SOSYAL SİYASET AÇISINDAN
YOKSULLUĞA KARŞI MÜCADELE Doç. Dr. Ali Seyyar
ÖZET
Bildirinin Başlığı:
Sosyal
Siyaset Açısından Yoksulluğa Karşı Mücadele
Anahtar Kelimeler:
Sosyal
Devlet; Sosyal Politikalar; Kamusal Sosyal Yardım (KSY); Yardıma Muhtaçlık;
Mutlak Yoksulluk.
Özet:
Millî
siyaset boyutuyla yoksulluğa karşı mücadele, sosyal devletin sosyal politika
enstrümanları ile mümkündür. Yoksullara yönelik sosyal politikaların
maksadına uygun olarak uygulanması ise yoksulluğun sosyo-ekonomik tanımı ile
mümkündür. Maddî zaruret (mutlak veya göreceli fakirlik), psiko-sosyal
ve(ya) kültürel yoksunluk şeklinde ortaya çıkan yoksulluk, toplum ve devlet
için bir sosyal risk anlamına geldiği için, başta sosyal devlete büyük
görevler düşmektedir. Özellikle mutlak yoksulluğun ortadan kaldırılmasında
ve önüne geçilmesinde sosyal siyaset (güvenlik) enstrümanlarından sayılan
kamusal sosyal yardımın önemi bu sebepten dolayı artmaktadır. Genelde sosyal
güvenlik kapsamı dışında kalan muhtaçlara yönelik sosyal yardımın temel
kriterlerinin tespiti de ayrı bir önem arz etmektedir (Örn.: Yardıma muhtaç
olan fert ve ailelerin tanımı ve tespiti; Sosyal yardım şartlarının içeriği
ve boyutu; Yardım miktarı, türü ve süresinin tespitindeki esaslar).
Bildiride, yoksullara yönelik sosyal politikaların temel esasları
belirlendikten sonra, Türkiye’de yürürlükte olan değişik kanunlar
çerçevesinde uygulanmakta olan kamusal sosyal yardımın etkinliği üzerinde
durulacak ve sonuç olarak yoksulluğa karşı kısa ve orta vadede hayata
geçirilmesi gereken sosyal politikalar takdim edilecektir.
ABSTRACT
Title
of the Bulletin:
Struggling Against Poverty On The Basis Of Social Policy
Key
words:
Social
State; Social Policies; National Assistance; Indigency; Absolute Poverty
Summary:
Struggling against poverty in terms of National Policy is possible with
social policy instruments of the social state. However, applying the social
policies in according with their aims against the poor is possible with its
socio-economic identification. As physical need (absolute or relative
poverty) which appears as psycho-social and (or) cultural distress means a
social risk for both state and public, firstly, social state has many
important duties to do. So, especially in eliminating and preventing
absolute poverty, the importance of national assistance, which is considered
to be one of the instruments of social policy (security), has been rising
up. Fixing basic criterion for social assistance to the indigent-needy,
which is generally out of social securtity concept, is an another important
issue (Ex.: Describing and determining all the people and families being in
need of assistance, dimensions and contents of social assistance conditions,
the criterion for establishing amount, kind and time of assistance). In the
bulletin, after decribing basic issues for the social policies to the poor,
it will be focused on the effects of the national assistance which is in
force in Turkey under different laws of encouring social help and
solidarity. And as a result, short and long term social policies that are
necessary to apply for poverty will be presented.
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ
1. SOSYO-EKONOMİK BOYUTUYLA YOKSULLUĞUN KAVRAMSAL
BOYUTU
1.1. Mutlak (Birinci Derecede) Yoksulluk ve Açlık Sınırı
1.2. Göreceli (İkinci Derecede) Yoksulluk ve Yoksulluk
Sınırı
1.3. Yoksulluk
Teorileri Ekseninde Sosyal Tecrit
1.3.1. Sosyal Tecrit Türleri ve Muhtemel
Risk Tezahürleri
1.3.1.1. Emek Piyasasından Tecrit ve
İşsizlik
1.3.1.2. Sosyal Güvenlik Sistemlerinden
Tecrit ve Maddî Sıkıntılar
1.3.1.3. Tüketim Özgürlüğünden Tecrit ve
Yetersiz Beslenme
1.3.1.4. Sağlık Hizmetlerinden Tecrit ve
Hastalıklar - Erken Ölümler
1.3.1.5. Eğitim Hizmetlerinden Tecrit ve
Kültürel Yozlaşma
1.3.1.6. Toplum Değerlerinden Tecrit ve
Yabancılaşma
1.4. Yoksulluğun Sebepleri
2. YOKSULLUK SORUNU KARŞISINDA SOSYAL SİYASETİN ÖNEMİ
VE ROLÜ
2.1. Yoksulluğu Ortadan Kaldırmaya Yönelik Kamusal Sosyal
Yardım (KSY) Programları
2.1.1. KSY Kapsamına Giren Muhtaç Sosyal
Kesimler
2.1.2. Muhtaçlık Kriteri Olarak “Ortalama
Net Gelirin Eşdeğerliliği”
2.2. Yoksulluğu Önleme Açısından Koruyucu Sosyal
Politikalar
2.2.1. Aktif İstihdam ve Meslekî Eğitim Politikaları
2.2.2. Sosyal Konut Politikaları
2.2.3 Yaygın Sosyal Hizmetler Sistemi
3. TÜRKİYE’DE YOKSULLUK SORUNUNUN KARŞISINDA KSY
UYGULAMALARININ YERİ
3.1. Âfetlerden Zarar Gören Muhtaçların Korunması
3.2. Tabiî Âfetlerden Zarar Gören Muhtaç Çiftçilerin
Korunması
3.3. Muhtaç Yaşlı ve Özürlülerin Korunması
3.4. Sosyal Hizmetler Kapsamında Muhtaçların Korunması
3.5. Muhtaç Sanatçıların Korunması
3.6 “Fak-Fuk-Fon” Kapsamında Muhtaçların Korunması
3.7. Muhtaçların Sağlık Yönünden Korunması
3.8. Sakatlanan Muhtaç Çiftçilerin Korunması
3.9. Vakıf İmaret Yönetmeliğine Göre Muhtaçların
Korunması
NİHAİ DEĞERLENDİRME VE
ÖNERİLER
Kaynaklar
Kanun ve Yönetmelikler
Özet (Türkçe-İngilizce)
GİRİŞ
Aslında küresel bir sorun olan yoksulluk, hemen hemen
bütün ülkeleri yakından ilgilendiren bir konudur. Gelişmiş ülkeler dahî, bu
sorunu tamamen ortadan kaldırabilmiş değildir. Ancak, bu ülkelerde sosyal
politika araçlarının etkin bir şekilde uygulamaya konulduğundan, yoksulların
en azından daha da yoksullaşmasına mani olunmakta ve kendilerine, asgarî
seviyede de olsa sosyal yönden kabul edilebilir bir hayat standardını
yakalama fırsatı verilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise, bir sosyal devlet
olmasına rağmen kronikleşen yoksulluk sorununa kalıcı bir çözüm
getirememiştir. DPT’nin 2001 yılında hazırladığı bir rapora göre, Türkiye’de
toplam yoksul sayısı 14.5 milyon civarında ve bunlardan takriben 12 milyon
vatandaşımız karnını zor doyurmaktadır, yani mutlak anlamda yoksuldur.
Çalıştığı hâlde yoksul konumunda bulunanların oranı ise nüfusun hemen hemen
yarısıdır (ücretsiz aile fertleri; işsizlik ödeneğinden, emeklilikten veya
asgarî ücretle geçinenler vb.).
Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 2002 yılında
yayınlanan “İnsanî Kalkınma Endeksi”nde Türkiye, gelişmişlik düzeyi
açısından sıralanan 173 ülke arasında 85. sırada (AB üye ülkeler ise ilk 28
içinde) yer almaktadır. İnsanî Gelişme Endeks değeri 0,742 olan Türkiye,
böylece orta insanî kalkınma standartlarına sahip ülkeler grubuna
girmektedir. BM kaynaklarına göre, ülkemizde okur-yazar olmayan oranı %
14.9, sağlıklı içme suyuna ulaşamayanların oranı % 17, beş yaş altında
yeterli beslenemeyenlerin oranı % 8, günde ancak bir Dolarla geçinmek
durumunda olanların payı % 2.4 (mutlak yoksullar) ve günde iki Dolarla
geçinebilenlerin payı ise % 18’dir (göreceli yoksullar).
DİE ve Dünya Bankası verilerine göre, Türkiye, gelir
dağılımı en bozuk ülkeler arasında yer almaktadır.
Diğer taraftan, son yıllarda üst üste tâkip eden ekonomik krizler, bir
taraftan milli geliri hızla aşağıya doğru çekerken, diğer taraftan da artan
işsizlik gibi sebeplerden dolayı gelir dağılımını da giderek bozmaktadır.
Böyle bir tablonun karşısında sosyal devletin, yoksulluk
gibi önemli bir sosyal sorunu çözmek için en etkili vasıtalardan olarak
kabul edilen sosyal siyaseti, vazgeçilmez bir millî politika olarak görmesi
ve bütün yönleriyle uygulaması gerekmektedir. Geç de olsa, son yıllarda
Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, yoksulluğun karşısında sosyal politikaların
önemini anlamış gibi görünmektedir.
Makalemizin temel gayesi de, Türkiye boyutunu da dikkate
alarak, yoksulluğa karşı mücadelede sosyal siyasete düşen görevleri tanıtmak
ve bu alanda uygulanabilecek alternatif yöntemleri sunmaktır.
1.
SOSYO-EKONOMİK BOYUTUYLA YOKSULLUĞUN KAVRAMSAL
BOYUTU
Yoksulluğun kavramsal mâhiyeti ve boyutu, toplumların
farklı sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeylerine göre değişebilmekte ise de,
hayatî sosyal risk taşıması açısından bütün toplumların en önemli ortak
sosyal sorunudur.
Yoksulluk denilince aklımıza çoğu zaman zenginliğin karşıtı olan fakirlik,
yani sefalet, açlık, yokluk, muhtaçlık, hayatla sürekli mücadele, hayatta
kalabilme savaşı, temel ve zorunlu ihtiyaçları yeterince karşılayamama,
yeterli varlığa sahip olamama, kazançtan-gelirden mahrum olma ve
geçici-kalıcı fakru-zaruret (beklenilmeyen maddî zorluklardan dolayı
ortaya çıkan çaresizlik ve sıkıntı) gelmektedir.
Sosyal
siyaset açısından yoksulluk, insan haysiyetine ve şahsiyetine yaraşır bir
hayat düzeyinin altında, maddî yönden tam anlamıyla veya nispî olarak
yetersiz olma durumudur. Bir başka ifadeyle, toplum, ahlâk, aile ve kültür
hayatımızı tehdit eden bir felaket, umumî bir toplumsal risktir.
Siyasî
ve sosyo-ekonomik yönden yoksulluk ise, temel maddî ve sosyo-kültürel
ihtiyaçları karşılayabilme anlamında asgarî hayat standardının altında
sürdürülen bir hayattır. Buna göre, bir ülkede ortalama gelir seviyesinin
altında bir gelire sahip olanlar, yoksulluk kapsamına girmektedir. Yoksul
kesimlerin gelir düzeyleri düşük olmasından dolayı, beslenme, barınma,
giyinme gibi temel ihtiyaçlarını da yeteri derecede karşılayamamaktadır.
Sosyal bilimlerde yoksulluk kavramı, çoğu kez ekonomik
(maddî) boyutuyla, yani dar anlamıyla ele alınmaktadır. Buna göre yoksulluk,
maddî yetersizlik veya güçsüzlükten başka bir şey değildir. Maddî yoksulluk,
yeteri derecede kaynaklara veya bunların üzerinde tasarruf hakkına ve(ya)
gücüne sahip olamamayı ifade etmektedir. Bu tanım dahî, izaha muhtaçtır. Bu
tanımdan yola çıkarak, maddî yoksulluğu iki an gruba ayırmamız mümkündür:
1.)
Mevcut kaynakların ve varlıkların çok yetersiz
olmasından dolayı, insanın fizyolojik olarak hayatta kalmasını imkân
tanımayan bir yoksulluk (açlık) durumu.
2.)
Kaynakların nispî yetersizliğinden dolayı toplum
tarafından kabul edilebilir asgarî bir hayat standardını yakalama fırsatı
vermeyen bir yoksulluk durumu.
Yoksulluğun iki basamaklı izahı bile, farklı sosyal yapı ve sistemlere sahip
olan toplumlar tarafından farklı bir biçimde tanımlanabilir ve
yorumlanabilir. Buna rağmen, iki basamaklı maddî yoksulluk kavramı,
literatürde genelde mutlak ve göreceli (nispî) yoksulluk olarak kabul
görmüştür.
1.1.
Mutlak (Birinci Derecede) Yoksulluk ve Açlık
Sınırı
Yoksulluğun en klâsik ve en belirgin tezahürü olan mutlak
yoksulluk (açlık), hayatta fizyolojik olarak kalabilmenin asgarî bir
sınırının olduğu varsayımına dayanmaktadır. Açlık, organizmanın yeterli
enerji alamadığında hissettikleri ve bu hissettiklerini yansıtmasına verilen
isimdir. Mutlak yoksulluğun önlenemez sonucu olan açlık, asgarî hayat
standardı veya açlık sınırının çok altında sürdürülen sefil bir
hayattır. Mutlak yoksulluk, insan haysiyetine yakışır bir şekilde temel ve
zorunlu ihtiyaçların giderilememesi hâlidir.
Açlık sınırı, genelde diğer sosyal kesimlerin hayat
standardından bağımsız olarak belirlenmekte ve tanımlanmaktadır. Birinci
derecede fakir ve dolayısıyla mutlak mânâda yardıma muhtaç olarak
algılanması gereken bu gibi fakirler, genelde temel insanî ihtiyaçlarını
(beslenme, barınma, giyinme) kendi güç ve gayretleriyle karşılayamamaktadır.
Böyle bir duruma düşmüş olan bir kişinin, haricî yardım söz konusu
olmadığında, belli bir zaman sonra gayri ihtiyari olarak ölüm riski ile
karşı karşıya gelmesi de kaçınılmazdır.
Dünya Bankası, günlük geliri minimum 2.400 kalori besini
almaya yetmeyen insanları mutlak yoksul olarak tanımlamaktadır. Mutlak
yoksulluk sınırı, ülkelerin gelişmişlik seviyelerine göre de değişmektedir.
Açlık sınırı altına düşmemek veya yeterli düzeyde beslenebilmek için, az
gelişmiş ülkelerde bir kişi günde en az bir Dolara sahip olmalıdır.
Türkiye’nin de dâhil edildiği Doğu Avrupa ülkelerinin de içinde bulunduğu
grup için bu miktar, dört Dolardır (kişi başı ayda ortalama 120 Dolar).
Türkiye’de özellikle işçi sendikaları, açlık sınırını
(genelde dört kişiden oluşan) bir ailenin yeterli, dengeli ve sağlıklı
olarak beslenebilmesi için yapması gereken asgarî gıda harcamasına göre
belirlemektedir. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ise, açlık sınırını benzer
bir şekilde günde kişi başına yeterli düzeyde beslenebilecek kaloriye göre
ortaya çıkartmaktadır.
Ancak, bazı insanlar, kendilerini ve aile fertlerini
besleyecek kadar açlık sınırı üzerinde gelir sahibi olsalar dahî, zorunlu
sosyal harcamalarına göre, açlık sınırının altına düşebileceklerini de
unutmamak lazımdır. Dolayısıyla, açlık sınırını, kişinin özel sosyal
konumunu dikkate almadan, toplumun genel refah seviyesinden, tabiî çevresel
şartlardan, coğrafik konumdan, kişinin çalışma imkân ve fırsatlarından,
kişinin şahsî özellikleri, alışkanlıkları ve yaşama tarzından ayrı ve
objektif olarak tespit etmenin zorlukları da ortadadır. Mutlak yoksulluğun
sınırını belirlemek kolay gibi görünse de, asgarî düzeyde beslenmek ve
hayatta kalabilmek için hangi temel gıda maddelerine ihtiyaç duyulacağı
konusunda toplumsal mutabakatın sağlanmasındaki güçlüklerden dolayı açlık
sınırının parasal boyutunu tespit etmek o nispette de zorlaşmaktadır. Bütün
bu faktörlerin değişkenliği ve hayata etkisi derecesine göre açlık sınırının
rakamsal boyutu, hem toplumdan topluma, hem de fertten ferde değişmektedir.
1.2. Göreceli (İkinci Derecede) Yoksulluk ve Yoksulluk
Sınırı
Bireysel bazda göreceli yoksulluk, bir kimsenin, diğer
bir kimseye göre daha az gelir elde etmesi ile ortaya çıkmaktadır. Toplumsal
boyutuyla göreceli yoksulluk, toplumun genel hayat standardına, yani
sosyo-ekonomik gelişmişlik seviyesine bağlı olarak ortaya çıkan bir
yoksulluk durumudur. Buna göre açlık sınırının üzerinde ve/fakat ortalama
hayat standardının altında bir hayat sürdüren bir kişi, nispî olarak yoksul
sayılmaktadır.
Gerçekte göreceli fakirler, gelirden tamamen mahrum olan
yoksullar olmaktan ziyâde, gelir yoksulu olan dar gelirli insanlardır.
Sürekli olarak bir gelire sahip olsalar ve asgarî hayat standardını
yakalamış olsalar dahî, bu kesimin gelir düzeyi, çoğu kez ortalama refah
seviyesinin altında seyretmektedir.
Temel ihtiyaçlarını kısmen karşılamakla birlikte, eğitim,
sağlık, altyapı, sosyo-kültürel katılım ve mesken kalitesi açısından yeterli
bir durum göstermeyen, sosyal-refah yönden gelişmiş toplumlarda vazgeçilmesi
zor olan ve hayatın kalitesini artıran veya hayatı kolaylaştıran bazı nesnel
ev eşyalarını (buzdolabı, çamaşır makinası, televizyon, telefon, bilgisayar
vb.) temin edemeyen bu insanlar ve aileler, ikinci derecede, yani göreceli
yoksullar kategorisine girmektedir.
1.3. Yoksulluk Teorileri Ekseninde Sosyal Tecrit
Yoksulluk, genelde olumsuz birçok çağrışımla dolu olan
bir kavramdır. Yoksulluğu, sadece maddî kriterler çerçevesinde
açlık/fakirlik sınırının altında sürdürülen bir hayat olarak algılamamak
gerekmektedir. Maddî imkânsızlıkların doğurduğu acı sosyal gerçekler, bazen
farklı kavramlara daha yakın duran çeşitli mânâ yoğunlaşmalarına vücut
vermektedir. Bunlardan belki de en önemlisi yoksullukla beraber ortaya çıkan
sosyal tecrit (toplumsal dışlanma) tehlikesidir. Psiko-sosyal boyutuyla
yoksulluk, maddî imkânsızlıklarla birlikte hayatın bütün kesitlerinden
uzaklaşma (uzaklaştırılma) ve toplumun sosyo-ekonomik faaliyetlerinden
kısmen veya tamamen tecrit edilmedir. Bu yönüyle yoksulluk, sosyal hayata
katılım ve fırsat eşitliği imkânlarından yoksunluk olarak algılanabilir.
Özellikle fakir ve muhtaç insanların, toplumun sosyo-kültürel değer
ölçülerinden ve medeniyetin-teknolojinin getirdiği
kazanımlarından-nimetlerinden mahrum edilmeleri, yoksulluğun belirleyici
unsuru olarak düşünülmelidir. Netice itibariyle yoksulluk ve sosyal tecrit,
çoğu zaman birlikte anılan ve bazılarına göre de aynı anlam taşıyan iki
kavramdır. Her iki olgunun da farklı dayanakları vardır.
Anglo-sakson literatüründe yoksulluk teorilerinin
kaynağı, liberalizme dayanmaktadır. Buna göre toplum, basit bir ifade ile,
fertlerden meydana gelen bir cemiyettir. Fertler, aslında kendi kendine
ahenkli bir şekilde işleyen piyasada birbirleriyle rekabet hâlindedir.
Değişik sebeplerden dolayı bazı insanlar, piyasanın ağır rekabet şartları
altında ezilebilmekte ve dolayısıyla başarı sağlayamamaktadır. Böyle müşkül
durumlara düşen aciz insanlara, asgari düzeyde de olsa, piyasada
kalabilmelerini sağlayan kaynaklar tahsis edilmelidir. Liberal anlayışa göre
ortaya çıkan böyle bir yoksulluk veya yoksulluk riski, maddî
dezavantajlardan başka bir şey değildir.
Sosyal tecrit fikrinin tarihî kökenleri, Avrupa’da ortaya
çıkan muhafazakâr dünya görüşüne dayanmaktadır.
Anglo-sakson liberal görüşten farklı olarak, bir toplumun temel taşları,
sosyal gruplardan oluşmaktadır. Ortak bir mutabakat sonucunda şekillenen ve
genel ahlâk kaidelerini barındıran bir sosyal nizam içinde bütün sosyal
gruplar, karşılıklı hak ve vecibeler çerçevesinde birbirlerine karşı
sorumludurlar. Böyle bir anlayış çerçevesinde sosyal bütünleşme de temin
edilebilir. Bu sosyal haklardan yeterince yararlanamayan muhtaçlar, sosyal
düzenin dışına itilir. Dolayısıyla, bütün fertleri içine alacak bir sosyal
intibak ve kaynaşma, sosyal hayatın bütün katmanlarına katılım derecesine ve
imkânına göre geçerlilik kazanacaktır. Bu açıdan bakıldığına yoksulluk,
sadece maddî yoksunluktan ibaret değildir. Sosyal tecridin bir sebebi,
elbette maddî sıkıntılardır. Ancak, siyasî, sosyal ve(ya) kültürel
eşitsizlik ve mahrumiyet de kişinin, toplum değerlerinden uzaklaşmasına
sebebiyet vermektedir. Toplumu üretken yapan değerler, bütün sosyo-kültürel
faaliyetleri ve gerçekleri etkileyen değerlerdir. Alışkanlıkları,
inanışları, şahsiyeti, birikimi, yöneliş ve eğilim hususiyetleri ile insan,
bu değerler manzumesinin merkezindedir. Bu yönleriyle insana değer
verilmemesi, onun sosyal hayattan kopması ve geniş anlamda yoksullaşması
anlamına gelmektedir.
Yoksulluk ve sosyal tecrit ekseninde üretilen sosyal
teorileri, bugün birbirinden kesin çizgilerle ayırmak mümkün değilse de,
sosyal sorunlarla ilgilenen yetkili kurum ve kuruluşların yoksulluğun sosyal
tecrit boyutu üzerinde durdukları da bir gerçektir. Modern çağda yoksulluğun
yol açtığı yeni sosyal sorunları göz önünde bulundurmak maksadıyla son
yıllarda Avrupa Birliği (AB) de “sosyal tecrit” kavramını kullanmaktadır.
Nitekim AB Bakanlar Konseyi, “Yoksullukla Mücadele İkinci Avrupa Programı
(1985-1989)” çerçevesinde yoksul fertleri, aileleri ve sosyal grupları;
maddî, kültürel ve sosyal imkânların yetersizliğinden dolayı, “içinde
yaşadıkları üye ülkelerin asgarî hayat düzeyi olarak kabul ettikleri yaşama
tarzından dışlanmış kişiler” olarak tanımlamıştır.
Bu kavramın tercih edilmesinin sebebi, bilimsel
gayretlerin ve gerçeklerin bir sonucu olmaktan çok, siyasî endişelerin ve
sosyal gerçekleri biraz da örtbas etmenin bir çabasıdır. Bir çok AB ülkesi,
mevcut sosyal güvenlik sistemlerinin vatandaşlarını açlık ve sefaletten
yeterince koruduğunu iddia ederek, (maddî) yoksulluk kavramını ve varlığını
açıkça dile getirmekten çekinmektedirler. Bu sebepten dolayı, yoksullukla
birlikte anılan sosyal tecridin kavramsal muhtevası da gittikçe göreceli
yoksulluk ile eş anlamlı hâle getirilmiştir. Nitekim, bazılarına göre sosyal
tecrit “göreceli kayıp (deprivation)”tır. Buna göre sosyal tecrit, kişinin,
toplumun ortalama hayat standardını yakala(ya)mamasıdır. “Göreceli kayıp”
perspektifinden bakıldığında sosyal tecrit, hem gelir yetersizliği veya
yokluğundan kaynaklanan gelir adaletsizliği, hem de sosyal hayattan değişik
derece ve boyutlarda kopma veya koparılma durumudur. Sosyal tecrit çizgisine
kayan ve bundan da kendi başlarına kurtulamayan insanlar, tedricî de olsa er
veya geç yoksulluk riski ile karşı karşıya gelmeye mahkûm olmaktadırlar.
Görüldüğü gibi; sosyal tecrit, psiko-sosyal etkileri
bakımından çok geniş ve zengin bir kavramdır. Bundan dolayıdır ki, sosyal
tecrit tehlikesine karşı, muhtaçlara maddî yardımların yanında psiko-sosyal
hizmetler de götürülmesi gerekmektedir. Muhtaçlara yapılması düşünülen
kamusal sosyal yardım (KSY) miktarını belirleyebilmek için, sosyal tecrit
kavramı, bize fazla yardımcı olmamaktadır. Ekonomik yönden uygulanabilirliği
tartışmalı olsa bile, muhtaçlara maddî yardım ölçütü olarak açlık veya
yoksulluk sınırının, önemli kriterler olduğunu söyleyebiliriz.
1.3.1. Sosyal Tecrit Türleri ve Muhtemel
Risk Tezahürleri
Sosyal tecrit ile yoksulluk arasındaki karşılıklı
etkileşimin sonuçları ortadadır. Yoksulluk, kişileri sosyal tecride mahkûm
ettiği gibi, sosyal tecrit de kişinin, sürekli olarak yoksul kalmasını
sağlayan bir olgudur. Diğer taraftan yoksullaşma süreci, kişileri gittikçe
daha çok fakru zarurete iterken, bununla birlikte ortaya çıkan sosyal tecrit
de kişinin, kendisine ve içinde yaşadığı topluma karşı yabancılaşmasına
yardımcı olmaktadır. Sosyal tecrit tehlikesini daha iyi anlayabilmek için,
değişik tezahürlerini ortaya çıkartmak gerekmektedir.
1.3.1.1. Emek Piyasasından Tecrit ve
İşsizlik
Sosyal tecridin belki de en önemli unsuru, kişinin emek
piyasasından uzaklaştırılması veya emek piyasasına hiç yaklaştırılmamasıdır.
Bir başka ifadeyle, kişi, gerek kendisinden, gerekse emek piyasası
şartlarından kaynaklanan sebeplerden dolayı geçimini temin edecek iş
bulamamasıdır. Netice itibariyle işsizliğe sebebiyet veren böyle bir tecrit
olayı, kişinin (işsizlik sigortasından yararlanabilme imkânı olsa dahî) şu
veya bu şekilde, er veya geç sosyal güvenlik kapsamı dışına itilmesine
sebebiyet vermektedir.
İşsizlik, sadece maddî kayıplara yol açan bir durum
değildir. İşsiz kişi, bir çok psiko-sosyal tehdit ve baskı altında kalarak,
aile fertlerinin de mutsuz olmasına sebebiyet verebilmektedir.
Emek piyasasına hiç giremeyen veya emek
piyasasından ayrılmak mecburiyetinde kalmış işsizlere, genel anlamda sosyal
tecrit uygulandığı gibi, emek piyasasında iş bulabilen bazı kesimlere (örn.
kadınlar, yabancılar, vasıfsız işgücü) de ayrımcı politikalar tatbik
edilebilmektedir. Özellikle yüksek ve düşük ücretlerin ödendiği dual (ikili)
emek piyasalarında durum bundan ibarettir.
Birincil emek piyasasında
yüksek vasıf gerektiren işlerde çalışanlara yüksek ücret, iyi ve güvenceli
çalışma şartları-imkânları ve yükselme fırsatları sağlanırken, ikincil
emek piyasasında ağır, yorucu ve tehlikeli işlerde çalışanlara düşük
ücretler verilmektedir. Yoksullar, emek
piyasasında iş bulabilseler dahî, çoğu kez vasıfsız olmalarından dolayı daha
çok düşük ücretli işlerde, yani ikincil emek piyasasında çalışmakta ve
bundan dolayı da bir türlü asgarî hayat standardının üstüne
çıkamamaktadırlar.
1.3.1.2. Sosyal Güvenlik Sistemlerinden
Tecrit ve Maddî Sıkıntılar
Çalışma hayatının dışında kalanlar, genelde
sosyal sigorta sisteminden de yararlanamamaktadır. Primli sistemin dışında
olağanüstü sosyal hâller için oluşturulması gereken KSY sistemlerinin de
çoğu zaman bulunmadığından veya yetersiz kalmasından dolayı özellikle
işsizler ve muhtaçlar, bütünüyle sosyal güvenlik ve dolayısıyla devletin
sosyal koruma sisteminden de uzaklaştırılmaktadır.
1.3.1.3. Tüketim Özgürlüğünden Tecrit ve
Yetersiz Beslenme
Bilindiği gibi, gelirin yetersizliği veya hiç olmaması,
kişilerin hem tüketim hakkını ve özgürlüğünü elinden almakta, hem de temel
ihtiyaçlarını karşılamasını engellemektedir. Yetersiz beslenme, özellikle de
çocukların fizikî-zihnî gelişimlerini olumsuz yönde etkilediği açıktır.
Birkaç örnek vermek gerekirse, Türkiye’de beş yaşın altında olup da yetersiz
beslenme yüzünden normal kilosunun (boyunun) altında olan çocuk sayısının
oranı % 8’ (% 16) olduğu belirtilmektedir. Ülkemizde, anne adayının yeterli
ve kaliteli beslenememesinden dolayı da doğumda normal kilosunun altında
dünyaya gelen çocukların oranı % 15’tir.
1.3.1.4. Sağlık Hizmetlerinden Tecrit ve
Hastalıklar - Erken Ölümler
Yoksullaşan sosyal kesimler, sosyal güvenlik şemsiyesi
altına alınamadıkları sürece, ücretsiz sağlık hizmetlerinden de
yararlanamazlar. Yeteri derecede beslenemeyen ve kendilerini değişik
hastalıklara karşı koruyamayan yoksul insanlar, sağlıklı bir hayat idame
ettiremedikleri gibi, yeni kalıcı hastalıklara da maruz kalabilirler.
Nitekim tüberküloz gibi hastalıklar, Türkiye’de diğer AB ülkelerine nispeten
çok yüksektir.
Uygun ve kaliteli sağlık imkânlarına erişim oranı, temel ilaçlara ulaşım
oranı, sağlıklı içme ve kullanma suyuna ulaşım oranı ile ilgili
göstergelerin hâlen arzu edilen noktaya ulaşamamasından dolayı Türkiye’de,
2000 yılı itibariyle dünyaya gelen her canlı bin bebekten 38’i hemen doğum
sonrası ölmekte, 45’i ise ilk 5 yılda hayatını kaybetmektedir. Diğer
taraftan memleketimizde her yüz bin canlı bebek doğumunda 130 anne doğum
esnasında hayatını kaybetmektedir.
1.3.1.5. Eğitim Hizmetlerinden Tecrit ve
Kültürel Yozlaşma
Yoksulluk ve sosyal tecridin bir göstergesi
olan eğitimsizlik, birbirini besleyen iki olgudur. DPT’nin 2001 yılında
hazırladığı bir rapora göre, Türkiye’de. fakirlerin % 27’si okur yazar
değil, % 23’ü okur yazar, ancak herhangi bir okulu bitirememiş, % 42.5’i
ilkokul, % 5.1’i ortaokul, % 2.7’si lise ve dengi okul, % 0.14’ü yüksekokul
ve % 0.01’i ise üniversite mezunu. Görüldüğü gibi, eğitimsizlik, yoksulluğun
hem önemli bir unsuru, hem de sebebidir.
1.3.1.6. Toplum Değerlerinden Tecrit ve
Yabancılaşma
Yoksulluk sebebiyle sosyal hayattan uzaklaşan ve gerekli
sosyal destek gör(e)meyenler, arkadaşlık ve komşuluk bağlarını da
koruyamazlar. Gittikçe marjinalleşen bu insanlar, topluma da yabancılaşır ve
insan hayatına yaraşır onurlu bir hayat tarzı geliştiremezler.
Toplumu ile yabancılaşan yoksullar, kendilerini yalnız,
güçsüz, başı boş, sahipsiz ve mutsuz hissederler. Bu psikolojik durum da,
içinde yaşadıkları sistemin ve toplumun kültürel ve manevî değerlerine
ilgisiz ve hatta düşman olmalarına sebebiyet verebilir. Kişilerin, içinde
yaşadıkları toplumun millî ve mânevî değerlerinden uzaklaşmaları sonucunda,
Türkiye gibi mânevî dinamiklerin ve aile yapısının bütünüyle yok edilemediği
bir ülkede ciddî mânâda sosyal patlamalar meydana gelmese de, bireysel ve
toplumsal bazda şekillenen kısmî çözülmenin neticesinde bireysel bir tezahür
olarak ”marjinal insan” tipi ortaya çıkabilir. Toplumun sosyal yapısına
entegre olmakta güçlük çeken böyle bir insan, son tahlilde derin
psiko-sosyal sorunlarıyla kötü alışkanlıklara-yollara düşebilir (alkolizm,
fuhuş, hırsızlık gibi sosyal-ahlâkî sapmalar).
1.4. Yoksulluğun Sebepleri
Sosyal tecrit, kısır döngü içinde hem kalıcı yoksulluğa
sebebiyet vermekte, hem de yoksulluğun sebebini oluşturmaktadır. Genelde
yoksulluk gibi sosyal olayların sebeplerinin kaynaklarına inildiğinde, üç
boyut görülmektedir:
1.)
Siyasî yönden etkilenmesi veya değiştirilmesi zor
olan demografik, sosyal ve iktisadî süreçler-değişimler (Sosyal yapıda ve
aile hayatında bazı sosyo-kültürel olumsuz değişmeler: Sosyal yardımlaşma ve
dayanışma anlayışındaki sapmalar; Akraba ve komşuluk münasebetlerinin
bozulması; Toplumda boşanmaların, doğumların, dulların, yetimlerin, sokak
çocuklarının ve(ya) özürlü doğan çocukların artması).
2.)
Yoksulluk ve işsizlikle (veya bunlara yol açan
faktörlerle) mücadelede sosyo-ekonomik politikaların yetersizliği
(yoksulluğun yapısal sebepleri).
3.)
Kişilerin şahsî tercihleri, tutum ve davranışları.
İkinci ve üçüncü boyutta ele alınan yoksulluk
sebeplerinin temelinde, siyasetin veya kişilerin sorumlulukları yatmaktadır.
Eksik, yetersiz veya hatalı görülen mevcut politikaların veya davranışların
olumlu yönde değişmesi hâlinde, sorunlara bir çözümün getirilmesi mümkündür.
Olması veya yapılması gerekenlerin ihmali söz konusu ise, genelde siyasete
veya kişilere suç yüklenmektedir.
Devlet,
en uygun sosyo-ekonomik enstrümanlarıyla yoksulluğa ve(ya) işsizliğe sebep
teşkil edecek bütün olumsuz gelişmelerin önüne etkili bir şekilde geçerek,
yoksulluğun müsebbibi durumuna düşmemelidir. Aynısı, kişiler için de
geçerlidir. Kişilerin ekonomik olmayan tutum ve davranışları (müsrif ve lüks
hayata düşkün olmaları), çalışma istek ve gayretinde bulunmamaları
(tembellik, atalet), alkollü veya diğer uyuşturucu maddelere bağımlı hâle
gelmeleri, ailevî sorumluluklarını yerine getirmemeleri, sosyal ve ahlâkî
değerlerden sapmaları, yoksulluklarına yol açan faktörlerdir.
Yoksulluk sorunu ile başarılı bir mücadelede, sebepler
katalogunun hacmine uygun bir biçimde her üç alanda da geniş kapsamlı ve
koordineli bir sosyal siyaset stratejisinin geliştirilmesi ve uygulanması
zorunludur. Her ne kadar yoksulluğun birinci boyutunu oluşturan sosyal
değişim sürecini, siyasî müdahalelerle istenilen bir yöne kısa vâdede sevk
etmek zor gibi görünse de, zengin millî ve mânevî değerlerimizin, örf,
gelenek ve âdetlerimizin etrafında oluşturulacak millî eğitim, halk
(aile-ahlâk) eğitimi, sosyal pedagoji programları sâyesinde ideal, yani
sosyal dayanışma içinde olan örnek bir toplumun oluşturulması da mümkündür.
2.
YOKSULLUK SORUNU KARŞISINDA SOSYAL SİYASETİN ÖNEMİ
VE ROLÜ
Hangi ilke veya dünya görüşüne dayanırsa dayansın, sosyal
siyaset uygulamaları, ortaya çıkan değişik sosyal sorunların çözümünde
önemli bir araçtır. Genelde sosyal politikaların hayata geçirilmesi, makul
bir sosyal sebebin-gerekçenin-olgunun (örn. yoksulluk; hastalık; malullük;
sakatlık) bulunmasına bağlıdır (sebebe bağlı sosyal siyaset). Ancak, her bir
sosyal olgu, mutlak anlamda sosyal siyasetin uygulanması için bir
kaynak-zaruret teşkil etmez. Bu durumda, sadece sosyal olgunun, kişiye
maddî-mânevî bir zarar getirip getirmediğine bakılmaktadır. Belirli oranda
zarar veya mağduriyet söz konusu ise, sosyal siyasetin enstrümanları devreye
girmektedir (neticeye-zarara bağlı sosyal siyaset). Yoksulluk olgusu,
yukarıdaki izahlardan da anlaşılabileceği gibi, maddî boyutunun yanında bir
çok psiko-sosyal sorunları da içinde barındırmaktadır. Dolayısıyla, hem bir
sosyal gerekçe, hem de maddî-mânevî kayıplara yol açması bakımından
yoksulluk, sosyal siyaset kapsamında değerlendirilmesi ve çözümlenmesi
gereken bir konudur.
Gelişmiş sosyal devletler de, değişik sosyal güvenlik
yöntemleri ile, sosyo-ekonomik yönden en zayıf sosyal kesimlerden
başlayarak, toplumun bütün üyelerinin sosyal-refah düzeylerinin
iyileştirilmesi yönünde sosyal politikalarını uygulamaya koymaktadır. Sosyal
devletler bunu yaparken, muhtemel yeni sosyal sorunların daha gün ışığına
çıkmasına veya mevcut sosyal sorunların daha da girift hâle gelmesine fırsat
vermeden, önleyici tedbirler ihtiva eden koruyucu sosyal politikalarını ve
hizmetlerini sürekli olarak geliştirmek mecburiyetindedirler.
Stratejik ve bütüncül sosyal siyaset uygulamaları
ekseninde yoksulluğa karşı verilen mücadelede, sosyal siyaset hedeflerinin
her birisinin dikkate alınması gerekmektedir. Meselâ sosyal devlet, işsiz
kalanların gelir kayıplarını telafi edebilmek için, sosyal adalet hedefine
uygun olarak, gelir dağılımı politikaları çerçevesinde sosyal güvenlik
çatısı altında işsizlik sigortasını ve bununla birlikte veya bundan ayrı
olarak KSY sistemini oluşturması gerekmektedir. Maddî kaynakların transferi
(işsizler açısından sosyal gelir, devlet açısından sosyal harcama-transfer)
neticesinde işsizlerin ortalama gelir seviyesinin tespit edilen asgarî hayat
standardının (açlık sınırı) üzerine çıkması hâlinde sosyal devletin görevi,
ilk etapta tamamlanmış sayılabilir.
Ancak, sosyal siyasetin diğer hedeflerini de dikkate
aldığımızda (sosyal barış-bütünleşme-kaynaşma-tekâmül) sosyal devletin,
maddî yoksulluğu (açlığı) gidermenin ötesinde, özellikle göreceli yoksulluğa
ve sosyal tecride karşı sosyal hizmetler, meslekî eğitim ve istihdam
alanlarında ilave bazı tedbirler alması icap edecektir. Yoksulluğa ve sosyal
tecride karşı kapsamlı bir mücadele çerçevesinde kurumlar arası işbirliğinin
yanında yoksulluğun ve sosyal tecridin bir çok tezahürüne karşı geniş
spektrumlu sosyal politikalara ihtiyaç vardır. Nihaî hedef, kişinin hem
çalışma hayatına, hem de sosyal hayata tam katılımını sağlamak olmalıdır.
Yoksulluğa ve sosyal tecride karşı kapsamlı bir mücadele
çerçevesinde kurumlar arası işbirliğinin yanında yoksulluğun ve sosyal
tecridin bir çok tezahürüne karşı geniş spektrumlu sosyal politikalara
ihtiyaç vardır. Sosyal siyaset ekseninde yoksulluğa karşı mücadelede dikkate
alınmasında bir diğer önemli konu, yardıma muhtaç kişilerin (muhtaçlık
kriterinin) belirlenmesinde objektif, âdil ve hakkaniyet ölçülerine uygun
esasların uygulanmasıdır. Muhtaçlık kriterlerinin içine, dolaylı (gizli)
veya dolaysız olarak muhtaçlık kriterleri ile ilgisi olmayan başka şartların
konulması (örn. dinî-etnik bir gruba mensup olma, siyasî-dinî görüş,
cinsiyet, yaş, azınlık, soy, lisan gibi faktörler), sosyal hukuk ilkelerine
ve sosyal devlet anlayışına tamamen terstir.
2.1. Yoksulluğu Ortadan Kaldırmaya Yönelik Kamusal
Sosyal Yardım (KSY) Programları
KSY, kendi ellerinde olmayan sebeplerden dolayı fakir
olarak doğan veya sonradan yoksulluğa düşen ve dolayısıyla mutlak veya nispî
olarak yardıma muhtaç hâle gelen kişilere, insanlık haysiyetine yaraşır
düzeyi sağlamak maksadıyla, çoğu kez devlet bütçesinden (fonlardan) tek
taraflı olarak yapılan karşılıksız (veya kişinin durumunun iyileşmesi
hâlinde daha sonra geri ödeme şartına bağlı olarak yapılan) maddî
desteklerdir.
Sosyal güvenlik yöntemini ifade eden kavramların en
eskisi olan KSY, sosyal güvenliğin tarihî oluşum ve gelişim süreci içinde,
bir başka ifadeyle daha sosyal sigortalar sistemi kurulmadan çok daha evvel
değişik tedbir ve vasıtalarla hayata geçirilmiş, özellikle dinî kurumlar ve
vakıflar tarafından uygulanmıştır.
Bugün, bir devletin sosyal sigorta sistemi ne kadar
gelişmiş olursa olsun, ortaya çıkabilecek olağanüstü ve plân dışı sosyal
riskler karşısında yeterli olamamaktadır. KSY, temelde diğer sosyal güvenlik
sistemlerinin boşluklarını ve(ya) eksikliklerini doldurmakta ve tamamlayıcı
bir rol üstlenerek, genellikle sadece münferit hallerde devreye girmektedir.
Dolayısıyla, sosyal sigortalı olsun veya olmasın, gelir seviyesi düşük
ve(ya) bununla birlikte değişik sebeplerden dolayı (çocuk, yüksek kira gibi)
sosyal giderleri yüksek olan muhtaç yoksullara, yoksulluk derecelerine göre,
aynî ve nakdî yardım yapılması kaçınılmazdır.
Sosyal güvenliğin, sosyal sigortalar sisteminin dışında
da sağlanmasında KSY’nin büyük bir katkısı vardır. Sosyal güvenlik
yöntemlerinden sayılan KSY’nin finansman biçimi ve yararlanma şartları,
primli sisteme dayanan sosyal sigorta yönteminden farklıdır. Şöyle ki,
dağıtılan sosyal yardımlar, devlet bütçesinden (vergilerden) karşılanmakta
ve karşılığında muhtaçlık dışında çoğu kez bir şart aranmamaktadır.
Bir ülkede (maddî) yoksulluğun varlığı, o ülkede sosyal
koruma ve sosyal yardım sisteminin yetersiz olduğunun ve sosyal
politikaların etkin bir şekilde uygulan(a)madığının önemli bir işaretidir.
Birincil gelir dağılımının olumsuz tezahürlerini ortadan kaldırabilmek için,
gelir seviyesi düşük veya bundan tamamen mahrum olan sosyal kesimlere KSY’de
bulunmak, sosyal adaleti tesis etmek bakımından önemli bir vasıtadır. Bütçe
açıkları sebebiyle yeteri derecede KSY’de bulunamayan ülkelerde gelir
dağılımındaki adaletsizlik gittikçe daha büyümektedir.
İktisadî sosyal siyaset doktrinine göre, birincil gelir
dağılımının meydana getirdiği yoksulluk riskinin ortadan kaldırılması,
mevcut kaynakların (yeniden) dağıtıma tâbi tutulması ile mümkündür. Bu görev
de, sosyal devlete düşmektedir. Sosyal politika çerçevesinde oluşturulması
gereken dağıtım enstrümanları ile (KSY, Devletçe Bakılma, Sosyal Tazminat,
Sübvansiyonlar vb.) ikincil gelir dağılımı sağlanmaktadır. Bu şekilde elde
edilen sonuç, birincil gelir dağılımına göre çok daha âdildir ve bu yöntemle
fakir ile zengin arasındaki uçurum gittikçe azalmaktadır.
Ancak, sosyal siyaset enstrümanları ile maddî kaynakları
yeniden dağıtmak, yoksulluğun bütün boyutlarını bertaraf etmek ve özellikle
insan şahsiyetini korumak açısından yeterli değildir. Alternatif ve(ya)
geniş anlamda sosyal siyaset, örneğin sosyal hizmetler aracılığıyla, sosyal
tecrit gibi tehlikeleri ortadan kaldırmak ve toplumsal şartları iyileştirmek
için, sosyal hayatın bütün alanlarında fırsatların da eşit bir şekilde
dağılımını öngörmektedir.
İktisadî sosyal siyaset ekseninde geliştirilen dağıtım
politikaları, yoksulluğu veya yoksulluk riskinin doğurabileceği maddî
zararları, kayıpları veya imkânsızlıkları ortadan kaldırmayı
hedeflemektedir. Toplumsal politika anlamında sosyal siyaset ise,
geliştirilmiş farklı enstrümanlar ile sosyal tecrit riskinin önüne geçilmesi
yönünde tedbirlere müracaat etmektedir. Her ülke, sosyo-ekonomik gelişmişlik
seviyesine ve sosyal siyaset anlayışına göre, yoksulluk ile mücadele
noktasında farklı uygulamalar tercih etmektedir.
2.1.1. KSY Kapsamına Giren Muhtaç Sosyal
Kesimler
Muhtaçlık, genelde kişinin, çalışma imkânı bulamaması
(işsizlik), çalışamayacak derecede özürlü-malul-yaşlı-hasta olması, gelir
getiren bir mal varlığına-kaynağa sahip olmaması neticesinde ortaya çıkan
bir durumdur. Ülkemizde muhtaçlık, "kendisi, eşini ve bakmakla yükümlü
olduğu çocuklarını, anne ve babasını bulunduğu mahallin hayat şartlarına
göre asgarî seviyede geçindirmeye yetecek geliri, malı veya kazancı
bulunmama" hâli olarak tanımlanmaktadır.
Bu tanım, daha çok maddî (mutlak) yoksulluğu izah
etmektedir. Geniş anlamda muhtaçlık kategorisine, göreceli yoksulluk ile
sosyal tecridin unsurları da dâhil edilmelidir. Şu bir gerçek ki, özellikle
ülkemizde çalışmasına, bir mal varlığına veya gelire sahip olmasına
karşılık, bir çok insan yine de geçimini tam olarak sağlayamamaktadır.
Dolayısıyla kişinin eline geçen gelir, onu zaruretten kurtaramıyorsa yardıma
muhtaç sayılmalıdır. Elbette muhtaçlığın kendi içinde dereceleri ve türleri
bulunmaktadır. Sağlanacak sosyal yardımın muhtevası, türü, süresi ve miktarı
da buna göre farklı ve esnek bir biçimde düzenlenebilir.
Genel anlamda muhtaçlık ve dolayısıyla KSY ve sosyal
hizmetler kapsamına girebilmek için, kişide aşağıdaki dört şart
aranmaktadır:
1.)
Yoksulluk, yani gelir yokluğu veya yetersizliği.
2.)
Sosyal tecrit unsurlarının varlığı.
3.)
Hastalık, yaşlılık, malullük, özürlülük.
4.)
Kimsesizlik, terk edilmişlik ve yalnızlık.
KSY ve hizmetlerinden yararlanması gerekenler, gerçekten
yardıma, bakıma ve(ya) diğer sosyal hizmetlere ihtiyaç duyan kişilerdir.
Muhtaç kişiler, geçimini kendi başına ya hiç, ya da yeterince sağlayamayan
ve bu sebeple de hayat boyu veya geçici bir süre için, şu veya bu şekilde
yardıma muhtaç hâle gelmiş kimselerdir. Daha detaylı olarak açıklayacak
olursak, bu yardıma muhtaçları, şu şekilde sıralayabiliriz:
1)
Her hangi bir yerden gelir kaynağı
olmayan işsizler.
2)
Çalıştığı ve kazancı olduğu halde
kendi zarurî ihtiyaçlarını ve(ya) bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin
temel ihtiyaçlarını karşılayamayan insanlar.
3)
Yardıma muhtaç çok çocuklu aileler,
dul ve(ya) boşanmış çocuklu kadınlar.
4)
Yardıma veya bakıma muhtaç âciz
yaşlılar ve özürlüler (acezeler).
5)
Herhangi bir kazaya uğramış veya
meslek hastalığına yakalanmış ve bundan dolayı da tamamen veya kısmen ya da
geçici olarak malul duruma düşmüş yardıma ve bakıma muhtaç kişiler.
6)
Kendileri veya aile fertleri hapiste
olan yardıma muhtaç kişiler.
7)
Özellikle sosyal sigortalar kapsamı
dışında kalan ve sağlık hizmetlerinden yararlanması gereken yoksul aileler
ve hamile bayanlar.
8)
Eğitim gören veya göremeyen fakir
çocuklar.
9)
Uygun meskeni olmayanlar, sağlıksız
ortamlarda barınanlar veya kira bedellerini ödemekte güçlük çekenler.
10)
Yeterli maddî imkânı olmayan ve
evlenmek isteyenler.
11)
Değişik tabiî âfetlerden dolayı
yardıma muhtaç hâle gelen kişiler.
12)
Tabiî âfetlerden dolayı zarara
uğrayan çiftçiler.
13)
Borçlarından kurtulamayan ve bundan
dolayı da geçim sıkıntısı çeken aileler.
2.1.2. Muhtaçlık Kriteri Olarak
“Ortalama Net Gelirin Eşdeğerliliği”
KSY standardını ve miktarını belirleyebilmek ve
yoksulları, muhtaçlıktan kurtarabilmek için, belirli bir kritere ihtiyaç
vardır. Türkiye’de değişik kurum ve kuruluşlar, açlık ve yoksulluk sınırını
bir muhtaçlık ölçüsü olarak tespit etmektedir. Tespit edilen her iki sınır
da, özellikle yoksulluk sınırı, asgarî ücretin bile çok üstündedir. Örneğin
Türk-İş’in dört kişilik bir aile için Ocak 2002 (Ocak 2003) için tespit
ettiği açlık sınırı, 307 (401) milyon TL’dir. Yoksulluk sınırı ise 935
(1.220) milyon TL’dir. Aynı dönemde net asgarî ücret ise 163 (225) milyon
TL’dir. Görüldüğü gibi, açlık (yoksulluk) sınırı, asgarî ücretin iki (altı)
katıdır..
Dolayısıyla, bu sınırlar, KSY için bir ölçü
olmaktan uzaktır. Çünkü yapılması düşünülen KSY miktarının, asgarî ücretin
üzerinde olması düşünülemez. Devletin ekonomik imkânları bir yana, böyle bir
durumda, ücretlilerin yarısından fazlasını teşkil eden asgarî ücretle
çalışanlar, âdeta cezalandırılmış olurlar. KSY
amaçlı yoksulluk (açlık) sınırı, uygulanabilir, gerçekçi ve nispî verilere
dayandırılarak elde edilmelidir..
AB’nin KSY çerçevesinde asgarî hayat standardının
(yoksulluk sınırının) tespiti ile ilgili önerdiği “Ortalama Net Gelirin
Eşdeğerliliği” ilkesi, Türkiye için de bir ölçü olabilir. Buna göre,
kişinin kendisi ve bakmak zorunda olduğu kimselerin geçimini, insan
haysiyetine yaraşır bir şekilde sağlayıp sağlamayacağının esasları,
ülkelerin genel refah ölçülerine endekslenerek belirlenmektedir. AB prensibi
doğrultusunda, asgarî hayat standardının (KSY’nin) parasal boyutu, bir
ülkede fert başına düşen ortalama gelirin % 40 ile % 60 arasındadır. Bir çok
AB ülkesi, yardıma muhtaç yetişkin bir insanın ihtiyaç duyacağı KSY
miktarını, fert başına düşen ortalama millî gelirin asgarî % 50’sini esas
alarak, tespit etmektedir.
Bu şekilde belirlenen asgarî hayat standardı, KSY
miktarının temelini oluşturmaktadır. Bu miktar üzerinden yapılan sosyal
transferler, hem yardıma muhtaç kişilerin asgarî hayat standartlarını temin
etmekte, hem de diğer gelir gruplarının ortalama refah seviyelerine
yaklaştırmaktadır. Dolayısıyla, bu miktar üzerinden yapılan maddî destekler
neticesinde, muhtaç kesimlerin psiko-sosyal ve ekonomik durumları, diğer
sosyal kesimlerle aynı olmasa da, eş değer olarak kabul edilmektedir.
Yardıma muhtaç kişilerin evli ve çocuk sahibi olmaları
durumunda, kendilerine tahsis edilen KSY miktarı da, buna orantılı olarak
kısmî artmaktadır.
Tablo 1:
OECD ve AB ülkelerinde “Ortalama Net Gelirin Eşdeğerliliği” İlkesine Göre
Tespit Edilen KSY’nin, Aile Fertlerinin Sayısına Göre Artış Oranı.
|
Birinci Yetişkin Muhtaç |
İkinci Yetişkin Muhtaç (Eş) |
Çocuk |
OECD |
1,0 |
0,7 |
0,5 |
AB |
1,0 |
0,5, |
0,3 |
Kaynak:
http://www.gewi.kfunigraz.ac.at./edu/
Bu modeli, Türkiye için uyarlamak
gerekirse, ilk önce fert başına düşen ortalama GSMH’yi esas almamız
gerekmektedir. DPT ve DİE’ye göre, 2002 yılı için bu miktar, (cari
fiyatlarla) 2.584 Dolardır. “Ortalama Net Gelirin Eşdeğerliliği” oranını,
Türkiye şartları için % 40 olarak kabul edersek, yıllık ortalama geliri
1.034 Doların altında olan yetişkin bir kişiyi, yardıma muhtaç yoksul olarak
değerlendirip, KSY kapsamına almamız gerekmektedir. Bu model doğrultusunda,
gelirden tamamen mahrum olan yardıma muhtaç bir yetişkine, ayda ortalama
olarak 86 Dolar (Mayıs 2003 döviz kurlarına göre takribî olarak 130 milyon
TL) KSY yapılmalıdır.
Yardıma muhtaç kişinin evli [ve çocuk
sahibi] olması hâlinde, KSY miktarı % 50 [% 80] oranında artmaktadır. Buna
göre sosyal transferin toplam miktarı, 129 Dolara (190 milyon TL) [155 Dolar
veya 232 milyon TL] çıkmaktadır. Aile fertleri de dikkate alındığında,
yardıma muhtaç aileye aktarılması gereken KSY miktarı, asgarî ücreti bile
geçmektedir.
KSY miktarının asgarî ücrete çok yakın ve hatta bunun
üzerinde olması durumunda, çalışan kesimin cezalandırılması ve
çalışmayanların da mükafatlandırılması söz konusudur. Böyle bir durumda
çalışmamak veya kamusal sosyal yardımın yanında kaçak (kayıt dışı) çalışmak
teşvik edilecektir. Uzun vâdede, asgarî ücretle KSY miktarı arasında ahenkli
ve kabul edilebilir bir oranı tesis edebilmek için, KSY miktarını aşağı
doğru (% 40’ının altına) çekmek yerine, asgarî ücreti, sosyal ücret
konumuna getirmek gerekmektedir. Bunu sağlamanın, yani asgarî ücreti
yukarıya doğru çekebilmek için de, asgarî ücretlilerden vergi alınmayabilir,
sosyal sigorta prim oranları düşürülebilir ve(ya) istihdam (kalkınma)
politikaları çerçevesinde işgücü verimliliği artırılabilir.
2.2. Yoksulluğu Önleme Açısından Koruyucu Sosyal
Politikalar
2.2.1. Aktif İstihdam ve Meslekî Eğitim Politikaları
İstihdam politikaları, devletin, işsizlik sorununu
çözmek, işsizlerin sayısını azaltmak maksadıyla, devletin iş alanlarının
açılmasına ve dolayısıyla emek talebinin artmasına yönelik dolaylı-dolaysız
bir biçimde uyguladığı sosyo-ekonomik politikaların bütünüdür.
Bazı gelişmiş ülkeler, aktif istihdam politikaları
çerçevesinde yeni teknolojileri de dikkate alan (yeniden) meslekî eğitim
programları, esnek (alternatif) çalışma imkânları, sosyal sigortalar prim
ve(ya) vergi oranlarının aşağıya doğru çekilmesi gibi reel sektör
yatırımlarını ve üretime dönük yöntemlerle istihdam oranını arttırmayı
hedeflemektedir.
Aktif istihdam politikaları kapsamında genelde aşağıdaki
tedbirlere başvurulmaktadır:
1.)
İşletmelere ve KOBİ’lere dolaylı-dolaysız
sübvansiyon (malî destekler veya üretim maliyetlerini düşürücü tedbirler) ve
rekabet artırıcı teknolojik destek.
2.)
Yatırımlar için ucuz arazı tahsisi veya kredisi.
3.)
Özel şirket hisselerin hükümetçe satın alınması.
4.)
Geçici veya koruyucu istihdam tahsisleri.
5.)
Kamu tarafından finanse edilen işletme içi eğitim
ve işe alıştırma programları
6.)
Amortisman iadesi.
7.)
İş Kurumları tarafından işsizlikten en fazla
etkilenen ve uzun süreli işsizlere, iş deneyimi kazandıracak programların
veya vasıflı işgücü yetiştirme kurslarının uygulanması.
8.)
İstihdam edilen genç veya yaşlı işsizlerin işçi
ücretlerinin veya sosyal sigorta prim ödemelerinin bir kısmının devletçe
karşılanması.
9.)
İş Kurumları aracılığı ile çalışmaya muktedir
özürlülerin istihdamını kolaylaştıran kota sisteminin uygulanması, istihdamı
zor olan özürlüler için meslekî rehabilitasyon merkezleri veya korumalı
işyerlerinin açılması.
10.)
Emek piyasasının nitelikli eleman ihtiyacını
karşılamak üzere kayıtlı işsizlere ve işini kaybetme tehlikesi ile karşı
karşıya bulunan işgücüne mesleğe hazırlık, meslek edindirme, meslek
değiştirme ve meslek geliştirme eğitimi programlarının uygulanması..
11.)
Kendi işini kuracak işsizlere yönelik meslekî
bilgi, girişimcilik eğitimi, iş kurma danışmanlık hizmetleri ve beceri
kazandırma kurslarının açılması. Kendilerine teknik ve malî destek
sağlanması.
12.)
Toplum yararına çalışma programlarının
düzenlenmesi. Özellikle uzun süre işsiz kalan vasıfsız işgücüne, sosyal
olarak faydalı olabilecek ve sıfıra yakın sermaye yatırımıyla, daha çok kamu
hizmetine dayalı olarak örgütlenmiş alanlarda (park, bahçe, sokak temizliği
vb.) istihdam imkânı sağlayan programların tertiplenmesi.
13.)
Sosyal sigortalı olarak çalışır iken işsiz
kalanların sosyal güvenliğini temin etmek maksadıyla kendilerine issizlik
ödeneğinin (parasının) verilmesi ve sosyal sigorta kapsamı dışında kalan
işsizlere KSY kapsamında işsizlik yardımının yapılması.
2.2.2. Sosyal Konut Politikaları
Bilindiği gibi, barınma ihtiyacı, insanların temel sosyal
ihtiyaçlarından sayılmaktadır. Sosyal konut politikaları özellikle muhtaç
insanların sağlıklı bir ortamda barınma ihtiyaçlarını, mümkünse kendi
bütçelerine uygun olarak karşılayabilmek için, oluşturulan politikaların
bütünüdür. Sosyal konutun hedefi, her aileyi, ailenin ekonomik durumuna
uygun, ödeyebileceği fiyatta, sağlık, güvenlik ve huzur sağlayacak
meskenlere kavuşturmaktır.
Gelişmiş sosyal devletler tarafından gelir seviyesi düşük
olan aileler için inşa ettirilen sosyal konutların özellikleri genelde
şunlardır:
1.)
Kira veya satış bedeli konut piyasasının
altındadır.
2.)
Barınma şartları, iç ve dış mimarî özellikleri
standartlara uygundur (Tuvalet, banyo, su, elektrik, lavabo, ısıtma sistemi
normlara uygundur).
3.)
Çevre ile uyumludur: Konutlar tabiî ve sosyal
çevreye uygun olarak inşa edilir ve aile fertlerinin sağlıklı bir ortamda
hayat sürdürebilmelerine imkân tanınır.
Almanya'da sosyal konutların yapımı iki yöntemle
gerçekleşmektedir:
1.)
Merkezî idarenin malî desteği ile çoğu kez mahallî
idarelerin girişimi neticesinde yapılan toplu sosyal konutlar.
2.)
Özel sektörün veya şahısların mülkiyeti altında
bulunan konutların tadilatı ve restorasyonu için mahallî idarelerce sağlanan
nakdî yardımın karşılığı olarak bu konutların, sosyal konut olarak belirli
bir süre için mahallî idarelerin denetimi altına alınması ve ihtiyaç sahibi
yoksullara düşük kira bedeline verilmesi.
Sosyal konutların dağıtımında ilk önce muhtaç ve çok
çocuklu aileler, bebek bekleyen aileler, genç ve yoksul evliler, tek
ebeveynli aileler (genellikle babasız çocuklu anneler), yaşlı ve özürlülere
bakan aileler gelmektedir.
2.2.3 Yaygın Sosyal Hizmetler Sistemi
Sosyal hizmetler, kişi, grup ve toplulukların yapı ve
şartlarından doğan ya da kendi denetimleri dışında meydana gelen bedenî,
zihnî ve ruhî eksikliği, fakirlik ve eşitsizliği gidermek veya azaltmak,
toplumun değişen şartlarından doğan sosyal sorunları çözümlemek, insan
kaynaklarını geliştirmek, hayat standartları iyileştirmek ve yükseltmek,
fertlerin birbirleriyle ve sosyal çevresi ile uyum sağlamasını
kolaylaştırmak maksadıyla insan şeref ve haysiyetine yaraşır eğitim,
danışmanlık, bakım, tıbbî ve psiko-sosyal rehabilitasyon alanlarında devlet
veya gönüllü-özel kuruluşlar tarafından sistemli bir şekilde ifa edilen
hizmet programlarının bütünüdür.
Sosyal hizmetler, herhangi bir sebeple sosyal veya
ekonomik muhtaçlıklarla karşılaşan kişilere ve ailelere fayda sağlamak,
psiko-sosyal yönden destek olmak, insan haysiyetine uygun yaşayış düzeyinin
gerçekleşmesine katkıda bulunmak hedefine yönelmektedir.
Her toplumda yoksulluğa itilen insanlar olacaktır.
Bunların önemli kısmı, kendi iradeleri dışında korunmaya muhtaç duruma
düşmektedir. Bazıları ise, özürlülerde olduğu gibi doğuştan itibaren
başkalarının sürekli yardımına ve(ya) sakatlık derecesine göre belirli
oranda bakımına ve himayesine muhtaçtırlar. Bu kişilerin maddî olmasa da,
sosyal yönden dışlanmamaları için, sosyal hizmetler alanında desteğe
ihtiyaçları vardır.
Sosyal hizmetlerin kapsamı ve ilgi alanları şunlardır:
1.)
Tıbbî destek ve sağlık hizmetleri.
2.)
Psiko-sosyal danışmanlık hizmetleri.
3.)
Kurumsal ıslah ve rehabilitasyon hizmetleri.
4.)
Çocuk koruma ve kurumsal yetiştirme hizmetleri.
5.)
Gençliğe ve yetim çocuklara eğitsel destek
hizmetleri.
6.)
Yaşlılara kurumsal barınma ve psiko-sosyal destek
hizmetleri.
7.)
Tabiî afetlerde kişilere psiko-sosyal destek
hizmetleri
8.)
Sorunlu ailelere mânevî destek hizmetleri.
9.)
Özürlülere yönelik meslekî ve psiko-sosyal
rehabilitasyon hizmetleri.
10.)
Bakıma muhtaç yaşlı, hasta veya özürlü insanlara
psiko-sosyal ve bakım hizmetleri.
11.)
Sokak çocukların ve hayat kadınlarının (fuhşa
itilen kadınların) psiko-sosyal rehabilitasyonu.
12.)
Şiddet gören (görmüş olan) insanlara psiko-sosyal
destek hizmetleri.
13.)
Borçlu ve işsiz kalanlara psiko-sosyal danışmanlık
hizmetleri.
3.
TÜRKİYE’DE YOKSULLUK SORUNUNUN KARŞISINDA KSY
UYGULAMALARININ YERİ
Türkiye’de, resmî olarak tanımlanmış bir yoksulluk sınırı
olmadığından, hangi gelir seviyesi altında kalanlara KSY yapılması gerektiği
hususunda ortak bir uygulama yöntemi bulunmamaktadır. Bunun yanında bütün
muhtaçları veya belirli muhtaç grupları içine alan KSY niteliği taşıyan
sosyal koruma uygulamaları, gelişmiş sosyal yardım sistemlerinden farklı
olarak, yoksulluk sınırını son derece düşük gelir seviyesinde tutmaktadır.
Dolayısıyla muhtaçlara sağlanan ve çoğu kimi zamanda süreklilik arz etmeyen
aynî veya nakdî yardımlar da, çoğu kez kifayetsiz kalmaktadır.
Diğer taraftan Türkiye’de sosyal sigortalı olarak
çalışanlar, aile fertleri ile birlikte sosyal güvenlik kapsamında
sayıldıklarından dolayı, gelir durumlarının sosyal ihtiyaçlarını karşılayıp
karşılamadıklarına bakılmaksızın, genelde KSY programlarına dâhil
edilmemektedirler. Bu itibarla Türk sosyal güvenlik sistemi çerçevesinde
oluşturulan ve koruma karakteri taşıyan KSY’den sadece mutlak mânâda
yoksullar, yani gelirden tamamen mahrum olan muhtaçlar yararlanabilmektedir.
Bu bölümde, kronolojik olarak tanıtılan ve ülkemizde
uygulanan sosyal koruma (yardım) amaçlı kanunî düzenlemelerin
fonksiyonlarını ve etkinliklerini anlayabilmek ve değerlendirebilmek için
de, yukarıda izah etmeye çalıştığımız faktörleri göz ardı etmemek
gerekmektedir.
3.1. Âfetlerden Zarar Gören Muhtaçların Korunması
15.05.1959 tarih ve 7269 sayılı “Umumî Hayata Müessir
Âfetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun”,
âfet sonucu tabiî ihtiyaçlarını karşılamaktan mahrum kalan kişilerin temel
ihtiyaçlarının (yedirme, giydirme, barındırma) İmar ve İskan Bakanlığınca
meccanen (karşılıksız) nakdî ödemeler yoluyla karşılanmasını öngörmektedir.
Söz konusu ihtiyaçlar için gereken aynî yardımlar, Türkiye Kızılay Derneği
tarafından yapılmaktadır. Âfet sonucu yaralanan veya hastalanan kimseler, en
yakın tedavi merkezine sevk edilmektedir. Özel veya resmî tüm sağlık
kurumları, hastaları kabul edip tedaviye mecburdur. Resmî yerler, bu
hizmetleri bedelsiz vermek mecburiyetindedirler. Tedavinin özel yerlerde
yapılması gerektiğinde, ortaya çıkan masraflar, yetkili Bakanlıkça
karşılanmaktadır.
3.2. Tabiî Âfetlerden Zarar Gören Muhtaç Çiftçilerin
Korunması
20.06.1977 tarih ve 2090 sayılı “Tabiî Âfetlerden Zarar Gören Çiftçilere
Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanun”, tek geçim kaynağı ziraat ve hayvancılık
olan kişilerin, tabiî âfetler sonucu ziraî açıdan zarara (gelir kaybına)
uğramaları, ürünlerinin ve üretim imkânlarının önemli ölçüde bozulması ve
âfet sonucu muhtaç duruma gelmeleri hâlinde, kendilerine KSY yapılmasını
emretmektedir. Âfetten etkilenen çiftçilere kredi verme, teknik yardım
yapma, yapılacak ve onarılacak tesislerin maliyetlerine katılma şeklinde
destekle de bulunulmaktadır. Çiftçi, uğradığı zararı diğer tarımsal veya
başka gelirleri ile karşılayacak güce sahip değilse ve geçimini
sağlayamayacak derecede muhtaç hâle gelmişse, kendisine karşılıksız mal veya
para yardımı yapılmaktadır. Zarar ve ziyanlarını mahiyetini, oranlarını ve
tutarlarını tespit etmek, çiftçinin ödeme gücüne göre karşılama şekillerinin
belirlemek maksadıyla il ve ilçelerde "Hasar Tespit Komisyonları"
kurulmaktadır. Yardımların finansmanı, Gıda-Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
bütçesinde oluşturulan bir fondan karşılanmaktadır.
3.3. Muhtaç Yaşlı ve Özürlülerin Korunması
1977 tarih ve 2022 sayılı “Altmış Beş (65) Yaşını
Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması
Hakkında Kanun”, KSY kapsamında muhtaç yaşlıları korumayı hedeflemektedir.
Bu kanundan; 65 yaşını doldurmuş, kendisine bakmakla mükellef kimsesi
bulunmayan muhtaç yaşlılar ile 65 yaşından küçük ve/fakat sakat ya da
başkasının yardımı olmaksızın hayatını devam ettiremeyecek derecede güçsüz
olan kimseler de yararlanabilmektedir.
65 yaşını doldurmuş yaşlıların muhtaç sayılabilmeleri
için kendilerinde, birisi sağlık, diğeri de ekonomik olmak üzere, iki şart
aranmaktadır. Yani, iş görme ve çalışma gücünün kaybı (malullük) sonucunda
yaşlının, her türlü düzenli gelirden mahrum olması gerekmektedir. Diğer
taraftan, sosyal güvenlik kuruluşlarının herhangi birisinden gelir veya
aylık almayan yaşlılar da, (05.03.92 tarih ve 3783 sayılı kanuna göre) KSY
kapsamına alınmaktadır. Bunun dışında, yaşlı bir insanın her türlü gelirin
toplamının aylık ortalamasının, kanun tarafından hayat boyunca bağlanacak
aylık yardım miktarından az olması hâlinde de, kendisine aylık
bağlanmaktadır.
65 yaşını doldurmamış olmasına karşılık, özürlü
olmalarından dolayı malul veya işsiz olan kişiler de, bu kanun kapsamına
girmektedir. Ancak, işsiz özürlülerin bu kanundan yararlanabilmeleri için,
18 yaşından büyük olmaları ve çalışma güçlerini de an az % 40 oranında
kaybettiklerini, tam teşekküllü hastane raporu ile ispatlamaları
gerekmektedir. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının süreklilik arz
etmeyen KSY’den yararlanan kişiler de, bu kanun kapsamına alınmaktadır.
Kanundan yararlanmak isteyen muhtaçlar, işlemleri yürüten mahallî maliye
teşkilatlarına (illerde Defterdarlık ve ilçelerde Mal Müdürlüğü) müracaat
etmek mecburiyetindedirler. Müracaat için istenen belgeler şunlardır: 1)
Sorumlu kurumlardan temin edilen hazır dilekçe örneği. 2) Muhtardan alınacak
ikametgah ilmühaberi. 3) Mal bildirim bildirgesi (Dilekçe örneğinde yer alan
bir bölümde kişisel beyan yapılmaktadır). 4) Muhtaçlık belgesi (Bu işlem,
yine dilekçe örneğinde yer alan bir bölümde yapılmaktadır. Ancak, bu işlem,
genelde Vali veya yardımcısının başkanlığında, 7 kişiden oluşan İl İdare
Kurulu üyelerinin olumlu onayı ile tamamlanmaktadır). 5) Tam teşekkülü
Sağlık Kurul Raporu. 6) Vukuatlı nüfus kayıt örneği ve üç adet vesikalık
fotoğraf.
İl İdare Kurulu’nda onaylanan dilekçe, Ankara-Emekli
Sandığı Genel Müdürlüğüne gönderilmektedir. Resmî incelemelerin tamamlanması
hâlinde, kişiye tanıtım kartı (Kimlik Belgesi) gönderilmekte ve müracaat
tarihinden itibaren geçerli olmak sûretiyle maaş bağlanmaktadır. Tanıtım
kartı, aylık ödemelerinde kimlik belgesi yerine geçtiği gibi, Devlet
Hastanelerinde yapılacak ücretsiz tedaviler için de geçerlidir.
2022 sayılı kanundan yararlanabilen hak sahiplerine,
nakdî yardım esasına göre aylık sosyal gelir bağlanmaktadır. Her yıl bütçe
kanunu ile tespit edilen aylıklar, hak sahiplerine üçer aylık dönemler
halinde, ikametgâhlarına en yakın Ziraat Bankası şubeleri kanalıyla Emekli
Sandığı tarafından ödenmektedir. Yıllara göre üç aylık ödemelerin ortalama
miktarı şu şekildedir: 1999: 20 milyon TL; 2000: 38 milyon TL; 2001: 45
milyon TL; 2002: 70 milyon TL; 2003: 210 milyon TL. Kapsamına giren
muhtaçlara sürekli olarak ödenen miktarlar, aylık bazında ele alındığında,
ferdî ve ailevî ihtiyaçları yeterince karşılamadığı açıktır.
3.4. Sosyal Hizmetler Kapsamında Muhtaçların Korunması
24.05.1983 tarih ve 2828 sayılı “Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu” ile sosyal hizmetlerin yanında yoksul
durumundaki kişi ve ailelere KSY yapılması hedeflenmektedir. Nitekim kanunun
9. maddesinin (d) fıkrası, yoksullukta olan, temel ihtiyaçlarını
karşılayamayan ve hayatlarını en düşük düzeyde dahî sürdürmekte güçlük çeken
kişi ve ailelere, kaynakların yeterliliği ölçüsünde aynî ve nakdî
yardımların yapılacağından bahsetmektedir.
3.5. Muhtaç Sanatçıların Korunması
23.01.1986 tarih ve 3257 sayılı “Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu”,
Türk sinema ve müzik sanatı sahasında çalışan veya çalışmış olan artist,
oyuncu, kameraman, yönetmen, figüran, senarist, dublajcı, bestekâr, söz
yazarı, aranjör, icracı ve müzik aleti kullananlara destek vermek ve muhtaç
olanlara da sosyal yardım yapmak maksadıyla ihdas edilmiştir. Yardımların
niteliği konusunda kanunda somut bir açıklama yapılmamıştır. Ancak,
yardımların sağlanması yönünde Kültür Bakanlığı bünyesinde "Sinema ve Müzik
Sanatını Destekleme Fonu"nun oluşturulması ve öngörülen hizmetlerin yerine
getirilebilmesi maksadıyla bir "Değerlendirme Komisyonu" nun kurulması
yönünde hükümler bulunduğuna göre, yapılacak yardımların maddî olduğu
sonucuna varılabilir.
Yardımlar, muhtaçlığın niteliğine göre bir seferlik nakdî ödeme veya
süreklilik gösteren periyodik ödemeler (aylık) şeklinde yapılabilmektedir.
Fon gelirlerinin % 15'i, yardımlara tahsis edilmektedir. Fonun gelirleri,
ağırlıklı olarak her yerli ve yabancı film ve video kopyasından, her plak ve
ses kasetinden alınan para, kayıt ve tescil sırasında yerli ve yabancı
eserlerden alınan kayıt ve tescil ücretinden meydana gelmektedir. Kültür
Bakanlığı, genelde sanatçı meslek birliklerinin müracaatı üzerine
sanatçılara hastalık ve muhtaçlık gibi hâllerde para yardımı yapmaktadır.
3.6 “Fak-Fuk-Fon” Kapsamında Muhtaçların Korunması
14.06.1986 tarih ve 3294 sayılı “Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Kanunu”, sosyal sigortalar dışında kalan ve muhtaç duruma
düşmüş yoksullara maddî yardım öngörmektedir. Bu kanun sâyesinde, sosyal
güvenlik kuruluşlarından gelir ve aylık almayan, fakru-zaruret ve muhtaçlık
içinde bulunan tüm vatandaşlara, ihtiyaçlarının türü ve boyutuna göre bir
kez, birkaç kez veya sürekli olarak nakdî ve(ya) aynî yardımlar
yapılmaktadır. Örn., “yeşil kart” kapsamı dışında kalan fakirlere, tedavi ve
ilaç masrafları karşılanmakta, istihdam sağlayan projeler için nakdî veya
teknik malzeme yardımı yapılmakta; karşılıksız burs şeklinde eğitim desteği
sağlanmakta; gıda, giyim, yakacak gibi yardımlar ve özürlü vatandaşlara,
özür çeşidi ve derecesine göre, suni organ veya sakat arabası gibi
araç-gereç yardımı yapılmaktadır.
KSY, halk arasında "Fak-Fuk-Fon" (Fakir Fukara Fonu)
olarak bilinen "Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu" tarafından
karşılanmaktadır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulu,
Başbakan tarafından vazifelendirilecek bir Devlet Bakanı'nın Başkanlığında,
Başbakanlık Müsteşarı, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı, Sağlık Bakanlığı
Müsteşarı ile Vakıflar Genel Müdürlüğünden müteşekkildir. Kurul kararları,
Başbakanın onayı ile yürürlüğe girmektedir. Kanun gereğince fon çalışmaları,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun, il ve(ya) ilçe bazında
Valiliğe-Kaymakamlığa bağlı olarak kurulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Vakıfları, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile İçişleri Bakanlığının
denetimindedir. Fonda toplanan kaynakları, ülke çapında ihtiyaç sahiplerine
dağıtmak üzere her il ve ilçede Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları
kurulmuştur. Mülkî idare amirleri, vakfın tabiî başkanı olup, illerde
Belediye Başkanı, Emniyet Müdürü, Defterdar, İl Milli Eğitim Müdürü, İl
Sağlık Müdürü, İl SHÇEK Müdürü ve Müftü; İlçelerde Belediye Başkanı, İlçe
Emniyet üst görevlisi, Malmüdürü, İlçe Milli Eğitim Müdürü, Sağlık
Bakanlığının ilçe üst görevlisi ve Müftü, vakfın mütevelli heyetidir. Her
faaliyet dönemi için, il ve ilçelerde hayırsever vatandaşlar arasında
Valinin seçeceği üçer kişi, mütevelli heyetinde görev almaktadır.
Vakfın
gelirleri veya en önemli fon kaynakları şunlardır: 1.) Trafik para
cezalarının yarısı. 2.) TRT reklam gelirlerinin %30'u. 3.) İl ve ilçe
vakıflarının gelirleri: a) Fondan aktarılacak kaynaklar. b) Her nevi fitre,
zekat, kurban derisi yardımları. c) Mahallî idare bütçelerinden % 2 oranında
ayrılacak paylar. d) İşletme ve iştiraklerden elde edilen gelirler.
KSY’den
yararlanabilmek için, aşağıdaki şartların yerine getirilmesi gerekmektedir:
1.) Sosyal Güvenlik Kuruluşlarla herhangi bir ilginin olmaması. 2.) Muhtaç
durumda olmak veya sosyal teşvike ihtiyaç duymak. 3.) Türkiye'de ikamet
ediyor olmak (Yardımlar ayrıca vatansızlar, göçmenler ve yabancı uyruklular
için de yapılabilir).
Fon
gelirleri, sosyal amacına uygun olarak muhtaçlara yönelik sarf edilmesi
gerektiği hâlde, uygulamada gelirlerin önemli bir kısmı, bütçe açıklarını
kapatmak için bütçeye aktarılmaktadır. Örn.: 1986-1990 yılları arasında, fon
gelirlerinin ancak % 10'nu bütçeye kesilmekte iken, bu oran ilk kez 1991
yılında % 20'ye, 15.09.1993 tarihinde, Başbakanlık oluru ile birden % 75'e
yükseltilmiştir. Bu kesinti oranı, 27.3.1995 tarihinden itibaren % 78' e
çıkartılmak sûretiyle rekor bir zirveye ulaşmıştır. 19.07.1996 tarihine
kadar devam eden bu yüksek kesinti oranı, daha sonraları % 60 (1996), 40
(1997) ve % 30'a (1998) indirilmiştir. 01.01.1999 tarihinden itibaren
bütçeye yapılan kesinti oranı yine % 40'a çıkartılmıştır.
2003
yılı itibariyle fonda 1 milyar doların bulunduğu belirtilmektedir. Genelde
geri dönüşsüz bir biçimde dağıtılan bu paralardan bir kısmı (% 50 – 70),
özellikle yoksul kadınlara, üretken ve girişimci olmalarını sağlamak
maksadıyla hibe yerine kredi verilmesi üzerinde pilot çalışmalar
yapılmaktadır.
3.7. Muhtaçların Sağlık Yönünden Korunması
18.02.1992 ve 3816 sayılı "Ödeme Gücü Olmayan
Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşil Kart Verilerek Devlet Tarafından
Karşılanması Hakkında Kanun" (Kısacası: “Yeşil Kart Kanunu”)
çerçevesinde, hiçbir sosyal güvenlik kurumunun güvencesi altında olmayan,
Türkiye'de ikamet eden ve yoksul durumunda olan (aylık geliri veya aile
içindeki gelir payı 1475 sayılı İş Kanununa göre belirlenen asgarî ücretin
vergi ve sosyal sigorta primi dışındaki miktarının 1/3'ünden az olan, yani
net asgarî ücretin üçte birinden az geliri olan) Türk vatandaşlarına, talep
üzerine Valilik veya Kaymakamlık tarafından “Yeşil Kart” adı altında bir
sağlık karnesi verilmektedir. Bu karne sâyesinde hak sahipleri, bedel
ödemeksizin yataklı tedavi hizmetlerinden faydalanabilmektedir.
Yeşil Kart uygulaması, hem sosyal hizmetler kapsamında
ücretsiz bir sağlık hizmeti, hem de KSY olarak değerlendirilebilir. Ancak,
burada gelir transferi, direkt olarak muhtaç kişiye yapılmamaktadır. Sadece
sağlık hizmetlerinden yararlanan yoksul vatandaşın sağlık giderleri, dolaylı
olarak muhtaç kişi adına ödenmektedir.
Sağlık Bakanlığı, Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğünün
verilerine göre, Türkiye'de yeşil kart alanların sayısı 2001 (Eylül) yılına
göre 11 milyonu aşmıştır. Bu da, ülkemizde ortalama olarak 6-7 kişiden
birinin yeşil karta sahip olduğunu göstermektedir.
3.8. Sakatlanan Muhtaç Çiftçilerin Korunması
23.07.1995 tarih ve 4123 sayılı “Tabiî Âfet Nedeniyle
Meydana Gelen Hasar ve Tahribata İlişkin Hizmetlerin Yürütülmesine Dair
Kanun”, tabiî âfet sebebiyle sakat kalanlara nakdî yardım yapılmasını
öngörmektedir. Yapılacak yardımların miktarı, Bakanlar Kurulu tarafından
belirlenmektedir. Miktarın tespiti hakkında belirli bir formül
belirtilmemiştir. Ancak, bir kereye mahsus olmak üzere ödenen miktarlar,
sakatlık derecesine göre değişmektedir. Aynı sebepten dolayı ölenlerin
birinci derecedeki yakınlarına da, Başbakanlıkça uygun görülen bir fondan
ölüm yardımı yapılmaktadır. Bunun dışında, tabiî afetten dolayı konutları
zarar görenlerin barınmalarını sağlamak ve yapılarının onarımı için İmar ve
İskan Bakanlığınca nakdî yardım yapılmakta, borçlandırılarak arsa ve yapı
malzemesi verilmektedir. Bakanlıkça bina yaptırılabileceği gibi inşaat
kredisi de sağlanabilmektedir. Konut teslimi, konut inşası ve diğer
yardımlar için yapılan borçlandırmalar faizsizidir ve 20-30 yıl arası bir
sürede geri ödenmektedir. Âfet halinde meydana gelen zararlar için yapılan
nakdî yardımlar Bakanlığın bünyesinde bulunan "Âfet Fonu"ndan
karşılanmaktadır.
3.9. Vakıf İmaret Yönetmeliğine Göre Muhtaçların
Korunması
01.01.1999 tarihinde yürürlüğe giren Başbakanlık Vakıflar
Genel Müdürlüğü, Muhtaç Aylığı ve Vakıf Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik hükümlerine göre, kendisini, eşinin, çocuklarını
ve bakmakla mükellef olduğu ana ve babasını asgarî seviyede geçindirmeye
yetecek geliri, malı veya kazancı bulunmayan, muhtaç olup başka bir yerden
maaş ve ücret almayan, çalışarak hayatını kazanacak durumda olmayan
muhtaçlara aylık bağlanmaktadır.
Aynı Yönetmelik, bedenî, zihnî ve ruhî yapıları
itibariyle en az % 40 oranında fonksiyon kaybına sebep olan organ yokluğu
veya bozukluğuna uğrayan özürlülere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda
belirtilen ve memur taban aylıklarına uygulanan taban aylığı katsayının dört
yüz gösterge rakamı ile çarpımından elde edilecek miktarda aylık
bağlanmaktadır.
NİHAİ DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLER
·
Yoksullara yönelik sosyal politika ve sosyal
hizmetlerin türü ve boyutunun belirlenebilmesi için, başta mutlak yoksulluk
kapsamına giren fakirlerin sayı ve durumları hakkında ayrıntılı istatistikî
bilgilere ihtiyaç vardır. Yoksullukla mücadele stratejilerinde her bir
yoksulluk türünün göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
·
Yoksullukla mücadelede tâkip edilecek en isabetli
yöntem, sosyal siyasetin genel esas ve hedefleri doğrultusunda yoksulların
ekonomik sorunların yanında psiko-sosyal profilleri ile ilgili verileri
doğru olarak ortaya çıkartmak, değerlendirmek ve buna göre çözüm
stratejileri geliştirmek olmalıdır. Yoksulluğa karşı sosyal politikalar,
yardıma muhtaçlık derecesi, temel sosyo-kültürel ihtiyaçları karşılayan KSY
miktarı, istihdam edilebilirlik ve sosyal hayata intibak gibi bir çok
faktörü dikkate alarak hazırlanması ve uygulanması elzemdir.
·
Yatalak ve(ya) bakıma muhtaç yaşlı veya özürlü
insanların evde bakımlarını kolaylaştırıcı bakım desteğinin, finansman
bakımından KSY veya ileriye yönelik sosyal sigortalar sisteminde
oluşturulabilecek bakım sigortası aracılıyla uygulanması ve geliştirilmesi
yönünde sosyal hizmetler alanında kurumsal bakım sisteminin oluşturulması
gerekmektedir. Bunun için de yardıma muhtaçlık kriterinin yanında bakıma
muhtaçlık esaslarının da belirlenmesi gerekmektedir. Kurumsal bakım
hizmetlerinin oluşturulmasının ötesinde bakıma muhtaç kişilerin ve onlara
bakan aile fertlerinin sosyo-ekonomik mağduriyetlerini gidermek, sosyal
siyasetin ve sosyal hizmetlerin hedef ve görevleri arasında sayılmalıdır.
·
Yardıma ve bakıma muhtaç kişilerin sosyal koruma
kapsamına alınabilmesi ve KSY’nin sağlıklı, etkili ve âdil bir biçimde
yapılabilmesi, yoksulluğun isabetli tanımının yanında yoksulluk sınırının
ortak bir standarda göre belirlenmesine bağlıdır. Türkiye’de dağınık ve
karışık bir görünüme sahip olan KSY programları çerçevesinde birbirinden
farklı kriterlere göre yapılan hemen hemen bütün maddî destekler, maddî
bakımdan geçim sıkıntısı çekenlere (nispî yoksullara) yönelik değildir. Türk
KSY, genelde ekonomik şartlar yönünden toplumun normal geçim düzeyinin çok
altında bulunan ve âdeta açlıkla mücadele edenlere yönelik programlanmış bir
yapı sergilemektedir. Bunun dışında kalan diğer muhtaçlara çoğu kez yardım
yapılmamaktadır. Ancak, maddî yönden toplumun en alt katmanlarında yaşayan
yoksullara yapılan yardımlar, temel sosyo-ekonomik ihtiyaçları karşılamak ve
onları sefaletten kurtarmak açısından da yeterli olmaktan çok uzaktır.
·
Nitelik ve nicelik bakımından birbirinden farklı
KSY uygulamalarına son verebilmek için, AB’ye uyum süreci çerçevesinde
“Ortalama Net Gelirin Eşdeğerliliği” ilkesinin hayata geçirilmesi yönünde
çalışmalar yapılmalıdır. Özellikle çalışmaya muktedir olmayan yoksul özürlü,
malul ve yaşlıların, asgarî hayat standardının altında yaşamaktan
kurtulabilmeleri ve bir ömür boyu maddî güvence içinde yaşayabilmeleri için,
gerekli kanunî düzenlemelere ihtiyaç vardır. Bunun yanında, KSY
kaynaklarının maksadına uygun olarak kullanımını sağlamak için, fonların
bağımsız kuruluşların denetimine açık olmalıdır.
·
Yoksullukla mücadelede en etkili yöntem, koruyucu
tedbirlerle yoksulluğun önüne geçmektir. Bunun için de çalışmaya muktedir
olan yoksulları üretken hâle getirmek icap edecektir. Gerek normal emek
piyasasında, gerek korumalı işyerlerinde, gerekse ev ortamında
çalışabilmelerini sağlayabilmek için, bütün alternatif istihdam
modellerinden yararlanmakta fayda vardır. Meslekî eğitim programları ve
aktif istihdam politikaları, yoksulların istihdamını kolaylaştıracak en
etkili enstrümanlardandır.
·
Yoksullukla mücadelede ortaya konulacak kanunî
düzenlemelerin başarılı olarak uygulanabilmesi için, bütün düzenlemelerin,
birbiriyle bağlantılı ve bütünsel olması gerekmektedir. Belki de en doğrusu,
bütün muhtaç kesimleri içine alacak ortak bir “sosyal kanun”un ihdas
edilmesidir. Ayrıca, tedbirlerin ve kararların, özellikle yetkili ve yükümlü
kurum ve kuruluşların sosyal hizmet uzmanları ve diğer elemanları tarafından
sosyal dayanışma ve sorumluluk şuuru çerçevesinde uygulanması önemlidir.
Bürokratik engellerden arındırılmış ve yoksulların spesifik ihtiyaçları
doğrultusunda esnek çözümler hayata geçirilmelidir. KSY sisteminin
oluşturulabilmesi ve kaynak israfına son verebilmek için, ayrı ayrı KSY
programları uygulamak yerine, bunların koordineli ve tek bir idarî çatı
altında yürütülmesi gerekmektedir.
·
KSY’nin etkili ve verimli bir şekilde muhtaç
yoksullara ulaşabilmesi için, sosyal bürokrasiyi mümkün mertebe asgarî
seviyede tutmak ve sosyal kurumların toplam kalite yönetimi anlayışına uygun
bir biçimde hizmet etmelerini temin etmek gerekmektedir. Verimlilik ve
etkinlik esaslarına göre işlemeyen bürokratik ve hantal bir sosyal devlet,
topluma ek malî yükler getireceği gibi, elde edilen gelirlerin de ancak
belirli bir oranını muhtaçlara aktarabilecek ve kaynak israfına sebebiyet
verecektir. Yoksullukla beslenen ve bundan dolayı da alternatif politikalar
(aktif istihdam politikaları) üretemeyen sosyal bürokrasi, yoksullukla
mücadelede de başarı olamaz.
·
Sosyal devlet, yoksullukla mücadelede ve
yoksulların sosyal tecrit tehlikesine karşı sivil toplum örgütleri ile
işbirliğine gitmelidir. Katılımcı demokrasi anlayışı çerçevesinde, gönüllü
kuruluşların sosyal faaliyetlerine kanunî ve organizasyonel destek
sağlanmalıdır. Varlıklı kesimlerin yardımlaşma duygularını ve sosyal
dayanışma temayüllerini sürekli olarak canlı tutabilmek, sosyal barışı temin
etmek ve devletin sosyal harcamalarına maddî destek bulabilmek için, hayır
kuruluşlarının geniş çaplı etkinliklerine daima ihtiyaç vardır.
·
Psiko-sosyal rehabilitasyon hizmetleri kapsamında
aile hayatından kopmuş sokak çocuklarına, okul dışında kalmış, okuma yazma
bilmeyen çalışabilir durumda olan işsiz özürlülere ve diğer yoksul
yetişkinlere, ya okul eğitimi verilmeli, ya da okuma yazma kurslarına
katılmaları sağlanmalıdır. İşsiz ve yoksul (özürlü) yetişkinler için, ayrıca
yaygın bir şekilde beceri kazandırma kursları verilmelidir.
·
Koruyucu sosyal politikalar vasıtasıyla yoksulluğa
kökten çözmek, sosyal devletin temel hedeflerinden olmalıdır. Bunun için de
yoksulluğa yol açan işsizlik, göç gibi yapısal sorunların üzerine
gidilmelidir. Meslekî ve teknik eğitim, kısa yoldan beceri kazanma veya
meslek edinme fırsatlarının, işsiz ve yoksul kitleler için ücretsiz ve kolay
erişilebilir olmalıdır. Aktif istihdam politikalarının belirlenmesinde ve
uygulanmasında endüstriyel demokrasi anlayışı çerçevesinde sosyal tarafların
katılımı söz konusu olmalıdır.
·
Sürdürülebilir kalkınma stratejileri çerçevesinde
özellikle yüksek ölüm riski taşıyan hastalıklarla yoksulluğa bağlı gelişen
psiko-sosyal ve sağlık problemlerine (bebek ölümleri, bulaşıcı hastalıklar,
madde bağımlılığı, çevre riskleri, stres, depresyon, intihar) karşı koruyucu
sağlık politikaları ve tıbbî sosyal hizmetler uygulanmalıdır.
·
Meslekî ve teknik eğitim, istihdam oluşturma,
işsizlikle ve dolayısıyla yoksullukla mücadele etmede kullanılan en önemli
ve etkin vasıtalardan birisidir. Bundan dolayıdır ki, gerek örgün eğitim,
gerekse vasıfsız ve işsiz yetişkinlere yönelik halk eğitim alanında yapı ve
işleyiş yönünden çok yönlü olarak geliştirilmesi gereken meslekî ve teknik
eğitimin, stratejik sosyal siyaset ve teknolojik gelişim boyutu açısından
daha fonksiyonel ve etkin bir konuma getirilmesi gerekmektedir. Meslekî ve
teknik eğitimin, emek piyasası şartlarına uygun ve sosyo-ekonomik
gelişmelerle uyumlu olarak esnek ve örgütlü bir sistem içinde değişik sosyal
grupların ihtiyaçlarına binaen sağlanmasında fayda vardır. İstihdam
imkânlarını kolaylaştıran meslekî eğitim programlarının etkin bir biçimde
yürütülebilmesi için, gerek merkezî, gerekse mahallî boyutuyla, değişik
resmî ve sivil toplum kuruluşları arasında bir işbirliğinin sağlanması
zarurîdir (Üniversiteler ve diğer meslekî-teknik eğitim kurumları; İş Bulma
Kurumu; Halk Eğitim Merkezleri; Meslek Odaları; İşçi ve İşveren Sendikaları;
esnaf Dernekleri; Özürlü Dernekleri; Sanayi Temsilcileri vb.).
·
Bunun yanında genel sosyal-refah seviyesini
yükseltebilmek için, sosyal sigortalı ve/fakat asgarî ücretle çalışanların
nispî yoksulluklarını giderici aile politikalarının (ödeneklerinin)
uygulanmasına ihtiyaç vardır. Bu kapsamda meselâ yeterli düzeyde gelir elde
edemeyen veya gelirleriyle temel ihtiyaçlarını karşılayamayan çocuklu
ailelere aylık kira ve(ya) çocuk parası desteği sağlanmalıdır. Bir başka
ifadeyle, KSY kapsamına sadece gelirden yoksun olanlar değil, gelirlerine
rağmen asgarî hayat standardının altına düşenler de dâhil edilmelidir. Böyle
bir uygulama, işgücü maliyetlerini artırmadığı için, hem istihdamı
korumakta-geliştirmekte (kayıt dışı çalışmayı önlenmekte), hem de kişilerin
satın alma gücünü de artırmaktadır.
KAYNAKLAR
Badelt, Christoph ve Österle, August; Grundzüge der
Sozialpolitik – Allgemeiner Teil: Sozialökonomische Grundlagen; Wien; 1998.
Berghman, Jos ; Social Exclusion in Europe: Policy
Context and Analytical Framework; in: Room, Graham (Hg.): Beyond the
Threshold: The Measurement and Analysis of Social Exclusion; Bristol; 1995.
Dumanlı; Recep; Yoksulluk ve Türkiye’deki Boyutları; DPT
Yay.; No: 2449; Ankara; 1996.
Esping-Andersen Gosta; The Three Worlds of Welfare
Capitalism; Cambridge; 1993.
Europäisches Parlament (Hg.): Frauen und Armut in Europa.
Arbeitsdokument. Reihe: Rechte der Frauen; Nr. 5/1994.
Gore Charles; Introduction: Markets, Citizenship and
Social Exclusion; in: Rodgers Gerry/Gore Charles/Figueiredo, José B. (Hg.):
Social Exclusion: Rhetoric, Reality, Responses; Genf; 1995.
Grieswelle, Detlef; Sozialpolitik der Zukunft; Olzog
Verlag; München; 1996.
Guger, Alois (Koordination); Umverteilung durch
öffentliche Haushalte in Österreich,; Wien; 1996.
Hauser, Richard; “Armut in Deutschland”; in: Textor,
Martin; Sozialpolitik; Westdeutscher Verlag; Hof; 1997.
Heitzmann, Karin; Transitions to Adulthood, Lone
Parenthood, Sickness or Disability and Retirement: Empirical Analysis of the
ECHP for Austria; Working Paper für das EU T.S.E.R. Forschungsprojekt:
“Family Structure, Labour Market Participation and the Dynamics of Social
Exclusion”; Wien; 1999.
Jordan, Bill; A Theory of Poverty and Social Exclusion;
Bristol; 1996.
Karakaş, Eser; “Sağlık ve Egemenlik”; Zaman Gazetesi;
19.03.2003.
Kieselbach, Thomas; Arbeitslosigkeit als psychologisches
Problem–auf individueller und gesellschaftlicher Ebene; in: Kurswechsel
2/1994.
Kommision der EU; in: Hermann, Peter: Sozialismus für
Arme? Gedanken zum EU-Programm “Armut 3“, in: NP 5/1995.
Küçükkaraca, Nilgün; “Yoksulluk ve Kadın”; İnsanî Gelişme
ve Sosyal Hizmet: Prof. Dr. Nesrin Koşar’a Armağan; Hacettepe
Üniversitesi-Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu; Yayın No: 009; Ankara; 2001.
Leibfried, Stephan ve Voges, Wolfgang; Armutslagen im
Lebensverlauf: Zeitdynamische Analysen von Sozialhilferisiken; Bremen; 1992.
Liefmann-Keil Elisabeth; Ökonomische Theorie der
Sozialpolitik; Berlin; 1961.
Nolan, Brian ve Whelan, Christopher T.; Resources,
Deprivation and Poverty; Oxford; 1996.
Pelzmann, Linde; Wirtschaftspsychologie:
Arbeitslosenforschung, Schattenwirtschaft, Steuerpsychologie; Wien/New York;
1988.
Rodgers, Gerry; What is special about a social exclusion
approach?; in: Rodgers Gerry/Gore Charles/Figueiredo, José B. (Hg.): Social
Exclusion: Rhetoric, Reality, Responses; Genf; 1995.
Seyyar, Ali; Sosyal Siyaset Terimleri (Ansiklopedik
Sözlük); Beta Yay.; İstanbul; 2002.
Seyyar; Ali; Sosyal Siyaset Açısından Kadın ve Aile
Politikaları; Birey Yay.; İstanbul; 1999.
Silver, Hilary; Reconceptualizing social disadvantage:
Three paradigms; in: Rodgers Gerry/Gore Charles/Figueiredo, José B. (Hg.):
Social Exclusion: Rhetoric, Reality, Responses; Genf; 1995.
Kanun ve Yönetmelikler
1959 tarih ve 7269 sayılı “Umumî Hayata Müessir Âfetler
Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun”,
1976 tarih ve 2022 sayılı "65 yaşını doldurmuş, muhtaç,
güçsüz ve kimsesiz Türk vatandaşlarına aylık bağlanması hakkındaki kanun".
1977 tarih ve 2022 sayılı “Altmış Beş (65) Yaşını
Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması
Hakkında Kanun
1977 tarih ve 2090 sayıl "Tabiî Afetlerden Zarar Gören
Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanun".
1983 tarih ve 2828 sayılı "Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Kanunu".
1986 tarih ve 3257 sayılı “Sinema, Video ve Müzik
Eserleri Kanunu”,
1986 tarih ve 3294 sayılı “Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışmayı Teşvik Kanunu”,
1992 ve 3816 sayılı "Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların
Tedavi Giderlerinin Yeşil Kart Verilerek Devlet Tarafından Karşılanması
Hakkında Kanun",
1995 tarih ve 4123 sayılı “Tabiî Âfet Nedeniyle Meydana
Gelen Hasar ve Tahribata İlişkin Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanun”.
1996 tarih ve 4123 sayılı "Tabiî Afet Nedeniyle Meydana
Gelen Hasar ve Tahribata İlişkin Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanun".
1998 tarihli “Muhtaç Aylığı ve Vakıf Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik”; Başbakanlık Vakıflar Genel
Müdürlüğü, (23455 Sayılı Resmi Gazete).
Meselâ 58’inci Hükümet Programında aynen şu ifadeler yer almaktadır:
“Resmî verilere göre, nüfusumuzun yüzde 15’i açlık sınırının
altındadır. Hükümetimiz, insan haklarına ve Anayasaya aykırı olan bu
acı tabloya kayıtsız kalmayacaktır. Hükümetin uygulayacağı sosyal
politikalar çerçevesinde bu acil sorunun çözümüne öncelik
verecektir.”
Jordan, Bill; A Theory of Poverty and Social Exclusion; Bristol;
1996.
Esping-Andersen Gosta; The Three Worlds of Welfare Capitalism;
Cambridge; 1993.
Sosyal tecridin mâhiyeti ve etkileri hakkında daha fazla bilgi için
bkz.: 1.) Silver, Hilary; Reconceptualizing social disadvantage:
Three paradigms; in: Rodgers Gerry/Gore Charles/Figueiredo, José B.
(Hg.): Social Exclusion: Rhetoric, Reality, Responses; Genf; 1995.
2.) Gore Charles; Introduction: Markets, Citizenship and Social
Exclusion; in: Rodgers Gerry/Gore Charles/Figueiredo, José B. (Hg.):
Social Exclusion: Rhetoric, Reality, Responses; Genf; 1995.
Sosyal tecridin tezahürleri ile ilgili bilgiler için bkz.: Rodgers,
Gerry; What is special about a social exclusion approach?; in:
Rodgers Gerry/Gore Charles/Figueiredo, José B. (Hg.): Social
Exclusion: Rhetoric, Reality, Responses; Genf; 1995.
Liefmann-Keil Elisabeth; Ökonomische Theorie der Sozialpolitik;
Berlin; 1961.
Badelt, Christoph ve Österle, August; Grundzüge der Sozialpolitik –
Allgemeiner Teil: Sozialökonomische Grundlagen; Wien; 1998.
|