aliseyyar@sosyalsiyaset.net

 

 

 

Makaleler ;

Ali Seyyar’ın Makaleleri

 

ÖZET BİLDİRİ

 

Türkiye’de Yeni Özürlüler Politikasının Temel Stratejileri Çerçevesinde Engelli Kadınların Durumu

 

 

Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından yaklaşık iki yıldan beri  İlgili kurum ve sivil toplum kuruluşlarının görüş ve önerileri doğrultusunda hazırlanmış ve son şeklini almış olan Özürlüler Kanun Tasarısı (Özürlüler Hakkında ve Bazı Kanunlar İle Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı Taslağı), Türkiye’nin yeni özürlüler politikasının temel stratejilerini belirleyecek olan en önemli yasal kaynak hükmündedir. Buna göre, kanun kapsamında bulunan bir çok yeni hizmetin yerine getirilmesinde takip edilecek genel hükümlerin temeli, ‘özürlülerin aleyhine sonuç doğuracak ayrımcı düzenlemelere karşı mücadele’ ve “özürlülükten doğan sosyal haklar, özürlünün cinsiyetine ve özürlülük sebebine bakılmaksızın eşitlik ilkesi” üzerine kurulmuştur. Türkiye’de ilk defa belirli bir sosyal gruba yönelik hazırlanmış olan “Özürlüler Kanun Tasarısı”, özürlülerin sorunlarının ortaya konuluşu noktasında modernlik paradigmanın bir tezahürü olan katı ve standart kurallar ekseninde çözüm üretme yerine içeriği ve kapsamı sürekli olarak değişen “özürlülük” ve “engellilik” gibi konuları ve olguları, farklı cinsel ihtiyaçları ve özellikleri de dikkate alarak toplumsal yapı ve kültürel beklentilere göre değerlendirmekte ve cinsiyetler odaklı, yani hem kadın, hem de erkek engellilerin sorunlarına toplumsal katılım çerçevesinde çözüm stratejileri geliştirmek istemektedir. Kısacası bildirimiz, “Özürlüler Kanun Tasarısı” ekseninde engelli kadınlara dönük yeni sosyal politikaların içeriğini, çağdaş gelişmeler doğrultusunda irdelemek ve değerlendirmekten ibaret olacaktır.

 

Anahtar Kelimeler: Sosyal Politika; Yeni Özürlüler Politikası; Özürlüler Kanun Tasarısı; Engelli Kadın.

 

 

ABSTRACT

The Position of Handicapped Women in the Course of the Basic Strategies of the Handicapped Policy in Turkey

The last “Handicapped Bill” prepared by the Turkish Prime Ministry-Office for Handicapped Affairs by including the opinions and proposals of responsible institutions and NGO’s  is one of the important legal source laying down the basic strategies of the new handicapped policy in Turkey.

Many of the new services tying in the bill are basing especially on these fundamental principles: a) “Struggle against discriminative regulations causing negative results for disabled people”, “Social rights connected with disability are given to all handicapped persons in according to the principle of equality of rights without regarding the different genders and the reasons and types of disability”.

The “Handicapped Bill” which is the first prepared to a social group in Turkey doesn’t accept solutions of disabled problems which are appearances of modern paradigm like strict and standard rules for disabled people.  In contrast to this the “Handicapped Bill” try to solve different problems, matters and events like “Disability” and “Handicapped” terms whose contents and fields are changing continuously by evaluating and paying attention to different sexual needs-characteristics, social structure and cultural expectations. In this way the “Handicapped Bill” improves strategies of solution  for both genders, in other words problems of handicapped men and women should be handled  in the course of social participation.

Our article will show the content of the social policies for handicapped women in according to the new “Handicapped Bill”.

 

Keywords: Social Policy; New Handicapped Policy; Handicapped Bill; Handicapped Woman.

 

Türkiye’de Yeni Özürlüler Politikasının Temel Stratejileri Çerçevesinde Engelli Kadınların Durumu

 

 

Doç. Dr. Ali Seyyar[1]

 

 

 

 

GİRİŞ

Özürlülerin sosyal sorunları ve bu sorunların çözümüne dönük çalışmalar son yıllarda siyasî partilerin programlarına ve Türk sosyal politika kapsamına da girebilmiştir. Avrupa ülkeleri ise çok daha evvel 1970’li yıllardan itibaren özürlülük alanında önemli kanunî düzenlemeler gerçekleştirebilmiş ve bu çerçevede özürlülerin haklarını belirleyebilmiştir. İlk dönemlerde özürlülük konusunda hakim olan medikal (tıbbî) yaklaşımın bir yansıması olan ve özel eğitim ve rehabilitasyon konusunda belirgin kurumlaşmaları belirleyen bu düzenlemeler yerini son yıllarda özürlülük konusunda sosyal yaklaşımın etkisiyle bizatihi “özürlüler kanunu” biçiminde düzenlemelere bırakmıştır.[2] Türkiye’de yeni özürlüler politikasının boyutunu, geleceğini ve “engelli kadınlar” açısından ne anlama geldiğini anlayabilmek için, bir sosyal politika aracı olarak değerlendirebileceğimiz Özürlüler Kanun Tasarısı’nın temel esaslarını, hizmet alanlarını ve amaçlarını belirlememiz ve yorumlamamız gerekmektedir.

 

“Özürlüler Kanunu Tasarısı” Açısından Yeni Özürlüler Politikasının Özellikleri

Başbakanlığa bağlı Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın kuruluşu ile 1999 yılında Türkiye’de ilk kez gerçekleştirilen “I. Özürlüler Şurası” nın temel kararları arasında özürlüler kanununun çıkarılması yer almıştır. Özürlülere dönük kanunî hakların belirlenmesi ile ilgili taleplerin gün ışığına çıkması, bir tarafta özürlülük konusunda belli bir anlayış şuurunun olgunlaşmasına katkıda bulunan STK’lerin etkinliğinin bir göstergesi, diğer taraftan da bir sosyal devlet olan T.C. devletinin o döneme kadar ihmal ettiği dezavantajlı gruplara yönelik daha duyarlı olduğunun bir delilidir.

Özürlüler Kanunu ile ilgili olarak belli bir talebin ortaya çıkması genelde olumlu karşılanmaktadır. Ancak, özürlülerin sorunlarının bir çözümü olarak sadece kanuna bağlı olarak pasif bir beklenti içinde ümit beslemek, işin olumsuz yönüdür. Nitekim “hükümetler, özürlüler kanunu ile ilgili hazırlıkları gündemlerine alarak mevcut sorunları ötelemişler ve bu anlamda kanun hazırlığını araçsallaştırmışlardır. İkinci olarak siyasiler tarafından kanunun araçsallaştırılması özürlü bireylerde kanundan beklentileri yükseltmiştir”.[3]

Özürlülerin sorunlarının çözümü sadece kanunî düzenlemelerle elde edilemeyecek kadar girift bir konudur. Ancak, özürlüler kanunu, sorunların doğru bir şekilde çözümlenmesine önemli derecede katkı sağlayan bir vasıtadır. Doğru, yani etkin ve isabetli çözüm stratejileri ve ilkeleri belirlemek ise, özürlü konusuna nasıl bakıldığına da bağlıdır. Özürlüler konusunun, sosyal politika kapsamında değerlendirilmesi ile birlikte, önemli paradigma değişiminin de birlikte gerçekleştiğini ilk etapta belirtebiliriz. Bu yeni sosyal içerikli paradigma ile birlikte belki de özürlülük ve engellilik kavramları bundan böyle yerli yerinde kullanılacak ve daha da önemlisi özürlüler için engel teşkil eden bütün olumsuz faktörler sosyal boyutlu modellerle ve aktif sosyal politikalar sayesinde giderilecektir.

 

Sosyal Model Ekseninde Özürlüler Politikası

Sosyal yapımıza uyabilecek bir nitelikte aktif özürlüler politikasının temel stratejileri ve hedefleri belirlenmeden, kanun hazırlıkları sürecinde değişik grupların etkisiyle taslakların içeriği sürekli olarak değiştirilmiş ve taslağa netlik kazandırılamamıştır. Dolayısıyla özürlüler kanunu, özürlülerin hem temel ihtiyaçlarını çözecek bir yapıdan, hem de sosyal politika aracı olmaktan uzaklaştırılmıştır. İlk taslaklarda, özürlülüğü yetersizliğe indirgeyerek, bireysel bozukluklar ve biyolojiye bağlı olarak ele alan “medikal model” ekseninde temel ihtiyaçlar belirlenmiş ve psikolojik, ekonomik, sosyal, fizikî ve meslekî gelişimi engelleyen faktörlerin ortadan kaldırılmasına ve sosyal hizmetlerin bu istikamette devreye girmesine imkan sağlayan “sosyal-siyasî model” göz ardı edilmiştir. Örneğin ilk taslakta ayrımcılık yapmama ve sosyal hayata katılım gibi ilkelere uygun olarak sosyo-ekonomik engelleri ortadan kaldıracak hükümler yer almazken “rehabilitasyon kurulu” gibi önerilere ağırlık verilmiştir.

Medikal modele alternatif olarak öne sürülen sosyal modelde ise özürlülük, tıbbı da içine alan daha umumî bir yaklaşımla ele alınmaktadır. Sosyal model anlayışına göre, özürlülük bir hastalık değil bir insanlık durumudur. Sosyal modelde, hayata tam olarak katılımda güçlük çeken bir özürlü, engelli durumundadır. Sosyal politika kapsamında özürlülerin hayatlarını kolaylaştırıcı ve haricî (çevresel) engelleri ortadan kaldırıcı uygulamalar esastır.[4]

Özürlü insanının mahiyetini açıklamak isteyen iki modelinin özellikleri aşağıda sırasıyla belirtilen unsurlardan ibarettir: [5]

a) Tıbbî Modelde Özürlünün Durumu:

·                   Özürlü insan, engellidir.

·                   Bütün problemler özürlü insanda temerküz etmektedir.

·                   Özürlü gruplara yönelik tek tip (standart) çözüm üretilmektedir.

·                   Tıbbî (medikal) tedavi, rehabilitasyon ve bakım ön plândadır.

·                   İşlevsel yönden yetersiz olan özürlülerin çözüme dönük şahsî görüşlerine ve ihtiyaçlarına yer verilmemektedir.

b) Sosyal Modelde Özürlünün Durumu:

·                   İşlevsel-bedensel yönden yetersiz olan bir özürlü, engelliliği, çevresel iletişimsizliğin, ulaşamazlığın ve uyumsuzluğun bir neticesi olarak algılamaktadır.

·                   Bireysel, toplumsal, maddî ve teknik yardım ve desteklerle engelliliğin kısmen veya bütünüyle ortadan kaldırılması mümkündür.

·                   Yardım ve destek sistemi, özürlünün kişisel pisko-sosyal ihtiyaçlarına göre oluşturulmalıdır.

·                   Yardım ve desteğin boyutunu, türünü, biçimini, yerini ve zamanını bizzat özürlü birey (müşteri) tayin etmelidir.

·                   Grup odaklı standartlaştırılmış yardım ve destekler, özürlünün şahsî ihtiyaçlarını göz ardı etmektedir.

·                   Her insan farklı olduğu gibi, özürlüler de karmaşık bedensel, ruhsal ve zihinsel özelliklerinden dolayı birbirinden çok farklıdır ve dolayısıyla her özürlünün ihtiyacı da buna binaen çok farklı olmaktadır.

 

Engellilik İle Mücadele Eden Özürlüler Politikası

Sosyal bakım modelinde de görüleceği gibi, aslında engellilik özürlüler için sosyal bir sonuçtur. Dolayısıyla engellilik, işlevsel yönden yetersiz olan özürlü bireyin çevre ortamının olumsuz şartlarıyla karşı karşıya gelmesi ile ortaya çıkmaktadır. Özürlü, çevre şartlarından dolayı engelli hâle getirilmektedir. İşlevsel bozukluk veya yetersizlik kendi başına bir engellilik teşkil etmemektedir. Engellilik ve özürlülük ayrımının niçin yapıldığını iyi anlayabilmek için, tıbbî ve sosyal modelin arkasında gizlenen felsefik yaklaşımı da iyi tahlil etmek gerekmektedir.

Diğer taraftan özürlülük veya engellilik kavramları, dinamik ve aktif sosyal politika uygulamaları ile statik ve homojen bir olgu olmaktan çıkarılmaktadır. Özürlülük, dar anlamda ve sosyal politika uygulamaları dışında ele alındığında çoğu kez engellilik ile eş anlamlı tutulmaktadır. Halbuki, özürlülük, özellikle tıbbî tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerinin yetersiz veya uygulanmasına rağmen etkisiz (neticesiz) kalması sonucunda, fizikî, zihnî ve ruhî (duygusal-psikolojik) anlamda işlevsel sınırlıkların (fonksiyonel aktivite kısıtlığının) ve beceri bozukluğunun kalıcı olmaktadır. Bu bağlamda özürlülük, kalıcı ve ortadan kaldırılması mümkün olmayan sürekli bir durum arz etmektedir.

Özürlülüğüne rağmen toplum hayatında, başkalarıyla eşit düzeyde yer alma fırsatlarından yararlanabilme şansına sahip olması halinde ise kişi, engelli olmaktan çıkmaktadır. Engelliliğin ortadan kaldırılması, bir başka ifadeyle özürlülerin sosyal hayata eşit katılımının sağlanması ise sosyal devletin aktif sosyal politikaları ve sosyal duyarlı kesimlerin gönüllü katkıları ve çabalarıyla mümkündür.

Toplumsal hayata katılımın önündeki psiko-sosyal ve kanunî engellerin kaldırılması sadece özürlüler için değil, yaşlılar, bakıma muhtaçlar, çocuklar, kronik hastalar, yabancılar, göçmenler, azınlıklar gibi diğer dezavantajlı (engelli) sosyal kesimler için de düşünülmelidir. Çünkü her birisi, özürlü kategorisine direkt olarak girmese dahî, sosyal konumları gereği önlerine (farklı içerik ve gerekçelerle de olsa) bir çok engel çıkmaktadır.

 

Özürlü Haklarını İnsan hakları Çerçevesinde Değerlendiren Özürlüler Politikası

Son taslak, özürlülük konusunda mevcut yetersiz altyapı ve kurumlaşmayı orta ve uzun vadede gidermek niyeti taşıyan, özürlülerin sosyal haklarını, bir insan hakkı olarak gören, sivil inisiyatifi, özürlü dostu sosyal politikayı ve bu kapsamda özürlü odaklı sosyal hizmetleri de dikkate alan bir nitelik arz etmektedir.[6]

Özellikle 4. maddede Genel Esaslar kısmında yer alan 26 ilke, özürlüler politikasının yeni vizyon ve misyonunu bariz olarak yansıtmaktadır. Konumuzla yakından ilgili olan bazı esasları buraya aynen aktarmayı uygun görmekteyiz: [7]

1.)  Özürlülerin aleyhlerine sonuç doğuracak ayrımcılığa karşı korunması esastır.

2.)  Devlet özürlülüğün önlenmesine yönelik politikalar geliştirir.

3.)  Bakıma muhtaç özürlülere bakım güvencesi temin edilmesi esastır.

4.)  Devlet, insan onur ve haysiyetinin dokunulmazlığı temelinde, özürlülerin ve özürlülüğün her tür istismarına karşı sosyal politikalar geliştirir.

5.)  Özürlülükten doğan sosyal haklar, özürlünün cinsiyetine ve özürlülük sebebine bakılmaksızın eşitlik ilkesine göre düzenlenir.

9.) Faaliyet ve programlar, devletin denetim ve gözetiminde, halkın gönüllü katkı ve katılımı da sağlanarak bir bütünlük içinde yürütülür.

11.) Özürlü bireyin, bağımsız olarak yaşayabilme, tıbbi bakım, rehabilitasyon veya bakım hizmetlerinden yararlanma, eğitim alma, meslek edinme, çalışma, sosyal güvenlik, sosyo-kültürel ve sportif yaşama katılma hakkı hiçbir şekilde kısıtlanamaz.

13.) Özürlülere yönelik olarak alınacak tüm kararlarda ve verilecek tüm hizmetlerde özürlülerin, ailelerin ve gönüllü kuruluşların katılımı esastır.

16.) Özürlülerin sosyal, kültürel, eğitsel, sanatsal, sportif ve dinî etkinliklere eşit katılımın önündeki engeller kaldırılır.

17.) Özürlülere yönelik hizmetlerin sunumunda aile bütünlüğünün korunması esastır.

18.) Devlet, özürlülerin yaşam kalitesini arttırmak amacıyla rehabilitasyon ve bakım hizmetlerine yönelik politika ve stratejiler belirler.

 

Ayrımcılığa Karşı Mücadele Eden Özürlüler Politikası

Hangi cinsiyete mensup olduğuna bakılmaksızın bütün özürlülerin toplumsal hayata tam olarak katılımını sağlayabilmek için, ilk önce ayrımcılığa yol açan bütün uygulamaların ortadan kaldırılması gerekmektedir. Genel esaslardan ve buna takiben diğer maddelerden de anlaşılacağı gibi, ayrımcılığın yaygınlaşmasının önüne geçilmesinde bir ilke olarak benimsenen yöntem şudur: Özürlü bireylere ve bu anlayış doğrultusunda özürlü kadınlara özel düzenlemeler getirmek yerine değişik alanlara yönelik düzenlemelerde özürlü bireylerin genel ve kişisel boyutta spesifik ihtiyaçlarını dikkate almak.

Bu yaklaşım,

“özürlülerin mesleğini seçme ve bu alanda eğitim alma hakkı, hiçbir gerekçe ile kısıtlanamaz” ilkesi ışığında “özürlülerin yetenekleri doğrultusunda yapabilecekleri bir işte eğitilmesi, meslek kazandırılması, verimli kılınarak ekonomik ve sosyal refahın sağlanması amacıyla meslekî rehabilitasyon hizmetlerinden yararlanması” (m. 14),

“özürlülerin işgücü piyasasına tam katılım, diğer insanlara tanınan istihdam olanaklarından yararlanma ve hizmet verebilme hakkı vardır” (m. 15) esası doğrultusunda “işe alımda, iş seçiminden, başvuru formları, seçim süreci, teknik değerlendirme, önerilen çalışma süreleri ve şartlarına kadar olan bütün safhaların hiç birinde özürlülerin aleyhine ayrımcı uygulamaların” olmaması (m. 16)

“özürlü çocuklara, gençlere ve yetişkinlere, özel durumları ve farklılıkları dikkate alınarak, bütünleştirilmiş ortamlarda ve her düzeyde, özürlü olmayanlarla eşit eğitim imkânı”nın sağlanması (m. 19),

“özürlülerin, okul öncesi dönemi de içine alacak şekilde eğitimi, ulusal eğitim plânlama ve müfredat geliştirme sisteminin bütünleşmiş bir parçası olması, öğretmenlere, eğitim yöntemlerini bu çocukları da kapsayacak şekilde uyarlayabilmeleri için eğitim verilmesi, okullarda özürlü çocukların ihtiyaçlarına uygun düzenlemelerin yapılması ve özürlülerin kapsayıcı bir sistemin geliştirilmesi” (m. 20),

devlet memurluğuna alınma şartlarında özürlülüğün bir engel olmasının ortadan kaldırılması ve fırsat eşitliğinin sağlanması (m. 31)[8]

gibi uygulamaları ihtiva etmektedir.

Özürlülerin ihtiyaçları istikametinde akılcı, etkin, pragmatik (kolay uygulanabilir) ve toplumsal ölçekte (özürlüleri tecrit etmeden ve ötekileştirmeden) çözüm üretme biçimleri arasında örneğin özürlüleri taşıyan toplu taşıma araçları almak ve trafiğe sokmak yerine her aracın özürlü dostu bir biçimde dizayn edilmesi ve özürlüler için özel konut inşası yerine her konutun özürlülerin rahatlıkla kullanabileceği bir biçimde inşa edilmesi gelmektedir.

Bir başka ifadeyle, sosyal politika uygulamalarının her aşamasında ve hizmet sunumunun her kademesinde özürlülerin spesifik (kendinse has) özellikleri olabildiğince dikkate alınması ve sunumun özürlüleri sosyal konumundan ve içinde yaşadığı muhitinden kopartmayacak (özerkliğini koruyacak) biçimde yapılanması ve örgütlenmesi gerekmektedir.

 

Bakıma Muhtaç Özürlüleri Koruyan Özürlüler Politikası

“Özürlüler Kanun Tasarısı”, bakıma muhtaç özürlüleri, bakım güvencesi şemsiyesi altına alarak, sosyal bakım hizmetlerinin[9] sunumu kurumlaştırmak istemektedir. Böylece bakıma muhtaç özürlü bireye, sosyal hizmetler ve sosyal güvenlik sistemi içinde sosyal bakım desteğinin yanında nakdî bakım yardımı da yapılmak istenmektedir. 7., 8., 9. ve 10. maddeler, bakıma dair izin, hizmet sunumu ve bakım çeşitleri üzerinde yeni düzenlemeler getirirken, madde 23, 1983 tarihli ve 2828 sayılı SHÇEK Kanunu’nun 3. maddesinin ( c ) bendine “bakıma muhtaç özürlü”[10] tanımının eklenmesini öngörmektedir.

Madde 24 ise, 2828 sayılı Kanununa Ek Madde 7 (“Ağır Özürlü Bakımı”) eklenmesini öngörmektedir. Buna göre, “sosyal güvenlik kurumlarına tabi olmayan, bu Kanunda tanımlanan bakıma muhtaç özürlülerden ailesini kaybetmiş olanlar ile ailesi ekonomik ve-veya sosyal yoksunluk içerisinde bulunanlara bakım hizmetinin resmi veya özel bakım kurumlarında ya da ikametlerine verilmesi sağlanır” denilmektedir. Bu hizmetlerin, gerçek ve tüzel kişilerce de yürütülmesi öngörülmektedir. “Bakıma muhtaç özürlülere sunulacak bakım hizmetinin karşılığı olarak her ay için kişi başına belirlenecek tutar, iki aylık net asgari ücretten fazla olamaz”. Bakıma muhtaçlara verilmesi düşünülen bakım ödeneğinin finansman kaynağı, SHÇEK bütçesinden karşılanacaktır.

Sosyal bakım hizmetlerinin öncelikle kişiyi sosyal ve fiziksel çevresinden ayırmadan evde bakım hizmet modeli ile sunulmasına ağırlık verildiği görülmektedir. Evde bakım hizmet modelinde kişinin ev ortamında ve ailesi ile birlikte yaşamını sürdürmesi mümkün olmaktadır. Bu durum ise, hizmetlerin sunumunda hem kolaylık, hem de bakım maliyetlerini makûl bir seviyeye çekmesini sağlamaktadır. Ayrıca, eve dönük haricî profesyonel bakım hizmetleri ile kişilerin huzuru, mutluluğu ve hayata bağlılığı artmaktadır.

Eve yönelik profesyonel bakım hizmetlerinin, yürütmeden ve denetimlerden sorumlu tutulan SHCEK’ye bağlı kuruluşların yanında, yerel yönetimler, gerçek ve özel hukuk tüzel kişiler ve sivil toplum kuruluşları tarafından, serbest piyasa şartlarına göre sunulabilmesi yönünde çalışmaların devam ettiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği gibi ağır derecede özürlülük açısından en temel sorun, bakıma muhtaç durumunda olan özürlülerin aile fertlerine bağımlı olmaları ve değişik yoğunlukla da olsa sürekli olarak bakım hizmetlerine ihtiyaç duymalarıdır. Burada bakıma muhtaç özürlüler, ileri derecede özürlü olmaları dolayısıyla hem eve, hem de bakıcı aile fertlerinin (bakıcı akrabasının) hizmetlerine bağlı olarak yaşamaktadır. Böyle kişilerin toplumsal hayata katılımları zor olmakla beraber, aktif bakım hizmetleri sayesinde kısmî bir iyileştirme ile engellilik teşkil eden faktörlerin de bir parça giderilmesi söz konusu olmaktadır.

Ancak, özürlülüğünün yanında engellilik olgusu da bu kesim için bir sosyal realitedir. Bakıcı aile fertlerine (veya bakan tek bir kişiye) gelince, her ne kadar bunlar özürlü değil iseler de, evde yoğun bakımın getirdiği olumsuzluklardan dolayı bir çok bakıcı, toplumsal hayattan kopuk olarak yaşamak mecburiyetindedir. Bu bağlamda çok acil durumlarda dahî bakıma muhtaç özürlü-engelli yakınını bırakıp, evden dışarıya bile çıkamayan bakıcı aile fertleri de bu anlamda engelli sayılabilirler.

Bakıma muhtaç özürlüler içinde özellikle ileri yaşlılıklarından ötürü kadınların yer aldığını ve bakan kişilerin de çoğu kez yine kadınlardan oluştuğunu düşünecek olursak, “özürlü bakıma muhtaç kadın” ve özürlü olmayan fakat karakteristik pozisyonu gereği “engelli” durumunda olan bakıcı kadınlar fenomeni ortaya çıkmaktadır. “Özürlüler Kanun Tasarısı” bu gerçeklerden yola çıkarak, ister kadın, ister erkek, ister genç, isterse yaşlı olsun, bakıma muhtaç özürlüleri bakım güvencesi kapsamına almak ve (evde) profesyonel anlamda haricî sosyal bakım hizmetleri sunmak suretiyle hem bakıma muhtaç özürlülerin, hem de aile destek hizmetleri anlayışı çerçevesinde bakıcı aile ferlerinin iş yükünü hafifleterek bakıcıların toplumsal hayata katılmalarını sağlamak istemektedir.

 

“Engelli Kadın”a Dönük Olmaktan Ziyâde Aile Odaklı Özürlüler Politikası

Aile, fertlerinin mutluluğu için kayda değer sinerjik bir dinamizm barındığını dikkate alırsak, özürlüler politikasının da aile fertlerinden sadece birisine yönelik değil, bütünsel bir biçimde tümüne yönelik dizayn edilmiş olduğunu müşahede edebiliriz. Şöyle ki, aile odaklı özürlüler politikası ve destek hizmetleri üç alana yönelik programlandığı tespit edebiliriz:

1.)                           Aile Ödenekleri:[11] Aileyi, özellikle ekonomik düzeyi düşük, yardıma muhtaç özürlü fertlerden oluşan aileyi maddî yönden güçlendirme politikaları.[12]

2.)                           Sosyal hizmetler kapsamında özellikle psiko-sosyal boyutuyla sorunlu olan özürlü aile fertlerinin hayatını geliştirmeye ve rahatlatmaya yönelik sosyal eğitim, manevî rehber (bakım) ve psikolojik danışmanlık hizmetleri.[13]

3.)                           Kısmen de olsa ailenin yükünü hafifletecek, onun yerini tutacak veya onun yerini alabilecek tedbirler olarak adlandırılabilecek olan ve bakıcı aile fertlerinin yapmak zorunda oldukları işleri devralacak kurumsal veya eve dönük sosyal bakım hizmetleri. Burada da geleneksel sosyal hizmetler anlayışı çerçevesinde kurumsal bakım hizmet sunumu uygulamalarından vazgeçilerek “öncellikle kişinin sosyal ve fiziksel çevresinden ayrılmaksızın hizmetin sunulması esasından” (m. 10) yola çıkılarak evde bakım hizmet modelleri yani aile odaklı mobil sosyal bakım hizmetleri tercih edilmektedir.

 

Sonuç Olarak “Engelli” ve “Özürlü” Kadınlar Açısından Yeni Özürlüler Politikasının Değerlendirilmesi

“Özürlüler Kanun Tasarısı” ve yeni özürlüler politikası, özürlü olanlarla olamayanlar arasındaki uçurumu gidermek ve fırsat eşitliği sağlamak maksadıyla pozitif ayrımcılıktan yana açıkça tavır koyup, bu istikamette yeni bazı düzenleyici uygulamalara geçerken, bizzat özürlüler arasında herhangi bir cinsiyetin lehine ve haksız rekabete yol açabilecek yaklaşımlardan uzak kalmaktadır. Kanun koyucunun, “engelli kadın”lar için imtiyaz niteliği taşıyabilecek uygulamalardan kaçınması, cinsiyet odaklı pozitif ayrımcılık için makul bir gerekçe-sebep teşkil edebilecek toplumsal konsensüsün henüz görememesinden kaynaklanabilir.

Bunun yerine yeni özürlüler politikası, toplumda ve aile içinde önemli bir rol üstlenen “özürlü kadını” da dahil etmek sûretiyle aile odaklı özürlüler politikasına ağırlık vermektedir.

Yeni özürlüler politikasından özürlü kadınların, diğer özürlü gruplar ve erkeklerle birlikte eşit bir biçimde yararlanmaları mümkün görünmektedir. Bakıma muhtaç özürlülerin ve bunlara bakanların ekseriyetinin kadınlardan oluştuğunu var sayacak olursak, bakım güvence sisteminden özellikle bakıma muhtaç özürlü kadınlar ile onlara bakan (“engelli”) kadınların yararlanacağını da bu vesile ile ayrıca belirtmekte fayda vardır.

Geleneksel Türk sosyal siyaset anlayışında ve buna bağlı olarak değişik sosyal gruplara dönük sosyal politika paradigmalarında da bugün belirgin bir zihniyet değişimi ve dönüşümü yaşanmaktadır. Bu bağlamda Özürlüler Kanun Tasarısında her ne kadar “engelli kadınlar”a açıkça atıfta bulunulmamış ise de toplumsal değer ve şartlar çerçevesinde “aile odaklı” bir yaklaşımın ortaya konulduğu söylenebilir.

Google

 

Kaynaklar

 

1976 tarih ve 2022 sayılı "65 Yaşını Doldurmuş, Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkındaki Kanun".

1983 tarih ve 2828 sayılı "Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu".

1986 tarih ve 3294 sayılı "Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kanunu”.

2005 (Mart) tarihli “Özürlüler Kanun Tasarısı” (Özürlüler Hakkında ve Bazı Kanunlar İle Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı Taslağı).

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun (son değişiklik 12.12.2004).

Aysoy, Mehmet; Avrupa Birliği Sürecinde Özürlüler Politikası; Açı Kitaplar; İstanbul; Aralık 2004.

Gilson S. F. ve Depoy E.; Multiculturalism and Disability: A Critical Perspective, Disability and Society; 15 (2); ss. 208-217; 2000.

Oğuz, Yasemin; Engelliliğe Toplumsal ve Etik Bakış; Özel Eğitim ve Rehabilite Hizmetlerine İhtiyaç Duyan Bireyler ve Aileleri (Yayına Hazırlayanlar: Said Demirel ve Kamil Alptekin); Zihinsel ve Bedensel Engelli Çocukları ve Aileleri Araştırma Eğitim, dayanışma ve Yardımlaşma Derneği yayını No. 1; Ankara; 2005.

Seyyar, Ali; Sosyal Güvenlik Terimleri-Ansiklopedik Sözlük; Papatya Yay.; İstanbul; Nisan 2005.

Seyyar, Ali; Teorik ve Pratik Boyutlarıyla Sosyal Bakım; SHÇEK Genel Müdürlüğü yay.; Ankara; Aralık 2004.

www.lagh-bayern.de/flag96.html (erişim: 10.03.2004).



[1] Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi ve T.C. Başbakanlık-Özürlüler İdaresi Başkanlığı Kurum Danışmanı

[2] Aysoy, Mehmet; Avrupa Birliği Sürecinde Özürlüler Politikası; Açı Kitaplar; İstanbul; Aralık 2004; s. 76.

[3] Aysoy; 2004; ss, 76-77.

[4] a) Gilson S. F. ve Depoy E.; Multiculturalism and Disability: A Critical Perspective, Disability and Society; 15 (2); ss. 208-217; 2000. b) Oğuz, Yasemin; Engelliliğe Toplumsal ve Etik Bakış; Özel Eğitim ve Rehabilite Hizmetlerine İhtiyaç Duyan Bireyler ve Aileleri (Yayına Hazırlayanlar: Said Demirel ve Kamil Alptekin); Zihinsel ve Bedensel Engelli Çocukları ve Aileleri Araştırma Eğitim, dayanışma ve Yardımlaşma Derneği yayını No. 1; Ankara; 2005.

[5] www.lagh-bayern.de/flag96.html (erişim: 10.03.2004).

 

[6] Hükümet değişikliği yani AK Partisi’nin iktidara gelmesi ile beraber sosyal politika ekseninde hazırlanan yeni kanun tasarısı taslağında 94 madde yer almaktaydı. Çoğunluğu malî konularda karşılaşılan bazı sorunlar sebebiyle taslak bir türlü tasarı haline getirilememiştir. Bunun üzerine Sağlık bakanı, Maliye Bakanı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ve özürlülerden sorumlu Devlet Bakanı’nın yer aldığı bir komisyon oluşturulmuştur. Bakanlıkların görüşleri doğrultusunda taslak 49 maddelik bir kanun tasarısı haline getirilmiştir. Madde sayısında bir azalma olmasına rağmen, genel anlamda özürlü haklarında her hangi bir kısıtlamaya gidilmemiştir. Şöyle ki, 94 maddelik taslakta, 20 madde Özürlüler İdaresi ile ilgiliydi ve bu düzenlemeler yeni bir “Teşkilat Kanunu” çerçevesinde hazırlanması gerektiğinden o çalışmaya bırakılmıştır. Kalan 74 maddenin 4 maddesi eski belediyeler kanunu ile ilgiliydi ve bu kanunlarda geçen sürede değişmiştir. Sosyal güvenlik kapsamı dışında kalan özürlüler için sosyal yardımlaşma fonu ile ilgili 4 madde düzenlemesi aynen korunarak, Çalışma Bakanlığının hazırladığı “Primsiz Ödemeler Kanun Tasarısı”nda yer almaktadır. Gelişim yardımı ve bakım konusunda sosyal güvenlik kuruluşlarıyla ilgili kanunlarda yapılan düzenlemeler (eski 28-31; 56-60; 66; 68) tine Çalışma Bakanlığı’nın hazırladığı “Genel Sağlık Sigortası Tasarısı” sebebiyle kaldırılmıştır. Taslaktan bütünüyle çıkartılan maddeler ise ÖTV ile ilgili (33-36; 53; 64; 65) maddelerdir.

[7] Özürlüler Kanun Tasarısı (Özürlüler Hakkında ve Bazı Kanunlar İle Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı Taslağı); Genel Esaslar; m. 4.

[8] 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun (son değişiklik 12.12.2004) 48’inci maddesinin A/7 fıkrasında yer alan “görevini devamlı yapmasına engel olabilecek vücut veya akıl hastalığı veya vücut sakatlığı ile özürlü bulunmamak” cümlesi şu şekilde değiştirilmiştir: “Görevlerini devamlı yapmasına engel olabilecek şekilde zihinsel özürlü olmamak”. Buna göre memur olamama kriterleri arasında ileri derecede zihinsel özürlülük hariç özürlülük durumu artık yer almamaktadır. Özürlü işgücüne özrüyle ilgili olarak diğer işgücünden farklı muamele yapılmaması ile birlikte kamu personel seçimi ve istihdamı ile ilgili bir başka ayrımcılık uygulaması da ortadan kalkmış olmaktadır. Böylece istihdamın önündeki kanunî engeller de bu anlayış sayesinde azaltılmaktadır.

[9] Sosyal bakım hizmetleri, bakıma muhtaç insanların genelde evde bakımını üstlenen, psiko-sosyal temeller üzerine bina eden, temel bakıma ve ev idaresine yönelik olan, profesyonel anlamda sistemli bir şekilde yürütülen günlük hizmetler bütünüdür. Sosyal bakım hakkında daha fazla bilgi için bkz. Seyyar, Ali; Teorik ve Pratik Boyutlarıyla Sosyal Bakım; SHÇEK Genel Müdürlüğü yay.; Ankara; Aralık 2004.

[10] Buna göre bakıma muhtaç özürlü, “özürlülük sınıflandırılmasına göre resmi sağlık kurulu raporu ile ağır özürlü olduğu belgelendirilenlerden, günlük hayatın alışılmış, tekrar eden gereklerini önemli ölçüde yerine getirememesi nedeniyle hayatın başkasının yardımı ve bakımı olmadan devam ettiremeyecek derecede düşkün olan kişiler”dir (m. 23).

[11] Aile ödenekleri veya aile yardımları, aile politikaları çerçevesinde, özellikle muhtaç olan ailelere dönük oluşturulan sosyal güvenlik programlarıdır. Ailevî Yükler Sigortası veya kamusal sosyal yardım kapsamında özürlü bakımı ve eğitimi gibi ailevî sorumlulukların ortaya çıkardığı gider artışlarına karşı özellikle muhtaç durumunda olan ailelere sağlanan maddî güvencelerdir. Yardımlar, doğrudan veya dolaylı (Örn.: vergi indirimleri; muafiyetler) olarak aile gelirini artırıcı bir etkiye sahip olmakla beraber, ya ailenin genel ihtiyaçlarını, ya da özürlü çocuğun-çocukların belirli ihtiyaçlarını karşılamaya yöneliktir. Kanun tasarısında yer alan ve aile ödenekleri kapsamına giren “bakım ödeneği” ise Türk sosyal politikasında ilk defa bakıma muhtaç özürlülere dönük yeni bir uygulama türüdür. Daha fazla bilgi için bkz. Seyyar, Ali; Sosyal Güvenlik Terimleri-Ansiklopedik Sözlük; Papatya Yay.; İstanbul; Nisan 2005; s. 17.

[12] Türkiye’de yardıma muhtaç (özürlü) aile fertlerine, genelde kamusal sosyal yardım işlevini yerine getiren SHÇEK ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı gibi kurumlar aracılığı destek sağlanmaktadır. Kanunî düzenlemeler ise şunlardır: 1.) 1976 tarih ve 2022 sayılı "65 Yaşını Doldurmuş, Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkındaki Kanun". 2.) 1983 tarih ve 2828 sayılı "Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu".3.) 14.06.1986 tarih ve 3294 sayılı "Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kanunu”.

[13] Sosyal Hizmetler, İhtiyaç sahiplerine sağlık, psiko-sosyal danışmanlık, hukuk, finans, gayrimenkul yönetimi, mesken temini ve eğitim desteği gibi alanlarda yapılan genelde ücretsiz yardım ve destekler. Kişi, grup ve toplulukların yapı ve şartlarından doğan ya da kendi denetimleri dışında meydana gelen bedenî, zihnî ve ruhî eksikliği, fakirlik ve eşitsizliği gidermek veya azaltmak, toplumun değişen şartlarından doğan sosyal sorunları çözümlemek, insan kaynaklarını geliştirmek, hayat standartları iyileştirmek ve yükseltmek, fertlerin birbirleriyle ve sosyal çevresi ile uyum sağlamasını kolaylaştırmak maksadıyla insan şeref ve haysiyetine yaraşır eğitim, danışmanlık, bakım, tıbbî ve psiko-sosyal rehabilitasyon alanlarında devlet veya gönüllü-özel kuruluşlar tarafından sistemli bir şekilde ifa edilen hizmet programlarının bütünüdür. Uluslar arası Sosyal Hizmet Uzmanları Birliği ise 2001 yılında yaptığı bir tanıma göre sosyal hizmetler, “insan hakları ve sosyal adâlet ilkelerini temel alan, sosyal değişimi destekleyen, insanların iyilik durumunun geliştirilmesi için, insan ilişkilerinde problem çözmeyi, güçlendirmeyi ve özgürleştirmeyi amaçlayan ve bunun için insan davranışına ve sosyal sistemlere ilişkin teorilerden yararlanarak insanların çevreleriyle etkileşim noktalarına müdahale eden bir meslek”. Daha fazla bilgi için bkz. Seyyar, Ali; Sosyal Güvenlik Terimleri-Ansiklopedik Sözlük; Papatya Yay.; İstanbul; Nisan 2005; s. 272.