Sosyal
Politika ve Yaşlılık
Dr.Mehmet AYSOY
Sosyal politikanın temel amacını, değişik risklere karşı
toplumda zayıf kesimlerin güvenceye alınması oluşturur. Bu bağlamda
sosyal politikanın üç temel değerden esinlendiği söylenebilir:
Bunlar özerklik, hakkaniyet ve toplumsal bütünleşmedir. Sosyal
dışlanma ile mücadele, toplumsal aidiyet ve güven sosyal politikanın
hedefleridir.
Konuya ülkemiz açısından yaklaşıldığında ise daha
başlangıçta derin bir sosyal politika sorunundan ve bu sorunun
belirlediği kurumsal sorunlardan söz edebiliriz. Ülkemizde sosyal
politika “sosyal yardım” merkezli geleneksel bir yapı taşımaktadır.
Bu bağlamda da yaşlılık, özürlülük, çocuk ve kadın gibi temel
alanlar yoksulluk bağlamına indirgenerek ya da ilintilendirilerek
konu edilebilmektedir. Ayrıca dezavantajlı gruplara yönelik
hizmetlerin kurumlaşmasına dikkat edildiğinde de karşımıza yine
geleneksel yaklaşımın ürünü olan “kurum temelli” hizmet anlayışının
yer aldığı belirgindir.
Dünyada ise geleneksel sosyal politikanın yerini “aktif
sosyal politika” almaktadır. Bu yaklaşıma göre kamu
idareleri sosyal politikanın tek aktörü değildir. Sosyal alanda
önemli roller üstlenebilecek, hatta sosyal korumanın finansmanına ve
uygulamasına katılabilecek bir çok sosyal grup bulunmaktadır. Bu
doğrultuda özel sektör sosyal hizmetlerin sunumuna geniş ölçüde
katılabilir. Çocuk bakımından yaşlılara ve özürlülere
götürülebilecek çeşitli hizmetlere kadar özel sektör kamu sektörü
yanında değişik seçenekler sunarak önemli işlevler yerine
getirebilir. Sosyal politikalarda ortaya çıkan bu iradi yaklaşım,
bireylerin gelecekten beklentilerini artırmak için onların
kapasitelerine yatırım yapılması gerekliliğine vurgu yapmaktadır. Bu
yeni yaklaşım, hükümetlerce sosyal yardımları azaltan, vergi
gelirlerini artıran, daha geniş anlamda yoksulluğu ve sosyal
dışlanmayı önleyerek uyumlu bir toplum öngören sosyal politikalara
yatırım yapılmasının daha yararlı olduğu anlayışına dayanmaktadır.
Söz konusu politikalar toplumu oluşturan birey ve grupların sosyal
ve ekonomik yaşama tam olarak katılmalarını özendirmektedir. Bu
yaklaşım toplumun üyesi olarak bireylerin ve grupların hak ve
yükümlülüklerinin tanınmasına dayanmakta ve hayatın risklerine karşı
kişileri korumanın ötesinde mümkün olduğu kadar onların
kapasitelerine yatırım yaparak, tüm yaşam boyunca potansiyellerini
gerçekleştirmelerine çalışmaktadır. Bununla birlikte, bu yeni
yaklaşımın kabul edilmesi, toplumun dezavantajlı kesimlerinin
yoksulluğa karşı korunması ve gelir güvencesi sağlanması gibi eski
sosyal politikanın izlediği amaçların terk edilmesi anlamına
gelmektedir. Bu çerçevede ülkemizde geçerli olan sosyal politika
anlayışı ve sosyal hizmetlerin yeniden gözden geçirilmesi
gerekmektedir.
Yaşlılık ülkemiz açısından yapılan nüfus projeksiyonları
dikkate alındığında AB ülkelerinin karşı karşıya bulunduğu olgunun
boyutlarına sahip değildir
. 2020 yılında Türkiye’de 65 ve üstü yaşlı grubunun
toplam nüfus içindeki oranı % 7.9 ile AB’nin en düşük düzeyinde
olması beklenmektedir. Buna karşılık bu oranın, AB’de ortalama
olarak % 21’e çıkması hesap edilmektedir (OECD; Taxing Wages
2003-2004; Şubat 2005). Ancak sosyal politikanın bir bütün olduğu ve
dezavantajlı gruplara yönelik yaklaşımların bu bütünün birer parçası
olduğu dikkate alındığında, ülke gerçeklerimize göre inşa edilmesi
gereken politikanın tüm sorun alanlarını kuşatması gerekmektedir.
Halihazır duruma dikkat edildiğinde güçlü bir aile dokusuna
vurgu yapılarak ele alınan sorunlar, “aile odaklı” bir politika ile
çözümlenmemektedir. Ek olarak kendi içinde ayrı değerlendirilebilir
olan sosyal olguların temelde ayrıştırılamaz olduğu, örneğin
özürlülük konu edilirken yaşlılığın dışarıda bırakılamayacağıdır
.
Sosyal olguların ele alınış biçimi çözüm modellerini
belirlemektedir. Bu anlamda da ülkemiz açısından yapılabilecek en
doğrudan tespit; “modernliğin ürünü sorunlara geleneksel
çözümler üretilmesi”dir. Ülkemizde yaşlılık konusunda bir çözüm
gibi görülen “huzurevi” modeli bu durumun en güzel örneğidir. Bir
tür bakım evi olarak nitelendirebileceğimiz bu kurumlar hem kurum
temelli anlayışın hem de sosyal dışlanmanın üretilmesinin
göstergeleri olarak bulunmaktadır.
Günümüzde söz konusu geleneksel yapılanmalar yapılan yasal
düzenlemelerle değiştirilmektedir. Yeni yasal düzenlemelerde aile
destek hizmetleri, evde bakım gibi yeni hizmet biçimlerinin yer
alması bu alanda devreye sokulan yeni bir politikanın yansımaları
olarak değerlendirilmelidir.
Bu bağlamda yaşlılık konusunda bu yıl gerçekleştirilen
kongreler
yanında DPT’nin “Yaşlılık Eylem Planı” çalışmaları devlet
düzeyinde önemli çalışmaların başlangıcı olma niteliğindedir.
Konuya AB süreci ekseninde yaklaşıldığında ise “yaşlı
hakları” önemli bir tema olarak karşımıza çıkmaktadır. AB Anayasa
metninde yer alan “Birlik, yaşlıların onurlu ve bağımsız bir yaşam
sürme ve toplumsal ve kültürel yaşama katılma hakları olduğunu kabul
eder ve bu haklara saygı gösterir.” İfadesi sosyal politikanın temel
bağlamını da belirlemektedir.
Bu çerçevede AB sosyal programlarında sosyal dışlanma ve
ayrımcılıkla mücadele çalışmalarının önemli bir boyutunu yaşlılık
oluşturmaktadır. Söz konusu programlara ülkemiz şubat 2003
tarihinden itibaren dahil olmasına karşın özelde yaşlılık konusunda
henüz belli bir çalışma ortaya koymamıştır.
Ülkemizde yaşlılar politikasının temel esasları belirlenirken,
yaşlılığın tüm tezahürleri ve boyutları dikkate alınmalıdır. (Aktif)
yaşlılar politikası, geleneksel anlamda sadece yaşlılara (maddî)
yardım politikası olarak algılanmamalıdır. Gelir yetersizliği
yanında yaşlıların bir çok sorunları mevcuttur: Örn.: Malullük gibi
gayri ihtiyari erken emeklilik; Yalnızlık ve sosyal dışlanma;
Toplumsal katılımın yetersizliği; Hastalıklar; Bakıma muhtaçlık
riski.
Toplumun yaşlanması ve yaşlılık sorunlarının gençler ve gelecek
nesiller açısından sadece toplumsal yük ve maliyet olarak da
değerlendirilmemelidir. Elbette yaşlılara dönük sosyal
transferlerdeki artış ve bakım hizmetlerine yönelik artan
oranlardaki altyapı giderleri kaçınılmazdır. Ancak, yaşlılar
politikasının da ekonomik büyümeye ve yeni iş imkânlarının
açılmasına katkıda bulunduğu gerçeği unutulmamalıdır.
Yaşlılar politikası açısından üç önemli boyut ortaya çıkmaktadır:
-
Yerel çalışmalar, gelecekte
de ağırlıklı olarak yardım ve destek programlarına yönelik
olması gerekmektedir. İleri yaşlılık, ailelerin değişen sosyo-ekonomik
yaşama şartları, konut durumu, yaşlı toplumun sosyo-kültürel
dışlanması gibi bir çok sorun daha belirgin olarak yaşanacaktır.
Buna karşılık sağlık, bakım, aile, sosyal güvenlik ve konut
alanında kişilerin bağımsızlığını sağlayan destek hizmetleri
verilmelidir.
-
Nesiller arası dayanışma
ruhuna ve sosyal barışa katkı sağlamak adına yaşlıların artan
potansiyellerinden daha çok yararlanılmalıdır. Bunun için bu
potansiyellerin gün ışığına çıkması özellikle iş hayatında,
sosyal aktiviteler alanında ve siyasî faaliyetlerde teşvik
edilmelidir.
-
Yaşlılar çalışmaları bütüncül
ve koordineli bir şekilde uygun kurum ve kuruluşlar aracılığıyla
organize edilmelidir.
Yaşlı nüfusun gelecekteki dağılımı ve yapısına göre mahallî sosyal
hizmet programları uygulanmalıdır. İleride daha çok tek başına
yaşayan yaşlılar ve bunlar arasında bayan yaşlılar olacaktır. Yaşlı
çiftlerin sayısı da artacaktır. Yakın sosyal ve enformel çevrenin
yaşlı sorunlarının çözümüne yönelik katkısı ise demografik
gerçeklerin yansımaları (çocuklu ailelerin sayısının azalması)
sonucunda gittikçe azalacaktır. Ayrıca aile fertlerinin ve tabiî ki
kadınların da hemen hepsinin çalışma hayatında bulunması ve bundan
dolayı yaşlılarla yeterince ilgilenememeleri, evlenmelerin veya
yeniden evlenmelerin azalması ve yaşlıların bilinçli olarak yalnız
yaşamak istemesi gibi faktörler de single yaşlıların sayısını
artıracaktır. Yabancı yaşlıların sayısı da ileride artacaktır.
Bu
tespitler, yerel sosyal hizmetlerin nicelik yönden artacağını ve
nitelik açıdan da kendi içinde detaylandırılması gerektiğini
göstermektedir. Yaşlılarla iletişim ve beşeri münasebetlerin
korunması ve geliştirilmesi, ev idaresi, ulaşılabilirlik,
katılımcılık, yaşlı danışmanlık hizmetleri, ölüme manevî refakat
hizmetleri, ileri yaşta olanlara dönük bakım hizmetleri gibi
çalışmaların-faaliyetlerin yeniden biçimlendirilmesi şarttır.
Farklı ihtiyaçlara dönük biçimlendirilmiş yaşlı hizmetlerinin iki
hedefi olmalıdır:
-
Yaşlıların özerkliği
çerçevesinde bağımsız yaşama kabiliyetlerinin korunması ve
artırılması.
-
Yaşlıların kaliteli bir
hayatın içinde bulunmalarının temini ve geliştirilmesi.
Her iki hedefin gerçekleştirilmesi, çoğu zaman konutların yapısı ve
özellikleri ile ilgilidir. Yaşlıların fizikî ihtiyaçlarını
karşılayan mekânların sayısı artırılmalı ve yaşlı dostu mahalleler
oluşturulmalıdır. Yaşlı konut politikaları bundan dolayı demografik
değişimleri dikkate almalı ve şu özellikleri içinde barındırmalıdır:
-
Özellikle fonksiyonel
yetersizlik içinde bulunan yaşlılara içinde yaşadıkları evlerde
sosyal koruma, kişiye ve eve (ev temizliğine) dönük bakım
hizmetleri sunulmalıdır.
-
Konut yapımı ve çevre
düzenlemeleri, kişiler arası sosyal diyalogu kolaylaştırmalıdır.
Gruplara dönük konutların projeksiyonu çizilmelidir.
-
Yaşlıların güvenliği temin
edilmelidir.
-
Yaşlıların mahremiyeti
korunmalıdır.
-
Konutlar sosyal nitelikte ve
ucuz olmalıdır.
-
Konutlara yakın çevrede
ihtiyaçların karşılanmasını sağlayan tesisler bulundurulmalıdır
(alış veriş yerleri, eczane, hastaneler, bakım merkezleri vb.).
-
Konutlar, teknolojik
gelişmelere paralel olarak haberleşme (iletişim kurma) ağı ile
donatılmalı ve acil durumlarda yaşlılara hemen ulaşılmalıdır.
Türkiye nüfusunun 2020 yılında tahminî olarak 87 milyon olduğunu
düşünecek olursak 65+ yaşlıların sayısının yaklaşık olarak 7 milyon
olacaktır. 2000 yılı istatistiklerine göre, şu anda bile 60 yaş ve
üzeri olanların (oranı % 8 olduğuna göre) sayısı 6 milyona yakındır
ve bu sayı 2020 yılında muhtemelen 12 milyon dolaylarında olacaktır.
Ülkemizde nüfusun 12.29’u özürlüdür. Bu veride özürlülük fonksiyon
kaybına göre değerlendirilmiştir ve özürlülerimizin %40’ı 65 yaş
üzerindedir. Bu veriden yola çıkıldığında AB ülkelerinde olduğu gibi
ülkemizde de -yaşlanma bir özür nedenidir- toplumumuz yaşlandıkça
özürlülük oranımız artacaktır.
“ISTANBUL DECLARATION ON GLOBAL AGING AND CARE”; Turkish Republic
Prime Ministry for Disabled People, The General Directore of Social
Services and The Child Protection Agency, International Association
of Gerontology, World Health Organization.
Ülkemizde sosyal politikanın “yaşlılık” açısından
çözümlenmesinde yasal düzenlemeler ve kurumsal yapılar dışında,
Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı ve Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü işbirliği ile 02-08 Mayıs 2005
tarihlerinde gerçekleştirilen “I. Uluslar arası Bakım Kongresi”
önemli bir referans niteliği taşımaktadır. Ülkemizde devlet
düzeyinde bir politika arayışı ve bu yönde de uluslar arası
işbirliği kurma girişimi olarak değerlendirilmesi gereken kongre,
sonucunda ortaya çıkan deklarasyon açısından da önemli bir başlangıç
anlamını taşımaktadır. Kongre katılımcılarının görüş birliği ile
kabul edilen konular hem kendi ülkemizde hem de dünyada “yaşlılık”
politikasının temel hedeflerini belirlemektedir. İstanbul
Deklerasyonu’na göre temel parametreler; Yaşlanma, gelişim
gündeminin en önemli parçasıdır. 2015 Yılına kadar bütün dünyada
yoksulluğun azaltılması isteniyorsa yaşlanma konusunun milenyum
gelişme hedeflerine dahil edilmesi için çaba harcanmalıdır. Yaşlı
popülasyonun büyük çoğunluğu ailelerine, toplumlarına ve
ekonomilerine kaynak oluşturmaktadır. İleri yaşlı ve özürlülerin
kültür ve cinsiyete duyarlı sosyal güvenlik sistemleri tarafından
korunma altına alınmaları gerekmektedir. Yaşlı hayatında en iyi
sigorta sağlıktır. Sağlık ve sosyal hizmetler bir bütün olarak ele
alınmalıdır. İç ve dış göç, yaşlıların kendi doğdukları yerlerden
uzaklaşmalarına ve riske maruz kalmalarına yol açmaktadır.
Yaşlılıkla ilgili politikalar ayrımcı olmadan ve sosyal sisteme
dahil edilerek etkin ve üretken yaşlanmayı sağlamalıdır, yaşlıların
yalnızca ihtiyaçlarının değil haklarının da olduğu unutulmamalıdır.
Geleceğin tüm profesyonelleri yaşlılığın çok yönlülüğü ile etkin
olarak uğraşmak için uygun eğitim almalıdır. Tüm toplumlarda aile,
bakıma muhtaç yaşlı kimseleri destekleyen en önemli kaynaktır ve
ailede bakımı sağlayanlar böyle bir temel rol oynamada
desteklenmelidir
Mehmet, Aysoy; Sosyal Politika
ve Özürlülük;
www.mehmetaysoy.com/
I. Ulusal Geriatrik Fizyoterapi Kongresi;
23-25
Eylül 2005;
Balçova Termal Otel – İZMİR.