Zalim:
[Oppressor // Unterdrücker; Tyrann]:
Başkalarının hakkını gasp eden, sınırlayan
ve masum insanlara eziyet eden ve acımasızca davranan kişi.
Zaman İsrafı:
[Dissipation of time; Time wasting // Zeitvergeudung]: Sosyal hayatımızda
zamanımızı yerli yerinde ve layık vechi ile kullan(a)mamızdır.
Zanaat (Zanaatçılık):
[Artisanship; Trade; Occupation // Handwerk;
Gewerbe; Kunst]: Küçük el sanatları. // İnsanların maddî
ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla yapılan, meslekî eğitim, tecrübe
ve ustalık gerektiren iş, meslek veya sanat.
Zanaatçılık:
(Bkz. Zanaat).
Zanaatkâr:
[Craftsman; Artisan // Handwerker;
Gewerbetreibender]: Zanaatla uğraşan
kişi, zanaat sahibi, meslek sahibi.
Zarâfet:
[A special form of politeness // Besondere Form der Höflichkeit]: İncelik;
Kibarlık; Nezâket; Naziklik; Hoş sözlü; Tatlı dilli ve kaba olmama
anlamlarına gelen sosyal ahlak terimidir.
Zarar:
(Bkz. Kâr).
Zaruret:
[Distress // Notlage]: Toplumu veya ferdi rahatsız eden, sıkıntıya sokan,
zayıflatan, normal seyrinden alıkoyan haldır.
Zaviye:
[A small islamic monastery // Kleines
islamisches Derwischkloster]:
Ekseriye şehir ve kasabaların ücra köşelerinde kurulan ve tekkelere
göre daha küçük olan tarikat şubeleridir.
Zeâmet:
[Fief; Fee // Lehen]:
Arapça "zaim" kelimesinden türemiş ve "kefil
yerler" anlamına gelir. // Osmanlı Devleti'nin bazı asker görevlilerine,
hizmetlerine karşılık olarak ve(ya) geçimlerini sağlamak üzere, belli
bölgelerden devlet adına verilen toprak dirliğidir.
Zekâ (Anlak):
[Intelligence // Intelligenz]: Bilgiye
yönelik olgularının yanında zihin, dikkat, yargılama, akıl yürütme ve
soyutlama gibi düşünce ve fikir ürünlerinin bütünüdür.
Zekâ Bölümleri (Düzeyleri):
[Level of intelligence // Intelligenzstufen]: Zekâ testi sonucu,
teste tâbi tutulan kişilerin verdikleri cevaplara göre zihin veya zekâ yaşı
hesaplanmakta ve takvim yaşının zihin yaşına bölünerek 100’le çarpılmasıyla
elde edilen sayı, söz konusu kişilerin zekâ düzeyleridir. Zekâ düzeyleri,
zekâ bölümleri olarak da kabul edilmektedir.
Zekâ Geriliği (Zihnî Yetersizlik):
[Underdeveloped
intelligence // Unterentwickeltes Intelligenz; Geistige Unterentwicklung]:
Zekânın, normal kişilere göre, az gelişmiş olmasıdır. // Geri
zekâlılık.
Zekâ Testi (IQ Testi):
[Intelligence test // Intelligenztest]: İnsanın zekâ seviyesinin
ölçülmesi maksadıyla ve normal bir insanın belirli merhalelerde göstermesi
beklenen zihnî gelişim referans alınarak hazırlanan bir dizi sorudan oluşan
test.
Zekâ Türleri:
[Types of intelligence // Intelligenzarten]:
Zekanın değişik tezahürleri.
Zekât:
[Alms; Islamic poor tax // Almosen;
Armensteuer im İslam]: Sözlükte
"artma", "bereket", "temizlik" ve "arınma" mânâlarına gelmektedir. Zenginin
malından ve gelirinden fakirin hakkı belirlenmesi, bu haktan muhtaçların
yararlandırılması anlamına gelen zekat, zenginin malını, “cimrilik
kirinden” arındırmakta, malda bereketin artmasına vesile olmakta ve
varlıklı Müslümanları bu yolla mânen temizlemektedir.
Zenginlik:
[Riches; Wealth; Richness // Reichtum]:
Fakir olmama, ihtiyaçtan fazla mala
ve servete sahip olma durumu.
Zevkçilik:
(Bkz. Hedonizm).
Zikr-i Cemil:
[Praise // Belobigung]:
Osmanlı döneminde, mekteplerde derslerinde
başarı göstermiş talebelere (öğrencilere) verilen bir çeşit takdirnâme.
Zimmet Ehli:
(Bkz. Zimmî).
Zimmî (Zimmet Ehli):
[Non-Muslim subject in the Ottoman Empire
// Nicht-Muslimischer Untertan im Osmanischen Reich]:
Zimmet kelimesinden türemiştir. Söz,
garanti, güvence, teminat, hak, saygı, kefâlet ve mükellefiyet
(yükümlülük) mânâlarına gelmektedir.
Ziyafet:
[Meal for guests; Banquet // Gastmahl; Festmahl; Ein Bankett veranstalten]:
Misafir olarak gelen veya davetli olanların ağırlanmasını sağlamak, onları
yedirip içirmek ve karşılıksız olarak değişik ikramlarda bulunmak.
Ziyaret:
[Visit // Besuch]: İnsanlar arasında sosyal münasebetin ve
sosyal dayanışmanın gelişmesine yardımcı olan, menfaate dayanmayan
karşılıklı görüşmelerdir.
Zorbalık:
[Violence // Gewalttaetigkeit; Anwendung
von Gewalt]: Kaba kuvvet, baskı,
tehdit, sindirme, sinsî ve gizli yöntemlerle başkalarının hakkını ve
hukukunu gasp etme usulüdür.
Zorunlu Göç:
(Bkz. Göç Türleri).
Zorunlu Tasarruf (Çalışanların Tasarrufa
Teşvik Edilmesi): [Enforced save
// Staatlich erzwungenes Sparen]: Kamu tarafından idare edilip gözetilen ve
çalışanları tasarrufa zorlayan uygulamalardır.
Zulüm:
[Suppression; Oppression // Unterdrückung;
Grausamkeit; Ungerechtigkeit]: Arapça'dan
gelen bu kelime, azgınlık, karanlık, azap ve ezâ mânâlarına
gelmektedir. // Bir şeyi layık olduğu yere koymamak.
Zühdiye (Asetizm; Çilecilik):
[Ascetism // Askese]: Züht hayatı yaşama. //
Yüksek bir ahlâka kavuşabilmek,
dinî ideallere ve(ya) insan-i kâmil seviyesine ulaşabilmek için,
rahatlıktan-konfordan-lüksten-israftan-menfaatperestlikten aşırı ölçüde uzak
durmaya dayalı mütevazi, sosyal duyarlı, sosyal dayanışmacı ve
fedakârane bir hayat tarzı.
Züht:
[Piety // Frömmigkeit]:
Dünyaya, maddî menfaate değer
vermemek, çıkarcı, menfaatperest ve egoist (bencil) olmamak, kanaatkâr (aza
kanaat etmek) olmak, kalpte dünya ve menfaat kaygısı taşımama.
Zümre:
[Group; Status; Rank //
Gruppe; Stand]:
Grup
kavramı ile eşanlamlı olmakla beraber, bazı sosyologlara göre zümreler,
geçmişte feodal
toplumlarda
görülen ve 18. asra kadar hâkim olan gruplardır.
|