aliseyyar@sosyalsiyaset.net

 

 

Türkçe-İngilize-Almanca Açıklamalı
<<<SOSYAL SÖZLÜK

 

 

 

 

Çaba: (Bkz. Gayret).

Çadır: [Tent // Zelt]: Yapıları, çoğu zaman karşılıklı birden fazla ağaç veya taşın üzerine hayvan derisi, ot, dokuma veya keçe serilerek, yağmur ve güneşten korunmak için, insanlar tarafından yapılan bir çeşit taşınabilir mesken.

Çağdaşlaşma Tipleri: (Bkz. Modernleşme Türleri).

Çağdaşlaşma: (Bkz. Modernleşme).

Çağdaşlık: (Bkz. Modernlik).

Çağrışım (Tedâi): [Association // Assoziation; Gedankenverbindung]: Bir şeyi hatıra getirmek. // Bir şeyin, başka bir şeyi hatıra getirmesi.

Çağrışımcılık (Tedâicilik; Assosiyasionizm): [Associationism // Assoziationismus]: Bilgimizi idare eden normların (örn.: illiyet-gâyelik), zihinde mevcut olmadığını, ancak uzun bir tecrübe devresinde yerleşmiş tedâilerin (çağrışımların) ürünü olduğunu iddia eden felsefî-mantıkî doktrin.

Çalgıcılar: [Musicians // Musikanten]: Bir takım saz aletlerini kullanarak, boş zamanını eğlenmek isteyen kişi ve grupları şenlendirerek, geçimlerini temin eden insanlardır.

Çalışan Odaklı Prosedürler: (Bkz. İş Analizi).

Çalışan Sınıf: [Working class // Arbeitende Klasse]: İmalat ve hizmet sektörünün yanında serbest meslek erbabı olarak çalışan, refah düzeyi yüksek olmayan grup. (Bkz. İşçi Sınıfı).

Çalışanların (İşçilerin) Sosyal Devleti: (Bkz. Sosyal Sigortalar Devleti).

Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi: (Bkz. Zorunlu Tasarruf).

Çalışılmayan Zamanlar İçin Ücret Ödenmesi: (Bkz. Ücret Dışı Ödemeler).

Çalışma Ahlâkı: (Bkz. İş Ahlâkı).

Çalışma Bakanlığı: (Bkz. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı).

Çalışma Çağı Dışındaki Nüfus: [Population who are not in working age // Bevölkerung, die ausserhalb des Erwerbsalters ist]: Genel nüfus içinde yer alan genelde 15 (18) yaşından aşağı çocuklar ile 60 (65) yaşından yukarı olan yaşlılar.

Çalışma Çağındaki Nüfus: [Population in working age // Bevölkerung im Erwerbsalter]: Fiilî çalışma çağı olarak kabul edilen 15-60 veya 18-65 yaşları arasında olan insanlar. // Bir ülkede iktisadî faaliyette emeğini arz edebilecek yetişkin nüfus.

Çalışma Ekonomisi: [Labor economics // Arbeitsökonomie]: İnsanın iktisadî hayattaki fonksiyonlarından “emek arzı” faktörü ve bununla ilgili olarak emek piyasası, emek seyyaliyeti, meslekî eğitim, işsizlik, toplu sözleşme sistemleri, ücret, ücret sistemleri, verimlilik (emeğin verimliliği), çalışma ve istihdam şartları ile ilgilenen bir bilim dalıdır.

Çalışma Gücü Kaybı (İş Göremezlik): [Incapacity to work // Erwerbsunfaehigkeit]: Herhangi bir kaza, hastalık veya sakatlık sebebiyle, malullüğün ortaya çıkması ve benzer meslekî eğitim, bilgi ve yeteneklere sahip başka bir sağlıklı sigortalının kazancının çok altında bir gelir elde edebilme durumudur.

Çalışma Hayatı (İş Yaşamı): [Working-occupational-professional life // Arbeitsleben; Berufsleben]: İnsanın, ilk defa bir sahibi olma (çalışma) isteği ile başlayıp, aktif çalışma sürecinden emekliliğe kadar devam eden süre.

Çalışma Hayatının Kalitesi: [Quality of worklife // Qualitaet der Arbeitswelt]: Çalışma hayatında insanî unsurların tesisi, gerek işçi-işveren, gerekse çalışanlar arasında iyi bir diyalogun-atmosferin meydana getirilmesine yönelik çabaların bütünüdür.

Çalışma İlişkileri Tarihi: [History of labour relations // Geschichte der Arbeitsbeziehungen]: Tarihî vetire (süreç) içinde farklı statüde olan işgücünün çalışma hayatındaki rolü, etkinliği ve sosyo-ekonomik durumu ile işvereni arasındaki münasebetleri.

Çalışma İlişkileri: [Labour relations // Arbeitsbeziehungen]: İşgücü içerisindeki farklı statü ve kategoriler taşıyan çalışan insanlar arasındaki münasebetler.

Çalışma Organizasyonu (İş Organizasyonu): [Working organization // Arbeitsorganisation]: Çalışma ortamının ruhi problemlerini ortaya çıkaran, işlerin hangi düzen içerisinde, kimler tarafından, nasıl yapılacağını belirleyen, hem bir “işlev (vazife)”, hem de bu “işlevin (vazifenin)” bir neticesi olarak bir nizamdır.

Çalışma Psikolojisi: [Psychology of working-employment // Arbeitspsychologie]: Çalışma hayatında ruhi (psişik) problemlere yol açan alanları inceleyen, problemlerin sebepleri ve çok yönlü etkileri ile çözüm yollarını araştıran, çalışma hayatı ve çalışan insanlar arasında sağlıklı ve verimli bir uyum sağlamayı hedefleyen, bu yönde bilgi üretimi için gayret gösteren bir bilim dalıdır.

Çalışma Refahı (İstihdam Programı): [Workfare // Arbeitswohlfahrt; Arbeitsbeschaffung; (An Gegenleistung gekoppelte Sozialleistungen)]: Uzun süre işsiz kalan vasıfsız işgücüne, sosyal olarak faydalı olabilecek ve sıfıra yakın sermaye yatırımıyla, daha çok kamu hizmetine dayalı olarak örgütlenmiş alanlarda (park, bahçe, sokak temizliği vb.) istihdam imkanı sağlayan bir program.

Çalışma Sorunları: [Employment-working problems // Arbeits-Beschaeftigungsprobleme]: Çalışma hayatında bulunan insanların karşılaştıkları sorunlar. // Çalışma hayatının değişik alanlarında ve iş kollarında ortaya çıkabilecek, çalışanları tehdit edebilecek bütün risk (tehlike) lerin yanında, çalışanların karşılaşabilecekleri her türlü iktisadî ve psiko-sosyal problemler.

Çalışma: [Work // Arbeit]: İnsanın hayatını idame ettirmesi, zarurî ve diğer psiko-sosyal ihtiyaçlarını gidermesi maksadına uygun olarak, genelde mal ve(ya) hizmet üretimi ile sonuçlanan bütün bedenî-zihnî faaliyetler.

Çalma Cinselliği: [Kleptolagnia // Kleptolagnia]: Çalma eğiliminden cinsel doygunluk-haz sağlama-alma durumu. (Bkz. Cinsel Sapma Türleri).

Çalma Hastalığı: [Kleptomania // Kleptomanie; Stehlsucht]: Hiçbir maddi ihtiyacı olmadığı halde, kişide bir şeyler çalma arzusunun doğması.

Çarpık Şehirleşme (Evrimleşemeyen Karmaşıklık): [Non-planned urbanization // Unplanmaessige Verstaedterung]: Kentleşme sürecinde iktisadî faaliyetler açısından yaşanan çarpık gelişme.

Çarşaf: (Bkz. Halk Giysileri).

Çarşı: [Bazaar; Market // Bazar; Basar]: Esnafın, ya aynı türden eşya satışında bulundukları veya her çeşit malın satıldığı dükkanların toplu halde bulundukları şehir kesimi/mahallelerdir.

Çatışma (Mübâreze): [Conflict // Konflikt]: Toplumdaki kişi veya gruplar arasında meydana gelen anlaşmazlıklar-uyuşmazlıklar-çekişmeler-münakaşalar-çarpışmalar. //

Çatışma Teorisi: [Conflict theory // Konflikttheorie]: Sosyal yapılanmanın temelinde, bütün iktisadi, sosyal, siyasi kurum ve süreçlerinin yanında kültür, sanat ve bilim faaliyetlerinin, o toplumda var olan sınıf ya da grupların karşılıklı anlaşma, uzlaşma veya yardımlaşmalarından ziyade, taraflar arasında değişik düzeylerde sürekli tekrarlanan sosyal çatışmaların bir sonucu olarak oluşturulduğunu iddia eden bir nazariye-görüş.

Çatışma Yönetimi: [Conflict management // Konfliktmanagement]: Herhangi bir teşkilatta veya kurumda çatışmaların ortaya çıkmasını önlemek veya meydana gelen çatışmaları, teşkilat veya kurum lehine dönüştürecek bir biçimde geliştirilen idari yöntemlerin bütünüdür.

Çatışmacı Davranış: (Bkz. Rekabetçi Davranış).

Çatışmacı Sosyal Değişim Teorisi (Ekonomik Determinizm Teorisi): (Bkz. Sosyal Değişim Teorileri).

Çehrenin (Yüzün) Üç Basamağı: [Three levels of the face // Drei Gesichtsstufen]: Morfolojik olarak insan tipolojisini belirlemek maksadıyla, zamanla yayılma veya daralmanın görüldüğü yüz cephesinin üç kısma ayrılmasıdır.

Çekemezlik: (Bkz. Haset).

Çekingen Çocuk: [Withdrawn child // Scheues-schüchterndes Kind]: Sosyal münasebetlerden kaçınan ve başkalarının sosyal aktivitelerine gönüllü olarak katılmak istemeyen, katılmaktan haz almayan, çoğu zaman içine kapalı, sessiz ve utangaç çocuk. (Bkz. Çocuk Psikolojisi).

Çekirdek (Dar) Aile: [Nucleur family // Kleinfamilie]: (Bkz. Aile Tipleri).

Çelişki (Tenakuz): [Contradiction // Widerspruch]: Birbirine zıt veya birbiriyle uyuşmayan iki veya daha fazla teklif-görüş-fikir arasındaki mantıkî farklılık. // Marks’a göre çelişki, bir toplumda karşılıklı olarak ortaya çıkan uzlaşmazlık eğilimleridir.

Çengiler: [Dancers and musicians in Ottoman Empire // Berufstaenzerin und Musikantin im Osmanischen Reich]: Osmanlı döneminde, genellikle Çingeneler arasından ve özel olarak loncalarında bir eğitime tâbi tutularak yetiştirilen oyuncu kadın ve kızlardır. // Kaşgarlı Mahmut, Türkçe "çeng" karşılığının "zil" olduğunu yazmaktadır. "Çengi" ise "zil baz", yani parmaklarına ziller takarak oynayan ve zil şakırdatmakta hüneri olan çingene kadın demektir.

Çengilik: (Bkz. Çengiler).

Çerçeve: [Frame // Rahmen]: İnsanın hareketlerini düzenleyen ve hadiselere mana kazandıran kaideler bütünüdür.

Çeşme: [Fountain // Brunnen]: Halkın su ihtiyacını karşılamak için, mahalle başlarında, sokaklarda veya evlerde yaptırılan, devirlerine göre değişik mimari özellikler sergileyen, bir kaynaktan toplanarak veya borularla getirilen suların musluklu, yalaklı bir hazne şeklinde mermerden, taştan veya başka malzemeden yapılan umuma mahsus su alma yerleridir.

Çete: [Gang; Guerilla // Bande; Guerilla]: Siyasî sistemi kısmen veya tamamen değiştirmek maksadıyla, düzenli ordu birlikleriyle veya ülkesini işgal eden yabancı askerlerle savaşan mahallî düzeyde örgütlü, düzensiz silahlı birlikler.

Çetele Usûlü: [Special form of keeping accounts // Kerbholzrechnung; Spezielle Form der Rechnungsführung]: Eski Türk geleneğinde, tüccarların-pazarcıların (Örn.: sakalar, sütçüler, kahvehâne sahipleri veya berberler) tüketiciye-müşteriye sağladıkları toptan ödeme kolaylığı.

Çevre Determinizmi: [Determinism of environment // Umweltdeterminismus]: Kalıtıma coğrafî hususiyetlere ferdî güdülere çok az önem veren ve insan davranışının hemen hemen sadece fizikî ve sosyal çevrenin etmenlerince (faktörlerince) belirlendiğini savunan teori. (Bkz. Determinizm).

Çevre Ekolojisi: [Environment ecology // Umweltökologie]: Modern sanayi ve teknolojinin tesirleri karşısında fizikî çevrenin bütünlüğünün korunması üzerinde araştırmalar yapan ve çözüm stratejileri geliştiren bilim dalıdır. (Bkz. Ekoloji; Ekolojik Bölge).

Çevre Faktörleri (Ekolojik Faktörler): [Ecological factors // Ökologische Faktoren]: Varlıkların içinde yaşadığı tabii, fiziki ve bazen de sosyal çevrenin, insan toplumlarını ve diğer varlıkları etkileyen unsurlar.

Çevre Kesişmesi: [Intersectional relations // Intersektionale Begegnung]: Bir toplumda insanların aynı zamanda birden çok sosyal grubun üyesi olmaları ve işbirliği yapması olgusu.

Çevre Kirliliği: [Environmental pollution // Umweltverschmutzung]: Tabiî çevremizin, yani toprağın, yeşilliklerin, suyun ve havanın kirlenmesi.

Çevre Politikası: [Environment policy // Umweltpolitik]: Çevre kirliliğine karşı alınan tedbirlerin bütünüdür. // Çevre kirlenmesine karşı alınan somut tedbirler.

Çevre Psikolojisi: [Psychology of environment // Umweltpsychologie]: Fizikî ve sosyal çevrenin hangi unsur ve parçalarının belirli bir dönem içinde, ferdin hayat alanını oluşturduğunu belirlemeye çalışan psikoloji türüdür.

Çevre Yönetim Vasıtaları: (Bkz. Bkz. Çevrenin ve Tabiî Kaynakların Yönetimi).

Çevre Yönetimi: (Bkz. Çevrenin ve Tabiî Kaynakların Yönetimi).

Çevre: [Environment // Umwelt; Umfeld; Umgebung]: Bir insan, grup veya toplumun biyolojik, fizikî, sosyal ve kültürel hayatını etkileyebilecek dış faktörlerin bütünüdür.

Çevrecilik: [Environmentalism // Environtolismus; Umweltschutzbwegegung]: Tabiî çevrenin korunması, insan-tabiat-çevre münasebetlerini yeni bir temele oturtulması ekseninde gelişen, önceleri ferdî tepkiler şeklinde kendini gösterirken sonraları örgütselleşen sosyal hareketler.

Çevrenin ve Tabiî Kaynakların Yönetimi (Çevre Yönetimi): [Management of environment and natural resources // Umwelt- und natürliche Ressourcenverwaltung]: Çevrenin korunması, iyileştirilmesi ve tahrip edilmesini önleyici program, politika ve stratejilerin belirlenmesi.

Çevresel Değişim: [Environmental change // Umweltveraenderung]: Tabiî çevre şartlarının, değişik faktörlerin etkisiyle (sanayileşme, çarpık kentleşme vb.) olumsuz yönde değişime uğraması ve ekosisteminin bozulmasıdır.

Çevresel Kıtlık: [Environmental scarcity // Umweltknappheit-mangel]: Balık, hayvan, verimli tarım alanları, ağaçlar ve su gibi fizikî ve tabiî olarak kontrol edilebilen ve sahiplenebilen kaynakların azalması ve(ya) tükenmesi sebebiyle ortaya çıkan açlık ve sefalet.

Çıkar Grubu: (Bkz. Baskı Grubu).

Çıkar: (Bkz. Menfaat).

Çılgınlık: [Insanity; Madness; Delusion // Wahnsinn; Torheit; Tollheit]: İnsanların bazı kişiler, nesneler veya hadiseler karşısında vahşice ve ateşli duygular içine girmesidir.

Çıplak Ücret: (Bkz. Ücret Haddi).

Çırak: [Apprentice // Lehrling]: Mesleğin gerektirdiği bilgi, beceri ve alışkanlıkları başında öğrenmek üzere, bir usta yanında çalışan genç işçi. // 3308 sayılı Kanuna göre, Çıraklık Sözleşmesi esaslarına göre bir meslek alanında mesleğin gerektirdiği bilgi, beceri ve iş alışkanlıklarını iş içerisinde geliştiren kişidir.

Çıraklık Eğitimi: [Apprenticeship // Lehre; Berufsausbildung]: İlköğretim okulunu bitirip, bir üst öğrenimine devam edemeyen veya çeşitli sebeplerle örgün eğitim dışında kalmış ortaöğretim çağındaki çocuk ve gençleri kapsayan bir meslekî eğitimdir.

Çift Cinsiyetli (Neo-Cinsiyetli; Hünsa): [Hermaphrodite // Hermaphrodit; Zwitter]: Erkeklik ve dişiliği tam olarak belli olmayan, çifte cinsiyeti (iki cinsel uzvun bir arada bulunması), bir başka ifadeyle cinsiyet karışıklığı olan veya her iki cinsiyet uzvuna da sahip olamayan özürlü insan.

Çiftçi: [Farmer; Peasant // Bauer; Landwirt]: Kendi mülkünde, ortaklık veya kiralamak sûretiyle başkalarının mülkünde kendi adına ve hesabına tarım (ziraat) faaliyetlerinde bulunan, yani hayvancılıktan, toprak (tarla, bahçe gibi) ve ekincilikten mahsul (ürün) elde eden kişi (köylü). (Bkz. Tarımsal Faaliyette Bulunanlar; Rençber; Tarım Bağ-Kur).

Çilecilik: (Bkz. Zühdiye).

Çingene: [Gipsy // Zigeuner]: İlk yurtları Hindistan’ın kuzey kesimi olan, 14. asırdan sonra Avrupa’ya da göç etmiş olan, bugün başta Avrupa olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde yerleşik veya göç ederek yaşayan, yaşadıkları ülkenin ana dilini ve Çingene (Roman) dilini konuşan, çoğu kez şehirlerin gecekondu ve dış mahallelerinde yaşayan, genelde eğitim ve sosyal statüsü düşük topluluk.

Çiroz: [A weak person; A Ottoman fireman who is not physically strong // Spindeldürrer Mensch-Feuerwehrmann im Osmanischen Reich]: Osmanlı toplumunda zayıf ve kuvvetsiz, çelimsiz tulumbacılara denilirdi.

Çocuğa Yönelik Sapıklık: (Bkz. Pedofili).

Çocuk Aldırma: (Bkz. Kürtaj).

Çocuk Bakımı İzni: [Vacation for child care // Kindererziehungsurlaub]: Çalışan kadınlara, sosyal sigortalar, daha somut bir ifade ile Analık Sigortası kapsamında analık halinde verilen analık (doğum) izninin dışında, tanınan ilave-ek izin hakkıdır.

Çocuk Bakımı Parası (Çocuk Eğitimi Parası): [Salary for child care // Kindererziehungsgeld]: Çocuğun dünyaya gelmesinden itibaren, çocuğun daha sağlıklı ortamda bakılması, yetiştirilmesi ve büyütülmesi, artan aile giderlerinin bir kısmını karşılamak maksadıyla ebeveyne, karşılıksız olarak genelde bir kere mahsus olmak üzere veya belirli bir süre için aylık olarak verilen para.

Çocuk Doğurma Ortalama Yaşı: [Average age of women who bear their first child // Durchschnittliches Alter der Frauen, die ihr erstes Kind auf die Erde bringen]: Kadınların ortalama olarak hangi yaşta ilk çocuğunu dünyaya getirdiğini gösteren istatistiki rakam.

Çocuk Esirgeme Kurumu: (Bkz. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu).

Çocuk Fonu: (Bkz. Birleşmiş Milletler-Çocuk Fonu).

Çocuk Haklarına Dair Sözleşme: [Convention on Children’s Rights // Konvention zum Schutz der Kinderrechte]: 20.11.1989'da 191 devletin onayı ile BM tarafından kabul edilen uluslar arası bir sözleşmedir. Bu sözleşmede çocukların hakları, sosyal güvenliği, eğitimi, sosyal bakımı ve genel olarak korunması ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Bu sözleşmede, korumaya muhtaç çocukların tanımı yapılmıştır.

Çocuk Islahhânesi (Sanayi Mektebi): [Children’s home in Ottoman Empire // Kindererziehungsheim im Osmanischen Reich]: Osmanlı döneminde kimsesiz ve yetim çocuklar için kurulan sosyal rehabilitasyon merkezidir.

Çocuk İşçiler: [Children-workers // Kinder-Arbeiter]: Reşit yaşın altında olan küçük işçiler.

Çocuk Merkezi (Çocuk Misafirhanesi): [Rehabilitation centre for children in Turkey // Rehabilitationszentrum für Kinder in der Türkei]: Ebeveynin ihmali, eşler arası anlaşmazlık, aile içi şiddet, fakirlik, hastalık ve terk gibi değişik sebeplerden dolayı sosyal tehlikelere karşı korumasız durumda olan çocuklar için tesis edilen yatılı veya gündüzlü sosyal kuruluştur.

Çocuk Misafirhanesi: (Bkz. Çocuk Merkezi).

Çocuk Parası: [Child benefit; Allowance for children // Kindergeld]: Gelir düzeyi düşük veya herhangi bir geliri olmayan çocuklu aileler başta olmak üzere, çocuklu ailelere, her bir çocuk için ayrı ayrı ve çocukların sayısına göre nispî olarak artan veya azalan miktarlarla, düzenli olarak verilen aylık para.

Çocuk Polisi: [Children police // Kinderpolizei]: Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı "Küçükleri Koruma Şube Müdürlüğü" yerine kurulan "Çocuk Şube Müdürlüğü" (İlçelerde "Çocuk Büro Amirliği") nde çalışan, korunmaya muhtaç olan, ihmal ve istismara maruz kalan, evden ya da kurumlardan kaçan, mülteci, refakatsız, sokakta yaşayan, suça maruz kalan, suç işlediği şüphesi bulunan çocuklarla ilgili hizmet yürüten polis.

Çocuk Psikolojisi: [Children’s psychology // Kinderpsychologie]: Kişinin çocukluktan ergenlik çağına kadar görülen davranış ve gelişme özelliklerini inceleyen, bu çağın niteliklerini anlaşılması için gerekli olgu ve ilkeler üzerinde duran psikoloji dalı.

Çocuk Suçluluğu: [Children crimes // Kinderverbrechen]: Çocukların, yani ergenlik yaşı altındaki kişilerin, kanunlarla yasaklanmış olan ya da kanunî açıdan suç olarak yorumlanabilen davranışları.

Çocuk Yetiştirme Yolları: [Methods of child care-education // Methoden der Kindererziehung-pflege]: Bir toplumda yeni doğan bir çocuğun sosyalleştirilmesi ve topluma kazandırılması bakımından aile, sosyal çevre ve sosyal kurum ve kuruluşlarca uygulanan değişik yetiştirme yöntemleri. Temel yetiştirme hedeflerinin başında, sağlıklı beslenme ve sosyal hayata uyum açısından da sosyal kaidelerin çocuğa öğretilmesi gelmektedir.

Çocuk Yuvaları: [Nursery-school; Day-nursery; Kindergarten // Kindergarten]: 0-12 yaş arası çocukların bedenî, eğitsel, psiko-sosyal gelişimlerini, sağlıklı bir kişilik ve iyi alışkanlıklar kazanmalarını sağlamakla mükellef (yükümlü) yatılı sosyal hizmet kuruluşlarıdır.

Çocuk: [Child; Infant // Kind; Kleinkind]: Kendine has ihtiyaçları ve hakları bulunan, yaşı küçük olması sebebiyle özel olarak korunması gereken insan. // Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye göre çocuk, kanunlara göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, 18 yaşına kadar her insan, çocuk sayılmaktadır.

Çocuklara Kötü Davranma: [Bad behaviour against children // Schlechtes Verhalten gegenüber Kindern]: Çocuk terbiyesine ters düşen hal ve hareketlerin bütünüdür.

Çocukların Cinsel İstismarı: [Sexual harassment of children // Sexueller Missbrauch von Kindern]: Büyüklerin, kendi cinsî-şehvanî ihtiyaçlarını tatmin edebilmek için, çocukları, cinsel yönden değişik boyutta ve değişik zamanlarda kötüye kullanmalarıdır.

Çocukluk Bunaması: [Infancy disease; Infantile paralysis // Geisteskrankheit im Kindesalter; Kinderlaehmung]: Beyin hücrelerinin bir parçasının körleşmesine yol açan ve üç yaşlarında konuşma yeteneğinin hızla yitirilmesi şeklinde ortaya çıkan bir hastalık-özürlülük türü.

Çocukluk: [Childhood // Kindheit; Kinderzeit]: İnsanın, doğumundan, bulûğ (ergenlik-gençlik) çağına kadar geçen devir.

Çocuksu Bunama: [Kindisches Benehmen eines alten Menschens]: Kişinin yaşına uygun olmayan ilkel davranışlara doğru gerilemesi şeklinde ortaya çıkan erken bunama türü. (Bkz. Yaşlılık).

Çoğulcu (Plüralist) Devlet: [Pluralistic state // Pluralistischer Staat ]: Ulus Devletten farklı olarak, etnik, dinî, kültürel farklılıkları hoşgörü ile karşılayan ve bunları bir kültürel zenginlik olarak kabul eden, resmî ideolojiden uzak demokratik bir devlet modelidir.

Çoğulcu Toplum: [Pluralistic society // Pluralistische Gesellschaft]: Aralarında lisan, din, ırk, etnik veya sosyo-kültürel açılardan farklılıklar olmasına karşılık, devletin sağladığı multi-kültürel ortamın ve hoşgörü politikaların sâyesinde, birlikte ve barış içinde yaşayan insanların meydana getirdiği oluşturduğu toplum.

Çoğulculuk (Plüralizm): [Pluralism // Pluralismus]: Genel olarak, organize bir müşterek iş yapma anlayışı içinde çeşitliliği ve çokluğu kabul eden nazarî doktrin. //

Çok Erkekle Evlilik (Çok Kocalık): [Polyandry // Polyandrie]: Bir kadının, bir seferde iki veya daha fazla erkekle kanunî, gayrî-kanunî veya geleneğe uygun olarak evlenmesi.

Çok Eşle Evlilik (Poligami; Çok Eşlilik): [Polygamy // Polygamie]: “Çok erkekle evlilik” veya “çok kadınla evlilik” terimlerini birlikte içeren kavram. // Bir kişinin, aynı anda en az iki eşe sahip olabildiği bir evlilik türüdür.

Çok Kadınla Evlilik (Çok Karılık): [Polygyny // Polygynie]: Bir erkeğin, bir seferde iki veya daha fazla kadınla kanunî, gayrî kanunî veya geleneğe-dine uygun olarak evlenmesi.

Çok Karılık: (Bkz. Çok Kadınla Evlilik).

Çok Kocalık: (Bkz. Çok Erkekle Evlilik).

Çok Merkezli Uluslar Arası Şirketler: (Bkz. Çok Uluslu Şirketler).

Çok Tanrıcılık: (Bkz. Çok Tanrılı Dinler).

Çok Tanrılı Dinler (Çok Tanrıcılık): [Polytheistic religions; Polytheism // Polytheistische Religionen; Polytheismus]: Çok sayıda tanrının varlığını içeren dinler.

Çok Uluslu Şirketler (Uluslar Aşırı Şirketler): [Multinational corporations; Transnational companies // Multinationale Konzerne; Multis; Transnationale Konzerne]: Uluslar aşırı kuruluş türlerinden biri olan çok uluslu şirketler, bir çok ülkede dalları bulunan büyük ve güçlü şirketlerdir.

Çoklu Egemenlik: (Bkz. Hakimiyet).

Çoklu Kişilik: [Multiple Personality // Multiple Personality]: Farklı geçmişleri olan ve birbirlerinde oldukça ayrı hususiyetler gösteren zaman zaman iki veya daha fazla sayıda kişiliğin aynı insanda görüldüğü psikolojik bir hastalıktır

Çözülme: [Disorganization; Dissociation // Bewusstseinsspaltung]: Fert bazında çözülme, şuur kaybı-bozulması veya başka bir hastalık sebebiyle kişinin şahsiyeti veya karakterinde ciddî derecede görülen bir rahatsızlık.

Google


İnternetten Online Sipariş Vermek İçin Tıklayın