HASTALIKLARA MANEVİ-PSİKOLOJİK
YAKLAŞIM
Doç. Dr. Öznur Özdoğan
Günlük
yaşantımızda hırs ve rekabeti bir yaşam tarzı olarak sessizce
kabulleniyoruz. Oysa şifa, şefkat ve dayanışma gibi yaşamı destekleyen
güçlerle uyum içindedir. Şifa saf manevi enerjide bulunur. İnsan bilinci
hastalıkta ve sağlıkta güçlü bir faktördür. Farkındalığımız hayatımızı ve
yaşadıklarımızı anlamlandırmamız, tıbbi müdahalelerin etkisini
güçlendirmektedir. Eşleri vefat eden, kadın ya da erkeklerde ölüm oranının
arttığını gösteren araştırmalarda veya dua ile kolesterol seviyelerini
indirebilen kişilerde gördüğümüz gibi bilinç bedeni etkilemektedir. İnsanın
bedensel ihtiyaçları yanında ruhsal ve manevi ihtiyaçları da vardır. Bunlar
arasında inanma, bağlanma, sadık olma, dayanma, güvenme, korunma, dürüstlük,
iyilik, doğruluk, adalete sahip olma vb. ihtiyaçları görmemek mümkün
değildir. Bu ruhsal yönelimler bireyi, bilgiye, sevgiye, anlama, umuda,
aşkınlığa, bağlanmaya ve şefkate ulaştırır. Bazı psikiyatrlar bazı
hastalarına kendilerinden daha hasta olan kişilerle birlikte olmayı ve
onlara yardım etmeyi tavsiye ederler. Psikiyatrlar böyle faaliyetlerin
hastanın kendine acıma, içerleme, gücenme ile zararlı bir şekilde
harcadıkları enerjilerini tekrar kazanmalarında önemli etkisinin olduğunu
kabul ederler. Psikiyatrlar bu yöntemi dindeki yardımseverlik gibi erdemler
nedeniyle değil, hastaların bozulmuş kişiliklerinin onarılmasına katkısı
nedeniyle önerirler. Fakat din alanında çalışan insanlar bu onarılmanın
tesadüfi olmadığını, yardım etmekten vb. kaynaklandığını söylerler. Sevgi,
kıyaslanamayacak derecede önemli bir psikoterapik sağlık verici değerdir.
Manevi danışmanın zihinsel hastalıklardan korunma ve iyileşmede kaçınılmaz
bir rolü vardır. Dinin ruh sağlığı açısından en önemli katkısı, ortaya
koyduğu değerler ve dünya hayatına ilişkin olarak getirdiği açıklamalar
aracılığıyla insan yaşamına kazandırdığı anlamdır.
2000 yılından bu yana
psikolojik ve fiziki hastalıkları olan kişilerle görüşmeler yapılmaktadır.
Uygulanan ikili danışmanlıklarda ve grup toplantılarında manevi ve
psikolojik yaklaşım uygulanmaktadır. Bu yöntemin içeriğinde:
1.
"Allah kaldıramayacağımız hiçbir yükü
yüklemez. Yaşadığımız her şeyle baş edebilecek güce sahibiz" şeklindeki
kaynağını Kur'an-ı Kerimden alan yaklaşım,
2.
Tıbbı Nebevi, Hz. Muhammed' in "" Allah
dermanını yaratmadan bir derdi yaratmamıştır.", " Her derdin dermanı vardır"
anlamındaki birçok Hadis-i Şerifleri,
3. Anadolu kültüründeki
"Hak şerleri hayr eyler, Zannetmeki gayr eyler, Arif onu seyreyler,
Mevlam görelim neyler, neylerse güzel eyler" ibi birçok bilgenin sözleri yer
almaktadır.
Hastalarla yapılan
görüşmeler
sonucunda fiziksel ve psikolojik hastalıklarda
iyileşmeler
gözlenmiştir.
Ülkemizde hastanelerde ölüm
sonrası hizmetler için din görevlileri çalışmaktadır. Ülkemizde
gerçekleştirilecek hastane çalışmalarında, hastanede çalışacak kişilerin
dini ve psikolojik yaklaşımı bütünleştirmesi önemlidir. Yaşam sürecinde
hastalıkla baş edebilmek veya tedavi sürecini huzurlu geçirebilmek için
İslam dininin hayata ve insana bakış açısının kültürümüzün manevi
değerleriyle bütünleştirilerek hastalara sunulması önemlidir. Günümüzde
sağlık konusunda holistik yaklaşımlar önemsenmektedir. Beden- akıl- ruh
bütünlüğü teolojik yapının olduğu kadar sağlık sektörünün de önde gelen
düşünce biçimidir. İslam Dininin ve Türk kültürünün yaşamaya ve yaşatmaya
ilişkin değerlerinden danışmanlık sürecinde yararlanılabilir:
Aşağıda araştırmada yer alan
iki vakıa sunulmuştur:
PSİKOLOJİK SORUNLARA
MANEVİ-PSİKOLOJİK YAKLAŞIM Serap
Vakıa: Serap Ankara' da
yaşamaktadır. 1999 yılında ailesiyle birlikte, bir yakınının düğünü
nedeniyle Gölcük' e giderler. Aslında eşi pek gitmekten yana değildir. Ama o
ısrar eder. Deprem gecesi göçük altında kalırlar. Eşi ve kendisi aynı
odadadır, kızlarıysa yan odada. O gece eşi vefat eder. Kendisi 3 saat sonra
ağır yaralı olarak kurtarılır, parmakları kesilir. Kızlarının, annesinin,
yeğenlerinin öldüğünü öğrendiğinde hissettiği derin acı nedeniyle
psikiyatrik yardım almaya başlar. Aynı zamanda manevi bir arayış içine
girer, yaşadıklarını anlamaya ve anlamlandırmaya ihtiyaç duyar.
Süreç: Serapla bir konferans
sırasında karşılaştım. Soruları oldukça fazlaydı. Eşinin ve çocuklarının
nereye gittiğini merak ediyordu. Onları düğüne gitmeye zorladığı için
kendisini sürekli suçluyordu. Ağlama krizleri vardı. Evine giremiyordu.
Çocuklarının eşyalarına dokunamıyordu. Bu arada çocukları vefat ettiği için
eşiyle ortak olan mal varlığı, yasal olarak eşinin ailesine kalmıştı. Maddi
açıdan zorlanıyordu. Eşinin ailesi "oğlumuz sen istediğin için Gölcük' e
gitti. Onun ölümünden sorumlusun" diyorlardı. Bu durum Serap' ın kendisini
suçlamasını pekiştiriyordu.
Serapla düzenli görüşmelere
başlandı. Önce içindeki gücün farkına varması ve yaşadıklarını kabullenmesi
için, "Allah kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemez" anlamındaki ayetler
söylendi. Ölümün sadece ayrılık olduğu, ruhların hep var olduğu, İslam
inancına göre, yakınlarımızla öldükten sonra görüşebileceğimiz anlayışı
paylaşıldı. O bu acısıyla baş edip, güzel işler yaparsa onlarla bir araya
geldiğinde bu başarılarını paylaşabileceği söylendi. "Bir araya geldiğinizde
onlara ne yaptığını anlatmak istersin" diyerek yaşama tekrar bağlanması için
telkinler verildi. Yapmak istediği işler konusunda cesaretlendirildi, yardım
edildi.
Serap çocuklarının öbür âlemde
ne yaptığını, yalnız mı olduklarını merak ediyordu. Sürekli sorular
soruyordu. Bu konuda Kur'an-ı Kerim' in zamanın göreceli olduğu konusunda
sunduğu şu yaklaşım paylaşıldı; bu dünyanın bin yılı ya da elli bin yılı
öbür dünyanın bir gününü karşılamaktadır. Dolayısıyla dünyada zaman daha
hızlı akmaktadır. Çocuklarına ve eşine göre kısa zaman içinde, Serap güzel
bir hayat yaşadıktan sonra onlarla buluşabilecekti.
Serap'ın intihar girişimleri
de olmuştu. Bir defasında Serap telefonla aradı. Artık dayanamadığını
çocuklarını çok özlediğini ölmek istediğini söyledi. Bu girişimlerinden
vazgeçmesi için ona, şöyle bir bakış açısı sunuldu: "Bizim acı çeken,
özleyen yanımız ruhumuzdur. Ve ruhumuzun ölmek gibi bir özelliği yoktur.
Bizim ölen yanımız bedenimizdir. Biz öldüğümüzde acılarımızı ruhumuzla
birlikte taşırız. Bu dünyada acılarımızla baş edip, kendimizi güzelliklere
açtığımızda ve normal akışı ile öbür âleme geçtiğimizde daha iyi seviyelerde
buluruz kendimizi. Dünyada yaşadığımız ve yaşattığımız bütün güzel işler
için kendimizi huzurlu hissederiz. Mevlana ölüm gününü sevgiliye kavuşma
günü şeb-i aruz olarak isimlendirmektedir. O da hayatında, zorlu dönemler
yaşamıştır. "Hamdım, piştim ve yandım" ifadesiyle yaşadıklarını bir öğrenme
ve olgunlaşma süreci olarak anlamlandırmıştır. " Bu açıklamayla Serap ikna
olmuştu. Bir daha böyle bir girişimde bulunmadı.
Serap şu anda hayatla barışık.
Türk Sanat müziği korosunda çalışmalara katılıyor. Hep gerçekleştirmek
istediği bu yeteneği üzerinde çalışıyor. Resim ve çini kurslarına gidiyor.
Serapla 2005 yılı Ramazan
ayında umreye gittik. Serap' ın oradaki duyguları şöyleydi: "Depremden sonra
yaklaşık 3 yıl "Bunu neden başıma verdin diye Yaradanıma sitem etmiştim. Ama
şimdi, bana bu acıyla baş edebilme, yeteneklerimi yaşama fırsatı verdiği
için şükran duygularıyla, Onun evim dediği yere geldim."
Serap geldiği noktada kendini
şöyle ifade ediyor: " Kabullenmeyi öğrendim. Yaşadığımız olayların tesadüf
olmadığını anladım. Yaradanım benim bununla baş edebileceğimi bildiği ve
içimdeki gücü çıkarmam için beni bu dünyada bıraktı. Hayatta zorlu olaylarla
karşılaşanlara şunları söylüyorum: Ne kadar erken kabul edersen o kadar
acılarla kolay baş edebiliyorsun. Şu anda şükürle dopdoluyum. Ödülleri de
yaşıyorum. Yaradanım kazancımı o kadar bereketlendirdi ki maddi ve manevi
bolluk içindeyim.
FİZİKSEL
HASTALIKLARA MANEVİ-PSİKOLOJİK
YAKLAŞIM
Ayşe
Vakıa: Bugün 8 mart 2008,
Dünya kadınlar günü. Fakültede odamdayım. Ayşe elinde çiçeklerle geldi. Bu
çiçekleri karşılaştığımız çiçekçiden aldım dedi. 2002 yılında bir hocama
çiçek almak için gittiğimde tam çıkmak üzereyken gelen bir hanım ben de bu
hanımın aldığı pembe karanfillerden almak istiyorum. demişti. O sırada karta
yazdıklarımı sesli okuyordum. Ben de doktoruma alıyorum, bana da yazar
mısınız dedi. Hastalığının kanser olduğunu öğrenince bu karşılaşmanın
tesadüf olmadığını hemen anladım. Önce memede başlamış. Sonra bele metastaz
yapmış. Hastalık 4. evredeymiş.
Süreç:
Ayşe’nin
dilinden hikâyesi
Önceleri içine atan, silik
kalan, karşı tarafa kızdığını belli etmeyen biriydim. Hayır demeyi
bilmiyordum. Affetmeyi bildiğimi zannediyordum ama bilmiyormuşum. En
önemlisi kendini affetmekmiş. Dua çok önemli. İnancıyla 8 yıl daha yaşayan
müdürümüzün hanımını örnek alıyorum. Psikoloğa gitsek de inanç olmayınca bir
yerde kalıyor, işlemiyor.
Gözümde kayma sorunu vardı.
Ailem ilkokul 5. sınıfta doktora götürdüğünde, doktor "5 veya 6 yaşında
getirseydiniz çözümü vardı" dedi. İçimde hep özellikle babama karşı beni
neden önceden getirmediler diye isyan duygusu oldu. İçine kapanık olduğum
için hayatımın her aşamasında birçok şeyi yüklendim. Kişiliğim giderek pasif
bir niteliğe büründü. Hastalığımı, kişiliğimde zamanla gelişen bu pasif
yapıya bağlıyorum. Ailemizde düşüncelerimizi ifade etme ortamı olmazdı. Öyle
aileler olalım ki, kızgınlığımızı, öfkemizi, sevgimizi birbirimize
anlatalım.
Ayşe' ye "Yüce Yaradanımız
kaldıramayacağımız hiçbir yükü yüklemez" anlamındaki ayeti hatırlatarak
çalışmalara başladık. Böylece içindeki gücü hatırlattık. Sonra olumlu
düşünmek ve yaşamak üzerine çalışmalar yaptık. Bu çalışmanın ilk aşamasında
"olumsuz düşünce orucu" diye de isimlendirebileceğimiz bakış açısı yer
alıyordu. Önce birlikte olumsuz düşünmemeye niyet ettik. Ardından nasıl
oruçluyken bize bir yiyecek sunulduğunda niyetliyim, diyoruz, aklımıza
olumsuz bir düşünce, bir vesvese, bir kaygı geldiğinde de "niyetliyim, şu
anda bu düşünceyi kabul etmiyorum" demeye başladık. Böylece olumsuz
düşüncelerin yıpratıcı, umutsuzluk veren bakış açısından arınma süreci
başladı. Bu yaşantı "Şükretme" yle desteklendi. Düşünebilmek bile bir
özgürlüktü. Bu çalışma Ayşe' yi güçlendirdi ve şöyle bir anıyı yaşamına
katabildi. Bir sabah akrabalarından biri telefonla aradı. Nasılsın diye
sorunca Ayşe, İyiyim bugünlerde dişlerimi yaptırıyorum" dedi. Bunun üzerine
yakını "ne kadar ömrün kaldı da dişlerini yaptırıyorsun" anlamında sözler
söyledi. Ayşe hemen düşünce orucunu hatırladı ve bu düşünceyi içine almadı,
kabul etmedi. Hemen abdest aldı. Arınmaya niyet etti. Ardından giyindi ve
otobüsle şehir merkezine, Kızılay semtine gitti. Anneler günü yaklaştığı
için, her yer süslenmişti. Gezdi, ufak hediyeler aldı ve eve geldiğinde o
andan hiçbir iz kalmamıştı.
Üçüncü adım olarak "kendini
sevme ve affetme" çalışmasına başladık. "keşke"lerden arınma, "o günkü
aklımla öyle düşündüm ve öyle yaptım, artık yapmıyorum, önemli olan bu"
diyoruz.
Bu telkinler Ayşe' nin hem
kendini affetmesine ve sevmesine katkıda bulundu hem de babasını anlamasına
ve affetmesine kapı açtı.
Ayşe "önceleri elimden bir şey
gelmez, ben hastayım diye birilerini suçlarken, şimdi artık iyileşmeye
katkıda bulunabilirim diye düşünmeye başladım" dedi. Burada "tevekkül"
anlayışı etkiliydi. İyileşmenin bize düşen yanını bilmek, gücümüz ölçüsünde
çaba sarf etmek gerekiyordu. Bu süreci Ayşe şöyle anlatıyor:
" 'Allahım ben yaşamak
istiyorum' diye niyet ettim. Dua ve inanç birleşince çok güzel oluyor. Mana
ve madde birleşiyor.
İnsanın dostu olmalı. her
şeyini anlatmalı, paylaşmalı.
Üzüntülü yerlerde kalmamak
lazım. Fıkralar ve mizah önemli. Hastanelerde olumsuz programlar
izlenmemeli. Kemoterapi almak için Ankara' ya otobüsle gelirken şiddet
içeren filmler gösterilirken gözlerimi kapatırdım. Olumlu düşünce
sıkıntılardan kaçmak değil, olumlulukları tercih etmektir. Olumlu düşününce
arkası geliyor. İştahı artıyor insanın. Konuşmaları düşünceleri değişiyor.
İyi diyelim, iyi olalım. Olumlu düşününce enerji, olumsuz düşününce pasiflik
geliyor. Hastalığımı ilk öğrendiğimde "niye ben" diye sormuştum. Hastanede
lavaboda saatlerce ağlamıştım. Geçmiş olsuna gelenlerin gözleri nemliydi.
Sanki başsağlığına gelmişlerdi. Hep hastalık konuşmak istiyorlardı."
Sizinle manevi açıdan güçlenme
ve kendimi keşfetme çalışmalarına başladıktan sonra çok değiştim. Artık
kendimi ifade edebiliyorum. Önemli olan kendini affedebilmekmiş. Hayata
olumlu bakmak çok güzel.
Ayşe'nin son yaptırdığı
tahlillerde vücudunda kitlenin kalmadığı görüldü. O, kendini affettikçe,
içindeki güçleri keşfedip, umudu beslendikçe, kitle adeta erimişti.
Geçenlerde telefonla aradığımda oğlunun düğünü için sandığını açtığını,
annesinin çeyizine koyduğu kaneviçeden yatak örtüsü diktiğini söyledi. "İyi
ki içimdeki gücü fark ettim, Yaratanıma güvendim, eski yapımdan vazgeçip,
yepyeni bir kişiliğe kavuştum. Bu günleri yaşayacağımı hiç düşünememiştim.
Başlangıçta "neden ben" demiştim. Şimdi "İyi ki ben" diyorum. Çünkü bu
hastalık sayesinde değiştim. Kendimi ve mutluluğu keşfettim."
Dedi.
Ayşe ile tedavi sürecindeki
hastalarla, birlikte görüşüyoruz. Onlarla deneyimlerini ve şifa sürecini
paylaşıyor.
Hastalıklarımız aslında bizler
için bir gelişme basamağı; ruhsal yolumuzda ilerlememiz için farkındalık
noktalarıdır.
SONUÇ
Batıda hastane, cezaevi, çocuk
yuvaları ve huzurevlerinde din görevlileri iki boyutta hizmet vermektedir:.
1.Dini bakım- religion care
2. Manevi- psikolojik
yaklaşım- pastoral care
Dini bakım şu anda ülkemizdeki
din görevlilerinin yaptığı uygulamaları içermektedir: Vaz, ibadet öğretimi
ve uygulaması, yıkama ve defn işlemleri...
Manevi-psikolojik yaklaşım;
cezaevlerinde psikolojik yöntemlerle uygulanan tövbe süreci, hastanelerde
psikolojik yöntemlerin eşlik ettiği dini telkinler; affetme çalışmaları,
yaşadıklarını anlamlandırma, olumlu bakış açısı kazanma, değerleri yaşama
(sabır, şükretme, hoşgörü, özveri...) gibi çalışmaları içermektedir.
ÖNERİLER
Manevi-psikolojik yaklaşım (
pastoral care) uygulamalarının gerçekleşmesi için donanımlı din
görevlilerine ihtiyaç vardır. Bunun için:
1. İlahiyat Fakültesi
mezunları din psikolojisi anabilim dalında yüksek lisans ve gerekirse
doktora yaparak uzmanlaşabilirler.
2.Doktora yaparak uzmanlaşan
görevliler hastanelerde doktorlarla birlikte aynı statüde özgüvenle
çalışabilirler.
Bu model ülkemizde
hastanelerde manevi-psikolojik yaklaşım uygulayan din görevlilerinin hizmet
vermesi için kamuoyunda gerek tıp fakülteleri gerekse psikoloji bölümlerinin
de desteğini alabilir ve geniş kabul görebilir.
|