aliseyyar@sosyalsiyaset.net

 

 

Türkçe-İngilize-Almanca Açıklamalı
<<<SOSYAL SÖZLÜK

 

 

 

 

 

 

 

 

Gadab (Gazap; Kızgınlık): [Wrath; Rage // Wut; Zorn]: Nefret edilen, istenmeyen bir şeyin ortadan kaldırılması için, kişinin bu durum karşısında belirgin bir şekilde tutum ve davranışını belirlemesi ve buna yönelik harekete geçmesidir.

Gadr: [To break one’s word // Wortbruch]: Bir asosyal ve gayri-ahlaki davranış biçimi olarak gadr, hainlik, vefasızlık, muamelede aldatmak, merhametsizlik ve özellikle sosyal münasebetlerde ahdini bozmak, yani sözünde durmamak anlamlarına gelir.

Ganimet (Fey): [Booty // Kriegsbeute]: Savaş sırasında düşman askerlerden ve topraklardan zorla ele geçirilen mallar. // İslâm devletinin Gayri Müslimlerle yaptığı savaştan elde ettiği maddî emlâktır.

Gasp: [Booty; Spoil // Raub; Widerrechtliche Aneignung; Gewaltsame Wegnahme]: Bir şeyi zorla, zulüm yoluyla veya haksız yere hak sahibinin elinden almak ve hak sahibinin izni olmaksızın bunu kullanmak. Gasp edene "gâsıp", gasp edilen mala "mağsub", malı elinden alınan hak sahibine ise "mağsubun minh" denir. Başkasının malını zorla almak, gerek ceza hukukunda, gerekse İslam hukukunda yasaklanmıştır.

Gayret (Çaba): [Effort; Struggle; Exertion // Anstrengung; Eifer; Bemühung]:  Çalışma, çabalama, kayırma hissi, uğraşma, mücadele, didinme, esirgeme, himmet ve hamiyet gibi mânâlarda kullanılmaktadır.

Gayri Faal Nüfus (Aktif Olmayan Nüfus): [Non-active population// Nicht-aktive Bevölkerung; Nichterwerbespersonen]: Çalışma çağında olmayan nüfus (15 yaşından küçük çocuklar ve 64 yaşın üzerinde olan yaşlılar) ile birlikte çalışma çağında ve gücünde olmalarına karşılık değişik sebeplerden veya sosyal mükellefiyetlerden dolayı bilinçli olarak ve kendi hür iradeleriyle çalışmak istemeyen kişiler....

Gayri İradî işsizlik: [Involuntary unemployment // Unfreiwillige Arbeitslosigkeit]: Bu kategori işsizler, çalışma istek ve yeteneğinde olup da günün çalışma ve ücret şartlarına göre emeğini sunması karşın, sosyo-ekonomik sebeplerle isteği dışında çalışma imkanı bulamayan kişilerden oluşur.

Gayrî Resmî Sosyal Kontrol: (Bkz. Sosyal Kontrol).

Gayri Safi Millî Hasıla (GSMH): [National income; Gross national product // Volkseinkommen; Bruttosozialprodukt]: Belirli bir dönemde bir ekonomide üretilen mal ve hizmetlerin parasal değerlerinin brüt toplamı.

Gazi Hakları: [Rights of war veterans // Rechte der Kriegsveteranen]:Yurt içinde veya yurt dışında savaşa fiilen katılmış olan, savaşa ilan edilmiş olsun veya olmasın işgal kuvvetlerine karşı milli mücadeleye atılmış bulunan eski askerlere tanınan bazı sosyal haklar.

Gazi: [War veteran; Warrior for the faith // Kriegsveteran; Glaubenskaempfer]: Gaza eden, yani düşmanla savaşmak üzere Allah rızası için sefere çıkan, savaşan ve savaştan sağ olarak zaferle dönen Müslüman asker.

Gazilik: [Honorary titel for war veterans // Ehrentitel für Kriegsveterane]: Seferden sağ olarak dönen ve savaşta üstün başarılar gösteren Müslüman askerlere, toplumda cihat idealini yaşatmak için verilen bir unvan.

Gebelik Kontrolü: [Contraception // Schwangerschaftsverhütung]: Gebelikten koruyucular (kadın doğurganlığını önleyici kimyasal bileşimler ve(ya) fizikî gereçler) aracılığı ile gebeliğin başlamasına mâni olan tedbirlerin bütünüdür.

Gecekondu (Gecekondu Mahallesi): [Shanty; Shack; Hut; Bidonville; Slum // Über Nacht gebautes Haus; Slum (Elendsviertel)]: Genellikle hızla sanayileşen şehirlere göç eden fakirlerin barınma maksadıyla işgal ettikleri kamuya ait arsa ve arazilere yaptıkları düşük nitelikli, altyapı hizmetlerinden mahrum ve fizikî problemlerle dolu sağlıksız meskenler veya derme çatma evlerdir.

Gecekondu Mahallesi: (Bkz. Gecekondu).

Geçici İşsizlik: (Bkz. İşsizlik Türleri).

Geçici Sosyal Gruplar: (Bkz. Grup Türleri).

Geçim Endeksi: [Cost of living index // Lebenshaltungskostenindex]: İnsanların belirli bir hayat düzeyini sürdürebilmeleri için yapmaları gereken harcama miktarlarındaki değişmelerin incelenebilmesi maksadıyla kullanılan; beslenme, giyinme, barınma ve kültürel ihtiyaçlarla ilgili harcamaların dahil edildiği endeks.

Gedik: [Monopoly of trade right in Ottoman Empire // Gewerbemonopolrecht im Osmanischen Staat]: 18 yüzyılın başlarında, belli bir zanaatla uğraşım hakkını, o zanaatın ustalarının yed-i tasarrufuna bırakan, yani kanunen onların yetkisine teslim eden tekele ve imtiyaza dayanan bir uygulama biçimi...

Gelecek Bilim (Fütüroloji; İlmü’l İrafe): [Futurology // Futurologie]: Değişik oranlarda tüm disiplinlerin verilerini kullanmak suretiyle, daha çok kurgusal (spekülatif) nitelikte ve insanlığın geçirdiği tarihi seyri de dikkate alarak, gelecek ile ilgili yapılan stratejik bilgiler bütünü...

Gelenek (Görenek; Âdet): [Custom; Folkway; Tradition; Usage // Sitte; Tradition; Brauch]: Gelenekler, geniş anlamıyla bir nesilden ötekine geçirilebilen bilgi, tasarım, inanç, hayat tarzı, dünya görüşü, davranış kalıpları ve maddî yönü olmayan kültürdür.

Gelenekçilik (Ananecilik; Tradisyonalizm): [Traditionalism // Traditionalismus]: Siyasî, ahlâkî, sosyal, kültürel ve dinî teamülleri ve gelenekleri muhafaza etmek gerektiğini müdafaa eden felsefî doktrin.

Geleneksel Otorite: (Bkz. Otorite Türleri).

Geleneksel Tıp: (Bkz. Sağlık Folkloru).

Geleneksel Topluluk: (Bkz. Topluluk Türleri).

Gelin Alay: [Bride procession; Daughter-in-law parade // Braut- oder Hochzeitszug]: Gelinin baba evinden alınarak, telli duvaklı bir elbise (gelinlik) içinde misafirlerin-komşuların-kalabalıkların refakati ve duaların eşliğinde damadın evine uğurlanması.

Gelin: [Bride; Daughter-in-law // Braut]: "Gelmek" mastarından türemiş olan bu kelime, evlenmek üzere hazırlıklarını yapan ve ilk defa kocaya giden bakire kız veya yaşı ne olursa olsun, yeni evlenmiş kadın anlamına gelmektedir..

Gelir Dağılımı (Birincil Gelir Dağılımı): [Primary income distribution // Primaere Einkommensverteilung]: Devletin müdahalesi olmadan, piyasa kaideleri içinde istihsal (üretim) faktörlerinin oluşmasıdır. // Kişilerin ekonomi sürecine katılmaları karşılığında sağladıkları brüt faktör gelirlerin, kendi aralarında paylaşılması...

Gelir Vergisi: [Income tax // Einkommenssteuer; Lohnsteuer]: Genellikle bir yılda olmak üzere, gerçek kişilerin belirli bir dönemde elde ettikleri gelir ve kazançların net tutarı üzerinden, yükümlüsünün kişisel ve ailevi durumu da göz önüne alınarak, artan oranlı tarifeye göre alınan sübjektif ve dolaysız vergi.

Gelir: [Income; revenue // Gehalt; Einkommen]: Umumiyetle ücretler, maaşlar, yatırımlar veya servetten elde edilen kaynak.

Gelirin Yeniden Dağılımı (Yeniden Gelir Dağılımı; İkincil Gelir Dağılımı): [Redistribution of income-wealth // Einkommensumverteilung]: Devletin, gelir dağılımına müdahale ederek, brüt faktöre gelirlerinden vergi, sosyal güvenlik primleri gibi adlar altında kesintiler yapması ve çeşitli sosyal gelirler, sübvansiyonlar eklemsiyle nihaî gelirin oluşması.

Gelirler Politikası: [Income policy // Einkommenspolitik]: Sosyal siyasetin hedeflerine ulaşmada kullanılan bir araç olan gelirler politikası, ücret ve fiyat politikalarından oluşmaktadır.

Gelişim Psikolojisi (Biogenetik Gelişme Psikolojisi): [Psychology of (biogenetic) development// (Biogenetische) Entwicklungspsychologie]: Yaş değişmeleriyle ortaya çıkan davranış değişmelerini inceleyen psikoloji dalıdır.

Gelişim Psikopatolojisi (Biogenetik Gelişme Psikopatolojisi): [Psychopathology of (biogenetic) development // (Biogenetische) Entwicklungspsychopathologie]: Başlangıç yaşı ne olursa olsun, sebebi ne olursa olsun, davranış özelliklerinde ne gibi farklılaşmalar olursa olsun ve gelişim süreci ne kadar karmaşık olursa olsun, davranış uyumsuzluğunun kökenlerinin ve sürecinin üzerinde yapılan çalışılmaların bütünüdür.

Gelişim ve Eğitim Yardımı: [Education benefits for families who have handicapped children in Turkey // Türkisches Erziehungsgeld für Familien, die behinderte Kinder haben]: Bütçe uygulama talimatına göre Emekli Sandığı ve SSK’ya bağlı sigortalılar ve kurumdan malullük veya yaşlılık aylığı almakta olanların geçindirmekle mükellef oldukları zihnî, bedenî, ruhî özürlü çocukları ile kurumdan hak sahibi olarak gelir veya aylık alan aynı durumdaki çocuklardan resmî veya özel eğitim merkezlerine gönderilenlerin gelişim ve eğitimlerine yardımcı olmak maksadıyla yapılan parasal desteklerdir.

Gelişme (Kalkınma): [Development // Entwicklung]: Gelişme, halk arasında kalkınma, ilerleme ve büyüme ile eş manada ve çoğu kez pozitif olarak kullanılmaktadır. Halbuki sosyal ve iktisadi hayatta gelişme, büyüme, ilerleme (terakki) ve kalkınmadan farklı olarak, hem olumlu, hem de olumsuz yönde seyredebilir.

Gelişmekte Olan Ülkeler (Üçüncü Dünya; Kalkınmakta Olan Ülkeler; Az Gelişmiş Ülke): [Developping countries; The Third World // Entwicklungslaender; Dritte Welt]: Sanayi üretiminin ya hemen hemen hiç, ya da sınırlı bir ölçüde gelişmiş olduğu azgelişmiş veya kalkınmakta olan bir ülke.

Gelişmiş Ülkeler (Birinci Dünya): [Developed countries // Entwickelte Laender]: Sanayileşmiş zengin ülkeler.

Gençlik Merkezi: [Youth center // Jugendzentrum]: Ebeveyn anlaşmazlığı, kötü alışkanlık, aile içi şiddet, sokağa atılma gibi sebeplerden dolayı değişik tehlikelere maruz kalan gençleri korumak maksadıyla kurulan yatılı veya gündüzlü sosyal rehabilitasyon merkezi. (Bkz. Çocuk Merkezi).

Gender Sosyolojisi: [Gender sociology // Gender Soziologie]: Kadın ve erkek arasındaki farklılığın kültürel ve toplumsal olarak nasıl kurulduğunu, kadın ve erkeğin sosyal yapı içindeki durumlarını, kadınlık ve erkeklik kimliğinin oluşum sürecini inceleyen sosyoloji dalı. (Bkz. Cinsiyet Ayırımı; Feminizm; Sosyoloji).

Genel Roller: [General roles // Allgemeine Rollen]: Toplum tarafından benimsenmiş olan ve neticeleri genellikle toplumu veya grubu etkileyen rollerdir.

Genelev Kadını (Hayat Kadını; Fahişe; Kahpe): [Prostitute; Street walker // Prostutierte; Dirne]: Ticarî seks işçisi // Cinsel arzularını gayri meşru yollardan veya cinsel ilişkilerini, para karşılığı yapan kadın. // Evlilik dışına çıkarak, cinsel ilişkiyi bir meslek haline getiren, başta para olmak üzere herhangi bir karşılık gözeten ve vücudunu yabancı bir erkeğin-müşterinin cinsî tatminine sunan kadın...

Genetik Psikoloji: [Genetic psychology // Genetische Psychologie]: İnsan veya türünü, başlangıç ve gelişimi açısından incelemeyi konu edinen psikoloji dalı.

Geri Zekâlı (Zihinsel Özürlü): [Mentally retarded / Geistesbehindert]: Geri zekâya sahip olan kişi, zekâ bölümü-derecesi 70’in altında olan insandır. // Zihni yönden zeka seviyesi düşük olan kimse.

Geriatri: [Geriatrics // Geriatrie; Altersheilkunde]: “Geras”, (“ihtiyarlık yaşı”) ve “iatros” (“fizikçi”) kelimelerinden türeyen geriatri terimi, yaşlılıkla ilgili olabilecek bütün psiko-sosyal konuları, hususları ve hastalıkları inceleyen bilim dalıdır.

Gerilim: [Tension // Spannung]: Özellikle psiko-sosyal ihtiyaçların yeterince sağlanamadığı veya hedefe yönelmiş davranışların, değişik haricî faktörlerin tesiri ile engellendiği zaman ortaya çıkan coşkusal-tepkisel durum.

Geriye Dönük Aktif Çağrışım: [Retroactive association // Retro-aktive Assoziation]: Öğrenme dizisi içinde, sonradan öğrenilenle daha önce öğrenilen arasında kurulan çağrışımın bağı.

Geriye Dönük Bozucu Tesir: [Retroactive Interference // Retro-avtive Störung]: Yeni öğrenilen konunun, eskinin hatırlanmasına engel teşkil etmesi durumudur.

Gerontoloji: [Gerontology // Gerontologie]: Yaşlılık sürecini, yaşlanmanın sebeplerini ve şartlarını, yaşla ilgili davranış biçimlerini ve yaşlanma süreci çerçevesinde değişen tutum ve davranış kalıplarını araştıran bilim dalıdır. // Fizyolojik olarak yaşlanmanın sosyo-ekonomik, biyolojik ve sosyolojik yönlerini ilmi metotlarla inceleyen bir disiplindir.

Gestalt Psikolojisi (Form Psikolojisi; Bütünlük Teorisi): [Gestalt psychology // Gestalt Psychologie]: Psikolojide tek tek unsurlardan ziyâde şekle, bütüne ve örgütlenmeye önem veren bir Alman psikolojisi akımının görüşüdür. // İnsanların idrak alanının bütünü üzerinde tutarlı ve mânâlı tesirler oluşturduklarını ileri süren görüş.

Gestaltçı (Yapısal) Öğrenme Yöntemi: (Bkz. Öğrenme Metotları).

Getto: [Ghetto // Ghetto]: Büyük şehirlerin periferik bölge ve fakir mahallelerinde, genellikle azınlıkların ve etnik grupların, dış dünyadan kopuk olarak yaşadıkları-yaşamak mecburiyetinde bırakıldıkları yerleşim alanları.

Gevşeme (Rahatlama): [Relaxation // Erholen; Entspannung]: Gerilen kasların veya aşırı öfke, kin, kaygı, korku gibi coşkularla artan ruhi gerilimin-gerginliğin, sakinleştirici tutum, davranış veya diğer yatıştırıcı yöntemlerle yeniden normal duruma gelmesi ve kişinin rahatlaması.

Gıpta: Bir kişinin, bir şahısta var olan iyiliğin-güzelliğin-bolluğun gitmesini istemeyip, kendisinin de onun gibi nimetlere, helal-meşru yoldan ulaşmak istemesidir. (Bkz. Kıskançlık).

Gıybet (Dedikodu): [Gossip; tittle-tattle // Geschwaetz; Klatsch]: Doğru bile olsa, bir kimsenin gıyabında beğenmeyeceği, hoşlanmayacağı bir söz sarf etmek, çekiştirmek veya bunu değişik davranış biçimleri ile (kaş-göz işareti, imâ ve(ya) yazı) yapmaktır.

Gizli (Yasakçı) Devlet: [Prohibitive state // Verbietender Staat]: Gizliliği ve yasakçı zihniyeti savunan, insanların evrensel haklarını kısıtlayan veya yasaklayan despot ve totaliter devlet.

Gizli Güç (Fıtrî Güç): [Secret-concealed-natural power // Geheime-verdeckte-natürliche Macht]: Sosyal Psikolojide gizli (fıtrî) güç, insanın doğuştan getirdiği, fıtraten var olan ve eğitim-öğretimle kabiliyet hâlini alan şahsî ve sürekli  gelişme eğilimi.

Gizli İşsizlik (İşgücü Fazlası): [Concealed unemployment // Verdeckte Arbeitslosigkeit]: Teknolojik olarak bir değişme olmaksızın istihsal (üretim) kapasitesine göre fazla miktarda işçinin istihdam edilmesidir. Diğer bir deyişle gizli işsizlik, çalışır görünen fakat çalıştığı işte iktisadî hasılaya bir ilavede bulunmayan insanların hâlini veya düşük verimle çalışmalarını ifade eder.

Globalite: [Globality // Globalitaet]: Bir “küresel toplum” anlayışı doğrultusunda, bir çok ülkenin kendi aralarında çok boyutlu münasebetler ağı kurmaları dolayısıyla birbirlerine bağımlı hâle gelmeleridir.

Globalizm: [Globalism // Globalismus]: Küreselleşme (globalleşme), her ne kadar teknolojideki ve diğer alanlardaki değişimlerle (üretim ve arz ilişkilerindeki değişim, sermayenin hızlı ve büyük çaplı dolaşımı, çok uluslu şirketlerin artan rolü vb.) bağlantılıysa da, küreselleşme olgusunun muhtevasını ve gelişmesini, dünya “serbest piyasa ekonomisi” çerçevesi dâhilinde idrak edilmesini sağlamaya ve etkilemeye yönelik ideolojik bir dogma veya dayatmadır.

Globalleşme: (Bkz. Küreselleşme).

Gnostisizm (İrfâniye): [Gnosticism // Gnostik; Erkenntnislehre; Gnostizismus]: Yunanca’dan gelen “gnose” kelimesi, dar anlamda “bilgi”, geniş mânâda ise mârifet veya irfân kelimelerine tekabül etmektedir.

Göç Oranı: [Migration rate // Migrationsrate]: Ülke içine ve ülke dışına göç edenlerin sayısı arasındaki yıllık farkın toplam nüfustan bin üyeye olan oranıdır.

Göç Teorisi: [Migration theory // Migrationstheorie]: Herhangi bir yerde meydana gelen sosyo-kültürel, siyasi ve iktisadi unsurların, göç aracılığıyla başka bir yere kayacağını ileri süren nazariye.

Göç Türleri: [Types of migration // Migrationsarten]: Değişik sebeplerden dolayı ortaya çıkan göçlerdir.

Göç: [Migration // Migration; Wanderung]: Fizikî veya coğrafî hareketlilik. // Bir yerleşim biriminden, bir siyasî sınırı olan toprak parçasından başka bir birine doğru, fert, grup veya kitle hâlinde gerçekleşen bir hareket.

Göçebe (Göçer): [Nomad // Nomade]: Belirli bir mekanda sabit bir meskende ikamet etmedikleri için, yurt içinde çadır, hayvan, binek ve diğer vasıtalarla mevsim ve iklimlere göre yer değiştiren insan topluluğu. (Bkz. Yörük).

Göçebelik: [Nomadism // Nomadismus]: Sabit bir mekana yerleşmeyip, iklim ve coğrafi şartlara bağlı olarak daha avantajlı yerleşim birimlerine periyodik aralıklarla göç etme esasına dayalı hayat tarzı.  

Göçmen (Muhacir): [Migrant; Emigrant // Emigrant; Auswanderer]: Yaşadığı ülkeyi, sosyal, ekonomik ve(ya) siyasî sebeplerden dolayı terk etmek mecburiyetinde kalıp, başka bir ülkeye yerleşen veya yerleşmek isteyen kimse.

Göçmen İşçi: [Migrant worker // Gastarbeiter]: Yurt dışına, çalışmak maksadıyla göç eden işçi.

Göçmen Politikası: [Migrant policy // Migrantenpolitik]: Değişik sosyo-ekonomik sebeplerden dolayı göç alan ülkelerin, göç dalgasını kontrol altında tutabilmek ve kendi ihtiyaçları nispetinde göç sayısını belirlemek için, oluşturdukları değişik yöntem ve tedbirler.

Görgü Kuraları: (Bkz. Adâb-ı Muaşeret).

Görücü Usulü: [Procedure of inspecting a marriageable girl // Brautschauprozedur]: Evlenmek isteyen bir oğlanın annesi, deneyimli akraba ve(ya) komşu hanımları ile birlikte, uygun görülen kızın ev düzenini, tertip ve temizliğini görmek için, kız evine, çoğu zaman haber vermeden yaptıkları tanışma ziyareti.

Görüşme (Röportaj; Mülâkat): [Interview // Interview; Befragen]: Kişilere, hür bir ortamda veya belli bir soru kağıdına bağlı kalınarak sorular sorulmasına dayalı bir sosyolojik bir araştırma yoludur.

Gösterge Bilim: [Semiologic; Semiotique; Semiotics // Semiologie; Semiotik; Lehre von den Krankheitszeichen]: Gerek sözlü, gerekse sözlü olmayan gösterge sistemlerinin ve bu sistemlerin anlamın kurulmasındaki rollerini konu alan bir bilim dalıdır. // Dil düşüncelerini anlatan bir göstergeler dizisidir.

Gösterge: [Indicator; Sign // Indikator]: Bir kavram (gösterilen-signific) ile bir işitim imgesi (göstergeyi gösteren-signifiant) nin bileşimidir.

Gösteri: [Demonstration; Display; Show; Protest // Demonstration; Protest]: Belirli fikir, inanç, eylem, nesne, mal veya şahsiyetleri tanıtmak ve başkalarıyla birtakım müşterek davranışları fiilen sergilemek maksadıyla, şuurlu olarak bir araya gelen insanların, resmî makamlardan müsaade alarak veya almayarak, alenî bir şekilde gerçekleştirdikleri bir eylem biçimidir.

Gösteriş Tüketimi: [Conspicuous-imposing consumption // Konsum mit viel Aufsehen; Konsumshow]: Bir insanın, toplumdaki statüsünü-mevkiini ve maddî gücünü göstermeye yarayan ve belki de başkalarını kıskandırmaya sevk eden tüketim anlayışı.

Gözetim (Nezâret): [Supervision; Surveillance // Überwachung; Beobachtung]: Uyumlu davranış içinde olmalarını ve sosyal ahlâk esaslarına riayet etmelerini temin etmek maksadıyla, kişi veya grupların faaliyetlerini, belirli aralıklarla sistemli ve plânlı bir şekilde müşahede altına tutma eğilimi.

Gözetim Devleti: [Supervision state // Überwachungsstaat]: Toplumu, güvenlik gerekçesiyle sürekli olarak gözlem altında tutan, onları âdeta adım adım izleyen anti-demokratik-otoriter devlet.

Gözlem (Müşahede): [Observation // Beobachtung]: Araştırılan konuya ait olguların, sistematik bir tarzda toplanıp, kaydedilmesi işlemidir.

Gözlenemeyen Ekonomi: (Bkz. Kayıt Dışı Ekonomi).

Grev Türleri: [Types of strike // Streikarten]: Değişik sebeplerden ötürü ortaya çıkan grevlerdir.

Grev: [Strike // Streik]: İşçilerin, ekonomik ve sosyal durumlarını, çalışma şartlarını iyileştirmek, geliştirmek veya daha önceden elde ettikleri hakları ve menfaatleri korumak için, gerektiğinde müracaat ettikleri ve bilhassa başarısız toplu pazarlık görüşmelerinin sonucunda, işveren üzerinde baskı yapmak maksadıyla toplu şekilde çalışmayı durdurmaları hadisesidir.

Grubun Sosyalleşmesi: [Socialization of a group // Sozialisierung einer Gruppe]: Grubun dinamiği ve grup içinde sosyal münasebetler çerçevesinde, gruba katılan yeni üyelerin, eski üyelerle grup içerisinde sosyalleşmesi.

Grup (Sosyal Grup): [Social group; Group // Sozialgruppe; Gruppe]: Faaliyetlerinde birbirine göz önünde bulunduran, aralarındaki sosyal etkileşim sebebiyle başkalarından ayırt edilen, iki veya daha çok kişiden meydana gelen topluluk...

Grup Atmosferi: [Group atmosphere // Gruppenatmosphere]: Gruptaki insanların, karşılıklı beşerî münasebetlerinde sezilen his ve tutumların harekete geçirdiği faaliyetlerin oluşturduğu ortam.

Grup Ayniyeti (Grup Özdeşimi): [Group identity // Gruppenidentitaet]: Bir sosyal gruba üye olan fertlerin, grup şuurunda olmaları ve grubun ideal, fikir, dava, inanç, kısacası değerlerini benimseyip, kendi değerleri olarak kabul etme ve bunları müdafaa etme hâlidir.

Grup Çatışması (Grup İçi Çatışma): [Group conflicts // Gruppenkonflikte]: Eğitim veya statü farklılığı, şahsiyet ve hissî etkenler, mizaç farklılığı, gelenek ve örf farklılığı, grup içinde yaşanan haksızlıklar, imtiyazlar, liderlik yarışması, kıskançlık gibi sebeplerden ötürü grup üyeleri arasında değişik derecelerde ve boyutlarda meydana gelen anlaşmazlıklar, çatışmalar veya kavgalar.

Grup Davranışı: [Group behaviour // Gruppenverhalten]: Bir gruba mensup kişilerin davranışlarının karşılıklı olarak birbirine benzemesi, böylece grubun bir birlik olması ile ortaya çıkan kolektif davranış....

Grup Dayanışması: [Group solidarity // Gruppensolidaritaet]: Grup üyelerinin, aynı maksatlar doğrultusunda birlikte hareket etme şuurudur.

Grup Dinamiği: [Group dynamics // Gruppendynamik]: Grubun herhangi bir bölümünde ortaya çıkan değişmelerin, grup üyeleri üzerinde, grubun yapısında veya işleyişinde meydana getirdiği uyum, gerilim, çatışma gibi reaksiyonlar...

Grup Duygusu: [Group feeling // Gruppengefühl]: Karşılıklı sosyal temas, sosyal etkileşim, işbirliği ya da sosyal dayanışma içinde bulunan grup üyelerinin, tutum ve davranışlarıyla gruptaki diğer üyelerin tutum ve davranışlarının hemen hemen aynı olması ve bu hususta bir ölçüde kolektif bir hissin gelişmesidir.

Grup Etkileri: [Group influences // Gruppeneinflüsse]: Grupta olmanın olumlu-olumsuz sosyal tesirleri. // Grup üyeleri arasında meydana gelen sosyal etkileşim.

Grup İçi Çatışma: (Bkz. Grup Çatışması).

Grup Kimliği Çatışması (Gruplar Arası Çatışma): [Group identity conflict // Konflikt aufgrund Gruppenidentitaet]: Gruplar arası düşmanlık yüzünden ortaya çıkan bir çatışma.

Grup Normları (Grup Standartları): [Group norms // Gruppennormen]: Belirli şartlar altında fertlerden beklenen davranış ve tutumları gösteren, onlara uyma ve uymamanın neticelerini belirten kaideler.

Grup Sınırları: [Group boundaries // Gruppengrenzen]: Grup üyelerini bir arada tutan ve aynı zamanda grupların veya grup dışında kalanların birbirinden farklı olan çizgilerin açıkça belirlendiği kriterlerdir.

Grup Şuuru (Grup Bilinci): [Group consciousness // Gruppenbewusstsein]: Ferdin, herhangi bir grubun üyesi olduğunu bilmesi, bu üyeliğe müspet bir yorum yapması ve kendi grubu dışında başka grupların da olduğunun bilincinde olması.

Grup Tedavisi: [Group therapy // Gruppentherapie]: Bir terapistin rehberliğinde, kişilerin şahsî ve psiko-sosyal sorunlarının, bir grup içinde ele alındığı hususî bir psikolojik tedavi yöntemidir.

Grup Testi: [Group test // Gruppentest]: Ayna zamanda birçok kişiye veya gruba uygulanabilen bir çeşit test.

Grup Türleri (Sosyal Grup Çeşitleri; Grup Yapıları): [Forms of groups; Group structures // Gruppenarten]: Farklı sebeplerden dolayı meydana gelen ve farklı özellikler taşıyan değişik topluluklardır.

Grup Yapıları: (Bkz. Grup Türleri).

Güç Elitleri (İktidar Elit; İktidar seçkinleri):: [Power elites // Machteliten]: Bir toplumun nabzını elinde tutan, sosyal kökenleri, menfaatleri ve dünya görüşleri bakımından aralarında sıkı bir münasebet bulunan siyasî, iktisadî ve askerî güçler.

Güdü (Sevk-i İlâhî; Sevk-i Tabii; İnsiyak): [Incentive; Motive; Drive // Beweggrund; Motiv]: Şuurlu veya şuursuz olarak davranışı doğuran, ona yön veren ve devamlılığını sağlayan bir iç eğilimdir.

Güdü Türleri: [Types of incentives-motives-drives // Typen der Beweggründe-Motive]: Bütün insanî ve psikolojik eğilimlerin kaynağını teşkil eden güdüler.

Güdülenme (Motivasyon): [Motivation // Motivation]:Bir insanı, bir hedefle bağlantılı olarak, belli şekillerde davranmaya-düşünmeye sevk eden durum veya süreç // Bir davranışın ve düşüncenin gereğine, bütünü ile kendini inandırmak. // Para, maddî kazanç ve statü ötesindeki sebepler uğruna çalışma tutkusu.

Güdümlü Emek Piyasası: (Bkz. Emek Piyasası Türleri).

Gümrük Birliği: [Customs union // Zollunion]: Üye ülkelerin kendi aralarındaki gümrük tarifeleri ya da vergilerini kaldırıp, üçüncü ülkelere karşı müşterek gümrük tarifesi tatbikatlarını öngören iktisadî bütünleşme şeklidir. // Malların, üye ülkeler arasında serbestçe dolaşmasıdır.

Günah Keçisi: [Scapegoat // Sündenbock]: Suçlu arama veya saldırganlık duygularının boşaltılması sürecinde, suçlu olduğu konusunda peşin hükümlerle ve ön yargılarla kolayca karar verilip, teşhir ve rahatsız edilen, zulme uğrayan, savunmasız ve güçsüz kişi, sınıf veya grup.

Gürûh (Sürü; Ayaktakımı): [Crowd; Herd // Menge; Masse; Herde]: Kalabalığın bir alt türü olan güruh, örgütlenme ve ortak hedefler açısından kararsız ve düzensiz bir biçimde bir araya gelmiş görgüsüz, bilgisiz, kaba ve serseri kişilerden oluşan bir topluluktur.

Güvenirlik (Güven; İtimat): [Trust; Confidence; Reliability; Trustworthiness // Vertrauen; Zuversicht]: Güvenilir olma hâli.

Güvenlik: [Security // Sicherheit]: İç ve dış tehditlerden (savaş, anarşi, terör) uzak olarak huzurlu bir hayat sürdürebilme keyfiyetidir. // Hayatta kalabilmemizi ve sosyal refahı etkileyen muhtemel tehlikelerden ve sosyal risklerden korunmamızı sağlayan tedbirlerin bütünüdür.

Güvensizlik (Adem-i İtimat): [Lack of confidence // Mangelndes Vertrauen; Misstrauen]: Kişilerin, kötü düşünceli ve art niyetli davrandığına dair içine giren bir şüphe. // Yapılmak istenen yardımların, şartlı veya maksatlı olduğu, bir kimsenin iyi niyetli olarak muhtaç kişilere yardım etmeyeceği inancı-hissi-kaygısıdır.

Güzel Ahlâk Kuralları: (Bkz. Sosyal Ahlâk Esasları).

Güzel Ahlâk: (Bkz. Ahlâk).

Güzel İnsan (İyi İnsan): [Beautiful-good person // Schöner-guter Mensch]: Bedeni, yüzü, veya sesi ile insanların dikkatine çeken, başkalarına, estetik yönleriyle hayranlık uyandıran veya zevk veren narin ve hoş bir insan (çoğu zaman kadın veya çocuklar için kullanılır).

Google

İnternetten Online Sipariş Vermek İçin Tıklayın