aliseyyar@sosyalsiyaset.net

 

 

Türkçe-İngilize-Almanca Açıklamalı
<<<SOSYAL SÖZLÜK

 

 

 

Cahilliye: [State of ignorance // Unwissenheitszustand]: Yaratılmışlığının şuuruna varamamış, hikmetten kopuk, acziyetini kavrayamamış, fıtrat esaslarına aykırı bir hayat düzeni benimsemiş insanların oluşturduğu sosyo-kültürel ortam.

Caize: [Reward; Gift for a poem of praise // Belohnung; Geschenk für ein Lobgedicht]: Yol yiyeceği, azık, hediye ve bahşiş anlamlarına gelir. // Faydalı bir yapan kimseye, İslâm devletinin başında bulunan liderin verdiği hediyedir.

Calvinizm: (Bkz. Püritanizm).

Cambazhâne: [Circus // Zirkus; Akrobatenhaus]: Cambazların hünerlerini gösterdikleri ve bulundukları yer. // Cambazlar İstanbul’un pek çok yerinde hüner gösterirlerdi. Örn.: Taksim, Galata, Beyoğlu, Haydarpaşa’da Osman Paşa Kasrı önü.

Câmi: [Mosque // Moschee]: Lafzı olarak cem eden, toplayan, kapsayan mânâlarına gelmektedir. Kendisine verilen Arapça isimden de anlaşılacağı gibi câmi, halkı toplayan veya halkın toplantı ve ibadet yeri mânâlarına gelmektedir.

Camia: (Bkz. Topluluk).

Canlı Kaynaklar: (Bkz. Kaynaklar).

Cansız Kaynaklar: (Bkz. Kaynaklar).

Cariye: [Slave // Sklavin]: Savaş sırasında esir edilen veya para ile satın alınan, sahipleri tarafından âdeta menkul bir mal gözüyle bakılan, ellerinden her türlü hak ve hürriyetleri alınmış, kadın ve kızlar. //

Cazibe Kanunu: [Law of attraction // Anziehungsgesetz]: İki insan arasındaki benzer hal ve hareketlerin bulunması halinde, bunlara daha fazla sahip olanın, diğerinden hoşlandığını gösteren hassas bir matematiksel bağ. (Bkz. Sevgi; Aşk; Empati; Duygusal Yakınlık; Muhabbet).

Cazibe: [Attraction // Anziehung; Attraktivitaet]: İstek, arzu ve ilgi uyandıran bir şeyin veya bir insanın vasfı ve çekiciliği.

CE [Community Europe // Europaeische Gemeinschaft]: CE işareti, başlangıçta Fransızca’da “Avrupa Normlarına Uygunluk” anlamına gelen “Conformite Europeenne” kelimelerinin baş harflerinden oluşurken, 1995 yılından itibaren “Avrupa Birliği” anlamına gelen “Community Europe”ın baş harfleri olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Ceben (Cübn): [Passive role // Passivitaet; Teilnahmslosigkeit]: Gadabın tefriti olan ceben, üzerine varılması gerekli olan şeyden insanı alıkoyan bir haslettir ki, çoğu zaman kişiyi hareketsizliğe ve atalete iter.

Cebir: [Force // Zwang]: Tabiî hadiseler ya da kişinin faaliyetinden dolayı bir kimsenin isteği dışında bir davranışta bulunması.

Cebrî: [By force // Mit Gewalt; Fatalitaet]: Bir şeyi, baskı sonucu kerhen yapma ile ilgili.

Cebriye: (Bkz. Fatalizm).

Cedel: [Debate; Dispute // Debatte; Wortstreit]: İlmi bir mesele tartışılırken, başkasının sözlerini, ister doğru, ister eksik olsun, bilinçli olarak veya kasten kabul etmemek.

Cehalet: [Ignorance; Illiteracy // Unkenntnis; Unwissenheit]:]: Ameli (fiili) bilgisizlik, bilgi, görgü, hakikat, hikmet ve hilmden mahrum olmak, kibir, bozgunculuk, serkeşlik, şuursuzluk, şahsiyetsizlik, farkında olmama, hayvani içgüdülere boyun eğme, azgınlık, arzuların etkisinde kalma, şiddete-öfkeye meyil ve barbarlık, davranışlarına hakim olamama, sosyal ahlak esaslarını bilmeme ve hareketlerini kontrol edememe, aceleci biçimde ve çoğu kez düşüncesizce hareket etme hali. (Bkz. Cahilliye).

Cemâat: [Community // Gemeinde; Gemeinschaft]: Düşüncede, fikirde, duyguda, çaba ve azimde müşterek hususiyetler gösteren, belli bir coğrafya bölgesinde yaşayan, aralarında akrabalık-dostluk ve benzeri bağ bulunan insanların oluşturdukları grup.

Cemiyet (Dernek): [Society; Association; Club // Gesellschaft; Verein]: Hem teşkilâtlar, hem de sosyal münasebetler ağıdır. // Belirli bir gaye için bir araya gelmiş topluluk.

Cemiyet Yasağı: [Prohibition of association // Vereinsverbot]: Örgütlü cemiyet faaliyetlerine getirilen alenî-gizli-dolaylı- dolaysız-mutlak veya kısmî yasaklar . Hükümet tarafından sivil toplum örgütlenmeye, dernek kurmaya getirilen kanunî engellerin bütünü.

Cemiyetçilik: (Bkz. Sosyolojizm).

Cemiyet-i İlmiyye-i Osmaniye: [Ottoman Association of Science // Osmanischer Wissenschaftsverein]: Osmanlı Devletinde akademik araştırmalar yapmak üzere Mart 1861 yılında İstanbul'da kurulan ve Padişah tarafından da daha sonra bir irade ile (Haziran 1861) onaylanan ilk ilim araştırma derneğidir.

Cemiyet-i Tedrîsiyye-i İslâmiyye: [Ottoman Association of Education // Osmanischer Verein für Bildung und Erziehung]: Osmanlı toplumda fakir, öksüz ve yetim çocukları okutmak maksadıyla 1867'de kurulmuş ve inşa ettirdiği kendi binasında 1873 yılında Dârüşşafaka'yı açmaya ve bugüne kadar yaşatmaya muvaffak olmuş bir dernektir. (Bkz. Dârüşşafaka).

Cenaze Masrafı Karşılığı: [Compensation of funeral costs // Erstattung der Beerdigungskosten]: Sosyal sigortalının veya malullük veya yaşlılık aylığı almakta olanların ölümleri halinde (SSK; Bağ-Kur ve Tarım Bağ-Kur hükümlerinde olduğu gibi) veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen sigortalı ile sigortalı olarak çalışmakta iken veya Sosyal Sigortalar Kanununa göre (m. 103; m. 40), sigortalı olarak çalıştığı işten ayrıldığı tarihten bir yıl geçmeden ölenlerin ailesine, Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından Ölüm Sigortası kapsamında yapılan cenaze kaldırma yardımıdır. (Bkz. Ölüm Aylığı; Ölüm Sigortası).

Cep Akçesi: (Bkz. Ceyb-i Hümayun).

Cerbeze: (Bkz. Akıl).

Cerrahhâne: [Ottoman faculty for medicine // Osmanische Medizinfakultaet]: Osmanlı ordusuna cerrah yetiştiren kuruluşun adı.

Ceyb-i Hümayun (Cep Akçesi): [Social help expences of Ottoman State // Ausgaben für Sozialleistungen im Osmanischen Staat]: Osmanlı klâsik dönemde, kaynaklarda "Ceyb-i Hümayun Akçesi-Harçlığı", "Cep Akçesi" gibi değişik şekillerde ifade edilen ve doğrudan Padişahın şahsî kullanımına ayrılan ödenek ve(ya) harcama.

Ceza Psikolojisi: [Criminal psychology // Kriminalpsychologie]: Suçun mahiyetini, suçluluğun kavramsal boyutunu ve sebeplerinin yanında suç işleyen insanların psiko-sosyal ve ruhi problemlerini araştıran psikoloji dalıdır.

Ceza Sosyolojisi: [Penology // Kriminalsoziologie]: Suç işleyenlerin cezalandırılmalarındaki yöntemi, suç sayılan davranışların cezalandırılmasına yönelik esasları ve cezaevlerinin hükümlülerin ve tutukluların üzerindeki psiko-sosyal etkilerini inceleyen toplumbilim dalı.

Ceza: [Punishment // Strafe]: Hukuki açıdan ceza, işlenen suçtan ötürü kişinin hayat, hürriyet, mal, şahsiyet ve şerefi üzerinde devletin, ceza hukuk sistemi çerçevesinde bunları sınırlayıcı-kısıtlayıcı nitelikte koyduğu ve uyguladığı tedbirler.

Cibillî: (Bkz. Fıtrî).

Cibilliyet: (Bkz. Fıtrat).

Cilve: [Coquetry // Koketterie; Anmut; Liebreiz]: Başkasını memnun ve hoşnut etmek, kişinin kalbini kazanmak için sarf edilen tatlı sözler veya sergilenen sürpriz davranışlar.

Cimrilik (Pintilik; Hasislik; Bahilik): [Avarice; Stinginess // Geiz; Knauserigkeit]: Servet, para ve mal edinme tutkusuyla, karşılıksız harcama ve hayır yapmaktan kaçınma temayülü. // Kişiyi, mal ve mülk edinme hırsına sevk eden, harcamalarda bulunmaktan, başkalarına yardım etmekten ve cömertlik yapmaktan alıkoyan bencil bir duygudur.

Cincilik: (Bkz. Büyü).

Cinnet Geçirme: [Amok // Amok; Wut- und Erregungszustand]: Bugün için sebebi kesin olarak bilinmemekle beraber, ancak görüldükleri ülkelerdeki “nemli-sıcak” havanın ortak özellik olarak dikkat çektiği bir ruhi rahatsızlık türüdür.

Cinsel Ahlâk: [Sexual ethics // Sexualethik]: Cinsel hayatın, ahlâkî değerlere göre biçimlendirilmesi. // Cinsel sapmaların dışındaki normal cinsel hayat.

Cinsel Ayrımcılık: (Bkz. Seksizim).

Cinsel Devrim: [Sexual revolution // Sexuelle Revolution]: Özellikle Amerika’da 1970’li yıllardan sonra ortaya çıkan ve sosyal hayatı-düzeni radikal bir biçimde etkileyen erotik bir patlama.

Cinsel Eğitim: [Sexual education // Sexualunterricht]: Cinsel hayatın ve üremenin tıbbî, biyolojik, sosyal, ahlâkî yönlerini ve tehlikelerini (örn. cinsel yolla bulaşan hastalıkları) anlatan disiplin.

Cinsel Eşitlik: [Sexual equality // Sexuelle Gleichheit]: Kadınlarla erkekler arasında, örn. eğitim, sağlık, idarî mevkiler, bakanlık görevleri ve parlamentodaki sandalyelere erişim bakımından iktidarın ve fırsatların eşit paylaşımıdır.

Cinsel Eşitsizlik: [Sexual disparities // Sexuelle Ungleichheit]: Kadın ve erkeklerin kaynaklara, statülere ve refaha erişimlerindeki, genellikle erkek yararına olan ve çoğu zaman kanunlar ve toplum âdetleri ile kurumlaştırılan farklılıklardır.

Cinsel Hakkaniyeti: [Sexual equity // Geschlechtsgerechtigkeit]: Siyasî, dinî ve kültürel konumuna bağlı olarak farklı anlamlar taşıyan cinsel hakkaniyet, cinsel eşitlikten farklı olarak, kadın ve erkeğin sosyal hayattaki önemi eşit olmakla birlikte rol, vazife ve sorumlulukları farklı olmaları hasebiyle, fırsatların da âdilane bir şekilde daha çok bu çerçevede verilmesi gerektiğini savunan görüş. (Bkz. Cinsiyet Rolleri).

Cinsel Haklar: [Sexual rights // Sexuelle Rechte]: Kadın olsun, erkek olsun kişinin, hiçbir baskıyla karşılaşmaksızın ve bedenî, zihnî, ve ahlâkî bütünlüğü içinde, kendi cinselliğine yönelik konularda denetim sahibi olma, özgürce ve sorumlu bir biçimde karar verebilmesi ile ilgili haklar.

Cinsel Hastalık: [Sexual illness // Sexuelle Krankheit]: Uygunsuz cinsel ilişkilerden doğan ve başkalarına cinsel temas yoluyla bulaşan bir hastalık. Örn.: Frengi (Sifilis); AİDS (Bedenin bağışıklık sistemine saldıran bir cinsel hastalık).

Cinsel Hayat: [Sexual life // Sexualleben]: Bir insanın cinsel münasebeti, tutum ve davranışları ile şehevî düşünce, istek ve arzuları ile ilgili hayatı.

Cinsel İstismarcılık: [Sexual abuse // Sexueller Missbrauch]: Çoğu zaman kişilerin rızası olmadan, onları ya ikna etmek, ya değişik yöntemlerle kandırmak (vaatte bulunmak), ya tehdit etmek veya şiddet kullanmak suretiyle, kendi şehvani arzuları gayri meşru yollardan tatmin etmek maksadıyla kişileri, cinsel obje olarak kullanmak. (Bkz. Cinsel Taciz; Çocukların Cinsel İstismarı).

Cinsel İş Bölümü: [Sexual division of labour // Sexuelle Arbeitsteilung]: Kadınla erkeğin, fıtri-bedeni-tabii-ruhi hasletlerinden ötürü eşit olmayan çalışma melekeleri-güçleri bulunduğu varsayımına dayanılarak, erkek ve kadınlara farklı ve görevlerin verilmesidir.

Cinsel Özgürlük: [Sexual freedom // Sexuelle Freiheit]: Dinî ve sosyal ahlâk esaslara bakılmaksızın, cinsel yasakların kaldırılması yönünde beyân edilen görüşler. // Cinsel serbestliğin her çeşidinin, özellikle evlilik öncesi ve sonrası için de geçerli olması ve bunun önündeki hukukî engellerin kaldırılması yönündeki taleplerin bütünüdür.

Cinsel Rol Basma Kalıplar: [Sex role stereotypes // Stereotypen der Geschlechtsrollen]: Kadın ve erkeğin rolleri hakkında beslenen önyargılar.

Cinsel Sapıklık: (Bkz. Cinsel Sapma).

Cinsel Sapma (Cinsel Sapıklık): [Perversion; Perversity // Perversion; Perversitaet]: Toplumun din, adet, örf ve geleneklerine ters düşen, sosyal çevreyi genelde rahatsız eden veya onlara zarar veren sapık-anormal cinsel-erotik tutum, davranış, fiil ve faaliyetlerin bütünüdür. 

Cinsel Sapma Türleri: [Types of perversion // Perversionsarten]: Cinsel sapıklıkların bütünüdür.

Cinsel Sıfat: [Sexual characteristic-capacity // Sexuelle Eigenschaft]: Canlı varlıkların ve özellikle erkek ve dişilerin sosyal hayatta birbirlerine karşı ruhi yönden yakınlık duyup, muhabbet yoluyla anlaşmaya, birleşmeye-evlenmeye, nesillerini devam ettirmeye ve çoğalmaya yöneten ilahi-fıtri-tabii güç.

Cinsel Sosyalleşme (Sosyal Cinsiyet): [Social gender // Sozialgeschlecht]: Her bir cinsiyet üyesi için, münasip diye görülen tutum ve davranış hakkındaki toplumun beklentileridir.

Cinsel Şiddet: (Bkz. Cinsel Taciz).

Cinsel Taciz (Cinsel Şiddet): [Sexual harassment; Gender-based violence // Sexuelle Belaestigung; Sexuelle Gewalt]: Bir fert tarafından, bir başkasına, karşı taraf istemediğini açıkça beyân etmesine rağmen, ısrarlı bir şekilde cinsel nitelikteki fiillerin yapılmasını bekleme.

Cinsel Tahrik: [Sexual incitement-provocation // Sexueller Anreiz; Sexuelle Provokation]: Kişinin, cinselliğini ön plânda tutarak, başkalarını, genelde karşı cinsi şehevî yönden galeyana getirmek istemesidir.

Cinsel Tercih:  [Sexual preference // Sexuelle Praeferenz-Bevorzugung]: Kişilerin, cinsel yönelişten farklı olarak, cinsel veya hissî ilgilerini denetleme veya etkileme yeteneğine-becerisine sahip oldukları veya olabilecekleri inancıdır.

Cinsel Yöneliş: [Sexual orientation // Sexuelle Orientation]: Cinsel yöneliş, cinsel tercihten farklı olarak, insanların cinsel veya hissî ilgilerini ve temayüllerini, kendilerinin denetlemedikleri görüşünü yansıtan bir eğilimdir.

Cinsellik Nispeti: [Sex ratio // Geschlechtsrate]: Belli bir ülkede her yüz kadına düşen erkek sayısı.

Cinsellik: [Sexuality // Sexualitaet]: Cinsel olma niteliği veya hâli. // İnsanların cinsel faaliyet ve davranışları.

Cinsiyet Ayırımı: [Sex discrimination // Geschlechtsdiskriminierung]: Sosyal, siyasî, hukukî, dinî ve(ya) iktisadî hayatta tanınan hakları, cinsiyetlere göre belirleme.

Cinsiyet Hâkim Meslekler: [Gender-dominated occupations // Geschlechtsspezifische Beschaeftigungen]: Cinsiyet temelinde işbölümü dolayısıyla cinsiyetlerden birinin (kadın veya erkek) hâkim olduğu ya da meslekler.

Cinsiyet Rolleri: [Sex roles // Geschlechtsrollen]: Sosyal münasebetlerde kadın ve erkeklere bizzat cinsiyetlerinden dolayı yüklenen farklı roller.

Cinsiyet Tercihiyle Kürtaj: [Sex selective abortion // Geschlechtsbezogene Abtreibung]: Ceninin cinsiyetinin ebeveynden herhangi biri veya her ikisinin isteğine uygun olmadığı gerekçesiyle, çocuk düşürülmesi.

Cinsiyet: [Sex; Gender // Geschlecht]: Kişinin dişi veya erkek olarak tanımlanan biyolojik hüviyeti (kimliği).

Cinsiyetçilik: [Sexism // Sexismus]: Cinsiyetçilik ve cinsiyetçi kelimeleri “Siyah Kurtuluş Hareketi”nin özgül (karakteristik) kavramları olan “ırkçı” ve “ırkçılık”a paralel olarak İngilizce’ye 1960’larda ABD’deki kadın hareketince kullanılmıştır. Buna göre cinsiyetçilik kavramı, daha çok kadınların, erkeklerden aşağı olduğu inanışına atfen kullanılmıştır. Çoğunlukla cins temelindeki sosyal rol şablonları bağlamında ifade edilmektedir.

Cinsiyete Bağlı Kalkınma İndeksi: [Gender-related development index // Geschlechtsbezogener Entwicklungsindex]: İnsanî Kalkınma İndeksi’nin cinsiyet eşitsizliklerine uyarlanması yoluyla geliştirilen bu indeks, her ülkenin, ortalama hayat beklentisi, eğitim elde etme ve gelir bakımından ortalama başarımını, kadınlar ve erkekler arasındaki başarım eşitsizliği düzeyine göre ayarlamaktadır.

Cinsiyeti Güçlendirme Ölçüsü: [Gender empowerment measure (GEM) // Geschlechtsermaechtigungsmass]: Bir cinsiyetin ve özellikle kadınların sosyal hayatta güçlendirilmesini, ülkeler temelinde keyfiyet olarak ölçmek maksadıyla BM Kalkınma Programınca (UNDP) geliştirilmiş olan uluslar arası bir indekstir. //

Cirit: [A special old Turkish horseman competition with javelin // Alttürkisches Reiterspiel mit Wurfspeeren]: Orta Asya Türklerin atlı sporlarındandır.

Cizye: [Poll tax payed by Non-Muslims till 1856 for liberation from military duty in the Ottoman Empire // Bis 1856 von Nicht-Muslimen als Militaerdienstablösüng entrichtete Kopfsteuer im Osmanischen Reich]: Kelime olarak ivaz ve yeterlilik anlamlarına gelen cizye, Gayri Müslimlerin mükellef olan erkeklerinden senede bir defa alınan şahsî bir vergidir.

Coşku (Şevku-Teheyyüç): [Enthusiasm; Passion // Enthusiasmus; Begeisterung; Leidenschaft]: Bir şeye karşı büyük ilgi göstermek suretiyle kişide meydana gelen manevi-hissi haz.

Cömertlik: (Bkz. Fedakârlık).

Cuma Selamlığı: [Friday divine service parade in Ottoman Empire // Freitagsgebetsparade im Osmanischen Reich]: Cuma namazı münasebetiyle, padişahlar için yapılan ve halkın da katılımını sağlayan merasime verilen addır. Buna “Cuma alayı” da denilirdi.

Cüce: (Bkz. Cücelik).

Cücelik: [Dwarfishness // Zwergentum]: Ailevi, genetik, beslenme veya büyüme hormonun eksik olması sebebiyle beden gelişmesindeki bozukluk sonucu, kişi boyunun yaş, cinsiyet ve ırk ortalamalarının altında oluşudur. Bu gibi hasletlere sahip olan kişiye de cüce denilir.

Cülus Bahşişi: [Bonus from Ottoman Sultan during entering upon office // Finanzielle Zuwendung des Osmanischen Sultans beim Amtsantritt]: Bir Padişahın ölümü veya tahtından indirilişi üzerine tahtta çıkan yeni Padişahın, askerlere ve memurlara ek ücret veya ikramiye niyetiyle çoğu kez bir kere mahsus olmak üzere verdiği hediye para.

Cülus Töreni: [Ceremony of accession to the throne in Ottoman Empire // Thronbesteigungszeremonie im Osmanischen Reich]: Bir Padişahın ölümü veya tahtından indirilişi üzerine tahta çıkan veliaht şehzâde için yapılan merasim.

Cürüm (Suç): [Crime; Guilt // Strafbare Handlung; Vergehen]: Toplumun inandığı ve devletin tespit ettiği, çoğu zaman kanunlarca yasaklanmış, işlenmesi halinde cezası gerektiren herhangi bir fiildir.

Google


İnternetten Online Sipariş Vermek İçin Tıklayın