aliseyyar@sosyalsiyaset.net

 

 

 

Makaleler ;

<<<Sosyal Siyaset Makaleleri

 

Serdar ORHAN

KORUYUCU SOSYAL POLİTİKALAR VE SOKAK ÇOCUKLARININ SOSYAL REHABİLİTASYONU

 

Sokak çocuklarının gerek toplum, gerekse kendilerine ve bireylere yönelik oluşturdukları tehlike günümüzde bir sosyal risk haline gelmiştir. Geçmiş yıllarda büyük şehirlerde yaşayan azınlık bir grup olarak düşünülen ve pek de önemsenmeyen sokak çocuklarının; ekonomik krizler, eğitimsizlik, aile yapısının bozulması gibi sebepler ile sayıları giderek artmıştır. İyi eğitim ve aile terbiyesi ile ülkenin kalkınmasını ateşleyebilecek  bir kaynak olan bu çocuklar, ihmalkarlık neticesinde, toplum için çözüm bekleyen bir sosyal mesele haline gelmiştir.

 

Ülkemizde korunmaya muhtaç çocukların sayısı 500 bini aşmıştır. Devlet İstatistik Enstitüsünün yapmış olduğu araştırmaya göre de 1.635.000 bin çocuk çalışmak zorundadır. Ve her geçen gün bu sayıların artmakta olduğu düşünülmektedir. Sokak çocukları ve çalışan çocuklar sorunu bir an önce çözümlenmesi gereken bir büyük problem olmuştur. Bu sorunun altında pek çok özel ve sosyo ekonomik faktörler bulunmaktadır.  Dolayısıyla sorununun çözümünde sosyal siyaset uygulamalarına gerek vardır. Sosyal siyaset; ”Devletlerin, resmi ve özel sosyal kurumlarının ve sivil toplum örgütlerinin vasıtasıyla toplumda ortaya çıkan muhtelif sosyal sorunları ortadan kaldırmayı ve sosyal refahı temin etmeyi-arttırmayı-yaygınlaştırmayı hedefleyen politikaların-tedbirlerin bütünüdür” [Seyyar;2002:544].

 

Tanımdan anlaşıldığı gibi sosyal devlet bilincinin gelişmesiyle birlikte toplumda tüm insanların ana rahminden, mezara kadar olan tüm problemleri  ve bunların çözümüne yönelik politikalar sosyal siyasetin kapsamı içine girmiştir.Artık sosyal siyaset insanların yalnız zaruri ihtiyaçlarının karşılanması değil tüm problemleriyle ilgilenmektedir. Günümüzde modern sosyal siyasetin hedefleri buna paralel olarak şu şekilde gerçekleşmektedir;  [Seyyar;1999:34]

 

-Bütün sosyal riskler ve bunların doğuracağı zararlara karşı toplumun bütün üyelerini sosyal güvence altına almak, insan haysiyetine yaraşır bir hayat idamesi için tedbirler almak.

 

-Refah toplumunu oluşturabilmek için, sosyo ekonomik yönden zayıf olan insanların sosyal ve ekonomik durumlarını sürekli olarak iyileştirmek, fırsat eşitliği ve hür girişimi sağlamak.

 

-Bireysel ihtiyaçların yanında ortaya çıkabilecek kişiye özel sorun ve yüklere karşı insanlara, gerekli sosyo ekonomik, psikolojik yardım ve destek hizmetlerin sunulması

 

Tüm sosyal siyaset uygulamaları, hedeflerini yerine getirirken önleyici ve rehabilite edici olmak üzere iki temel prensibe göre uygulamalar yapar. Sokak çocukları soruna da bu iki temel prensibe uygun bir biçimde çözüm bulunabilir.

 

Önleyici sosyal politikalar, sosyal sorun daha ortaya çıkmadan uygulanır. Bu politikalar vasıtasıyla, sorunlar en başından ele alındığı için mücadele daha etkin ve kalıcı olmaktadır. Etkin politika ve alt yapıyla ileride büyük sosyal sorunlar çıkaracak  tehlikelerin önüne geçilmiş olunmaktadır. Bu yöntemle ileride oluşması muhtemel sosyal maliyetlerin önüne de geçilmiş oluyor.

 

Sokak çocuklarının sosyal bir sorun olarak ortaya çıkmasının altında  bazı faktörler yatmaktadır. Örneğin ailenin parçalanmış olması, aile içi şiddet, sevgi ve ilgi eksikliği, eğitimsizlik, adaletsiz gelir dağılımı gibi. Bu risk kaynaklarına yönelik olarak sosyal devlet ve bireyler  zamanında önlemler almazsa sosyal risk, tezahür eder sonuçta tüm toplumu etkileyen bir problem oluşur.

 

Önleyici politikalarla engelleyemediğimiz bazı sosyal risklerin gerçekleşmesi halinde oluşan zararların telafisi ve tekrarlanmasını önlemek için yapılan çalışmalara da rehabilitasyon çalışmaları adı verilmektedir. Rehabilitasyon çalışmaları genellikle yüksek sosyal maliyetli ve zahmetli bir süreci kapsayan çalışmaları içermektedir.

 

Biz bu çalışmada sokak çocukları riskine karşı alınacak önleyici sosyal politikaları inceleyeceğiz.

 

1-Aile Politikaları :

 

Aile çocuğun ilk sosyal deneyimlerini yaşayıp öğrendiği yerdir. Çocuk için ailenin taşıdığı önemi üç açıdan inceleyebiliriz. İlk olarak aile çocuğun bir yere ait olduğu duygusunu yaşatır. İkinci olarak her aile doğumdan başlayarak çocuğa yakın ilgi, sevgi ve şefkat gösterir. Annenin çocuğa gösterdiği coşkulu sevgi, çocuğun yaşamında ona yardımcı olan, onu ilerleten bir güçtür. Üçüncü olarak, aile çocuğun gelişmesine olanak tanıyan, sürekli bir bakım ortamı sunar [Erkan;1995:8].

 

Çocuğun sosyal hayata uyumu üzerine yapılan araştırmalar göstermiştir ki; ailenin çocuk üzerindeki ilk etkileri son derece önemlidir. Sevgi, hoşgörü ve ilginin hakim olduğu aile ortamlarında büyüyen çocuklar, arkadaşları ile ilişkilerinde daha etkin, girişken, paylaşımcı ve işbirlikçi olmaktadır. Buna karşılık aşırı kontrollü ya da tutarsız aile ortamında yetişen çocuklar, çevrelerine karşı koyma ve saldırgan davranışlarla kendilerini kabul ettirmeye çalışmaktadırlar [Arı ve Çağdaş;1999:391-392].

 

Toplumsal değişmeye paralel olarak ailenin yapısı, işlevleri ve rollerinde meydana gelen farklılaşmalar aile ilişkilerini de etkilemektedir. Anne baba ve çocuklar her gün yeni sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır [Turan;2001:291]. Ayrıca ailede rollerin ve işlevlerin farklılaşması da aile konusuna yönelik ilgiyi arttırmaktadır.

 

Aile, düzenli bir sosyal hayatın tesisi ve gelişimi açısından büyük önem taşımaktadır.Bu yüzden aile birliğini güçlendirecek, aile üyeleri arasında beraberlik ve dayanışma duygusunu pekiştirecek,  hizmetlerde 1980’li yıllardan başlayarak gelişmiş ülkelerde ön plana çıkmıştır [Turan;2001:291]. Aile politikaları kısaca ve kabaca “yönetimin aileye ilişkin her türlü icraatları” olarak tanımlanabilir [Öke;1991:1]. Yani, sosyal siyaset kapsamında, huzurlu ve sağlıklı toplum tesis etmek maksadıyla aileler ve aile fertleri için oluşturulan sosyal program, eğitim, destek ve yardımlar bütünüdür [Seyyar;2002:20]

 

Ülkemizde aile kurumunun korunmasına ilişkin düzenlemeye Anayasanın 41’nci maddesinde yer verilmiştir. Maddeye göre “Aile Türk Toplumunun temelidir. Devlet, ailenin huzuru ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulamasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır teşkilatı kurar.” Ülkemizde aile ve ailenin korunmasına yönelik olarak düzenlenen  en önemli kanun Türk Medeni Kanunudur. Kanunun 82-438 maddeleri arasında yer alan kısım aile hukukuna yöneliktir.

 

Ülkemiz uygulamalarına bakıldığında hukuki olarak düzenlemeler yapılmış olmasına rağmen devletin kapsamlı bir aile politikası oluşmamıştır.

 

2-İstihdam Politikaları :

 

Ülkemizde istihdam politikalarının yetersiz olması nedeniyle her geçen gün kayıt dışı sektör gelişmekte, buna bağlı olarak bu sektörde ucuz işgücünü oluşturmaları nedeniyle çocuklar çalıştırılmaya başlamaktadır. Yaşanan ekonomik krizler, yanlış istihdam politikaları neticesinde işsiz sayısı artmaktadır. Sosyal yardım sistemimizin de düzenli olmamasıyla birlikte bu işsizlerin aileleri de mağdur durumda kalmaktadır. Ailenin en küçük fertleri olan çocuklar üzerine eve düzenli bir gelirin girmemesi daha büyük bir yıkım yapmaktadır. Çünkü çocuk bu durumda ya çalışmak zorunda kalmakta yada yoksulluktan kurtulabilmek için evden kaçabilmektedir.

 

Ülkemizde 1995-2000 yıllarını kapsayan süreçte kayıtlı işsizlerin oranı % 6,2-% 7,4  arasında bir seyir izlemiştir. 2000 yılı verilerine göre 1.366.000 kişi işsiz durumdadır [İ.T.O.2001:38]. Ülkemizde işsizliğin yüksek olmasının altında bazı nedenler yatmaktadır  [İ.İ.B.K.;1999:11]. Hızlı nüfus artışı ve bununla birlikte genç ve uzun süreli işsizlerin artmakta olması, kentlerde kayıt dışı sektörde çalışanların artması, kırsal kesimden kentlere doğru süren göç, tarım sektörünün ülkemizde halen diğer sektörlerin önünde olması, bölgeler arası dengesizlikler, sermaye birikiminin yetersizliği, kamu ve özel sektör yatırımlarının yeterince arttırılmaması, yabancı sermaye olanaklarının yetersizliği, işgücü niteliğinin sanayi ve hizmetler sektörünün ihtiyaçlarına uygun olmaması, hızlı teknolojik gelişmeler ve giderek artan rekabet ortamında daha nitelikli işgücü gerekliliği, istihdam hizmetlerinin çeşitlendirilmemesi ve etkinliğinin arttırılmaması,

 

Bu sebeplerle ülkemizdeki işsizlik sorunu her geçen gün artış göstermektedir. Düzenli uygulanabilecek aktif istihdam politikalarıyla işsizlik sorununu çözebilirsek genç kuşaklara daha düzenli bir yaşam imkanı sunabiliriz.

 

Aktif istihdam politikaları iki aşamalı olarak uygulanabilir, ilk olarak yeni iş olanakları oluşturacak düzenlemeler, ikinci olarak da iş piyasası ve iş gücüne yönelik düzenlemeler yapılarak [Koray ve Topçuoğlu;1995:98]. Bu amaçla yapılabilecekleri özetleyecek olursak;

 

Devletin öncü olarak bazı sosyal alanlara yatırımlar yaparak bu sektörlere özel yatırımcıları çekmesi, Kredi ve teşviklerin bütçe gerçeklerine uygun olarak yatırımlara yönlendirilmesi,     Geri kalmış bölgelere yatırımlar yapılarak yeni cazibe merkezleri oluşturulması, İşgücünün vasfını geliştirmek için yeni eğitim programları oluşturulmalı, Bu programlar ile işsiz gençlere mesleki eğitim verilmeli, çıraklara mesleklerinin incelikleri öğretilmeli, mevcut çalışanlara da kendilerini yenilemeye ve geliştirmeye yönelik olarak işbaşında eğitim verilmelidir  [Koray ve Topçuoğlu;1995:1000], Sosyal taraflar arasında iş barışının oluşturulması. Bu amaca yönelik olarak başbakanlığa bağlı olan ekonomik ve sosyal konseyi aktif bir yapıya dönüştürülerek, çalışmasına olanak sağlamak, Kontrol ve denetim mekanizması çalıştırılarak kayıt dışı istihdamın önüne geçilmesi gerekir, İş-kur kurumunun daha etkin olarak çalıştırılması. Hantal yapıdan kurtarılıp daha aktif olarak faaliyet göstermeye yönelik çalışmaların yerine getirilmesi, Eğitim kurumlarıyla sanayi arasında işbirliğini geliştirici programlar oluşturulmalı. Bu sağlandığı takdirde başarılı öğrenciler daha öğrenimlerini sürdürürken mesleğinin pratiklerini de öğrenmiş olur. Ayrıca yurt dışına beyin göçünün de önüne geçilmiş olur.

 

3-Gelir Dağılımı :

 

Gelir dağılımı en basit şekliyle oluşan GSMH’nın ülke nüfusuna dağıtılması ile kişi başına düşen gelir şeklinde tanımlayabiliriz. Gelir dağılımının toplumsal düzeyde amaçları, sosyal adaletin sağlanması ve toplumsal ekonomik düzenin korunup düzeltilmesidir  [Dilik;1999:136].

 

Toplumun en küçük birimi olan aile için gelir dağılımının önemi çok büyüktür. Ailelerin tüketimleri, satın aldıkları mal ve hizmetlerin niteliği gelirlerin bağlıdır [Çağlar;1998:30]. Ülkemizde 2002 verilerine göre kişi başına 2586 $ gelir düşmektedir [malıye.gov.tr]. Dünya bankası verilerine göre de ülkemiz G.Afrika, Şili, Meksika ve Brezilya’dan sonra gelir dağılımının en kötü olduğu 5’inci ülke durumundadır [Petrol-İş;2000:547].

 

Ülkemizde yaşanan yoksulluğun en önemli nedeni gelir dağılımında yaşanan adaletsizliktir. Milli gelirin çok büyük bir kısmı, çok küçük bir nüfus grubunca paylaşılırken; küçük bir kısmı da toplam sayıları oldukça yüksek olan bir nüfus grubunca paylaşılmaktadır [İkizoğlu;2001:161]. Gelir dağılımının bu kadar adaletsiz olması ise halk arasında zengin fakir uçurumunun artmasına neden olmaktadır. Bu ise gelir dağılımının toplumsal amaçlarıyla bağdaşmayan ve sosyal gerilmelere neden olan bir durumdur. Çünkü gelir diliminin ilk % 20’ne giren bir ailenin çocuğu eğitim için yurtdışına gidebilecek iken son % 20’lik grupta ki ailenin çocuğu muhtemelen ailesine destek olabilmek için eğitime ara verip çalışacaktır.

 

Ülkemiz gelir dağılımı adaleti için ;

 

Vergi vermekle yükümlü olduğu halde vergi mevzuatının eksiklerinden yararlanarak vergi vermeyen kayıt dışı sektörün kayıt altına alınması sağlanmalı, Vergi sisteminde vergilerde farklılık oluşturarak tüm ekonomik birimlerin vergi yükünü sırtlamasını sağlamak. Bugün vergi yükünün tümünü orta gelir grubu taşımaktadır, Lüks tüketim vergisi oluşturulmalı, böylece başını sokacak bir evi zor alanla, boğazda villa alanlar arasında vergide fark oluşturulmalı, Yeni istihdam imkanlarıyla milli gelir arttırılıp, işsizliği önlemeli, Çalışanların vasıflarını ve verimliliklerini arttırmaya yönelik çalışmalar yapılmalı, Düşük gelir kesimlerine yönelik alt yapı, eğitim gibi alanlara yatırımlar yapılarak gelir dağılımının ikincil dağılımını verimli alanlara kaydırmak. [Çağlar;1998:46]

 

İkincil gelir dağılımı özenle yapılmalıdır. Toplumda “temel ihtiyaçlarını karşılayamama” durumu olarak bilinen kesime sosyal destek sağlanmalıdır [Koşar;2000:20]. Aslında bunu sağlayacak AB kriterlerinde bir uygulama mevcuttur. “Ortalama Net Gelirin Eşdeğerliliği” denilen bu yönteme göre asgari hayat düzeyinin maddi değeri, fert başına düşen ortalama milli gelirin % 40 ile % 60 arasında değişmektedir [Seyyar;1999:32]. Bir başka ifadeyle, bir ülkede yaşayan ve herhangi bir gelire sahip olmayan bir vatandaşa kamusal sosyal yardım aracılığı ile yapılması gereken sosyal transferin miktarı o ülkenin GSMH’nın en az % 40’ı oranında olması gerekmektedir. Ülkemizde fert başına düşen milli gelir 3000 $ civarında (2003) olduğuna göre, muhtaç durumda bulunan bir vatandaşa yılda en az 1200 $ aktarılması gerekmektedir. Bu aylık olarak 100 $ dır. (2004 Ocak ayına göre takriben 133 Milyon Tl’dir.) Bu yardımların devlete hiçbir sosyal maliyeti olmayacaktır. Çünkü bu yardımları alan vatandaşlar geçinebilmek için bunları harcayacaklarından bu paralar; esnafa gelir, devlete de vergi olarak geri gelecektir. 

 

4-Eğitim Politikaları :

 

Eğitim konusunda birçok farklı görüş bulunmaktadır. Tüm bu tanımların ortak olan yanı ise “eğitimin bir kültürlenme süreci” olmasıdır. Bu sürec içerisinde eğitim; bireyde istendik yönde davranış değişikliği meydana getirmek için yapılan tüm çalışmaları kapsamaktadır [Abacı;2003:14].

 

Eğitim hakkı çocuğun en temel hakkıdır. Çocukların yaşama hakkının yanında bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal ve ahlak gelişimi için eğitime gereksinimi vardır [Akyüz;2000:396]. Eğitim hakkının hukuki temelleri Anayasamızın 42.md. açıklanmıştır.” Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir.” Ülkemiz tarafından da imzalanan Ç.H.S.’nın 28 md.’sine göre “Taraf devletler, çocuğun eğitim hakkını kabul ederler ve bu hakkı fırsat eşitliği üzerinde tedricen gerçekleştirilmesi görüşüyle özellikle; İlköğretim herkes için zorunlu ve parasız hale getirilir, ortaöğretim sistemlerini genel olduğu kadar mesleki nitelikte de olmak üzere çeşitli biçimlerde örgütlenmesini teşvik eder ve bunların tüm çocuklara açık olmasını sağlarlar ve gerekli durumlarda mali yardım yapılması ve öğretimi parasız kılmak için uygun önlemleri alır.”

 

 

Eğitim sistemlerini sorgulayan Fransa, Almanya, İngiltere gibi gelişmiş ülkeler eğitimde amaçlarının birisinin de yeterli kalitede iyi yetiştirilmiş ve verimli bir işgücü geliştirmek olduğunu belirtmiş, Japonya ise temel hedefinin eğitimin milli birliğin, ekonomik kalkınmanın ve uluslararası gelişmenin öncüsü olması şeklinde belirtmiştir. Ve bu ülkeler her yıl ülkelerin eğitim sisteminde çağın gereklerine uygun olarak revizyonlar yapmaktadır [Ülker;2000:121]. Aslında gelişmiş ülkelerin temel eğitim hedefleri olan bu hedeflere ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerin daha çok ihtiyacı vardır. Günümüz bilgi toplumunda temel kaynak olan yetişmiş, kaliteli ve bilgili işgücüne bizlerin daha çok ihtiyacı vardır. Eğitimde amaç tüm okuma çağındaki çocukların temel eğitime alınması olmalıdır. Bunun kadar önemli bir diğer amaç ise, eğitim kalitesinin arttırılması olmalıdır. Çünkü eğitim kalitesini geliştiremedikten sonra sayısal üstünlüğün hiçbir önemi olamaz. 

 

5-Madde Bağımlılığı ve Alkolizm :

 

Ülkemizde halkın % 30’u değişik boyutlarda sürekli olarak alkol kullanmaktadır [Seyyar;2001:84]. Bunun yanında ülkemizde erkeklerin % 63’ünün, kadınların % 24’ünün sigara içtiği tespit edilmiştir. Büyük şehirlerde kadınların % 40 oranına kadar çıktıkları görülmüştür [Dağlı;2001:688]. Bu veriler tespit edilebilen verilerdir. Bir de esas risk grubunu oluşturan çocukların kullandığı uçucu maddeler vardır. Özellikle bu uçucu maddelerin kullanımı, sokak çocukları arasında oldukça yaygındır [Polat;2002:71].

 

 

Dünya üzerinde ki gençlerin demografik özelliklerini incelediğimizde; dünya üzerinde 10-24 yaş arası yaklaşık 1,5 milyar insan bulunmaktadır [Bertan. Özcebe ve Yurdakök;2001:673]. Bu rakam sigara ve alkol üreticilerinin iştahını kabartmaktadır.

 

Ülkemizde 2000 yılı itibariyle nüfusun % 37,5’inin 0-18 yaş arası grup oluşturmaktadır. Genç bir nesle sahip ülkemiz açısından durum daha da kritiktir. Çocuk ve gençlerimizi bu tür zararlı alışkanlıklardan korumak için bir takım önleyici politikalar uygulamamız gerekmektedir. Alkol ve madde bağımlılığına karşı hedef ilk aşama olarak hiç kullanmayanların bu maddeleri kullanmaya başlamalarını önlemek, ikinci aşamada kullanan ama henüz bağımlı olmayan bireylerin tanınması ve bağımlılığın önlenmesi, üçüncü aşamada ise bağımlı olanların tedavisi ve tekrar başlamalarını önlemek olmalıdır [Çakmak ve Türkcan;2001:695]. Bu mücadelede ilk aşamada bazı basit tedbirlerle gençleri bu tür zararlı maddelerden koruyabiliriz.

 

İçki, sigara reklamlarının her türlüsünün açık ve gizli bir biçimde yapılmasını  yasaklamak [Seyyar;2001:86], Bu konuda görsel medya bilinçlendirilmeli ve bu tür yayınlar yapıldığı takdirde yüksek cezalar uygulanmalı. Özellikle spor programları yoluyla pek çok sigara ve alkol firmasının reklamı yapılmaktadır, Aileler için madde bağımlılığına karşı uyarıcı televizyon programları yapılmalı. Bu programlar tüm kanallarda dönüşümlü olarak yayınlanmalıdır, Okullarda bu konulara özel olarak değinilmeli. Seminer ve programlarla öğrencilere bu zararlı maddeler hakkında bilgi verilmeli, Eğlence merkezleri sıkı takip edilmeli. Giriş için uygulanan yaş sınırına uyulup uyulmadığı denetlenmeli, Gençlere boş zamanlarını değerlendirebilecekleri spor tesisleri ve gençlik merkezleri inşa edilmeli, Alkol, sigara ve uçucu madde satışlarının zabıta ekiplerince denetlenmesi gerekir. TCK’nın 574/II. md alkollü içki satışıyla ilgilidir. Bu maddeye göre ” her nerede olursa olsun 18 yaşını doldurmamış bir gence ... alkollü içki verenler cezalandırılır. Eğer fail müskirat (alkollü içki) satıcısı ise geçici olarak meslek ve sanatının tatiline de hükmolunur” [Akyüz;2000:589]. Özellikle okullara yakın büfe ve bayilerde öğrencilere yapılan tek tek satışların önüne geçilmesi gerekir, Çocuklara örnek olacak öğretmenlerin, polislerin ve diğer ilgili çalışanların çocukların olduğu ortamlarda sigara içmemeleri de özentiye kapılmayı önlemek açısından gereklidir.

 

6-Kentleşme Göç ve Konut Politikası :

 

Ülkemizde 1950’li yıllarla birlikte sanayileşme hamlesi başladı. Sanayileşme hareketi ülkemizde plansız ve başı boş bir şekilde cereyan etti. Bu ise sanayi merkezlerinin birkaç ilde toplanmasına neden oldu. Ayrıca mevcut ekonomik ve sosyal şartlarda (terör, işsizlik, miras yoluyla arazinin bölünmesi...) oluşan bu sanayi merkezlerine doğru yoğun bir göçe sebep oldu. Bu yoğun göçler planlı şehirleşmeye imkan vermeyecek kadar hızlıydı. Oysa gelişmiş ülkelerde şehirleşme hareketi yavaş olur. Bu sayede oluşabilecek problemleri halletmek için gerekli ekonomik, sosyal ve politik kurumların ortaya çıkıp gerekli düzenlemelerin yapılma fırsatı bulunur. Bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için şehirleşme bu olanağa imkan vermemektedir [Tuna ve Yalçıntaş;1997:127].

 

Hızlı göçlerden sonra şehirleşme plansız gecekondulaşma şeklinde gerçekleşmiştir. 2000 yılında Diyarbakır ilinde yapılan bir araştırmaya göre ilde 600 sokak çocuğu tespit edilmiş. Bu çocukların % 98’ini çeşitli nedenlerle çevre illerden ve köylerden kente göç edenler oluşturmuştur [Hürriyet:2001].

 

Ülkemizde de bölgeler arasında gelir adaletini temin edip sosyal, planlı bir kentleşme yoluyla bu durumun getirdiği olumsuzluktan kurtulabiliriz.

 

Konut sorunu ise ülkemiz için son 50 yıllık bir birikimin sonucudur. Bu birikim için tedbirlerin zamanında alınmaması ülkemizde konut sorununu ihmal edilmiş bir kamu hizmeti boyutu kazandırmıştır [Toprak;1990:37]. Konut sorununa ülkemizde uzun yıllar kişiler kendi girişimlerine bağlı olarak çözüm bulmaya çalışmışlardır. Bu ise gecekondulaşmaya ve insanların sosyal olmayan şekillerde barınma ihtiyaçlarını karşılamalarına neden olmuştur [Şirin ve Şirin;2001:29]. Konutun pahalı bir mal oluşu ve taşıdığı sosyal önem nedeniyle, dar gelirli ailelerin bu konuda devletin desteğine ihtiyaç duymalarına neden olmaktadır.

Konut politikası “Sosyal devletin özellikle gelir seviyesi düşük çocuklu ailelerin, ucuz ve sosyal konut ihtiyacını karşılamak ve genel olarak konut sorununa çare bulabilmek için, mesken oluşturma bakımından sistemli bir şekilde uygulamaya koyduğu programlar bütünüdür” [Seyyar;2002:319].

 

Konut yapılırken ailedeki çocuk sayısı da göz önüne alınmalıdır. Ülkemizde çocuk odası genellikle pek düşünülmemektedir. Çocuklarda, evdeki zamanlarının çoğunu yaşam mekanında geçirmektedir. Bu durum evdeki bir huzursuzluğun direk çocuğa yansımasına neden olabilmektedir. Bunun yanında çocuğun ders çalışma imkanı da kısıtlanmış olmaktadır [Şirin ve Şirin;2001:51].

     

8-Sosyal Yardımlar :

 

Günümüz sosyal devletlerinde artık hedef sosyal refahı temin etmektir. Sosyal refah; aile, din, ekonomi, politika gibi geleneksel sosyal refah kurumlarından sonra gelişen bir sosyal kavramdır. Toplumun tüm üyelerine yardım etmede ki kollektif sorumluluğu ifade eden karşılıklı dayanışma mekanizmalarını içerir [Şahin;2000:2]. Birleşmiş milletler uzmanlar grubunca yapılan tanıma göre sosyal refah; organize bir fonksiyon olarak birey, aile, grup ve toplumları değişen koşullardan doğan sosyal sorunlarını gidermek açısından güçlendiren faaliyetler bütünü olup ülkelerin sosyal bakımdan gelişmesinde de önemli bir fonksiyona sahiptir [Şahin;2000:5].

 

Sosyal refahı hedefleyen ülkeler açısından sosyal yardımlar bu hedefe ulaşmalarını sağlayan en önemli araçtır. Yoksul, zor durumda olan, farklı sosyal sorunlarla karşı karşıya kalan insanların bu mağduriyetlerini ortadan kaldırmak için devletler sosyal yardım mekanizmasını kullanırlar. Birleşmiş milletler kalkınma programı (UNDP) sosyal yardımların önceliklerini 1998 yılında şu şekilde sıralamıştır [Koşar;2000:64].

 

İnsan odaklı gelişmeye imkan sağlayacak bir çerçeve oluşturmak, Herkesi kendine yeterli kılmak, Geniş tabanlı ve eşitlik sağlayıcı büyümeyi teşvik etmek, Temel hizmetler ve sosyal hizmetlere erişebilme yollarını açmak, Aileler için yiyecek güvenliği sağlamak, İş ve yaşamı sürdürme imkanlarını arttırmak, Kredi ve üretim imkanlarında eşitlik sağlamak, Güçsüz gruplar için sosyal korumaları genişletmek, Cinsiyet açısından eşitliği ve kadınların topluma katılımını arttırmak, Doğal kaynakları koruma, bakım ve yeniden canlandırılmasını sağlamak.

 

Sosyal yardımlarla ilgili olarak Anayasanın 60 md.”Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatları kurar” hükmü vardır. 61 md.’de ise “Devlet harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle malul ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlar. Devlet korunmaya muhtaç çocukların topluma kazandırılması için her türlü tedbiri alır. Bu amaçla gerekli teşkilatı kurar veya kurdurtur.”

 

Ülkemizde farklı kanun maddeleriyle düzenlenmiş sosyal yardım ödemeleri bulunmaktadır. Ancak bunlar kapsam içine alınan kişiler ve yapılan ödemeler bakımından yeterli olmamaktadır. Özellikle zor durumda bulunan ailelere yönelik yeni yardımlar yapılmalıdır. Böylece ailenin müşkül duruma düşmesi önlenebilir. Ve çocuklar aile ortamında yaşamlarını idame edebilirler.  

  

9-İller Bazında Oluşturulacak Gönüllü Projeler:

 

Bugün tüm dünyada sokak çocukları sorunu devlet,üniversiteler, sivil ve gönüllülerden oluşan üçlünün ortak çalışmasını gerektiren bir sorun olmuştur. Üniversiteler akademik personeli ile projeler hazırlamalı, devlet bu projelerin önünü açmalı ve sivil gönüllü kuruluşların desteği ile de sorunu önleyici çalışmalar yapılmalıdır.

 

10-Evlat Edindirme ve Koruyucu Aile Projesi:

 

Evlat edinme, kan bağına bakılmaksızın bir akitle yasal ve sosyal açıdan anne ve/veya baba ve çocuk bağının kurulmasıdır.Evlat edinecek kişilerin 30 yaşını doldurmuş veya 5 yıldır evli olmaları gerekmektedir. ÇHS’nin 21,md göre “çocuğun yüksek yararı doğrultusunda evlat edindirme hizmetlerinden yararlandırılması” sağlanmaktadır. SHÇEK çocuklardan evlat edindirmeye uygun olanlar uzmanların incelemesi sonucu mahkeme kararıyla başvuruları kabul edilen ailelere verilmektedir. SHÇEK tarafından yılda yaklaşık 450 çocuk evlat edindirilmektedir. Kurum 2001 yılı itibariyle toplam 6776 çocuğu evlatlık vermiştir  [SHÇEK;2002:5].

 

SHÇEK’nun evlat edindirme hizmetinin dışında korunmaya muhtaç çocukların, aile ortamında yetiştirilip büyütülmelerini sağlamak amacıyla uyguladığı diğer bir hizmet türü de Koruyucu Aile uygulamasıdır.

 

Koruyucu aile hizmeti; çeşitli nedenlerle öz ailesi yanında bakılamayan çocukların, kısa veya uzun süreli olarak bakımlarını üstlenen aile yada kişilerin yanında, devlet denetiminde yetiştirilmeleri olarak tanımlanmakta ve bu hizmeti veren aile yada kişilere koruyucu aile denilmektedir. Koruyucu aile hizmetleri 2.12.2000 tarihinde çıkarılan 24248 sayılı yönetmeliğe uygun olarak yürütülmektedir  [shcek.gov.tr].

 

SHÇEK’nun evlat edindirme ve koruyucu aile hizmetlerini sunmasının altında yatan kurum bakım hizmetleri üzerine yapılan araştırmaların gösterdiği olumsuzluklardır. Kurum bakımı; bir aile ortamında bulunmayan çocukların yatılı olarak, kendileriyle her hangi bir kan bağı olmayan diğer çocuklarla birlikte gruplar halinde ya da topluca yaşamaları ve kendileriyle kan bağı olmayan ve biyolojik ebeveynlerinin yerini alan yetişkinlerce bakılmalarıdır [Erkan;1995:4].

 

Yaşamın ilk yılı içinde kurum bakımına alınan ve kurumda uzun süre kalan çocukların uyumsuz ve düşük zeka düzeylerine sahip oldukları gözlenmiştir  [Erkan;1995:9]. Bunun yanı sıra kurum bakımının maliyetinin de yüksek olması tüm dünyada, korunmaya muhtaç çocuklar için en çok tercih edilen bakım şekli olarak koruyucu aile hizmetleri tercih edilmektedir [shcek.gov.tr].

 

Ülkemizde koruyucu ailelerin yanında 575 çocuğun bakımları yapılmaktadır. Koruyucu aile hizmetleri ve evlat edindirme mekanizmasını daha aktif hale getirebilirsek ülkemizde pek çok çocuk daha sağlıklı bir ortamda yetişebilir.

 

Sonuç:

 

Günümüz sosyal sorunlarından birisi olan sokak çocukları sanayileşme hareketine paralel olarak ortaya çıkmıştır. Sanayileşme toplumların ilerlemesi ve gelişmesi için gerekli bir hamledir. Ancak sanayileşme hareketinin bilinçli ve istikrarlı bir hareket halinde sürekli olması gerekmektedir. Ülkemizde 1950’li yıllarla başlayan sanayileşme ve dışa açılma hareketleri ani bir gelişme göstermiştir. Bu durum sanayi bölgelerine hızlı göçü beraberinde getirmiş, toplumsal yapıda ve özellikle aile yapısında bozulmalara neden olmuştur.

 

Bu gelişmelere paralel olarak sokak çocukları da, kentleşme, göçler, yoksulluk, aile içi şiddet, anne-baba geçimsizliği gibi pek çok faktörün etkisiyle ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla sokak çocuklarının arkasında pek çok toplumsal sorun bulunmaktadır.

 

Sorunun geniş boyutlu olması nedeniyle uzun vadeli ve detaylı tedbirler almak gerekmektedir. Alacağımız bu tedbirler halen sokakta yaşayan çocukları sokaktan kurtarmanın yanında, yeni çocukların sokak çocuğu olmasını engelleyici tedbirler olmalıdır.

 

Önleyici tedbirler, rehabilite edici tedbirlere göre daha etkili ve ucuzdur. Rehabilitasyon pahalı ve sabır gerektiren, sınırlı ve bazen de sonuç getirmeyen çalışmaları içermektedir. Oysa önleyici tedbirler ile birlikte uygulanacak aktif sosyal politikalar kapsam olarak hem tüm toplumu ilgilendirecek hem de daha etkili olacaktır. Sonuç olarak bu amaçla yapılacak çalışmaların başlıcalarını özetleyecek olursak;

 

-Yoksullukla Aktif Mücadele,

-Gelir Dağılımı Adaletinin Sağlanması,

-Aktif İstihdam Politikaları İle İşsizlikle Mücadele,

-Eğitim Politikalarında Yeniden Yapılanma,

-Sosyal Konut ve Şehirler,

-Sosyal Hizmetlerde Yeni Hizmet Programları Oluşturulması,

-Üniversitelerle İşbirliği,

-Uluslararası Kuruluşların Katılımını Sağlamak.

 

 

KAYNAKÇA

 

1-ABACI,Ramazan, “Yaşamın Kalitelendirilmesi”, Değişim Yayınları, İstanbul:2003

2-AKAD,M ,A.DİNÇKOL, “1982 Anayasası”,Alkım, İstanbul:1998   

3-AKYÜZ,Emine, “Çocuk Haklarının ve Güvenliğinin Korunması” MEB Yayınları,Ankara:2000

4-ARI,R. ÇAĞDAŞ,A.  “Anne-Çocuk İletişim Dili Eğitiminin 4-5 Yaş Çocuklarının

Sosyal Gelişimine Olan Etkileri” Selçuk Üni., Sos.Bil.Ens. Dergisi, Sayı:5,Sayfa:391 Yıl:1999

5-ÇAĞLAR, Ünal, “Milli Gelir ve Gelir Dağılımı Hesaplamalarında Bir Birim Olarak

Aile”, Ekonomik Hesaplamalarda Bir Birim Olarak Aile, Aile Araş.Kurumu,Ankara:1998

6-ÇAKMAK,D. A.TÜRKCAN “Alkol ve Madde Bağımlılığı Araştırma ve Tedavi

Merkezi AMATEM” Yeni Türkiye, Sayı:39, Yıl:2001

7-Çocuk Hakları Sözleşmesi, 27.01.1995-22184 Sayılı Resmi Gazete

8-DAĞLI,E “Tütün ve Politika ” Yeni Türkiye, Sayı:39, Yıl:2001

9-DİLİK, Sait, “Gelir ve Servet Politikası” S.A.Ü. Matbaası,Sakarya:1999

10-ERKAN, Gönül, “Korunmaya Muhtaç Çocuklar, Çocuk Yuvalarında Bir Araştırma” Ankara:1995

11-Hürriyet Gazetesi:            20.04.2001

12-İİBK, “Cumhuriyetimizin 75.Yılında Türkiye’de İstihdam Sorunları” Ankara:1999

13-İKİZOĞLU,Musa, “Türkiye’de Yoksulluk ve Sosyal Yardım Uygulamalarının  Bugünkü Durumu”, H.Ü. Sosyal Hizmetler Yüksekokulu, Prof.Dr. Nesrin Koşar’a Armağan, Yayın No:009, Ankara:2001

14-İstanbul Ticaret Odası,”Ekonomik Rapor”,Yayın No:2001/45

15-KOŞAR,Nesrin, ”Sosyal Hizmetlerde Sosyal Yardım Alanı” Ankara:2000

16-KORAY,Meryem,Alper TOPÇUOĞLU, “Sosyal Politika” Ezgi Kitabevi, Bursa:1995

17-PETROL-İŞ ,“97-99 Petrol-İş Yıllığı” Petrol-İş Yayınları:58, İstanbul:2000

18-POLAT, Oğuz, “Sokak Çocukları” Özgün Ofset, İstanbul:2002

19-ÖKE,Mim Kemal, ”Aile Kurumu”, Aile Politikalar, Aile Araştırmaları Kurumu,Ankara:1991

20-SEYYAR,Ali, “Sosyal Siyaset Terimleri” Beta, İstanbul:2002

21-SEYYAR,Ali, ”Sosyal Siyaset Açısından Özürlülüğe Karşı Mücadele” Türdav Yayınları, İstanbul:2001

22-SEYYAR,Ali, ”Sosyal Siyaset Açısından Kadın ve Aile Politikaları” Birey Yayıncılık,

İstanbul:1999

23-ŞAHİN,Fatih, ”Sosyal Hizmet Uzmanlarının Sosyal Refah Politikası Süreçlerine  

Katılımı” Aydınlar Matbaası,Ankara:2000

24-SHÇEK,”Sokakta Çalıştırılan ve Yaşayan Çocuklar Raporu”,Ankara:2002

25-Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşfik Fonu, Kanun No:3294, 14.06.198619134 Sayılı Resmi Gazete

26-ŞİRİN,S. M.ŞİRİN, ” Çocuk,Aile ve Kent Komisyonu Raporu”, İst. Çocuk KurultayıBildiri Kitabı,İstanbul:2000

27-TOPRAK,Zerrin, “Sosyal Kamu Hizmeti Olarak Konut Politikası” İzmir:1990

28-TUNA,Orhan, N.YALÇINTAŞ, ”Sosyal Siyaset” Filiz Kitabevi,İstanbul:1997

29-TURAN,Nihal, “Aile Sorunlarının Çözümünü Kolaylaştırıcı Bazı Bilgi ve Teknikler”H.Ü. Sosyal Hizmetler Yüksekokulu, Prof.Dr. Nesrin Koşar’a Armağan, Yayın No:009, Ankara:2001

30-ÜLKER,Gönül “Eğitimde Kalite Anlayışı” Abant İ.B.Üni., Sos.Bil.Ens.Dergisi,

Sayı:1,Sayfa:120-137,Yıl:2000

31-www.malıye.gov.tr                                    07.2.2003-16:40

32-www.shcek.gov.tr                                    03.07.2003-14:45