aliseyyar@sosyalsiyaset.net

 

 

 

Makaleler ;

Ali Seyyar’ın Makaleleri
--  

Toplumun Himayeye Muhtaç Kesimleri ve Diyanet·

Prof. Dr. Ali Seyyar·

  

1. HİMAYEYE MUHTAÇ SOSYAL KESİMLERLE İLGİLİ BİR DURUM TESPİTİ

1.1. Himayeye Muhtaç Sosyal Kesimlerin Belirlenmesi

Himayeye muhtaç sosyal kesimleri somut olarak belirlemek ve sistemli bir şekilde belirli kategorilere göre tasnif etmek, sosyal grupların ve spesifik sorun alanlarının değişken, dinamik ve karmaşık yapısından dolayı her zaman kolay olmamaktadır. Himayeye muhtaç sosyal grupları, yaş gruplarına göre (çocuk, genç, yetişkin, yaşlılar vb) ayırmak mümkün olabileceği gibi ihtiyaç duydukları özel yardım, hizmet ve destek niteliklerine göre de belirlemek mümkündür. Buna göre bakıma muhtaç kişiler, kadınlar, yoksullar, dullar, yetimler, madde (alkol) bağımlıları, suçlular, kronik hastalar ve(ya) özürlüler, özel durum ve ihtiyaçlarına göre sosyal koruma sistemi içinde ayrı ayrı değerlendirilebilir.

1.2. Himayeye Muhtaç Sosyal Kesimler İçin Koruma Sistemleri ve Diyanet’in Yeri

Sosyal koruma sistemleri, kişileri hem sosyal güvenlik (sosyal yardım), hem de sosyal hizmetler açısından koruma altına almaktadır. Sosyal koruma, temel risk ve ihtiyaçlardan kaynaklanan düşük hayat standartlarına veya hayat standartlarındaki azalmaya karşı koruma maksadıyla kamu veya toplu düzenlemeler yoluyla fertler ve ailelere sosyal yardımların ve hizmetlerin sunulmasıdır. Bu boyutuyla sosyal koruma, sosyal politika ile eş anlamlı tutulabilir. Sosyal politika, genel bir sistemi nitelerken, sosyal güvenlik (sosyal yardım) veya sosyal hizmetler bu genel sistemin bir alt unsuru olarak görülebilir.

Sosyal koruma sistemleri içinde başta kamuya ait sosyal politikalar gelmektedir. Kamu sosyal politika program, yöntem ve(ya) türleri (sosyal güvenlik, sosyal sigortalar, kamusal sosyal yardımlar, sosyal hizmetler vb.) yoluyla himayeye muhtaç sosyal kesimlerin her türlü maddî ve manevî ihtiyaçları karşılanmaktadır. Bu bağlamda Diyanet İşleri Başkanlığı, bir devlet kurumu olarak, din eksenindeki kurumsal hizmet ağını daha geniş sosyal alanlara yaymak suretiyle, özellikle maneviyat içerikli sosyal hizmetler konseptleri ile kamusal sosyal politikalara hem destek vermiş, hem de etkinliğini artırmış olur. Çalışmamızda bu temel yaklaşımdan yola çıkarak, daha çok sosyal hizmetlere[1] ihtiyaç duyan sosyal risk grupları ele alınacaktır.

2. HİMAYEYE MUHTAÇ SOSYAL KESİMLER, SORUNLARI VE SORUNLARININ KAYNAKLARI

2.1. Özürlüler-Engelliler

Özürlüler-engelliler, doğuştan veya sonradan herhangi bir hastalık veya kaza neticesi bedenî, zihnî, ruhî ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmeleri sebebiyle normal hayatın gereklerine yeterince uyamadıkları için, korunma, bakım, danışmanlık, rehberlik ve rehabilitasyon hizmetlerine ihtiyacı duyarlar.

Özürlü-engelli kişi, günlük temel ihtiyaçlarını kendi başına bağımsız olarak karşılayabilecek durumda değilse, kendini idare edebilir hale gelmesini sağlamak üzere kendine tıbbî ve sosyal rehabilitasyon hizmetleri sunulur.

Bu mümkün değilse, bakıma muhtaç kategorisine ve derecesine göre düzenli olarak ya evinde, ya da Bakım Yurdunda kendisine profesyonel sosyal bakım[2] hizmetleri sunulur.

Çalışabilir durumda olan özürlülerin üretken olabilmeleri için, kendilerine meslekî rehabilitasyon[3] hizmetleri sunulur ve emek piyasasında istihdam edilebilmeleri yönünde özel tedbirlerle destek verilir.[4]

2.2. Yaşlılar (İhtiyarlar)

Bedenî, zihnî, sosyal ve hissî (duygusal) yönden yoksunluğu olan ya da ihmal ve istismar edilen ya da ekonomik yönden yoksulluk içinde olan yaşlılar, özellikle sosyal bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve manevî destek hizmetleri açısından himayeye muhtaç sosyal kesimlerdendir.[5]

2.3. Bakıma Muhtaçlar

Bakıma muhtaç kişiler, kronik bedenî, zihnî ve ruhî hastalık, ileri yaşlılık ve(ya) ağır özürlülük (sakatlık) nedeniyle günlük hayatın alışılmış aktivitelerinin önemli bir kısmını belirli bir ölçüde yerine getiremediği için, başkalarının bakım hizmetine ve desteğine sürekli olarak ihtiyaç duyan kişilerden oluşmaktadır. Bir insanın günlük hayatına ait her zaman tekerrür eden olağan ve basit hareketlerin ifasında başkalarının fizikî yardımına ihtiyaç hissedecek bir konuma gelmesi, bakım hizmetlerine ya devamlı (sürekli-uzun vadeli), ya da belirli bir süre için (geçici olarak) ihtiyaç duyacağı anlamına gelmektedir. [6]

2.4. Aile İçinde Şiddet Uygulayanlar ve Şiddete Maruz Kalanlar

Aile içi şiddet, eşler arası, anne-baba arası veya ebeveyn-çocuklar (anne ve(ya) babanın çocuklarına karşı veya çocukların ebeveynine karşı şiddet) arası meydana gelen fizikî veya psikolojik anlamda güç ve kuvvet kullanımının bütünüdür. Dolayısıyla şiddete maruz kalanların korunması gerektiği kadar şiddet uygulayanların da rehabilitesi (ıslah edilmeleri) söz konusudur. [7]

2.5. Teröre İtilmiş Olanlar ve Terör Mağdurları

Teröristler, bilinçli bir şekilde terör eylemlerine dolaylı veya dolaysız olarak katılan, ideolojik görüşlerini zorla kabul ettirmek, devletten bazı taleplerde bulunmak veya toplumda kaos, anarşi, korku ve panik havası yaymak maksadıyla, kamu ve özel kurum ve kuruluşlarının yanında insanlara zarar vermeyi plânlayan ve bunları uygulamakta vicdanen rahatsızlık duymayan “gözü dönmüş” kişilerdir. Terörist üretmeyen sağlık bir sosyal yapının inşasına yönelik geni kapsamlı sosyal politikalar ne kadar önemli ise terör eylemlerine katılmış kişilerin cezalandırılmalarının yanında pişmanlık duymalarını sağlayacak psiko-sosyal ve manevî rehabilitasyon programları da o kadar elzemdir. Diğer yandan terörden maddî-manevî zarar görmüş kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesi de sosyal barış için gereklidir. [8]

2.6. Sosyal Risk Altında Olan Çocuklar ve Gençler

Bedenî, zihnî, ahlâkî, sosyal ve hissî (duygusal) gelişimi ile şahsî (kişisel) güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar edilen bütün çocuk ve gençler, himayeye muhtaçtırlar. Özellikle ana ve(ya) babasız, ana ve(ya) babası belli olmayan, ana ve(ya) babası tarafından terk edilen; kendisine bakmakla ve yetiştirmekle yükümlü olanlar tarafından ihmal veya istismar edilip fuhuş, dilencilik, alkollü içkileri veya uyuşturucu maddeleri kullanma gibi her türlü sosyal risklere karşı savunmasız bırakılan ve başıboşluğa sürüklenen çocukların devletçe himaye edilmesi şahsî güvenlikleri bakımından son derece önemlidir.[9]

Yetim ve öksüz çocuklar dâhil korunmaya ve desteklenmeye muhtaç çocukların araştırılıp bulunması, bu çocukların ilgili mercilere duyurulması görevi, mahallî-mülkü amirlere, sağlık kurum ve kuruluşlarına, muhtarlara, genel kolluk kuvvetlerine, belediye zabıta memurlarına ve çocuk ebeveynlerine kanunî bir mecburiyet olarak verilmiştir. [10]

2.7. Sosyal Risk Altında Olan Kadınlar

Sosyal risklere açık, maddî ve sosyal bakımdan mahrum ve şahsî güvenliği tehlikeye maruz kalmış veya kalabilecek kadınlar, himayeye muhtaçtırlar. Bu durumda olan kadınlar, ebeveyni veya eşi tarafından ihmal edilmekte, şiddet görmekte, fuhuş, dilencilik, alkollü içkiler veya uyuşturucu maddeleri kullanma gibi her türlü tehlikeye ve kötü alışkanlığa itilmektedir. Savunmasız bırakılan böyle kadınlar, devletin himayesine, yani sosyal yardım ve sosyal hizmetlere muhtaçtırlar. [11]

2.8. Kürtaj Yapan veya Yapmak İsteyen Kadınlar

Türkiye’de yer yıl ortalama olarak 350 bin kürtaj vakası yaşanmaktadır. Kürtaj yapan kadınların önemli bir kısmı bunu yoksulluklarından dolayı yaptıklarını iddia ederken, bir kısmı da özel tercihlerinin bu istikamette (aile planlaması) olduğunu dile getirmektedir. Kürtajın psiko-sosyal ve manevî sonuçlarını bilerek veya bilmeyerek yapan kadınların sonradan yaşadıkları post-travmatik rahatsızlıkları göz ününde bulunduracak olursak, kürtaj kararı verme veya vermeme sorunu ile karşılaşan hamile kadınların danışmanlık ve rehberlik programları ile özel olarak desteklenmeleri gerekmektedir.

2.9. Toplumsal Hayata Yeniden Katılmak İsteyen Hayat Kadınları

Türkiye’deki bütün genelevlerde (toplam 36 genelevde) 2603 kadın çalışmaktadır. Kayıt dışı sektörde toplam 100 bine yakın kişinin çalıştığı yetkililer tarafından belirtilmektedir.[12]  Bir araştırmaya göre hayat kadınlarının % 91’i, kendilerine alternatif yaşama ve çalışma imkânının sunulması durumunda, kerhen sürdürdükleri “mesleklerinden“ kurtulmak istediklerini beyan etmişlerdir.[13] Dolayısıyla hayat kadınlarını, içinde bulundukları ortamdan kurtarmak ve toplum hayatına yeniden kazandırmak, sosyal devletin ve Diyanet İşleri Başkanlığı dâhil bütün kamusal kurumların görev kapsamındadır. Şu andaki yürürlükteki fuhuş tüzüğüne göre, mesleği bırakmak isteyenlere yönelik uygulanan tek çözüm yolu, hayat kadınlarına yönelik sosyal içerikli çalışmaları olan dernekler ve vakıfların çalışmalarından yararlanmaktır. Bunun dışında geniş kapsamlı ve sürdürebilir bir rehabilitasyon programı devlet eliyle yürütülmemektedir.

Halbuki devlet, genel kadınların (fahişelerin) gayri ihtiyari olarak içine itildikleri hayatlarından kurtarabilmek, cebrî yöntemlerle yeniden fuhuş hayatına atılmış veya atılmak üzere bulunan kadınları kötü yoldan kurtarmak için, gerekli tedbirleri almak durumundadır. Özellikle, fuhuş sektöründen uzaklaşmak ve eski hayat tarzını değiştirmek istediğine kanaat getirilen kadınların, sosyal hayata yeniden kazandırılmalarına yönelik olarak özel koruma altına alınmaları gerekmektedir. [14]

2.10. İntihar Girişiminde Bulunanlar

Olumsuz toplumsal şartlar ve gelişmeler, insanlarımızın ve özellikle risk altında olan sosyal grupların ruh yapısını fevkalade bozmaktadır. İntihar etmek, belki insanın fıtratına terstir ama hayat şartlarının ve aile ilişkilerinin her geçen gün bozulmasının yanında kişilerin manevî direnç potansiyellerinin gittikçe erimesinin karşısında birçok insanımız bunalımın eşiğine gelebilmektedir. Gerçi Türkiye’de gelişmiş ülkelere göre intihar hızı, düşük olduğu söylenebilir. Geçmiş yıllara ait Türkiye İstatistik Enstitüsü verilerine göre bizdeki intihar hızı % 0003,3 (yüz binde 3,3) idi. Ancak son dönemlerde bu oranda bir artış görülmekte olduğu gibi bazı sosyal kesimlerde özellikle kendini çaresiz hisseden yoksullar, özürlüler, şiddet gören aile fertleri ve ordu mensuplarında intihar olayları, genel intihar oranının çok üstünde seyretmektedir.

İnsanlarımız, kendilerini tanıyamadıkları ve iç muhasebelerini sağlıklı bir biçimde yapamadıkları sürece dış tehlikelerin etkisi altında kalabilmektedir. Elbette değişik sosyo-ekonomik sebeplerin (sosyal yapıdaki bozulmalar, ekonomik krizler, şiddet ve terör eylemleri) yanında iletişimdeki aksaklıklar ve sosyal sapmalar, kişileri buhrana ve intihara sürükleyebilmektedir. Ancak bunlarla mücadele edebilen insanlarımız da var. Mücadele edebilmek, hayatta başarılı olabilmek için modern sosyal hayatımızın vazgeçilmez şartlarındandır. Mücadelede herkes başarılı olamaz onun için, toplumun da mücadele edemeyenlerin ve dolayısıyla bunalımlara ve intiharlara sürüklenen insanlara karşı bir sosyal sorumluluğu vardır. Toplum derken kendini manen ve madden güçlü hisseden herkes ve tabiî ki sosyal kurumlar da intihar sorunu karşısında sorumludur. Genelde fertler, bağlı oldukları ve güvendikleri kurum ve kişilerin desteğini yitirdiklerinde hayal kırıklığına uğrarlar ve neticede yalnızlık hissi veya hayatın anlamsızlığı gibi olumsuz düşünce ve kaygılarla en azından intiharı düşünürler. İntihar sebepleri arasında kişisel zaafların (zayıf benlik; ahlâkî çöküntüler; sapkın inanç; ideallerin yokluğu vb) yanında toplumsal görevlerimizdeki ihmallikler de olduğuna göre çok kapsamlı bir sosyal müdahale planına ihtiyaç vardır.

2.11. Kötü Alışkanlıkları Olanlar

Akıl, kalp ve ruhun aç kalmalarından, bir başka ifadeyle manevî ve iradî duygularını yeterince geliştirememiş olmalarından dolayı nefsanî istek ve arzularını kontrol altında tutamayan insanların çoğu, kötü alışkanlıkların esiri olma noktasına gelmiş kişilerdir. Başta sigara, içki, uyuşturucu ve kumar olmak üzere gerek tüketim, gerekse tavır ve hareketleri ile hem kendilerine, hem de topluma zarar verebilmektedir. Bu alışkanlıklarını kolay kolay terk edemeyen insanların bundan dolayı sosyal koruma altına alınması gerekmektedir.

3. HİMAYEYE MUHTAÇ SOSYAL KESİMLER İÇİN DİYANET’İN MİSYON VE VİZYONUNA UYGUN YENİ HİZMET KONSEPTLERİ (ÖNERİLER)

Bilindiği gibi Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı, başta anayasa olmak üzere yasalarla yetkisi çizilen ve Başkanlığı’na bağlı olarak dinî hizmetler vermekle mükellef resmî bir devlet kurumudur. “İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak”[15], Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ana görevi olduğuna göre toplumun özellikle himayeye muhtaç kesimlerin özel ihtiyaçlarını dikkate alan geliştirilmiş dinî hizmetlerin yürütülmesi de bu çerçevede düşünülmelidir. Dinî hizmetlerin kişiler üzerindeki müspet sosyal etkilerini dikkate alırsak, özellikle psiko-sosyal sorunlu ve dolayısıyla himayeye muhtaç kesimlerin korunmalarına yönelik olarak uygulanan sosyal politikaların etkinliğini destekleme ve artırma amaçlı sosyal içerikli manevî destek hizmetlerine de ihtiyaç vardır.

Gerçekçi ve uygulanabilir bir yaklaşımla mevcut sistem içinde Diyanet İşleri Başkanlığı, hangi sosyal politika (koruma) yöntemiyle ve himayeye muhtaç hangi sosyal kesime yönelik sosyal açılımlı (sosyal uyum destekli) hizmetlerde bulunabilir? İdeal olan aslında sosyal politika kapsamında olan bütün muhtaç sosyal kesimlere dönük olarak dolaylı ve dolaysız da olsa dinî hizmetlerin yanında psiko-sosyal ve maddî desteklerde de bulunabilmektir. Himayeye muhtaç sosyal kesimlerin çeşitliliğini ve ihtiyaçları bağlamında karmaşıklığının yanında Diyanet İşleri Başkanlığının personel, maddî ve idarî yapısının özelliklerini göz önünde bulunduracak olursak kısa ve orta vadede etkin bir şekilde yapabileceklerini doğru tespit etmek gerekmektedir.

Himayeye muhtaç sosyal kesimlerin maddî ihtiyaçlarının büyük bir kısmı, mevcut sosyal güvenlik sistemi içinde özellikle yoksul kesime yönelik Sosyal Yardımlaşma Ve Dayanışma Kanunu[16] ve Yeşil Kart Kanunu[17] ekseninde geliştirilmiş olan kamusal sosyal yardım ve sağlık hizmetleri uygulamalarıyla giderilmektedir. Bu bağlamda Diyanet İşleri Başkanlığı, devlet kuruluşlarınca maddî destek gören kesimlerin toplum hayatına tam katılım noktasında eksik kalan sosyal içerikli manevî destek hizmetleriyle bu boşluğu doldurmak suretiyle daha etkin bir konuma gelebilir. Daha geniş bir ifadeyle ister maddî, isterse gayri-maddî (psiko-sosyal, ahlâkî, manevî) kaynaklı olsun sosyal sapma eğiliminde olan, davranışlarında bozukluk görülen bütün sosyal kesimlerin ıslahına (rehabilitasyonuna) yönelik olarak Diyanet İşleri Başkanlığı, özellikle sosyal amaçlı manevî destek hizmetleriyle sosyal politika (hizmet) hedeflerine önemli katkılarda bulunabilir.

3.1. Din Hizmetleri Sosyalleştirilmeli ve(ya) Manevî Sosyal Hizmetler Uygulanmalıdır

Sosyal hizmetler, sadece sosyal kurumları ilgilendiren bir alan değildir. Geniş anlamda din hizmetleri de toplumun mutluluğu, ıslahı ve refahı (ferahı) için elzemdir. Dolayısıyla din hizmetleri, aynı zamanda sosyal hizmetleri de içeren bütüncül bir hizmet anlayışıdır. Sosyal hizmetlerde dinî-manevî yaklaşımların bulundurulması, sosyal hizmet faaliyetlerinin, millî ve manevî değerlere uygun bir biçimde uygulanması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla manevî sosyal hizmetler, hem mânen (ruhen), hem de madden insanların saadetini temin eden geniş kapsamlı sosyal hizmet uygulamalarıdır. Manevî sosyal hizmetlerin temel hedefi, sosyal hizmetlere ihtiyaç duyan himayeye muhtaç kişilerin fıtrî, kalbî ve vicdanî özelliklerine müracaat ederek, ruhları ile barışık mutlu fertler olmalarını sağlamaktır.[18]

Manevî sosyal hizmetler, kişilerin sosyal bilinçlenmeleri ve toplum değerlerine uymaları için, üstün karakter geliştirmeye yönelik sosyal ve manevî eğitimi birlikte esas almaktadır. Maneviyat odaklı sosyal hizmetler, yalnızca dinî konuları içermekle kalmaz, aynı zamanda psiko-sosyal eğitim ve destek kapsamında güzel ahlâk, kültür, mantık, sağlık ve etkili iletişim gibi kişisel gelişim alanına girebilecek birçok pedagojik destek unsuru da içermektedir. [19]

3.2. Manevî Sosyal Hizmetlerin Kanunî Dayanağı Oluşturulmalıdır

Manevî sosyal hizmetler alanına giren her mesele, aslında hak kavramı temelinde değerlendirilebilir. İnsanların sosyal hayatta karşılaşabilecekleri manevî sorunların çözümüne dönük olarak kanunî düzenlemeler de zaten bu doğrultuda yapılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (1982)’nın “Başlangıç” kısmında insanların sadece maddî boyutuyla değil manevî yönden de geliştirilmesi yönünde temel bir yaklaşım sergilemektedir. “Devletin Temel Amaç ve Görevleri” kısmında kişilerin manevî gelişimine dönük somut ilkeler belirlenmiştir. Buna göre “Devletin temel amaç ve görevleri arasında, “ … insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak”.[20] da yer almaktadır.

Sosyal devlet, vatandaşlarının manevî yönden huzur içinde yaşayabilmeleri yönünde bütün tedbirleri almak mecburiyetinde olduğuna göre, buna uygun manevî sosyal hizmet programları da belirle(t)mek ve uygula(t)mak mecburiyetindedir. Nitekim SHÇEK de bu anlayış doğrultusunda, “Ailenin bütünlüğünü korumak, parçalanmış ailelerin korunmaya, yardıma ve bakıma muhtaç fertleriyle çocuklarına her türlü maddî, manevî ve sosyal destek sağlamak; bu amaçla gerekli planlamaları yapmak, eğitim faaliyetlerinde bulunmak” görevini üstlenmektedir.[21] Buna göre, ailenin bütünlüğünü sağlayabilmek için, sosyo-ekonomik desteğinin yanında manevî destek programlarının da hazırlanması ve uygulanması gerekmektedir.

Bunun yanında manevî sosyal hizmet uygulamalarının muhatabı da sadece kamu kurumları değildir. “Kurumca yürütülmekte olan sosyal hizmet faaliyetlerine gerçek ve tüzel kişilerin her türlü maddî ve manevî katkı ve katılımın sağlanması”[22] da teşvik edilmektedir. Dolayısıyla resmî bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı, kurumsal sosyal hizmetlere manevî destek programlarıyla katkıda bulunabileceği gibi, dinî cemaatler de bu hizmet alanında aktif bir konuma gelebilir. Mevcut kanunlar, gerek manevî sosyal hizmetlerin içeriğine, gerekse uygulayıcılarına bir engel koymadığı halde (kurumsal) sosyal hizmet uygulamalarının manevî boyutuyla yeniden yapılandırılmasına yönelik olarak hem 2828, hem de 12038 sayılı Kanunda bütüncül sosyal hizmet anlayışının açıkça geçerlilik kazandırılması amaçlı değişikliliklerin yapılmasında fayda vardır.

3.3. Manevî Sosyal Hizmet Uygulayıcıları (Sosyal İlahiyatçılar) Yetiştirilmelidir

Kişinin bedenî ve sosyal sağlığının yanında ruh sağlığının da korunması onun tam bir iyilik hâlinde olması açısından önemlidir. Rasyonalist ve seküler bir anlayışa dayalı sosyal hizmet uygulamalarında kişilerin ruh sağlığı ile ilgilenen uzmanların başında psikiyatrist ve psikologlar gelmektedir. Bunun yanında sosyal hizmet uzmanları da tıbbî sosyal hizmet çalışmaları kapsamında hastaların psikolojik ve sosyal sorunlarının çözümünde yardımcı olmaktadırlar. Ruhî sorunları olan veya manevî risklerin tuzağına düşmüş kişilerin imdadına ise ilahiyat mezunu din görevlilerin (manevî terapistlerin) yetişmesi gerekmektedir. Sosyal hizmetlerden beklenilenlerin etkin bir şekilde ortaya çıkması arzu ediliyorsa, bütüncül bir anlayışa dayalı sosyal hizmet uygulamalarına ihtiyaç vardır. Farklı disiplinlerden gelen uzmanlar, sosyal hizmetler alanında değişik fakat birbirini tamamlayan yaklaşımlarla karşılıklı fikir alış verişinde de bulunarak, sosyal hizmet verdikleri kişilerin sorunlarına daha etkin çözümler bulabilmektedir. Bu bağlamda sosyal ve tıbbî (psikolojik veya psiko-somatik) sorunları olan kişilerin ilahî-manevî destek hizmetleriyle yeniden eski sağlıklarına ve manevî huzura kavuşmaları mümkün olduğuna göre sosyal ve manevî bilimler alanlarında multi-disipliner eğitim almış özel elemanlara da ihtiyaç vardır. Gelişmiş ülkelerde manevî terapist veya sosyal ilahiyatçı[23] olarak isimlendirilen manevî sosyal hizmet elemanları, Türkiye’de de yetiştirilmelidir. Bu uzmanlar, bir sosyal meslek elemanı olarak bütün sosyal hizmet alanlarında istihdam edilebilmelidir.

3.4. Sosyal İlahiyat Bölümleri Açılmalıdır

Gelişmiş Batı ülkelerinde manevî sosyal hizmetler, hem manen, hem de sosyal yönden muhtaç kesimlere her türlü yardım ve desteği, ilmî ve manevî bilgi ve uygulama becerisi içinde, belirli bir disiplin ve meslekî etik çerçevesinde yapan, bunun için belirli müdahale araçları, stratejileri, yöntemleri, teknikleri geliştirilmiş bir eğitim ve meslek dalıdır. Türkiye’de de korunmaya muhtaç kişilere profesyonel manevî sosyal hizmetlerin götürülebilmesi için, İlahiyat Fakültelerinde Sosyal İlahiyat bölümleri açılmalıdır. Klâsik sosyal hizmetlerin yanında manevî destek ve teşvik programlarını da ihtiva eden Sosyal İlahiyat, insan hakları, din ve vicdan özgürlüğü, dinini her ortamda ve her yerde serbestçe yaşama hakkı gibi temel ilkelerinden hareket ederek fertleri, grupları ve toplulukları maddî ve manevî yönden güçlendirerek, iyilik hallerini geliştiren inter-disipliner bir bölümdür. Manevî sosyal hizmetler alanında vazife alacak elemanları (manevî sosyal hizmet aktörleri) yetiştirmek maksadıyla oluşturulması gereken bu bölümler, AB katılım sürecinde de önemli bir açılım sağlayacaktır.

3.5. Manevî Sosyal Hizmet Eylem Tür ve Yöntemleri Geliştirilmelidir

Manevî sosyal hizmet uygulamalarının etkinliğini sağlayabilmek ve artırabilmek için, hem destek sürecinin içeriğinin plânlanması, hem de düşünce ve eylem araçlarının geliştirilmesi şarttır. Bununla ilgili olarak manevî sosyal hizmet aktörlerinin işbaşında sergileyecekleri faaliyet biçimleri, korunmaya muhtaç sosyal grupların özelliklerine ve ihtiyaçlarına göre belirlenmelidir. Tür ve(ya) yöntemlerin başında dinî bilgilendirme, sosyal boyutlu manevî tehlikelere karşı nasihat ve telkin, manevî rehberlik ve danışmanlık, sosyal hayata yeniden uyum maksatlı manevî rehabilitasyon[24], sosyal içerikli manevî yardım, dinî eğitim ve sosyal içerikli manevî pedagojik destekler gelmektedir.

3.5.1. Maneviyat Kaynaklı Sosyal Sapmalara Karşı Koruyucu ve Önleyici Hizmetler Geliştirilmelidir

İman, inanç, ibadet gibi dinî esaslarla ilgili olarak zihne ve kalbe giren şüphelerle birlikte artan oranda işlenen günahların sadece bireysel olarak kalp ve ruhları yaralamamakta aynı zamanda toplum düzenini de tahrip edebilmektedir. Manevî risklerden kaçınmayan, zihnî ve manevî dünyalarını yaralayan ve dolayısıyla değişik manevî hastalıklara yakalanan kişiler, çoğu zaman içinde yaşadıkları toplumun millî ve manevî değerlerine aykırı düşen tutum ve davranışlarda bulunabilmektedir. Manevî sapmalar, güzel ahlâk ve edebe uymayan hatalar işlemekten, geçici kabz (kalbî daralma) girdaplarının gelip pusuya yatmasından, cismanî ve şehvanî neşe ve arzuların egemen olmasından, günahların çok olduğunu düşünerek Allah’tan ümidini kesmekten veya iyiliklerle-sevaplarla gururlanıp küstahlaşmalardan kaynaklanabilmektedir. Onun için kişilerin kalbinde imana, hakikate ve vazife-i ubudiyete (kulluk görevlerine) yönelik olarak inkâr arzularının yanında manevî sapma ve hastalıkların doğmaması yönünde dinî telkin ve uyarı hizmetlerinin özellikle özel risk gruplarından kabul edilen himayeye muhtaç kesimlere yönelik olarak yaygınlaştırılması gerekmektedir.

3.5.2. Yeniden Sosyal Uyum Amaçlı Manevî Rehabilitasyon Hizmetleri Geliştirilmelidir

İleri derecede manevî boşluk, sapma ve(ya) sapkınlık içinde olan, manevî hastalıkları ileri boyutta olan kişilerin manevî dünyalarıyla yeniden barışık olmalarını ve bu şekilde toplum hayatına daha rahat uyum sağlayabilmelerini sağlayan manevî destek ve tedavi hizmetleri sistemli bir şekilde kurumsal hâle getirilmelidir. Himayeye muhtaç kişi veya sosyal gruplar (madde bağımlılıları, intihara teşebbüs edenler, hayat kadınları, şiddet maruz kalanlar vb.), özel manevî durumuna ve rahatsızlığına göre değerlendirilmeli, manevî arınma için ne türlü bir yoldan geçmesi lazımsa, öyle bir yoldan geçirilmeli, kendisine tabiatına ve karakterine göre özel bir rehabilitasyon usulü uygulanmalı ve kişiye belli sorumluluklar ve görevler (ibadet, sabır, züht, manevî meşguliyetler, günahlardan uzak bir ortamda bulunmak, cemaate katılma; hayırlı faaliyetlere iştirak vb) de yükleyerek sosyal ve manevî tekâmül yolu ve insan-ı kâmil olma ufku gösterilmelidir.

3.6. Bakıma Muhtaçlar İçin Manevî Bakım Hizmetleri Geliştirilmelidir

Manevî sıkıntı (spritual distress), özellikle bakıma muhtaç kişilerde sıkça görülen bir manevî rahatsızlıktır. Buna göre manevî sıkıntı, hayata mana veren, ümit ve güç sağlayan inanç ve değer sisteminde bir rahatsızlık yaşayan veya böyle bir manevî riski taşıyan bir grup ya da kişideki özel bir durumdur. Mesela hastanın dinî inançları ile tıbbî tedavi ve(ya) sosyal rehabilitasyon arasında bir çatışma yaşandığında kişide manevî sıkıntılar ortaya çıkabilir. Diğer yandan kişinin inançlarının sarsacak fecî bir olayın meydana gelmesi, hayata ve ölüme dair şüphelerin ortaya çıkması, çaresizlik ve ümitsizliğin boy göstermesi (aşağılık kompleksi), ölümü istemek veya intiharı düşünmek, içine kapılmak ve dünyaya küsmek gibi manevî sarsıntılar, kişinin ruh dünyasını da olumsuz yönde etkileyebilir.

Dolayısıyla manevî ve ruhî sıkıntılara giren (bakıma muhtaç) insanlara, mümkün mertebe erken bir teşhisle ve dolaysıyla erken bir safhada manevî destek hizmetlerinin verilmesi elzemdir. Bazı manevî sıkıntılar, ya manevî boşluğun bir tezahürü, ya da manevî körlüğe yol açan ilk emarelerdir. Açıkça görülebilen bazı manevî sıkıntılar (bitmişlik, tükenmişlik, beyhudelik, neme lazımcılık duyguları), insanın içini kaplamış ise, büyük bir ihtimalle bu sıkıntıların manevî boşluğun bir yansıması olarak tespit edilebilir. Manevî boşluktan kaynaklanmayan manevî sıkıntılar da, zamanında manevî tedavi yöntemlerine başvurulmazsa, manevî hastalıklara ve sapmalara yol açabilmektedir. Manevî sıkıntı içinde olan bir kişiye profesyonel manevî danışmanlık ve rehabilitasyon hizmetleri verilmezse, kişi sapkın görüşlerin ve batıl inançların hedefi hâline gelebilir. Birçok ülkede manevî bakım, hastanelerde, bakım merkezlerinde ve huzur evlerinde manevî sosyal hizmet elemanlarınca uygulanmaktadır.[25]

3.7. Ölüme Refakat Hizmetleri Geliştirilmelidir

Batı dünyasında bakıma muhtaç kişinin tedavisinin mümkün olmadığı hallerde ve özellikle hayatının son dönemlerinde çektiği acısını dindirmeye ve manevî yönden güçlenmesine yardımcı olan palyatif bakım hizmetleri (hospiz) çok yaygındır. Bu açıdan bakıma muhtaç kişinin terminal dönemi, yani ölüm anına yakın olduğu dönem, manevî hizmetler açısından son derece önemlidir. Bakıma muhtaç kişi ve yakınları ile kurulan etkin iletişim sâyesinde manevî atmosfer oluşturularak, ölümün güzel yönleri ve ahiret hayatının kişiye sağlayacağı güzellikler dile getirilir. Kişilere manevî teselli ve telkinlerde bulunulur. Terminal dönemdeki bakıma muhtaç kişilerin şeref ve saygınlığını korumak, hayatın son günlerini daha sevgi ve şefkatle geçirilmesini sağlayabilmek için, kurumsal bakım hizmetlerinden ziyade evde sosyal ve manevî bakım hizmetleri tercih edilmelidir. Bakım gerektirecek derecede kronik hastalığı olan ve günlük aktivitelerinde belirli sınırlılıkları olan özellikle yaşlı ve terminal dönemde bakıma muhtaçlara evde yeterince sosyal bakım hizmetleri verilmediğinde, kronik hastalıkların akut atakları sebebiyle hastaneye plânlanmamış yatışları genelde artmaktadır. Hastaneye yeniden yatış sebepleri araştırıldığında; tıbbî gözetim eksikliği, sosyal ve manevî destek hizmetlerin yetersizliği gibi etkenlerin risk sebebi olduğunu göstermektedir. Bu durumda bakıcı personel, hem bakımdan sorumlu aile fertlerine, hem de bakıma muhtaç kişiye yaşadıkları ortamda tıbbî, sosyal ve manevî bakım destek hizmetlerinde bulunmalıdır. Terminal dönemde sadece hastaların değil ailesi ve yakınları da profesyonel manevî desteğe ihtiyaç duyarlar.

3.8. Sosyal Kurum ve Programlarla Entegrasyon Sürecine Gidilmelidir

Genel anlamda millî sosyal hizmetlerin, dar anlamda SHÇEK İl Müdürlüklerine bağlı sosyal hizmet merkezlerinin koruyucu, önleyici ve sorun giderici rehberlik, danışmanlık ve rehabilitasyon çalışmalarının etkinlik ve verimliliğinin artırılabilmesi ve bütüncül bir hizmet sunumumun yaygınlaştırılması için, Diyanet’e bağlı İl-İlçe Müftülükleri manevî tedbir ve rehabilitasyon programlarıyla sosyal hizmetlere aktif olarak destek vermelidir. Bu bağlamda Diyanet (Müftülükler) ile SHÇEK (sosyal hizmet merkezleri) arasında geniş kapsamlı bir işbirliğinin zemini oluşturulmalıdır. Din görevlileri (Sosyal İlahiyatçılar), bütün sosyal hizmet alanlarında ve bütün sosyal kurumlarda (hastaneler, SHÇEK’ye bağlı kurumlar, hapishaneler, çocuk kreşleri vb.) sosyal hizmet ekibinin eşit bir üyesi olarak istihdam edilebilmelidir.

3.8.1. Din Görevlileri İntihar Girişiminde Bulunanlara Yönelik Psiko-Sosyal Destek Programlarında Yer Almalıdır

Sağlık Bakanlığınca intiharı önleme çalışmaları kapsamında 2005 yılından beri “Acil Serviste İntihar Girişimlerine Psikososyal Destek ve Krize Müdahale Programı” yürütülmekte olup, pilot 49 ilin 92 hastanesi acil servislerinde oluşturulan “Psikososyal Destek ve Krize Müdahale Birimleri”nde izlemler gerçekleştirilmektedir. Bu proje kapsamında ilgili birimlerde intihar ve kriz olguları kayıt altına alınmakta, psikiyatri uzmanı koordinatörlüğünde; Psikolog ve Sosyal Hizmet Uzmanlarınca hizmet verilmektedir. İntihar girişiminde bulunan kişi, ilk 24 saat içerisinde ilk görüşme için psiko-sosyal destek birimine yönlendirilmekte ve burada psikolojik destek sağlamak üzere görüşmeler için çağrılmaktadır.[26]

İntihar olaylarını kontrol altında tutmayı amaçlayan bu çalışma, önemli bir proje olup manevî sosyal hizmetlerle mutlaka desteklenmeli ve geliştirilmelidir. Ancak projenin adına “İntihar Girişimlerine Psikososyal Destek” konulmuş olması pek isabetli olmamış. Doğrusu “İntihar Girişiminde Bulunanlara Psikososyal Destek” olmalıydı. Diğer taraftan “İntihar ve kriz olgularına destek sağlamak amacıyla psikososyal destek” cümlesi de aynı gerekçe ile doğru değildir. Kastedilen “İntihar ve kriz olgularını önlemek veya gidermek”tir herhalde. Uygulamadan anlaşıldığı üzere intihar girişimlerini genel anlamda önleyen koruyucu ve önleyici sosyal hizmet programları henüz uygulanmamaktadır. “Krize Müdahale Programı” daha çok ölümle sonuçlanmayan intihar girişimlerine yöneliktir. Hedef, intihar ve intihar girişimlerini kayıt altına alınarak veri bankası oluşturmak ve intihar ve kriz durumları ile karşılaşan kişilere ve ailelerine bu alanda eğitim almış profesyonellerce acil medikal tedaviden sonra gerekli psiko-sosyal destek sağlamaktır.

İntihar sorununun çözümünde multi-disipliner bir yaklaşım benimsendiği halde psikiyatri uzmanı, pratisyen hekim ve sosyal hizmet uzmanından oluşan ekibin içinde manevî terapistin yer almaması düşündürücüdür. Dolayısıyla toplumun sosyal risk kesimlerinde intihar atmosferini ve tehlikesini ortadan kaldıracak manevî hizmet programlarının yanında intihar girişiminde bulunan kişilere manevî sosyal hizmet destekli konseptlere de yer verilmelidir. Dolayısıyla ekibin içinde manevî terapistlerin (sosyal ilahiyatçıların) de bulunması elzemdir. Koruyucu manevî sosyal hizmetler kapsamında intiharın önlenmesinde sosyal risk gruplarına dinî bilgilerin verilmesi son derece faydalıdır. Çünkü hemen her insan, fıtrî özelliklerinden dolayı İslâm’ın emir ve yasaklarına uymada duyarlı davranmaktadır. Kısacası, ahlâkî ve manevî yönden güçlendirilmesi gereken sosyal risk gruplarının, sosyal bunalımlardan ve dolayısıyla intihar girişimlerinden uzak kalabilmeleri için, sosyal eylem ve rehabilitasyon programlarında sosyal ilahiyatçıların da mutlaka yer alması gerekmektedir.

3.8.2. Din Görevlileri Hayat Kadınlarının Sosyal Rehabilitasyon Programlarında Yer Almalıdır

Hayat kadınlarının büyük çoğunluğu kendilerini dindar olarak görmektedir. Bu bakış açısı en azından hayat kadınlarının dine ve dinin belirli değerlerine karşı bir hürmetinin olduğunu göstermektedir. Sosyal hizmetlerde ve danışmanlıklarda bu bakış açısından yararlanılarak dinin bu konudaki koruyucu ve engelleyici fikir ve değerlerinden yararlanılabilir. Peygamber zamanındaki uygulamalardan yararlanılarak, fuhşu engelleyici ve giderici önlemler ve yöntemler geliştirilerek, manevî rehabilitasyon hizmetlerine bir etkinlik kazandırılabilir.[27] Dolayısıyla hayat kadınlarının yeniden normal hayata dönmelerini kolaylaştıran sosyal programlarının içeriği, manevî sosyal hizmetlerle zenginleştirilmeli ve programı uygulayan ekiplerin içinde din görevlililerin (sosyal ilahiyatçıların) de yer alması sağlanmalıdır.

3.8.3. Din Görevlileri Kötü Alışkanlıkları Olanların Sosyal Rehabilitasyonu Programlarında Yer Almalıdır

Kötü alışkanlıklarından vazgeçmek isteyen kişilere uygulanan sosyokültürel programların içeriği, manevî destek hizmetleriyle daha etkin hâle getirilmelidir. Din görevlileri de bu programları yürüten ekibin daimî üyeleri olmalıdır.


 

· IV. Din Şurası; 12–16 Ekim 2009; Ankara.

· Sakarya Üniversitesi; İİBF Öğretim Üyesi; Başbakanlık Özürlüler Yüksek Kurulu Üyesi.

[1] Sosyal hizmetler, “kişi ve ailelerin kendi bünye ve çevre şartlarından doğan veya kontrolleri dışında oluşan maddi, manevî ve sosyal yoksunluklarının giderilmesine ve ihtiyaçlarının karşılanmasına, sosyal sorunlarının önlenmesi ve çözümlenmesine yardımcı olunmasını ve hayat standartlarının iyileştirilmesi ve yükseltilmesini amaçlayan sistemli ve programlı hizmetler bütünü”dür. (1983 tarih ve 2828 sayılı Kanun; m. 3). Bir başka tanıma göre sosyal hizmetler, “insan hakları ve sosyal adalet ilkelerini temel alan, sosyal değişimi destekleyen, insanların iyilik durumunun geliştirilmesi için, insan ilişkilerinde problem çözmeyi, güçlendirmeyi ve özgürleştirmeyi amaçlayan ve bunun için insan davranışına ve sosyal sistemlere ilişkin teorilerden yararlanarak insanların çevreleriyle etkileşim noktalarına müdahale eden bir meslek”tir. (Uluslar arası Sosyal Hizmet Uzmanları Birliği 2001).

[2] Sosyal bakım hakkında daha fazla bilgi edinmek için bkz.: Seyyar, Ali; TEORİK VE PRATİK BOYUTUYLA SOSYAL BAKIM; T.C. Başbakanlık, SHÇEK-Yay.; Ankara; Aralık-2004; II. genişletilmiş Baskı: Şefkatli Eller Yayınları; 2007.

[3] 2006 tarihli “Özel Mesleki Rehabilitasyon Merkezleri Hakkında Yönetmelik”e göre meslekî rehabilitasyon, özürlülerin işgücü piyasasında ihtiyaç duyulan, ilgi ve yeteneklerine uygun mesleklerde yetiştirilerek istihdamlarını kolaylaştırmak ve mesleklerinde ilerlemelerini sağlamak amacıyla devamlı ve koordinasyon içinde sosyal ve tıbbî rehabilitasyon, meslekî rehberlik, mesleğe hazırlık, meslek edindirme, geliştirme ve değiştirme eğitimi, işe yerleştirme ve takibidir.

[4] Özürlülerin tarihî gelişim içindeki yaşadıkları sorunları ve özürlü dostu sosyal hizmet programları hakkında daha fazla bilgi için bkz.: a) Seyyar, Ali; “Dünden Bugüne Batı'nın Ve İslâm Medeniyeti’nin Özürlülere Bakışındaki İlim ve İnsanlık Ölçüsü” Muradiye Dergisi, Mart 2008; bkz. b) Seyyar, Ali; “Sosyal Siyaset Ekseninde Yerel Özürlüler Politikası”; Yerel Siyaset Dergisi; Sayı 27; 2008; bkz. c) Seyyar, Ali; “Özürlülük Bir Musibet Midir? Manevî Paradigmalar Açısından Özürlülüğün Muhasebesi”; Yeni Yüzyıl Dergisi; Sayı 4; Haziran 2008.

[5] Yaşlıların sosyal sorunları ve sosyal koruma sistemleri içinde yaşlılara dönük sosyal hizmet programları hakkında daha fazla bilgi için bkz. a) Seyyar, Ali; TÜRKİYE’DE YAŞLILARA YÖNELİK SOSYAL POLİTİKALAR”; Yaşlılara Yönelik Sağlık ve Sosyal Hizmetlerin Planlanmasında Yerel Yönetimlerin Örgütlenmesi; İstanbul Büyük Şehir Belediyesi-Sağlık Daire Başkanlığı; 03.10.2005; ss. 37-41; bkz. b) Seyyar, Ali; TÜRKİYE’DE YAŞLILAR VE SOSYAL POLİTİKA”; Mostar-Aylık Medeniyet-Kültür-Aktüalite Dergisi; Sayı 16; Haziran 2006, bkz. c) Seyyar, Ali; Sosyal Siyaset Ekseninde Yerel Yaşlılar Politikası”; Yerel Siyaset Dergisi; Sayı 28; 2008.

[6] Bakıma muhtaçların sorunları ve sosyal bakım hizmetleri ile ilgili daha geniş bilgi için bkz. a) Seyyar, Ali; “DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE YAŞLILIĞA BAĞLI BAKIM SORUNUNA KARŞI GÜVENCE SİSTEMİ”; Aylık Medico-Sosyal HASAT ZAMANI Dergisi; Sayı 4; Şubat 2006; bkz. b) Seyyar, Ali; BAKIMA MUHTAÇ YOKSULLARIN EVDE BAKIMININ KURUMLAŞTIRILMASI (ALMANYA ÖRNEĞİ)”, Yoksulluk ve Sosyal Hizmetler-Sosyal Hizmet Sempozyumu 2003; (09-11 Ekim 2003 Antalya); Hacettepe Üniversitesi-Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yay.; Ankara; 2004; bkz. c) Seyyar, Ali; TEORİK VE PRATİK BOYUTUYLA SOSYAL BAKIM; T.C. Başbakanlık, SHÇEK-Yay.; Ankara; Aralık-2004 (228 sayfa). [II. genişletilmiş Baskı: Şefkatli Eller Yayınları; 2007.

[7] Aile içi şiddeti körükleyen faktörlerin başında gelen unsurlar şunlardır: 1.) Ebeveynlerden veya çocuklardan birisinin aşırı biçimde alkol ve(ya) uyuşturucu kullanması. 2.) Eşler arasında geçimsizliğin gün ışığına çıkması ve boşanma öncesinde ortaya çıkan ve uzun süre devam eden gerginlikler ve kavgalar. 3.) Eşlerin birbirlerini aldatması ve aile yuvasını sarsmaları. 4.) Değişik makro-ekonomik sebeplerden dolayı ailenin yeterince ve sürekli olarak gelire sahip olmaması gibi aile fertlerinin öz güvenlerini ve sosyo-ekonomik durumlarını yıpratacak boyutta devam eden ekonomik krizler. 5.) Sosyal problemli ailenin, akraba ve komşuların desteğinden uzak olması ve toplumsal hayattan ve himayeden tecrit edilmesi. Kamusal sosyal yardım ve sosyal, manevî pedagojik hizmetlerinden hiç ya da yeterince yararlanamaması. 6.) Barınma imkânlarının elverişsiz olması. Çevrenin, gerek mimarî açıdan, gerekse sosyal açıdan şiddete davet eder nitelikte olması. 7.) Şiddetin, toplumda ve özellikle yakın sosyal çevrede benimsenmesi ve gerektiği kadar yadırganmaması. Aile içi şiddet ile ilgili çözüm stratejileri bağlamında yeni açılımlar hakkında daha fazla bilgi için bkz.: a) Seyyar, Ali; SOSYAL SİYASET AÇISINDAN KADIN VE AİLE-POLİTİKALARI; Birey Yayıncılık; İstanbul;1999; bkz. b) Seyyar, Ali; FEMİNİST KADIN POLİTİKALARINA ALTERNATİF OLARAK FITRÎ CİNSİYETLER POLİTİKALARININ (GENDER MAİNSTREAMİNG) DOĞUŞU; Sivil Toplum Dergisi, Sayı: 2(8); Ekim-Aralık 2004. [Journal of Civil Society]; bkz. c) Seyyar, Ali; AİLE İÇİNDE ÇOCUKLARA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI SOSYAL POLİTİKALAR"; KAMU İŞ Dergisi; Sayı 4; Cilt: 5, Temmuz 2000.

[8] Terör eylemlerine katınlara ve terörden zarar görenlere dönük sosyal hizmet programları hakkında daha fazla bilgi için bkz.: Keskin, Aybek; Türkiye’de Terör Sorunu ve Sosyal Politika Stratejileri; Sakarya Üniversitesi; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi; (Danışman: Prof. Dr. Ali Seyyar); 2007.

[9] 6972 sayılı Korunmaya Muhtaç Çocuklar Hakkındaki Kanun.

[10] Özel bir sorun alanı olan sokak çocuklarının rehabilitasyonu hakkında daha fazla bilgi için bkz. a) Orhan, Serdar; Sokak Çocuklarının Sosyal Rehabilitasyonu; Sakarya Üniversitesi; Sosyal Bilimler Enstitüsü; Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi; (Danışman: Prof. Dr. Ali Seyyar); 2003. Şiddet gören çocukların sosyal rehabilitasyonu ile ilgili daha fazla bilgi için bkz. b) Seyyar, Ali; AİLE İÇİNDE ÇOCUKLARA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI SOSYAL POLİTİKALAR"; KAMU İŞ Dergisi; Sayı 4; Cilt: 5, Temmuz 2000.

[11] Sosyal risk altında olan kadınların toplum hayatına millî değerler ekseninde yeniden kazandırılmalarına yönelik yeni açılımlar hakkında daha fazla bilgi için bkz. a) Seyyar, Ali; FEMİNİST KADIN POLİTİKALARINA ALTERNATİF OLARAK FITRÎ CİNSİYETLER POLİTİKALARININ (GENDER MAİNSTREAMİNG) DOĞUŞU; Sivil Toplum Dergisi, Sayı: 2(8); Ekim-Aralık 2004; bkz. b) Seyyar, Ali; “Batı Tipi Kadın ve Cinsiyetler Politikalarına Alternatif Bir Model Olarak Fıtrî Cinsiyetler Politikası”; Muradiye Dergisi; Yıl 4; Sayı 17; Aralık 2008.

[12] Ay, Savaş, Kan, Yaş ve Ter, İşte Genelevler, “Vesikalı Yarim Dizisi”, Sabah Gazetesi, 12.10.2002.

[13] Oğultürk, Nihal, Psiko-Sosyal Özellikleriyle Genelev Kadınları (Yayınlanmamış, Yüksel Lisans Tezi), Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Şubat 1991; s. 138.

[14] Hayat kadınlarının topluma kazandırılmalarına yönelik sosyal hizmet programları ile ilgili yeni açılımlar hakkında daha fazla bilgi için bkz. Seyyar, Ali ve M. Nurullah Kurutkan;  “SOSYAL HİZMETLER KAPSAMINDA HAYAT KADINLARININ PSİKO-SOSYAL REHABİLİTASYONU”; T.C.; Başbakanlık; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü; Birinci Sosyal Hizmetler Şurası; Ön Komisyon Raporları ve Bireysel Çalışmalar; Ankara; Nisan 2004.

[15] 1965 tarih ve 12038 sayılı Kanun; m. 1.

 

[16] 14.06.1986 tarih ve 3294 sayılı "Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu", halk arasında "Fak-Fuk-Fon" (Fakir Fukara Fonu) olarak bilinmektedir.

[17] 18.02.1992 ve 3816 sayılı "Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşil Kart Verilerek Devlet Tarafından Karşılanması Hakkında Kanun", (Kısacası: “Yeşil Kart Kanunu”),

[18] Manevî sosyal hizmetlerin temel açılımları hakkında daha fazla bilgi için bkz. Seyyar, Ali; Maneviyat Eksenli Sosyal Hizmetler”; Sızıntı Dergisi; Yıl: 30; Sayı: 360; Ocak 2009.

[19] Manevî sosyal hizmet programları, yöntem açısından gereklidir. Şöyle ki sosyal sorunların sebeplerinin tespitinde ve ihtiyaç duyulan yardım ve destek türlerinin belirlenmesinde eş zamanlı olarak birbirinden farklı yöntemlerin tercih edilmesi (Sosyal Hizmetlerde Çoklu Bakış), çoğu zaman uygulamaların etkinliği açısından önem arz etmektedir. Sosyal hizmetlerde bir taraftan çok boyutlu bakış, diğer taraftan da birden fazla yöntemin değerlendirilmeye tâbi tutulması (Yöntem Plüralizmi), hem manevî sorunları-riskleri gündeme getirmeyi, hem de buna bağlı olarak diğer (sosyal) hizmet türlerinin yanında manevî destek ve(ya) rehabilitasyon hizmetlerinin de uygulanmasını gerekli kılmaktadır. Diğer taraftan manevî sosyal hizmetler, bilimsel tekâmül açısından da gereklidir. Türkiye’de sosyal hizmet anlayışı, gerek eğitim, gerekse uygulama biçimi açısından ağırlıklı olarak manevî unsurları içermeyen pozitif bilimler ekseninde yürütülmektedir. "Pozitif bilimler açısından sosyal hizmetler" ve "din (maneviyat) bilimleri boyutu ile sosyal hizmetler" içeriyi ve kapsamı bakımından şöyle ayrılabilir. Pozitif bilimler olgusal gerçekliklerden hareketle bilgi elde etmektedir. Eşyanın ve maddî varlıkların mahiyetini araştırmaktadır. Pozitivist sosyal hizmet anlayışına göre maneviyat, insanın haleti ruhiyesi ve psişik halleridir. Dinî içerikli sosyal hizmet anlayışında ise maneviyat, hem insanın bu halleri hem de öteki dünya ve buna hazırlayan manevî değerlerdir. Manevî bilimler, olgusal gerçekliklerin ötesine giderek bunların varlık sebebini ve hikmetini araştırmaktadır. Pozitif bilimlere dayanan statükocu sosyal hizmetler, fizikî âlem ve varlıkların yanında kişilerin tutum ve davranışların üzerinde yoğunlaşıp, davranışların toplumsal normlara göre değiştirilmesini amaçlamaktadır. Manevî bilimlere dayanan sosyal hizmetler ise, hem fizik ötesi âleme, hem de kişinin fıtratına ve ruhuna yönelmektedir. Kişinin manevî kaynaklarının gün ışığına çıkartarak tutum ve davranışlarında tabiî bir değişimin elde edilmesini sağlamak istemektedir. Aslında pozitif ve manevî bilimlerin sahası ayrı olmasına rağmen sosyal hizmetlerin gaye ve hedefleri açısından aynıdır. Sadece niyet ve bakışın yanında yöntemler farklıdır. Manevî Sosyal Hizmetler ile ilgili tafsilatlı bilgiler için bkz.: Seyyar, Ali (Editör); MANEVÎ SOSYAL HİZMETLER; Rağbet Yayınları; İstanbul; Kasım 2008.

[20] Türkiye Cumhuriyeti Anayasası; 1982; m. 5.

[21] 1983 tarih ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu; m. 9; k: Ek: 24/1/1989 - KHK - 356/2 md.; Mülga: 6/12/1989 - KHK - 396/28 md.; Ek: 14/3/1991 - 3703/2 md..

[22]1983 tarih ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu; m. 36.

[23] Seyyar, Ali; SOSYAL HİZMETLERDE BAKIM TERİMLERİ (Ansiklopedik Sözlük); Şefkatli Eller Yayınları; Ankara; Temmuz 2007; s.186.

[24] Manevî rehabilitasyon, ileri derecede manevî boşluk, sapma ve(ya) sapkınlık içinde veya manevî hastalıklara yakalanmış olan kişilerin manevî dünyalarıyla yeniden barışık olmalarını ve bu şekilde sosyal hayata yeniden katılmalarını sağlayan manevî destek ve tedavi hizmetleridir. Bkz. Seyyar, Ali; SOSYAL HİZMETLERDE MANEVÎ BAKIM; Şefkatli Eller Yayınları; Ankara; Ekim 2007; s. 37.

 

[25] Manevî bakım ile ilgili daha fazla bilgi için bkz.: Seyyar, Ali; SOSYAL HİZMETLERDE MANEVÎ BAKIM; Şefkatli Eller Yayınları; Ankara; Ekim 2007.

 

[26] Seyyar, Ali; “SAKARYA’DA İNTİHAR GİRİŞİMLERİNİN ÖNLENMESİ”; Adapazarı Gazetesi; 10.06.2008.

[27] Ali Seyyar ve Mehmet Nurullah Kurutkan “Hayat Kadınlarının Psiko-Sosyal Rehabilitasyonu”; T.C. Başbakanlık; SHÇEK-Genel Müdürlüğü; Birinci Sosyal Hizmetler Şurası; Ön Komisyon Raporları ve Bireysel Çalışmalar; Ankara; Nisan 2004.

 

 

 

 

Google