümkün olmadığı veya kopya çıkarılmasının aslına zarar vereceği hâllerde, kurum ve kuruluşlar ilgilinin;

  1. Yazılı veya basılı belgeler için, söz konusu belgenin aslını incelemesi ve not alabilmesini,
  2. Ses kaydı şeklindeki bilgi veya belgelerde bunları dinleyebilmesini,
  3. Görüntü kaydı şeklindeki bilgi veya belgelerde bunları izleyebilmesini sağlamakla yükümlü kılınmıştır.

Yasanın 11. maddesinde bilgi ve belgelere erişim süreleri açıklanmıştır. Buna göre, kurum ve kuruluşlar, başvuru üzerine istenen bilgi veya belgeye erişimi onbeş iş günü içinde sağlarlar. Ancak istenen bilgi veya belgenin, başvurulan kurum ve kuruluş içindeki başka bir birimden sağlanması; başvuru ile ilgili olarak bir başka kurum ve kuruluşun görüşünün alınmasının gerekmesi veya başvuru içeriğinin birden fazla kurum ve kuruluşu ilgilendirmesi durumlarında bilgi veya belgeye erişim otuz iş günü içinde sağlanır.

Bilgi edinme başvurusuyla ilgili yapılacak itirazları değerlendirmek üzere dokuz üyeden oluşan Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu’nun oluşturulması yasanın 14. maddesinde ifade edilmiştir.

Yasanın Dördüncü Bölümünde bilgi edinme hakkının kullanımına ilişkin sınırlar açıklanmıştır. Buna göre;

  1. Yargı denetimi dışında kalan idari işlemlerden kişinin çalışma hayatını ve mesleki onurunu etkileyecek nitelikte olanlar,
  2. Açıklanması hâlinde Devletin emniyetine, dış ilişkilerine, millî savunmasına ve millî güvenliğine açıkça zarar verecek ve niteliği itibarıyla Devlet sırrı olan gizlilik dereceli bilgi veya belgeler,
  3. Açıklanması ya da zamanından önce açıklanması hâlinde, ülkenin ekonomik çıkarlarına zarar verecek veya haksız rekabet ve kazanca sebep olacak bilgi veya belgeler,
  4. Sivil ve askeri istihbarat birimlerinin görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgi veya belgeler,
  5. Kurum ve kuruluşların yetkili birimlerince yürütülen idarî soruşturmalarla ilgili olup, açıklanması veya zamanından önce açıklanması hâlinde;

a.       Kişilerin özel hayatına açıkça haksız müdahale sonucunu doğuracak,

b.      Kişilerin veya soruşturmayı yürüten görevlilerin hayatını ya da güvenliğini tehlikeye sokacak,

c.       Soruşturmanın güvenliğini tehlikeye düşürecek,

d.      Gizli kalması gereken bilgi kaynağının açığa çıkmasına neden olacak veya soruşturma ile ilgili benzeri bilgi ve bilgi kaynaklarının temin edilmesini güçleştirecek bilgi veya belgeler, 

  1. Açıklanması veya zamanından önce açıklanması hâlinde;

a.       Suç işlenmesine yol açacak,

b.      Suçların önlenmesi ve soruşturulması ya da suçluların kanunî yollarla yakalanıp kovuşturulmasını tehlikeye düşürecek,

c.       Yargılama görevinin gereğince yerine getirilmesini engelleyecek, 

d.      Hakkında dava açılmış bir kişinin adil yargılanma hakkını ihlâl edecek nitelikteki bilgi veya belgeler, 

  1. Kişinin izin verdiği hâller saklı kalmak üzere, özel hayatın gizliliği kapsamında, açıklanması hâlinde kişinin sağlık bilgileri ile özel ve aile hayatına, şeref ve haysiyetine, meslekî ve ekonomik değerlerine haksız müdahale oluşturacak bilgi veya belgeler,
  2. Haberleşmenin gizliliği esasını ihlâl edecek bilgi veya belgeler, 
  3. Kanunlarda ticarî sır olarak nitelenen bilgi veya belgeler ile, kurum ve kuruluşlar tarafından gerçek veya tüzel kişilerden gizli kalması kaydıyla sağlanan ticarî ve malî bilgiler,
  4. Kurum ve kuruluşların, kamuoyunu ilgilendirmeyen ve sadece kendi personeli ile kurum içi uygulamalarına ilişkin düzenlemeler hakkındaki bilgi veya belgeler,
  5. Tavsiye ve mütalaa talepleri bilgi edinme hakkı kapsamı dışında bırakılmıştır.

Yasanın 30. maddesine göre kurum ve kuruluşlar,  bir önceki yıla ait olmak üzere;

  1. Kendilerine yapılan bilgi edinme başvurularının sayısını,
  2. Olumlu cevaplanarak bilgi veya belgelere erişim sağlanan başvuru sayısını,
  3. Reddedilen başvuru sayısı ve bunların dağılımını gösterir istatistik bilgileri,
  4. Gizli ya da sır niteliğindeki bilgiler çıkarılarak ya da bu nitelikteki bilgiler ayrılarak bilgi veya belgelere erişim sağlanan başvuru sayısını,
  5. Başvurunun reddedilmesi üzerine itiraz edilen başvuru sayısı ile bunların sonuçlarını gösterir bir rapor hazırlayarak, bu raporları her yıl Şubat ayının sonuna kadar Bilgi Edinme Değerlendirme Kuruluna gönderirler. Kurul, hazırlayacağı genel raporu, söz konusu kurum ve kuruluşların raporları ile birlikte her yıl Nisan ayının sonuna kadar Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderir. Bu raporlar takip eden iki ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca kamuoyuna açıklanır.

Bilgi Edinme Hakkının Etkin Kullanımına İlişkin Bir Araştırma

Araştırma Problemi

Çalışmanın temel sorunsalı, bilgi edinme hakkının Sakarya ili örneğinde ne kadar etkin kullanıldığının belirli ölçütlere dayanarak tespit edilmesidir.

Araştırmanın Amacı ve Önemi

Türkiye’de uygulama yönetmeliğinin yayımlanış tarihi esas alındığında bilgi edinme hakkı bir yılı aşkın süredir kullanılmaktadır. Belirtilen süre içinde bilgi edinme hakkının kullanımına ilişkin uygulamaya dönük çalışmalara rastlamak ise oldukça zordur. Ancak Türkiye’nin şeffaf bir yönetim anlayışının neresinde olduğunun tespit edilmesinde kullanılan ölçütlerden birisinin de bilgi edinme hakkının kullanımı olacağında şüphe bulunmamaktadır.

Bu yönde yapılacak çalışmalara yön vermek açısından ve bilgi edinme hakkı hususunun gündemde tutulması noktasında çalışmanın önemi ortaya çıkmaktadır. Araştırma bulgularını incelemeden önce çalışmanın tezinin bilgi edinme hakkının yönetimde açıklığı sağlayacağı ve dolayısıyla yolsuzluk gibi kötü yönetim biçimleriyle mücadelede kullanılan çağdaş araçlardan birisi olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır. Böylece yapılan araştırmada kamu kurumlarında yozlaşma ve yolsuzlukların engellenmesinde ve demokratik bir yönetim anlayışının gerçekleştirilmesinde önemli bir araç olarak bilgi edinme hakkının ne kadar etkin kullanıldığı belirlenmeye çalışılmıştır.

Araştırmanın Sınırlılıkları

Çalışmada Sakarya ili sınırlarındaki dört kamu kurumunda bilgi edinme hakkının kullanımına ilişkin veriler, yönetmeliğin yürürlüğe girdiği 27.04.2004 tarihini izleyen bir yıl esas alınarak incelenmiştir. Konunun dinamik bir yapı arzetmesi nedeniyle seçilen örneklem genişletilmeye açıktır.

Araştırmanın Yöntemi

Sakarya ili örneğinde belirlenen bir hizmet yerinden yönetim kuruluşu (Sakarya Üniversitesi), bir merkezi yönetimin taşra kuruluşu (Sakarya Valiliği), bir ilk kademe belediyesi (Serdivan Belediyesi) ile bir Büyükşehir Belediyesi (Adapazarı Büyükşehir Belediyesi) belirli kriterler ışığında değerlendirilmiştir. Bu kriterler, bilgi ve belge edinmek için başvuran gerçek kişilerin sayısı, tüzel kişilerin sayısı, bilgi edinme taleplerinin cevaplanma süresi, internetten başvuru imkanının olup olmadığı, hangi tür bilgilerin talep edildiği olarak belirlenmiştir. Bu çerçevede elde edilen veriler, bilgi edinme başvurularıyla ilgilenen görevlilerle yapılan mülakatlarla güçlendirilmiştir.

Araştırma Bulguları

Tablo 1 ve 2, Adapazarı Büyükşehir Belediyesi, Serdivan Belediyesi, Sakarya Valiliği ve Sakarya Üniversitesi’nde bilgi edinme hakkının kullanılması amacıyla 27.04.2004–27.04.2005 tarihleri arasında yapılan başvuruların rakamsal dağılımını içermektedir.

Tablo 1. İncelenen Kurumlarda Yazı ve İnternet yoluyla Yaapılan Bilgi Edinme Başvurlarının Oranı

 

ADAPAZARI BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ

SERDİVAN BELEDİYESİ

SAKARYA VALİLİĞİ

SAKARYA ÜNİV.

Yazı ile Başvuru

23

4

1

2

Yüzde(%)

9

50

2

3

İnternet ile Başvuru

244

4

59

71

Yüzde (%)

91

50

98

97

TOPLAM

267

8

60

73

Tablo 1’e bakıldığında Sakarya ili içerisinden seçilen tüm kurumlarda yazı ile doğrudan başvuru dışında internet üzerinden bilgi ve belgelere ulaşma imkanının da sağlandığı görülmektedir. Yine bu kurumların bilgi edinme hakkı başvurusu yapacak olanlara internet sayfalarında yeterli bilgi verdikleri tespit edilmiştir. İnternetin daha hızlı ve kolay ulaşılabilir olması gibi avantajları, kamu kurumlarına internet aracılığı ile yapılan başvuru sayısının fazla olmasına yol açmaktadır. Türk kamu kurum ve kuruluşları beyaz masa gibi uygulamalarla kazandığı deneyimi bilgi edinme hakkının kullanımını internet üzerinden sağlayarak daha da artırmakta ve e-devlet yolundaki adımları da güçlendirmektedir.

Tablo 2. İncelenen Kurumlarda Gerçek ve Tüzelkişi Başvurularının Oranı

 

ADAPAZARI BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ

SERDİVAN BELEDİYESİ

SAKARYA VALİLİĞİ

SAKARYA ÜNİV.

Tüzel Kişi

14

-

1

4

Yüzde (%)

5

0

2

6

Gerçek Kişi

253

8

59

69

Yüzde (%)

95

100

98

94

TOPLAM

267

8

60

73

Tablo 2 incelendiğinde gerçek kişilerin tüzel kişilere oranla önemli oranda bilgi ve belgelere ulaşmak için kamu kurumlarına başvurdukları görülmektedir. Bu rakamsal farkın nedeni, aslında başvuruların içeriği incelendiğinde ortaya çıkmaktadır. Nitekim, kişisel başvuruların bir kısmı dilekçe hakkının kullanımına girmekte, bir kısmı yanlış kuruma yapılan başvurulardan oluşurken diğer bir kısmı ise cevaplanması mümkün olmayan veya internet sitelerinden rahatça ulaşılabilecek bilgilerden oluşmaktadır.

Tablo 1 ve Tablo 2’den vatandaşların bilgi edinme hakkını kullanımına ilişkin genel bilgilere ulaşılmaktadır. Diğer yandan, başvurular ayrıntılı bir biçimde incelendiğinde hakkın kullanımına ilişkin bazı sorunlar göze çarpmaktadır.

3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanunu ile Türk vatandaşlarının kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikayetleri hakkında, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ve yetkili makamlara yazı ile başvurma hakkına sahip olduğu kabul edilmiştir. İncelenen kurumların başvurularına bakıldığında ve ilgililerle yapılan görüşmelerde bilgi edinme hakkının kullanılmasında karşılaşılan sorunlardan en önemlisinin bilgi edinme başvurularının 3071 sayılı Kanun kapsamına girmesidir. Vatandaşların dilekçe hakkı ile bilgi edinme hakkını karıştırdıkları anlaşılmaktadır. Bu taleplerin çoğunu şikayetler oluşturmaktadır. Bu konudaki örneklere göz atacak olursak Adapazarı Büyükşehir Belediyesi’ne yapılan talepler arasında başıboş dolaşan köpeklerden şikayet, yolcu otobüsü isteği, yolcu otobüslerinin güzergahlarından geçmesi talebi bulunurken; Sakarya Valiliği’ne gelen başvurular arasında 100 metrelik yolun asfaltlanması, yollarda bulunan kasislerin yapılması ve kaldırılması talepleri bulunmaktadır.

Kamu kurum ve kuruluşları, bilgi edinme hakkının kullanımını kolaylaştırmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Bu çerçevede, tüm kurumların Yönetmeliğin 6. maddesinde bahsedilen dosya planlarını tuttukları ve teşkilat yapısı, görevler, bütçe, personel sayısı ve statüleri gibi konulara ilişkin bilgi ve belgeleri internet sitelerinde yayınladıkları görülmektedir. İnternet sitelerinde yayınlanmakla birlikte Sakarya Üniversitesi’nden talep edilen bilgilerin üçte birini yüksek lisans ve yatay geçiş başvuru şartları ile öğrenci affından yararlanma koşulları oluşturmaktadır. Bu bulgular da bilgi edinme hakkının vatandaşlar tarafından algılanmasındaki eksikliği göstermektedir.

Yasanın 7. maddesine göre, bilgi edinme başvurusu, başvurulan kurum ve kuruluşların ellerinde bulunan veya görevleri gereği bulunması gereken bilgi veya  belgelere ilişkin olmalıdır. Oysa uygulamada pek çok başvurunun ilgili kurum ve kuruluşlara yapılmadığı ve cevaplandırılması neredeyse olanaksız olan soruların sorulduğu (Mesela Sakarya Üniversitesi’ne yapılan başvurular arasında milli egemenlik esasına dayanan bir devletin kurulması düşüncesinin ilk kez nerede ifade edildiği, Sabetay Sevi’nin Osmanlı dönemindeki teşkilatlanmasının ve bu dini örgütün günümüzdeki varlığına ilişkin belge talebi, halifeliğin kaldırılması sırasındaki ihtilaflara ilişkin bilgi gibi) belirlenmiştir. Bu da vatandaşların bilgi edinme hakkı ile ilgili yanlış algılamalarını gösteren örnekler arasındadır.

Yapılan görüşmelerde başvuruların hemen hemen hepsinin süresi içinde cevaplandırıldığı anlaşılmıştır. Ancak vatandaşların bilgi ve belge isteme yönündeki taleplerini hangi kamu kurum ve kuruluşlarına iletmeleri gerektiğini bilmemelerinden kaynaklanan sorunlar süreyi uzatmaktadır. Bu durumlarda da Yönetmeliğin 20. maddesinde belirtilen 15 günlük ilave süre kullanımına gidilmektedir. Mesela, Adapazarı Büyükşehir Belediye’sinden bilgi edinme hakkı kapsamında istenilen bilgi ve belgeler arasında Akyazı Belediye mezarlığına gömülenlerin listesi, TOKİ tarafından yapılan konutların satış bilgileri, üniversite görevlileri ve öğrencileri tarafından araştırma ödevlerine ilişkin bilgiler bulunmaktadır.

Yönetimde açıklık ve bilgi edinme hakkı, özellikle hesap verme sorumluluğunu güçlendirmek ve yolsuzlukların önlemesi bakımından düşünülen araçlardan birisi olmuştur. Kamu hizmetlerinden yararlanan vatandaşların, mal ve hizmetlerin sunumuyla ilgili bilgi ve belgelere erişmesinin yönetimler üzerinde önemli bir baskı aracı olacağı beklenmektedir.

Ancak yapılan araştırmada Sakarya ilinde bilgi edinme hakkının bu amacına yönelik kullanımların oldukça az olduğu gözlenmiştir. Örneğin Serdivan Belediyesi’ne yapılan başvurulardan sadece bir tanesi ihale dosyası talebine ilişkindir. Sakarya Valiliği’ne yapılan başvurular arasında atamalara ilişkin, gizli sicil dosyasına ilişkin, kişisel soruşturmalara ilişkin taleplere rastlamak mümkündür. Sakarya Üniversitesinde ise çeşitli ihalelere ilişkin bilgi ve belge talebi bulunmaktadır. Kamu bürokrasisinin gizli yürüttüğü ve yolsuzluk olayına rastlanması muhtemel durumlarla ilgili bilgi ve belgelere ulaşım talepleri, kamu kurum ve kuruluşlarını işlem ve eylemlerinde daha dikkatli davranmaları yönünde uyaracaktır.

Bilgi ve belge edinmek için yapılan başvuruların sayısı ile oranlandığında bugün için, bilgi edinme hakkının yolsuzlukları önlemeye yönelik olarak kulanıldığını söylemek oldukça zordur. Ancak bu amaçla kamu kurumlarından bilgi ve belge isteyenlerin sayısının zaman içinde artacağı düşünülmektedir. Ayrıca Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu’na giden kararlar incelendiğinde bilgi edinme hakkının kamu yönetimini denetleme aracı olarak kullanılması çabalarının desteklendiği görülmektedir.

Yine veriler incelendiğinde merkezi yönetimin taşradaki kurum ve kuruluşlarına yapılan başvuruların yerel yönetimlere yapılan başvurulara göre yönetimi denetleme işlevine daha uygun kullanıldığı söylenebilir. Her ne kadar genel bir yargıda bulunmak zor olsa da bu farkın, yerel yönetimlerin halka daha yakın olmaları ve hizmet sınırlarının ölçeğinden kaynaklandığı söylenebilir. Valilik gibi kurumlar tüm il düzeyinde hizmet sunarken, örneğin belediyelerin hizmet alanı sadece belde halkıdır.

 

 

SONUÇ

20. yüzyıl boyunca örgütlenme ve işlev olarak büyüyen kamu yönetimlerinde giderek artan yolsuzluk olayları vatandaş nezdinde ve akademik çevrelerden yoğun eleştiriler toplamış ve halkın kamu kurum ve kuruluşlarına olan güvenini azaltmıştır. Bu gelişmelere bir tepki olarak 1980’li yıllardan itibaren kamu yönetiminin küçültülmesi, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, hukuki ve mali denetimin yanında performans denetiminin de uygulanması, kamu görevlileri için etik standart ve değerlerin belirlenmesi, yönetsel açıklık ve bilgi edinme hakkının kabul edilmesi gibi yaklaşımlar tüm dünyada reform dalgaları halinde yayılmıştır.

Çalışmada 20. yüzyılın son çeyreğinde önemi giderek artan yönetsel açıklık olgusu Türkiye’deki uygulamalar bakımından değerlendirilmiştir. Yönetimde açıklığın politikalarından birisi de kamu kurum ve kuruluşlarının elindeki bilgi ve belgelere erişim hakkının tanınmasıdır. Türkiye’de 2003 yılında vatandaşların bilgi edinme hakkı kabul edilmiştir. Uygulama yönetmeliğinin çıkarılmasıyla birlikte bir seneden fazla bir zamandır kullanılan bilgi edinme hakkına vatandaşların talebi ve kamu kurum ve kuruluşlarının verdikleri önem incelenmesi gereken bir konudur. Zaman içinde bazı sivil toplum kuruluşları yayınladıkları raporlarla bilgi edinme hakkının etkin kullanımını ölçmeye yönelik çabalarda bulunmaktadır.[6]

Çalışmada, ilk olarak bilgi edinme hakkı başvuruları nicelik yönünden incelenmiştir. Ardından yapılan daha ayrıntılı incelemede, Bilgi edinme hakkı yasasının vatandaşlar tarafından bazı noktalarda yanlış anlaşıldığı sonucuna ulaşılmıştır. Mesela 3071 sayılı kanuna giren isteklerin ya da yerel yönetimlerdeki beyaz masa uygulamalarına iletilebilecek şikayetlerin bilgi edinme hakkı kapsamında talep edildiği görülmektedir.

Bu noktadaki sorun, sivil toplum kuruluşlarının bilgi edinme başvuruları üzerine hazırlayacağı rapor ve yürüteceği çalışmalarla halkın bilgilendirilmesinde daha fazla rol almasıyla giderilebilir. Ayrıca kamu kurum ve kuruluşları da bilgi edinme başvurularını zamanında ve yeterli bilgi ve belgeye ulaşımı sağlayarak, Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu kararlarına uyarak bu hakkın daha etkin kullanılmasına yardımcı olacaktır.

2004 yılı verilerini içeren Yaşam Memnuniyeti Anketi’nde kamu hizmetleri ile ilgili bilgi edinme işlemlerinden duyulan genel memnuniyet düzeyi %36 ile düşük kalmıştır (DİE, 2005: 52). Kamu kurumlarının vatandaşlarla aralarındaki iletişim eksikliğini de ifade eden bu oranın, bilgi edinme birimlerinin etkin çalışması ile ileriki yıllarda artması beklenebilir.

Bilgi edinme, yönetimde açıklığın bir aracıdır. Bilgi edinme hakkının kullanımının artması kamu kurumlarının daha açık bir yönetim anlayışına sahip olmalarını destekleyecek, bu da çeşitli düzeylerdeki yolsuzluk olaylarının, gizli ve bilinmesi istenmeyen işlemlerin kamuoyu nezdinde paylaşılmasına yol açacaktır. Yapılan araştırmada da kamu kurumlarından, örneğin sicil dosyalarının talep edildiği, ihale bilgilerinin sorgulandığı, atamalar ve soruşturmalara ilişkin bilgi ve belgelerin istendiği görülmüştür. Bu gibi örneklerin çoğalmasının ise, kamu kurum ve kuruluşlarının daha dikkatli davranmasına ve hizmet sunduğu vatandaşlar topluluğu ile kurum arasındaki güvenin tesis edilmesine katkıda bulunacağı düşünülmektedir.

Son olarak, Türkiye’de vatandaşların bilgi edinme hakkının kullanımına talebi arttıkça iki beklenti gerçekleşebilir:

  1. Türk kamu yönetiminin geleneksel özelliklerinden olan gizlilik yerine saydam bir yönetim anlayışına geçişin sağlanması,
  2. Bilgi edinme hakkının, yönetimi denetlemek için vatandaşların elinde güçlü bir araç olması ve yolsuzlukların ortaya çıkarılmasında etkin bir araç olarak kulanılması.

 

 

 

 

 

KAYNAKÇA

BALCI, Asım (2003), “Kamu Yönetiminde ‘Hesap Verebilirlik’ Anlayışı”, Editörler: Asım Balcı ve diğ., Kamu Yönetiminde Çağdaş Yaklaşımlar, Seçkin Yayınları, Ankara, s.115-133.

Berkman, A. Ümit (1983), Azgelişmiş Ülkelerde Kamu Yönetiminde yolsuzluk ve Rüşvet, TODAİE Yayınları, Ankara.

Beydoğan, T. Ayhan (1999), “Gizlilik, Bilgi Edinme ve Demokrasi”, Yeni Türkiye, Demokratikleşme ve Yeni Anayasa Özel Sayısı, s. 217-223.

Çulpan, Refik (1989), “Bürokratik Sistemin Yozlaşması”, Amme İdaresi Dergisi, Cilt 13, Sayı 2, s.31-45.

DİE (2005), Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2004, Ankara.

Doğan, İlyas (1998), “Yönetilenlere Katılım Yollarının Kısıtlanması Güçlü Devlet Anlamına Gelir mi?”, İdari Usul Kanunu Hazırlığı Uluslararası Sempozyumu, Ankara, s. 130-143.

Eken, Musa (1994), “Kamu Yönetiminde Gizlilik Geleneği ve Açıklık İhtiyacı”, Amme İdaresi Dergisi, Cilt 27, Sayı 2, s. 25-54.

Eken, Musa (1995-1996), “Bilgi Edinme Hakkı”, İnsan Hakları Yıllığı, Cilt 17-18, s.61-75.

Eken, Musa ve M.L. Şen (1997), “Yönetimde Yozlaşmaya Karşı Yönetsel Etik ve Açıklık”, Yeni Türkiye, Sayı 13, s.1077-1111.

Eken, Musa (2005), “Gizlilik Geleneğinden Şeffaf Yönetime Doğru”, Amme İdaresi Dergisi, Cilt 38, Sayı 1, s. 113-130).

http://www.bilgiedinmehakki.org/ 02.09.2005.

Kaboğlu, İbrahim Ö. (2002), Özgürlükler Hukuku, İmge Kitabevi, 6. Baskı, Ankara.

Özay, İl Han (1996), Günışığında Yönetim, Alfa Yayınları, İstanbul.

Özbaran, M. Hakan (2003), “Yolsuzluk ve Bu Alanda Mücadele Eden Uluslararası Örgütler ve Birimler”, Sayıştay Dergisi, Sayı 50-51, http://www.sayistay.gov.tr/yayin/dergi/icerik/der50m2.pdf 05.08.2005.

Özsemerci, Kemal (2003), Türk Kamu Yönetiminde Yolsuzluklar, Nedenleri, Zararları ve Çözüm Önerileri, http://www.sayistay.gov.tr/yayin/yayinicerik/aras27TKYYolsuz.pdf 05.08.2005.

Şaylan, Gencay (1975), “Toplumsal Değişme, Yönetsel Bozulma ve Yolsuzluk”, Amme İdaresi Dergisi, Cilt 8, Sayı 4, s.83-96.

Şen, Mustafa Lütfi (1998), “Yönetimde Yozlaşmanın Önlenmesinde Yönetsel Etik Yaklaşımı”, Siyasette ve Yönetimde Etik Sempozyumu, Adapazarı, s.165-173.

Weber, Max (2003), Sosyoloji Yazıları, Çev. Taha Parla, 5. baskı, İletişim Yayınları, İstanbul.

TESEV, “Kamu Reformunda Uluslararası Deneyim”,  http://www.tesev.org.tr/projeler/kamu_uluslararasi_metin_bolum5.php, 10.6.2004.

UNDP (2004), “Right to Information Practical Guidance Note”, http://www.undp.org/oslocentre/docs04/Right%20to%20Information.pdf

Yıldırım, Ramazan (1998), “İdare Hukuku Açısından Bilgi Edinme Hak ve Özgürlüğü”, İdari Usul Kanunu Hazırlığı Uluslararası Sempozyumu, Ankara, s. 227-238.



* Sakarya Üniversitesi, İ.İ.B.F., Kamu Yönetimi Bölümü (ozerk@sakarya.edu.tr).

** Sakarya Üniversitesi, İ.İ.B.F., Kamu Yönetimi Bölümü (yurttas@sakarya.edu.tr).

*** Sakarya Üniversitesi, İ.İ.B.F., Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü (cselek@sakarya.edu.tr).

[1] Yolsuzluğun siyasal ve yönetsel boyutları arasında ayrım yapılmaktadır. Siyasal işlevlere ilişkin kamu yetkisinin, siyasal yönetim ya da siyasa yapım sürecinde çıkar gözetilerek, yasal düzenlemelere aykırı biçimde kullanılması siyasal yolsuzluk olarak nitelendirilirken, yönetsel işlevlere ilişkin kamu yetkisinin kamu yönetimi ya da siyasa uygulama sürecinde çıkar gözetilerek yasal düzenlemelere aykırı şekilde kullanılması yönetsel yolsuzluğu anlatmaktadır (Berkman, 1983:18). Buna göre siyasal yolsuzlukların siyasa belirleme sürecinde ortaya çıktığı, yönetsel yolsuzlukların ise alınan siyasal kararların uygulanması aşamasında görüldüğü kabul edilmektedir.

[2] Yolsuzluğun olumlu etkileri konusundaki tartışmalar için bkz. (Berkman, 1983: 98-115).

[3] Klasik yöntemler için bkz. (Eken ve Şen, 1997: 1089-1091).

[4] Üçüncü kuşak haklar, II. Dünya Savaşı’nın ardından insan haklarının uluslararasılaşmasıyla gündeme gelmiştir. Nükleer teknolojinin gelişmesiyle artan çevre sorunları, ülkeler arasındaki gelişme ve büyüme dengesizlikleri, yaşanan dünya savaşları ile bozulan huzur ve barış ortamı üçüncü kuşak hakların ortaya çıkmasında etkili olmuştur (Kaboğlu, 2002: 45-47).

[5] 25269 sayılı ve 24.10.2003 tarihli Resmi Gazete.

[6] Benzer bir rapor için bknz. http://www.bilgiedinmehakki.org/

Google