Ebedi Dil:
(Bkz. Yazı Dili).
Ebeveyn
Hakları: [Parental rights // Elternrechte]: Ebeveynin her birinin veya
her ikisinin çocuğa-çocuklara yönelik haklarının bütünü. // Terim aynı
zamanda çocuğun, ebeveynin her biri veya her ikisine yönelik haklarını
da kapsamaktadır.
Ebeveynlik:
[Parenthood // Elternschaft]: Anne ve babanın, çocuklarından
kendilerini sosyo-kültürel yönden sorumlu tutmalarıdır.
Ecir
Türleri: [Types of workers // Arten von Lohnempfaenger]: Emeğini, farklı
bir ücret anlayışı ile değişik kesimlere sarf edenler arasında ortaya
çıkan türler.
Ecir: [Worker;
Labourer; Wages // Arbeiter; Lohn]: Sözlük olarak “ecir” veya “ücûr”,
"bir işe karşılık olarak ücret ödemek, mükafatlandırmak"
mânasında mastar, isim olarak da "işçi ücreti" veya "mükâfat"
olarak geçmektedir. Kelime, her iki kullanışa bağlı olarak "bir şeyi
kiraya vermek" anlamına gelmektedir. // Dünya ve ahirette yapılan işin
karşılığı veya maddî karşılık (Kuran-ı Kerimde geçen 105 âyette geçen “ecr”
ve “ücûr” kelimelerin genel karşılığı). // Boşandıktan sonra,
annenin çocuğunu emzirmesi halinde, babanın anneye vermesi gereken “emzirme
bedeli” (“emzirme yardımı” olarak ücûr). // İslâm
literatüründe ecir, daha çok mânevî ve uhrevî konularda kullanılırken,
ücret anlamındaki ecir ise, çalışma münasebetlerinde kullanılmıştır. //
Çalışma hayatı ile ilgili olarak ecir, ücretle çalışan, ücretle
tutulan bir işçi anlamına gelmektedir. Mecelle'ye göre ecir,
nefsini (kendisini) kiraya veren kimsedir. Buna göre ecir, emeğini
ücret karşılığı işverene tahsis eden işçidir. // İcâre akdi (Hizmet
Akdi) çerçevesinde ecir, "ücretle iş gören kimse" olarak
tanımlanabilir...
Ecir-i Hâs:
(Bkz. Ecir Türleri).
Ecir-i
Müşterek: (Bkz. Ecir Türleri).
Edep: [Breeding;
Manners // Anstand]: Bir toplumda örf, adet ve kaide
halini almış iyi-güzel tutum ve davranışlar veya bunları
kazandıran bilgiler. // İyi huylarla bezenmekle beraber,
utanılacak hata ve ayıplardan insanı koruyan güzel bir sosyal
ahlâk numunesi ve terbiyesi...
E-Devlet:
(Bkz. Elektronik Devlet).
Edim: [Performance
// Leistung]: Sosyal Psikolojide edim, dış uyarıcılara karşı
meydan gelen tepkilerden farklı olarak, kendiliğinden olan, hızını
organizmanın içine alan davranışlardır. // Sosyal Güvenlikte
edim, sosyal güvenlik kurumlarının, sigortalılara,
sigortalı sayılanlara veya sigorta kapsamı dışında kalan muhtaç kişilere
sağladıkları yardımların ve hizmetlerin bütünüdür (İvaz)...
Edinilen
Statü: (Bkz. Sosyal Statü Türleri).
Efektif
Ücret: (Bkz. Ücret Türleri).
Efendi:
[Gentleman; Master; (Official address in Ottoman Empire) // Herr (Ofizielle
Anrede im Osmanischen Reich)]: Aslen Bizans Rumcası bir kelime olarak “afendis”,
lafzen “sahip” anlamına gelmektedir. 13. yy.’dan beri Anadolu’da kullanılan
efendi, terim olarak, Osmanlı toplumunda yüksek eğitim görmüş, itibar
sahibi veya çeşitli siyasî, idarî, sosyal veya ilmî mevkilere
gelmiş kişiler için verilen bir unvandı. // Değişik dönemlerde Şeyhülislam
(efendi daimiz), kadı (İstanbul efendisi), şehzadeler, padişahlar
(efendimiz), padişah hanımları (kadın efendi) için bu unvan
kullanılmıştır...
Efkârı
Umumiye: (Bkz. Kamuoyu).
Efsâne:
[Legend; Mythos // Legende; Mythe; Mythos; Heldensage]: Bir halk
kahramanı veya kültür kahramanının başarılarını anlatan halk
masalı.
Egotizm
(Benlikçilik; Hodfüruşluk): [Egotism // Egotismus]: Sadece kendi nefsini
beğenme hâli.
Egzogami
(Dıştan Evlenme): (Bkz. Evlilik Türleri).
Eğilim:
[Inclination // Inklination; Neigung]: Bir nesneye veya bir varlığa karşı
duyulan hislerin tayin ettiği tavır.
Eğitim
Ekonomisi: [Education economy // Erziehungsökonomie]: İnsanların
çeşitli tipteki eğitim hizmetlerini üretmek, bilgi,
beceri, zekâ ve güzel ahlâkı geliştirmek ve bunları toplumdaki
farklı gruplar arasında dağıtmak üzere kıt kaynakların
kullanılmasıyla ilgili tercihlerini, eğitim hizmetlerinin plânlamasını,
finansmanını ve gelir dağılımı, refah artışı vb. perspektiflerinden eğitimin
iktisadî değerini inceleyen bir iktisat disiplinidir.
Eğitim
Felsefesi: [Philosophy of education // Erziehungsphilosophie]: Eğitimi
bir bütün olarak ele alan ve kültürün vazgeçilmez unsuru biçiminde
düşünen itinalı-tenkitçi ve sistemli çalışmaların bütünüdür.
Eğitim
İlkeleri: (Bkz. Öğrenme Teorileri).
Eğitim
Kurumu: [Education as Institution // Erziehung als Institution]: Bir
toplumda, eğitimle ilgili (yani toplumsallaşma, bilgi
aktarımı vb.) işlevlerin düzenli şekilde yerine getirilmesini sağlayan bir
ilişkiler sistemi.
Eğitim
Psikolojisi: [Psychology of education // Erziehungspsychologie]:
İnsanları, gelişim özelliklerini ve öğrenme
ilkelerini-becerilerini inceleyerek, eğitim ortamlarını etkili bir
biçimde düzenlemeyi ve öğretme yoluyla öğrenmeyi, verimli bir
biçimde gerçekleştirmeyi gâye edinen uygulamalı bir bilim dalıdır.
Eğitim
Sistemi: [The system of education // Erziehungssystem]: Eğitimin plânlı,
sağlıklı, etkili, verimli, sosyal, iktisadî ve genel maksadına uygun
bir şekilde işlemesi için oluşturulan yapı.
Eğitim
Sosyolojisi: [Sociology of education // Bildungssoziologie]: Toplum
ve eğitim alanının sentezi ile ortaya çıkmış bir bilimdir.
Eğitim
Terapisi: [Educational therapy // Erziehungstherapie]: Öğrencilerin
bedeni, uzvî (organik) ya da fonksiyonel bozuklukları sebebi ile ortaya
çıkan eğitim meselelerini gidermek maksadıyla alınan tedbirler.
Eğitim
Türleri: [Types of Educations // Erziehungstypen]: Değişik sosyal-meslekî
alanlarda, değişik sosyal kesim ve gruplara yönelik, farklı
maksatlarla ve hedeflerle tertiplenen kendine has eğitim
modelleridir.
Eğitim
Yaşı: [Educational age // Erziehungsalter]: Belli bir yaşta olan
öğrencilerin, her bir konuda (coğrafya, okuma, tarih, matematik, vb.)
ortalama puanlarına göre standartlaştırılmış bilgi testleri sayesinde
eğitim yaşlarına denk tutulan başarı dereceleri.
Eğitim,
Bilim ve Kültür Teşkilatı: (Bkz. Birleşmiş Milletler-Eğitim, Bilim ve
Kültür Teşkilatı).
Eğitim:
[Education //
Erziehung]: Bilgiyi kullanma sanatının kazanılmasıdır. // Belli bir maksat için gereken
bilgileri verme işi, talim, tedris, tedrisattır. // Bilginin, bir
nesilden diğerine, doğrudan öğretme yoluyla aktarılması.
Eğlence:
[Entertainment; Amusement // Vergnügen; Unterhaltung]: Özellikle boş
zamanlarda neşeli, zevkli, dinlendirici ve hoş vakit geçirmeye yarayan
şeylerdir.
Ehl-i Hiref:
[Craftsman; Artisans in Ottoman Empire // Handwerker; Gewerbetreibender im
Osmanischen Reich]: Sanat sahibi, çeşitli bölüklerden meydana gelen
ve saraya mensup aylıklı sanatkâr ve zanaatkâr topluluğu. (Bkz.
Osmanlı Toplumu; Esnaf).
Ehliyet
(Liyakat): [Efficiency; Ability; Worthiness; Merit // Tauglichkeit;
Faehigkeit; Würdigkeit; Verdienst]: Haklara sahip olabilmek ve
bunları layıkıyla kullanabilmek.
Ekalliyet:
(Bkz. Azınlık).
Eklektik:
[Eclectical // Eklektisch]: Bağımsız ve özgürce düşünememe. // Bağımlı
olarak fikir yürütme.
Eklektizm
(Uzlaştırma; Seçmecilik): [Eclecticism // Eklektizismus]: Orijinal
görüşü olmayıp, yürürlükte olan değişik felsefî-siyasî-sosyal
sistemlerin kopyalanmasından, taklit edilmesinden veya bunların
birleşmesinden meydana gelen felsefî doktrin.
Ekoloji:
[Ecology // Ökologie]: Canlı varlıklar ve insan ile bunların içinde
yaşadıkları, eko-sistem adını alan tabiî ortam arasındaki karşılıklı
münasebetleri inceleyen bilim dalıdır. (Bkz. Çevre Yönetimi).
Ekolojik
Bölge: [Ecological zone // Ökologische Zone]: Bir şehrin periferisinde (çevresindeki
bölgelerde) uğraşılan işlerden farklı meşguliyetlerin icra edildiği
alan. Örn.: Sanayi ve organize bölgesi; Gecekondu bölgesi.
Ekonometri:
[Econometrics // Ökonometrie]: Matematik ve istatistik tekniklerin
ekonomik sorunlara uygulandığı ekonomi dalıdır.
Ekonomik
İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD): [Organization for Economic,
Cooperation and Development // Organization für wirtschaftliche
Zusammenarbeit und Entwicklung]: Üye ülkelerde istihdamın artırılmasına ve
istikrarlı iktisadi büyümenin gerçekleştirilmesine katkıda bulunmak,
azgelişmiş ülkelerin kalkınmasına yardımcı olmak, dünya ticaretinin
karşılıklı gelişmesini sağlamak, dünya ekonomisi ve ülke ekonomilerinin
gelişmelerini izleyerek bu konularla ilgili yayınlar yapmak gibi amaçlarla,
1961’de Avrupa İktisadi İşbirliği Örgütü’nün (OECD) yerine
kurulmuş olan, Batı ve Kuzey Avrupa ülkelerinin yanı sıra ABD, Japonya,
Kanada, Avustralya ve Türkiye’nin de üyesi olduğu örgüt.
Ekonomik ve
Sosyal Konsey: [Economic and Social Council // Wirtschafts- und
Sozialrat]: Toplumun belli başlı ekonomik ve sosyal
kuruluşlarının temsilcilerinin yanında hükümet üyelerinin de bulunduğu
merkezî bir kuruldur.
Ekonomik ve
Sosyal Oluşum: [Economic and social formation // Wirtschafts- und
Sozialentwicklung]: Marksist terminolojide sosyal gelişimin bir
aşamasına karşılık gelen ve; soyut düzeyde, bir üretim tarzı ile o üretim
tarzına ait üstyapının karmaşık bileşiminden oluşan özgül (karakteristik)
yapıyı; daha somut düzeyde ise; belirli bir toplumda biri egemen,
diğerleri ona tabi birden çok üretim tarzının ve onların üstyapılarının
oluşturduğu karmaşık bileşimi ifade eden kavram.
Ekonomik:
(Bkz. İktisadî).
Eko-Politik: [Ecopolitics // Öko-Politik]: Ekolojik ve sosyal sistemlerin
birbirleriyle olan münasebetlerini, ekolojik dengeye siyasi müdahalelerin
imkan ve sınırları ile, bu müdahalelerin meşruluğunu inceleyen bir
disiplindir.
Eko-Sistem:
[Ecosystem // Öko-system]: Varlık âleminde yer alan canlıların, tabiî
çevre ile etkileşimde bulunmak suretiyle hayat şartlarını düzenledikleri
bir sistem.
Eksik
İnsan: [Imperfect-incomplete person // Unvollkommener Mensch]:
Kendilerini, oldukları gibi kabul edemeyen ve başkalarını taklit etme
eğilimi gösteren bir insan profili.
Eksik
İstihdam: [Underemployment // Unterbescheftigung]: Bir ekonomide
mevcut emek arzının, tam olarak üretimde kullanılamaması veya
kullanılmamasıdır. // Bazı sektörlerdeki üretimi, herhangi bir başka
sektördeki üretimi azaltmadan, artırabilme imkanının mevcudiyeti.
Eksik
Rekabet: [Imperfect competition // Unvollkommener Wettbewerb;
Unvollstaendige Konkurerenz]: Az sayıda alıcı veya satıcının bulunup
fiyatları etkileyebilmesi, ürünün homojen olmaması, bilgi akışının sınırlı
olması ya da piyasaya giriş çıkışta kimi engeller bulunması gibi tam rekabet
piyasasının teorik varsayımlarından bir veya birkaçının gerçekleşmediği
piyasa. Örn. oligopol piyasaları.
Eksorsizm:
[Exorcizm // Exorzismus; Geisteraustreibung]: Daha fazla Hıristiyan
inancında görülen bir tür dualar, dinî ayinler, ilaçlar veya bedene
şiddet kullanma (Örn.: kırbaçlama) gibi yöntemlerle, insanın
içinde var olduğunu düşünülen şeytanları-kötü-cinleri-kötü ruhları
uzaklaştırma eylemidir.
Ektomorf:
[Ectomorph // Ektomorph]: İnce ve uzun beden yapısı içinde sakin, utangaç,
uslu görünen ve çekingen tabiatlı bir şahsiyet.
Elektronik
Devlet (E-Devlet): [Electronic state // Elektronischer Staat]:
Vatandaşların, kamu, özel ve tüzel kişilerin bilgi teknolojilerini
kullanarak, kamu hizmetlerine kesintisiz ve güvenli olarak
ulaşmalarını ve bundan yararlanmalarını sağlayan modern devlet.
Elit: [Elite
// Elite]: Seçkin. bir toplumda itibarlı ve müessir, faal mevkilerde
bulunan ve toplumun eğitim, ekonomi, siyaset, ordu, din, sanat
vb. alanlarıyla ilgili faaliyetlerin kontrolünü elinde tutan güçlü
grup-azınlık.
Emân: [Visa
duty for Non-Moslem foreigners // Visumspflicht für Nicht-Muslimische
Auslaender]: Korkusuzluk, endişeden beri olmak anlamlarında olan emân,
ticarî ve meslekî konulardaki münasebetleri sebebiyle tek tek her
Müslüman ferde, gayri Müslimlerin İslâm topraklarına girmesi için verilen
izin yetkisidir.
Emeğin
Verimliliği (Emek Verimi): [Labour productivity // Arbeitsproduktivitaet]:
Belirli yoğunluktaki bir emeğin, belirli bir süre içinde değer ortaya
çıkartmasını gösteren kapasitesi. // Belirli bir zaman çerçevesinde sabit
bir emek miktarının üretime yapabileceği katkı düzeyi. (Bkz.
Verimlilik; Emek Müessiriyeti).
Emeğin
Zayıf Yönleri: [The weak sides of labour // Die schwachen Seiten der
Arbeit-Leistung]: Özellikle ferdî münasebetler düzeninde, yani iş
hukukunun gelişmediği ve işçi sendikalarının da güçlü olmadığı
dönemlerde, bağımlı olarak çalışmak mecburiyetinde olan bir işçinin
arz ettiği emeğinin, geçimini temin etmek ve insanca yaşamak açısından bir
çok yönüyle yetersiz olduğu bir durumdur.
Emek
(Amel): [Labo(u)r // Arbeitsleistung; Arbeit]: Mal ve(ya)
hizmet üreten insan etkinliği. // İnsanın, şuurlu
olarak bir maksada ulaşmak üzere giriştiği, hem tabiî ve sosyal çevresini,
hem de kendi kendisini değiştiren çalışma süreci. // İster mahir
(becerikli), ister olmasın, ister kendisine uğraş edinsin, isterse
edinmesin, herhangi bir fiil üzerine insanın yoğunlaşmasıdır.
Emek Arzı
(İşgücü Arzı): [Labour supply // Arbeitsangebot]: Emek piyasasında,
belirli bir dönemde, çeşitli ücret düzeylerinde çalışmaya hazır olan
işgücü. // Bir ekonomide faal nüfus içinde ekonomik
faaliyetlere katılan toplam insan sayısı. // Bir ülkede ekonomik
faaliyetlere katılmak üzere işgücü emeğini arz edenlerin toplamını, gerek
insan sayısı, gerek çalışma saatleri yönünden ifade eden bir kavramdır.
//
Emek Göçü:
[Labour-manpower migration // Arbeitskraeftewanderung]: Emeğin, sosyo-ekonomik
sebeplerden ötürü dış göç veya iç göç yoluyla yer değiştirmesidir. (Bkz.
Göçmen İşçi; Beyin Göçü).
Emek
Kooperatifleri: (Bkz. İşçi Üretim Kooperatifleri).
Emek
Monopolü: [Labour monopoly // Arbeitsmonopol]: İşçi kesimin,
şümullü bir sendikal örgütlenme ile emek piyasasına, daha somut bir ifade
ile emek talep eden işveren karşısına, emeğin tek bir satıcısı olarak ortaya
çıkması ve bu şekilde pazarlık şansını artırarak çalışma ve ücret
şartlarını kendi lehlerine dönüştürmesi.
Emek
Müessiriyeti: [Effectiveness of labor // Wirksamkeit der Arbeitsleistung]:
Emeğin müessirliği, yani etkinliği.
Emek
Piyasası (İş Piyasası): [Labour market; Employment market //
Arbeitsmarkt]: Emekçilerle işverenlerin karşı karşıya geldikleri piyasadır.
Emek
Talebi: [Labour demand // Arbeitsnachfrage]: Emek piyasasında
belirli şartlar çerçevesinde işverenlerce istihdam edilmek
istenen emek miktarı.
Emekli
(Tekaüt): [Pensioner; Retired employee; Retiree; Old-Age pensioner //
Rentner; Pensionaer]: Yaşlılıktan-malullükten dolayı veya
emekli olma şartlarını yerine getirip emekliliğe ayrılmış kişi. (Bkz.
Emeklilik).
Emekli
Aylığı (Emeklilik Maaşı; Yaşlılık Aylığı (Maaşı); Sosyal Sigorta Aylığı):
[Retirement pension-pay; Retired pay; Old age pension // Rente; Pension;
Altersruhegeld]: Belirli bir hizmet süresinden sonra sigortalı
kişiye bağlanan aylık. //
Emekli
Aylığı Türleri: [Types of retirement pension-pay // Renten-Pensionsarten]:
Emekli aylığının ödenmesinde esas alınan kriterler:
Emekli
İkramiyesi: [Retirement pension bonus // Rentenbonus-zugabe]: Emekliliğe
sevk dolayısıyla kendilerine emekli sandığından ilk defa emeklilik,
adi malullük veya vazife malullüğü aylığı bağlananlardan hizmet
süreleri belirli bir yılı doldurmuş olanlara ve hizmet süresi belirli bir
yılı doldurmuş olanlardan ölenlerin dul ve yetimlerin vazife
aylıklarının belirli bir katı tutarında ödenen ikramiyedir.
Emekli Sandığı:
[State (Government) Retirement
Fund // Beamtenvericherungsanstalt]: Memur ve hizmetli statüsüne
sahip devlet personelinin (kamu görevlilerin) sakatlık (malullük),
yaşlılık, ölüm ve hastalık sigortalarını karşılayan, bu konularla
ilgili kanunlarda öngörülen tüm işlemleri yürüten, Maliye Bakanlığına bağlı
tüzel kişiliğe sahip Sosyal Güvenlik Kurumudur.
Emeklilik
(Tekaütlük): [Retirement // Rente; Pensionierung]: Yıllar süren
çalışma hayatının, hukukî mânâda sona ermesi ile, çalışma hayatı
sonrası için kişiye, özellikle sosyal güvenlik ve yaşlılık aylığı
ile ilgili bazı sosyal hakların verildiği dönem.
Emeklilik
Sigortası (Yaşlılık Sigortası): [Retirement annuity; Old-Age insurance
// Renten-Altersversicherung]: Yaşının ilerlemesi sebebiyle, fizikî gücünü
kaybeden, eskisi gibi verimli çalışamayan ve dolayısıyla gelir ve kazanç
kaybına uğrama tehlikesi ile karşı karşıya gelebilen kişilerin, bu sosyal
risklerini karşılama ve onlara yaşlılık aylığı bağlama gâyesini
güden sosyal sigortalar sisteminde yer alan bir sigorta türüdür.
Emeklilik
Yaşı: [Retirement age // Rentenalter]: Çalışanların emekliliğe
ayrılabilmeleri için şart koşulan asgarî yaş haddi (Örn.: Kadın 58, erkek
ise 60 yaşını doldurmuş olması gibi).
Emeklilik
Yılları: [Retirement span // Lebensdauer nach der Pensionierung]:
Sigortalının, emeklilik dönemi.
Empati (Tefani):
[Empathy // Empathie]: Başkalarının içinde bulunduğu hissî durumu
(acı, ıstırap, sancı, hasret, arzu) sezinleyerek, ona karşı
anlayışlı-şefkatli-merhametli bir tutum takınma.
Empatik
İlgi: [Emphatic concern-relation // Empathische Sorge-Beziehung]:
İnsanlara, empati ile yaklaşma eğilimidir.
Emperyalizm
(Sömürgecilik): [Imperialism // Imperialismus]: Kolonializmin bir
devamı olan emperyalizm, bir devletin, diğer devlet ve toplumlardan
daha güçlü olduğunu ispatlamak istercesine, başka bir devlet ya da toplumu,
kendi siyasi, ekonomik ve coğrafik buyruğu altına almasıdır.
Emziren
Anne: [Nursing mother // Stillende Mutter]: Bebeğini, anne sütü ile
besleyen anne.
Enderun
Mektebi: [Special school in the Ottoman Palace // Besondere Schule im
Osmanischen Serail]: Bir Osmanlı ihtisas üniversitesi ayarında olan Enderun
Mektebi, devlet yönetiminde ve orduda idareci ve asker yetiştirmek
maksadıyla devlet tarafından Osmanlı Saray Teşkilatının iç kısmında kurulmuş
bir eğitim merkezidir.
Endomorf:
[Endomorph // Endomorph]: Kısa ve tombulca beden yapısı içinde, çoğu zaman
neşeli, hayatından memnun, arkadaş canlısı şahsiyet tipi.
Endüstri
İlişkileri: [Industrial relations // Industrielle Beziehungen]:
Çalışma hayatında ortaya çıkan problemlerin
düzenlenmesinde-çözümlenmesinde işçi ve işveren sendikaları ile
devletin fonksiyon ve rollerini birbiriyle karşılıklı iletişim içinde
analiz eden sistemli ve dinamik bir vetiredir.
Endüstriyel
Davranışlar: [Industrial behaviour // Industrielles Verhalten]:
İşletmelerde çalışan işçilerin, onlar tarafından oluşturulan örgütlü
grupların çalışma hayatına dönük davranışları. (Bkz.
Personel Psikoloji).
Endüstriyel
Demokrasi: [Industrial Democracy // Industrielle Demokratie]: İş
hukukunun temel kurulları ile işçilerin karar organlarında temsilci
bulundurmaları, eşit temsil sistemi gibi işçilerin lehine dönük işyeri
merkezli demokrasi.
Endüstriyel
Topluluk: (Bkz. Topluluk Türleri).
Enfantilizm:
[Infantilism // Infantilismus]: Kişinin, çocukluğa has bedenî, zihnî veya
ruhî karakterlerini, buluğ çağı sonrasında da inatla devam ettirmesidir.
Enflâsyon:
[Inflation // Inflation]: Para şişkinliği anlamına gelen enflasyon,
piyasaya gereğinden çok kağıt para çıkarmaktan dolayı paranın değeri düşük,
fiyatların yükselmesi ve para bolluğundan doğan pahalılıktır.
Enformasyon
İşçileri: (Bkz. Beyaz Yakalılar).
Enformasyon: (Bkz. Bilgi).
Enformel
Eğitim: [Informal Education // Informelle Erziehung]: Enformel eğitim,
hayat içinde kendiliğinden oluşan, çoğu zaman yeterli düzeyde
sistemli-plânlı-bilinçli olmayan bir eğitim sürecidir.
Ensar:
[People from Medine, who helped immigrated Muslims // Volk aus Medine, die
aus Mekka geflohenen Muslime halfen]: İslâm tarihinde, hicret sırasında, Hz.
Peygambere ve Mekke’den göç eden diğer muhtaç Müslümanlara kucak açıp
onları misafir eden; beslenme ve mesken ihtiyaçlarının
giderilmesi ve farklı bir ortamda yeni bir sosyal hayatın
kurulabilmesinde onlara fedakarane bir biçimde cömertçe yardımcı olan, sahip
oldukları hemen her şeyi onlarla paylaşan Medineli Müslümanların genel adı.
Ensest:
[Sexual intercourse between (among) relative(s) // Geschlechtsverkehr unter
Verwandten]: Baba-kız, ana-oğul, kız ve erkek kardeşler kısacası yakın kan
akrabaları arasında kurulan gayrî meşru veya tabu bir cinsî ilişki.
Entel:
[Someone who believes that he is very intellectual // Intelligenzler;
Intelligenzbestie]: Entelektüelliğin gerektirdiği bilgi ve kültür
birikiminden, tefekkürden, teorik-felsefi argüman üretebilme gücünden
ve(ya) hak ve hakikat ölçülerinden uzak olduğu halde, konulara
bir entelektüel (hakiki aydın-münevver) edasıyla yaklaşan, bu
konuda fikir beyan eden, gelişi güzel konuşan ve(ya) yorum yapmaya kalkışan
sahte aydın...
Entellektualizm (Zihincilik): [Intellectualism // Intellektualismus]:
Zihni, bilginin ve aksiyonun tek prensibi ve rehberi olduğunu iddia
eden felsefî doktrin.
Enternasyonalist (Uluslar arası) Devlet: [Internationalist state //
Internationalistischer Staat]: Milletler arası münasebetlerde
ülkelerin dayanışma, barış, müsamaha ve işbirliği içinde
olmalarını savunan, insanlar arasında cinsiyet, ırk, din, dil,
etnik köken itibariyle ayrımcılık yapılmasını reddeden bir devlet
tipidir.
Epidemioloji: [Epidemology // Epidemiologie; Seuchenlehre]: Epidemik
(salgın) hastalıkları tetkik eden bir bilim dalıdır.
Epistemoloji (Bilgi Bilim; Bilgi Teorisi; Etimoloji): [Epistemology //
Epistemologie; Wissenschaftslehre]: Bilginin ve temellerinin sınırlarını ve
geçerliliklerini araştıran felsefe dalıdır. // İlimler tarafından
ortaya konulan felsefî problemleri ele alan disiplinin adı.
Ereğli
Havza-i Fahmiyesi Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun: 23 Eylül
1921'de Anakara Hükümeti tarafından çalışma hayatı ile ilgili olarak
çıkartılan ilk kanun...
Ergenekon:
[Legendary native country of Turks // Legaendere Urheimat der Türken]:
Eski bir Türk kavmi olan Kök Türklerin, 4 asır boyunca üzerinde yaşamaya
mecbur oldukları bir vadinin adıdır...
Ergenlik
(Gençlik; Delikanlılık): [Adolescent; Youth; Puberty // Pubertaet;
Adoleszenz; Reifezeit; Jugend]: İnsan hayatının ortalama olarak 12-13
ile 20-21 yaşları arasına rastlayan dönemi.
Ergenlik
Psikolojisi: [Adolescent psychology //
Adoleszenzpsychologie]: 14-18 veya
12-21 yaş arasındaki gençlerin bedenî, zihnî, hissî ve sosyal
gelişmelerini inceleyen ruh bilim dalı....
Ergonomi:
[Ergonomics; Human (-factors) engineering // Ergonomie]: "İş Bilimi"
veya "İş Bilgisi" anlamına gelen ergonomi, insan-işgücü münasebetini
inceleyen, akıllı, etkili ve en az bedenî güç ile aynı verimliliği elde
edilmesi için uygun çalışma şartlarını tesis etmek isteyen bir bilim
dalı....
Erkek
Hakimiyeti: [Domination of men //
Maennerherrschaft]: Bir
toplumda erkeklere, kadınlardan daha fazla
sosyal güç ve prestijin verildiği
ortam.
Erkeksilik
(Erkeklik): [Masculine // Maennlich; Mannhaft]: Erkeklikle
irtibatlandırılan cinsiyet hususiyetleri ve rolleri. // Bir
toplumda erkeklerden beklenen farklı tutum ve davranış biçimleri.
Erken Malullük:
[Premature disability; Early unfitness for work // Frühinvaliditaet;
Vorzeitige Arbeits-Berufs- und/oder Erwerbsunfaehigkeit]: Çalışma
hayatında iş kazası geçirmediği veya her
hangi bir meslek hastalığına tutulmadığı halde, çalışanların erken yaşta
malul duruma gelmesi halidir.
Eski
Hükümlüler: [Former sentenced persons // Ehemalige verurteilte Personen]:
Altı aydan daha uzun süreli hürriyeti bağlayıcı bir cezaya hüküm giymiş ve
cezası infaz kurumlarında tamamlanmış veya cezası tecil edilmiş veya şartlı
salıverme yoluyla tahliye edilmiş kişiler.
Esnaf (Hirfet):
[Craftsman // Handwerker; Gewerbetreibender]: Ticaret Kanununa göre, "
ister gezici olsunlar, ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli
yerlerinde sabit bulunsunlar, iktisadî faaliyeti parasal sermayeden çok
bedenî çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek
derecede az olan" zanaat ve ticaret mensuplarıdır.
Esnaf
Kefalet Kooperatifleri: [Craftsman’s cooperative //
Handwerkergenossenschaft] Türk esnafı ve sanatkârlarının, finansman
ihtiyacını, dolaylı-dolaysız bir biçimde karşılamak üzere tesis edilen,
Ticaret Bakanlığı ve bir devlet bankası olan Türkiye Halk Bankasının
denetimi altında faaliyet gösteren kooperatiflerdir.
Esnaf ve
Küçük Sanatkârlar Odası (Esnaf ve Küçük Sanatkârlar Derneği; Esnaf
Dernekleri): [Craftsman's Association // Handwerkskammer]: Esnaf
ve küçük zanaatkârlar ve bunların yanlarında çalışan personelin meslekî
ve sosyo-ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak, sanat ve ticaretlerini
meslekî ahlâk ve kamu yararına geliştirmek, müşterileri ile aralarındaki
münasebetleri düzenlemek maksadıyla kurdukları meslek kuruluşlarıdır.
Esnaf ve
Küçük Sanatkârlar: [Craftsman and little artisan // Handwerker und
kleine Gewerbetreibende]:1964 tarih ve 507 sayılı Esnaf ve Küçük Sanatkârlar
Kanunu’nun 2. maddesine göre, esnaf ve küçük sanatkârlar, sınırlı sermaye ve
geliri olan, fiilen bedenî çalışmada bulunan kimselerdir.
Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız
Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu:
(Bkz. Bağ-Kur).
Esnek Çalışma (Atipik Çalışma):
[Flexible
working // Flexible Arbeit]: İşin
niteliği ve yapısına göre, gerek çalışma zamanları, gerekse mekân kullanımı
açısından, çalışan insana,
iş hukuku
düzenlemeleri veya işverenin
müsamahası çerçevesinde, çalışma hayatının düzenlenmesine yönelik verilen
standart dışı, yani değişik-alternatif uygulama biçimleri.
Esnek Çalışma Yöntemleri:
(Bkz. Esnek Çalışma).
Esnek Zaman:
[Flexitime // Flexible-gleitende
Arbeitszeit]: İşe
başlama ve bitiş saatlerinin, çalışanların inisiyatifine bırakıldığı çalışma
programı. (Bkz. Esnek Çalışma).
Estetik: [Esthetic // Ästhetik ]: Yunanca “aistánesthai”
kelimesinden türeyen estetik, lafzî olarak idrak etmek, duyularla
anlamak manalarına gelir. // Terim olarak estetik, güzelliğin ve
çirkinliğin mahiyetini, kaynağını, tabiatta ve sanatta ortaya çıkış
şekillerini ve idrakini felsefi bir yaklaşımdır.
Eşel Mobil Sistemi:
[Sliding scale system
// Lohnskalensystem]: Oynak ücret,
değişen aylık, hareketli merdiven
veya oynak cetvel sistemi olarak bilinen eşel mobil sistemi, ücret ve
maaşların enflasyon oranlarına göre düzenlenmesidir.
Eşit (Değerde) İşe Eşit Ücret (Hakkaniyetli Ödeme): [Equal wages for
equal work; Pay equity // Gleicher Lohn für gleiche Arbeit;
Lohngerechtigkeit]: Cinsiyet, yaş, ırk ve etnik köken gibi geçersiz veya
başka türden ayrımcı sınıflamalar yerine eğitim-öğretim,
beceri, çaba ve sorumluluk temeline dayanan âdil ücret ödeme
biçimidir.
Eşitlik
Teorisi: [Equality theory // Gleichheitstheorie]: Sosyal münasebetlerde
adaletsizlik üzerinde odaklanan sosyal değişim teorisinin bir
yan çalışmasıdır.
Eşitlik: [Equality // Gleichheit; Gleichberechtigung]: Bedenî, ruhî
özellikleri ne olursa olsun, insanlar arasında sosyal ve siyasî haklar
yönünden ayrım bulunmaması durumu. // Biriyle ötekini aynı şekilde etkileyen
aynı ölçü, nicelik ya da derecedir.
Eşitlikçilik: [Egalitarianism // Egalitarismus]: Bütün insanların
eşit haklara sahip olduğunu, dolayısıyla sosyal münasebetlerde
eşitsizliğe sebep olan bütün sınıf farklılıklarının yok edilmesi veya
en azından asgariye indirilmesi gerektiğini ileri süren yaklaşım. (Bkz.
Adalet; Cinsel Eşitlik).
Eşrefi
Mahluk: (Bkz. İnsan; İnsan-i Kâmil).
Eşref-i
Saat: [Appropriate time for favourable opportunities // Günstige Zeit;
Geeigneter Augenblick für besondere Handlungen]: Saatlerin şereflisi
anlamında eşref-i saat, uğurlu ve işlerin rast gittiği, dua ve
dileklerin kabul edildiği an veya saattir.
Etik: [Ethics;
Morality // Ethik; Sittenlehre]: İnsanın varoluşunun nihaî hedeflerini konu
edinen, ahlâk ve normlara uymanın dahilî (iç) mükellefiyetlerini,
ilmî yöntemlerle inceleyen bir felsefe dalıdır.
Etkileme: [Influence // Einfluss]: Karşılıklı münasebet çerçevesinde,
sosyal güç, ikna veya hitabet
yönünden etkili olan kişinin, başkasını-başkalarını tesir altında bırakma ve
kendisine itaat ettirme sürecidir.
Etkileşim
(Karşılıklı Etkilenme): [Interaction; Interactive relation //
Interaktive Beziehung; Wechselseitiger Einfluss]: Sosyal hayatın bir
özü olan etkileşim, insanların bir araya gelmeleri, sosyal
münasebet kurmaları neticesinde karşılıklı olarak ortaya çıkan olumlu
veya olumsuz hissî-fikrî-mânevî bağ-iletişim.
Etkileşime
Bağlı Tutum: [Interactive attitude // Interactive Einstellung]: İnsanların,
değişik dış faktörlerin tesiri altında kalarak belirli bir davranış
kalıbı sergilemesi ve buna göre çoğu zaman kalıcı bir tutum
oluşturmaları.
Etkileyici
Roller: [Impressive-expressive roles //
Wirkungsvolle-eindrucksvolle Rollen]: Liderlerin,
grup üyeleri arasında hoşnutluk,
rahatlık, huzur ve yüksek manevi güç
oluşturmak maksadıyla gösterdikleri müspet ve tesirli roller.
Etkili İletişim:
[Expressive-impressive communication // Wirkungsvolle Kommunikation]:
Temelinde farkında olma, ayrıntılı olarak iç ve dış dünyanın şuurunda
olmanın yattığı iletişim.
Etkinlik
(Faaliyet): [Activity // Aktivitaet]:
Sosyal psikolojide etkinlik,
kişinin, nesnenin veya herhangi bir kavramın bizi belirli bir derecede
(Kısmen veya bütünüyle) tesir altına alma gücüdür.
Etnik Ayniyet:
[Ethnic identification // Ethnische
Identifizierung]: Bir etnik gruba sempati beslemek, manevî yakınlık
hissetmek veya onun üyesi olduğunu
düşünmek.
Etnik
Azınlık: (Bkz. Azınlık Grup; Etnik Grup).
Etnik Farklılık:
[Ethnic difference // Ethnischer Unterschied]: Bir grubun, diğerlerinden
farklı kültürel, dinî
ve(ya) ırkî özellikleri.
Etnik Grup:
[Ethnic group // Ethnische Gruppe]: Farklı kültürel kimliği sebebiyle
bazı toplumlarda sistematik olarak ayrımcılıkla karşılaşan
(azınlık) grup // Sosyal olarak müşterek milliyet ve bazen
ortak ırk kökeni yönünden belirlenen ve toplum içinde hâkim ve sayıca fazla
olan gruptan, özellikleri itibariyle ayrılan herhangi bir tabaka veya
kategori grubudur.
Etnik Önyargı:
[Ethnic prejudice // Ethnisches Vorurteil]:
Yerli halkın,
etnik azınlıklar üzerinde menfî ve
düşmanca bir tavır sergilemesidir.
Etnograf
(Etnolog; Kavim-Budun Bilimci):
[Ethnographer, Ethnologist // Ethnograph; Beschreibender Völkerkundler;
Ethnologe; Vergleichender Völkerkundler]: İlkel olarak nitelenen
toplulukların kültürlerini
araştıran-inceleyen ve (değişik toplumların
kültürel yapılarını mukayese eden) uzman kişi.
Etnografi:
(Bkz. Etnografya).
Etnografya
(Etnografi): [Etnography // Ethnographie]: Belirli bir kavmin-toplumun
kültürel değer ve ürünlerini, karşılaştırmalı olarak inceleyen, kültürel
antropolojinin bir alt dalıdır.
Etnolog:
(Bkz. Etnograf).
Etnoloji (Budun
Bilim; Kültürel Antropoloji): [Ethnology
// Ethnologie]: Dünya kültürlerinin
bilimi. // İnsanı konu edinen
bilhassa ilkel olarak kabul edilen insan
topluluklarının ve onların
kültürlerini inceleyen bir disiplin. //
Dünyada yaşayan toplumların maddî ve
mânevî kültürlerini karşılıklı münasebetler çerçevesinde mukayeseli olarak
inceleyerek, kültürün umumî tekevvün (oluşum) ve inkişaf (gelişim)
süreçlerini araştıran bir bilim dalıdır.
Etnometodoloji: [Ethnomethodology // Ethnomethodologie]: İnsanların
gerçekliği (realiteyi-hakikati) kavrarken veya zihinlerinde yeniden
kurarken, çok sıradan ve rutin hale gelmiş günlük münasebetlerde bile
sorgulamadan, çoğunlukla da şuursuz olarak kabul ettikleri kaide,
inanç ve değerleri çözümlemeyi mevzu edinen disiplin.
Etnosentrizm:
[Ethnocentricism //
Ethnozentrizismus]: Bir kimsenin, bağlı olduğu grubun değerlerini,
hayat tarzını, kültürünü, diğer
bütün gruplarınkinden üstün görmesi
ve buna inanması....
Ev İçi
Mesuliyetler (Ev İşleri): [Domestic responsibilities // Haeusliche
Verantwortungen]: Bir hanede temel ihtiyaçların karşılanması
için, ücret ödenmeden yerine getirilmesi gereken günlük ev içi
emek-vazife....
Ev İçi
Şiddet: [Domestic violence // Haeusliche Gewalt]: Bir evde yaşayanlardan
birisinin, bir başkasına yönelttiği şiddet ihtiva eden davranış. //
Genelde evde yaşayan ev kadınlarına yönelik kötü muamele ve şiddet....
Ev Kadını:
[Housewife // Hausfrau]: Bir karşılık ve menfaati olmaksızın, çoğu
zaman benimseyerek, başlıca ev işlerini yapan, çalışma hayatında
aktif olarak bulunmayan ve bu yönüyle ekonomik faaliyetlerde bulunmayan
kadın. // Ev içi mesuliyetleri üzerine alan kadın.
Ev
Kazaları: [Home accident // Hausunfaelle]: Çoğu zaman ev hanımlarının
evin içinde çalışırken yaptıkları veya uğradıkları kazalardır.
Evde Bakım:
[Nursing at home // Haeusliche Pflege]: Bakıma muhtaç yaşlıların,
fizikî-ruhî-zihnî özürlülerin veya akut ve kronik hastaların, içinde
yaşadıkları meskenlerde bakımlarına yönelik aile fertleri
tarafından (dahilî) veya sosyal bakım hizmetleri sunan kurum
ve kuruluşların profesyonel bakıcı uzmanları veya sağlık ekibi
tarafından (haricî) yürütülen hizmetlerin bütünü...
Evde Yaşlı Bakım Kursu:
[Course for nursing at home // Kurs zur haeuslichen Pflege]:
Evde bakım projesi kapsamında yaşlı bakım hizmetleri ile ilgili olarak
bakıcı aile fertleri için, SHÇEK tarafından, İİBK ve üniversite işbirliği
ile belirli periyotlarla tertiplen eğitim programları....
Evde Yaşlı Bakım: [Nursing of
old persons at home // Haeusliche Pflege von alten Menschen]:
Yaşlı ve bakıma muhtaç insanlara,
benimsedikleri ve kendilerini rahat hissettikleri sosyal çevre ve
kendilerine ait mekânlarda, aile fertleri ve/fakat çoğu kez profesyonel
bakım örgütlerinin desteği-yardımı ile gerçekleştirilen bakım hizmetleri....
Evden Kaçan Çocuk: (Bkz. Lâkit).
Eve Yemek Götürme Hizmetleri:
[Food transport services to home // Speisetransportleistungen für
Privathaeuser]: Genelde evlerinde yalnız
yaşayan (yardıma ve(ya) bakıma muhtaç) yaşlılara, dışarıda hazırlanan
yemeklerin, sıcak ve paketli hâlde günlük olarak ulaştırılmasıdır.
Evlat
Edindirme: [Possibility od adoption // Möglichkeit einer Adoption]:
Başbakanlık, SHÇEK-Genel Müdürlüğü'ne bağlı İl Sosyal Hizmetler
Müdürlüklerince Medenî Kanun, 2828 sayılı “Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Kanunu” ve ilgili yönergelere dayanılarak, İl Müdürlüklerine
bağlı Kuruluşlarda bakım ve korunma altına alınan çocuklardan, şartları
evlat edindirilmeye uygun olan çocukların evlat edindirilmelerine yönelik
bir sosyal hizmet biçimidir.
Evlenme
(Evlilik; Teehhül): [Marriage //
Heirat]: İki kişi arasında,
sosyo-kültürel bakımdan kabul gören bir
cinsel birlikteliktir.
Evlenme
Âdetleri (Evlilik Âdetleri): [Tradions of marriage // Heiratssitten]:
Evlenme veya evlendirme maksadıyla zamanla oluşan alışkanlıklar.
Evlenme
İkramiyesi: [Marriage bonus // Heiratspraemie]: Evlenme sebebiyle T.C.
Emekli Sandığı'ndan aylığı kesilen dul ve kız yetimlere, bir defa
için aldıkları dul ve yetim aylıklarının belirli bir katı tutarında ödenen
ikramiyedir.
Evlenme
Türleri: [Types of marriage // Heiratsformen]: Değişik toplum ve
kavimlerde, din, örf, töre ve kültür gibi değişik sosyo-kültürel
faktörlerin tesiriyle değişik türde meydana gelen aile düzenleridir.
Evlenme
Yardımı: [Financial help for marriage // Finanzielle Unterstützung zur
Familiengründung]: Evlenmek isteyen ve/fakat evlenebilmek için yeterli maddi
imkanlara sahip olmayan yardıma muhtaç kişilere, devletçe,
belediyece ve(ya) sivil toplum örgütlerince, çoğu kez bir kere
olmak üzere sağlanan maddi destek.
Evlilikte Uyum:
[Adjustment in marriage; Family harmony // Harmonie in der Ehe]: Aileyi
oluşturan ve aile içi barışı yürütmekle mükellef olan eşlerin, birbirleriyle
uyumlu olarak yuvalarını kurmakla
beraber bunu, sağlıklı ve huzurlu bir şekilde devam ettirebilme
becerileridir.
Evrim (Tekamül):
[Evolution // Evolution]: Olgunun (vak’anın)
gelişmesindeki kemmî (niceliksel) değişmelerdir.
Evrimcilik (Tekamülliye;
Evolusyonizm): [Evoltionism //
Evolutionismus]: Kültür, medeniyet,
daha geniş boyutuyla sosyal tarih
araştırmalarına ve tabiî bilimlerine
has görüş ve yöntemleri uygulayarak, sosyal tarihi oluşturan kültürlerin ve
kültür unsurlarının gelişme basamaklarını ortaya koymaya çalışan felsefî
akım.
Eytâm
Nizamnamesi: [Orphans regulations in Ottoman Empire //
Waisenkinderverordnung im Osmanischen Reich]: Osmanlı döneminde 31.12.1851
tarihinde yetim çocuklarının ihtiyaçlarının karşılanması, yetim mallarının
hukukî açıdan korunması ve yeniden düzenlenmesiyle ilgili yapılan bir
tüzüktür.
Ezilen
Gruplar:
[Disadvantaged groups // Unterdrückte Gruppen]: Toplumda eğitim,
sağlık, malî ve sosyal imkan, istihdam, meslekî kariyer
ve iktidar gibi kaynaklara erişmekte daha az fırsat sahibi olan
gruplar.
|