Abd (Kul; Köle): [Servant; Slave; Human being //
Diener; Knecht; Sklave; Mensch]: "Köle olmak" ve(ya) "kulluk vazifesini
yerine getirmek" veya "kişinin bir kimseye isyan etmeden, ondan yüz
çevirmeden ona itaat etmesi, boyun eğmesi ve tevazu göstermesi". Kelimenin
kökünü teşkil eden "İbâdet" ve "Ubudiyet" (Kulluk, Kölelilik) kavramlarında
"Kulluk" ve "İtaat" anlamları vardır.
Aceze: [Infirm persons; Needy people; The poor //
Gebrechliche Personen; Hilfslose; Arme; Hilfsbedürftige]:
Arapça “acz’ kökünden gelir; “acz" her
nesnenin en sonu demektir. // Aceze, acizler. zayıflar. iktidarsızlar.
düşkünler, kuvvetsizler. beceriksizler, gevşek olanlar, elinden iş
gelmeyenler. kendi işini görmekten aciz olanlar, güçsüzler,
şaşırmışlar, ne yapacağını bilmeyenler, dermansızlar, ehliyetsizler,
şaşkınlar, bakıma muhtaçlar demektir.
Aceze-i Hüccac: [Needy pilgrims // Hilfsbedürftige
Pilger]: Hac vazifesini yerine getirmek isteyen, ancak hacca gidiş veya
dönüş gibi yol masrafının bir kısmını karşılamakta müşkülata düşen, maddî
yönden zayıf kimseler.
Açgözlülük: (Bkz. Hırs; Tul-u Emel).
Açık (Şeffaf) Devlet: [Transparent-open state //
Offener Staat]: Vatandaşların, devlet idaresi ile ilgili olarak
bilgi edinme ve bilgiye ulaşabilme haklarının anayasal ve kanunî
normlarla güvence altına alındığı demokratik bir devlet yapısı.
Açık Bütçeli Devlet: [State without well-balanced
budget // Staat mit nicht-ausgeglichenem Budget]: Konjonktüre paralel bir
bütçe politikası (devri bütçe/telâfi edici bütçe) uygulayan, bütçeleme
sürecinde önce giderleri, sonra da gelirleri tespit eden, bütçe gelir ve
giderler konusunda bir denge gözetmeyen bir devlet modelidir.
Açık Çatışma: (Bkz. Çatışma Türleri).
Açık İşsiz: (Bkz. Açık İşsizlik).
Açık İşsizlik: [Open unemployment // Offene
Arbeitslosigkeit]: Emek piyasasında carî ücret seviyesi
üzerinden işgücü (emek) arzının fazla, emek talebinin ise az
olmasından kaynaklanan işsizlik. // Piyasada carî ücret seviyesi üzerinden
işgücünü arz eden, çalışmak isteyen ve/fakat iş bulamayanlara
açık işsiz denir. //
Açık Toplum: [Open society // Offene Gesellschaft]:
Sosyal, siyasî, iktisadî ve kültürel alanlarda tam serbestliğin söz
konusu olduğu, devletin kontrol gücünün ve ideolojik baskıların tamamen
kaldırıldığı veya en aza indirildiği hür ve rekabetçi bir toplumdur. //
Açık Uçlu Anket: (Bkz. Anket).
Açıklama (İzah): [Explanation // Erklaerung]:
Bilimsel araştırmalarda çoğu zaman nihai bir değerlendirme biçimi olan izah,
olguların, oluş sebeplerine göre tasnif.
Açıklama Yöntemleri: [Methods of explanation //
Erklaerungsmethoden]: Bilimle ilgili her türlü faaliyette izah etme
maksadıyla kullanılan belli başlı çıkarım teknikleridir. Örn.: 1.)
Tümdengelim (Dedüksiyon). 2.) Tümevarım (İndüksiyon).
3.) Retrodüksiyon (Hipotetik Dedüksiyon).
Açlık: (Bkz. Fakirlik).
Adâb-ı Muâşeret (Görgü Kuralları): [Good form;
Forms of politeness // Höflichkeitsformen; Guter Ton; Gutes Benehmen]:
Arapça “işret” kökünden türeyen muaşeret; iyi ve uygun
hayat yaşama, insanlarla ülfet etme, iyi, güzel ve hoş geçinme gibi
anlamlara gelen bir sosyal ahlâk terimidir. Muaşeret, "adâb" (edepler,
usuller, terbiye kaideleri; davet) ile birlikte kullanıldığında,
"zaman içinde oluşan, topluma mâl olan, mutlu, başarılı, faydalı,
uyumlu yaşamanın gerektiği kurallar bütünü" veya “iyiye, güzele ve
estetiğe davet etmek” anlamlarına gelir.
Adalet: [Justice // Gerechtigkeit]: Bütün insanların
eşit yaratıldıklarını, sosyal hayatta eşit olduklarını ve herkesin,
insan haysiyetine ve şerefine sahip olduğunu ve bu ölçülere göre kendisine
yaşama hakkı verilmesini ileri süren hukukî bir ilke.
Adam Kayırma (Nepotizm; İltimas; Ayrıcalık;
Dayıcılık): [Nepotism // Nepotismus; Vetternwirtschaft]: Kayırmak,
tutmak, haksız olarak yardımda bulunmak, bir şeyin yapılmasını
istemek, adam kayırmak, başkası için aracılık yaparak ona hakkı olmayan bir
şeyin verilmesi için çaba göstermek gibi sosyal ahlâk esaslarına ters
düşen davranış biçimlerinin bütünü.
Aday Çırak: [Candidate for apprenticeship;
Apprentice candidate // Lehrlingskandidat]: Çıraklığa başlama yaşını henüz
doldurmamış (13) ve çıraklık eğitim öncesi kendisine işyeri ortamı
tanıtılan, sanat ve mesleğinin ön bilgileri verilen çocuktur.
Aday Çıraklık Eğitimi: (Bkz. Çıraklık Eğitimi).
Âdem: [Adam // Adam]: İlk insana verilen isimdir.
Hz. Âdem, monoteist dinlere (İslâm, Hıristiyanlık ve
Musevilik) göre Allah tarafından yaratılan ilk insan ve ilk peygamber
olması hasebiyle insanların biyolojik atasıdır.
Adem-i Emniyet: [Insecurity; Unsafeness;
Uncertainty // Unsicherheit]: Emniyetin yokluğu; Güven ortamının ve
güvenliğin olmaması, yani güvensizliktir.
Adem-i İktidar: [Without power; Impotence // Ohne
Macht; Impotenz]: İktidarın bulunmaması, güç unsurlarının yokluğu,
güçsüzlük anlamlarına gelir.
Adem-i İtimat: (Bkz. Güvensizlik).
Adem-i İttifak: (Bkz. Uyuşmazlık).
Adem-i Merkeziyetçi Devlet: [Decentralize (non-centralist)
state // Dezentralistischer Staat]: Merkezî idarenin görev ve
fonksiyonlarının, diğer idare birimlerine (mahallî idareler, taşra
kuruluşları, sivil toplum örgütleri vb.) kaydırılması ile şekillenen
bir devlet modern-sivil bir devlet modelidir.
Adem-i Merkeziyyet: (Bkz. Yerinden Yönetim).
Adem-i Mutabakat: (Bkz. Uyuşmazlık).
Ademiyât: [Poverty; Absence; Nonenxistance //
Fehlen; Mangel; Nicht-vorhandensein]: Yokluk; Fakirlik.
Afazi: [Aphasia // Aphasie; Sprachverlust]: Beyin
hasarı ya da hastalığının sebep olduğu konuşma bozukluğu.
Afekt (Duygu Boşalması; Kontrolsüz Duygu; Duygusal
Uyumsuzluk): [Affect // Affekt]: Başkaları tarafından rahatlıkla fark
edilebilen aşırı hissi tepkiler ve heyecanlı tutum ve
davranışlar.
Afektif Reaksiyonlar: [Affective reactions //
Affektische Reaktionen]: Depresyon veya manik taşkınlık gibi, daha
fazla ruhsal özürlülerde tezahür eden aşırı hissî durumların
görüldüğü psikotik reaksiyonlar.
Âfet Davranışı: [Disaster behaviour // Verhalten
nach einem Unglück]: Herhangi bir tabiî âfete veya bir
belaya-musibete-felakete uğramış bir kişinin-grubun-toplumun, bunlara
tepki olarak veya bunların etkisi altında kalarak, çoğu zaman korku,
endişe, şaşkınlık, belirsizlik hisleri ile karmaşık bir şekilde
sergiledikleri girift tutum ve davranışların bütünüdür.
Âfet Fonu: [Natural disaster fund //
Katastrophenfonds]: İmar ve İskan Bakanlığı bünyesinde tabiî âfetlerde
meydana gelen zararların telâfisi için oluşturulan bir fondur.
Âfetzede: [Natural disaster victim //
Katastrophenopfer]: Tabiî âfetlerden (deprem, heyelân, sel, dolu,
kuraklık, fırtına, don vs.) veya diğer felaketlerden (örn. yangın, çekirge
istilası, hayvan vebası) dolayı maddî zarar uğramış ve sosyal yardıma
ihtiyaç duyan kişi.
Agnostisizm (Bilinemezcilik): [Agnosticism //
Agnostizismus]: Yunan’ca “agonustos” (bilinmez) kelimesinden türemiş
olan agnostisizm, gaybî (metafizik) hakikatlerin, insan
zihninin bilemeyeceğini ileri süren ve bundan dolayı da metafiziğe,
bilinemez ve aklın da, bunları idrak edemez diyen felsefî ve
şüpheci bir doktrindir.
Agoni: (Bkz. Rekabetçi Davranış).
Agonist (çe) Davranış: (Bkz. Rekabetçi Davranış).
Ağır Zekâ Geriliği: [Serious-heavy imbecility //
Schwere Geistesbehinderung]: 20 veya daha düşük bir zekâ bölümü ile
açıklanan zekâ geriliği düzeyi.
Ağıt: [Elegy // Elegie; Klagelied]: Ölen bir
kimsenin iyi hâllerini ve onun ölümünden duyulan acıları dile
getirmek maksadıyla (ilâhi-kaside şeklinde) matem içinde ve gözyaşı
dökülerek (çoğu zaman kadınlar tarafından) söylenen tesirli sözler.
Ahbap-Çavuş Kapitalizmi (Eş-Dost Kapitalizmi): [Crony
capitalism // Kumpelkapitalismus]: Serbest Pazar ekonomisinin
hususiyetlerine sahip gibi görünen, ancak tamamen idareci elitin
kendi mensuplarının, yakınlarının, yandaşlarının finans sektörü başta olmak
üzere bir çok iktisadi ve ticari alanda kirli ve gayri hukuki ilişkilere
girdikleri, ihale yolsuzluklarının diz boyu olduğu ve bütün bu
yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin, ‘usulü dairesince’ ve(ya) ‘hukuk’a
uygun hale getirilerek, iktidardaki siyasi kadroların sevk ve iradesiyle
yürütüldüğü, daha çok eş-dost ilişkilerine ve adam kayırmacılığına
dayanan kurumsallaşmış ekonomik model.
Ahde Vefâ: [Keep one’s word// Worttreu; Wort
halten]: Bir sosyal ahlak terimi olan ahde vefa, va’d edileni yerine
getirme anlamına gelir.
Ahî Birliği (Ahîlik; Ahî Teşkilatı): [“Ahi”
community; Turkish-Islamic guild; Ahi-Order // “Ahi” Gemeinschaft; Türkisch-Islamische
Zunft; Ahi-Orden]: Selçuklu ve Osmanlı toplumunda tarım
dışı üretim kesimini meydana getiren, Türk toplumunun ekonomik ve
sosyo-kültürel hayatını tanzim eden, esnaf ve zanaatkâr
zümresinin içinde örgütlenen teşkilât. // 13. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar
Anadolu'daki esnaf ve sanatkârlar birliklerine verilen isimdir.
Ahî Teşkilatı: (Bkz. Ahî Birliği).
Ahî: [Brother; Member of a Turkish-Islamic guild
// Bruder; Mitglied einer Türkisch-Islamischen Zunft]: Arapça bir kelime
olan Ahî, Türkçe'de kardeş mânâsına gelmektedir. Bir teşkilât terimi olarak
Anadolu'da "eli açık, cömert, yiğit" anlamında kullanılmıştır.
Ahîlik Ahlâkı:
[Morals of “Ahi” Community // Die guten Sitten einer “Ahi” Gemeinschaft]:
Ahilik birliğinin, doğruluk ve bağlılığa dayanan meslek ahlâkıdır.
Ahlâk (Hulk): [Morals; Morality // Sitte]: Arapça
bir kelime olan ahlak (hulk) kökünden, “yaratılış (fıtrat)”
manasına gelen “hılk” ve “yaratılmış” veya “yaratıklar”
manasına gelen “halk (toplum)” türemiştir. Dolayısıyla,
toplum, fıtrat ve ahlâk arasında tabii bir bağlantı vardır. Buna
göre, ahlak, toplumların yaratışlarına, yani fıtratlarına uygun olan
veya olmayan davranış biçimlerinin bütünüdür.
Ahlâk Bilimi: (Bkz. Ahlâk; Ahlâk Türleri).
Ahlâk Eğitimi: [Morals education // Sittenlehre]:
Güzel Ahlakın ve iyi huy sahibi olmanın nazari (teorik) bilgilerini ve
sosyal hayattaki önemini öğretmek-öğrenmektir.
Ahlâk Ekolleri: [Schools of ethics // Etihkschulen]:
Ahlâk anlayışında ve özelliklerinde geliştirilen değişik ilmî görüşler ve
kollar.
Ahlâk Felsefesi: [Philosophy of ethics //
Philosophie der Ethik]: Davranış bilimini, felsefî yönleriyle
ele alan, üstün ve insanî hayatın, nazarî (teorik) ve amelî (pratik)
yönlerini ortaya seren, güzel ahlâkın neden ibaret olduğunu araştıran
bir disiplindir.
Ahlâk Olgunluğu: [Moral ripeness //
Sittlichkeitsreife]: Bir kişinin veya bir topluluğun genel ahlâk kaidelerine
göre doğru ve yanlış davranışlar konusunda akla uygun kararlar verebilmesi
için, erişmesi gerekli olan asgarî psiko-sosyal gelişme seviyesi.
Ahlâk Sosyolojisi: [Sociology of Ethics; Moral
Sociology // Soziologie der Ethik; Moralsoziologie]: Toplumlardaki
sosyal gruplardaki ahlâkî ölçü ve kaidelerinin, bilhassa toplum
bütünü içindeki yeri ile oluşum, işleyiş ve değişimini, düzenlilikleri
içinde inceleyip açıklamayı hedefleyen genel toplumbilim dalının bir alt
disiplinidir.
Ahlâk Türleri: [Types of ethics // Ethikformen]:
Ahlâk konusunun ve ilminin eğitim ve öğretimini kolaylaştırmak, bilgilerin
akışını ve değerlendirilmesini, sebep ve neticelere daha kolay ulaşabilmek
maksadıyla ahlâk olgusunun sınıflandırılması.
Ahlâkî Davranışlar (Ahlakî Fiiller) : [Ethical
behaviour // Sittliches Benehmen]: Ahlaki davranışlar, Tefrit
ve ifrata yönelmeyen, daha çok itidal üzerine bina edilmiş,
adab-ı muaşeret çerçevesinde yerine getirilen terbiyeli, kibar,
güzel ve takdire değer hareketlerin bütünüdür. // Ahlâkî davranışlar, daha
çok güzel ahlâk kurallarına uyan tavırlar olmasına karşılık, ahlakî
fiiller, hem bu kurallara uyan, hem de uymayan bütün davranış biçimleri
olabilir.
Ahlâkî Ferdiyetçilik: (Bkz. Ferdiyetçilik
Teorileri).
Ahlâkî Fiiller: (Bkz. Ahlaki Davranışlar).
Ahlâkî Hüküm: [Moral-ethical Judgement //
Ethisches Urteil]: Fertlerin, örgütlerin, toplumların davranışlarının
ve faaliyetlerinin ahlâki yönden yargılanması.
Ahlâkî İktisat: [Moral economy // Sittenökonomie]:
Güzel ahlâk anlayışının yanında ahlaki davranışların, ekonomide
geçerlilik kazanmasını isteyen iktisadi teori.
Ahlâkî Karakter: [Ethical character //
Charaktereigenschaft]: Kişinin davranışlarının, toplum
tarafından benimsenen, kabul edilen ahlâkî ölçüler, düsturlar ve(ya)
ilkelere göre değerlendirilmesi.
Ahlâkî Pazarlama (Pazarlama Ahlâkı): [Marketing
ethic // Marketingethik]: Alıcı ve satıcı olarak insanlar arası
mal ve hizmet değişiminde, yani pazarlama faaliyetlerinde
uyulması gereken ahlâkî kaideler.
Ahlâkî Teoloji: (Bkz. Teoloji).
Ahmak: [Idiot; Fool // Geistig beschraenkt; Idiot;
Dumm]: Genelde halk arasında geri zekâlı bir kişi için
kullanılan bir tabir. // Zekâ bölümü genelde 50 ile 70 arasında olan
zihinsel özürlü.
Ahmaklık: [Foolery // Dummheit]: Akılsızlık,
beyinsizlik, budalalık, zavallılık ve manevî yönden geri zekâlılık
anlamlarına gelmektedir.
Ahsen-i Takvim: (Bkz. İnsan).
AİDS: (Bkz. Cinsel Hastalık).
Aile Araştırma Kurumu: [Turkish Institution of
Family Research // Türkisches Familienforschungsinstitut]: T.C. Başbakanlığa
bağlı, Devlet Bakanlığınca temsil edilen bir kuruluştur.
Aile Danışma Merkezleri (Toplum Merkezleri): [Centers
for Family Consulting // Familienberatungszentren]: Sosyal değişim
sürecinin getirdiği ihtiyacın ve sosyal şartları karşılama ve çözümlemede
ailelere yardımcı olmak maksadıyla kurulan sosyal hizmet ve danışma
birimleridir.
Aile Eğitimi: [Family education //
Familienerziehung]: Aile üyesi adaylarının, sosyo-kültürel yönden
hazırlıklarını sağlıklı bir biçimde tamamlayabilmeleri için, örgün ve yaygın
eğitim yöntemleriyle yetiştirilmesidir.
Aile İçi Şiddet: [Violence in the family // Gewalt
in der Familie]: Eşler arası, anne-baba arası, veya ebeveyn-çocuklar (anne
ve(ya) babanın çocuklarına karşı veya çocukların ebeveynine karşı şiddet)
arası meydana gelen fizikî veya psikolojik anlamda güç ve kuvvet
kullanımının bütünüdür.
Aile Kaideleri: [Family rules // Familiennormen]:
Aile içinde geçerli olan ahlâkî kurallar. // Ailedeki
fertlerin birbirleriyle münasebetlerini düzenleyen temel inançlar ve
ilkeler.
Aile Kurumu: (Bkz. Aile)
Aile Modelleri: (Bkz. Aile Tipleri).
Aile Ödenekleri (Aile Yardımları): [Family
allowance // Leistungen für die Familie]: Aile politikaları çerçevesinde,
özellikle muhtaç olan ailelere dönük oluşturulan sosyal güvenlik
programları.
Aile Plânlaması Merkezi: [Centre for Family
Planning // Familienplanungszentrum]: Türkiye’de aile planlaması
hedeflerini gerçekleştirmek, ana çocuk sağlığı konularında ülkedeki durumu
ve sorunları göz önünde bulundurarak, bu konularda ilgili hedefleri
belirlemek, bu hedefler doğrultusunda plân ve programlar hazırlamak,
uygulamaya koymak, denetlemek, değerlendirmek, ülke çapında verilecek her
türlü ana sağlığı, çocuk sağlığı, aile plânlaması hizmetlerinde
koordinatörlük yapmak maksadıyla Sağlık Bakanlığı- Ana Çocuk Sağlığı ve
Aile Planlaması Genel Müdürlüğü’ne bağlı olarak kurulan merkezlerdir.
Aile Plânlaması: [Family planning //
Familienplanung]: Nüfusun doğurganlığını düşürmeyi gözeten hizmet
ve programlardır. // Her ailenin istediği kadar çocuk sahibi olması
düşüncesi ile her türlü doğum kontrolü tekniklerinin kullanılmasını
ve nüfus artış hızını kontrol altında tutulmasını öngören plânlı
programlardır.
Aile Politikası: [Family policy // Familienpolitik]:
Sosyal Siyaset kapsamında, huzurlu ve sağlıklı toplum tesis
etmek maksadıyla aileler ve aile fertleri için oluşturulan sosyal
program, eğitim, destek ve yardımların bütünüdür.
Aile Reisi: [Father of a family //
Familienoberhaupt; Familienvater]: Aile üyelerinin veya hane halkının
maddî-mânevi mesuliyetini üstlenmiş anne veya baba.
Aile Rolleri: [Family roles // Rollenverteilung in
der Familie]: Aile fertlerinin hangi durumlarda ne yapacaklarını
belirleyen ve herkesin bildiği bir düzen içinde gerçekleştirilen davranış
biçimleri.
Aile Sigortası: (Bkz. Birlikte Sigortalı Olmak).
Aile Sistemi: [Family system // Familiensystem]:
Aile sistemi ana, baba, kardeş varsa büyükbaba, büyükanne, teyze,
hala, dayı ve amca gibi aile içindeki fertlerin, birbirleriyle nasıl
etkileşimde bulunduklarını düzenleyen değer ve kaidelerin
tümüdür.
Aile Sosyolojisi: [Sociology of family //
Soziologie der Familie]: Toplum içindeki aile kurumunun yeri,
oluşumu, işleyişi ve değişimini inceleyen, genel sosyoloji ile dirsek
temasında olan özel sosyoloji dallarından biridir.
Aile Tipleri (Aile
Türleri-Modelleri): [Types of
family // Familienformen; Familientypus; Familiale Erscheinungsformen]:
Dünden bugüne, evlenme ve evlilik ile ilgili olarak şekilleri, yapıları,
boyutları, mâhiyeti ve özellikleri açısından ortaya çıkan değişik aile
modelleridir.
Aile Ücreti: (Bkz. Sosyal Ücret).
Aile Vakfı: [Family foundation // Familienstiftung]:
Aile fertlerinin, kendi belirledikleri ailevî hedefleri doğrultusunda
kurdukları vakıf.
Aile Yardımları: (Bkz. Aile Ödenekleri).
Aile:
[Family // Familie]: Süt veya kan bağı ile birbirine bağlı
insanlardan oluşan ve toplumun en küçük örgütlenmiş birimidir. // Aynı çatı altında yaşayan ve ev
içi kaynakları ve(ya) mesuliyetleri paylaşan insan topluluğu. //
Çocukların doğumu bakımı ve sosyalleşmelerini sağlayan,
üyelerinin sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılayan insan grubu.
Ailenin Korunmasına Dair Kanun: [Law in order to
protect the family// Gesetz zum Schutz der Familie]: Aynı aile
ortamında ve(ya) aynı çatı altında yaşayan, özellikle kadın ve çocukların
şiddete karşı korunmasını öngören 1998 tarih ve 4320 sayılı kanun.
Ait Olma Güdüsü: (Bkz. Güdü Türleri).
Akademi: [Academy // Akademie]: Bilim,
irfan ve sanatı yaşatmak, araştırmak ve geliştirmek maksadıyla
kurulan enstitü.
Akademik Hürriyet: [Acedemic freedom //
Akademische Freiheit]: İlmi çalışmalardan müspet neticeler elde etmek,
bilimin donmasının önlenmesini sağlamak ve toplumun alışılmış,
kalıplaşmış görüşler dışında yeni fikirleri ve buluşları duyup, öğrenme
imkanından ve fırsatından mahrum edilmemesi maksadıyla bilim adamlarına
tanınan serbestçe çalışma hakkı, araştırma ve fikir
beyân etme özgürlüğüdür.
Akıl Bozuklukları (Akıl-Ruh Hastalıkları): [Mental
diseases; Mental disorders // Geisteskrankheiten]: Aklî ve(ya) ruhî
yönden hasta olma hâllerden biri.
Akıl Hastası (Ruhsal Özürlü): [Mentally
handicapped; Mentally deranged Person; Lunatic // Geisteskranke Person]:
Değişik sebeplerle ruhî ve aklî özelliklerinde, hayatın gereklerine
uyamayacak düzeyde devamlı olarak beceri ve fonksiyon kaybı gösteren, normal
dışı davranışlarda bulunan, birbirine zıt düşünce ve fikirlerde, akıl
ve mantıkla bağdaşmayan görüş beyânlarında bulunan, ruhen/aklen hasta olan
ve bundan dolayı da sürekli olarak bakıma muhtaç kişidir.
Akıl Sağlığı Yönetimi: [Management of
psychohygiene // Psychohygieneverwaltung]: Akıl sağlığı sorunu olan işçinin,
bu sorununun işçi ve işveren üzerindeki etkilerini en aza
indirmek ve bu tür bir sorun sebebiyle işten kalan işçinin yeniden üretime
kazandırılması için ilgili hizmetlerin, kişilerin, tekniklerin ve
malzemenin etkili bir biçimde kullanılması için geliştirilen sistemdir.
Akıl ve Ruh Sağlığı (Hıfzısıhha; Psikohijiyen): [Psychohygiene;
Public hygiene // Psychohygiene; Volkshygiene]: Akıl-ruh
hastalıklarının herhangi birisine yakalanmama durumu. Akıl sağlığından
bahsedebilmek için, akıl-ruh hastalığının olmaması kendi başına yeterli
değildir. Ayrıca, kişi hayatının bütün alanları ile aynı ölçüde başa
çıkabiliyor ve bu alanlarda mesuliyet üstlenebiliyor olmanın getirdiği bir
iyilik hâli hissedebilmelidir.
Akıl: [Understanding; Reason; Sense // Verstand;
Sinn]: Gözlemleyerek, düşünerek, tefekkür ederek, mukayese
yaparak, hayal ederek, eğitim alarak veya nasihat dinleyerek, iyiyi
kötüden, güzeli çirkinden ayırt edebilecek derecede elde edilen zihni
kabiliyetlerin ve anlama-kavrama becerilerinin bütünüdür.
Akılcı Ahlâk Ekolü: (Bkz. Ahlâk Ekolleri).
Akılcılık: (Bkz. Rasyonalizm).
Akıllı İnsan (Pozitif İnsan): [Sensing person //
Vernunftsmensch]: Myers ve Briggs’in, hadiselerin ve
nesnelerin ne olduğunu bilen, bilmek isteyen kişiler için kullandıkları
psikolojik bir insan tipidir.
Akika Kurbanı: (Bkz. Kurban).
Âkile Sistemi (Kefalet Sistemi): [Surety system //
Bürgschaftssystem]: İslam ceza ve sosyal hukukuna göre âkile, grup
üyelerinden (cemaatten) birinin, hata veya kasıt şüphesi ile bir
cinayet işlemesi halinde, vereceği diyeti veya “ğurre” denilen
tazminatı, usulü dairesince, grup üyelerinin içinde paylaştırarak
ödemektir. Buna göre, âkile müessesesi, özellikle kişinin adam öldürme,
yaralama veya herhangi bir suç teşkil eden bir fiilinden dolayı yargı
yoluyla mahkum edildiği diyetin (tazminatın) ödenmesinde, kendisiyle
birlikte yakın sosyal çevresi de malî nitelikte bir sosyal
dayanışmaya girmektedir.
Âkile: (Bkz. Âkile Sistemi).
Akkültürasyon: (Bkz. Kültürel Kaynaşma).
Akraba (Hısım): [Kin // Verwandte]: Gerek aynı
soydan gelen insanlar, gerekse evlenen insanlar arasındaki yakınlık.
Akraba Evliliği: [Kin marriage // Heirat unter
Verwandten]: Çeşitli evlilik bağlarıyla akraba olan kimselerin;özellikle
yeğenlerin birbirleriyle arasındaki evlilik.
Akrabalık (Hısımlık): [Kinship // Verwandschaft]:
Aynı soydan gelen veya evlilik münasebeti ile birbirine bağlanan
kişiler arasında meydana gelen sosyal yakınlık münasebeti.
Akrabalık Hakları: (Bkz. Sıla-i Rahim).
Akran Grubu: [Peer group // Gleichalterige Gruppe]:
Eşit olanları ve çoğunlukla delikanlıların grubu veya ekibi. Başka bir
ifadeyle akran grubu, eşit sosyal statüde ve aynı yaşta olan insanların
oluşturduğu grup.
Aksiyoloji (Değerler Felsefesi). [Axiology //
Axiologie]: Ontoloji ve sansüalizme karşı olan aksiyoloji,
değerler üzerinde her çeşit düşünceyi kabul eden felsefî bir doktrindir.
Aksiyom (Müteârefe): (Bkz. Agnostisizm).
Aksiyon Felsefesi: [Action philosophy //
Aktionsphilosophie]: Düşüncenin, aksiyonla, yani hareketle olan
münasebetlerini, hayatın (varlığın) bir kriteri ve pratiğin bir ilmini (veya
bilginin birliğini) teşkil edecek bir biçimde inceleyen felsefî bir
doktrin.
Aktif Emek Piyasası Politikası: (Bkz. Aktif
İstihdam Politikaları).
Aktif İstihdam Politikaları (Aktif Emek Piyasası
Politikaları; Plânlı Emek Piyasası Ekonomisi): (Bkz. İstihdam
Politikaları).
Aktif İşsizlik: [Active unemployment // Aktive
Arbeitslosigkeit]: Çalışabilecek durumda olanların iş
bulamamalarından dolayı ortaya çıkan bir işsizlik türü.
Aktif Nüfus: [Active population // Aktive
Bevölkerung]: (Bkz. İşgücü).
Aktif Olmayan Nüfus: [Non-active population //
Nicht-aktive Bevölkerung]: (Bkz. Gayrî Faal Nüfus).
Aktif Sigortalı: (Bkz. Sosyal Sigortalı).
Aktivite Teorisi:
[Theory of activity // Aktivitaetstheorie]:
"Sosyal Hayattan Kopma Teorisi"nin
doğrudan karşıtı olarak Robert Havighurst tarafından 1963 yılında
geliştirilmiş bir nazariyedir. Buna göre yaşlı insanlar, yaşlılık
hallerinde de aktif bir sosyal hayat sürdürmeleri mümkündür.
Alakasızlık: (Bkz. Apati).
Alan Araştırması (Katılımcı Gözlem): [Field
research; Field study // Feldstudie]: Bir hadisenin veya durumun, içinde yer
aldığı bütünlükten koparılmadan ve tabiî ortamını bozacak bir tecrübî
müeyyide tatbik edilmeden, lâboratuar dışında belirli, somut örnekler
üzerinde incelenmesi.
Alan Fobisi: (Bkz. Fobi Türleri).
Alan Teorisi: [Field theory // Feldtheorie] Ferdin
çevresindeki hadiseler arasındaki etkileşimlerin önemini
ortaya çıkaran bir psikolojik kuram (teori).
Alay (İstihza): [Derision; Mockery; Ridicule //
Spott; Verspottung; Hohn]: Şahsiyeti gelişmemiş, sosyal ahlâk
esaslarını benimseyememiş kişilerin, başka insanları maskaralığa
alıp, gönüllerini kırmaları ve üzmeleri şeklinde tezahür eden kötü bir
haslet ve çirkin bir davranış biçimidir.
Alçakgönüllülük: (Bkz. Tevazu).
Algılama Çatışması: (Bkz. Çatışma Türleri).
Algılama: (Bkz. İdrak).
Alım Gücü: (Bkz. Satın Alma Gücü).
Alınganlık: [Sensivitiy // Empfindlichkeit]:
İnsanın, benliğine güveninin eksikliğinden dolayı, kendisine
yöneltilen tenkitlere karşı kırılganlık ve aşırı tepki göstermesi hâli.
Alışkanlık: (Bkz. İtiyat).
Alışkanlıklar: [Habit // Gewohnheit]: Öğrenilen
şeylerin, çok kere tekrarlanarak, âdeta kendiliğinden meydana gelen
davranışlar.
Âlim: (Bkz. Bilim Adamı).
Aliyenasyon: (Bkz. Yabancılaşma).
Alkol: (Bkz. Koruyucu Sağlık Politikaları;
Sağlık).
Alkolizm: [Alcoholism // Alkoholismus]: Alkollü
içkilere bağımlı olma neticesinde ortaya çıkan ruhî, zihnî ve bedenî
hastalık.
Alman İşsizlik Sigortası: (Bkz. İşsizlik
Sigortası).
Alsheimer Hastalığı: [Alzheimer illness //
Alzheimer Krankheit]: Günlük hayatın her zamanki gibi olağan bir şekilde
sürdürülmesini engelleyen ilerleyici bir beyin hastalığıdır. Artan yaşlı
nüfusla birlikte teknolojinin ve sanayiinin geliştiği ülkelerde gittikçe
artan bir seyir içindedir.
Alt Dil: [Sublanguage // Subsprache]: Bir toplumun
hâkim lisanından farlılıklar gösteren ve bir sosyal grup, etnik grup,
azınlık veya alt kültür tarafından kullanılan lisan.
Alt Grup: [Subgroup // Subgruppe]:Bir toplum
içinde genellikle kabul edilen kişilere veya hâkim kültüre tam uyum
sağlayamamış bir grup.
Alt İşveren: (Bkz. Taşeron).
Alt Kültür: [Subculture // Subkultur]: Ana hâkim
kültür kalıbından bölgelere göre değişen farklı bir sosyal hayat
tarzıdır.
Alt Sınıf: [Underclass // Unterklasse]: Toplumsal
hiyerarşinin en alt kısmında yer alan, genelde çalışma imkanı
olmayan, daha çok marjinal işlerde aktif olan ve kendine özel bir “fakirlik
kültürü” taşıyan sosyal tabaka.
Alternatif Sosyal Hareket: [Alternative social
movement // Alternative soziale Bewegung]: Grup üyeleri tarafından iyi
olarak kabul edilen insanlardaki belli bazı eksiklikleri düzeltmeyi
hedefleyen bir sosyal harekettir.
Altrüizm: (Bkz. İsar).
Altyapı: [Infrastructure // İnfrastruktur]: (Bkz.
Sosyal Sabit Sermaye).
Amâle: (Bkz. Ecir).
Ambargo: [Embargo // Embargo]: Askerî, iktisadî
veya siyasî sebeplerden ötürü, bir başka ifadeyle bir ülkeye bu yöntemlerle
baskı yapmak veya cezalandırmak maksadıyla bir malın alım satımını ve
naklini engelleme, kısıtlama veya durdurmaya yönelik tedbirler.
Ambivalens (Çiftedeğerlik): [Ambivalence //
Ambivalenz; Doppelwertigkeit]: Ferdin, ruhunda aynı şeye veya aynı
kişiye karşı birbirine zıt duygu, düşünce, tutum ve
davranışta bulunmasıdır.
Amel: (Bkz. Emek).
Amele Birliği: [(Turkish-Ottoman) Labour Union //
(Türkische-Osmanische Arbeiterunion)]: 10.09.1921 tarih ve 151 sayılı “Ereğli
Havza-i Fahamiyesi Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun”
çerçevesinde kömür işçilerinin çalışma şartlarını düzenlemek,
bazı sosyal risklere karşı “İhtiyat ve Teavün Sandığı”
aracılığıyla yardım yapmak maksadıyla kurulan örgütlü bir meslek dayanışma
birliği veya sigortasıdır.
Amele: [Worker, Labour // Arbeiter]: Eskiden,
bağımlı çalışanlar için kullanılan bir terim. // Osmanlı toplumunda çalışan
kesim ve özellikle işçiler için kullanılan ad. // Emeğini, işverene
kiralayan, ücret karşılığı çalışan kişi.
Amelî Ahlâk: (Bkz. Ahlâk Türleri).
Amel-i Salih:
[Good action // Gute Tat]: Bir İslâm
ahlâk terimi
olan amel-i salih, hayırlı, iyi, güzel, uygun veya yararlı iş, faaliyet
anlamlarına gelir.
Amel-i Talih:
[Bad action //
Schlechte Tat; Schlechtes Benehmen]:
Amel-i Salih’in
zıddı olan amel-i talih,
sosyal ahlâk esaslarına
uymayan bir davranış
biçimi, yaramaz
iş
veya makbul olmayan bir amel-fiildir.
Amin Alayı: [Amen parade for children //
Amenprozession für Kinder]: Osmanlı döneminde mektebe (okula) ilk defa
gidecek çocuklar için tertiplenen dualı merasim.
Amnezi: (Bkz. Hafıza Kaybı).
Amoralizm: [Amoralism // Amoralismus]: Ahlâka
aykırı olmamakla beraber, ahlâkla ilgilenmemek ve ahlâkî normları, hayat
kaideleri olarak benimsememek fikrine dayanan felsefî doktrin.
Amorf: [Amorph // Amorph; Gestaltlos]:
Şahsiyeti gelişmemiş ve bu sebepten
dolayı da büyük ölçüde temel insanî özelliklere sahip olmayan, sathî bir
şekilde sosyal çevresinin etkisinde
kalan kişi.
Ampirik (Deneysel; Tecrübi; İhtibarî): [Empirical
// Empirisch]: Kurumsal tartışma, mantık veya düşünce yerine müşahedelerle
veya deneylerle ispatlanmış olgulara dayalı olan.
Ampirik Sosyal Araştırma: [Empirical social
research // Empirische Sozialforschung]: Sosyal bilimlerde, sosyal
gerçekleri tespit etmek, bunlara bir izah getirmek, sosyal bağlamda ortaya
atılan teori ve hipotezleri, elde edilen bilgi ve belgelerle tetkik
etmek ve gerektiğinde yeni teoriler geliştirmek maksadıyla pratik tecrübeye
dayanan araştırma yöntemlerin bütünüdür.
Ampirik Sosyoloji: [Empirical sociolgy //
Empirische Soziologie]: Sosyal hayatın iktisadî, hukukî, ailevî,
siyasî vb. yönlerini inceleme sırasındaki durumu ampirik tekniklerle
açıklayan sosyolojik çalışma.
Ampirizm (Deneycilik; Tecrübecilik; İhtibar): [Empiricism
// Empirismus]: İdrakın temellerini sadece tecrübe ve deneyde
gören bir düşünce.
Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Plânlaması Genel Müdürlüğü:
(Bkz. Aile Plânlaması).
Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezi: (Bkz.
Aile Planlaması Merkezi).
Ana Dil: [Mother tongue // Muttersprache]:
Herhangi bir millet mensubunun henüz daha bebekken anasından, babasından,
aile fertlerinden ve sosyal çevresinden duyduğu sözler, kelimeler ve bu
kelimelerden oluşmuş cümleleri meydana getiren kelime hazinesinin bütünüdür.
Ana Nesli
(Ana Soylu Miras; Ana Soyluluk): [Matrilineal descent // Matrilineale
Abstammung]: Akrabalık ve soyun, bir annenin ailesi tarafından
sürdürülmesi ve bu özelliğin anadan kıza geçmesi. Ana soylu mirasta,
mülk veya soyadı, kadın soyuna göre belirlenmektedir.
Ana Soylu
Miras: (Bkz. Ana Nesli).
Ana
Soyluluk: (Bkz. Ana Nesli).
Ana Yüreği (Anne Sevgisi; Analık Duygusu-Dürtüsü):
[Maternal drive; Maternal instincts; Motherliness; Motherly love //
Mutterseele; Mutterliebe]: Herhangi bir canlı türünün dişisinin yavrularını
beslemek, barındırmak, korumak gibi davranışlarını ortaya çıkaran dürtü.
Anadolu Kadınlar Birliği: (Bkz. Bacıyan-ı Rum).
Anadolu Türkü: (Bkz. Manav).
Anaerkil (Maderşahi) Aile: (Bkz. Aile Türleri).
Anaklitik Depresyon: [Anaclitic depression //
Anaklitische Depression]: Hayatın ilk 6 ayında normal bir sosyal
münasebet içinde bulunduğu sırada annesinden uzaklaştırılan ve büyük
ölçüde anne sevgisinden mahrum edilen çocukta görülen bir
depresyon türüdür.
Analık (Doğum) İzni: [Maternity leave //
Mutterschaftsurlaub]: Çalışan kadınların hamile olmaları halinde, doğum
öncesinden başlamak üzere, kendilerine, çoğu zaman ücretli olmak üzere,
belirli bir süre için verilen izin.
Analık (Doğum) Parası: [Maternity benefits-pay-allowance
// Mutterschaftsgeld]: Analık Sigortası kapsamında çalışan sosyal
sigortalı kadınların, analık sebebiyle çalışmadıkları her gün için günlük
ödenek kazancının 2/3 üzerinden geçici olarak (3 ay), yani doğum izni
boyunca aldıkları iş göremezlik ödeneğidir.
Analık Davranışı: [Maternal behaviour; Motherly
behaviour // Verhalten der Mutter; Mütterliches Verhalten]: Annenin
dünyaya
çocuk getirmesi, onu beslemesi, koruması, bakması ve yetiştirmesiyle
ilgili davranış.
Analık Riski: [Maternity risk; Motherhood risk //
Mutterschaftsrisiko]: Gebelik döneminde, doğum sırasında veya sonrasında
ortaya çıkabilecek tehlikeler.
Analık Sigortası: [Maternity insurance //
Mutterschaftsversicherung]: Sigortalı olarak çalışan kadınların veya
sosyal sigortalı erkeğin eşinin analık (gebelik) hallerinde, kendilerine
Analık Yardımları çerçevesinde belirli sosyal haklar tanımak
maksadıyla 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununda yer alan bir
sigorta koludur.
Analık Yardımları: [Maternity benefits-assistance
// Hilfe für die Mutter; Mutterschaftshilfen]: Sosyal sigortalı olarak
çalışan kadına veya sosyal sigortalı erkeğin eşine, analık halinde yapılan
yardımların ve kendilerine tanınan hakların tümüdür.
Analiz ve Sentez: [Analysis and synthesis //
Analyse und Synthese]: Bir bütünün düşüncede ya da gerçekte kurucu
parçalarına ayrılması ve bu parçaların kullanılarak bütünün yeniden
kurulması.
Analiz: (Bkz. Sosyal Analiz).
Analoji: [Analoji // Analogie]: Benzerliğe dayalı
bir çıkarım türü. // Bir şeyi diğeriyle ölçmek.
Anamal: (Bkz. Kapital).
Anamalcılık: (Bkz. Kapitalizm).
Anarşi: (Bkz. Anarşizm).
Anarşizm (Anarşi): [Anarchism // Anarchismus]:
Yunanca "anarchia"dan türemiş olan bu kelimenin orijinal anlamı, "otorite
ve hükümetin olmaması" biçimindedir. // Klâsik siyasî felsefeciler
de bu kelimeden ilham alarak anarşiyi, "toplumların,
idareciler olmadan da var olabilen bir sistem" olarak tanımlamışlardır.
Anavatan: (Bkz. Ülke).
Anayasal Devlet: [Constitution state //
Verfassungsstaat]: Plüralist, temsil ve katılıma dayalı, hukukun
üstünlüğünün geçerli olduğu, insan haklarının uygulandığı, din ve
vicdan hürriyetinin güvence altına alındığı, azınlıkların haklarının
korunduğu, parlamentonun ve siyasî iktidarın güç ve yetkilerinin
sınırlandırıldığı bir devlet.
Anayasalı Devlet: [State with constitution //
Staat mit Verfassung]: Çoğu kez sembolik olarak bir anayasaya sahip olan
ve/fakat anayasanın muhtevasını ve yapısını, gerek devletin güç ve
yetkileri, gerekse insan haklarının tanzimi açısından demokrasi
ve hukuk kurallarına göre düzenlemeyen bir devlet.
Angarya: [Forced labour // Zwangsarbeit]: Bir
işin, birilerince (işveren veya devlet), rızaları alınmadan ve
ücret verilmeden başka birilerine zorla yaptırılmasıdır.
Anguas: [Anguish // Anguisch]: Aşırı
kederlenme ve üzüntüden kaynaklanan fiziki ve (ya) ruhi
ıstırap ve sancılar.
Animizm (Animatizm): [Animism; Animatism //
Animismus]: Lâtince "anima" (ruh) kelimesinden türemiş ve
insanda olduğu gibi birçok maddî-tabiî nesne ve hayvan tipinin de ruhî
veya mukaddes bir şeyle donatıldığını iddia eden görüş.
Anket: [Questionnaire; Inquiry // Enquete; Umfrage;
Erhebung]: Sosyal araştırmalarda kullanılan bir soruşturma aracıdır. //
Belli bir mevzuda, çok sayıda kişinin ya da sosyal grubun fikirlerini almak
üzere müracaat edilen bir araştırma tekniğidir.
Anksiyete: [Anxiety // Angst; Beklemmung]: Klinik
bulgu vermeyen ve/fakat kaygı, endişe, mânâsız korku, takıntılar,
panik ataklar, rahatsızlık duygusu ve strese bağlı olarak ortaya çıkan
uykusuzluğun ve yorgunluk halinin birlikte görüldüğü akıl sağlığı
bozukluğudur.
Anlak: (Bkz. Zekâ).
Anlam: (Bkz. Mânâ).
Anne Sevgisi: (Bkz. Ana Yüreği).
Anomali: (Bkz. Anomi).
Anomi (Anomali; Kuralsızlık; Kaidesizlik;
Kanunsuzluk): [Anomaly // Anomie; Anomalie; Regelwidrigkeit
Gesetzlosigkeit]: Belirlenen yoldan, yöntemden ve gâyeden sapıp, kaidelere
ters davranarak, hedefin ötesinde, çoğu zaman hedeflenmeyeni ve beklenmeyeni
bulma (Anomali). // Sosyal ve manevî değerlerin zayıfladığını,
fertler arasında sosyal dayanışmanın azaldığını gösteren
anormal-karışık bir güvensizlik ortamıdır.
Anomik Kentleşme: [Anomalous urbanization //
Anomische Verstaedterung]: Kentleşme ile birlikte değerlerin ve sosyal
kaidelerin işlerliğini yitirmesi sonucunda ortaya çıkan yabancılaşma
ve ruhî bunalım.
Anormal (Sapkın): [Abnormal // Anormal]:
Ortalamadan veya belli bir kuraldan uzaklaşmış olma.
Anormal Davranış Psikolojisi: [Abnormal behaviour
psychology // Anormale Verhaltenspsychologie]: Toplum değerlerine
ters düşen davranışları tanımlayan, araştıran, anlamaya çalışan ve ruhsal
sebeplerini inceleyen psikoloji dalıdır.
Antagonizm (Sosyal Gerginlik): [Antagonism //
Antagonismus; Feindseligkeit]: Fert, zümre ve(ya) sosyal sınıfların
(genç-yaşlı, işçi-işveren, idareci-idare edilen) birbirine karşı veya
bunların bir fikre, ideolojiye, düzene karşı düşmanca bir tavır içine
girmeleri.
Anti Sosyal Davranış: (Bkz. Asosyal Davranış).
Anti Sosyal Şahsiyet: (Bkz. Asosyal Şahsiyet).
Anti Sosyal: (Bkz. Asosyal).
Anti-Damping Vergisi: [Anti-damping tax // Anti-damping
Steuer]: Değişik alanlarda damping uygulamalarına imkan veren ve bundan
dolayı da dış ticarette haksız rekabet sağlayan ülkelere karşı
uygulanan koruyucu gümrük vergisi.
Anti-Natalist Politikalar: [Anti-natal
politics // Anti-natalistische Politiken]: Değişik politikalar aracılığı ile
nüfusu azaltmaya yönelik tedbirlerin bütünüdür.
Antiteizm: (Bkz. Teizm).
Antrometri: [Anthrometric // Anthrometrie]:
İnsan vücudunun ve organlarının ölçümü ve organlarının birbirleriyle
olan bağı-oranı ile ilgilenen bir bilim dalıdır.
Antropofaj: (Bkz. Kannibalizm).
Antropojeni: [Anhropogenesis // Anthropogenie]:
İnsanın ilk defa ortaya çıkışını ve yaratılışını konu eden bilim
dalı.
Antropoloji (İnsanbilim; Beşeriyat; İnsan Tarihi
İlmi): [Anthropology // Anthropologie]: İnsanla ilgili sosyal,
kurumsal ve benzer yapıları sistematik şekilde ve karşılaştırmalı
olarak inceleyen bilim dalı.
Antropoloji Türleri: [Types of anthropology //
Anthropologiezweige]: Antropoloji bilimi içinde yer alan değişik dallar.
Antropometri: [Anthropometric // Anthrometrie]:
İnsan bedenini ve kafasını ölçen, buradan değişik ırklarla ilgili
anatomik bilgileri bir araya getiren ve bunları sınıflandırmaya uğraşan
(fiziki) antropolojinin bir dalıdır.
Antropomorfizm (İnsan Şekilcilik): [Anthrophomorphism
// Anthropomorphismus]: “Antropo”, insan ve “morf”,
şekil; antropomorfizm ise “insan şekilcilik” demektir. //
Psikoloji felsefî ve dinî anlamda bu terim, Tanrıyı (Yaratanı),
insan veya hayvan (yaratık) şeklinde düşünmek ve tasavvur etmektir.
Apartheid: (Bkz. Ayrımcılık).
Apati (Duyumsamazlık; Alakasızlık; Duygusuzluk;
Lakaytlık): [Apathy // Apathie; Teilnahmslosigkeit]: Bir insanda,
sosyal grupta veya toplumda nesnelere, hadiselere veya diğer
insan, grup ve toplumlara karşı her hangi bir his, ilgi ve coşku
uyanmamasına yol açan durum.
Aptal: [Ideot; Stupid // Ideot]: Geri zekâlı. //
Ahmak. // Bön. // Zekâ düzeyi 25 ve altında olan zihnî özürlü.
Araç: (Bkz. Vasıta).
Arasta: [Ottoman bazaar // Osmanischer Basar]:
Üstleri örtülü, önleri saçaklı dükkânlardan meydana gelen çarşı (Bedesten).
Araştırma Teknikleri (Araştırma Yöntemleri): [Research
methods // Forschungsmethoden]: Deneysel (olgusal) malzemeyi toplamak
için kullanılan değişik inceleme ve araştırma metotlarıdır.
Araştırma Yöntemleri: (Bkz. Araştırma
Teknikleri).
Araştırma: [Research // Untersuchung; Forschung]:
Bir ilmî konu hakkında veya bir meseleyi, sağlam delillere dayandırarak,
çözmek maksadıyla bilgi toplama ve bunları değerlendirme.
Araştırma-Geliştirme (AR-GE): [Research-Development
// Forschung-Entwicklung]: Teknoloji alanlarında (örn. otomatikleşme,
bilişim, nükleer, gen, ulaşım, elektronik haberleşme, biyoloji)
bilimsel-teknik bilgi, buluş ile deneysel geliştirmenin ilerlemesine
ve daha faydalı-pratik-yeni uygulamaların-usûllerin kullanımlarına yönelik
sistemli çalışmaların bütünüdür.
AR-GE: (Bkz. Araştırma-Geliştirme).
Arızî Gelir: [Accidental-extraordinary income //
Zufaelliges-Ausserordentliches Einkommen]: Sürekli olmayan kaynaklardan
sağlanan ve kişilerin normal tüketim harcamalarında önemli bir değişiklik
meydana getiren gelir.
Arızî İşsizlik: (Bkz. İşsizlik Türleri).
Ârif: (Bkz. İrfân).
Aristokrasi (Asiller Zümresi; Asılzadegan): [Aristocracy
// Arsitokratie]: Eski Yunanca'da "aristos" (en iyi) ve "kratein"
(güçlü olma) kelimelerinden türeyen aristokrasi, herhangi bir sebepten ötürü
imtiyazlı-ayrıcalıklı bir grubun hakimiyetine dayanan
devlet ve idare biçimi veya ülkenin soylular sınıfı tarafından idare
edilmesidir.
Aristokrat (Asilzade; Beyzade): [Aristocrat //
Aristokrat]: Aristokrasiye mensup bir kişi.
Arka Bölge: (Bkz. Şahsî Alan).
Arkadaş Sevgisi: [Companionship; Comradeship //
Kameradschaft]: Arkadaşlar arasında görülen karşılıklı dayanışma, sabır,
anlayış, fedakarlık, tolerans ve sevgi.
Arkadaşlık (Dostluk): [Friendship // Freundschaft]:
İki insanın, his, inanç, huy, mizaç, dava ve(ya) meslek
açısından gönül birliği içinde olmaları ve birbirlerine bağlı olarak
müşterek hareket etme kabiliyeti göstermeleridir.
Arkeoloji: [Archeology // Archaeologie]: Eski
medeniyetlere ait kültürel varlıkları inceleyen bir bilim
dalıdır.
Arpa Emini: [Horse-attendant // Pferdepfleger]:
Osmanlı Devletinde Tanzimat'a kadar saray ahırlarında beslenen atlara,
saman, arpa ve diğer yemlerini temin eden yetkili kişi.
Arpalık: [Allowance for Ottoman officials //
Geldleistung für Honorierung des Osmanischen Beamtentums]: Osmanlı
Devletinde başlangıçta at besleyen ve atlarla savaşa katılan askerlerin
hayvanlarına verilen arpa parası (yolluk; harcırah) iken daha sonra başta
ilmiye (ulema) ve kılıç (seyfiye-ordu) sahiplerine olmak üzere, vazife
başında olan bazı devlet görevlilerine, aynî veya nakdî tahsisat veya
ek bir gelir biçiminde bir yapılan ödemelerdir.
Arta Kalan Refah Modeli: [Residual welfare model
// Residuales Wohlfahrtsmodel]: Sosyal güvenlik yöntemlerinden sadece
sosyal yardımın uygulanması gerektiğini savunan bir sosyal güvenlik
modelidir.
Artan Oranlı Vergi (Müterakki Vergi): [Progressive
tax // Progressive Steuer]: Vergi tabanı arttıkça vergilendirme oranının da
yükseldiği vergi türü.
Arzuhal: (Bkz. Dilekçe).
Asabiyet: [Partiality; Group feeling; Relationship
// Parteilichkeit; Gruppengefühl; Verwandschaft]: Mahiyet itibariyle "sinirlilik"
olarak tek mânâ verilmesine karşılık, psiko-sosyal ve sosyolojik
boyutu itibariyle asabiyet, "kendi akraba, vatan, din ve
milliyetini aşırı derecede kayırma gayreti" biçiminde tanımlanabilir.
Bir başka ifadeyle, kan bağı bulunan akrabaların veya başka bir sebeple
aralarında fikrî yakınlık bulunanların herhangi bir dış tehlikeye veya
muhaliflere karşı birlikte hareket etmelerini sağlayan birlik, beraberlik ve
dayanışma duygusudur.
Asalak: (Bkz. Tufeyli).
Asâlet (Asillik; Soyluluk): [Nobility // Vornehme
Abstammung; Adel]: "Esaslı, köklü, soylu, nesep sahibi" gibi
anlamlarına gelen asâlet, sosyal ahlâk esasları (kahramanlık,
fedakârlık, merhamet, yardımseverlik, hamiyet, özveri gibi)
çerçevesinde şahsiyetli insana yakışan soylu ve yüce
davranışlardır.
Asetizm: (Bkz. Zühdiye).
Asgarî Çalışma Yaşı: [Minimum of working age //
Mindestarbeitsalter]: Çocuğun, ekonomik sömürüye ve her türlü tehlikeli işte
veya eğitimine zarar verecek veya sağlığı veya bedenî, zihnî, ruhî, ahlâkî
veya sosyal gelişmesi için zararlı olabilecek nitelikte çalıştırılmasına
karşı, işe kabul için bir yaş sınırının konulmasını öngören bir hüküm.
Asgarî Geçim Düzeyi (Asgari Hayat Standardı; Kefaf
Sınırı): [Subsistence level // Mindestlebensunterhalt]: Kişinin,
hayatını insanlık haysiyetine yaraşır bir biçimde devam ettirebilmesi,
sağlıklı bir ortamda, huzurlu ve gelecek endişesi duymadan yaşayabilmesi,
temel insanî ihtiyaçlarını karşılayabilecek seviyede elde edeceği en düşük
gelir miktarı ile sağlayabileceği en düşük geçim seviyesi.
Asgari Hayat Standardı: (Bkz. Asgari Geçim
Düzeyi).
Asgarî Ücret Tespit Komisyonu: [Commission of
fixing the minimum wages // Kommission zur Feststellung des Mindestlohns]:
Asgari ücreti, kanunen tespit etmekle yetkili olan kurul.
Asgarî Ücret: [Minimum wages; Subsistence level;
Wage floor // Garantierter Mindestlohn-Grundlohn]: Çalışanları korumak ve en
düşük geçim düzeyini sağlamak maksadıyla ödenmesi gereken en az ücret.
Asiller Zümresi: (Bkz. Aristokrasi).
Asillik: (Bkz. Asâlet).
Asilzadegan: (Bkz. Aristokrasi).
Asimilasyon (Özümseme): [Assimilation //
Assimilation]: İki veya daha fazla kişinin, yani grubun, bir diğerinin
davranış normlarını kabul edip uygulamasıyla gerçekleştirilen bir sosyal
süreçtir.
Asker Ailelerinden Muhtaç Olanlara Yardım Hakkında
Kanun: (Bkz. Muhtaç Asker Ailelerine Yardım).
Askerî Sınıf: (Bkz. Osmanlı Toplumu).
Asosyal (Anti Sosyal): [Antisocial // Antisozial;
A’sozial]: Sosyal olmayan, sosyal dışı, topluma ait değerlere ve kurallara
aykırı olan.
Asosyal (Anti-Sosyal) Davranış (Asosyal Ahlak; Kötü
Ahlâk; Sû-i Hulk; Sû-i Ahlâk): [Antisocial behaviour // Antisoziales (asoziales)
Verhalten; Asozialitaet; Schlechtes Benehmen]: Sû-i Hulk veya
Sû-i Ahlâk, kötü ahlâk, ahlâk kötülüğü anlamına
gelmektedir, yani dine, edebe, ahlâka, fazilete
yakışmayan olumsuz sosyal davranışların bütünüdür.
Asosyal (Anti-Sosyal) Davranış Biçimleri: [Types
of antisocial behaviour // Antisoziale Verhaltenstypen]: Asosyal ve
gayri ahlaki olarak kabul edilen, genelde eğitim ve
terbiye noktasında tam olgunlaşamamış ve asosyal insanlar
tarafından icra edilen olumsuz tutum ve davranışların
bütünüdür.
Asosyal (Anti-Sosyal) İnsan: [Antisocial person //
A’sozialer Mensch]:Toplum değerlerine ve kurallarına uy(a)mayan,
belirli ölçüde davranış bozukluğu gösteren, sosyal ahlâk esaslarına
riayet etmeyen ve sosyal sorumluluk açısından zayıf bir kişi.
Asosyal (Anti-Sosyal) Şahsiyet: [Antisocial
personality // Antisoziale Persönlichkeit]: Toplumun kural ve
kanunlarına uy(a)mayan, kendini dizginley(e)meyen, çekinme ve kontrol
özellikleri olmadan toplum değerlerine ters biçimde davranan
psikopatik kişilik türüdür.
Asosyal Ahlak: (Bkz. Asosyal Davranış).
Assosiyasionizm: (Bkz. Çağrışımcılık).
Asteni: [Astheny // Asthenie; Schwaeche]:
Genelde psişik uyarım eksikliğinden ileri gelen, zafiyet, halsizlik, zihin
yorgunluğu şeklinde tezahür eden psiko-organik güçsüzlük.
Astenik Yüz: [The face of a asthenic person //
Gesicht eines Asthenikers]: Görünüm olarak, ince uzun, solgun, zayıf ve
keskin yüz hatlarına sahip bir insan tipidir. Diğer
özellikleri: 1.) Kafa çevresi küçüktür. 2.) Alın dar ve çekiktir. 3.) Baş,
gür saçlıdır.
Aşağı Sınıf: (Bkz. Sınıf Yapısı).
Aşağılık Kompleksi (Duygusu): [Inferiority complex
// Minderwertigkeitskomplex]: Kişinin, kendisini bazı bakımlardan yetersiz
hissetmesi ve kendisine olan öz güvenini yitirmesi.
Aşamalar Teorisi (Merhaleler Nazariyesi): [Theory
of development stages // Entwicklungsstufentheorie]: Tarihî vetire içinde
her toplumun sosyo-ekonomik kalkınması, belirli merhalelerden
geçeceğini ve temel hususiyetleriyle bu merhalelerin her toplum için aynı
olacağını ileri süren nazariye.
Aşar (Öşür): [Islamic tithe // Islamische
Zehntenabgabe]: Osmanlı Devleti’nde tarım gelirlerinden ayni olarak
ve genelde onda bir (1/10) oranında alınan bir vergi türü. // Toprağını
işleyen reaya sınıfının, üründen pay biçiminde ödemiş olduğu bir vergidir.
Aşevi: (Bkz. İmaret).
Aşık: (Bkz. Saz Şairi).
Aşırı Düşkün Aile:
(Bkz. Aile Tipleri).
Aşırı İstihdam: [Overunemployment //
Überbescheftigung]: Ekonomide bütün üretim faktörleri (emeğin) tam çalışma
halinde bulunduğu halde, yine de tatmin edilmeyen taleplerin mevcut
olmasıdır.
Aşırı Kentleşme: (Bkz. Sanayi Dışı Aşırı
Şehirleşme).
Aşırı Koruma: [Overprotection; Exaggerated care //
Übertriebene Fürsorge]: Bir kimseye karşı onu hayatın etkilerinden ve
faaliyetlerinden uzak tutacak derecede gösterilen aşırı sevgi,
şefkat ve itina (özen).
Aşırı Laik Devlet: (Bkz. Laiklik Türleri).
Aşırı Uyarılma: [Overstimulation //
Überstimulation]: Organizmanın normal davranışa geçebilmesi için,
gerekenden çok fazla uyarılması.
Aşırı Uykuculuk: [Hypersomnia // Hypersomnolente
Erscheinung]: Sıkıntı ve psikolojik rahatsızlık veren, gerçeklerden
çoğu zaman kaçmayı sağlayan aşırı ve denetlenmesi zor olan uyuma arzusu.
Aşırı Uysallık: [Overconformity // Übertriebene
Fügsamkeit]: Yetkili kişilerin istek ve emirlerine karşı aşırı uysallık
gösterme ve girişkenlikten mahrum olma durumu.
Aşırı Yönetilen Toplum: [Overmanaged society //
Übertriebene Volksverwaltung]: İdarecilerin toplum üzerindeki denetim
mekanizmasının yoğun olduğu bir idari sistem.
Aşırılık: (Bkz. Mâsiyet).
Aşk (Sabâbet): [Love // Liebe]: Sabâbet,
şiddetli sevgi anlamına gelip, aşk kelimesi ile eş
mânâlıdır. // Arapça “ışk” kelimesinden türeyen aşk
ise, lafzı olarak “şiddetli ve aşırı sevgi”, “bir insanın, sevdiğini
candan-gönülden sevmesi”, “sevgilisinden başka güzel görmeyecek kadar ona
düşkün olması” ve “sevgide ölçüyü aşma” anlamlarına gelir.
Aşure: Kameri takvime göre muharrem ayının 10.
günüdür. // Muharrem ayının 10. gününden itibaren hayır (iyilik)
işlemek ve gönül almak maksadıyla, müslümanlar tarafından “aşure” adı
verilen bir tatlının pişirilerek komşulara ve yakın sosyal çevreye
dağıtılması geleneğidir.
Ata Kültü: (Bkz. Atalara Tapma).
Atâ: (Bkz. Atiyye).
Ata: (Bkz. Şeyh).
Ata: [Ancestor // Ahn; Vorfahr]: Göktürk
Yazıtlarında "atı" olarak geçen bu kelime, daha sonraları Selçuklu
Türkler devrinde "atabek" şeklini almış ve genellikle hoca,
muallim (öğretmen), mürebbi (terbiyeci; çocuk bakıcı), baba, dede,
tecrübeli, gün görmüş, ihtiyar, ak saçlı-ak sakallı nurlu kişi, bilgin,
din alimi ve tasavvuf ehli için kullanılmıştır.
Ataerkil Aile: (Bkz. Aile Tipleri).
Ataerkil Soy Sistemi: [Patrilineal descent system
// Patrilineal Ahnensystem]: Neslin, erkek tarafından devam ettirildiği, her
alanda erkek egemenliğine dayanan ve çocukların erkek tarafına ait
olduğu kabul edilen sosyal sistem.
Ataerkil: [Patriarchal // Patriarchalisch]:
Aile içindeki en yaşlı erkeğin diğerlerinden daha fazla söz sahibi
olması. (Bkz. Aile Tipleri).
Ataerkillik: [Patriarchy // Patriarchat]: Kelime
olarak ataerkillik, “babanın egemen oluşu”; “erkek hakimiyeti”
anlamlarına gelir. // Ailede ve sosyal hayatta daha çok
erkeğin sözü geçtiği bir sosyal sistem.
Atalara Tapınma (Ata Kültü): [Ancestor cult //
Ahnenkult]: Özellikle tarımla uğraşan ilkel toplumlarda ataların
yardımlarını sağlama ve hatıralarını tazeleme maksadıyla onlara yemekler,
meyveler, içkiler sunma; kurbanlar kesme; yontularını, maskelerini yapma;
adlarına ve hatıralarına büyük taşlar dikme; dini merasimler ve
ayinler düzenleme adetlerin ve inançların bütünüdür.
Atalet: [Laziness // Faulheit]: Tembellik,
uyuşukluk, boş gezmek veya bilinçli işsizlik anlamlarına gelen
atalet, geniş mânâda yapmamız gereken bir işi yapmamız gerektiği zamanda,
yapmamız gereken yerde veya yapmamız gerektiği gibi yapmamamızdır.
Atalık: [Ancestry // Abstammung; Ahnen]: Geçmiş
nesillerin aile bağlarını oluşturan evlilik veya kan
akrabalığı.
Atasözü: [Proverb // Sprichwort]: Geçmiş
nesillerin, çeşitli tecrübeler sonunda varmış oldukları hükümleri,
öğüt ve örneklemeler yoluyla halka aktaran anonim nitelikteki özlü
söz. // Atalardan veya atadan kalan hikmetli, ibretli ve
mânâlı söz.
Ateizm: (Bkz. Teizm).
Ateizm: [Atheism // Atheismus]: Din dışı. //
Dini ve(ya) Yaratanı tanımayan inanç-görüş.
Ateş Fobisi: (Bkz. Fobi Türleri).
Atipik Çalışma:
(Bkz.
Esnek Çalışma).
Atiyye (Atâ): [Good deed; Benefit; Donation;
Favour // Wohltat; Gunstbezeugung]: Sözlükte, “ihsan,
lütuf, bağış” anlamına gelen atiyye, muhtaçlara-fakirlere
yapılan yardım ve destektir.
Atiyye-i Seniyye: [Sultan’s good deed; Relief-fund
(poor-box) of the Ottoman Empire // Wohltat des Sultans; Armenfonds des
Osmanischen Staates ]: ”Padişahın verdiği bahşiş” veya “Padişahtan
gelen lütuf-ihsan (iyilik)-yardım” anlamına gelen atiyye-i
seniyye, Osmanlı Sarayının denetiminde kullanılan bir kamusal sosyal
yardım ve teşvik fonudur.
Atlantik Paktı: [Atlantic Pact // Atlantik Pakt]:
Amerikan devlet başkanı Roosevelt ile İngiliz başbakanı Churchill tarafından
kurulan ve 2. Dünya Savaşı sonu şartlarını, yeni sosyal güvenlik
düzenlemeleri ile iyileştirilmesini öngören uluslar arası bir sözleşmedir.
Paktta, herkese daha iyi çalışma şartları, daha fazla sosyal güvenlik
ve ülkeler arası iktisadî işbirliği gibi bazı temenniler yer
almaktaydı.
Atletik İnsan Tipi: [Athletic human type //
Athletischer Menschentyp]: Alman bilim adamı (nöroloji ve psikiyatri
profesörü) Dr. Ernest Kretschmer (1888-1964) tipolojisinde geniş
omuzlu, gövdesi iyi gelişmiş, boynu kalın, karınsız, ince belli ve kasları
gelişmiş olan bir beden yapısına sahip insan tipi. Kretschmer’e göre
bu yapıda olan kişiler, çoğu zaman çekingen ve idealist bir ruh
yapısına sahiptirler. (Bkz. Mezomorf; Atletik Yüz).
Atletik Yüz: [Athletic face // Athletisches
Gesicht]: Görünüm olarak, uzun, yumurta biçiminde, kaba hatlı, iri kemikli
bir başa sahip olan insan tipidir.
Auguste Compte Ekolü: (Bkz. Ahlâk Ekolleri).
Avam: [Common people // Gemeines-niedriges Volk]:
Kelime olarak “halk”, “halkın aşağı tabakası” veya “sıradan
insanlar” anlamına gelir.
Avârız Vakıfları: [Special Ottoman foundation for
helping one another // Besondere Osmanische Stiftung für Hilfsbedürftige]:
Osmanlı Devletinde köy ve mahallelerde, halkın ve
özellikle muhtaçların bir takım temel ihtiyaçlarının
karşılanması için kurulan vakıflardır.
Avârız: [Extraordinary tax in Ottoman Empire //
Ausserordentliche Steuer im Osmanischen Reich]: Osmanlı Devletinde,
özellikle savaş zamanlarında, vergilendirilebilir hânelerden (avârız
hânesi), yani kazanç elde eden aile reisinden alınan bir vergi
türüdür.
Avcı ve Toplayıcı Toplum: [Hunter (and collector)
tribe // Jeaegervolk]: Hayatlarını avlama ve bitki toplama ile sürdüren
ilkel insan topluluğu.
Avrât: (Bkz. Kadın).
Avrupa Birliği: (Bkz. Avrupa Ekonomik Topluluğu
Antlaşması).
Avrupa Ekonomik Topluluğu Antlaşması (Roma Antlaşması;
Avrupa Birliği): [Convention of European Economic Community // Vertrag
der Europaeischen Wirtschaftsgemeinschaft]: Altı Avrupa ülkesinin
katılmasıyla 25.03.1957 tarihinde Roma'da imzalanan ve Avrupa Birliğinin
oluşturulmasını öngören antlaşmadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi: [European
Convention on Human Rights // Europaeische Konvention zum Schutz der
Menschenrechte und Grundfreiheiten]: İnsan Hakları Evrensel Beyânnâmesindeki
temel hak ve hürriyetleri, bazı müeyyidelere bağlama maksadına yönelik
olarak Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan, 1950'de Roma'da
kabul edilen, 1953'de yürürlüğe giren ve imzacı devletlere hukukî
mükellefiyetler getiren uluslar arası bir sözleşmedir.
Avrupa Konseyi: [Council of Europe // Europarat]:
Hükümetler arası işbirliğini tesis etmek ve Avrupa ülkeleri arasında sosyo-ekonomik
gelişmeyi sağlamak maksadıyla Batı Avrupa’nın 10 demokratik ülkesi (Türkiye
dahil) tarafından 1949 yılında Londra’da kurulan siyasi bir teşkilattır.
Doğu Blok ülkelerinin de demokratikleşmesi ile beraber, Avrupa Konseyine üye
olmak için müracaat eden devletlerin sayısı arttığı içi, bugün Konseyin üye
sayısı 33’ün üzerindedir.
Avrupa Sendikalar Konfederasyonu: [European Trade
Union Confederation (ETUC) // Federation der Europaeischen Gewerkschaften ]:
Batı Avrupa’da başlayan iktisadî bütünleşme hareketlerinin bir sonucu
olarak, “genelde Avrupa’da özelde ise Avrupa Topluluğu ve Avrupa Serbest
Ticaret Birliği dahil tüm Avrupa kurumları nezdinde işçilerin sosyal,
iktisadî ve kültürel menfaatlerini korumak ve geliştirmek ve bütün bunların
yanında Avrupa^da demokrasiyi korumak ve güçlendirmek” maksadıyla 1973
yılında Avrupa bölgesi için kurulan uluslar arası bir işçi örgütüdür.
Avrupa Sosyal Fonu: [European Social Fund //
Europaeische Sozialfonds]: AB’nin mali organlarından olan ve 1960 yılında
kurulan Avrupa Sosyal Fonu’nun ana görevleri şunlardır: Birlik içinde
istihdamı artırmak, işsizliği önlemek-azaltmak, genç işsizlere iş
imkanları sunmak, genç girişimcilere mali ve teknik destek sağlamak, mesleki
hareketliliği hızlandırmak, meslekî eğitimi yaygınlaştırmak, işsiz
işçilerin yeniden işe yerleşmelerinde yardımcı olmak. (Bkz.
Sosyal Avrupa).
Avrupa Sosyal Güvenlik Kodu: [European Social
Security Code // Europaeisches Sozialsicherheitsabkommen]: Sosyal
Güvenliğin Asgarî Normlarına İlişkin 102 sayılı ILO Sözleşmesi esas
alınarak, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan ve 17.03.1968
tarihinde yürürlüğe giren çok taraflı uluslar arası sosyal güvenlik
sözleşmesidir.
Avrupa Sosyal Güvenlik Sözleşmesi: [Convention on
European Social Security // Konvention zur Sozialen Sicherheit in Europa]:
Uluslar arası sosyal güvenlik alanındaki bu belge, Türkiye'nin de
katılmasıyla 14.12.1972'de Paris'te imzalanmış ve 01.03.1977 tarihinde
yürürlüğe girmiştir.
Avrupa Sosyal Şartı (Avrupa Sosyal Hakları
Sözleşmesi): [European Social Charter // Europaeische Sozialcharta]:
Avrupa Konseyi çerçevesinde 18.10.1961'de İtalya'nın Torino kentinde
imzalanan ve 26.02.1965 tarihinde beş üye devletin onaylamasından sonra
yürürlüğe giren uluslar arası sosyal güvenlik sözleşmesidir.
Ayaklanma: [Rebellion; Revolt // Rebellion;
Revolte; Aufstand]: Kişilere, mülkiyete, düzene, devlet memurlarına,
siyasî elite ve(ya) azınlıklara yöneltilen, kanun dışı nitelikteki bir
şiddet patlamasıdır.
Ayaktakımı: (Bkz. Güruh).
Âyân: [Landed proprietor in Ottoman Empire //
Grundbesitzer im Osmanischen Reich]: 17. yy.’dan itibaren Osmanlı toplumunda
bir mahallî güç olarak ortaya çıkan bir sosyal tabaka.
Aydetik Hayal: (Bkz. Tasavvur).
Aydın (Münevver; Entelektüel; Alim; Arif): [Enlightened;
Intellectual // Intellektuelle]: Kendi sosyal değerleriyle barışık olan,
toplumun kültürel, sosyal ve fikri gelişimine yardımcı olan ve bunun için de
gerektiğinde mevcut hakim iktidarı veya ideolojiyi eleştiren zihni
meşguliyetleri yoğun bir insan.
Aydın Kesim: [Intelligentsia // Intellegenzler]:
19. yüzyılın sonuna doğru Fransa’da oluşturulmuş bir kavram olarak aydın
kesim, bir toplumda bilim, kültür ve sanat ile yakın ilgisi bulunan
fertlerin oluşturduğu bir sosyal gruptur.
Aydınlanma Çağı: [Age of Enlightment //
Aufklaerungsjahrhundert]: Batı dünyasında, Rönesans ve reform
hareketleriyle başlayarak, ağırlıklı olarak 18. asırda önceleri kilisenin
dogmalarına karşı bir başkaldırı niteliğinde iken zamanla, dinin
(kilisenin) yol göstericiliğini reddeden ve insanın ilerlemesinin
ancak akıl ve bilim sayesinde gerçekleşebileceğini kabul eden
zihni bir anlayışın meydana geldiği dönem.
Aydınlanma: [Enlightenment; Illumination //
Aufklaerung]: Akıl ve rasyonalitenin uygulanmasıyla, gerçekliğin
hakiki tabiatını arama projesi.
Ayin: [Religious ceremony // Religiöse Zeremonie]:
Bir cemaatin (dinî grubun) veya topluluğun üyelerinin, ibadet
etmek maksadıyla gönüllü bir biçimde bir araya gelerek, düzenli ve sistemli
olarak yaptıkları biçimselleşmiş ve/fakat mânâlı davranış
türleri. (Bkz. Din; Kült; Tekke).
Aylık: [Monthly salary // Monatsgehalt; Monatslohn]:
Devlet tarafından hak sahibi olan belirli kişilere veya
sosyal gruplara her ay düzenli olarak verilen para.
Ayna Benlik: [Mirror (Looking-Glass) Self //
Spiegel-Ego]: Ferdin, "benlik" kavramını geliştirirken kendine
yapılan davranışları da dikkate alarak, kendi iç dünyası hakkında
karar verme sürecidir.
Ayne’l-Yakîn: (Bkz. Yakîn; Bilgi).
Aynı İnancı Paylaşanlar Grubu: [A group sharing
equal belief // Gruppe, die den gleichen Glauben teilt]: Resmi dini
kurumların dışında, aynı dini inançları, tarikat ekolünü veya manevi
değerleri paylaşan insanlar tarafından kurulmuş dini
organizasyondur.
Aynî Haklar: [Rights in kind // Sachrechte]:
Kişinin, doğrudan doğruya eşya ile ilgisinden kaynaklanan, başkalarına karşı
eşya cinsinden öne sürebileceği haklardır.
Aynî Ücret: [Wage in kind // Sachlohn]: (Bkz.
Ücret Türleri).
Aynî Yardım: [Aid-payment-performance in kind;
Public relief // Sach-Naturalleistungen]: Mal veya eşya olarak yapılan her
türlü yardım.
Aynileştirme: (Özdeşleme).
Ayrıcalık: (Bkz. Adam Kayırma).
Ayrılan Karşılıklar: (Bkz. Karşılıklar).
Ayrımcılık: [Discrimination // Diskriminierung]:
Latince “discriminare” (bölmek, ayırmak, ayırt etmek) kelimesinden
gelen ayrımcılık, genelde yaş, fizikî yetenekler, sınıf, etnik köken,
cinsiyet, ırk ya da din ayrımına dayalı haksız muamelelerin tümü için
kullanılan bir terimdir.
Azamî Sosyal Fedakârlık: (Bkz. İsâr).
Azgelişmiş Ülke: (Bkz. Gelişmekte Olan Ülkeler).
Azgelişmiş Ülkeler: [Underdeveloped countries;
Less developed countries // Unterentwickelte Laender]: Sanayileşmiş ülkeler
dışında kalan, kişi başına düşen reel gelir düzeyinin nispi olarak düşük ve
ekonomik büyümenin yavaş olduğu ülkeler.
Azgelişmişlik: [Underdevelopment //
Unterentwicklung]: Geri kalmışlık. Gelişmemişlik. Gelişememişlik. //
Sanayileşememiş, tarımda makineleşmeye geçememiş, şehirleşme ve genel nüfus
içinde okuma yazma oranının düşük olduğu, bilimsel ve sanatsal etkinliklere
fazla kaynak ayıramayan ülke ya da bölgeleri, gelişmiş kapitalist ülkelerden
ayıran özellik.
Azınlık (Ekalliyet): [Minority // Minderheit]:
Çoğunluğa göre, bir toplumda yaşayan ve bazı temel hak ve
mahrumiyetlere katlanmak mecburiyetinde olan dinî ve(ya) etnik azınlık.
Azim:
[Determination //
Entschlossenheit]: Sözlükte "ısrarla istemek, kastetmek, kesin karar
vermek, niyet, sabır, irade, aceleci olmamak" gibi mânâlara gelen azim,
genelde hayırlı-faydalı bir işi-fiili gerçekleştirmek veya zararlı bir
işi-fiili gerçekleştirmemek konusunda gösterilen sebat ve kararlılıktır.
|