aliseyyar@sosyalsiyaset.net

 

 

 

Makaleler ;

<<<Sosyal Siyaset Makaleleri

 

 

SINIRSIZ BÜYÜMENİN EKONOMİK, ÇEVRESEL ve KÜLTÜREL ETKİLERİ

 

Doç. Dr. Nazif GÜRDOĞAN

 

1. SINIRLI BİR DÜNYADA SINIRSIZ BÜYÜME OLMAZ

Değişik sektörlerde faaliyet gösteren özel ve kamu işletmelerinin ekonomik büyümeyi tek amaç haline getirmelerinin sonucu, üretilen ürün ve hizmetlerin parasal değeri yıldan yıla belirli bir oranda artıyor. Üretimde toplam maliyetleri düşürebilmek için, işletmelerin yatırımları genellikle büyük kentlerin çevresinde yoğunlaşıyor. Yatırımlar ekonomik büyümenin vazgeçilmez unsuru olarak kalmıyor, işletmelerin ve ülkelerin gelecekteki başarılarının da belirleyicisi oluyor.

Yeni yatırımlarla işletmeler üretim kapasitelerini artırırken, kentlerin çevresinde yoğunlaşan işletmelerle de kentlere her yıl yeni kentler ilave ediliyor. Bunun sonucu ülkeler, işletmeler, kentler, fabrikalar, yollar ve bütçeler her yıl bir önceki yıla oranla daha büyük bir hale geliyor.

Üretilen ürün ve hizmetlerin hacmini artırabilmek için; neyin, nerede, nasıl üretildiği değil, ne kadar üretildiği ve hangi reklam araçlarıyla, nasıl satılacağı daha çok önem kazanmaya başlamıştır. Çünkü ekonomik büyümede önemli olan, milli gelirin her yıl belirli bir hızla artmasıdır. Artık toplumların gelişmişlik düzeylerinin belirlenmesinde, hayatın kalitesinin ölçülmesinde, kişi başına düşen üretim ve tüketim istatistikleri kutsal ölçüler haline gelmiştir.

Üretimdeki artışlara paralel olarak, endüstriyel ürünler bir yandan bir örnekleşirken, diğer yandan da üretim rakamları büyük bir hızla artıyor. Bunun sonucu kentler ve binalar daha büyük boyutlarda yapılmak için, yıkılıp yeni baştan inşa ediliyor.

Oluşan ekonomik yapı içinde, sürekli artan üretim hacmi, zihinsel kültürel üretimden daha önemli kabul edildiği için, fabrikalar, otoyollar, hızlı trenler, bilgisayarlar ve nükleer santraller ilgi alanları ne olursa olsun, bütün uzmanların gözlerini kamaştırıyor. Büyük kentlerin gürültüsünden uzak, ihtiyaçlarını suni olarak artırmayan, iç zenginliği arayan kişiler, ekonomik büyümenin en büyük engeli olarak görülüyor. Çünkü ekonomik büyümenin hiç aksamadan sürekli olarak gerçekleşebilmesi için tüketicilerin sonu gelmez bir gösteriş tüketimi yarışma girmeleri gerekir. Tüketimin her yıl belirli bir oranda artabilmesi de, özel ve kamu işletmelerinin yatırımlarının yıldan yıla büyümesi zorunludur. Üretim ve tüketim ekonomik yapı içinde birbirini büyüten bir ilişkiyle biri ötekini kamçılar.

Ekonominin böylesine hacminin büyümesi bir yandan haberleşme ve ulaşım araçlarının gelişmesine diğer yandan yeraltı ve yerüstü kaynaklarının hızla tüketilmesine yol açıyor. Bu aslında, her yıl ekonominin hacminin belirli bir oranda artırılmasının doğal ve kaçınılmaz bir sonucudur. Oysa sınırlı bir dünyada yaşıyoruz. Sınırlı bir dünyanın kaynaklarına dayanılarak, sınırsız bir ekonomik gelişme sağlamak mümkün değildir. Ekonomi ve benzeri bilimlerin sınırsız büyüme ve sınırsız ihtiyaçlar varsayımına dayanması, ekonomik çevresel ve kültürel bunalımları yoğunlaştırmaktadır. Yapılan araştırmalar ekonomik büyüme hızı aynen devam ederse, önümüzdeki yüzyılda yenilenmeyen kaynakların bütünüyle tükeneceğini göstermektedir.

İnsanlık ilk defa uydu çalışmalarıyla dünyayı uzaydan görme imkanını elde etti. Dünyanın uzaydan küçük bir nokta olarak görülüşü, sınırlı bir büyüme olamayacağının bilincine varılmasını kolaylaştırdı. Artık bütün bilim dalları, çevre sorunlarıyla ekonomik büyümenin birbirinden ayrılmaz bir bütünün iki değişik yüzü olduğunu daha açık olarak görür hale geldi.

 

2. PAZAR EKONOMİSİNİN FİYATLARA YANSIMAYAN ETKİLERİ

Ekonominin düzenli bir biçimde büyüyebilmesi için, kişilerin gerek üretici, gerekse tüketici olarak, ellerindeki kaynaklan en verimli alanlarda değerlendirmeleri gerekir. Çünkü sınırlı bir dünyada yaşıyoruz, hem ülkelerin, hem de işletmelerin sahip oldukları kaynaklar belirlidir. Bu yüzden ne tüketiciler ne de işletmeler istedikleri her yatırımı gerçekleştirme imkanına sahipler. Bunun için hem kişiler, hem de işletmeler alternatifler arasında en uygun olanı seçme sorunuyla her zaman karşı karşıyadırlar. Pazar ekonomilerinde en uygun alternatifi seçmede fiyatlar oldukça Önemli bir rol oynar.

İster gelişmiş, isterse gelişmekte olsun, hiçbir ekonomide pazar ekonomisinin kuralları bütünüyle geçerli olmadığı gibi, uygulamada büyük azalmalar ortaya çıkar. Ancak pazar ekonomisi modeli ekonomik olayları açıklamada ve kavramada sağlıklı bir yaklaşım sağladığı için bugün de işlerliğini korumaktadır. Pazar ekonomisinin işleyişindeki aksaklıklar toplum ve çevre üzerinde ekonomik sosyal ve kültürel etkiler doğurur. Çünkü, işletmelerin çalışmaları ve insanların davranışları başka işletmeler ve kişiler, üzerinde hesaba katılmayan önemli olumlu ve olumsuz etkiler ortaya çıkarır.

Bir ürün yada hizmetin pazar ekonomisi içinde oluşan fiyatı, dışsal ekonomiler yüzünden bütün üretim maliyetlerini yansıtmaz. Çünkü Üretim sırasında kullanılan hava ve su gibi girdilerin pazar ekonomisi içinde oluşmuş bir fiyatı yoktur. İşletmeler ekonomik değeri yok kabul edilen bu girdiler için bir bedel ödemezler. İşletmeler kullandıkları su ve havanın çoğu kez bedelini ödemedikleri gibi, baca gazlan ve benzeri artıklarla çevreye verdikleri zararları da karşılamazlar.

İşletmelerin dışsal etkileri nükleer kazalarla daha bir önem kazandı. Çünkü nükleer kazalar milli sınırların dışına taşarak uzun dönemde çevreyle birlikte dünyadaki bütün canlı hayatını etkilemektedir.

Dışsal ekonomiler, bir işletmenin yada kişinin, başka işletmeler ve kişiler üzerinde üretim, gelir, boş vakit ve refah bakımından ortaya çıkardığı olumlu veya olumsuz etkiler olarak tanımlanır. Sözgelimi bir petrol rafinerisini yada petrokimya tesisinin artıkları havayı ve sulan kirletir. Kimyasal artıklar yüzünden canlıların hayatı tehlikeye girer. Aslında değişik dışsal etkiler bir üretim veya tüketim faaliyetinin sonucunda ortaya çıkar. Ve bu etkilerin pazar ekonomisi içinde oluşmuş bir fiyatı yoktur. Bu yüzden ortaya çıkan zararları bütün insanlar öder. Etkiler, ekonomik, çevresel ve kültürel olmak üzere üç ana guruba ayrılabilir.

 

3. EKONOMİK ETKİLER

 

3.1. TEKELLERİN ORTAYA ÇIKMASI

Pazar ekonomisinin işleyişindeki aksamlar ticari fiyatlar ile sosyal fiyatların farklılaşmasına yol açar. İşletmelerin belirli alanda yatırımlarını yoğunlaştırmaları, pazar içindeki tekelci eğilimleri hızlandırır. Pazar ekonomisi içinde sürdürülen yoğun rekabet, rekabet eden işletmelerin sayısını azaltır. Bunun sonucu, küçük işletmelerin ve tüketicilerin. fiyatları denetleme ve etkileme güçleri ortadan kalkar. Belirli sayıdaki büyük firmalar pazarın ve hammadde kaynaklarının önemli bir kısmım denetler bir konuma gelir.

Büyük işletmeler eksik rekabette, fiyatları serbestçe belirleyerek, marjinal gelirlerini fiyatlara değil, marjinal maliyetle eşitlemeye çalışır. Fiyatlar marjinal maliyetin üzerinde oluşur. Ve işletmelerin karları tekelleşme derecelerine göre katlanarak artar. Pazar içinde rekabet eden işletmelerin sayısı azaldıkça karları artacaktır. Böylece ekonomik büyümenin tek amaç edinilmesi bir yandan büyük işletmelerin kârlarını artırırken, diğer yandan da üretilen ürün ve hizmetlerin fiyatlarını da artırır.

Pazar ekonomisi içinde ortaya çıkan tekelci firmalar, tüketicilerin pazarlama çalışmalarıyla davranışlarını yönlendirme üzerinde yoğunlaşır. Ekonomik büyüme hızlandıkça suni ihtiyaçlar üretilen ürün ve hizmetler içinde önemli bir yer tutmaya başlar. Üretimin arzu edilen hızda artırılabilmesi için, tüketimin değişik pazarlama ve finansman teknikleriyle özendirilmesi ağırlık kazanır.

Suni ihtiyaçlara dönük tekelci firmaların gösteriş üretimi ve kitlelerin gösteriş tüketimiyle bir yandan fiyatlar artar, diğer yandan da üretim ve tüketim sırasında ortaya çıkan artıklarla çevre sorunları yoğunlaşır.

 

3.2.KAMU YATIRIMLARININ AKSAMASI

Tekelci eğilimlerin güçlendiği pazar ekonomilerinde işletmeler yatırımlarını kısa zamanda geri dönen ve karlılığı yüksek alanlara kaydırır. İşletmeler kolay gelir sağlamanın bütün dünya ölçüsünde geçerli yolu olan arsa ticareti ve inşaat alanlarına ağırlık verirler. Arsa ve konut yatırımları işletmelere büyük gelirler sağlarken, kentlerdeki yeşil alanların azalmasına ve kent merkezlerinin çok katlı binalarla doldurarak, kent içi ulaşımı güçleştirirler.

İşletmelerinin yatırımlarını kısa vadeli ve yüksek kârlılık sağlayan alanlarda yoğunlaştırmaları, özellikle kentlere dönük kamu mallan üretiminin aksamasına yol açar. Çünkü parklar ve benzeri kültür yatırımları pazar ekonomisi içinde çekici değildir. Bu yüzden söz konusu alanlardaki yatırım harcamaları büyük ölçüde kısılır.

Kamu mallarının genellikle pazar ekonomisi içinde oluşmuş fiyatları yoktur. Çünkü kamu ürünleri ve hizmetlerinden bir kesimin yararlanması, başka bir kesimin de aynı imkanlardan yararlanmasını önlemez. Karma olmayan salt kamu mallarına örnek olarak; ilk öğretimi, savunma ve güvenlik harcamalarını, parkları, bazı ülkelerdeki üniversite eğitimini, radyo ve televizyon yayımlarını ve sağlık harcamalarım olarak verebiliriz.

İşletmeler karlarım en yüksek düzeye çıkarmayı tek ve nihai amaç haline getirdiklerinde, gösterişe dönük tüketim ürünlerinin üretimi artarken, toplumun sosyal dokusunu yakından ilgilendiren sağlık, eğitim ve kültürel alandaki yatırımlar büyük ölçüde göz ardı edilir.

 

3.3.PAZARLAMADA ALDATICI UYGULAMALAR

Pazar ekonomisi içinde işletmeler satışlarını her yıl belirli oranda artırmak için, tüketicilerin davranışlarını etkilemede değişik aldatıcı uygulamalara başvururlar. Aldatıcı uygulamalar göz yanılmalarından başlıyarak, indirimli satışlara kadar büyük bir çeşitlilik gösterir.

İşletmeler çoğu kez fabrikalarda üretim yaparlar ancak reklamlarında ve satış yerlerinde gösteriş, hayal ve umut satarlar. Satışları artırmak için, aldatıcı ambalajlardan, ürünü abartan reklamlara kadar çok değişik ikna etme yöntemleri geliştirilmiştir. Normal fiyatların indirimli olarak gösterilmesi çok sık başvurulan uygulamalardan biridir. Çoğu kez, birbirini tamamlayan iki üründen birinin fiyatı düşük gösterilirken, diğeri de yüksek tutularak karlılık düşürülmez. Böylece bir taraftan satışlar diğer taraftan da karlar artırılır.

Pazar ekonomisi içinde, tüketimin daha hızlı artırılabilmesi için, endüstriyel ürünlerin ömürleri programlı bir biçimde kısaltılır. Fiziksel olarak daha fazla düşürülemeyen endüstriyel ürünlerin ömürleri, moda ve model değişiklikleriyle düşürülür.

Otomobillerin modelleri her yıl küçük değişikliklerle yenilenerek, satışlar artırılmaya çalışılır. Aynı pazarlama politikaları buzdolabı, çamaşır makinesi ve televizyon gibi diğer dayanıklı tüketim ürünleri için de geçerlidir. Çoğu durumlarda bir endüstriyel ürünü tamir etmek, yenisini satın almaktan daha pahalı olur.

Otomobil gibi bir endüstriyel ürün aslında uzun yıllar kullanılabilir. Ancak pazar ekonomisi içinde satışların sürekli artırılması zorunluluğu, endüstriyel ürünlerin ömürlerini fiziksel olarak kısa ömürlü dizayn etmeye zorluyor. Bir endüstriyel ürünün ana işlevine göreceli olarak daha basit bir yan işlev yükleyerek, ömrü kısaltılır. Çoğu kez de ürünün bazı parçaları kısa ömürlü üretilir. Böylece bir yandan üretim yapay olarak artırılırken diğer yandan da üretim ve tüketim sırasında ortaya çıkan artıklar çevre sorunlarını çoğaltır.

 

4. ÇEVRESEL ETKİLER

 

4.1. HAVA KİRLENMESİ    

Yeryüzünün etrafı hava ile çevrilidir. Bu hava tabakasının kalınlığı 150 kilometre civarındadır. Yeryüzünden uzaklaştıkça hava tabakasının yoğunluğu azalır. Hava tabakasının yalnız beş kilometre kadarı canlıların yaşamasına elverişlidir.

Üretim ve tüketim sırasında ortaya çıkan artıklarla hava tabakası kirlenerek, yeryüzündeki canlı hayatını tehdit eder bir konuma geliyor. Yeryüzündeki canlı hayatın sürmesi için vazgeçilmez bir yere ve öneme sahip olan hava tüm hayatı etkileyecek biçimde endüstriyel artıklarla değişik yollardan kirleniyor.

Hava içinde başta nitrojen ve oksijen olmak üzere birçok gaz bulunur. Hava kirliliğine yol açan unsurlar ya doğrudan fabrika bacalarından ve egzoz gazlarından havaya karışıyor yada havadaki diğer gazlarla birleşerek, havanın kirlenmesine yol açarlar.

Hava kirliliği toz, duman ve gazların havada yoğunlaşması biçiminde ortaya çıkar. Bunların tabiattaki canlı hayatı etkiler seviyeye yükselmesi, hava kirliliğini doğurur.

Sanayi işletmelerinin çıkardığı baca gazları havadaki oksijen ve su buharı ile birleşerek, bir dizi kimyasal reaksiyonlar sonucu asit yağmurlarına dönüşür. Asit yağmurları toprağın yavaş yavaş eşitlenmesine yol açarak, ağaçların ve bitkilerin topraktan beslenmesine engel olur. Asit yağmurları sulara karışarak sulardaki canlı hayatını da etkiler.

Havadaki karbon tozları, katı parçacıklar, karbon monoksit, kükürt dioksit, doymamış hidrokarbonlar, aldehitler ve diğer kanserojen maddeler insanlarda solunum yolları hastalıkları, nefes darlığı ve akciğer kanseri gibi değişik hastalıklara yol açarlar.

Sanayileşme ile büyük hız kazanan hava kirlenmesi kentlerin çevresinde yoğunlaşıyor. Çünkü büyük kentler ve onların çevresinde yoğunlaşan üretim ve tüketim faaliyetleriyle artıklar hızla çoğalıyor. Ayrıca egzoz gazlan, trafik tıkanıklıkları ve gürültü hayatın kalitesini hızla düşürüyor.

Havanın gaz halinde ve sürekli hareket içinde olması rüzgarlarla
kirlenmeyi yeryüzü ölçüsünde yaygınlaştırıyor. Nükleer santrallerdeki kazalar
ve benzeri kirlenmeler milli sınırların da dışına taşıyor.                                                  

Hava, kirliliği suya ve toprağa da yayma açısından önemli bir konuma sahip. Asit yağmurlarıyla büyük kentlerde hava ile birlikte su ve toprak da yoğun biçimde kirleniyor. Büyük kentlerde alt yapı yatırımlarının hazır olması, deniz, hava ve kara yolu ulaşımının kolaylığı yatırımların büyük kentler çevresinde yoğunlaşmasına yol açıyor. İşgücü ve pazar açısından çok uygun olan büyük kentler, üretim ve tüketim faaliyetlerinin en yoğun olduğu yörelerdir. Bu yoğunluk, hava kirlenmesini büyük kentlerde ileri boyutlara ulaştırıyor.

 

4.2. SU KİRLENMESİ

Çevre sorunları, sanayileşme politikasında üretim ve tüketim sürecini yeniden gözden geçirerek, artıkları azaltma gereğini dünya ölçüsünde gündeme getirdi. Endüstride değişik sektörlerde üretim yaparken, büyük ölçüde su kullanılır. Susuz ne tarımsal üretim ne de endüstriyel üretim gerçekleşir. Bu yüzden, sanayi işletmeleri genellikle denizlerin ve göllerin çevresinde yoğunlaşır.

Sanayi işletmeleri üretim teknolojisinin bir gereği olduğu kadar, üretimdeki maliyetleri de minimuma indirebilmek için, su kaynaklarına ve kentlere yakın yerlerde kuruluyor. Fabrikaların kuruluş yeri seçimine etki eden çok sayıda unsur varsa da en önemli olanlar hammadde kaynaklan île pazara olan yakınlıktır. Öte yandan, kağıt ve kimyasal madde üretimi de petrol gibi sanayilerin göl ya da deniz kenarında kurulması, üretim maliyetlerini büyük ölçüde düşürür.

Sanayi işletmelerinin denizlerin ve göllerin yakınında kurulması, denizleri ve gölleri hızla kirletiyor.

İzmir, İzmit ve Gemlik körfezleri artık canlıların yaşaması için elverişli değil. Bursa, İstanbul ve İzmit çevresinde tarımsal üretim durma noktasına geldi. Bunlar ülkemizdeki çevre kirlenmesinin boyutlarını gösterme bakımından önemli örneklerdir. Çevre kirlenmesinin kaynağı ister baca gazları, isterse tüketim sonrası atıklar olsun, sonuçta üretim ve tüketim değerleri artsa bile, hayatın kalitesi hızla düşüyor.

Hava gibi su da hayatın sürmesinde vazgeçilmez bir yere ve öneme sahiptir. Dünyanın yaklaşık olarak, dörtte üçü sularla kaplıdır. Dünyadaki suların yalnızca %3 tatlı su geri kalanı ise tuzludur. Tatlı suların büyük bir kısmı da dağ doruklarında kar ya da kutuplarda buz halindedir. Suların kullanılmaz hale gelmesi, hayatın kaynağının kuruması canlı hayatın yok olmasıdır.

Sanayi artıklarının ve kanalizasyon sularının deniz, göl ve nehirlere karışması suların özelliklerini, kalitesini büyük ölçüde yok ediyor. Suyun kalitesi, rengi ve kokusu sulardaki canlı hayatı etkiliyor. Bunun sonucu sularda yaşayan canlıların türü ve sayısı giderek azalıyor. Çünkü bir litre petrolün, bir milyon litre suyu içilmez hale getirdiği hesaplanmıştır.

Bu yüzden endüstriyel üretim ve tüketim sırasında ortaya çıkan artıklar denizleri ve gölleri hızla kirletiyor.

 

4.3. TOPRAK KİRLENMESİ    

Dünyadaki toprakların yalnız onda birinde tarımsal üretim yapmak mümkündür. Ayrıca yeryüzündeki toprakları endüstriyel üretimle artırmak mümkün değildir. Karaların önemli bir kısmı çöller ve buzullarla kaplıdır. Bu yüzden, tarımsal üretime uygun topraklar çok sınırlıdır.

Toprak bitki örtüsünün beslendiği kaynakların ana deposudur. Toprağın üst tabakası insanlarla birlikte diğer canlıların da beslenmesinde temel kaynaktır. Bitkiler ve hayvanlar birbirini toprağın üst tabakasına dayanarak besler. Bitkiler hayvanların yaşaması için gerekli oksijen ve su buharını sağlar. Ayrıca bitkiler, insanlarla birlikte tüm canlıların ihtiyacı olun güneş enerjisini toplar.

Yeryüzündeki her canlı hayatını sürdürebilmek için, başka canlılara dayanır. İnsanlar da varlıklarını sürdürebilmek için diğer canlılara muhtaçtır. Bu yüzden, insanlığın varlığının devam edebilmesi için, önce havaya ve suya, sonrada toprağa ihtiyaç vardır.

Toprağa aşırı miktarda verilen kimyasal gübreler ve diğer endüstriyel artıklar, toprak ile birlikte suların doğal yapısını bozuyor.

Sanayi kuruluşlarının çok geniş alanlara yayılması yüzünden tarıma elverişli topraklar azalıyor. Ormanlar, çayırlar ve sulak topraklar endüstriyel üretimin artıklarıyla faydalanılamaz hale geliyor.

Üretimin, dolayısıyla tüketimin her yıl belirli oranda artırılması; doğal kaynakları olumsuz yönde etkiliyor. Ağaçlar kesiliyor, ormanlar azalıyor. Çayırlar aşırı otlanmayla verimsizleşiyor. Erozyon toprağın en önemli tabakasını alıp götürüyor. Bunun sonucu, bitkilerle birlikte hayvanlar da yok olmakla yüz yüze geliyor.

 

5. KÜLTÜREL ETKİLER

 

5.1. KÜLTÜREL ZENGİNLİĞİN YİTİRİLMESİ

Pazar ekonomisi içinde işletmeler bir yandan üretimlerini artırırken, diğer yandan da tüketicilerin davranışlarını etkilemek için pazarlama faaliyetlerine büyük ağırlık verirler. Pazar ekonomisinde üretimi artırmak için, kitlesel üretim teknikleri büyük önem kazandı. Sanayileşmiş toplumların önemli özelliklerinden biri, kitlesel üretimdir. Kitlesel üretim, kitlesel tüketimi zorunlu hale getirdi.

Kitlesel tüketim çok boyutlu ve kültürel zenginlikten daha çok, tek boyutlu tüketime dönük kitle kültürü içinde hız ve yoğunluk kazanır. Kitle kültüründe, değerlerle biçimlenen kültürel zenginlik yerine, tüketimle yönlendirilen kitle kültürü egemen olur. Bu kültürde reklamlar kişilerin sağduyularına değil, tutkularına seslenir. Kitle kültürünün gücü de buradan kaynaklanır.

Günlük gazete ve dergilerin önemli bir bölümü resimlerle, ilanlarla ve yapay ihtiyaç üreten reklamlarla dolduruluyor. Televizyonun günlük yayınları arasında reklam kuşakları küçümsenmeyecek bir yer tutuyor. Artık ne televizyon kanallarında ne de gazetelerde insanın kültürel zenginliğini artıracak çalışmalara yer veriliyor. Çünkü yapay ihtiyaçların öne çıktığı pazar ekonomilerinin en önemli dayanaklarından biri televizyondur.

Sanayi toplumundaki iş ilişkileri ve daha çok kazanmak için sürdürülen acımasız yarışı anlatan diziler, en çok izlenen programlar oluyor. Böyle bir ortamda pazarlamacılar, kişiler adına, okunması gereken kitapları ve gazeteleri belirliyor. Ayrıca ne giyilmesi ve nasıl giyilmesi gerektiğine de pazarlamacılar karar veriyor.

Kitle kültürü içinde yitirilen kültürel zenginlik, tüketim tutkusunun kamçılanmasıyla doldurulmaya çalışılıyor. Tüketim tutkusunun giderek yoğunlaşması, gerçek ihtiyaçları gidermekten daha çok, insanın iç dünyasındaki boşluğun giderilmesi gayretli oluyor. Kitle kültürü içinde pazar  ekonomisi, insan tabiatının saldırgan yanının dışa vurulduğu bir savaş alanına dönüşüyor. Bu tüketme yarışı içinde bilgiler kirlenmekle kalmıyor, insanlar tek tek kültürel derinliklerini yitirerek sıradanlaşıyorlar.

 

5.2. BİLGİ KİRLENMESİ

Ekonomik büyümeye paralel olarak, üretilen bilginin hacmi de hızla büyüyor. Bilgi hacminin artması bir yandan üretimi artırırken, diğer yandan bilginin bütünle olan bağını koparıyor. Hücre çoğalması gibi üstsel bir biçime artan teknolojik bilgi birikimiyle, uzmanlaşma ve bilgi alanlarının çeşitlenmesi, büyük bir hızla artıyor.

Böylesine bir çeşitlenmenin sonucunda, bilgi ağacı öylesine dallandı budaklandı ki, bilgi dallan gövde ile olan bağlarını yitirdi.

Bilimler durmadan alt bilimlere, alt bilimler tekrar alt bilimlere bölünüyor. Bunun sonucu belli bilgi dallarının uzmanları, kendi alanlarının bütünün tek belirleyicisi olduğuna inanıyor. Ayrıca bir bilim dalının sorunları ve çözüm önerileri bütünün sorunları ve çözümleriymiş gibi sunuluyor.

Bilgi dallarındaki çeşitlenmeye paralel olarak kitle haberleşme araçları da hızlı bir gelişme gösterdi. Kitle haberleşme araçları tutum ve davranışları yönlendirmenin, zihinleri karartmanın, bilgiyi bulandırmanın önde gelen araçları oldular. Kitle haberleşme araçları günlük hayatı, gösteriş tüketimine göre ayarlayan değişik bilgi alanlarındaki uzmanların düşüncelerinin biçimlendirildiği merkezler oldu.

Günümüzdeki bilgi kirlenmesinin ve kültürel çoraklaşmanın artmasında kitle haberleşme araçları önemli bir yer tutuyor. Ticari ürünler gibi, bilgi de pazar mekanizması içinde alınıp satılan bir nesne haline geldiği için, üretime ve tüketime katkısı olmayan bilgi değerini yitirdi. Bunun sonucu kitle haberleşme araçları etik değerlere kapalı, insanları daha çok tüketmeye özendiren, bilgiyi sığlaştıran odaklar haline geldi.

Dinamizmini ürettiği yapay ihtiyaçlarda bulan pazar ekonomisi, tüketim uyarılarına açık, reklam ve propagandayla bilgisi kirlenmiş kitle insanıyla büyük bir canlılık kazanıyor. Ayrıca, insanın daha erdemli olmasında önemli bir katkısı olmayan, yalnızca tüketim çarkının daha hızlı dönmesine yarayan bilgiler, değişmez gerçekmiş gibi sunuluyor. İnsanların değerleri sahip oldukları teknik bilgilerle ölçülüyor.

Toplum kitle haberleşme araçlarıyla gerçek hayattan, doğruyu arama kaygısından ve ölümden soyutlanarak tüketim ekonomisinin gönüllü tutsakları haline geliyor.

 

5.3. RUHSAL KİRLENME

Ekonomik büyümenin etik ölçülerden koparılarak, geçmişte görülmedik bir seviyeye yükseltilmesinin sonucunda, Batı ülkeleri için bunalmışız bir topluma ulaşılacağı bekleniyordu. Beklenenin tam tersine, Batı ile birlikte bütün dünya başta ahlaki çözülme ve çevre sorunları olmak üzere büyük sorunlarla karşılaştı. Kültürel ve sosyal bunalımlar birbirini büyüterek, ekonomiden kültüre kadar her alanda etkilerini göstermeye başladılar. Sanayileşmeyle hızlanan ekonomik büyüme çevre ile birlikte değerleri de tahrip ediyor.

Sınırsız büyüme ve sınırsız ihtiyaçlar varsayımına dayanan ekonomik büyüme, daha çok kazanmak adına toplumu acımasız ve sonu gelmez bir üretim ve tüketim yarışına itiyor. Sonu gelmez tüketim yarışı içinde, etik değerler önemini bir bir yitiriyor. Daha çok kazanma adına sürdürülen yarış, öyle bir insan tipi ortaya çıkardı ki, bu insan için kısıtlayıcı hiçbir ahlaki ölçü kalmadı.

Sınırsız büyüme adına sürdürülen en karlı yatırım alanlarından biri, insanların cinsel yanlarını istismar eden hayasız yayınlardır. Özellikle gelişmiş Batı ülkelerinde başlı başına bir endüstri haline gelen hayasız yayınlar, ruhsal kirlenmenin ana kaynağı haline geldi.

Uyuşturucu madde bağımlılığı gibi, hayasız yayınların doğurduğu bağımlıkla insan ruhu kirlenmekle kalmıyor, zamanla tutkularının tutsağı bir robota dönüşüyor.

Pazar ekonomilerini, rasyonellik adına, daha çok kar sağlama yarışı, insanları da özgürlük adına, "libido" yönlendiriyor. Bunun sonucunda, bir yandan tabiat, diğer yandan da ruh tahrip oluyor.

Bütün dünya çevre kirlenmesinin üzerinde duruyor. Oysa ruhsal kirlenmenin ortaya çıkardığı sorunlar yanında çevre kirlenmesiyle gelen sorunlar daha kolay çözülebilir. Çünkü çevre kirlenmesiyle tabiat tahrip olurken, ruhsal kirlenmeyle bütün insanlık zarar görmektedir. Ve ruhsal kirlenme sonucu, aile dağılıyor, uyuşturucu alışkanlığı yaygınlaştırılıyor, hayasız yayınlar çoğalıyor ve haksızlıklar katlanarak artıyor.

 

6. SONUÇ                                                 

Kültürel kirlenme ve kültürel kirlenmeyle ortaya çıkan çevre sorunları, ekonomik ve sosyal bunalımlar; ekonomik büyümeyi, dolayısıyla tüketimi artırmayı değişmez amaç edinmiş ekonomi politikalarının doğal ve önlenmesi güç sonucudur. Çünkü kirlenme olgusu, üretim ve tüketim sırasında yan etkilerden ve istenmeyen artıklardan meydana gelmektedir. Çevre ve kültür sorunları ihtiyaçlar sonsuzdur, dolayısıyla ekonomik büyüme sınırsızdır, diyen pazar ekonomilerinin, hiçbir sınırlayıcı etik ölçü ve değer tanımayan büyüme politikalarının, yeryüzü ölçüsünde ortaya çıkardığı bir faturadır. Topluma ödettirilen bu faturanın eğitimi, mesleği ve sosyal statüsü ne olursa olsun herkesi çok yakından ilgilendirmektedir. Çünkü toplumda her kesim ister üretici, ister tüketici olsun, bu faturanın oluşmasına dolaylı ya da doğrudan rol almaktadır.

Çevre kirlenmesi derken, insanın özel ve sosyal çevresinde istenmeyen olumsuz etkiler söz konusu ediliyor. Bu insanın çevresi, evi, arabası, soluduğu hava, içtiği su, içinde yaşadığı kenttir. Sosyal çevre ise toplumun bütün fertleri tarafından paylaşılan denizler, göller, nehirler, yollar, dağlar ve havadan oluşmaktadır,

Hava, su ve toprak toplumun bütününün sahip olduğu ortak kaynaktır, İnsan hayatının devam etmesi için vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Kişiler evlerini ve kentlerini seçmede özgürdürler ama havayı, suyu ve toprağı kullanmada büyük ölçüde özgür değildirler.

Sanayileşmenin sonucu ortaya çıkan üretim ve tüketimle gelen sorunlar, tabiatı maliyeti sıfır olan bir öz kaynak gibi görüp, ondan sonuna kadar faydalanmayı bir ekonomi politikası haline getiren zihniyetten kaynaklanıyor.

Ekonomi kitaplarında hava ve su hala ekonomik açıdan kıt olmayan kaynaklara örnek olarak veriliyor. Havanın veya suyun pazar mekanizması içinde oluşmuş bir fiyatı olmadığından, ekonomik değeri yok sayılır. Ancak önümüzdeki yıllarda, havanın da bir maden cevheri gibi sağlığı önem kazanacaktır.

Üretim ve tüketim sonucu ortaya çıkan kirlenmeler bir aysberg gibi, su, hava ve toprak kirlenmesi aysbergin yalnızca görünen kısmını oluşturuyor. Aysbergin deniz altında kalan görünmeyen kısmı ise, daha çok ekonomik büyüme adına, her şeyi yasal gören ekonomi anlayışının yol açtığı kültürel kirlenmedir.

Kültürel kirlenme elektrik gibi, tanımlamak zor ancak varlığını, ekonomik, sosyal alanda ve tabiatta ortaya çıkardığı olumsuz etkilerle ortaya koymaktadır. Ailenin çözülmesi, alkol ve uyuşturucu tutkunluğu, terör olayları gibi sorunlar kültürel kirlenmenin gözle görülen sonuçlarıdır.

Kültürel kirlenme kendini en yoğun biçimde modern insanın değerlerinde gösteriyor. Modern insan aynen Ivan Karamazof gibi düşünüyor: "Allah yoksa her şey mubah." Bu yüzden modern insan elinde çevre, tabiat ve insan acımasız bir şekilde tahrip ediliyor. Aslında tahrip edilen yalnızca çevre ve tabiat değil, onlarla birlikte ruhtur.

Sanayileşmeyle gelen sorunların en alt düzeye indirilmesi için, daha az kola, daha az sigara ve daha az araba ile yetinmek gerekir. Çünkü çevre sorunları üretim ve tüketim sırasında ortaya çıkan artıklardan kaynaklanmaktadır. Bunun için de ekonomide köklü zihniyet değişikliği gerekir. Dünyaya maliyeti sıfır olan hammadde deposu olarak görmekten vazgeçmek için yerleşik değerler bütünüyle değiştirilmelidir.

 

 

KAYNAKLAR

 

1.D.H. Meadows, Vd, The Limits to Growth, NewYork, 1975.

2.E .J. Mishan, The Cost of Economic Growth, London, 1973.

3.J.K. Galbraith, The Industrial State, London, 1970.

4.B. Ward and R. Dubos, Only One Earth, London, 1974.

5.R. Carson, Silent Spring, London, 1965.

6.E, Gürdoğan, Teknolojinin Ötesi, İstanbul, 1985.

7.E. Gürdoğan, Kirlenmenin Boyutları, İstanbul, 1989.

8.N. Gürdoğan, Ticari ve Sosyal açıdan Proje Değerlendirme Yöntemleri, Ankara, 1987.

9.A.V. Kneese, Economics and the Environment, London, 1977.

10.R.H. Wagner, Environment and Man, NewYork, 1978

11.S. N. Nath, A Perspective of Welfare Economics, London, 1973.