Öğrencilerim İçin Sınav Soruları ve Duyurular




aliseyyar@sosyalsiyaset.net

   

 

Kitaplar ;

 

 

Ali Seyyar’dan Sosyal Bakım Hizmetlerine Dönük Yeni Bir Çalışma:

“Teorik ve Pratik Boyutuyla
SOSYAL BAKIM”

 

İsteme Adresi: SHÇEK-Genel Müdürlüğü-Ankara 

Kitap Hakkında Ne Dediler:

 

            Günümüz dünyası değişen toplumsal koşullar nedeniyle sosyal politika alanında yeni yaklaşımlar geliştirme çabası içindedir. Sosyal politikanın temel amacını, değişik risklere karşı toplumda zayıf kesimlerin güvenceye alınması oluşturur. Bu amaçla oluşturulan sosyal koruma sistemleri ve yeniden dağıtım mekanizmaları ile bu kesimlerin sosyal ve ekonomik yaşama katılımı sağlanırken, toplumun ekonomik ve kültürel kaynaklarının adil dağılımı da sağlanılmaya çalışılır. Geleneksel sosyal politika olarak nitelendirebileceğimiz söz konusu yaklaşım, nüfusun yaşlanması ve iş piyasasından dışlanma gibi yeni sorunlar karşısında yetersiz kalmıştır.

             Bu bağlamda geleneksel sosyal politikanın dışında “aktif sosyal politika” dan söz edilmektedir. Bu yaklaşıma göre kamu idareleri sosyal politikanın tek aktörü değildir. Sosyal alanda önemli roller üstlenebilecek, hatta sosyal korumanın finansmanına ve uygulamasına katılabilecek bir çok sosyal grup bulunmaktadır. Bu doğrultuda özel sektör sosyal hizmetlerin sunumuna geniş ölçüde katılabilir. Çocuk bakımından yaşlılara ve özürlülere götürülebilecek çeşitli hizmetlere kadar özel sektör kamu sektörü yanında değişik seçenekler sunarak önemli işlevler yerine getirebilir.

             Ülkemizde de yeni yaklaşım çerçevesinde önemli çalışmalar sürdürülmektedir. Buna göre hazırlanan yeni kanunlar özellikle bakım konusunda özel sektörü özendirici niteliklere sahiptir. Halihazırda bu hizmeti sunan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ise hem bu hizmetin standardını belirleyen hem de denetleyen bir kurum olma hazırlığı içindedir.

             Bu açıdan değerlendirildiğinde dünyada bakım hizmetlerini konu edinen elinizdeki çalışmanın ülkemizde bundan sonra yapılacak olan çalışmalara ışık tutmasını temenni eder emeği geçen herkese teşekkür ederim.

 Güldal AKŞİT

DEVLET BAKANI

 


Geçen yüzyıldan beri, ekonomik açıdan, dünyanın daha fazla gelişmiş ülkeleri, kendileri üzerinde etkili olan hastalıkların tipleri ve nüfus yapılarında demografik ve epidemiolojik  olarak adlandırılan büyük değişimler geçirdiler.  Bu süreçte bakım ve bakıma muhtaçlık sosyal politikanın temel sorun alanları haline geldi. Gelişmekte ve orta düzey gelir gruplarına sahip olan ülkeler, bu geçerli olan değişimi tecrübe edeceklerdir.

Ülkemizde de yaşlılık ve bakıma muhtaçlık giderek daha fazla yer edinen gündem konularındandır ve bu konuda Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu gerek standart oluşturma gerekse mevzuat bağlamında çalışmalar sürdürmektedir. Bu doğrultuda devamlı bakıma muhtaç  insanların sayısı yanında, gelecekte bu bakıma ihtiyacı olacakların sayısını bilme ihtiyacı ve bakım sağlığı ile ilgili olarak, sosyal altyapı, çalışma hayatı ve ekonomisinin uğrayabileceği olası değişiklikleri tahmin etmek ihtiyacı vardır. Gelecek elli yılda bu servislere ihtiyaç duyacak olanların çoğunluğu şimdilerde doğmaktadır. Eğer biz arzu edersek, gelecekteki değişiklikleri şimdiden planlayabiliriz (örneğin; öncelikli olarak önleme ve rehabilitasyon hizmetleri).

Bu kitap  bu bağlamda Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı ile sürdürdüğümüz işbirliğinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Çalışma dünyada bu alanda yapılan çalışmaların aktarılması açısından ülkemizde hizmet sunanlar yanında akademik çalışma yapanlara kaynak niteliği taşımaktadır.  

Ülkemizde bu konuda yapılacak çalışmalara katkı vermesi temennisiyle,

İsmail BARIŞ

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu

Genel Müdürü

 


Yazar’ın Önsözü

Bugün, ülkelerin çağdaşlık ve uygarlık, daha somut bir ifadeyle kalkınma ve gelişme mücadelesinde bulundukları seviye, yalnız sanayileşme ve teknolojileşme  başarılarıyla, kısacası teknik-ekonomik parametrelerle ölçülmemektedir. Çağdaş dünyada, ileri bir noktada olabilmenin en önemli ölçütlerinden biri de, şüphesiz toplumsal doku ve kültürel değerlere bağlı olarak sağlanan sosyal gelişmişlik düzeyidir.

Günümüzde, ülkelerin sosyal gelişmişliği, sosyal hizmetler ve sosyal güvenlik imkânlarının geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması ile ölçülmektedir. Sosyal gelişmişlik açısından ileri bir noktada olan ülkeler, sağlık hizmetleri, sosyal hizmetler ve sosyal güvenlik ilkeleri doğrultusunda ve bir bütünlük içinde, örneğin; hastaların tıbbî tedavisini, sakatların tıbbî rehabilitasyonunu ve bakıma muhtaçların sosyal bakımını sağlayacak sosyal sistemler oluşturmuşlardır.

Sosyal gelişme, halkın bütün fertlerine ve bilhassa muhtaç kesimlere, spesifik ihtiyaçları doğrultusunda sosyo-ekonomik imkânlar sunmak sûretiyle elde edilebilmektedir. Sosyal kesimler içinde ise en fazla himayeye ihtiyaç duyanların başında özürlülük, kronik hastalık ve(ya) ileri yaşlılıktan dolayı bedenî hareket potansiyellerini ciddî anlamda kaybetmiş ve bundan dolayı da başkalarının sürekli bakımına ihtiyaç duyan aciz insanlar gelmektedir.

Diğer ülkelerde olduğu gibi, memleketimizde de, kronik hastalığı bulunan, felçli, sakat, tedavisi uzun süren, günlük zarurî ihtiyaçlarını bağımsız olarak karşılayamayan, bedensel faaliyetlerini tam anlamıyla yerine getiremeyen ve dolayısıyla değişik derecelerde de olsa aile bireylerinin yardımına ve bakımına sürekli muhtaç olan özürlü, hasta ve(ya) yaşlı insanlar bulunmaktadır.

Bakıma muhtaçlara, bir sosyal sistem içinde plânlı ve programlı bir biçimde profesyonel anlamda psiko-sosyal destekli bakım hizmetleri götürmek, sosyal yönüyle de hızlı bir gelişme sergilemesi gereken bir Türkiye için, ertelenmez ve vazgeçilmez bir unsurdur. Bakıma muhtaçların, toplumların en değerli varlıkları olarak Sosyal Devletler tarafından özel koruma altına alındıklarına dair en önemli belirti, kendilerine gösterilen ilgi, sevgi, şefkat ve bunların somut bir tezahürü olarak sunulan sosyal bakım hizmetleri ile mebsûten mütenasiptir (doğru orantılıdır). 

Sistemli, rasyonel ve etkili sosyal bakım hizmetlerinin sağlanması, üç faktöre bağlıdır.

·  Sosyal bakımın bir bilim ve meslek dalı olarak kabul edilmesi, eğitim müfredatlarına girmesi ve sosyal bakım uzmanlarının yetiştirilmesi.

·  Evde ve kurumda yaşayan bakıma muhtaçlara profesyonel sosyal bakım hizmetlerinin sunumunu sağlayan bir sistemin oluşturulması.

·  Bakıma muhtaçların sosyal koruma ve sosyal güvenlik kapsamına alınması.

Sosyal bakım, özellikle sosyal hizmetler ve sağlık alanında bakıma muhtaç kişilerin hayat kalitesini yükseltmek maksadıyla bakım hizmetlerine yönelik teorik ve pratik çözüm stratejileri üreten inter-disipliner bir bilim dalıdır.  Bir bilim dalı olarak sosyal bakım, yeni bilgiler ve alternatif yöntemler sunmakla birlikte bir çok sosyal alana katma değer sağlayan bir etkinliğe de sahiptir. Batı’da sosyal bakım uzmanları, diğer bilim dallarına ait olan psiko-sosyal ve tıbbî bilgileri, kendi alanlarında en etkili bir biçimde kullanarak, tıbbî ve sosyal bakım hizmetlerinde etkili yöntemler geliştirebilmiş ve sosyal bakım mesleğinin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Örn. Sosyal bakım uzmanlarınca geliştirilen ve uygulanan standart ve talep odaklı bireysel bakım modelleri, sosyal hizmet üreten huzurevlerinin ve bakım merkezlerinin organizasyonunu iyileştirebilmiş ve bakım kalitesinin artmasına katkıda bulunmuştur.

Sosyal hayatın özüyle ilgili olan sosyal bakım konusunun önemini vurgulamak için hazırlanan bu kitabın dört ana hedefi vardır:

· Başta sosyal hizmetler, sağlık ve hemşirelik olmak üzere değişik sosyal alanlarda faaliyette bulunan uzmanların bakım sektöründe de etkin olabilmelerini sağlayacağını düşündüğümüz temel bilgiler sunmak.

· Sosyal bakım biliminin teorik temel esaslarının çerçevesini çizmek, bakım modelleri ve plânları kapsamında bazı uygulamaları göstermek ve böylece sosyal bakımın eğitim müfredatlarında yer alabilmesi için,  ilk temel taşların oluşumunu sağlamak.

· Mevcut huzurevlerinin ve rehabilitasyon merkezlerinin yetersizliklerinden yola çıkarak, gerek kurumsal, gerekse evde bakım ihtiyacının karşılanmasını temin eden uygulamaya dönük sistemlerin oluşturulmasına katkıda bulunmak.

· Sosyal bakım hizmetlerinin finansman boyutuna bir çözüm getirmek maksadıyla Türk sosyal güvenlik sisteminin yeniden yapılandırılmasına ve bu çerçevede bakım güvence sisteminin oluşturulmasına katkıda bulunmak.

Bu niyetlerle hazırlanan kitabın ilk üç kısmında, sosyal bakımın oluşumu ve gelişimi ile ilgili genel teorik-akademik bilgiler verildikten sonra bakıma muhtaç kişilerin taleplerini önemli bir ölçüde karşılayabilecek durumda olan ve bu doğrultuda bakım hizmetlerinde toplam kalite anlayışını gerçekleştirmek amacıyla hazırlanan bakım modelleri ve plânları üzerinde ağırlıklı olarak durulacaktır. Ayrıca, bakım kalitesini temin eden faktörler arasında uzman bakıcılar da önemli bir yer aldığından, sosyal bakım eğitim sisteminin özellikleri de değerlendirilecektir.

Uygulamada sosyal bakım hizmetlerinin organizasyon ve finansman yapısı, bakıma muhtaç kişilerin sosyo-ekonomik durumları ile yakından ilgili olduğundan, sorunun sosyal güvenlik sisteminin yöntemleriyle [sosyal sigortalar ve(ya) sosyal (kamusal) yardım aracılığıyla] çözümlenmesi gerekmektedir. Bundan dolayı, kitabımızın dördüncü kısmında, değişik ülkelerdeki bakım güvence modelleri karşılıklı olarak ele alınarak, bakım hizmetlerinin sosyal güvenlik sistemleri içindeki rolü ve önemi üzerinde değerlendirilecektir.

En son kısımda ise, sosyal bakımın bütün boyutlarıyla Türkiye’de de uygulanabilirliğini sağlamak arzusuyla tavsiye niteliğinde bazı temel konuların üzerinde durulacaktır.

 

Prof. Dr. Ali Seyyar

                 Sosyal Politika Uzmanı

SOSYAL BAKIM

Kitabının Genişletilmiş İkinci Baskısı

ŞEFKATLİ ELLER YAYINEVİ

Tarafından Piyasaya Sürüldü

 Sipariş İçin: www.sefkatlieller.net 

 

Sosyal Bakım kitabı, KÜYEREL DANIŞMANLIK, BAKIM HİZMETLERİ VE EĞİTİM Şirketi tarafından temel ders kitabı olarak kullanılacaktır (http://www.kuyerel.net/).

 

 

 

 

İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ

Sosyal bakım, insanî ihtiyaçların bütün alanlarını kapsayacak bir şekilde düşünülmüş bir hizmet anlayışıdır. Bu alanların başında bedensel işlev düzeylerinin yetersiz olan bakıma muhtaç kişilerin bakıma muhtaçlık bağlamında kişisel sağlık durumları geldiği gibi bununla bağlantılı olan diğer sosyal ve çevresel alanlar (ulaşım, erişim, sosyal faaliyetler, psiko-sosyal ve kültürel ihtiyaçlar vb.) da gelmektedir.

Değişik gelişmiş ülkelerde sosyal bakım, sosyal güvence sistemi içine dâhil edilen yaşlılar, hastalar ve özürlülerden oluşan bakıma muhtaç kişilere tıbbî sosyal hizmetler ekseninde kapsamlı ve kaliteli bakım hizmetleri sağlamak maksadıyla değişik disiplinlerin katkılarıyla oluşturulmuş bir uygulama biçimidir.

Ülkemizde ise bakıma muhtaç kişilere dönük sistemli sosyal bakım uygulamalarının varlığı bir yana bu kesime yönelik sosyal hizmetler odaklı akademik çalışmalar dahî çok yetersizdir. Bakıma muhtaç kişilere dönük olarak tarafımızca yapılan sosyal politika ağırlıklı çalışmalar ise, başta Özürlüler İdaresi Başkanlığı (ÖZİDA) ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) gibi devletin sosyal kurumları tarafından ilgi ile karşılanırken, bu alana yakın meslek gruplarının ve akademik camianın bazı temsilcileri tarafından sözlü ve yazılı tepkilere yol açmıştır.

Bilimsel çalışmalarında tekrarlara ve tekerrürlere çakılıp kalan ve meselelere tek taraflı bakan bazı akademisyenler, her nedense sosyal bakım kavramının varlığını bile reddetmiş veya kendi ilgi alanlarında araştırma yapmış olmamdan dolayı beni “akademik ayıp” işlemekle suçlamışlardır. Hâlbuki çalışmalarımız ağırlıklı olarak, bakıma muhtaçlık sorununu, sosyal risk kapsamında değerlendiremememizden ibarettir. Sosyal gerçeklik anlayışından uzaklaşmamak ve sıhhatli düşünebilme dengesini koruyabilmek için, bakıma muhtaçlık sorununa bütüncül ve dolayısıyla bilimler arası bir perspektiften bakmak ve sosyal politika kapsamında da çözüm üretmek gerekmektedir. Buna binaen bakıma muhtaç kişilerin sosyal sorunlarının çözümünde farklı kaynaklardan beslenmemiz, sosyal güvenlik destekli bakım hizmetleri oluşturmamız, bakım hizmetlerinde farklı yöntemler ve alternatif sosyal değerlendirme kıstasları oluşturmamız da kaçınılmazdır.

Bakıma muhtaçlık meselesine sosyal model ekseninde bir bakışın kazandırılmasıyla devlet yetkilileri, konunun önemini idrak etmişler ve sosyal hukuk sistemini yeniden gözden geçirmeyi uygun görmüşlerdir. Bu anlayış doğrultusunda memleketimizde ilk kez bakıma muhtaç özürlülerin sosyo-ekonomik sorunlarının çözümüne dönük olarak 2005 yılında TBMM tarafından kabul edilen 5378 sayılı “Özürlüler Kanunu” ile bu kanuna etkinlik kazandıracak olan yönetmelikler çıkarılmıştır.

SHÇEK ve ÖZİDA’nın müşterek talebi üzerine hazırlanan ve 2004 yılında yayınlanan sosyal bakım kitabımızın ilk baskısı, bir nevi Türkiye’de sosyal bakım güvence sisteminin temellerinin atılmasına yönelik olmuştur. Kitabımızın ikinci baskısı ise 2005 yılından itibaren oluşturulmakta olan sosyal bakım güvence sistemi içinde dinamik ve işleyen bir sosyal bakım hizmetinin sağlanabilmesi doğrultusundadır. Bunun için de kitabımızın ikinci baskısına, genel konseptine sadık kalmakla birlikte bakım ile ilgili son kanunî düzenlemeler çerçevesinde sosyal bakım eğitiminin temel esaslarının yanında bakım ahlâkı gibi birçok yeni konu eklenmiştir.

Prof. Dr. Ali Seyyar

Mayıs 2007

 

 


 

Doç. Dr. Ali Seyyar tarafından yazılan “Teorik ve Pratik Boyutlarıyla Sosyal Bakım" Adlı Kitaba Hacettepe Üniversitesi
Hemşirelik Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Gülümser Kubilay Tarafından Yapılan Eleştiri ve Cevabı

 

Eleştiri:

29 Haziran 2005

Sayın İsmail BARIŞ

T.C. Başbakanlık

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdür V.

 

Kurumunuzca yayımlanan, Doç. Dr. Ali Seyyar tarafından yazılan “Teorik ve Pratik Boyutlarıyla Sosyal Bakım” isimli kitaptan Yüksek okulumuza da gönderdiğiniz için teşekkür ederim. Ancak, bakım kavramından sorumlu olan hemşirelik mesleğinin bir üyesi olarak kitapla ilgili görüşlerimi de belirtmemin mesleki sorumluluğum olduğunu düşünmekteyim. Bu noktadan hareket ederek kitabı incelediğimde bir meslek üyesi olarak büyük üzüntü duydum. Öncelikle hangi meslek gurubuna hitap ettiği belli olmayan, sosyal bakım konusunda yazıldığı belirtilen bu kitap gerçekte hemşirelik bakımı ve hemşirelik bakım modellerine odaklanmasına karşın kitapta bu durumun bilinçli olarak göz ardı edildiği ve bu gün ülkemizde 1954 yılından beri kendine ait yasası olan, 1955 yılından beri akademik düzeyde eğitim veren, sağlık profesyonelleri içerisinde ikinci büyük gurubu oluşturan hemşirelik mesleğinin yok var sayıldığı ya da sayılmaya çalışıldığı büyük bir esefle saptanmıştır. Kitapta yer alan, bilimsel bilgi olarak sunulan tüm yazımlar sadece ve sadece hemşirelik mesleği üyelerinin yetkisi dahilindedir. Diğer meslek üyelerinin hemşirelik mesleğinin yetki sorumluluk alanındaki eylemleri yapmaya yetkisi yoktur ve ülkemizde 25.02.1954 tarih ve 6283 sayılı yasa ile bu görev “hemşire” ünvanı olan kişilere verilmiştir. Diğer taraftan hemşirelik, sadece hastalık durumunda değil bireylere sağlığın korunması ve geliştirilmesi amaçları ile de hizmet götüren bir meslek olmasına karşın tüm kitapta büyük bir özenle hasta bakıcı olarak kullanılmış ve hemşirelik hasta bakıcılık ile eş anlamlı hale getirilmiştir hatta, Uluslararası Hemşireler Birliği (International Counsil of Nurses=ICN)’nin adı dahi Uluslar arası Hasta Bakıcıları Birliği olarak verilmiştir.

 

Adı geçen kitapta hemşirelik mesleği ile ilgili tüm bakım modelleri ve bu mesleğin teorisyenleri sosyal bakım hizmetlerinde bakım modelleri kapsamına alınarak çarpıtılmış, hemşirelik mesleğine özgü bakım planları, sosyal bakım hizmetlerine özel bir bilgi olarak sunulmuş ve önemli bir bilimsel hata yapılmıştır. Diğer taraftan yazarın özgeçmişine bakıldığında uzmanlık alanının sosyal siyaset ve sosyal güvenlik olduğu görülmektedir dolayısıyla yazarın bakım kavramına ilişkin kitap yazacak bir akademik geçmişi olmadığı aşikârdır. Akademik kimliği olan yazarın sadece yabancı dil bilgisinden yararlanarak, kendi uzmanlık alanına girmeyen bu kitabı yazması büyük bir cüret ve akademik ayıptır.

Bilgilerinizi saygılarımla rica ederim.

 

Prof. Dr. Gülümser Kubilay

Hacettepe Üniversitesi

Hemşirelik Yüksekokulu

Müdür

 

 http://www.hemsirelik.hacettepe.edu.tr/akademik/gkubilay.shtml


Cevap:

 

KİME: İSMAİL BARIŞ SHÇEK GENEL MÜDÜRÜ V.
KİMDEN: DOÇ. DR. ALİ SEYYAR SAKARYA ÜNİVERSİTESİ ( 0 536 5953890)
KAPAK DAHİL SAYFA: 7 + 1 = 8
TARİH: 13.07.2005
KONU: KİTABA YAPILAN ELEŞTİREL MEKTUBA CEVABÎ YAZI

 

Doç. Dr. Ali Seyyar

T.C. Sakarya Üniversitesi

İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü

Sosyal Siyaset ve Sosyal Güvenlik Ana Bilim Dalı Başkanı

 

 

 

 

Sayın İsmail Barış

T.C. Başbakanlık

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdür V.

 

 

 

Konu: Sn. Prof. Dr. Gülümser Kubilay’ın “Teorik ve Pratik Boyutlarıyla Sosyal Bakım” isimli kitap ile ilgili 29 Haziran 2005 tarihli eleştirel mektubu. (Not: Eleştirel kitap, kitabın yazarına 12.07.2005 tarihinde fakslanmıştır).

Cevabî Yazı: 13.07.2005

 

Yukarıda ismi geçen kitabın yazarı (Doç. Dr. Ali Seyyar), Prof. Dr. Gülümser Kubilay’ın (Eleştirmen) eleştirilerine verdiği cevaplar maddeler hâlinde aşağıda sıralanmıştır:

Eleştiri-İddia Konuları:

1.)             “Kitap hangi meslek grubuna hitap ettiği belli değildir”.

Kitap, sosyal bakım hizmetlerinin bir bilim ve meslek dalı olarak Batı Dünyasında tarihî yönden nasıl oluştuğunu ve neden gelişmek durumunda kaldığını anlatmaktadır. Konu, TIP ve SAĞLIK BİLİMLERİ, SOSYAL HİZMETLER, SOSYAL GÜVENLİK, EV İDARESİ, (SOSYAL) PSİKOLOJİ ve (SOSYAL) İLAHİYAT gibi değişik bilim dalları kapsamında değişik ağırlıkla değerlendirilmektedir. Dolayısıyla kitap, multi-disipliner bir nitelik içerdiğinden bir çok meslek grubuna ve değişik sosyal bilim dallarında çalışma yapan akademisyenlere hitap etmektedir.

2.)             “Hemşirelik bakımı ve hemşirelik bakım modellerine odaklanmasına karşın kitapta bu durum bilinçli olarak göz ardı edilmektedir”.

Eleştirmen, kitapta sosyal bakım modellerinin diğer bilim dallarından istifade edilerek geliştiğine dair bölümleri okumadığı anlaşılmaktadır. Özellikle Prof. Dr. Monika Krohwinkel’in geliştirdiği AEDL Modeli, hemşirelik bakım modellerinin çok ötesindedir ve Almanya’da SOSYAL BAKIM SİGORTASININ oluşmasına katkı sağlamıştır. Eleştirmen, sosyal bakım konusunu, sadece hemşirelikten ibaret olduğunu inanıyorsa yanılıyordur, sosyal bakım modelleri, hemşirelik modelleri değildir. Tıbbî (hemşirelik) ve hasta bakıcılığı hizmetlerinin yanında psiko-sosyal ve kültürel hizmetleri de içeren insanı (hastayı-özürlüyü, yaşlıyı) bir bütün olarak gören modellerdir.

3.)             “Hemşirelik mesleği yok var sayılmaktadır ya da çalışılmaya çalışılmıştır”.

Kitabın ana konusu, klâsik HEMSİRELİK mesleği ile direkt ilgili değildir. Kitabın konusu, hemşirelik mesleğinden-hizmetlerinden-eğitiminden ve diğer bilimlerden türeyen veya Hemşirelikten ve diğer meslek gruplarından da esinlenerek BATI DÜNYASINDA ortaya çıkan SOSYAL BAKIM MESLEĞİ-HİZMETİ-EĞİTİMİ ve bunun SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ içindeki önemi ile ilgilidir. Eleştirmenin, meseleye sırf hemşirelik açısından baktığı için, bir sistem olarak sosyal bakımın mahiyetini ve önemini, kitabı ya tam, ya dikkatli ve objektif olarak okumadığı için, ya da multi-disipliner düşünce ufkunu geliştiremediği için anlamadığı ihtimali üzerinde durmak gerekir.  

4.)             “Kitapta yer alan bilimsel bilgi olarak sunulan tüm yazımlar, sadece ve sadece hemşirelik mesleği üyelerinin yetkisi dahilindedir”.

Eleştirmen, konunun her yönüyle (gerek dikey, gerekse yatay olarak) multi-disipliner olduğunu yine görmezlikten gelmektedir.

Böyle bir iddiada bulunmak başta AKADEMİK ÖZGÜRLÜK ilkesine tamamen aykırıdır.

Diğer taraftan, hem hemşirelik mesleğinin yok sayıldığı iddiasında bulunulmakta, hem de bu mesleğe yönelik “yazımlar”da bulunduğumuz iddia edilmektedir. Eğer hemşirelik mesleği yok sayıldı ise, bu durumda konu olarak sosyal bakım biliminin ele alındığı dolaylı olarak kabul edilmektedir, ki bu da doğru bir tespittir. O halde başkalarının yetki alanına girildiği iddiası doğru değildir. Eğer başkalarının yetki alanına buna rağmen girildiği iddiasında bulunuluyorsa, bundan ancak memnuniyet duyulması gerekir. Çünkü bu, bilimler arası diyalogun kurulması demektir, bundan da sinerjik olarak yeni bilimsel gelişmeler doğabilir.

5.)             “Diğer meslek üyelerinin hemşirelik mesleğinin yetki ve sorumluluk alanındaki eylemleri yapmaya yetkisi yoktur (Bu görev 25.02.1954 tarih ve 6258 sayılı yasa ile “Hemşirelik” unvanı olan kişilere verilmiştir)”.

Kitapta, SOSYAL BAKIM kapsamında hemşirelik mesleği-konusu-boyutu, yabancı bilim adamlarının bu alanda yapmış oldukları çalışmalardan yola çıkıp, tahlil ve terkip yöntemlerini de kullanarak bir zaruretin gereği olarak (bir başka ifadeyle konuya sosyal hizmetler ve sosyal güvenlik boyutuyla açıklık kazandırmak maksadıyla) az veya çok, şu veya bu şekilde teorik özellikleri ile bilimsel olarak ele alınmıştır. Yukarıda belirtilen kanunda ise, alana yönelik akademik (teorik) çalışmaları engelleyen herhangi bir madde bulunmamaktadır. Kaldı ki, yazar, ifade edildiği üzere hemşirelikten ziyade sosyal bakım konusunu sosyal güvenlik ve sosyal hizmetler boyutuyla incelemiştir. Kanun, sadece hemşirelik mesleğinin eylemlerine (pratik uygulamalarına) getirilen düzenlemelerle ilgilidir. Eleştirmen kitap yazarının herhangi bir yerde hemşirelik mesleğini bizzat ifa ettiğini herhalde iddia etmemektedir.

6.)             “Hemşirelik sadece hastalık durumunda değil bireylere sağlığın korunması ve geliştirilmesi amaçları ile de hizmet geliştirilmesi amaçları ile de hizmet gösteren bir meslek olmasına karşın tüm kitapta büyük bir özenle hasta bakıcısı olarak kullanılmış ve hemşirelik hasta bakıcılığı ile eş anlamlı hâle gelmiştir”.

Bu doğru bir tespittir, çünkü çalışma ağırlıklı olarak Avrupa boyutuyla ele alınmıştır ve Avrupa’da hemşirelik ile hasta bakıcılığı çoğu zaman aynı anlamda kullanılmaktadır. Avrupa ülkeleri bunu (lafzen ve fiilen) böyle algılıyorsa tabiî ki yazar da bunu kitabında bu şekilde yansıtması gerekmektedir.

Diğer taraftan bazı Avrupa ülkeleri, Türkiye’den farklı olarak iki ayrı meslek grubu olarak değerlendirilen hasta (yaşlı) bakıcısını hemşire ile değil aynı meslekî statüde değerlendirmek hasta (yaşlı) bakıcısını (meslekî eğitim ve ücret  yönünden) daha üstün bir konuma yerleştirmektedir. Bir çok uygulamada hasta (yaşlı) bakıcısı olabilmek veya bunun eğitimini alabilmek için, belirli bir yıl hemşirelik mesleğinde bulunma şartı aranmaktadır.

Kavramaların mahiyetini ve anlamlarını anlayabilmemizin meslekî hayatımızla ilgili yönü elbette vardır. Türkiye’de hemşirelerin, hasta bakıcısı olarak görülmekten hoşlanmadıklarını bir derecede anlamak mümkündür. Ancak, Batı’da hemşirelerin ayrıca hasta bakıcılığı yapmaları ayıp sayılmamaktadır. Yaşayarak kabul edilen bazı uygulamaların da kendine göre bir dili olduğunu kabul etmek ve saygı göstermek gerekmektedir. 

6.1.) Batı Dünyasında HASTA BAKICISI ve HEMŞİRE kavramlarının benzer bir işlevsellik içinde değerlendirildiğini terminolojik bir açıklama ile ispatlamak mümkündür (Kitabın yazarı, bu konuyu “yeminli tercüman” sıfatının bir gereği olarak Türkçe’ye en doğru biçimde aktarma  sorumluluk şuuruyla muteber kaynaklara da atıfta bulunarak ele almaktadır):

Prof. Karl Steuerwald (Türkçe Almanca Sözlük kitabında) bu iki kavramı şu şekilde tercüme etmektedir:

HASTA BAKICISI = KRANKENPFLEGER (erkek hasta bakıcısı anlamında)

HEMŞİRE = KRANKENPFLEGERİN (bayan hasta bakıcısı anlamında) veya KRANKENSCHWESTER (hemşire anlamında)

(Sonuç. Almanya’da “erkek hemşire” tabiri olmadığı veya olamayacağı için, bir başka ifadeyle hemşire hep dişi olarak bilindiği için, bu hemşirelik mesleğini ifa eden erkeklere hasta bakıcısı denilmektedir).

İngiliz dilinde de bu iki kavram (İngilizce-Almanca olarak karşılaştırdığımızda) benzer bir şekilde algılanmaktadır (Kaynak: Langenscheidts Taschenwörterbuch Der Englischen und Deutschen Sprache-Prof. Edmund Klatt-Dr. Dietrich Roy):

NURSE = 1.) BEBEK BAKICISI (SAEUGLİNGSSCHWESTER) 2.) HASTA BAKICISI veya BAKICI (KRANKEN-PFLEGER) 3.) HEMŞİRE (KRANKEN-SCHWESTER).

NURSERY = ÇOCUK ODASI; BAKIM YURDU-MERKEZİ

NURSİNG = 1.) (HASTA) BAKIM veya HASTA BAKICILIĞI (KRANKEN-PFLEGE) 2.) HEMŞİRELİK.

İngilizce kelimeleri ve kavramları yine İngilizce olarak açıklayan bir başka kaynak ise NURSİNG’i şu şekilde tanımlamaktadır (Dictionary of Contemporary English-Langenscheidt-Longman):

NURSİNG= THE JOB OR SKİLL OF LOOKİNG AFTER PEOPLE WHO ARE İLL, İNJURED, OR OLD.

Bu tanımdan yola çıkarak, NURSİNG, uygulayıcının cinsiyeti ve(ya) hizmetin türüne göre sadece HEMŞİRELİK veya HASTA BAKICILIĞI olarak da tercüme etmemiz konunun bütünlüğünü sağlamak açısından dahî yeterli olmamaktadır. NURSİNG ayrıca YARALI (belki de sakat olanlar kastedilmektedir) ve YAŞLI BAKIMI (BAKICILIĞI) da içermektedir. Hâl böyle olunca, NURSİNG, yazarın (mütercimin) konteks içindeki anlamına uygun bir biçimde (bazen Bakım bazen Hasta Bakıcılığı şeklinde) Türkçe’ye çevirdiği nlaşılmaktadır.

Örneğin yazar, NANDA (NORTH AMERİCAN NURSİNG DİAGNOSİS ASSOCİATİON)  kuruluşunu “KUZEY AMERİKA BAKIM TEŞHİSLERİ (TANILARI) BİRLİĞİ” şeklinde tercüme etmesine rağmen Kocaeli Sağlık Yüksek Okulu eğitim elemanlarından olan İnsaf Altun, NURSİNG’i dar anlamda sadece HEMŞİRELİK olarak algıladığı için açılımını dahî yapmadan NANDA’yı anlam kaymasına yol açabilecek bir şekilde aşağıdaki gibi tercüme etmiştir:

“KUZEY AMERİKA HEMŞİRELİK TANILARI DERNEĞİ”

(Altun, İnsaf; “Hasta Yakınlarının Bakım Verme Rolünde Zorlanma Durumları”; I. Ulusal Evde Bakım Kongresi Kitabı; Marmara Üniversitesi; 24-26 Eylül 1998; İstanbul)

Burada tanı, sanki hemşireliğe yönelikmiş gibi algılanmakta veya hemşirelerin koydukları tanılar üzerinde araştırma yapan bir “dernek”ten bahsedilmektedir. Doğrusu, hemşirelerden (hasta bakıcılarından) ve diğer sağlık elemanlarından oluşan bu BİRLİK, bakıma muhtaç kişilerin bakıma muhtaçlık derecelerinin (bakım ihtiyacının niteliğinin) teşhis koyma yöntem ve standartları üzerinde çalışma yapmaktadır. Dolayısıyla “NURSİNG DİAGNOSİS” burada mutlak anlamda “BAKIM TEŞHİSLERİ” anlamındadır.

Diğer taraftan eleştirmen, tercümede buna rağmen bir hata yapıldığı konusunda ısrar ediyorsa, KISALTMALAR bölümünde yer alan orijinal kısaltma ve bunun açılımından yola çıkarak yapılan tercümeden neyin ifade edilmek istendiğini rahatlıkla anlayabilir.

6.2.) Aslında Türkiye’de de (1950 tarih ve 6283 sayılı Hemşirelik Kanunu, 1983 tarih ve 17927 sayılı resmi Gazetede yayınlanan Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği (YTKİY) ile 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun gereğince) yardımcı sağlı personeli olarak HEMŞİRELER (ve hemşire yardımcıları) (Yatak yapma-Sürgü,Ördek Verme-Bu Gibi Malzemelerin Yıkanması-Hasta Odasını Düzenleme gibi) HASTA BAKIM HİZMETLERİ ifa etmek mecburiyetindedir. Ancak, hemşireler temel (öz) bakım hizmetleri de içeren bu gibi eylemleri, kendi uzmanlık alanı dışındaki vasıf gerektirmeyen basit işler olarak gördükleri için, çoğu zaman bunları yapmakla kendilerini yükümlü hissetmemektedirler ve yapmamaktadırlar

(Yiğit ve diğerleri; “Hasta Hizmetleri”; T.C. Marmara Üniversitesi; Sağlık Eğitim Fakültesi; IV. Ulusal Sağlık ve Hastane Yönetimi Sempozyumu; 27-28 Eylül 2001; İstanbul; s. 241).

Halbuki, hemşirelik eğitim programlarında İÇ HASTALIKLARI HEMŞİRELEĞİ, HEMŞİRELİK ESASLARI veya HEMŞİRELİKTE TEMEL İLKE VE UYGULAMALARI gibi derslerde öğrenciye yatağa bağımlı hasta bakımı, bilinçsiz hasta bakımı, şokta hasta bakımı, yaşlı hasta bakımının yanında hasta bakımı ile ilgili temel kavram, ilke ve yöntemlerin yanında, temel insan gereksinimleri doğrultusunda birey ve toplumu bütüncül bir anlayışla ele alabilmesi, hemşirelik bakımını sorun çözme modelini kullanarak gerçekleştirme yöntemi öğretilmektedir.

Türkiye’de hastanelerde hemşire açığı da bulunduğundan hastalara bakım hizmeti görevi de ne yazık ki bu alanda ehilsiz olan ya refakatçilere (hasta yakınlarına) ya da (1988 yılından beri KHK ile uygulanmakta olan) ihale yoluyla hizmetli personele (müstahdemlere veya temizlikçilere) düşmektedir.

Önceki yıllarda hasta bakıcı ve odacı olarak adlandırılan hasta hizmetliliği mesleği hastanelerdeki temizlik işleri de dahil olmak üzere, bir çok işi kapsamakta idi. Günümüzde ise, teknolojik gelişmelere ve hasta beklentilerinde gözlenen değişimlere paralel olarak, hasta bakıcılığı mesleğinin görev alanları ile ilgili yeni düzenlemeler yapılması zorunluluğu doğmuş ve mesleği icra edenler daha az ve belirli görevleri yapmaya başlamışlardır. Mesleğin gereği olarak hastalarla bire bir muhatap olduklarından, hijyenik ortamlarda çalışmaları gerekmekte, temizlik işleri, temizlik şirketleri veya hastane içerisindeki başka bir birim tarafından yerine getirilmektedir. Bununla birlikte bazı hastanelerde eski sistem sürdürülmektedir. Bazı özel hastanelerde de, hasta hizmetlisinin yapacağı görevler temizlikçi, porter, garson vb. olarak adlandırılan görevliler tarafından yerine getirilmektedir.

Meslek Standartları Komisyonu, bu çarpık uygulamaya son vermek düşüncesiyle HASTA HİZMETLİSİ mesleğini tanımlamıştır. Buna göre Hasta Hizmetlisi, hasta ve muayene odalarını düzenleme, hasta bakımı ve ihtiyaçlarının karşılanmasına yardımcı olma ve hasta ve ekipmanların nakil işlemlerini yapma bilgi ve becerisine sahip kişidir.

ULUSLARARASI STANDARD MESLEK SINIFLANDIRMA SİSTEMİ (ISCO-88) İLE KARŞILAŞTIRMA yapıldığında "KİŞİSEL BAKIM ELEMANLARI (Sağlık Kuruluşları)" ünite grubunda yer aldığı görülecektir. Ancak, hasta hizmetliliği mesleği için hazırlanmış bir profil, Avrupa Birliği’nce ortak kabul gören meslek profilleri, kısa adı CEDEFOP olan Avrupa Mesleki Eğitimi Geliştirme Merkezi’nde mevcut olmadığından yeni oluşturulmak istenen bu mesleğin karşılaştırılması mümkün olmamaktadır. Bunun sebebine gelince, bir çok Avrupa ülkesi HASTA HİZMETLİSİ tabiri yerine BAKIM UZMANI veya HASTA BAKICISI tabirlerini kullanmakta bir sakınca görmemektedir.

7.)             “Uluslar arası Hemşireler Birliği (International Council of Nurses = ICN) adı Uluslar arası Hasta Bakıcıları Birliği olarak verilmiştir”.

Bakınız 6.1.)

8.)             “Hemşirelik mesleği ile ilgili tüm bakım modelleri ve bu mesleğin teorisyenleri sosyal bakım hizmetlerinde bakım modelleri kapsamına alınarak çarptırılmıştır … ve önemli bir bilimsel hata yapılmıştır”.

Bakınız m. 2.)’ye

9.)             “Yazarın özgeçmişine bakıldığında uzmanlık alanının sosyal siyaset ve sosyal güvenlik olduğu görülmektedir, dolayısıyla yazarın bakım kavramına ilişkin kitap yazacak bir akademik geçmişi olmadığı aşikardır. .. Kendi uzmanlık alanına girmeyen bu kitabı yazması, büyük bir cüret ve akademik ayıptır”.

Eleştirmen yazarın bakım konusunu ağırlıklı olarak sosyal politika (sosyal güvenlik-sosyal hizmetler) ekseninde ele aldığını görmezlikten gelmektedir. Yazar, bu alanda Türkiye’de ilk doktora tezini vermiş bir kimliğe sahiptir.

Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere, eleştirmen sosyal politikanın mahiyetini ve hangi alanları kapsadığını herhalde bilmemektedir. Bilseydi böyle garip iddialarda bulunmazdı. Eleştirmen, (Yaşlı-Hasta-Özürlülere dönük) Bakım hizmetlerinin, gerek içerik olarak bir sosyal (hizmet) boyutunun olduğunu, gerekse uygulama-finansman sorununu çözmek açısından sosyal güvenlik (sosyal sigorta) ile ilgili alanları direkt ilgilendirdiğini görememektedir. Kitabın yaklaşık dörtte birini teşkil eden dördüncü bölümünde (ss. 153-201) dünya uygulamalarından örnekler gösterilerek Türkiye açısından konunun önemi belirtilmiştir.

Şunu da hatırlatmakta fayda vardır: Uzmanlık alanlarının sınırlarının belirlenmesi teorik alanda çok güçtür. Ayrıca sınırlama, bilimsel gelişmenin önüne set çekmek anlamına gelir.

Bilim adamları, özellikle bunların sosyal bilimlere mensup olmaları halinde, bazen kaçınılmaz olarak hem kendi uzmanlık alanlarını ilgilendiren, hem de diğer alanları ilgilendiren konuları kendi perspektiflerinden ele alarak multi disipliner bir yaklaşımla değerlendirebilirler. Özellikle konunun karmaşık yapısından kaynaklanan ve kendi uzmanlık alanını da dolaylı ve dolaysız olarak ilgilendirdiği durumlarda sosyal bilimciler böyle konuları inter disipliner bir maharetle araştırmak mecburiyetindedir. Bu bilimsel sorumluluk şuurunun bir gereğidir.

Yapılan çalışmayı bilimsel yönden eleştirmek yerine, sübjektif olarak “akademik ayıp” olarak değerlendirmek, eleştirmenin iç dünyasının psikolojik olarak dışa yansımasının bir hali olarak görülebilir. Eleştirmenin derekesine düşmemek için, kitabın yazarı buna aynı tonda cevap vermekten çekinip kıyaslama yöntemiyle meseleye aydınlığa kavuşturmayı tercih etmektedir. Şöyle ki, uzmanlık dışına kaymayı “akademik ayıp” olarak değerlendiren aynı eleştirmen, sahip olduğu sadece beş makalesinden (ki bunların dördü bir ortak çalışmadır) en az üçünü, kendi uzmanlık alanının (Halk Sağlığı Hemşireliği) dışındaki konulara yer vermiştir. Örn.

1.)             Baybuğa, S.M., Kubilay, G., “Sokakta Yaşayan/ Çalışan Çocukların Aile ve Yaşadıkları Konutun Özellikleri”, Hemşirelikte Araştırma Dergisi, Vol.5. Sayı:2, Aralık 2003. :                       Not. Bu çalışmanın kapsamına Halk Sağlığından ziyade şu bilim dalları akla gelmektedir: Konut-İnşaat Mühendisliği; Sosyal Politika (Sosyal Konut Politikası), Sosyal Hizmetler, Sağlık Psikolojisi ve diğer Davranış Bilimleri.

2.)             Bilgili, N., Kubilay, G., “Yaşlı Bireye Bakım Veren Ailelerin Yaşadıkları Sorunların Belirlenmesi”, Sağlık ve Toplum, Sayı 1, Mart 2003.          Not. Bu çalışmanın kapsamına giren bilim dalları muhtemelen şunlardır: Sosyoloji, Sosyal Psikoloji, Sağlık Psikolojisi ve diğer Davranış Bilimleri.

3.)             Kubilay, G., (2003) “İşyeri Hemşireliği ve Görevleri”, TBB, Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi.           Not. Bu çalışmanın kapsamına giren bilim dalları şunlardır: Sosyal Politikanın yanında Çalışma Ekonomisinin bir parçası olan İş Sağlığı ve Güvenliği Ana Bilim Dalı.

 

ELEŞTİRİLERE GENEL BİR DEĞERLENDİRME:

Bilimin gelişmesi açısından eleştiri, fevkalade önemli ve lüzumlu demokratik-akademik bir mekanizmadır. Ancak, eleştirinin de belirli bir üslubu ve yöntemi vardır. Ölçüyü aşmadan, hakkaniyet esaslarına uygun olarak, muhatabı incitmeden bilimsel ve akademik nezaket kuralları dahilinde eleştirmek bir bilim adamı için vicdanî bir borçtur. Eleştirmen, meslekî ihtirasın yol açtığı alışagelmiş düşüncelerinden ve varsayımlarından farklı bir bakışın karşısında fazla düşünmeye lüzum hissetmeden Batı Dünyasında sosyal bakım alanında yapılan çalışmaların bütününe karşı çıkarak tepkisel bir eleştiride bulunmuştur. Halbuki Batı Dünyasında aynı konuda birbirinin zıddı olan görüşlerin ve modellerin yeşermesi gayet mümkündür. Sosyal politika ve sosyal hizmetler kapsamında değerlendirilen bakım konusu esas itibariyle yeni düşüncelere ve uygulamalara tamamen açık olmasına karşılık eleştirmen, bunu fark edememiş ve konuya hiçbir katkıda bulunamamıştır.

Eleştireler, bilimsel diyaloga davet çıkartmalıdır, ta ki karşılıklı saygı içinde tartışılarak asgarî müşterekler üzerinde yeni bilimsel açılımlara zemin hazırlanabilsin. Eleştirmen, kitabın yazarına (Batı’da kullanılan yeni bakım modellerini tanıttığı diye) toplumuzda ahlâkî suç olarak görülen bir sıfat (ayıp) ile yargılamış ve bilimsel diyalogun kapısını baştan kapatmıştır. Sosyal bilimler alanında Türkiye’de yaşanan tıkanıklığın sebeplerinden bir tanesi de, zannederim bilim adamlarının birbirlerine akademik partner gözüyle bakmamaları ve bundan dolayı da karşılıklı olarak sinerji oluşturamamalarıdır.

Sosyal Bilimlerde durgunluk hatta gerileme, bilgi alanlarının dikey olarak kendi içinde derinleşmemesi ve yatay olarak genişlememesi (multi-disipliner açılım gösterememesi) ile yakından ilgilidir. Bilgi (tecessüs) yetersizliği ve multi-disipliner kapanıklık, bilim adamının tefekkür zekâsını, derunî ve sezgisel mantığını yeterince geliştiremediği için, olumsuz yönde etkiler. Bu durumda terkibî muhtevanın yerini fâsit daireler içinde tekerrür eden bilgi hamallığı alır.

Yeni bilgilerin üzerinde düşünerek onları bilince dönüştürmedikçe taklitten uzak bize ait terkibî bilim ve meslek oluşturulamaz. Anlamadığımız veya anlamak istemediğimiz yeni bilgileri yok saymakla, sınırlandırılmış klâsik (eski) bilgilerden oluşan “bilinç” ile bildiklerimizi de gerçek anlamda yorumlayamayız. Muayyen bir bilimsel – meslekî alanın hapsedilmiş sınırları içinde “uzman” sıfatı kullanmak bir derecede mümkündür. Bu uzmanlık sıfatını yitirme korkusu ile bütüncül düşünce ve araştırma tekniklerinden uzaklaşıp, mesleklerinin ve mesleğe ait bazı kavramların arkasına saklananlar, aslında mesleklerin gelişimini de engellemektedirler.

Her şeyi dar bir meslekî kalıpta kategorize ederek, insanı sadece tıbbî boyutuyla ele alırsak, tıbbî bakımın yanında sürekli olarak psiko-sosyal ve manevî bakıma ihtiyaç duyan (ilgi, şefkat, sevgi, dua vb.) kronik hasta, yaşlı ve özürlülere de bütünsel bir bakım hizmeti de sunamayız.

Yeni bilimsel çalışmalar, düşünce ufkumuza yeni veriler, yeni boyutlar kazandırır, düşünce ufkumuz da bilim dünyasına ve değişik mesleklere, yeni ihtiyaçlar doğrultusunda alternatif yollar-modeller gösterir. Düşünce ufku ve bilimsel gelişme, belirli bir mesleğin ölçüleri veya belirli bir alanın uzmanlık gururuyla sınırlandırılamaz. Çünkü merkezinde, kompleks bir biyolojik-ruhî (nefsanî)-fizyolojik-psikolojik-genetik-sosyal yapıya sahip olan insanın olduğu bir meslek veya bilim alanı aslında bir ummandır. Atalarımız ne güzel söylemiş:      UMMANA UZMAN OLUNMAZ.

 

Doç. Dr. Ali Seyyar


Not: Tarafların cevap hakları saklıdır. sosyalsiyaset.net sitesi irtibat için aliseyyar@sosyalsiyaset.net