Öğrencilerim İçin Sınav Soruları ve Duyurular




aliseyyar@sosyalsiyaset.net

   

 << Özürlülük ve Özürlülerle İlgili Yazılar & Makaleler

Hükümetin Özürlüler Politikası

 

İbrahim Veli // Milli Gazete // 19.11.2008

2005 tarihli Özürlüler Kanunu’nun çıkmasında önemli gayretleri olup daha sonra Özürlüler İdaresi Başkanlığı’ndan niçin uzaklaştırıldığını tam olarak bilmediğimiz sosyolog Dr. Mehmet Aysoy’un Açı yayınlarından çıkan Hayatı Paylaşmak İçin Engel Çok kitabından özürlüler politikalarına yönelik olarak bazı gerçekleri öğreniyoruz. Refah-Yol döneminde Türkiye’de ilk kez kurulan Özürlüler İdaresi Başkanlığı’nın başına getirilen başarılı bürokrat Dr. Mehmet Aysoy kitabında, Ecevit hükümeti tarafından hazırlanan özürlüler kanun tasarısının ağırlıklı olarak medikal (tıbbî) modele göre hazırlanmış olduğunu ve dolayısıyla özürlülerin karmaşık ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olduğundan dolayı sosyal modelle zenginleştirildiğini ifade eder. Buna göre özürlüğün toplumsallığını ve engelliliği öne çıkaran, özürlü dostu sosyal politikalarla engellilerin toplum hayatına tam katılımını sağlamaya dönük sosyal model, özürlüler hareketinin en önemli dayanağı olmuştur. Özürlüler Kanunu’nun genel esaslar bölümünde yer alan yeni açılımlar, haddizatında özürlülerle ilgili kamu perspektifinin oluşturulduğu paradigmalardır. Bu bölümde mesela ayrımcılıkla mücadelenin önemine vurgu yapıldığı halde ayrımcılığın takibini yapacak olan kurumunun metinden çıkarılmış olması ve bu konuda yargı dışında bir işlerlikten söz etmeyi imkânsızlaştırmıştır. Aysoy’a göre Özürlüler Kanunu’nun en önemli eksiği, ayrımcılıkla mücadelenin alt yapısı olan bir Eşitlik Kurumunu içermemesidir. Bir başka ifadeyle memleketimizde kamu veya özel alanda özürlülerin ayrımcılığa maruz kalıp kalmadığının takibinin yanında özürlüleri ilgilendiren diğer sosyal sorunların çözümünde, Özürlüler İdaresi Başkanlığı ve bununla birlikte sivil toplum kuruluşları etkili olamayacaktır. Dolayısıyla özürlü dostu katılımcı demokrasinin işlerliği bir başka bahara bırakılmıştı.

Altına imza attığımız "Çocuk Hakları Beyannamesi’ne" uygun olarak hazırlanan her çocuğun dünyaya gelmesini bir hak olarak gören bir madde de kanun metninden çıkarılır. Bu ne demek? Özürlü olsun veya olmasın, ana rahminde yaşayan her bebeğin dünyaya gelme hakkı vardır. Özürlü doğabilecek bebeklerin kürtajını yasaklamayı amaçlayan bu maddeden rahatsız olan bazı çevrelerin baskısına dayanamayan hükümet, bu maddeyi bir fazlalık olarak görür ve sessizce yok eder.

Aysoy’un yeni kitabından ilginç bir başka ayrıntı daha öğreniyoruz. Meğerse hükümetin övündüğü evde sosyal bakım hizmetlerinin oluşturulmasında sosyal politika çalışmalarıyla tanınan özürlü dostu Prof. Dr. Ali Seyyar’ın önemli katkıları olmuş. Dr. Mehmet Aysoy tarafından keşfedilen Prof. Dr. Ali Seyyar, Özürlüler İdaresi Başkanlığı danışmanı olarak daha önceden bir doktora tezi olarak hazırladığı" Almanya’da Bakıma Muhtaç Kişilerin Sosyal Güvenliği" çalışmasını bu sefer devletin talebi üzerine sosyal bakım hizmetleri boyutuyla genişleterek, Teorik ve Pratik Boyutuyla Sosyal Bakım isimli bir kitap yazar. Telif ücreti istemeyen Ali Seyyar hocanın bu kitabı, bakım hizmetleri yönetmeliğinin alt yapısını oluşturur. Sosyal politika, sosyal güvenlik, sosyal hizmetler, gerontoloji (yaşlı bilimi), geriatri (yaşlı tıbbı), özürlülük ve bakıma muhtaçlık gibi birçok bilim dalını içeren sosyal bakım alanında ülkemizde çok önemli bir bilgi sorunu ve uzman yetersizliği söz konusu olduğunu düşünecek olursak, Ali Seyyar’ın bu çalışmalarının değeri ileride daha iyi anlaşılacaktır.

Ali Seyyar’ın gayretleriyle III. Özürlüler Şûrası’nın Bakım Hizmetleri temasıyla toplanmış olması da manidardır. Ancak Dr. Mehmet Aysoy’un görevinden alındığı bir dönemde yapılan bu şûra, özellikle Ali Seyyar için bir şok olur. Davet edilen üyelerin önemli bir kesimi, "sosyal bakım" ve "bakım sigortası" konusunun mahiyetini bilmediği gibi bütüncül bakım anlayışının tamamlayıcı bir unsuru olan "manevî bakım" yaklaşımına da mesafelidirler. Diğer taraftan Ali Seyyar’ın şûrada görmek istediği uzmanlar nedense davet edilmemişti ve yeni açılımlarıyla adeta yalnız bırakılmıştı. Genelde mülayim bir yönü olan Ali hoca, Dr. Mehmet Aysoy gibi pasivize edildiğini hisseder ve haklı olarak tepkisini şûranın genel kurulunda farklı bir tonda gösterir. Belki de bundan dolayı kurum danışmanlığından uzaklaştırılan değerli bilim adamımızın en büyük "hatası", sosyal bakım hizmetlerine manevî bir boyut kazandırmak istemiş olmasıdır. Ali Seyyar’ın "Manevî Bakım", "Manevî sosyal hizmetler", "sosyal ilahiyat" gibi Türkiye için yeni sayılabilecek önemli açılımlarına bu hükümet destek veremezdi. Avrupa’da eğitim almış olan Ali hoca, iyi niyetli olarak belki bunu göremedi. Ancak manevî bakım bir yana bu hükümet, sosyal bakım hizmetlerini dahi yürütememektedir. Bakıma muhtaç özürlülere dönük sosyal bakım hizmet modeli, bugün kanunun ruhuna ve gerekçesine aykırı olarak sadece bakım ödeneği ile sınırlı kalmıştır. Özürlüler kanunu, geleneksel yaklaşımın hâkim olduğu "sosyal yardım kanunu"na dönüştürülmüştür.

Bugün yine de 110 bine yakın yoksul ve bakıma muhtaç kişi, asgari ücret üzerinden bakım ödeneği alabiliyorsa bu başarı, görevlerinden uzaklaştırılan Dr. Mehmet Aysoy ve Prof. Dr. Ali Seyyar’a aittir. Özellikle evde ve kurumda bakım kalitesinin artırılmasına yönelik bakım eğitim politikalarından ve bütün bakıma muhtaçları içine alacak bakım sigortasından vazgeçilmiş olması, sosyal bakım modelinin henüz gerçekleştirilmemiş olduğunun açık bir delilidir. Özürlüler haftasına yaklaştığımız bugünlerde, özürlüler alanında yaşanan bu sorunları daha kapsamlı bir şekilde öğrenmek isteyenler için Dr. Mehmet Aysoy’un Hayatı Paylaşmak İçin Engel Çok kitabını okumalarını tavsiye ederiz.

 

Google