aliseyyar@sosyalsiyaset.net

 

 

 

Makaleler ;

Ali Seyyar’ın Makaleleri

Yerel Kamu Yöneticileri Sosyal Devletin Görevlerini Ne Derece Yerine Getirebilmektedir ? ?[1]

 

Doç. Dr. Ali Seyyar·

Giriş

Bir Sosyal Devlet olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni temsil eden kamu görevlileri, Türk idare sisteminin yerel boyutunu göz önünde bulunduracak olursak, İl ve İlçelerin en büyük mülki amirleri durumunda olan Valiler ve Kaymakamlardan oluşmaktadır. Dolayısıyla, yerel kamu yöneticileri olarak sınıflandırabileceğimiz bu idareciler, merkezî sosyal politikalarının yerel uygulayıcıdırlar. Sosyal devletin uygulamayı dönük enstrümanı olan sosyal politika, sadece Valilerin ve Kaymakamların uhdesinde değildir. Yerel yönetimler de özellikle sosyal belediyecilik alanında aktif bir konuma geldiği için, belediye başkanlarını da sosyal politika aktörleri arasında saymakta fayda vardır. Diğer taraftan, sosyal politika, sosyal bilimler içinde önemli bir yer aldığından dolayı, sosyal politika teorisyenlerini ve uzmanlarını da, her ne kadar kendileri mutlak anlamda idarî bir görev üstlenmemekte iseler de, dolaylı olarak bu gruba dahil etmek gerekmektedir. Bu makalemizde, yerel kamu yöneticileri olarak adlandırdığımız kişilerin, sosyal politika alanındaki yerel görevleri ve çalışmaları eleştirel bir biçimde değerlendirilecektir.

Sosyal Devletin Bir Aracı Olarak Sosyal Politikanın Yerel Yönetimler Açısından Önemi

Sosyal Devlet[2] ve Sosyal Politika[3] ile ilgili temel konular ve sorumluluklar açısından büyük yetkiler ile donatılmış olan yerel kamu yöneticileri, bulundukları bölgedeki sosyo-ekonomik sorunların çözümünde ve dezavantajlı sosyal grupların mağduriyetlerinin giderilmesinde etkin bir rol üstlenmektedirler.

Sosyal politika, iktisadî düzenlemelerin sosyal ve ahlâk esaslarının şemsiyesi altında dizayn edilmesi gerektiğini ileri süren bir bilim dalı olmanın ötesinde Sosyal Devletlerin, resmi ve özel sosyal kurumların ve sivil toplum örgütlerinin, değişik sosyal kesimlerin yaşama şartlarını iyileştirmek maksadıyla uyguladıkları politikaların ve tedbirlerin bütünüdür. Bir başka ifadeyle, sosyal politika toplumun değişik kesimlerinde ortaya çıkan muhtelif sosyal sorunları ortadan kaldırmayı ve sosyal refahı temin etmeyi-artırmayı-yaygınlaştırmayı hedefleyen politikaların-tedbirlerin bütünüdür. [4]

Kavram, özellikle sanayi devrimi sürecinde gün ışığına çıkan işçi sorunlarıyla birlikte önem kazanmıştır. Bunun için, bazı bilim adamları sosyal siyaseti, "sınıflar arasındaki savaşımları, çelişkileri ve dengesizlikleri gidermeye, uyum sağalamaya dönük bir bilim dalı" olarak tarif etmişlerdir. Hakikaten, kavramın tarihî kökenlerine inildiğinde (dar mânâda) sosyal siyaset, kapitalist iktisat düzeninde işçiler ve işverenler arasında ortaya çıkan menfaat çelişkilerini ve çatışmalarını gidermeye yönelik önemli çözümler geliştirmiştir. Klâsik ve dar mânâda sosyal siyasetin asıl hareket noktasını, üretim sürecine emeğiyle katılan işgücünün korunmasına, endüstri ilişkilerinin âdil bir şekilde kurumsallaşmasına ve böylece sınıflar arası sosyal gerginliklerin asgariye indirilmesine yönelik tedbirler oluşturmuştur. Ancak, sosyal değişim ve sosyal gelişmenin yanında zamanla farklı ve yeni sosyal problemlerin ortaya çıkması ile birlikte sosyal politikanın tanımı, mahiyeti, muhtevası ve hedefi de buna paralel olarak değişmekte ve gelişmektedir.

Mânanın genişlemesine paralel olarak modern sosyal politika, bugün hemen hemen bütün sosyal alanların ve bütün sosyal grupların sorunlarını tespit etmekte ve buna göre çareler aramaktadır (geniş manada sosyal siyaset). Sosyal politikanın ilgi alanının genişlemesi şüphesiz, insan haklarının ve bununla birlikte sosyal hakların daha belirgin bir biçimde ortaya çıkması ile yakından ilgilidir. Dolayısıyla, değişik sosyal grupların (işsizler, gençler, çocuklar, kadınlar, yaşlılar, özürlüler, bakıma muhtaçlar, ev hanımları, yabancılar vs.) hak ve menfaatlerini belirlemek, korumak ve geliştirmek sosyal politikanın ana hedefleri arasına girmektedir. Böylece, toplumdaki tüm sınıfların ve grupların sosyal güvenlik, sağlık, eğitim, konut, vergi gibi problemlerini çözme vazifesini üstlenen aktif sosyal politika, sosyal devletlerin değişik sosyal sorunların çözümünde en önemli vasıtası hâline gelmiştir.

Merkezî ve Yerel Sosyal Politikanın Oluşumu, Aktörleri, Aksiyon Alanları ve Hedefleri

Bir ülkede, gerek makro, gerekse mikro boyutuyla sosyal politika ve alanlarının oluşumunu ve gelişimini etkileyen çok sayıda sosyal, iktisadî ve siyasî unsur bulunmaktadır. Ancak, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde siyasî unsur, yani kamu yönetimi, sosyal politikanın gelişimini etkileyen en önemli güçtür. Çünkü, Batı ülkelerinde sosyal politika, sosyal ve iktisadî gelişmeyle birlikte ortaya çıkan ve sosyal tarafların (devletin, sendikaların, sivil toplum örgütlerinin) ortak gayretleriyle biçimlenen bir tedbirler bütünü iken, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde bu tedbirler, ülke henüz iktisadî ve sosyal gelişmesini tamamlamadığından, ağırlıklı olarak kamu yönetimi tarafından biçimlendirilmektedir.

Sosyal politika kapsamına giren konular, genelde merkezî yönetimin ülkenin millî stratejileri ve hedefleri doğrultusunda belirlenmesi ile gerçekleştirilmektedir. Bunda eleştirilecek fazla bir şey olmamakla birlikte, akla şu soru gelmektedir. Sosyal konuların belirlenmesi ve çözüm odaklı stratejilerin geliştirilmesi sürecinde kamu yetkilerinin yanında kimlerin ve hangi etkinlikle yer alması gerekmektedir ? AB’ye katılım sürecinde sivil ve katılımcı demokrasiyi prensipte benimsemiş olan Türkiye Devleti, klâsik merkeziyetçi (devletçi) anlayıştan vazgeçerek, karar alma sürecine hem sosyal bilimcilere, hem de sivil toplum kuruluşlarına yer vermektedir.

Örneğin bu doğrultuda 1999 yılında Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nca yapılan “I. Özürlüler Şurası”,[5] Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından “Türkiye’de Sosyal Refah Politikaları Çerçevesinde Sosyal Hizmetler” sloganı ile tertiplenen “I. Sosyal Hizmetler Şurası”[6] ve yine aynı yıl bu sefer Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı tarafından “Aile ve Yoksulluk” başlığı altında düzenlenen “IV. Aile Şurası”[7] değişik sosyal alanlara dönük millî sosyal politikaların oluşumuna önemli katkılarda bulunmuştur.

Şüphesiz bu alanların dışında gerek teorik, gerekse uygulamaya dönük olarak üzerinde aynı ciddiyetle durulması gereken bir çok çalışma alanı da bulunmaktadır. Konunun önemini vurgulamak açısından gelecek dönemlerde ele alınması gereken başlıca konuları kısaca burada belirtmekte fayda vardır:

1.)             Katılımcı ve sivil demokrasi anlayışına uygun olarak merkezî olarak sosyal devlet (sosyal planlama) ve yerel uygulama yöntemleri ve aktörleri açısından sosyal politikanın yeni görevleri ve hedeflerinin belirlenmesi.

2.)              Sosyal güvenlik sistemleri ve vasıtalarının (Devletçe Bakılma; Sosyal Tazminat; Sosyal Sigortalar; Kamusal Sosyal Yardım; Sosyal Hizmetler) AB standartlarına uygun hale getirilmesi ve makro ve mikro alanlarına dönük reformların yapılması.

3.)             Muhtaç sosyal grupların korunmasına (Aile-Kadın-Özürlü-Yaşlı-Yabancı-Göçmen-Çocuk ve Gençlere yönelik sosyal refah politikaları) yönelik etkin politikaalrın belirlenmesi.

4.)              Şehirleşme sorunları, Şehir topluluğu; Şehir Ekolojisi ve Sosyal Konut Politikalarının oluşturulması.

5.)             İşsizlik; Meslekî Eğitim ve aktif İstihdam Politikalarının etkin uygulanabilirliği.

6.)              Sosyal risklere karşı tedbirler ve politikaların koruyucu sosyal politika anlayışına uygun olarak belirlenmesi.

7.)              Sosyal politikaların etkinliğini sağlamak maksadıyla sosyal bilimler arası çalışmanın öneminin ortaya çıkartılması ve üniversiteler bünyesinde akademik reformun sağlanması.

8.)             Üretim ve âdil gelir dağılımı politikalarının belirlenmesi.

9.)             Sağlık Politikaları ve toplam kalite yönetimine uygun hizmetlerinin yeniden yapılandırılması.

10.)         Sürdürülebilir Kalkınma etrafında çevre politikalarının oluşturulması.

Merkezî ve yerel sosyal politikaların hedefleri, çoğu zaman aynı olmakla beraber, merkezî sosyal politika daha çok kanunî çerçeveyi oluşturmaya yönelik olmaktadır. Yerel sosyal politika aktörleri ise, bunları kendi bölgelerinin sosyo-ekonomik şartlarına ve toplumsal yapıya uygun bir biçimde hayata geçirmektedirler. Sosyal politikaların hedeflerini kısaca sıralamam mümkündür:

1.) Ferdî muhtaçlığın yanında değişik psiko-sosyal sorunların ve yüklerin ortaya çıkması halinde muhtaç insanlara, sosyal güvenlik yöntemleri (sosyal sigortalar, devletçe bakılma, sosyal yardım ve sosyal hizmetler) çerçevesinde geniş kapsamlı ve çok maksatlı maddî ve mânevî destek ve danışmanlık hizmetleri sunmak.

2.) Sosyo-ekonomik yönden zayıf olan insanların sosyal ve ekonomik durumlarını sürekli olarak iyileştirmek.

3.) Sosyal barışın ve adaletin temini için refah toplumunu oluşturmak.

4.) Akla gelebilecek bütün sosyal risklere ve bunların doğurabileceği her türlü zararlara karşı toplumun bütün üyelerini sosyal güvenlik kapsamı altına almak.

5.) Fırsat eşitliği çerçevesinde insan haysiyetine yaraşır bir hayatın idamesi için tedbirler almak.

6.) Toplumda sosyal bütünleşmeyi ve sosyal tekamülü oluşturmaktır ve bunun için de sosyal sorumluluk duygusunu geliştirmek.

7.) Kolektif kendi kendine yardım etme ilkesine uygun olarak, gerek kamu alanında, gerekse sivil toplumda sosyal dayanışma ruhunu hayata geçirmek ve sivil toplum örgütlerine katılımcı imkanlar tanımak.

8.) Sosyal ahlâk esaslarının toplumda geçerlilik kazanması yönünde sosyal pedagojik faaliyetlerde bulunmak.

AB’ye katılım mücadelesi sürecinde devletin (kamu yönetiminin) yeniden yapılandırılması çerçevesinde sosyal politika aktörleri (yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri, özel sektör) arasında sosyal piyasa şartlarına uygun bir biçimde tatlı bir rekabet yaşanacak gibi görünmektedir, ancak kapsam ve alan açısından gelişim sürecinde olan merkezî sosyal politikanın ve özellikle kamusal sosyal yardımın temsilcileri ve uygulayıcıları durumunda olan Valiler ve Kaymakamlar, sosyal politika aktörleri olarak etkinliklerini koruyacaklardır.

Sosyal duyarlı kamu yöneticileri, değişik kurullarda (İl Sosyal Hizmetler Kurulu; İl İstihdam Kurulu; Sosyal Yardımlaşma de Dayanışma Vakfı Yönetim Kurulu vb) sosyal görevlerini yerine getirirken, vatandaşlarının itibarlarını ve şahsiyetlerini zedelememeye dikkat etmeleri gerekmektedir. Gerek ulusal, gerekse çoğunun altına imza atmış olduğumuz uluslar arası sosyal nitelikli sözleşmeler, sosyal politikanın temel esaslarını belirlediği gibi, uygulamaya dönük olarak hangi kriterlerin dikkate alınması gerektiği noktasında da önemli mesajlar vermektedir.[8]

Bunların başında sosyal hakların, “ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasî veya diğer bir fikir, millî ve toplumsal köken, mülkiyet, doğum gibi her hangi bir statüye göre ayrımcılık yapılmaksızın kullanılmasını güvence altına alınması” gelmektedir.[9]

Diğer taraftan “sağlığın bozulmasına yol açan sebepleri olabildiğince ortadan kaldırmak, sağlıklı olmayı teşvik etmek ve sağlık konularında şahsî sorumluluk duygusunu geliştirmek üzere eğitim ve danışma hizmetleri sağlamak”[10] sosyal devletin görevleri arasındadır.

Yerel Kamu Yöneticilerinin Sosyal Politikaların Uygulanmasında Üstlendikleri Roller ve Takındıkları Tavırlar

Kamu yerel yöneticilerinin Sosyal Devleti ne derece temsil ettiklerine ve yerel sosyal politikanın hayata geçirilmesinde ne gibi katkı sağladıklarına dair bir soruya cevap verebilmek için, aşağıda 2000-2004 yılları arasında cereyan eden dört “örnek” olaydan yola çıkarak, cevap verilecek ve bununla birlikte katılımcı demokrasi çerçevesinde aktif sosyal politikanın yerel oluşumuna ve gelişimine dönük bazı somut önerilerde bulunulacaktır. Niyetimiz, değerlendirmeye tâbi tuttuğumuz olayların içinde yer alan ve kamu görevi ifa eden sosyal politika aktörlerinin manevî şahsiyetlerini zedelemek olmadığı için, isim verilmeyecek ve kaynak gösterilmeyecektir. Adı geçen olayların bir kısmı, basında zaten yorumsuz olarak yer almıştır. Biz, bunları sadece modern Sosyal Devletin görev ve fonksiyonları açısından eleştirel bir yaklaşımla ele alacağız.

Olay 1:

Marmara bölgesinde 17 Ağustos 1999’da meydana gelen depremden sonra bir ilin Valisinin yanında kamu görevi yerine getiren bir çok yöneticiye, deprem zedeler için yapılan prefabrik ev dağıtımında özürlü ve mağdur ailelere öncülük tanındığı için, Özürlüler Günü dolayısıyla Çankaya köşkünde zamanın Cumhurbaşkanı tarafından ödüller verilir.

Kısa Bir Değerlendirme

Yerel yöneticilerin takdiri şayan sosyal duyarlılıkları için böyle bir törenin tertiplenmesi normal hatta teşvik edici görülebilir. Ancak, sosyal politika alanında kamu adına zaten bu gibi görevleri yerine getirmek mecburiyetinde olan kişi ve kurumlara, devletin bir birimi tarafından başka bir birimine ödül vermesi, sosyal politika uygulamalarının hem kamusal tekelleşmesine, hem de sivil inisiyatifin dışlanmasına yol açacaktır. Halka rağmen halk için kamusal sosyal politika anlayışının bir tezahürü olan bu anlayış ve uygulama, katılımcı demokrasinin gelişiminin önünü keseceği gibi, sosyal sorunların etkin ve kalıcı bir şekilde çözümlenmesini de zorlaştırmaktadır. Devlet, illa ödül vermek istiyorsa, kendine değil, başarılı sosyal hizmetlerde bulunan kişi ve özel-sivil kuruluşlara vermelidir.

Olay 2:

Doğu illerden birinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı aracılığıyla kömür ve soba yardımı yapılır. Yardım programının açılışına-tanıtımına (yerel basının da hazır bulunduğu bir ortamda) Sayın Vali de katılır ve yardım almaya gelen çoğu çarşaflı kadınlarla bizzat ilgilenir. Sayın Vali, yardım kampanyasını yürütürken, kadınlardan birisinin yüzünde peçenin olduğunu görür ve ‘yüzündeki peçeyi çıkartmazsan yardım alamazsın” tehditinde bulunur…

Kısa Bir Değerlendirme:

Ülkemizde kamusal sosyal yardımdan yararlanma kriterleri, kanunlarca objektif esaslara göre belirlenmesine rağmen, uygulamada bazen “AYRIMCILIK YAPMAMA” ilkesine ters düşecek, insan haklarına uymayan nahoş hadiseler yaşanmaktadır. Bazı Valilerimiz, yardıma muhtaç vatandaşlarımıza kamu (Sosyal Devlet) adına çok insanî bir uygulama olan sosyal (maddî-aynî) yardım yaparken dahî, bunu insan onur ve haysiyetine uygun bir şekilde yerine getirememektedir. Valiler, özellikle mağdur ve muhtaç vatandaşlara tanınan sosyal hakları, ne kısıtlama, ne de devletin kendilerine tanıdığı bazı hakları ve görevleri başka amaçlar için (basın önünde propaganda yapmak ve bundan ileriye dönük bazı siyasî emeller gütmek, muhtaç vatandaşların manevî şahsiyetleriyle oynamak vb.) kullanma yetkisine sahiptirler.

Olay 3:

“Doğu illerimizde görev yapmakta olan bir Valimiz, ilçe ve köylerde gezilerini sürdürürken, merkeze bağlı bir köy yakınlarında yolda merkebin üzerine çocuğuyla binmiş halde giden ve hanımının ise arkadan yayan olarak takip ettiğini gördüğü bir köylü vatandaşımızı makam aracından inerek durdurur. Vali, vatandaşa 'Sen niye merkebin üzerindesin de eşin yayan yol alıyor?’ diyerek sinirlenir. Vatandaşın, yörede bayanların merkeplere binmesinin ayıp olduğunu söylemesi üzerine Vali,’Ayıp olur mu canım? Sen biniyorsun ayıp olmuyor, eşin binince neden ayıp olsun? Bayana saygı göstermek lazım’, diyerek eşinin merkebe binmesini ister. Ancak, Valinin müdahalesine ve azarlamasına rağmen eşi de, ‘Ayıptır’ diyerek binmeyi reddeder”.

Kısa Bir Değerlendirme

Nasreddin Hoca’nın başına gelen olayı hatırlatan bu vakıa, valinin “toplum mühendisliği” mantığı sayesinde gerçekleşebilmiştir. Vatandaşların da tepkisinden anlaşılacağı üzere, âdet, gelenek, örf gibi sosyolojik gerçeklerin kısa zamanda, hele hele devlet baskısıyla, değiştirilemeyeceğinin mümkün olmadığını Sayın Vali herhalde bilmemektedir. Bunun ötesinde Sayın vali, “Karı-Koca” arasında genel konsensüs görmüş bir uygulamaya alenî bir şekilde tepki göstereceğine, gerçek bir sosyal gözlemci olarak merkebin her iki tarafına yerleştirilmiş olan içi su dolu bidonların ne için ve(ya) nereden nereye taşındığını sorma gereğini duysu idi, muhtemelen daha acı ve kendi görev ve sorumluluk alanına giren bir manzara (sosyal sorun) ile karşı karşıya geldiğini farkına varacaktı.

Sayın Vali, Türkiye’de sağlıklı içme suyu olmayan hane halkı yüzdesinin % 26 civarında [11] olduğunu bilmeyebilir, ancak karşılaştığı vatandaşları ile bu yönde bir sohbet gelişmiş olsaydı ve çözüm odaklı bir girişimde bulunulsaydı, Sayın Valinin köylülerin gözünde çok ayrı bir yeri olacaktı.

Olay 4:

Bir bilim adamı (öğretim üyesi), sosyal bilimler ve özellikle sosyal politika alanında araştırmalar yapmak ve çalışmalarını internet ortamında tanıtmak ve ilgililerin istifadesine sunmak maksadıyla özel bir web sitesi oluşturur. Bu sitede ün yapmış 200’e yakın bilim ve fikir adamının görüşlerine de yer verir. Ancak, bunlardan bir tanesinin “cemaat lideri” olduğu iddiasıyla bilim adamına “meslekî vakar”ına uygun hareket etmediği suçlamasıyla rektör tarafından bir soruşturma açılır ve nihayetinde kendisine bir disiplin cezası verilir. Bilim adamı, bunun üzerine evrensel bir değer olan “AKADEMİK ÖZGÜRLÜK” ilkesine aykırı bir işlem yapıldığına inanarak, yeni oluşturulan “İnsan Hakları İl Kurulu”na müracaat etmek niyetiyle Kuruldan sorumlu Vali Yardımcısı ile görüşür. Vali Yardımcısı, olaydan üzüntü duyduğunu beyan eder ve bilim adamına, konuyu Kurula getirmemesi yönünde telkinde bulunur ve yorumunu şu şekilde yapar: “Kurul üyeleri içinde Sayın Rektör de bulunmaktadır. İnsan hakları ile ilgilenen Sivil Toplum Kuruluşlarının temsilcileri bu Kurula katılmayı reddettikleri için, katılmış olsalar dahî, kurul üyelerinin ekseriyeti resmî görevli kişilerden oluştuğu ve Sayın Rektöre karşı tavır alma cesareti gösteremeyecekleri için, büyük bir ihtimalle sonuç sizin aleyhinize gelişir”.

Kısa Bir Değerlendirme:

Bu olaydan da anlaşılacağı gibi, sosyal bilimler alanında teorik çerçevede dahî olsa yapılan alternatif çalışmalar, takdir ve teşvik edilmemesi bir yana, idarî görev üstlenen, büyük yetkilerle donatılmış olan ve-fakat sosyal bilimlerin toplumsal sermayenin oluşumuna olumlu katkıda bulunduğunu idrak edemeyen bazı rektörlerce değişik bahaneler öne sürülerek, ciddî anlamda engellenmektedir. Bu durumda yerel bazda oluşturulan “İnsan Hakları İl Kurulu” nun yapısından kaynaklanan sorunların da sivil ve katılımcı demokrasi ilkelerine uygun olarak yeniden gözden geçirilmesinde fayda vardır.

Sonuç Olarak Yerel Sosyal Politikaların İşleyiş Sorunlarının Kaynağı ve Çözüm Önerileri

·        (Büyük) Şehir modeli ile Valilik (Kaymakamlık) arasındaki ilişkiler ve sosyal politika alanına giren konularla görev dağılımı iyi tanımlanmamış bir yapıdadır. Sosyal politika alanına giren birden çok yetkilinin olması, kaynakların israfına yol açtığı gibi, sosyal faaliyetlerinin etkisini de olumsuz yönde etkilemektedir. İl ve ilçelerde sosyal politika odaklı tek bir yönetimin olmaması bir yana, gerek belediye başkanları, gerek valiler (kaymakamlar), gerekse rektörler olağanüstü yetkilerle donatılmışlardır. Halk (vatandaş), resmî sıfat taşıyan bir kişinin şahsî yönetim anlayışına tepki gösterme cesaretine sahip olmamakla beraber, tepki gösterenler de hakkını arayamamaktadır. Yerel kamu yöneticilerin yetki, görev ve fonksiyonları gözden geçirilmeli ve aralarında etkin bir koordinasyon sağlanmalıdır. Yerel kamu yöneticilerinin idare biçimi, şeffaf olmalı, güç ve fonksiyonları dengeli ve birbirini denetleme gücüne sahip bir yapıya kavuşturulmalıdır.

·        Yerel kamu hizmetleri, denetime açık olmalı ve sosyal politika (kamusal sosyal yardım, sosyal hizmetler vb.) faaliyetlerinin planlanmasında, programlanmasında ve yürütülmesinde hem sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, hem sosyal duyarlı girişimciler, hem de sosyal bilimlerde uzman olan öğretim üyeleri yer almalıdır. Bundan ötürü de illerde oluşturulan sosyal nitelikli kurulların yapısı, fonksiyonları ve üye dağılımı yeniden gözden geçirilmelidir. Sosyal nitelikli yerel kurullarda bürokrat ve teknisyenlerden ziyade, bu alanın uzmanları yer almalıdır. İhtisas niteliği taşıması gereken bu kurullar, hem katılımcı demokrasi (yönetişim) ilkelerine uygun olarak yeniden dizayn edilmeli, hem de daha etkin faaliyetlerde bulunabilmesi için, özerk bir statüye kavuşturulmalıdır. Toplumsal enerjiyi oluşturmak için, mümkün mertebe idareden bağımsız yerel halk dinamiklerinin teşkilatlanmalarına ve bu kurullara katılımlarına imkan tanınmalıdır.

·        Sosyal bilimler (Sosyoloji; Sosyal Politika; Sosyal Hizmetler; Sosyal Gerontoloji; Sosyal Psikoloji vb.) alanında gerek teorik, gerekse pratik çalışmalarıyla başarılı olan, kısacası sosyal sorunlarının çözümünde etkin rol alabilecek bilim adamları, yerel olarak seferber edilmelidir. Üniversiteler ve yerel idareler arasında sıkı bir işbirliğinin temini için, bürokratik ve kanunî engeller ortadan kaldırılmalıdır. Akademik özgürlüğün yanında bilimsel faaliyetlerin sosyal hayata kaydırılması ve somut sonuçların alınması yönünde teşvik edici uygulamalara geçilmelidir.

·        Bir çok yerel kamu yöneticisi, sosyal politikaların önemini, sosyal barışa ve kalkınmaya sağladığı katkıyı anlamakta güçlü çekmekte ve bu hizmetleri çoğu zaman angarya olarak görmektedir. Keyfî ve sorumsuz davranışların sebeplerin arkasında da çoğu zaman sosyal bilinç eksikliği yatmaktadır. Bunun için, istisnasız olarak bütün yerel kamu yöneticileri, sosyal sorumluluk şuuruna sahip olabilmeleri, vatandaşlara tanınan sosyal hakların insan ve şahsiyet haklarına uygun bir biçimde hayata geçirilmesi için, halkla ilişkiler ve sosyal (politika) eğitim programlarına tâbi tutulmalıdırlar. Diğer taraftan, üniversitelerde ve özellikle kamu yöneticisi yetiştiren bölümlerde sosyal politika, sosyoloji ve sosyal hizmetler dersleri, müfredata zorunlu ders olarak eklenmelidir.


Google

[1] NOT: Makalemizin “uzun” olması sebebiyle “İdarecinin Sesi” Dergisinde kısaltmış olarak yayınlanmıştır. Burada makaslanmamış şekli ile tam metin olarak yayınlanmaktadır.

· Sakarya Üniversitesi; İİBF; Öğretim Üyesi; T.C. Başbakanlık-Özürlüler İdaresi başkanlığı-Kurum danışmanı.

[2] Sosyal Devlet, ile ilgili olarak bir çok kavramsal açıklama mevcuttur. Sosyal bilimcilerden bazıları Sosyal Devleti, “liberal devletlerin kendi yapıları içinde özellikle 20. yüzyılın 2. yarısından sonra, kapitalist sistemin iradesini zorlama neticesinde ortaya çıkan, iktisadî ve sosyal alanlarda planlama, düzenleme ve gerektiğinde piyasalara ve sosyal hayata aktif müdahaleyi öngören, toplumun bütün kesimlerine geniş kapsamlı sosyal güvenlik ve sosyal adalet sağlayıcı sosyal politikaları uygulamayı gerekli gören sosyo-politik bir siyasî örgütlenme sistemi” olarak tanımlamaktadır. Hakikaten Sosyal Devlet, toplumdaki refah düzeyi açısından mevcut farklılıkları gidermeyi uğraşmakta ve orta tabaka oluşturmak maksadıyla da özellikle alt gelir gruplarının sosyo-ekonomik durumlarını değişik sosyal politikalar aracılığıyla iyileştirmeyi hedeflemektedir. Diğer yandan sosyal devlet, sosyo-ekonomik hayatı yönlendirerek güçsüzleri, fakirleri, yardıma ve bakıma muhtaç kişileri koruyan, bu hizmetleri götürebilmek için sosyal kurumlarını tesis eden, koruyucu tedbirler vasıtasıyla toplum meselelerini önlemeye ve gidermeye çalışan, sosyal sorunların baskısı altında bulunan kişi ve grupları koruyan şefkatli ve himayeci bir devlettir. Modern Sosyal Devlet, fertleri çalışma ve sosyal hayatta yalnız bırakmayan, sosyal (insanî) gelişmeyi sürekli kılmak maksadıyla gerektiğinde ekonomik ve sosyal hayata müdahale eden devlettir. Liberal devlette kendiliğinden gerçekleşmeyen sosyo-ekonomik dengeyi kamusal müdahale ile tesis etmek isteyen sosyal devlet, muhtaç kişileri fakirlikten ve muhtaçlıktan değişik yöntemlerle kurtarmak ve bu yolla sosyal barışı ve sosyal gelişmeyi sağlamak istemektedir. Daha fazla bilgi için bkz. Seyyar, Ali; Sosyal Siyaset Terimleri (Ansiklopedik Sözlük); Beta Yay.; İstanbul; 2002; ss. 496-499.

[3] Farklı siyasî-fikrî ekollere ve dünya görüşlerine bağlı olarak sosyal politikayı değişik açılardan bakmak mümkündür. Örn.: 1.) İktisat bilimcilerine göre sosyal siyaset, gelir ve servet dağılımı politikasıdır. Buna göre, birincil ve ikincil gelir dağılımı politikaları uygulanması halinde, sosyal siyasetin icapları yerine getirilmiş olur. 2.) Sosyologlar için sosyal siyaset, sosyal sorunların belirlenmesi ve bunların mâhiyetidir. Ayrıca, sosyal hizmetlerin bu sorunların çözümünde aldığı rol da sosyologları ilgilendirir. Buna göre sosyal siyaset, çözüm stratejilerinin üzerinde durulmayan bilimsel bir araştırma dalıdır. 3.) Hukukçulara göre sosyal siyaset, sosyal kurallardan müteşekkil bir sosyal hukuk sistemidir. 4.) Ontoloji, psikoloji, ahlâk ve din uzmanlarına göre sosyal siyaset, insanların fıtratına ve benimsenen ahlâkî değerlere göre düzenlenen (düzenlenmesi gereken) sosyal politikaların bütünüdür (Fıtrî Sosyal Siyaset). Bilimsel yaklaşımla sosyal siyaset, sosyal ahlâk ilmidir. Daha fazla bilgi için bkz. Seyyar, Ali; Sosyal Siyaset Terimleri (Ansiklopedik Sözlük); Beta Yay.; İstanbul; 2002; ss. 544-546.

[4] Seyyar, Ali; Sosyal Siyaset Terimleri (Ansiklopedik Sözlük); Beta Yay.; İstanbul; 2002; ss. 544-546.

[5] Şurada özürlülere dönük alınan  kararlar hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için  bkz. : T.C. Başbakanlık; Özürlüler İdaresi Başkanlığı; I. Özürlüler Şurası Kararları; Ankara; Kasım 1999.

[6] Şurada sosyal hizmetler kapsamına giren kararlar hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için  bkz. : T.C. Başbakanlık; SHÇEK-Genel Müdürlüğü; I. Sosyal Hizmetler Şurası: Ön Komisyon raporları ve Bireysel Çalışmalar; Ankara; Nisan 2004.

[7] Şurada aile politikaları kapsamına giren kararlar hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için  bkz. : T.C. Başbakanlık; Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı; IV. Aile Şurası Bildirileri”;  Ankara; Mayıs 2004.

[8] Örnek teşkil etmesi bakımından uluslar arası sosyal nitelikli sözleşmelerin arasında şu sözleşmeler yer almaktadır: 1.) Atlantik Paktı", 2.) "Filadelfiya Beyânnamesi", 3.) "İnsan Hakları Evrensel Beyânnamesi", 4.) "Sosyal Güvenliğin Asgarî Normlarına İlişkin 102 Sayılı ILO Sözleşmesi"; 5.) "Uluslar Arası Nakliyat İşlerinde Çalışan İşçilerin Sosyal Güvenliğine Dair Avrupa Sözleşmesi", 6.) "Avrupa Ekonomik Topluluğu (Birliği) Antlaşması", 7.) "Avrupa Konseyi Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı", 8.) "Vatandaşlarla Vatandaş Olmayan Kimselere Sosyal Güvenlik Konusunda Eşit İşlem Yapılması Hakkında Sözleşme", 9.) "Avrupa Sosyal Güvenlik Kodu", 10.) "Avrupa Sosyal Güvenlik Sözleşmesi," 11.) “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslar arası Sözleşmesi”

[9] BM-Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslar arası Sözleşmesi; m.2.

[10] Avrupa Konseyi Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı; m. 11.

[11] T.C. İçişleri Bakanlığı; “T.C. Hükümeti-UNİCEF İşbirliği Programı: Haydi Türkiye Hizmette Kaliteye” Ankara; 2003; ; s.  4.