Cahilliye: [State of ignorance //
Unwissenheitszustand]: Yaratılmışlığının şuuruna varamamış, hikmetten
kopuk, acziyetini kavrayamamış, fıtrat esaslarına aykırı bir hayat
düzeni benimsemiş insanların oluşturduğu sosyo-kültürel ortam.
Caize: [Reward; Gift for a poem of praise //
Belohnung; Geschenk für ein Lobgedicht]: Yol yiyeceği, azık, hediye ve
bahşiş anlamlarına gelir. // Faydalı bir iş yapan kimseye, İslâm
devletinin başında bulunan liderin verdiği hediyedir.
Calvinizm: (Bkz. Püritanizm).
Cambazhâne: [Circus // Zirkus; Akrobatenhaus]:
Cambazların hünerlerini gösterdikleri ve bulundukları yer. // Cambazlar
İstanbul’un pek çok yerinde hüner gösterirlerdi. Örn.: Taksim, Galata,
Beyoğlu, Haydarpaşa’da Osman Paşa Kasrı önü.
Câmi: [Mosque // Moschee]: Lafzı olarak cem eden,
toplayan, kapsayan mânâlarına gelmektedir. Kendisine verilen Arapça isimden
de anlaşılacağı gibi câmi, halkı toplayan veya halkın toplantı ve ibadet
yeri mânâlarına gelmektedir.
Camia: (Bkz. Topluluk).
Canlı Kaynaklar: (Bkz. Kaynaklar).
Cansız Kaynaklar: (Bkz. Kaynaklar).
Cariye: [Slave // Sklavin]: Savaş sırasında esir
edilen veya para ile satın alınan, sahipleri tarafından âdeta menkul bir mal
gözüyle bakılan, ellerinden her türlü hak ve hürriyetleri alınmış, kadın ve
kızlar. //
Cazibe Kanunu: [Law of attraction //
Anziehungsgesetz]: İki insan arasındaki benzer hal ve hareketlerin
bulunması halinde, bunlara daha fazla sahip olanın, diğerinden hoşlandığını
gösteren hassas bir matematiksel bağ. (Bkz. Sevgi; Aşk; Empati; Duygusal
Yakınlık; Muhabbet).
Cazibe: [Attraction // Anziehung; Attraktivitaet]:
İstek, arzu ve ilgi uyandıran bir şeyin veya bir insanın vasfı ve
çekiciliği.
CE [Community Europe // Europaeische Gemeinschaft]:
CE işareti, başlangıçta Fransızca’da “Avrupa Normlarına Uygunluk”
anlamına gelen “Conformite Europeenne” kelimelerinin baş harflerinden
oluşurken, 1995 yılından itibaren “Avrupa Birliği” anlamına gelen “Community
Europe”ın baş harfleri olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Ceben (Cübn): [Passive role // Passivitaet;
Teilnahmslosigkeit]: Gadabın tefriti olan ceben, üzerine varılması
gerekli olan şeyden insanı alıkoyan bir haslettir ki, çoğu zaman
kişiyi hareketsizliğe ve atalete iter.
Cebir: [Force // Zwang]: Tabiî hadiseler ya
da kişinin faaliyetinden dolayı bir kimsenin isteği dışında bir davranışta
bulunması.
Cebrî: [By force // Mit Gewalt; Fatalitaet]: Bir
şeyi, baskı sonucu kerhen yapma ile ilgili.
Cebriye: (Bkz. Fatalizm).
Cedel: [Debate; Dispute // Debatte; Wortstreit]:
İlmi bir mesele tartışılırken, başkasının sözlerini, ister doğru, ister
eksik olsun, bilinçli olarak veya kasten kabul etmemek.
Cehalet: [Ignorance; Illiteracy // Unkenntnis;
Unwissenheit]:]: Ameli (fiili) bilgisizlik, bilgi, görgü, hakikat, hikmet
ve hilmden mahrum olmak, kibir, bozgunculuk, serkeşlik,
şuursuzluk, şahsiyetsizlik, farkında olmama, hayvani içgüdülere
boyun eğme, azgınlık, arzuların etkisinde kalma, şiddete-öfkeye meyil
ve barbarlık, davranışlarına hakim olamama, sosyal ahlak esaslarını
bilmeme ve hareketlerini kontrol edememe, aceleci biçimde ve çoğu kez
düşüncesizce hareket etme hali. (Bkz. Cahilliye).
Cemâat: [Community // Gemeinde; Gemeinschaft]:
Düşüncede, fikirde, duyguda, çaba ve azimde müşterek
hususiyetler gösteren, belli bir coğrafya bölgesinde yaşayan, aralarında
akrabalık-dostluk ve benzeri bağ bulunan insanların
oluşturdukları grup.
Cemiyet (Dernek): [Society; Association; Club //
Gesellschaft; Verein]: Hem teşkilâtlar, hem de sosyal münasebetler
ağıdır. // Belirli bir gaye için bir araya gelmiş topluluk.
Cemiyet Yasağı: [Prohibition of association //
Vereinsverbot]: Örgütlü cemiyet faaliyetlerine getirilen
alenî-gizli-dolaylı- dolaysız-mutlak veya kısmî yasaklar . Hükümet
tarafından sivil toplum örgütlenmeye, dernek kurmaya getirilen kanunî
engellerin bütünü.
Cemiyetçilik: (Bkz. Sosyolojizm).
Cemiyet-i İlmiyye-i Osmaniye: [Ottoman Association
of Science // Osmanischer Wissenschaftsverein]: Osmanlı Devletinde
akademik araştırmalar yapmak üzere Mart 1861 yılında İstanbul'da kurulan
ve Padişah tarafından da daha sonra bir irade ile (Haziran 1861) onaylanan
ilk ilim araştırma derneğidir.
Cemiyet-i Tedrîsiyye-i İslâmiyye: [Ottoman
Association of Education // Osmanischer Verein für Bildung und Erziehung]:
Osmanlı toplumda fakir, öksüz ve yetim çocukları okutmak
maksadıyla 1867'de kurulmuş ve inşa ettirdiği kendi binasında 1873 yılında
Dârüşşafaka'yı açmaya ve bugüne kadar yaşatmaya muvaffak olmuş bir
dernektir. (Bkz. Dârüşşafaka).
Cenaze Masrafı Karşılığı: [Compensation of funeral
costs // Erstattung der Beerdigungskosten]: Sosyal sigortalının veya
malullük veya yaşlılık aylığı almakta olanların ölümleri
halinde (SSK; Bağ-Kur ve Tarım Bağ-Kur hükümlerinde
olduğu gibi) veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen
sigortalı ile sigortalı olarak çalışmakta iken veya Sosyal Sigortalar
Kanununa göre (m. 103; m. 40), sigortalı olarak çalıştığı işten
ayrıldığı tarihten bir yıl geçmeden ölenlerin ailesine, Sosyal
Sigortalar Kurumu tarafından Ölüm Sigortası kapsamında yapılan
cenaze kaldırma yardımıdır. (Bkz. Ölüm Aylığı; Ölüm Sigortası).
Cep Akçesi: (Bkz. Ceyb-i Hümayun).
Cerbeze: (Bkz. Akıl).
Cerrahhâne: [Ottoman faculty for medicine //
Osmanische Medizinfakultaet]: Osmanlı ordusuna cerrah yetiştiren kuruluşun
adı.
Ceyb-i Hümayun (Cep Akçesi): [Social help expences
of Ottoman State // Ausgaben für Sozialleistungen im Osmanischen Staat]:
Osmanlı klâsik dönemde, kaynaklarda "Ceyb-i Hümayun Akçesi-Harçlığı", "Cep
Akçesi" gibi değişik şekillerde ifade edilen ve doğrudan Padişahın
şahsî kullanımına ayrılan ödenek ve(ya) harcama.
Ceza Psikolojisi: [Criminal psychology //
Kriminalpsychologie]: Suçun mahiyetini, suçluluğun kavramsal boyutunu ve
sebeplerinin yanında suç işleyen insanların psiko-sosyal ve ruhi
problemlerini araştıran psikoloji dalıdır.
Ceza Sosyolojisi: [Penology // Kriminalsoziologie]:
Suç işleyenlerin cezalandırılmalarındaki yöntemi, suç sayılan davranışların
cezalandırılmasına yönelik esasları ve cezaevlerinin hükümlülerin ve
tutukluların üzerindeki psiko-sosyal etkilerini inceleyen
toplumbilim dalı.
Ceza: [Punishment // Strafe]: Hukuki açıdan ceza,
işlenen suçtan ötürü kişinin hayat, hürriyet, mal, şahsiyet ve şerefi
üzerinde devletin, ceza hukuk sistemi çerçevesinde bunları
sınırlayıcı-kısıtlayıcı nitelikte koyduğu ve uyguladığı tedbirler.
Cibillî: (Bkz. Fıtrî).
Cibilliyet: (Bkz. Fıtrat).
Cilve: [Coquetry // Koketterie; Anmut; Liebreiz]:
Başkasını memnun ve hoşnut etmek, kişinin kalbini kazanmak için sarf edilen
tatlı sözler veya sergilenen sürpriz davranışlar.
Cimrilik (Pintilik; Hasislik; Bahilik): [Avarice;
Stinginess // Geiz; Knauserigkeit]: Servet, para ve mal edinme tutkusuyla,
karşılıksız harcama ve hayır yapmaktan kaçınma temayülü. // Kişiyi, mal
ve mülk edinme hırsına sevk eden, harcamalarda bulunmaktan, başkalarına
yardım etmekten ve cömertlik yapmaktan alıkoyan bencil bir duygudur.
Cincilik: (Bkz. Büyü).
Cinnet Geçirme: [Amok // Amok; Wut- und
Erregungszustand]: Bugün için sebebi kesin olarak bilinmemekle beraber,
ancak görüldükleri ülkelerdeki “nemli-sıcak” havanın ortak özellik olarak
dikkat çektiği bir ruhi rahatsızlık türüdür.
Cinsel Ahlâk: [Sexual ethics // Sexualethik]:
Cinsel hayatın, ahlâkî değerlere göre biçimlendirilmesi.
// Cinsel sapmaların dışındaki normal cinsel hayat.
Cinsel Ayrımcılık: (Bkz. Seksizim).
Cinsel Devrim: [Sexual revolution //
Sexuelle Revolution]: Özellikle Amerika’da 1970’li yıllardan sonra ortaya
çıkan ve sosyal hayatı-düzeni radikal bir biçimde etkileyen erotik bir patlama.
Cinsel Eğitim: [Sexual education //
Sexualunterricht]: Cinsel hayatın ve üremenin tıbbî, biyolojik,
sosyal, ahlâkî yönlerini ve tehlikelerini (örn. cinsel yolla bulaşan
hastalıkları) anlatan disiplin.
Cinsel Eşitlik: [Sexual equality // Sexuelle
Gleichheit]: Kadınlarla erkekler arasında, örn. eğitim, sağlık, idarî
mevkiler, bakanlık görevleri ve parlamentodaki sandalyelere erişim
bakımından iktidarın ve fırsatların eşit paylaşımıdır.
Cinsel Eşitsizlik: [Sexual disparities // Sexuelle
Ungleichheit]: Kadın ve erkeklerin kaynaklara, statülere ve refaha
erişimlerindeki, genellikle erkek yararına olan ve çoğu zaman kanunlar ve
toplum âdetleri ile kurumlaştırılan farklılıklardır.
Cinsel Hakkaniyeti: [Sexual equity //
Geschlechtsgerechtigkeit]: Siyasî, dinî ve kültürel konumuna bağlı olarak
farklı anlamlar taşıyan cinsel hakkaniyet, cinsel eşitlikten farklı
olarak, kadın ve erkeğin sosyal hayattaki önemi eşit olmakla birlikte
rol, vazife ve sorumlulukları farklı olmaları hasebiyle, fırsatların
da âdilane bir şekilde daha çok bu çerçevede verilmesi gerektiğini savunan
görüş. (Bkz. Cinsiyet Rolleri).
Cinsel Haklar: [Sexual rights // Sexuelle Rechte]:
Kadın olsun, erkek olsun kişinin, hiçbir baskıyla karşılaşmaksızın ve
bedenî, zihnî, ve ahlâkî bütünlüğü içinde, kendi cinselliğine yönelik
konularda denetim sahibi olma, özgürce ve sorumlu bir biçimde karar
verebilmesi ile ilgili haklar.
Cinsel Hastalık: [Sexual illness //
Sexuelle Krankheit]: Uygunsuz cinsel ilişkilerden doğan ve başkalarına
cinsel temas yoluyla bulaşan bir hastalık. Örn.: Frengi (Sifilis);
AİDS (Bedenin bağışıklık sistemine
saldıran bir cinsel hastalık).
Cinsel Hayat: [Sexual life // Sexualleben]: Bir
insanın cinsel münasebeti, tutum ve davranışları ile
şehevî düşünce, istek ve arzuları ile ilgili hayatı.
Cinsel İstismarcılık: [Sexual abuse // Sexueller
Missbrauch]: Çoğu zaman kişilerin rızası olmadan, onları ya ikna etmek, ya
değişik yöntemlerle kandırmak (vaatte bulunmak), ya tehdit etmek veya şiddet
kullanmak suretiyle, kendi şehvani arzuları gayri meşru yollardan tatmin
etmek maksadıyla kişileri, cinsel obje olarak kullanmak. (Bkz. Cinsel
Taciz; Çocukların Cinsel İstismarı).
Cinsel İş Bölümü: [Sexual division of labour //
Sexuelle Arbeitsteilung]: Kadınla erkeğin, fıtri-bedeni-tabii-ruhi
hasletlerinden ötürü eşit olmayan çalışma melekeleri-güçleri
bulunduğu varsayımına dayanılarak, erkek ve kadınlara farklı iş ve
görevlerin verilmesidir.
Cinsel Özgürlük: [Sexual freedom // Sexuelle
Freiheit]: Dinî ve sosyal ahlâk esaslara bakılmaksızın, cinsel
yasakların kaldırılması yönünde beyân edilen görüşler. // Cinsel
serbestliğin her çeşidinin, özellikle evlilik öncesi ve sonrası için
de geçerli olması ve bunun önündeki hukukî engellerin kaldırılması yönündeki
taleplerin bütünüdür.
Cinsel Rol Basma Kalıplar: [Sex role stereotypes
// Stereotypen der Geschlechtsrollen]: Kadın ve erkeğin rolleri hakkında
beslenen önyargılar.
Cinsel Sapıklık: (Bkz. Cinsel Sapma).
Cinsel Sapma (Cinsel Sapıklık): [Perversion;
Perversity // Perversion; Perversitaet]: Toplumun din,
adet, örf ve geleneklerine ters düşen, sosyal çevreyi
genelde rahatsız eden veya onlara zarar veren sapık-anormal cinsel-erotik
tutum, davranış, fiil ve faaliyetlerin bütünüdür.
Cinsel Sapma Türleri: [Types of perversion //
Perversionsarten]: Cinsel sapıklıkların bütünüdür.
Cinsel Sıfat: [Sexual characteristic-capacity //
Sexuelle Eigenschaft]: Canlı varlıkların ve özellikle erkek ve dişilerin
sosyal hayatta birbirlerine karşı ruhi yönden yakınlık duyup,
muhabbet yoluyla anlaşmaya, birleşmeye-evlenmeye, nesillerini devam
ettirmeye ve çoğalmaya yöneten ilahi-fıtri-tabii güç.
Cinsel Sosyalleşme (Sosyal Cinsiyet): [Social
gender // Sozialgeschlecht]: Her bir cinsiyet üyesi için, münasip
diye görülen tutum ve davranış hakkındaki toplumun
beklentileridir.
Cinsel Şiddet: (Bkz. Cinsel Taciz).
Cinsel Taciz (Cinsel Şiddet): [Sexual harassment;
Gender-based violence // Sexuelle Belaestigung; Sexuelle Gewalt]: Bir fert
tarafından, bir başkasına, karşı taraf istemediğini açıkça beyân etmesine
rağmen, ısrarlı bir şekilde cinsel nitelikteki fiillerin yapılmasını
bekleme.
Cinsel Tahrik: [Sexual incitement-provocation
// Sexueller Anreiz; Sexuelle Provokation]: Kişinin, cinselliğini ön plânda
tutarak, başkalarını, genelde karşı cinsi şehevî yönden galeyana getirmek
istemesidir.
Cinsel Tercih: [Sexual preference // Sexuelle
Praeferenz-Bevorzugung]: Kişilerin, cinsel yönelişten farklı olarak,
cinsel veya hissî ilgilerini denetleme veya etkileme
yeteneğine-becerisine sahip oldukları veya olabilecekleri inancıdır.
Cinsel Yöneliş: [Sexual orientation // Sexuelle
Orientation]: Cinsel yöneliş, cinsel tercihten farklı olarak,
insanların cinsel veya hissî ilgilerini ve temayüllerini,
kendilerinin denetlemedikleri görüşünü yansıtan bir eğilimdir.
Cinsellik Nispeti: [Sex ratio //
Geschlechtsrate]: Belli bir ülkede her yüz kadına düşen erkek sayısı.
Cinsellik: [Sexuality // Sexualitaet]:
Cinsel olma niteliği veya hâli. //
İnsanların cinsel faaliyet ve
davranışları.
Cinsiyet Ayırımı: [Sex discrimination //
Geschlechtsdiskriminierung]: Sosyal, siyasî, hukukî, dinî
ve(ya) iktisadî hayatta tanınan hakları, cinsiyetlere göre
belirleme.
Cinsiyet Hâkim Meslekler: [Gender-dominated
occupations // Geschlechtsspezifische Beschaeftigungen]: Cinsiyet
temelinde işbölümü dolayısıyla cinsiyetlerden birinin (kadın veya
erkek) hâkim olduğu iş ya da meslekler.
Cinsiyet Rolleri: [Sex roles // Geschlechtsrollen]:
Sosyal münasebetlerde kadın ve erkeklere bizzat cinsiyetlerinden
dolayı yüklenen farklı roller.
Cinsiyet Tercihiyle Kürtaj: [Sex selective
abortion // Geschlechtsbezogene Abtreibung]: Ceninin cinsiyetinin
ebeveynden herhangi biri veya her ikisinin isteğine uygun olmadığı
gerekçesiyle, çocuk düşürülmesi.
Cinsiyet: [Sex; Gender // Geschlecht]: Kişinin
dişi veya erkek olarak tanımlanan biyolojik hüviyeti (kimliği).
Cinsiyetçilik: [Sexism // Sexismus]: Cinsiyetçilik
ve cinsiyetçi kelimeleri “Siyah Kurtuluş Hareketi”nin özgül (karakteristik)
kavramları olan “ırkçı” ve “ırkçılık”a paralel olarak İngilizce’ye
1960’larda ABD’deki kadın hareketince kullanılmıştır. Buna göre
cinsiyetçilik kavramı, daha çok kadınların, erkeklerden aşağı olduğu
inanışına atfen kullanılmıştır. Çoğunlukla cins temelindeki sosyal rol
şablonları bağlamında ifade edilmektedir.
Cinsiyete Bağlı Kalkınma İndeksi: [Gender-related
development index // Geschlechtsbezogener Entwicklungsindex]: İnsanî
Kalkınma İndeksi’nin cinsiyet eşitsizliklerine uyarlanması
yoluyla geliştirilen bu indeks, her ülkenin, ortalama hayat beklentisi,
eğitim elde etme ve gelir bakımından ortalama başarımını,
kadınlar ve erkekler arasındaki başarım eşitsizliği düzeyine göre
ayarlamaktadır.
Cinsiyeti Güçlendirme Ölçüsü: [Gender empowerment
measure (GEM) // Geschlechtsermaechtigungsmass]: Bir cinsiyetin ve
özellikle kadınların sosyal hayatta güçlendirilmesini, ülkeler
temelinde keyfiyet olarak ölçmek maksadıyla BM Kalkınma Programınca (UNDP)
geliştirilmiş olan uluslar arası bir indekstir. //
Cirit: [A special old Turkish horseman competition
with javelin // Alttürkisches Reiterspiel mit Wurfspeeren]: Orta Asya
Türklerin atlı sporlarındandır.
Cizye: [Poll tax payed by Non-Muslims till 1856
for liberation from military duty in the Ottoman Empire // Bis 1856 von
Nicht-Muslimen als Militaerdienstablösüng entrichtete Kopfsteuer im
Osmanischen Reich]: Kelime olarak ivaz ve yeterlilik anlamlarına
gelen cizye, Gayri Müslimlerin mükellef olan erkeklerinden senede bir defa
alınan şahsî bir vergidir.
Coşku (Şevku-Teheyyüç): [Enthusiasm; Passion //
Enthusiasmus; Begeisterung; Leidenschaft]: Bir şeye karşı büyük ilgi
göstermek suretiyle kişide meydana gelen manevi-hissi haz.
Cömertlik: (Bkz. Fedakârlık).
Cuma Selamlığı: [Friday divine service parade in
Ottoman Empire // Freitagsgebetsparade im Osmanischen Reich]: Cuma namazı
münasebetiyle, padişahlar için yapılan ve halkın da katılımını
sağlayan merasime verilen addır. Buna “Cuma alayı” da denilirdi.
Cüce: (Bkz. Cücelik).
Cücelik: [Dwarfishness // Zwergentum]: Ailevi,
genetik, beslenme veya büyüme hormonun eksik olması sebebiyle beden
gelişmesindeki bozukluk sonucu, kişi boyunun yaş, cinsiyet ve ırk
ortalamalarının altında oluşudur. Bu gibi hasletlere sahip olan kişiye de
cüce denilir.
Cülus Bahşişi: [Bonus from Ottoman Sultan during
entering upon office // Finanzielle Zuwendung des Osmanischen Sultans beim
Amtsantritt]: Bir Padişahın ölümü veya tahtından indirilişi üzerine
tahtta çıkan yeni Padişahın, askerlere ve memurlara ek ücret
veya ikramiye niyetiyle çoğu kez bir kere mahsus olmak üzere verdiği
hediye para.
Cülus Töreni: [Ceremony of accession to the throne
in Ottoman Empire // Thronbesteigungszeremonie im Osmanischen Reich]: Bir
Padişahın ölümü veya tahtından indirilişi üzerine tahta çıkan veliaht
şehzâde için yapılan merasim.
Cürüm (Suç):
[Crime; Guilt
// Strafbare Handlung; Vergehen]:
Toplumun
inandığı ve devletin tespit ettiği, çoğu zaman kanunlarca
yasaklanmış, işlenmesi halinde cezası gerektiren herhangi bir fiildir.
|