İane: [Donation of money; Aid; Help // Hilfe;
Hilfsaktion]: Genelde sosyal yardım için halktan veya belirli
gruplardan (zenginler, varlıklı kişiler) toplanan paralar, eşyalar,
giyecekler ve(ya) gıda maddeleri.
İbret: [Lesson; Example // Lehre; Warnendes
Beispiel]: Kelime olarak ibret, “geçmek, aşmak” anlamına gelip, terim
olarak “görünenden görünmeyene geçmek, nesnelerin ve hadiselerin dış
yüzüne bakıp, onlardaki hikmeti kavramaya çalışmak, hadiselere
dikkat ve rikkatle bakıp, mukayese ettikten sonra bunlardan doğru
neticeler çıkarmak ve buna göre davranışını belirlemek”tir.
İcâre Akdi (Kira Akdi): [Contract of employment in
Ottoman Empire // Miets-Pachtvetrag; Arbeitsvertrag im Osmanischen Reich]:
Sözlükte “menfaatin satışı” anlamına gelen icare akdi (kira akdi),
belirli bir bedel karşılığında, belirli iş veya menfaat
satmaktır...
İcâre-i Âdemi: [Employment of a person in
according of a contract in the Ottoman Empire // Beschaeftigung einer Person
gemaess eines Arbeitsvertrages im Osmanischen Reich]: Mecelleye göre,
herhangi bir hizmet, veya bir sanat için süre, ücret ve
diğer şartlar belirtilerek, çalışmak isteyen bir insanı kiralama,
yani karşılıklı olarak (işverenle işçi arasında) hizmet
akdi yapma anlamına gelir....
İctimâiyyat Mecmuası: [Sociology journal in the
Ottoman Empire // Soziologiezeitschrift im Osmanischen Reich]: Ziya
Gökalp'ın 1915 yılında kurduğu İctimâiyyat Dâr-ul Mesâisi (Sosyoloji
Çalışmaları Merkezi) tarafından 1917 yılında yayımlanmaya başlayan ilk
Türkçe toplum bilimi dergisi....
İctimâiyyat: [Old-Turkish word for sociology //
Alt-Türkisches Wort für Soziologie]: Osmanlı döneminde veya "eski"
Türkçe'mizde, Sosyoloji için kullanılan bir terim.
İç Görü: [Insight // Einsicht; Einblick]:
Psikoterapide bir kimsenin, kendi güdülerini, şuuraltı
süreçlerini ve bunların kökenlerini anlama kabiliyeti...
İçe Dönük Kişi: [Introvert person //
Introvertierte Person]: Dışa dönük şahsiyetin tersine, sosyal çevre
ile rahat diyalog ve iletişim kuramayan kişidir.
İdeal Tip: [İdeal type // Idealtyp]: Fenomenin,
sosyal kuruluşlar kadar kompleks olarak karşılaştırılması problemine
Weber’in getirmiş olduğu metodolojik çözüm...
İdealist Tarih Anlayışı: [Idealistic conception of
history // Idealistische Geschichtskonzeption]: Tarih sahnesinde toplumların
meydana getirdikleri sosyal gelişme, dünya görüşü, şuur,
dava, azim ve(ya) inanç gibi idealist ve fikri unsurların sayesinde
oluştuğunu ileri süren bir teori.
İdealizm (Fikircilik): [Idealism // Idealismus]:
Sosyal bilimlerin konusu olan toplumu ve sosyal davranışları,
evrensel ve tabiî kanunlardan farklı olarak, ahlâkî, insanî,
psikolojik ve ruhî yönden ele alan, bunlara bir mânâ vermeye
uğraşan dünya görüşü...
İdeolog: [Ideologue; Ideologist // Ideologe]:
Beyinlerini ideolojilere göre dizayn eden, belirledikleri
fikrî-siyasî istikametinin dışına çık(a)mayan, her yerde, her meselede
beyinlerine yerleştirdikleri belirli kavramlarla düşünen kişi....
İdeoloji: [Ideology // Ideologie]: Belirli bir
kültür veya dünya görüşüne dayanan, bilgi ile inancın
birlikte değerlendirildiği temel fikirler ve değerler...
İdiot (Budala): [Idiot // Idiot]: Geri zekâlılığın
en ileri derecesinde olan, zekâ düzeyleri aşağı yukarı 2 yaşındaki
bir çocuğun zekâ seviyesine denk olan zihnî özürlüler için kullanılan
bir terim.
İdol (Put): [Idol // Idol; Götze]: Şahıs kültlerinden
olan idol kavramı, bir insanı delicesine sevme ve ona tapma
anlamına gelir...
İdrak (Algılama): [Perception // Erkenntnis]:
Kâinatta olan bütün gerçekleri anlayan ruhî akıl....
İdrak İnsanı: [Perceiving Person // Erkennender-Wahrnehmender
Mensch]: Myers ve Briggs’in, kararlarını en son raddeye kadar
uzatan bir insan tipi için kullandıkları bir terim....
İffet: [Chastity; Honesty // Sittsamkeit; Tugend]:
Ahlâk kaidelerine uyan, genelde güzel ve iyi olarak bilinen her türlü müspet
davranış, faaliyet ve iş....
İfrat:
[Exaggeration // Übertreibung]:
Sosyal psikolojide
ifrat, ahlâkî
davranışların
kaynağı olan psikolojik yeteneklerin işleyişinde
itidal
noktasının çok ilerisine geçen sapma.
İftar Sofraları: (Bkz. Diş Kirası; Sosyal
Yemekler).
İftirâ: [Calumny; Defamation; Aspersion; Slander
// Verleumdung]: Bir kimseye işlemediği bir suçu isnat etme anlamında
ahlâkî bir terim olan iftira, sözlük anlamıyla “yalan söylemek,
uydurmak, asılsız isnatta bulunmak” mânâlarına gelmektedir...
İhmal: [Neglecting // Vernachlaessigung]: Gereken
ilgiyi yeterince göstermemek ve kişileri görmezlikten gelmek.
İhsan: [Goodness // Gute Tat]: İyilik ve
güzellikte bulunmak. // İyi ve hoş davranış; sosyal veya dinî
nitelikli güzel vazifeleri, azamî gayretle eksiksiz bir biçimde
yerine getirmek. // Başkasına iyilik etmek....
İhtibarî: (Bkz. Ampirik).
İhtilâf: [Conflict; Disagreement //
Meinungsverschiedenheit; Uneinigkeit]: İki yada daha fazla kişi, grup
veya millet arasında, mücadeleye varabilecek boyutta ciddî bir
anlaşmazlık.
İhtisab: (Bkz. Hisbe).
İhtiyaç (Gereksinim): [Need; Necessity; Human want
// Bedarf]: İnsanın, herhangi bir şeyin eksiliğini hissetmesi
ve bu sebeple bir acı duyması ve bunun giderilmesi için çaba göstermesi...
İhtiyaçgâh: [Places for giving alms //
Almosenabgabestellen]: Türkistan ve Buhara'da sadaka taşlarına
verilen ad.
İhtiyaçlar Piramidi Teorisi (Maslow’un İhtiyaçlar
Teorisi:): [Theory of hierarchy of needs // Bedarfshierarchietheorie]:
İnsan ihtiyaçlarının çeşitliliği ve karmaşıklığını, dinamik
bir yaklaşım ve zincirleme bir sıra (hiyerarşi veya piramit) ile
sistemli bir şekilde izah etmek maksadıyla hümanist psikolojinin temsilcisi
olan Amerikan Abraham Harold Maslow (1908-1970) tarafından geliştirilen bir
nazariye...
İhtiyâr: [Freedom of decision; Free will;
Voluntary; Option // Entscheidungserecht; Option; freie Willensbestimmung]:
Rıza (gönül hoşnutluğu, memnuniyet, beğenme, sevinç, yapma
rağbeti) ile birlikte irâdenin, şuurlu olarak (en az) iki
şeyden-ihtimalden birini, diğerine tercih etmesi, seçip ayırması ve(ya)
üstün tutması....
İhtiyârî İşsizlik: [Voluntary unemployment //
Freiwillige Arbeistlosigkeit] İİBK'nin teklif ettiği işleri kasten kabul
etmeyen veya işgüçlerini türlü engeller-güçlükler ortaya sürerek kısa
süreli arz eden, çalışmaktan korkan veya çalışmaya isteksiz kimselerdir.
İki Mânâlılık: [Ambiguity; Equivocality //
Zweideutigkeit]: Aynı zamanda veya art arda birbirleriyle çelişkili-zıt
mânâlar ifade eden bir şeyin karakteri....
İkna: [Conviction // Überzeugung]: Kişinin
düşünce, tutum ve davranışlarını değiştirmek maksadıyla kişiyi buna
inandırma...
İkramiye: [Gratuity; Indemnity; Bonus. //
Gratifikation; Belohnung]: Özel sebep ve olaylara bağlı ve işçinin
disiplinli çalışması karşılında ödenen ek ücret....
İktidar (Hegemonya; Erk; Mülk): [Power // Macht]:
Bir kişi, elit veya grup insanın, kendi şahsî arzu, fikir,
ideoloji veya herhangi bir felsefe sistemine göre, çoğu zaman
yetki alanlarının genişliği nispetinde, rızaları olup olmadığına
bakılmaksızın diğer insan veya grupların davranışlarını
tâyin ve kontrol edebilme ve gerektiğinde (itaatsizlik, muhalif olma gibi
durumlarda) toplumu oluşturan fertler üzerinde cebir kullanma imkanı
ve kapasitesidir....
İktisadî Büyüme: [Economic growth //
Wirtschaftliches Wachstum]: Fert başına isabet eden millî gelirin ve
dolayısıyla iktisadî refahın devamlı artması....
İktisadî Davranışlar (Ekonomik Davranışlar): [Economical
behaviours // Wirtschaftliches Verhalten]: Bir toplumda veya
sosyal grupta mal ve hizmetlerin üretilmesi, dağıtımı ve
tüketilmesi safhalarına yönelik tutum ve davranışların
bütünü....
İktisadî Determinizm: [Economic determinism //
Wirtschaftlicher Determinismus]: Sosyal hadiseleri, sadece iktisadî
sebeplerin ve faktörlerin tayin ettiğini iddia eden bir görüş....
İktisadî Faaliyetler: [Economical activities //
Wirtschaftliche Aktivitaeten-Handlungen]: İnsanların, kıt olan
kaynakları iyi ve planlı bir şekilde kullanmak için giriştikleri
faaliyetler...
İktisadî Gelişme: [Economic development //
Wirtschaftliche Entwicklung]: Nüfus başına isabet eden reel
hasıladan, toplumun teknolojik, ekonomik ve demografik vasıflarındaki
değişmelerle beraber olumlu veya olumsuz yönde belirli bir iktisadi trendi
gösteren gelişme....
İktisadî Hareketler: [Economic Movements //
Wirtschaftliche Bewegungen]: Ekonomik davranış veya iktisadî
faaliyetleri toplu halde yapmayı öngören ve buna binaen kolektif kendi
kendine yardım sistemlerini oluşturmayı hedefleyen örgütlü girişimler...
İktisadî Kalkınma: [Economic progress //
Wirtschaftlicher Fortschritt]: Pozitif anlamda bir ekonomik gelişme veya
büyüme....
İktisadî Riskler: [Economic risks //
Wirtschaftliche Risiken]: Toplum, aile ve iş hayatında
meydana gelen ve bununla birlikte gelir kaybına yol açan, dolayısıyla
olumsuz sosyo-ekonomik sonuçları itibariyle sosyal riskler olarak
vasıflandırılabilir bütün tehlikeler...
İktisadî: [Economic // Ökonomisch; Wirtschaftlich]:
“İktisat ile ilgili olan” veya “ekonomiye yönelik” anlamında bir sıfattır.
İktisat (Ekonomi): [Economics // Wirtschaft;
Ökonomie]: Yunanca "oikia" (ev) "nomos" (kaide) kelimelerinden
meydana gelmiş bu terim (ekonomi), "ev idaresi" (tedbir-i
menzil) anlamına gelmektedir....
İktisat Sosyolojisi: [Economy sociology //
Wirtschaftssoziologie]: İktisat kurumunu, kendisine konu edinen sosyolojik
bir disiplin....
İl Özel İdaresi: [Administrative province in
Turkey // Bezirksparlament-regierung in der Türkei]: 23.02.1913 tarihli
kanununa (İdare-i Umumiye-i Vilayet Kanunu Muvakkati) göre, merkezî
idare bakımından il sınırları içindeki kamu hizmetlerinin bir bölümünü
yerine getiren (bayındırlık, tarım, eğitim, sağlık vb.), tüzel
kişiliğe sahip, taşınır ve taşınmaz malları olan ve değişik
organlardan (Vali, İl Genel Meclisi, İl Daimi Encümeni, İl İdare Kurulu)
müteşekkil özerk bir kuruluş...
İlerleme (Terakki): [Progress // Fortschritt]: Bir
toplumun sosyal, teknolojik, ekonomik veya kültürel yönden
daha yüksek bir merhaleye doğru ilerlemesidir. // Bilgi ve
medeniyet (kültür seviyesi) bakımından yükselme....
İletişim (Haberleşme; Muhaberat; Sosyal İletişim):
[Communication // Kommunikation]: Genel anlamda, varlıkların,
hayatiyetlerini normal bir şekilde devam ettirebilmeleri, haberleşebilmeleri
ve anlaşabilmeleri bakımından karşılıklı mesaj alışverişini gerektiren bir
tür faaliyetler zinciri......
İletişim Araçları (İletişim Türleri; İletişim
Vasıtaları; Medya): [Communication instruments //
Kommunikationsinstrumente]: Halkın eğilim ve görüşlerini yansıtan
veya kamuoyu oluşturmak için halkı yönlendiren sözlü, görüntülü ve
yazılı haberleşme vasıtalar....
İletişim Eğitimi (Empati Eğitimi; İnsan İlişkileri
Eğitimi): [Education of communication // Kommunikationsbildung]: İnsan
münasebetlerini ve kişiler arası iletişimi geliştirmeye yönelik uygulamalı
eğitim programları...
İletişim Engelleri: [Communication barriers //
Kommunikationsbarrieren]: Karşı tarafın (alıcının, muhatabınızın), değişik
mantıkî, kültürel, teknik, çevresel sebeplerden dolayı, arzu edildiği veya
beklenildiği biçimde habere-mesaja, normal reaksiyon göstermemesi ve
yeterince cevap ver(e)memesi...
İlham (Esin): [Clairvoyance; Inspiration //
Hellsehen; Hellsichtigkeit; Inspiration; Erleuchtung]: Kelime olarak ilham,
“bir şeyi birden yutturmak” anlamında olup, ıstılah (terim) olarak “kalbe
bir takım mânâ ve fikirlerin ilkâ edilmesi” mânâsında
kullanılmakta...
İlm-i İçtimâ: [Old-Turkish word for sociology //
Alt-Türkisches Wort für Soziologie]: Ziya Gökalp'ın 1909 yılına kadar
Diyarbakır gazetelerinde sosyoloji için kullandığı terim ve bu
çerçevede işlediği-işlenen konular...
İlm-i Ledün (Ledünni İlim; İlm-i Vehbi; Vehbi Bilim):
[Innate science; Knowledge because of God’s blessing // Angeborenes Wissen;
Wissen durch Gottesgabe]: Gizli, bâtın ve izâfî ve nisbî mânâda gaybî bir
bilgi türü olan ilm-i ledün, Yaratının, bazı mümtaz kullarına, bir
mevhibe (ihsan) olarak, verdiği ilim...
İmago: [Imago // Imago; Leitbild]: Çocuğun,
sevgi ve saygı hisleriyle kendisine yöneldiği, idealize
ederek kafasında yaşattığı ve davranışlarına örnek aldığı kişi...
İmaj (İmge): [Image; Public opinion; Idea in mind
// Image; Persönlichkeitsbild ]: Bir insanın, sosyal çevresinin
kendisine yönelik olarak başkalarında oluşmasını istediği intiba...
İmam: [Muslim religious leader or priest in a
mosque // Vorbeter in der Moschee; Religionsführer im İslam]: Câmilerde
görev yapan din adamı.
İmâret (Aşevi): [Public soup-kitchen // Volksküche;
Speisehaus]: Sözlüklerde imaret kelimesi, harabın zıddı, şen ve âbâd olmak,
mamurluk, öğrencilere ve fakirlere yemek pişirilip, karşılıksız olarak
dağıtılan yerler olarak açıklanmıştır.
İmece: [Voluntary work // Freiwillige Arbeit]:
Ömece, Keşik, Fesh, Öme, Emece ve Mec gibi isimler altında
yaşatılan İmece, “bitirilmesi gereken, fakat sahibi tarafından becerilemeyen
tarla veya ev işlerine komşunun, akrabanın ve bazen de bütün
köy ahalisinin kolektif bir şekilde bilâ-bedel (bedelsiz) yardımda
bulunması...
İmmoralizm: [Immoralism // Immoralismus]:
Nietsche’nin “ahlâk düşmanlığı” veya “ahlâk dışı olma” temellerine dayanan
doktriner bir görüş...
İmtiyaz (Ayrıcalık): [Privilege // Privileg;
Vorrecht]: Hak edilmemiş imkanların ve fırsatların, siyasî-baskıcı
otorite tarafından kişi veya belirli gruplara tanınması...
İnfâk: [Aid; Help; To grant the livelihood of
someone // Gewaehrung des Lebensunterhaltes; Betreuung; Hilfe]: Lügatçe
infâk, “Nafaka vermek, beslemek, geçindirmek, harcayıp tüketmek,
yardım etmek veya akrabalarından ya da diğer insanlardan fakir ve
muhtaç olanların geçimini sağlamak” gibi mânâlara gelmektedir...
İnsan (Adam; Merdüm): [Human being; Man; Person //
Mensch; Person]: Lügat alimlerince insan kelimesi, Arapça “ins” (insan),
“üns” (alışkanlık; arkadaş) ve “ünsiyet” (dostluk) kelimelerinden
türemiştir...
İnsan Gücü (Beşerî Sermaye-Kapital): [Manpower;
Labor force // Arbeitskraefte; Menschliche Arbeitskraft; Personalbestand]:
İnsan gücü, işgücünün hangi nitelikteki elemanlardan oluştuğunu gösteren
kavramdır...
İnsan Hakları: [Human rights // Menschenrechte]:
Her insanın doğuştan sahip olduğuna inanılan ve dokunulmaz,
devredilemez, vazgeçilemez nitelikte oldukları bütün dünya toplumları
tarafından kabul edilen haklar...
İnsan Kaynakları Plânlaması (İnsan Gücü Plânlaması):
[Human resources planning // Personalplanung]: İşletmelerin
gelecekteki net personel ihtiyaçlarının belirlenmesi ve bu ihtiyaçlara cevap
vermek üzere gerekli seçme, eğitme ve yönlendirme fonksiyonlarının yerine
getirilmesi için yapılan stratejik çalışmalar...
İnsan Kaynakları Yönetimi (Personel Yönetimi): [Human
resources management; Personnel management // Personalverwaltung-management]:
Örgütün anahtar kaynağı olan insanları tedarik etme, geliştirme,
motive etme ile ilgili ve onların bağlılıklarının kazanılmasına yönelik
stratejik plan ve programların bütünü...
İnsan-Çevre Münasebetleri: [Human being-environment
relations // Mensch-Umwelt Beziehungen]: İnsanın, çevresiyle
olan ilişkilerinin bütünü...
İnsan-ı Kâmil (Sahib-i Kemâl): [Perfect human
being // Volkommener Mensch]: Mükemmel-olgun insan, kemâl sahibi
anlamına gelir. // Kişinin, mesuliyet duygularının bütününü nefsinde
barındırması....
İnsanî Gelişme: (Bkz. İnsanî Gelişmişlik).
İnsanî Gelişmişlik (İnsanî Gelişme): [Human
development // Menschliche Entwicklung]: İktisadî gelişmişliğin yanında
ülkelerin insan hakları, kültürel, sosyal, hukukî
ve demokratik kalkınmışlık seviyesini de esas alan uluslar arası bir ölçü...
İnsanî Gelişmişlik İndeksi: [Human development
index // Menschlicher Entwicklungsindex]: Dünya ülkelerinin ilerlemesini,
iktisadî ve sosyal müşirler (göstergeler) temelinde ölçmek maksadıyla,
Birleşmiş Milletler-Kalkınma Programı çerçevesinde geliştirilmiş bir
indeks...
İnsiyakî Kişi: [Intuitiv person // Intuitive
Person]: Myers ve Briggs’in içgüdüleriyle düşünen ve hareket eden bir
psikolojik insan tipine verdikleri isim...
İnsiyakî: [Intuitiv // Intuitiv]: Tabiî ve fıtrî
içgüdülerine göre hareket etme anlamında bir sıfat..
İntihar: [Suicide; Voluntary death // Suizid;
Selbstmord; Freitod]: Bir insanın, kendi iradesi ile, doğrudan veya dolaylı
yollarla, kısacası hangi yollarla olursa olsun hayatına son vermesi...
İntikam: [Revenge // Rache]: Psikolojik-nefsani
rahatlama maksadıyla, birisinden öç almak, hınç ve acı çıkarmak...
İnziva: [Seclusion // Zurückgezogenheit;
Einsiedlerleben]: İnsanlardan uzaklaşmak, Dünyadan el-etek çekmek,
dünyevî şeylere değer vermemek, işini-gücünü bırakıp sosyal sorumluluklardan
belirli bir süre için uzaklaşmak, halkın şerrinden veya zulümden
kaçmak, halka zarar vermemek için toplumun dışına çıkmak.
İrâde: [Will // Wille; Willenskraft]: Bir şeyi
yapmak veya yapmamak noktasında insana verilen fıtrî güç veya
iktidar. // “İstemek-dilemek” anlamına gelen irâde, terim olarak “nefsin
yapılması gerektiğine hükmettiği bir işi, bir maksadı gerçekleştirmeyi
istemesi, ona yönelmesi” anlamlarına gelir.
İrâde-i Cüz’iyye: [Free will of a person // Freier
Wille des Menschen]: Az ve zayıf irâde anlamına gelen irâde-i cüz’iyye,
Allah tarafından insanın kendi yetkisinde bıraktığı istek ve arzu...
İrâde-i İlahiye (İrâde-i Külliye): [The absolute
will of Good // Absoluter Wille Gottes]: İlahî irade. // Külli irade. //
Allah’ın mutlak mânâda her şeye şamil emri ve isteği...
İrfân: [Insight; Understanding; Comprehension //
Kenntnis; Erkenntnis; Gnosis; Wissen; Bildung]: Genel kültür ve
bilginin ötesinde bazı konuların, kavramların, hadiselerin ve
meselelerin "iç yüzünü ve hakikî boyutunu bilme...
İrfâniye: (Bkz. Gnostisizm).
İrşat: [Spritual and ethic guide; To show the true
way // Geistige und ethische Führung; Aufzeigung des rechten Weges]: Bir
kimseye öğretim vermek, bazı şeyler öğretmek, bilgiler kazandırmak,
doğru yolu göstermek...
İsâr (Altrüizm; Azamî Sosyal Fedakârlık): [Altruism
// Altruismus; Menschenfreundliche Selbstaufopferung]: Sosyal Psikolojide
altrüizm, fertler arasında mevcut bağlılıklardan veya ferdî bir
düşünce ve feragatten hasıl olan, başkalarına karşı hissedilen ve
beslenen sevgi ve sempati....
İslâm Sosyal Güvenlik Kurumları: [Islamic social
security institutions // Soziale Sicherheitsinstitutionen im İslam]:
İnsan fıtratına uygun bir sosyal güvenlik sisteminin oluşmasına
yardımcı olan islâmî vasıtalar ve(ya) finansman kurumlarıdır. Örn.:
Zekât; Sadaka; Fitre; Âkile; Nafaka; Vakıf; Ganimet; Kurban; Karz-ı Hasen;
Kefâret.
İslâm Sosyal Güvenlik Sistemi (Sosyal İslâm): [Islamic
social security system // Islamisches System der sozialen Sicherheit]:
Sosyal İslâm, İslâm dininin sosyal hayata ve sosyal
meselelere yönelik dünya görüşüdür. // Sosyal İslâmın
somutlaştırılmış şekli olan “İslâm Sosyal Güvenlik Sistemi” ise, İslâm
dininin, geniş anlamda sosyal güvenlik (sosyal politika) ile
ilgili konularda, ümmetinden uygulanmasını istediği sosyal
modellerdir.
İslâm Sosyalizmi (Müslüman Anadolu Sosyalizmi; Yeni
Nizam): [Islamic socialism // Islamischer Sozialismus]: Nurettin
Topçu’nun benimsediği ve daha çok millet, vatan, örf, tarih
ve güçlü bir otoriteye dayanan, devrimci ve materyalist
sosyalizm anlayışından farklı bir sosyal modeldir. // Milliyetçilik
ve İslam ahlâkının sentezlenmesi ile ortaya çıkan, üretim, tüketim
ve mülkiyet ilişkilerini denetleyen bir “Anadolu Sosyalizmi”
modeli...
İslâm Tekafül Sistemi: [Islamic Insurance System
// Islamisches Versicherungssytem]: Kapitalist sistemin yaygın kurumlarından
sigortaya alternatif olarak, islamî kaygılarla geliştirilen ve ortaklarının
birbirine kefil olmaları esasına dayanan bir tür sigorta sistemi...
İsraf: [Waste // Verschwaendung]: Cimriliğin zıddı
bir davranış biçimi olan ve gerçek, meşru ve makul olanın dışına
çıkma, itidalden sapma anlamlarına gelen İsraf kavramının bir
başka manası da, harcamakta ifrata kaçmak, yani aşırı gitmek...
İstatistik (İhsaiyat): [Statistics // Statistik]:
Sosyal hadiselerin veya değişik sosyal olguların ihsaî
(nicelik-sayısal-istatistikî) yönünü ortaya koymaya, araştırma neticelerini
mukayese etmeye ve elde edilen bilgileri yorumlamaya çalışan bir araştırma
tekniğidir.
İsteğe Bağlı Sigortalılık: [Voluntary insurance //
Freiwillige Versicherung]: 506 sayılı Kanuna göre, bir süre sosyal
sigortalara tâbi bir işte çalıştıktan sonra çalışmayan bir kişiye,
belirli şartlarla sigorta ilişkisini devam ettirme imkanını sağlayan (Örn.
her yıl 360 gün prim ödemek) ve bu imkandan yararlanma noktasında
çalışmayanın şahsî iradesine bağlı bir sigorta türü...
İstida: (Bkz. Dilekçe).
İstidraç: [Magic; Witchcraft // Zauber; Hexerei]:
Asosyal ve ahlâken olgun olmayan bazı kimselerin ve özellikle
kâhinlerin, bilinmeyen bazı şeyleri haber vermeleri, âdet üstü harikulade
hadiseler göstermeleri...
İstihdam Politikaları: [Employment policy //
Beschaeftigungspolitik]: İşsizlik sorununu çözmek, işsizlerin
sayısını azaltmak, bir başka ifadeyle işsizlik ile mücadele etmek
maksadıyla, devletin iş alanlarının açılmasına ve dolayısıyla
emek talebinin artmasına yönelik dolaylı-dolaysız bir biçimde uyguladığı
sosyal ve ekonomik politikal...
İstihdam Şartları: [Employment conditions //
Beschaeftigungsbedingungen]: Emek arz eden işçi ve emek
talep eden işverenlerin, istihdam ile ilgili olarak dikkat etmeleri
ve uygulamakla mükellef oldukları şartlar...
İstihdam: [Employment // Beschaeftigung]: Arapça,
“hıdmet” (hizmet) kökünden türeyen istihdam kelimesi, lügat anlamıyla
“hizmette kullanmak, kullanılmak”, “hizmetçi edinmek”, “hizmet etmesini
istemek” daha kısası “hizmet kabul” demektir...
İsyan: [Rebellion; Revolt // Aufstand; Aufruhr]:
Bir düzene veya daha genel bir ifadeyle müesses (kurulu) bir otoriteye
karşı gösterilen ânî ve enerjik direniş hamlesi. Bu direniş, ferdî veya
kolektif bir biçim alabilir.
İş Ahlâkı (Çalışma Ahlâkı; Meslek Ahlâkı): [Work
ethic // Arbeitsethik; Berufsethos]: Ekonomi ve çalışma
dünyasının sağladığı imkanlar doğrultusunda sağduyulu seçim ve tercihler
yapmamızda bize yol gösteren sosyal ve mânevî düsturlar, idealler ve
değerler...
İş Akdinin Feshi: (Bkz. İşten Çıkarma).
İş Analizi (İş Etüdü): [Work study; Job
specification-description // Arbeitsstudium; Arbeitsplatzanalyse;]: Bir
iş için gerekli olan vazife (görev) ve mesuliyet (sorumluluk)
lerin belirlenmesi süreci...
İş Başında Eğitim: [On the job training //
Ausbildung am Arbeitsplatz]: Belirli bir işyerinde çalışan
kişilerin veya belirli bir işte istihdam edilmek üzere o
işyeri ile hukuken veya fiilen münasebeti olan kişilerin, söz konusu
işyerinin özelliklerine uygun olarak eğitilmesi...
İş Becerisi Kazandırma: [Laboratory training-education
// Labor-Training]: Özürlü Çalışma Atölyelerinde veya
Rehabilitasyon Merkezlerinde çalışabilir durumunda olan ve çalışmak
isteyen özürlülere, yeteneklerini geliştirici ve beceri sahibi
olmalarına yardımcı olacak mesleğe ve çalışmaya yönelik faaliyetlerin
bütünü...
İş Bölümü (İşin Bölüşümü; Taksimü’l-A’mâl:): [Division
of labor // Arbeitsteilung]: İşlerin paylaştırılması. // Bir üretim
sisteminin, karşılıklı iktisadî bağımlılık meydana getirecek şekilde,
uzmanlaşmış işlere veya mesleklere bölünmesi..
İş Bulma Büroları: [Employment agency, Job
placement offices // Arbeitsvermittlungsbüros]: Resmi iş ve işçi bulma
kurumları yanında iş piyasasının düzenlenmesine katkıda bulunan, iş ve işçi
arayanlara aracılık eden özel bürolardır.
İş Değerleme: (Bkz. İş Değerlendirmesi).
İş Değerlendirmesi (İş Değerleme): [Job evaluation-rating;
Labour grading // Arbeits(platz)bewertung]: İş analizi verilerinin
kullanımını ve özellikle işlerin, bir sistem çerçevesinde sıralı olarak
ücretlendirilebilmesini sağlayan metot....
İş Dışında Eğitim: [Off the Job Training //
Ausbildung ausserhalb des Arbeitsplatzes]: Bu meslekî eğitim türünde
adaylar, işletmedeki işlerinin belirli bir süre izinli olarak ayrılarak,
kurslara tâbi tutulurlar...
İş Disiplini: [Working discipline //
Arbeitsdisziplin]: Çalışma hayatında işçinin, işyerinde
geçerli olan bütün kaidelere uyması, kendisine düşen vazifeleri
layıkıyla yerine getirmesi...
İş Doyumu: (Bkz. İş Memnuniyeti).
İş Etüdü: (Bkz. İş Analizi).
İş Genişletme:
(Job enrichment-enlargement // Vertikale-Horizontale Arbeitsausdehnung-erweiterung):
Aşırı iş bölümünün
sebep olduğu stresi
ve iş memnuniyetsizliğini yenmek için, bir çalışanı, tek ve küçük bir
iş
yapmak yerine, dikey ve
yatay çalışma alanlarında birbirine benzer veya tamamlayan yeni işleri
yapmasına imkan tanıyan idârî ve örgütsel bir düzenleme...
İş Göremezlik Ödeneği: [Pension against incapacity
to work // Zahlung-Rente wegen Arbeitsunfaehigkeit]: Belirli bir süre
çalışamayan sigortalıya, ücret kaybını önlemek ve belirli ekonomik güvence
sağlamak maksadıyla ödenen para.
İş Göremezlik: [Incapacity to work //
Arbeitsunfaehigkeit]: Çalışamama durumu. // İş kazası, meslek hastalığı veya
herhangi bir hastalığın neticesi olarak, bedenî veya ruhî bir
arızanın-rahatsızlığın ortaya çıkmasından dolayı çalışan kişinin çalışma
gücünü, belirli bir süre için veya sürekli olarak, kısmen veya bütünüyle
yitirmesi....
İş Gören: (Bkz. Bağımlı Çalışan).
İş Güvencesi: [Labor-job protection; Safeguarding
of job // Arbeitsschutz; Sicherung des Arbeitsplatzes]: İşçinin
kapasitesine veya işin yürütümüne veya işyeri gereklerine dayalı
geçerli bir son verme sebebi olmadıkça, hizmet ilişkisinin son verilmesine
imkan tanımayan, işçi lehine bir güvence...
İş Güvenliği Mütehassısı (Uzmanı): [Expert for job
safety // Spezialist-Experte für Arbeitssicherheit]: İşyerinde, başta
iş kazaları olmak üzere doğabilecek her türlü tehlikelerin önlenmesinde,
teknik ve diğer sebepler üzerinde eğitimden geçmiş teknik eleman.
İş Güvenliği: (Bkz. İşçi Sağlığı ve İş
Güvenliği).
İş Hijyeni: [Labor hygiene // Arbeitshygiene]:
İşyerinde baş gösteren ve hastalık, sağlık bozukluğu, önemli
rahatsızlık veya verimsizlik sonucunu doğuran streslerin ve çevre
faktörlerinin kontrolüne, değerlendirilmesine ve tanınmasına adanmış
bilim ve sanat..
İş Hijyenisti: [Expert for labor hygiene //
Experte für Arbeitshygiene]: İşyerindeki fizikî, kimyevî, ergonomik
ve biyolojik zararlı maddeleri, faktörleri ve etkenleri bulup ortaya
çıkarma, değerlendirme ve kontrol altına alma işleri ile vazifeli
teknik eleman veya biyoloji eğitimi görmüş uzman...
İş Kanunu: [Labor law; Industrial law //
Arbeitsrecht]: Çalışma hayatının her yönünü düzenleyen kanun...
İş Kazası ve Meslek Hastalıkları Sigortası: [Insurance
of occupational accidents and professional diseases; Workmen’s compensations
insurance // Unfallversicherung; Versicherung gegen Arbeitsunfaelle und
Berufskrankheiten]: İş kazası veya her hangi bir meslek hastalığı yüzünden
geçici veya sürekli olarak kısmen veya bütünüyle gelir kaybına uğrayan
sigortalı işçiye veya onun yakınlarına bazı haklar (nakdi ve sağlık
yardımları) tanıyan Sosyal Sigortalar Sistemi içinde yer alan bir
sigorta kolu/türü...
İş Kazası: [Occupational-work accident; Employment-industrial
accident // Arbeitsunfall]: Çalışma hayatında meydana gelen kaza....
İş Kolu: [Branch of industry-economic activity;
Manufacturing trade branch // Wirtschaftszweig; Arbeitsgebiet]: İktisadî
faaliyetlerin sınıflandırılması neticesinde birbirine benzeyen ya da aynı
nitelikte olan çalışma dalları...
İş Memnuniyeti (İş Doyumu): [Job satisfaction //
Arbeitszufriedenheit]: Kişinin, işinden ve çalışma hayatındaki rolünden
memnun olması ve işini arzulayarak, yani coşku ile yapması...
İş Mücadelesi: [Labor struggle-fight //
Arbeitskampf]: Çalışma hayatı ile ilgili olan herhangi bir alanda
mevcut olan çalışma barışının, belli bir maksada erişmek için, toplu işçi
hareketleri tarafından bozulması...
İş Psikolojisi: [Working psychology //
Arbeitspsychologie]: Çalışan insan ve yaptığı iş arasındaki
münasebeti inceleyen, üstlenilen rolün-vazifenin etkinliğini
artıracak şekilde yerine getirilmesini sağlamak için, optimal performans
şartlarını araştıran, insanın, ergonomik çalışma ortamına en iyi
biçimde uyumunu sağlamaya çalışan çalışma psikolojisinin bir dalı...
İş Sözleşmesi: (Bkz. Hizmet Akdi).
İş Stresi: [Job stress // Arbeitsstress]: İş
gerekleri ile işçinin yetenekleri, imkanları ya da ihtiyaçları arasında
uyumsuzluk bulunduğunda veya işyeri atmosferinin olumsuz olması halinde
ortaya çıkabilecek zararlı bedenî, ruhî ve hissî reaksiyonların bütünü...
İş Tanımı: [Job definition // Stellenbeschreibung]:
İş analizinin elde edilen verilerle meslek standartları ve
iş gereklerinin yanında işin mâhiyeti ile ilgili olarak oluşturulan
bütün bilgiler..
İş Uyuşmazlığı: (Bkz. Toplu İş Uyuşmazlığı;
Uyuşmazlık Türleri).
İş ve İşçi Bulma Kurumu: [Labor-employment
exchange // Arbeitsamt]: Başta işsiz durumda olup iş arayanları
elverişli oldukları işlere yerleştirmek ve çeşitli işler için uygun
nitelikte işçi bulunmasına aracılık etmek için, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı bünyesinde 1946 yılında kurulan kamu kurumu....
İş Yaşamı: (Bkz. Çalışma Hayatı).
İş: [Job, Work; Occupation // Arbeit,
Beschaeftigung; Stellung]: Genel olarak faydalı olan ve belirli bir maksadı
gerçekleştirmek için yapılan tüm faaliyetler..
İşbirliği: [Cooperation // Kooperation]:
Karşılıklı sosyal münasebetlerin bir sonucu olarak işbirliği, içinde
en az iki veya daha fazla kişiden oluşan bir grubun, sosyal hayatta
veya çalışma hayatında müşterek bir hedefe ulaşabilmek için, çoğu zaman
gönül rızasına dayanarak, ortak manevî değerleri de dikkate alarak
birlikte hareket etmesi...
İşbirlikçi Kişi: [Collaborativ person //
Kollaborative Person]: Başkalarıyla değişik alanlarda ve konularda
rahatlıkla işbirliği yapabilen insan tipi...
İşçi Ayartma: [Unfair recruitment // Unlautere
Abwerbung]: İşçinin hizmet sözleşmesi devam etmekte iken,
başka bir işverenin kanunî usul ve şartları ihlal ederek, aynı işçi
ile yeni bir hizmet sözleşmesi yapması, onu işine alması...
İşçi Bayramı (Bir Mayıs): 19. asırda Amerika’da
ortaya çıkan işçi sendikalarının, çalışma şartlarının iyileştirilmesi
ve çalışma saatlerinin 8 saate indirilmesi yönünde yaptıkları zor
mücadeleleri hatırlamak maksadıyla 1 Mayıs’ın, “İşçi Günü” veya “İşçi
Bayramı” olarak kabul edilmesi...
İşçi Çocuk: [Child as laborer // Kind als Arbeiter]:
Ailelerin rızası, isteği veya zorlaması ile gece ve(ya) gündüz,
arkadaşları ile birlikte veya yalnız olarak sokaklarda ve umuma ait yerlerde
para kazanmak için bir şeyler satan veya ailelerin rızası ile bir atölyede
veya küçük işletmede, çoğu zaman kaçak olarak çalışan 18 yaşından aşağı olan
çocuklar....
İşçi Devri: [Labour turnover // Fluktuation der
Arbeitskraefte]: Bir işletmedeki işçi giriş ve çıkış hareketlerini
gösteren bir oran...
İşçi Dövizleri: [Remittances // Devisenüberweisung]:
Yurt dışına göç etmiş olan ve yabancı ülkelerde çalışan işgücünün,
biriktirdikleri paralarını, gerek ailesinin, gerekse tasarruf olarak
anavatanlarına göndermeleri...
İşçi Elinde Varlık Teşkili (Tasarrufa Teşvik
Programları): [Labor capital formation-accumulation // Vermögensbildung
in Arbeitnehmerhand]: Fertleri, kendi gelecekleri konusunda tasarrufa teşvik
etmek maksadıyla belli bir yaş sınırına kadar emeklilik-tasarruf
şirketlerine düzenli primler (katkı payları) ödenmesine dayanan
programlar..
İşçi Hakları: [The rights of a labor //
Arbeiterrechte; Rechte eines Arbeiters]: İşçi statüsünde
çalışan kesimin iş münasebetleri çerçevesinde elde ettiği haklar...
İşçi Hareketi: [Labor movement // Arbeiterbewegung]:
Dar mânâda işçi hareketi, genellikle endüstri ilişkileri
sistemi içinde bağımlı çalışanlar tarafından gerçekleştirilen grev,
boykot, işyeri işgali, iş yavaşlatma gibi eylemler...
İşçi Örgütleri: [Labor organizations //
Arbeiterorganizationen]: İşçi hareketlerini örgütlü bir biçimde yönlendiren,
işçilerin hak ve menfaatlerini koruyan, çalışma hayatında onlara maddî ve
manevî destek sağlayan kurum ve kuruluşlardır. İşçi hareketlerinin
arkasında yer alan bu örgütlerin başında işçi sendikaları ve
cemiyetleri gelir.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği: [Labor-worker’s
health and job safety-security; Workplace safety; Health and safety at work
// Sicherheit am Arbeitsplatz]: İşyerlerinde işin yürütülmesi ile
ilgili olarak oluşan tehlikelerden, sağlığa zarar verebilecek
şartlardan korunmak ve daha insanî bir iş ortamı meydana getirmek için
yapılan metotlu çalışmalar..
İşçi Sendikaları Örgütlenme Biçimi (İşçi Sendikası
Türleri): [Types of trade union organizations // Organisationsarten von
Arbeiter-Gewerkschaften]: Bir işçi sendikasının meydana getirdiği teşkilat
yapısı...
İşçi Sendikaları: [Trade union // Arbeiter-Gewerkschaften]:
Tarihî süreç içersinde işçilerin bir tepki ve kendilerini koruma ihtiyacının
bir neticesi olarak ortaya çıkan işçi örgütler...
İşçi Sigortaları
Kurumu: (Bkz. Sosyal
Sigortalar Kurumu).
İşçi Sigortaları: [Worker’s insurance //
Sozialversicherung der Arbeiter]: İşçi sıfatı ile çalışanları, kısa
ve uzun vadeli sosyal risklere karşı koruyan zorunlu sigorta...
İşçi Üretim (Emek) Kooperatifleri: [Cooperative
society of labor (employment) // Arbeiter(beschaeftigungs)genossenschaft]:
İşçilerin, özel işletmelerde bağımlı işçi statüsünden ve emeğin
sömürülmesinden kurtulmak ve daha insancıl bir ortamda çalışabilmek
maksadıyla, ortaklaşa bir üretim için, işgüçlerini ve maddî varlıklarını
ortaya koyarak oluşturdukları kooperatif işyerleri...
İşçi: (Bkz. Bağımlı Çalışan).
İşçilerin Yönetime Katılması (Yönetime Katılma): [Codetermination
of labor // Mitbestimmung(srecht) der Arbeiter]: İşçilerin, yönetici
kadroların ekonomik ve sosyal içerikli kararlarına temsilcileri aracılığıyla
katılması ve bu kararların alınmasında rol ve yetki sahibi olması...
İşçilik Maliyeti (İşgücü Maliyeti): [Labor cost;
Employment cost // Arbeitskosten]: İşçinin-işgücünün işletmeye
olan yüküdür. // Ürün birimi başına düşen işçilik masrafı ile
ölçülen bir kıstas..
İşçinin Borçları: [Worker’s obligations-duties //
Pflichten des Arbeiters]: İş akdi çerçevesinde işçiye yüklenen
mükellefiyetler (yükümlülükler)...
İşe Alıştırma: [Job preparing; Production
scheduling; Adaptation of labor // Arbeitsvorbereitung; Arbeitsanpassung]:
Sosyal Sigortalar Kanununun “işe alıştırma” başlığını taşıyan 122.
maddesi ile Devlet Memurları Kanununun “yeniden işe alıştırma”
başlığını taşıyan 189. maddesi gereğince.....
İşgücü (Aktif Nüfus; Faal Nüfus): [Labour force;
Economically active population // Arbeitskraefte, Aktive Bevölkerung]:
Çalışma çağındaki aktif, yani faal nüfus. // Bir ülkenin potansiyel emek
arzı kapasitesini gösteren bir kavram...
İşgücü Devri: [Labour turnover // Fluktuation der
Arbeitskraefte]: Bir kuruluşta çalışan personelin herhangi bir nedenle işten
ayrılmaları veya kuruluştan uzaklaştırılmalarını toplam personel sayısına
oranla ifade eden bir kavram...
İşgücü Esnekliği: [Elasticity in labour supply //
Arbeitsangebotselastizitaet]: İşgücü arzının, ücret haddinde
meydana gelen değişmeler karşısındaki tepkisini gösteren bir oran....
İşgücü Oranı (İşgücüne Katılma Oranı; İşgücü İştirak
Nispeti): [Labor force (employment) participation rate; Labor force
activity // Erwerbsquote]: Toplam nüfus içinde çalışan bağımlı ve
bağımsız işgücünün payı...
İşgücü Seyyaliyeti (Emek Seyyaliyeti; Emek Hareketi):
[Labour force mobility // Mobilitaet der Arbeitnehmer]: Çalışanların,
coğrafî ve meslekî mobilite açısından hareketliliği-akıcılığı....
İşgücünün Meslekteki Mevkii (İşgücünün Statüsü): [The
status of labor force // Status der Arbeitnehmer-Beschaeftigten]: İşgücü
kapsamında yer alan faal kişileri, statüleri itibariyle, iki kısma
ayırabiliriz. 1.) Çalışan işgücü. 2.) Gayri iradî olarak çalışmayan
işgücü (kayıtlı işsizler)...
İşkence: [Torture; Persecution // Folter]:
İnsanlara bir eylemi yaptığı veya bir sözü söylediğini kabul ettirmek;
rızası olmaksızın bir konuda konuşturmak; intikam almak; sadistçe
duygularını tatmin etmek, zulmetmek gibi kötü emellerle, çoğu zaman güçlüler
tarafından yapılan maddî ve manevî baskı, eziyet ve(ya) insanlık haysiyetine
yakışmayan bir davranış biçimi...
İşletme Psikolojisi: [Enterprise psychology //
Betriebspsychologie]: ABD'de ortaya çıkan Sanayi Psikolojisi bilim
dalının etkisi altında kalınarak, Almanya'da çalışma hayatına dönük
olarak uygulamalı bir biçimde geliştirilen psikoloji dalı...
İşletme: [Enterprise; Concern // Unternehmen;
Betrieb]: Başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere mal veya hizmet üreten
iktisadî birim....
İşletmelerin Sosyal Sorumluluğu: [Corporate social
responsibility // Soziale Verantwortung der Betriebe-Unternehmen]:
İşletmelerin, müşteriler, işçiler, tedarikçiler, şirket ortakları,
hissedarlar, yerel sivil toplum örgütleri, hükümet ve kamu otoritesi, işçi
sendikaları ve daha geniş mânâda toplumla olan münasebetlerinde sosyal
sorumlu davranmaları...
İşlevsel (Sosyal) Yığınlar: [Functional social
aggregates // Situative funktionelle Gruppierung en]: Yaşadıkları mekânın
sınırları oldukça belirsiz bir biçimde çizilmiş kişilerin oluşturduğu bir
sosyal yığın türü....
İşsiz: [Jobless person; Unemployed person; Person
out of work // Arbeitsloser]: Ekonomi politikası yönünden işsiz,
genellikle bir işveren tarafından çalıştırılmış en az öncekine eşit veya
daha fazla ücretle çalışmayı isteyen ve çalışmaya yetenekli olup da iş
bulamayan işçi...
İşsizlik Oranı: [Unemployment-jobless rate //
Arbeitslosenrate-quote]: Bir ülkedeki işsiz miktarının o ülkedeki işgücü
miktarına oranı...
İşsizlik Ödeneği (İşsizlik Parası): [Unemployment
insurance benefits; Unemployment compensation // Arbeitslosen-unterstützung-geld]:
İşsizlik riskiyle karşılaşan sigortalılara ekonomik güvence (gelir
güvence) sağlamak maksadıyla işsiz sigortalıya, işsizlik sigortası
tarafından belirli bir süre için ödenen para....
İşsizlik Parası: (Bkz. İşsizlik Ödeneği).
İşsizlik Psikolojisi: [Psychology of unemployment
// Arbeitslosigkeitspsychologie]:Çalışma hayatından ayrılan/ayrılmak
mecburiyetinde kalan, çalışma arzusunda olduğu halde iş bulamayan işsiz
insanların içinde bulundukları psiko-sosyal hâllerini
çalışma psikolojisi kapsamında inceleyen bir disiplin...
İşsizlik Sigortası Fonu: (Bkz. İşsizlik
Sigortası).
İşsizlik Sigortası: [Unemployment insurance //
Arbeitslosenversicherung]: İşsizlik riskinden doğan iktisadî zararların bir
kısmını telâfi etmek maksadıyla sosyal sigortalar sistemi içinde oluşturulan
bir sigorta dalıdır.
İşsizlik Türleri: [Types of unemployment //
Erscheinungsformen der Arbeitslosigkeit]: Bir işyerinde ücret karşılığı
çalışmak isteyen işgücünün, değişik faktörlerin etkisiyle işsiz kalması...
İşsizlik Yardım Sandığı: [Solidarity cash-box //
Unterstützungs-solidaritaetskasse]: Mahallî idareler, işçi sendikaları
veya işveren sendikaları tarafından işsiz kalan işçilere
aynî ve nakdî yardım yapmak maksadıyla 19. yüzyılda kurulan dayanışma
sandığı...
İşsizlik Yardımı: [Jobless check-help-benefits //
Arbeitslosenhilfe]: Genelde sosyal sigorta kapsamı dışında kalan veya
işsizlik sigortasından belirli bir süre işsizlik ödeneğini
aldıktan sonra da hâlen iş bulamayan ve/fakat çalışmak isteyen
kişilere, devletin sosyal kurumları aracılı ile yapılan malî
yardımlar..
İşsizlik: [Unemployment; Joblessness //
Arbeitslosigkeit]: Çalışma gücü, arzu ve yeteneğine sahip olunduğu halde,
emek piyasasında iş ve ücret şartlarına uygun, carî ücret
karşılığında kanun veya örf ve âdetlerle belirlenmiş saatler içinde bir iş
arandığı halde, kişinin iş bulamaması hâli...
İşten Çıkarma (İş Akdinin Feshi): [Cancellation of
labor contract // Arbeitsvertragsufhebung]: İşçi ile işveren
arasındaki hizmet sözleşmesinin-iş akdinin işveren tarafından
feshedilmesi...
İşveren Sendikaları: [Employers Union //
Arbeitgeberverbaende]: Aralarında mesleki çıkar birliği bulunan
gerçek ya da tüzel kişiliğe sahip işverenlerin meydana getirdikleri meslek
kuruluşları...
İşveren Vekili: [Representative of the employer //
Arbeitgebervertreter]: İşyerinde işveren adına hareket eden ve
işin ve işyerinin yönetiminde görev alan kimselere
işveren vekili denir (İş Kanunu; m.1/3)...
İşverence Sağlanan Sosyal Yardım ve Hizmetler: [Employer’s
contribution for employee compensation // Zusaetzliche Arbeitgeberleistungen]:
İşçilerin, kendi inisiyatifi ile veya bir fert olarak kendi başlarına elde
edemeyecekleri, kısmen veya tamamen işveren tarafından finanse edilen
ücret dışı ek gelirler (parasal ödemeler) veya işçilere
iş güvenliği, danışma ve hizmet programları
çerçevesinde sunulan maddî ve maddî olmayan destekler...
İşverenin Borçları: [Employer’s obligations-duties
// Pflichten de Arbeitgebers]: İş akdi çerçevesinde işverene
yüklenen mükellefiyetler (yükümlülükler)...
İşverenin Hakları: [Rights of the employers //
Rechte der Arbeitnehmer]: İşçi-işveren münasebetleri çerçevesinde taraflar
arasında bir dengenin kurulması maksadıyla işverene tanınan haklar...
İşyeri Atmosferi (Çalışma Atmosferi): [Job-working
atmosphere // Arbeitsatmosphaere]: İş yapılan mekânda hâkim olan ve çalışma
verimliliği ile birlikte çalışan insanın ruh yapısını da müspet veya menfî
yönde etkileyen çalışma havası...
İşyeri Konseyi (İşyeri Kurulu; İşletme Konseyi;
İşletme Komitesi): [Works council // Betriebsrat]: Çalışanların,
kurumlarının-işyerlerinin-işletmelerinin yönetiminde söz sahibi olmalarını
sağlayan, endüstriyel demokrasiyi, somut olarak hayata geçirilmesine
imkan tanıyan, işçi-işveren (bazen de işçi sendikasının temsilcilerinin de
bulunduğu) temsilcilerinden müteşekkil kurul...
İşyeri: [Working place; Place of employment; Job
// Arbeitsplatz]: Çalışanların ve(ya) sosyal güvenlik sisteminin
varlığı halinde sigortalı işçilerin, işlerini yaptıkları-çalıştıkları
mekân...
İtaat: [Obedience // Gehorsamkeit; Gehorchen]:
Alınan emre, bilinçli olarak uymak. // Devlet otoritesine ve
büyüklere saygı. // Sosyal pedagoji, eğitim ve
öğretimde itaat, çocukların-öğrencilerin, ebeveynin ve(ya) öğretmenlerinin
sözünü dinlemeleri ve ona göre hareket etmeleri...
İtibari Hizmet Süresi: [Adaptation of social
insurance duration-period // Anpassung von Sozialversicherungszeiten]: ....
İtidal: [Temperance; Moderation //
Ausgeglichenheit; Vernünftiges Mittelmass; Selbst-Beherrschung]: Sosyal
hayatta her türlü aşırılıktan, ifrat ve tefritten uzak
olup, hikmet ve ahlak olgunluğunu elde edebilmek maksadıyla
fikir, tutum ve davranış açısından orta derecede olmak, orta yolu
tercih etmekt...
İtiyat (Alışkanlık): [Habit; Wont // Gewohnheit ]:
Bir davranışın tekrarlanması sonucu bir şeyi âdet edinme, alışkanlık
haline getirme veya edinilen alışkanlık...
İvaz (Edim): [State-social payments-benefits-substitutions
// Staats-Sozial-leistungen]: Vatandaş tarafından talep edilebilen ve
devlet tarafından hak sahiplerine ödenen sosyal güvenlik
ödemeleri....
İyilik: [Goodness; Kindness // Gutes Werk; Wohltat;
Güte; Freundlichkeit]: Topluma ve özellikle muhtaçlara faydalı
olan her güzel iş...
İzmir İktisat Kongresi: [I. Economic congress in
İzmir // I. Wirtschaftskongress vom 1923 in İzmir]: 1923 Şubat-Mart
...
İzolasyon: (Bkz. Tecrit).
İzzet-i Nefis: [Honour; Glory; Respectability;
Self-respect // Selbstachtung; Stolz; Ehre; Ehrgefühl]: İzzet kelimesi,
kuvvet, üstünlük, şeref, galibiyet mânâlarını dile getirdiği gibi,
insanı zillete düşmekten (kötülük, nifak, şirk, sosyal sapma,
sosyal ahlâk esaslarından uzak yaşamak) alıkoyan iyi nitelikler anlamına
da gelir....
|