|
Kaynak:
Lester M. Salamon, America’s Nonprofit Sector: Şekil 1: ABD’de Kâr Gütmeyen Sektör’ün Anatomisi
Kaynak: Lester M. Salamon, America’s Nonprofit Sector: A Primer, New York: The Foundation Center, 1999, s. 22. ABD Devlet Gelirleri İdaresi (Internal Revenue Service–IRS)’ne göre, 1994 yılı itibariyle ABD’deki KGK’ın sayısı 1,134,667’dir[14]. Hatta, bu rakama, kurumsallaşmaya gerek duymayan, kurumsallaşsa da IRS’ye bildirimde bulunmayan çok sayıda yerel gönüllü gruplar dahil değildir. Dolayısıyla, yapılan tahminlere göre, ABD’de toplam KGK sayısı 7 milyon civarındadır (Özdemir, 2004, 312–313; Uslu, 1999, 20–22, 66). Yine, 1996 yılında Lester Salamon tarafından yapılan başka bir hesaplamaya göre ise, bu ülkedeki KGK sayısı 1,6 milyon civarındadır. Bu sayı içerisinde hangi tür KGK’nın ne kadar yer işgal ettiğine dair bilgiler aşağıdaki tabloda yer almaktadır. 2. FransaBir diğer ülke olan Fransız KGK’ının gelişimine bakıldığında, 200 yıl önce kabul edilen “Loi Le Chaelier Yasası”ndan itibaren, hayır kurumları şeklindeki KGK’nın yerini kamu refah kurumları almaya başlamış, yardımsever kuruluşların kapılarına kilit vurulmuştur. Devrimciler, hertür sosyal refah hizmetinin devlet tarafından gerçekleştirilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Böylece, 1980’e gelinceye kadar bu yapı devam etmiş, devleti yönetenler, vatandaşların her açıdan olduğu gibi, sosyal açıdan da tek temsilcisi olduğunu ısrarla belirtmiştir. Bu nedenle, bu tarihe kadar KGK’a yasadışı kuruluş muamelesi yapılmıştır. Ne var ki, 1981 yılında Sosyalist Parti’nin seçimleri kazanmasıyla, Fransız devletinin KGK’a olan bakışında önemli bir değişim meydana gelmiştir. Fransa da, özellikle 1983 yılında çıkarılan “Desantralizasyon Kanunu” ile, sosyal politikanın Devlet–KGK işbirliği ile sağlandığı bir ülke durumuna gelmiştir. Bu tarihten itibaren, KGK, hem ulusal hem de yerel düzeyde geniş bir rol üstlenmeye başlamıştır. Bugün artık, devletin en temel yoksulluk karşıtı programlarının uygulanmasında KGK’ın önemli bir rol oynamaya başladığı gözlenmektedir (ulusal asgari gelir programı (RMI) bunların başında gelmektedir). Diğer yandan, bu kanun ile, sosyal hizmetlerden büyük oranda yerel yönetimler sorumlu olmuş, yerel yönetimler ise, bu hizmetlerin sunumunu KGK ile işbirliği içinde yerine getirmiştir. Aynı zamanda, KGK’ın bir kısmı da Ekonomik ve Sosyal Konsey’de yer almış ve böylece ulusal politikaların oluşumunda rol üstlenmiştir (Ullman, 1998, 133–134). 3. İngiltere ve AlmanyaBu açıdan ülkeler ele alındığında, İngiltere’nin, hem teoride hem de uygulamada, KGK’ın önemini erken farkettiği görülmektedir. Bu konuda Lord Beveridge’nin 1940’lı yılların sonlarında yaptığı çalışmalar, o tarihlerde bile devletle KGK arasında önemli sayılacak işbirliğinin olduğunu ortaya koymaktadır. Bu tarihi geçmişine rağmen, İngiltere, KGK’ı sosyal refah hizmetlerinin sunumunda temel kurumlardan birisi olarak görmemekte, devlet halen sosyal politika alanında hakim özelliğini sürdürmektedir. Almanya ise, sosyal refah hizmetlerinin sunumunda Devlet–KGK işbirliğinin en yoğun biçimde kullanıldığı ülkelerin başında gelmektedir. Bu ülkede, sosyal hizmetlerin yarıya yakınının finansmanı devlet, sunumu ise KGK tarafından yerine getirilmektedir. KGK’nın olmadığı alan neredeyse yok denebilecek kadar azdır. Almanya’da hem gelişmiş bir refah devleti, hem de kâr gütmeyen büyük bir sektör vardır. Bu ülkelerin yanında, İsrail, Hollanda, Norveç, Kanada, İspanya, G. Kore gibi ülkelerde de Devlet–KGK işbirliği yönünde önemli adımlar atılmıştır (Ersöz, 2000, 20; Uslu, 1999, 10–13). Tablo 2: Çeşitli Ülkeler Açısından Kâr Gütmeyen Sektör İstihdamının Tarım–dışı İstihdam İçindeki Payı, 1996 (%)
Kaynak: Lester M. Salamon, America’s Nonprofit Sector: A Primer, New York: The Foundation Center, 1999, s. 39. B. Türkiye’de KGK’ın DurumuÜlkemizde KGK’ın gelişimine göz atıldığında ise[15], demokratik sistemin önemli öğelerinden olan bu sivil toplum kuruluşlarının, tarihten bugüne toplumun gelişmesinde önemli roller üstlendiği görülmektedir. Özellikle çeşitli sosyal hizmet alanlarında faaliyette olan bu sivil toplum örgütlerinin gönüllülük esasına dayalı olarak faaliyette bulunduğu, günümüzde en yaygın şekliyle dernek ve vakıf adı altında faaliyetlerini yürüttüğü[16], toplum için çok yararlı ve öncü çalışmalarda bulunduğu bilinmektedir. Bugüne kadar kurulan derneklerin çoğunun sosyal ve hayır amaçlı kurulduğu tespit edilmektedir (DPT, 2001, 36–37). Selçuklular döneminden itibaren vakıf şeklinde örgütlenen KGK’ın, ekonomik ve sosyal yaşamda sayısız önemli görevler üstlendikleri, daha sonra Osmanlı döneminde daha da güçlendikleri görülmektedir[17]. Osmanlı devleti zamanında, bu sivil toplum kuruluşları hem sayı hem de fonksiyon bakımından altın çağını yaşamıştır[18]. Ancak, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinden itibaren vakıfların gerileme süreci yaşadığı, bu sürecin Cumhuriyet döneminde de uzunca bir süre devam ettiği bilinmektedir[19]. Ta ki 1967 yılında Medeni Kanun’da vakıflarla ilgili değişiklik yapılıncaya kadar. Bu değişiklikle birlikte vakıf sayısında hızlı bir artış yaşanmıştır. Ülkemiz sosyo–ekonomik yaşamında yüzyıllarca görev yapan vakıfların yerine getirdiği hizmetlere bakıldığında, bunların dini, ekonomik ve toplumsal amaçlı oldukları görülmektedir. Bu tür kuruluşlar, bulundukları ülkelerin eğitimine, kültürüne, ekonomisine, sosyal ve siyasal yaşamlarına büyük katkılarda bulunmuşlardır. Vakıf hizmetlerinin önemli bir kısmının toplumsal hizmetlere ayrıldığı görülmektedir. Vakıflardan bir kısmı, eğitim (örneğin Dar’üş–Şafaka) ve sağlık (örneğin dar’üş–şifalar) işlerine yönelerek, ulusal kültürün yükseltilmesi, halk sağlığının korunması, bireylerin yaşamlarının korunması için çalışmıştır. Bir kısmı da, örneğin yoksulların karınlarının doyurulması, ağır ve yıpratıcı işlerde çalışan işçilere ikramiye bağlanması, yaşlanıp çalışamayacak eşrafa devamlı aylık bağlanarak yardım edilmesi, kimsesiz çocukların, yetimlerin, dulların ve yoksulların korunması vs. sosyal güvenlik amacına dönük olarak hizmet gerçekleştirmiştir (H. Özdemir, 1997, 309, 312–313). Osmanlı’nın son zamanları ve Cumhuriyet döneminde diğer bir KGK örgütlenme biçimi ise, dernekler yoluyla olmuştur. Ancak, çeşitli nedenlerle vakıfların ve derneklerin iyi bir KGK olarak görev yapması, çeşitli yasal kısıtlamalar sebebiyle mümkün olamamıştır. Bu nedenle, son yıllarda Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının önünün açılması oldukça fazla gündeme gelmeye başlamıştır. Günümüz itibariyle, dernek ve vakıflar başta olmak üzere, Türkiye’deki sivil toplum örgütlerinin ve bunlara üye olanların sayılarına bakıldığında, gelişmiş ülkelerdeki durumun aksine, oldukça düşük rakamlarla karşıkarşıya kalınmaktadır. ATO’nun yaptığı bir araştırmaya göre, Türkiye’de faaliyet gösteren dernek sayısı 80,757 (866 kişiye bir dernek), vakıf sayısı ise 4,915’dir[20]. Bu miktar, Almanya’da 2 milyon 100 bin, Fransa’da 1 milyon 470 bin, ABD’de 1 milyon 200 bin olan dernek miktarıyla karşılaştırıldığında oldukça düşük durmaktadır (ATO, 2004). Aynı zamanda, bu ülkelerde ve diğer AB ülkelerinde, nüfusun büyük bir kısmı da bu sektörde çalışmaktadır. ABD’de, yaklaşık 7 milyon, Almanya’da 1 milyon, Fransa’da 0,8 milyon, Japonya’da ise 1,4 milyon kişi sivil toplum kuruluşlarında istihdam edilmektedir. Ülkemize bakıldığında ise, her ne kadar bu hususla ilgili yapılmış bir araştırma olmasa da, bu sektörde çalışan kişi sayısının önemsenmeyecek bir oranda olduğu tahmin edilmektedir. Diğer yandan, önceki sayfalarda da ifade edildiği üzere, dünyada sivil toplum kuruluşları giderek gelişmektedir. Birçok ülkede, bu kuruluşların GSMH içindeki payları oldukça büyüktür ve gittikçe de büyümektedir (Örneğin, ABD’de % 6,3, İngiltere ve Fransa’da % 4,8 ve Japonya’da % 3,5). Ülkemiz için ise, bu kuruluşlarının mali yönden incelendiği ve GSMH içindeki paylarının ortaya çıkarıldığı bir araştırma ya da istatiksel bir çalışma bulunmamaktadır (ATO, 2004). Günümüzde, ülkemizde Devlet–KGK ilişkisinin yeterince gelişmemiş olmasının temelinde, Türkiye’nin henüz yeteri kadar güçlü bir sosyal refah devleti olamaması yatmaktadır. Dolayısıyla, bu yetersizlik, KGK’ları da etkisi altına almıştır ve yakın bir gelecekte de bu alanda olumlu gelişmelerin yaşanacağına dair bir belirti yoktur. Ülkemiz, gelişmiş Batı refah devletlerinin 1970’lerden itibaren yaşadığı dönüşüm sürecini henüz yaşamaya başlamamıştır. Devlet ile KGK arasında işbirliği zemininin oluşması bazı koşullara bağlıdır. Herşeyden önce, devletin KGK’ı teşvik etmesi ve bu kuruluşların etkin bir şekilde faaliyette bulunmalarına olanak veren yasal düzenlemeleri hazırlaması gereklidir[21]. İkinci koşul ise, devletin bu kuruluşları mali açıdan desteklemesidir. Bunun iki yolu vardır. Birinci yol, dolaylı olandır ve bu kuruluşların vergiden muaf tutulmalarını ya da bu kuruluşlara bağışta bulunacak gerçek veya tüzel kişilerin, yapacakları bağışları (ülkelere göre değişik oranlar vardır) vergi matrahlarından düşebilmelerini mümkün kılmaktır. Dolaysız yöntem ise, belirli projelerde kullanılmak üzere bu kurumlara parasal yardım yapılması ya da bunlar tarafından sunulan hizmetlerin satın alınmasıdır. Her iki açıdan da ülkemiz yetersiz kalmaktadır. Herşeyden önce, KGK vergiden muaf değildir, Bakanlar Kurulu’nca sadece çok az sayıda vakıf ve derneğe bu hak tanınmıştır. Bağış yapanlara sağlanan vergi muafiyetlerine de çok sınırlı bir izin sözkonusudur. Ancak vergi muafiyeti olan vakıf veya derneğe yardım yapanlar, kurum kazancının % 5’ine kadar olan kısmı vergiden düşebilmektedir. Dolaysız yardım ise, ne yazık ki örnekleri çok az olan bir uygulamadır (Uslu, 1999, 17). Öte yandan, Devlet–KGK ilişkisini geliştirmek amacıyla, bunlar arasında iyi örgütlenmiş, etkin ve yararlı çalışmalarda bulunanların belirlenerek, desteklenmesi ve teşvik edilmesi, bunlara SHÇEK tarafından, görevlerini daha etkin bir şekilde yerine getirebilmeleri doğrultusunda yol gösterici görüş ve tavsiyelerde bulunulması, bu tür hizmetlerin miktar ve kalitesinin artmasında yararlı olacaktır (DPT, 2001, 49). Ülkemizde eğitim, sağlık, sosyal hizmetler vb. konularda merkezi devletin ağırlığı çok fazladır. Kamu kuruluşlarının sunduğu sosyal nitelikli kamu hizmetlerinin tamamı merkezi yönetimin (Ankara’nın) kontrolünde gerçekleştirilmektedir. Aşırı merkeziyetçilik, hizmetlerin planlanması, yapılması ve gereksinim duyanlara aktarılmasını aksatmaktadır. İlave olarak, finansal kaynak sıkıntısı da bu hizmetlerin yetersiz kalmasına yol açmaktadır. Dolayısıyla, Bu açılardan bakıldığında, Türkiye’de sosyal refah hizmetlerinin yerine getirilmesi bağlamında hem kamu yönetiminin, hem de KGK’ın istenilen düzeye ulaşamadığı görülmektedir (Çevik, 1998, 114). SONUÇAltın Çağ’ın cömert refah devleti üzerinde tartışmaların başlaması, refah hizmetlerinin sunumu açısından yeni yönelimlerin doğmasına yol açmış, refah gereksinimlerinin karşılanmasında kullanılan araçlar değişmiştir. Dolayısıyla, “devlet–piyasa–toplum”dan oluşan refah karmasında, en büyük aktör olan devlet, toplum ve piyasa lehine geri çekilmeye başlamıştır. Bir sosyal politika sağlayıcısı olarak devlet, günümüz itibariyle sosyal refah hizmetlerini, tüm toplumu kapsayacak boyutta sunabilen yegane kurumdur. Bununla birlikte, diğer sosyal politika sağlayıcısı kurumlarla birlikte, KGK’ın da günümüzde belirli bir oranda sosyal hizmet üretmeye başladığı görülmektedir. Yine yukarıda görüldüğü üzere, devlet ve diğer refah sağlayıcıları her zaman birbirinin alternatifi değildir. ABD başta olmak üzere, Almanya, Hollanda, Norveç, Fransa, Kanada, İsrail gibi birçok ülkede, özel kesimin, devletin sosyal refah hizmetlerinin tamamlayıcısı, destekleyicisi ya da ortağı olduğu görülmektedir. Dolayısıyla, özellikle KGK örneğinde olduğu gibi, özel kesimin her zaman için kendi çıkarları için değil, toplumsal motiflerle de hareket ettiği görülmektedir. Böylece, günümüzde devlete düşen görevin, bu kuruluşları teşvik etmek ve gerektiğinde desteklemek olduğu açıktır.
KAYNAKÇAAdema, Willem, Net Social Expenditure, Labour Market and Social Policy–Occasional Papers No: 52, 2nd ed., OECD Publ., 2001. ATO, AB Kapısında Sivil Toplum Dosyası, Ankara: ATO Yay., 2004, (Çevrimiçi): http://195.155.145.1/turkce0index10.html, 02.11.2004. Çalışkan, Abdülkerim, “Sosyal Refahın Sağlanmasında Devletin Etkinliği ve Türkiye Örneği”, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi SBE, 2001. Çevik, Hasan Hüseyin, “Kamu Hizmetlerinin Üretilmesinde ve Sunulmasında Sosyal Refah Çoğulculuğu”, Türk İdare Dergisi, Sayı: 418, Mart 1998, s. 109–122. Dilnot, Andrew, “Refah Devletinin Geleceği”, (Çev.: Zeynel Bakıcı), (Çevrimiçi): http://www.canaktan.org/politika/anti_leviathan/diger–yazilar/bakici–refah.devleti.pdf, 29.03.2003, s. 1–16. DPT, Sosyal Hizmetler ve Yardımlar Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara: DPT Yay., 2001. Ersöz, Halis Yunus, “Sosyal Politika Açısından Yerel Yönetimler: İngiltere, İsveç ve Türkiye Örneği”, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul: İÜ SBE, 2000. Ertem, Adnan, “Osmanlı ve Cumhuriyet Döneminde Sosyal Bütünleşme Açısından Vakıflar”, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul: İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1998. Esping–Andersen, Gøsta, “Towards the Good Society, Once Again?”, Why We Need a New Welfare State?, (Ed.: Gøsta Esping–Andersen), New York: Oxford University Press, 2002, pp. 1–25. Esping–Andersen, Gøsta, The Three Worlds of Welfare Capitalism, Oxford: Polity Press, 1990. Fouarge, Didier, Costs of Non–Social Policy: Towards an Economic Framework of Quality Social Policies – and the Costs of Not Having Them, Report for the Employment and Social Affairs DG, January 2003, pp. 1–49. Ginsberg, Leon, Conservative Social Welfare Policy: A Description and Analysis, Chicago: Nelson–Hall Press, 1998. Güloğlu, Tuncay, “Genel Olarak ve Türkiye’de Yaşlı Nüfusun Sosyal Güvenliği”, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul: İÜ, SBE, 1998. Koray, Meryem (a), “Avrupa Refah Devleti: Anlamı, Boyutları ve Geleceği”, Görüş Dergisi, TÜSİAD Yay., Sayı: 57, Aralık 2003, s. 64–74. Koray, Meryem (b), “Sosyal Refah Devleti: Kimi İçin Umut, Kimi İçin Kaygı Kaynağı”, Sosyal Demokrat Yaklaşımlar, İstanbul: SODEV–TÜSES Yay., 2003, s. 93–113. Kozak, İbrahim Erol, Bir Sosyal Siyaset Müessesesi Olarak Vakıf, Adapazarı: Sakarya Üniversitesi Yay., 1994.
Kuhnle, Stein – Matti
Alestalo, “Growth, Adjustments and Survival of European Welfare States”,
Survival of the European Welfare State, y.y.: Routledge Publ., 2000, Levitt, Theodore, The Third Sector: New Tactics for a Responsive Society, Washington, D.C.: Amacom Publ., 1973. Marangoz, Şermin, “Refah Devleti: Gelişimi, Oluşumu, Modelleri ve Güncel Değişimler”, (Yayınlanmamış Yük. Lis. Tezi), İstanbul: İÜ SBE, 2001. Myles, John – Jill Quadagno, “Political Theories of the Welfare State”, Social Service Review, March 2002, pp. 46–47. OECD, “Non–Profit Instiutions–NPIS”, Glossary of Statistical Terms, (Çevrimiçi): http://cs3–hq.oecd.org/scripts/stats/glossary/detail.asp?ID=1822, 10.07.2003. Özbek, Nadir, “Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de Sosyal Devlet”, Toplum ve Bilim, Sayı: 92, Bahar 2002, s. 7–33. Özdemir, Hikmet, “Vakıflar ve Sivil Toplum”, Yeni Türkiye, Sivil Toplum Özel Sayısı, Sayı: 18, Kasım–Aralık 1997, s. 309–313. Özdemir, Süleyman, “Küreselleşme Sürecinde Refah Devleti” (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul: İÜ SBE, 2004. Pierson, Christopher (a), “Contemporary Challenges to Welfare State Development”, Political Studies, 1998, Issue: XLVI, pp. 777–794. Pierson, Christopher (b), Beyond the Welfare State: The New Political Economy of Welfare, 2nd ed., Pennsylvania: The Pennsylvania State University Press, 1998. Pierson, Christopher, Modern Devlet, (Çev.: Dilek Hattatoğlu), İstanbul: Çiviyazıları, 2001. Pinch, Steven, Worlds of Welfare: Understanding the Changing Geographies of Social Welfare Provision, London: Routledge Press, 1997. Piore, Michael, Charles Sabel, The Second Industrial Divide: Possibilities for Prosperity, New York: Basic Books, 1984. Popple, Philip R. – Leslie Leighninger, The Policy–Based Profession: An Introduction to Social Welfare Policy for Social Workers, Boston: Allyn and Bacon Publ., 1998. Salamon, Lester M., America’s Nonprofit Sector: A Primer, New York: The Foundation Center, 1999. Salamon, Lester M., Helmut K. Anheier, “The Civil Society Sector”, Society, Vol.: 34, Issue: 2, Jan./Feb. 1997. Serter, Nur, Devlet Görevlerindeki Gelişmelerin Sonucu Olarak Sosyal Devlet, İstanbul: İÜ İktisat Fakültesi Yay., 1994. Seyyar, Ali, “Türkiye’de Yoksullukla Mücadelede STK’lerin Rolleri ve Önemleri: Deniz Feneri Derneği Örneği”, (Çevrimiçi): http://www.sosyalsiyaset.net/documents, 30.10.2004.
Spicker, Paul, “Social
Administration”, An Introduction to Social Policy, (Çevrimiçi):
http://www2.rgu.ac.uk/publicpolicy/introduction/ Ullman, Claire F., The Welfare State’s Other Crisis: Explaining the New Partnership Between Nonprofit Organizations and the State in France, Bloomington: Indiana University Press, 1998. Uslu, İbrahim, “Bir Sosyal Siyaset Vasıtası Olarak Kâr Gütmeyen Kuruluşlar: ABD Örneği”, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul: İÜ SBE, 1999.
Voorhis, Rebecca A. Van,
“Different Types of Welfare States? A Methodological Deconstruction of
Comparative Research”, Journal of Sociology and Social Welfare, Vol.:
XXIX, No: 4, December 2002, Zaim, Sabahaddin, “Sivil Toplum Kuruluşları”, Yeni Türkiye, Sivil Toplum Özel Sayısı, Sayı: 18, Kasım–Aralık 1997, s. 296–302. * Dr., İ.Ü. İktisat Fakültesi, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü. [1] Hepsi birden kısaca “devlet–piyasa–toplum” olarak ifade edilebilir. [2] Örneğin, “hayırsever yardım kuruluşları” terimi, finansal kaynakların, özel hayırsever kuruluşlardan temin edildiğini ima etmektedir. Ancak, incelendiğinde görülecektir ki, özel hayırsever katkılar, bu kuruluşların tek, hatta en büyük gelir kaynağı değildir. Yine, 1990’lardan itibaren yaygınlık kazanan “sivil toplum kuruluşları” ile daha eski olan “gönüllü kuruluşlar” terimleri de, bu kuruluşların tamamen vatandaşlık ve gönüllülük temelinde kurulduğunu ima etmektedir. Ne var ki, incelendiğinde bu kuruluşlarda yürütülen faaliyetlerin tamamıyla gönüllüler tarafından gerçekleştirilmediği, bu kuruluşlarda çok sayıda ücretlinin çalıştığı görülmektedir. “Bağımsız sektör” tabiri de, bu kuruluşların hem kamu sektörüne, hem de özel sektöre son derece bağımlı olması göz önünde tutulduğunda, çok da gerçekçi durmamaktadır (Salamon, 1999, 8–9). Ayrıca, benzer kavramlardan hangisinin daha kullanışlı olduğu ve bunların birbirlerinden farkına dair olarak bkz.: (Ullman, 1998, 149–150). [3] KGK’ın çeşitli gelir kaynakları vardır. Gelir, özel kesimin yaptığı yardımlardan, devletten elde edilen gelirlerden ve faaliyet gelirlerinden meydana gelmektedir. Zannedildiğinin aksine, birçok KGK için özel şahıs ve kurumların yaptığı yardımlar, toplam gelir içerisinde önemli bir pay tutmak bir yana, en zayıf kalemi oluşturmaktadır. Örneğin, ABD’de KGK’ın gelirleri düzenli bir şekilde artmakta, 1994 yılı itibariyle 750 milyar $ olarak gerçekleşmiş bulunmaktadır, yani Türkiye’nin GSMH’sının neredeyse 4 katı büyüklüğünde bir gelire sahiptir (Uslu, 1999, 80). [4] Vergi Yasası’na bakıldığında, en açık bir şekilde göze çarpan KGK’nın, “dini kuruluşlar, hayır kurumları ve eğitim kurumları” olduğu gözlenmektedir (Bölüm 501 / c / 3) (Salamon, 1999, 8). [5] Esping–Andersen’in sınıflandırmasında, refah rejimlerini sistematik bir karşılaştırma ile belirlemede üç eksen çok büyük önem taşımaktadır. Bunlar; refah rejimlerinin, ücretli işgücünü dekomüdife edici (decommodification) boyutu (sosyal hakların piyasa mekanizmasından bağımsız olarak sağlanması), refah hizmetlerinden yararlananları katmanlar halinde sınıflandıran / basamaklandıran (stratification) boyutu ve hizmetlerin kimler tarafından sunulduğu (devlet–piyasa–toplum) boyutudur (Voorhis, 2002, 4). [6] Ona göre, düşük harcamalarda bulunan “eli sıkı devlet” ile büyük harcamalar yapan “cömert devlet” arasında açıkça belirgin bir çizgi yoktur. Hangi kaynaklar ve imkanların (yeniden) dağıtılabileceği ile ilgili koşulları düşünmek için harcama düzeylerinden daha öteye bakmak gereklidir. Bu yüzden, farklı türlerdeki refah devleti rejimlerine bakmak zorunludur (Pierson, 1998a, 778). [7] Devletin, “iç ve dış güvenlik, adalet ve altyapı hizmetleri” dışında hiçbir görev üstlenmemesi ve piyasanın doğal işleyişine müdahalede bulunmaması esasına dayalı olan liberal felsefe, sosyal sorunlarla başaçıkmada da devletin değil, toplumun içinden çıkacak hayırsever kuruluşların rol oynaması gerektiğini belirtmektedir. Liberal düşüncenin fikir babası sayılan Adam Smith’e göre, bireyin kendi geçimini sağlayabilmesi, kendi emeğinin doğal fiyatı olan ücrete bağlıdır. Ancak, kendileri için asgari bir yaşama düzeyi sağlamaya yetecek düzeyde gelir elde edemeyenler ise, diğer insanlarda doğuştan var olan ahlâki duyguların harekete geçmesiyle ortaya çıkacak hayırsever kuruluşlarca desteklenirler. Buna “diğerkamlık” (alturizm) ismi verilmektedir (Fouarge, 2003, 12). [8] Liberal yaklaşıma göre, sosyal refah hizmetlerinin sağlanmasında özel sektör ve gönüllü sektör başat bir rol oynamalıdır. Bunların yanında, aile ve diğer kendiliğinden yardım türleri de hizmetlerin sunulmasında yararlanılabilecek yöntemlerdir (Pierson, 2001, 309). [9] Devlet ve KGK arasında var olan işbirliğinin nedenlerine gelince, bunları şu şekilde sıralamak mümkündür: Maliyetleri azaltmak, esneklik sağlamak, özel kesimin katkılarından yararlanmak, özel uzmanlıklardan yararlanmak, devletin büyümesini sınırlandırmak, devletin sorumluluğunu azaltmak ve adet ve gelenekler. Diğer yandan, aynı zamanda, Devlet–KGK işbirliğinin sakıncaları da vardır. Onlar da şu şekilde sıralanabilir: KGK’ın özerkliklerini kaybetmesi, KGK’ın finansal dengelerinin bozulması, KGK’ın ticarileşmesi, KGK’da yapısal değişikliklere neden olma, bunların politize edilmesi, devletin müdahale alanının genişlemesi, israfa neden olması vb. [10] Bu kuruluşların bütçelerine bakıldığında, birçoğunda gelirlerin neredeyse tamamının kamusal kaynaklı olduğu görülmektedir. KGK’ın en önemli gelir kaynağı, merkez ve yerel yönetimlerden hizmet karşılığı elde ettiği fonlardır. Özel kesimin yaptığı yardımlar ve faaliyet gelirleri ise diğer gelir kaynaklarını oluşturmaktadır (Pinch, 1997, 7–8; Uslu, 1999, 80). Örneğin, ABD ele alınacak olursa, 1996 yılı itibariyle bu ülkedeki KGK gelirlerinin % 54’ü aidatlar ve faaliyet gelirlerinden, % 36’sı devlet yardımlarından, % 10’u ise özel kesim yardımlarından oluşmaktadır (Salamon, 1999, 36). [11] KGK’ın düşük gelirli ailelere sağladığı yardımlar, Kore’de 1997–1998 dönemindeki ekonomik krizin de etkisiyle önemli bir orana ulaşmış, KGK’ın gerçekleştirdiği sosyal harcamaların 1995 yılında GSMH içindeki payı % 0,3’den 1998 yılında % 1,6’ya varmıştır. [12] Örneğin, eğitimde bu dışsallık çok açık bir biçimde göze çarpmaktadır. Devletin sunduğu eğitim hizmeti dolayısıyla, daha iyi eğitilmiş, daha üretken ve daha medeni bir toplum ve işgücü ortaya çıkmıştır (Dilnot, 2003, 4–5). [13] Gerçekten, hem toplum, hem politikacılar, hem de medyanın, bu ülkede sosyal refah sistemi içinde önemli bir yeri olan KGK’ın açık bir şekilde farkına varamadıkları görülmektedir. [14] 1969 Vergi Reformu Kanunu ile, vergi muafiyetine sahip olmak isteyen KGK’ın IRS’ye başvuruları zorunlu tutulmuştur. Bu yolla, ilk defa ülke içinde faaliyette bulunan KGK miktarını gerçeğe yakın bir şekilde tespit edebilmek mümkün olmuştur. [15] Herşeyden önce belirtilmesi gerekir ki, ülkemizde yüzyıllardan beri çok zengin bir uygulama alanına sahip olan KGK’a, bu çalışmanın sınırlı sayfaları içerisinde yeterince yer verebilmek mümkün değildir. Bu çalışmada, Türkiye’deki KGK’ın sosyal refah sağlamadaki rolüne çok özet bir şekilde değinilmekle yetinilecektir. [16] Ayrıca, meslek, ticaret ve sanayi odaları, kooperatif ve sendikalar, klüpler, platformlar da ülkemizde başlıca sivil toplum kuruluşları olarak görev yapmaktadır. [17] Osmanlı vakıfları, her seviyede eğitim ve öğretim kurumları; sağlık kurumları; yol, köprü, kanal, kuyu, bent, çeşme, sebil, deniz feneri, kervansaraylar vs. gibi bayındırlık hizmetleri veren kurumlar; şehirlerin aydınlatılması, su ihtiyacının karşılanması, park ve bahçelerin inşa edilmesi ve bakımı gibi beledi hizmetler veren kurumlar; camiler, aşevleri, imaretler, iş kurmak isteyenlere borç temini, yaşlıların bakımı, mahkumların gereksinimlerinin karşılanması, misafirhaneler, kimsesiz çocuklara, öksüz ve yetimlere, gereksinim sahiplerine yardım edilmesi, düşmana esir düşenlerin fidyelerinin ödenerek kurtarılması, evlenecek kızlara çeyiz hazırlanması gibi sosyal yardımlaşma ve dayanışma işlevi gören kurumlar tesis ederek, toplumsal yaşamın her alanında faaliyette bulunmuşlardır. Daha fazla bilgi için bkz.: (Kozak, 1994, 15–26). [18] Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet’e devreden vakıf sayısı 26,798’dir. Yine, 1530–1540 yılları arasında, Batı Anadolu sancaklarını oluşturan Anadolu eyaletinin genel gelirlerinin % 17’sinin vakıfların elinde olduğu, 1527–28 yılı Osmanlı Devleti bütçesi toplam gelirlerinin % 12’sinin vakıflara ait olduğu görülmektedir (Zaim, 1997, 298). [19] Bu sürece dair detaylı bilgi için bkz.: (Ertem, 1998, 101–105). [20] İlave olarak, 38 kamuya yararlı dernek, 58,414 kooperatif, aralarında TOBB, TZOB, Noterler Birliği, Barolar Birliği, Bankalar Birliği, Veteriner Hekimler Birliği, TTB, TMMOB, Eczacılar Birliği, YMMO gibi kuruluşların yer aldığı 14 Kamu Kuruluşu Niteliğindeki Meslek Kuruluşları da vardır. Halbuki, yapılan hesaplamalara göre, Türkiye’de nüfusa orantılı olarak en az 300 bin STK’nın olması gereklidir. Gerçekte, incelendiğinde mevcut rakamların dahi gerçeği yansıtmadığı, dernek adı altında açılanlardan bir kısmının meyhane, lokanta olarak faaliyet gösterdiği, bir kısmının ise tabelası olan, ama içi boş bir kuruluşa dönüştüğü gözlemlenmektedir. [21] Halbuki, ülkemizde vakıf ve dernek kurabilmek, ileri sürüldüğüne göre, hem kurulma aşamasında, hem de daha sonra birçok zorluk ve sınırlamalar sonrasında mümkün olabilmektedir.
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||