|
Feminist Kadın Politiklarına
Alternatif Olarak “Gender Mainstreaming“
(Fıtrî Cinsiyetler Politikalarının Doğuşu)
Doç. Dr.
Ali Seyyar
1. Feminizmin Tarihî Gelişimi ve Kadın
Politikaları Üzerine Etkisi
Latince “femina”
(kadın) kökünden gelen feminist (kadınsı) hareket, esas itibariyle,
Fransız ihtilâli yıllarında 1791'de Olympe de Gouges'in "Kadın
Hakları Beyannamesi" ile ortaya çıkmıştır. 19. asrın ortalarından
sonra Batı dünyasında ortaya çıkan ve kadın hareketi ile özdeşleşen
feminizm (kadınsılık), başta eğitim ve çalışma alanında olmak üzere
kamusal alanın bütün safhalarında, cinsiyet farkı gözetilmeksizin, eşit
haklar talep etmekteydi (Seyyar; 2002: 174).
Toplumun gidişatına
müdahale konusunda kendilerine eşit fırsatın verilmesini ısrarla talep
etmeye başlayan feminist kadınlar, geniş bir yelpazede ele alınan
konulara, genellikle eleştirel ve alternatif bir biçimde yaklaşmaktaydı.
Feminizm, daha sonra kadın ile erkek arasındaki iktidar ilişkisini
değiştirmeyi hedefleyen siyasî ağırlıklı bir kadın hareketine
dönüşmüştür. Erkek merkezli toplumsal normları ve kadın-erkek arasındaki
ayrımda erkek üstünlüğünü sona erdirmeyi amaçlayan ilk feminist
kadınlar, sosyal hayatın bütün alanlarına rahatlıkla girebilmek için,
hukukî, sosyal, çalışma ve eğitim haklarının eşit bir biçimde
kendilerine de verilmesi konusunda birlikte hareket etmiştiler. Feminist
kadınlar, yeni oluşan toplumda gelişen parlamenter rejimde
aristokrasiden alınarak erkeklere verilen egemenlik haklarından
kendileri de pay almak istemiş ve oy hakkını da tâlep etmişlerdi.
Feminizm, kadın hakları savunuculuğu anlamıyla ilk kez 1892’de
Paris’te toplanan “Birinci Uluslararası Kadın Kongresi”nde
kullanılmıştır (Seyyar; 2002: 175).
Feminist kadın
politikaları, cinsiyet ayrımından doğan sorunları çözmeyi, erkeklerin
sahip oldukları bütün hakların ve yetkilerin kadınlara da aynen
verilmesini ve kadınların her türlü eşitsizlikten kurtarılmasına yönelik
feminist kadınlar tarafından geliştirilmek istenen politikalardır.
19. yüzyılın feminist
hareketlerinin temel hedefi, kadına toplumsal her alanda eşit haklar
elde etmek iken, 1960 sonrasındaki feminist grupların söylem ve
mücadeleleri farklılaşmıştır. Modern diyebileceğimiz bu feministler,
kadını, toplumun her alanında özgür kılmayı, çocuk doğurma ve yetiştirme
faaliyetleri de dâhil olmak üzere, cinsiyetle bağlantılı tüm sosyal
rolleri terk etmeyi temel gâye olarak görmekteydiler. Kadın kimliğini ve
cinsiyetini yeniden ele alırken, adaletsiz toplum yapısının sebebini de
toplum içinde halen ezici bir unsur olarak gördükleri erkek
egemenliğine, bir başka deyişle patriarkal sisteme bağlamaktaydılar.
Modern kadın hareketi içinde yer alan kadınlar, her türlü kalıptan
sıyrılmayı temel eksen sayan bir yaklaşımla teorik çerçevelerini
oluşturup, siyasî eylemlerini de buna göre düzenlemekteydiler (Hoecker;
1998: 25-27).
Dolayısıyla, erkek
egemenliğinin bir ürünü olarak gördükleri parlamento gibi kurumlar da,
modern kadın hareketinin hedef noktası olmuştur. Bugün, cinsel eşitlik,
yani kadınlarla erkekler arasında, örn. eğitim, sağlık, idarî mevkiler,
bakanlık görevleri ve parlamentodaki sandalyelere erişim bakımından
iktidarın ve fırsatların eşit paylaşımı, feminist kadın politikalarının
başında gelmektedir. Ancak, feminist politikalar da kendi içinde bazı
kollara ayrılmıştır. Meselâ, liberal feminizm, temel sosyal,
siyasî ve ekonomik kurumlarda çok radikal değişiklikler talep
etmeksizin, daha çok kanunî reformları savunurken, radikal feminizm,
cins-temelindeki yapısal eşitsizliklerle ilintili derin sosyal, siyasî
ve ekonomik değişiklikleri savunmaktadır (Seyyar; 1999: 72-74).
Hangi feminist akım
çerçevesinde şekillenirse şekillensin, genelde klâsik kadın
politikalarının aktörleri ve hedef kitlesi hep kadınlar olmaktadır.
Feminist odaklı kadın politikaları, sosyal yapıdan kaynaklanan kadın
sorunlarının çözümünde dahî, kendi kendine koyduğu cinsiyet
sınırlamalarından dolayı etkin olamamaktadır. Kadınlarla ilgili sosyal
sorunlara sadece kadın bakış açısından bakılarak bir çözüm
bulunamayacağı ortadadır. Her sosyal sorun gibi kadın probleminin
çözümünde de siyasî, sosyo-ekonomik, ahlakî, fıtrî ve dinî unsurların
dikkate alınması gerekmektedir (Şişman; 1996: 123).
Cinsiyete dayalı
yapısal ayrımcılığın ortadan kaldırılması ise, toplumsal dokuyu dikkate
alan kadın, aile ve genel anlamda sosyal politikalarla mümkündür.
Feminist kadın politikalarıyla, sadece kadınlara dönük politika ürettiği
sürece, özellikle erkeklerin geniş desteğini alamadığı için, sosyal
politikaların hayata geçirilmesinde önemli bir rol oynayan toplumsal
mutabakat da sağlanamamaktadır. Erkeklerin, kadın sorunlarına daha
duyarlı olabilmeleri de, kadın politikalarının içeriğinin
genişletilmesi, bir başka ifadeyle kadın politikalarından kadın ve
erkekleri de içine alan cinsiyetler politikasına geçiş ile mümkündür.
2. Kadın
Politikalarından Cinsiyetler Politikalarına Geçiş Sürecinde „Gender
Mainstreaming“ (GM)
Anglo-Amerikan
dilinden gelen ve Avrupa‘nın değişik ülkelerinde de kullanılan „Gender“
(Cinsiyet) kişinin sadece biyolojik (genetik) mahiyetini değil sosyal
boyutunu da ön plânda tutan bir kavramdır. Bundan yola çıkarak, „Gender“
eğitim, aile terbiyesi, sosyal yapı, günlük hayatta toplumsal rollerin
belirlenmesi ve benimsenmesi, sosyo-kültürel ve manevî değerler
ekseninde kendini gerçekleştirme ve(ya) fıtrata uygun olarak kendini
geliştirmenin bir neticesi olarak ortaya çıkan bir kimliktir.
“Cinsiyet Odaklı Beyin Fırtınası” olarak tercüme
edebileceğimiz GM ise, cinsiyetlerle ilgili sorunların çözümünde hem
kadın, hem de erkeklerin bazen birbirinden farklı olan psiko-sosyal
özelliklerini dikkate alarak toplumsal mutabakatı esas alan fikrî bir
süreçtir.
Dolayısıyla “Cinsiyete Dayalı Fikrî Süreç” kapsamında sorunlara cevap
aranırken, sadece kadınların değil, erkeklerin de sorunları ele
alınmakta ve cinsiyet haklarının eşit sağlanması ilkesinden de sadece
kadınlara atıfta bulunulmamaktadır.
GM anlayışı ekseninde cinsiyeti güçlendirme ve cinsiyete bağlı kalkınma
stratejilerinde, gerek plânlama, gerek uygulama, gerekse değerlendirme
safhalarında kadınların ve erkeklerin özel hasletleri ve spesifik
potansiyelleri dikkate alınmaktadır. Kadınları ilgilendiren konularda
katılımcı demokrasiye uygun olarak fikrî sürece her iki tarafın katılımı
da sağlanmaktadır. Kadınlara karşı ayrımcılığın giderilmesi ile ilgili
mücadele, toplumun bütün sosyal kesimlerini ilgilendirdiği için,
toplumsal konsensüsün sağlanması gerekmektedir. Böylece sosyal hayatın
bütün katmanlarında cinsiyete dayalı avnatajlar kullanılarak, sosyal
gelişmeye hız verilmek istenmektedir (www.genderkompetenz.info:
20.10.2004).
„Gender“, yani „cinsiyet“ denilince sadece kadın veya erkek akla
getirilmemelidir. Dolayısıyla sosyal politika kapsamında GM‘nin kadın
politikasından ziyâde kadın ve erkeği de birlikte mütaala eden aile ve
toplum politikası olduğu anlaşılmalıdır. Aile ve toplum odaklı sosyal
politika, her iki cinsiyetin mahiyetini, aile ve toplum içindeki sosyal
sorumluluğunu esas alan, sosyal gerçekleri de göz ardı etmeyen bütüncül
bir anlayışa dayanmaktadır.
Cinsiyet odaklı
sosyal politika (kadın ve aile politikası) anlayışına göre cinsiyetlerin
eşitliği, cinsiyetlerin bedenî, fizyolojik, ruhî ve fıtrî özelliklerinin
bilinmesi ve bu faktörlerin siyasî karar süreçlerine dâhil edilmesi
durumunda ancak sağlanabilmektedir. Cinsiyet kökenli farklılıkları
dikkate almadan yürütülmek istenen feminist kadın politikaları, her ne
kadar cinsiyet rollerini değiştirmek ve cinsiyetler arasında eşitliği
sağlamak amacını gütseler dahî, hakikatte cinsel ayrımcılığını ortadan
kaldırma noktasında yetersiz kalmaktadır. Diğer taraftan, istatistikî
anlamda eşitlikçi bir yaklaşım ve uygulama dayatmaları da bazı
durumlarda (örn. meslek tercihlerinde) kadınları daha da dezavantajlı
duruma sürükleyebilmektedir (www.imag-gendermainstreamingat/ems/imag:
23.10.2004).
Feminist kadın
politikalarından farklı olarak gittikçe fıtrat ekseninde şekillenmeye
başlayan kadın ve aile politikaları, toplumsal beklentilere göre oluşan
sosyal rolleri ihmal etmeden tabiî bir sosyal değişim ve dönüşüm
sürecinde ortaya çıkan cisiyet tercihli görev ve iş bölümünün de
desteklenmesini savunmaktadır.
Batı‘da modern
sosyal politikalar, feminist akımların ortaya attığı kadınlara eşitlik
ilkesini prensip itibariyle benimsemekte ve cinsiyete dayalı ayrımcılığa
karşı tedbirlerin gerekliliğini aynı inançla savunmaktadır. Ancak, bu
hedeflerin, değişik sosyal alanlarda kadınların lehine olduğu iddiasıyla
konulmak istenen kota gibi dayatmacı uygulamalar yerine sosyal diyalog
ve uzlaşma kültürü ile hayata geçirilmesi gerektiğine inanmaktadırlar.
Her alanda mutlak
eşitliği savunan feminist politikaların etkinliği hususunda toplumsal
tereddütler ve tepkiler oluşmaya başlaması ile birlikte sosyal politika
çalışmaları, fırsat eşitliğinin kadın ve erkeklerin benliğine ve oluşan
sosyal rollere uygun bir şekilde sağlanmasına odaklanmıştır.
Cinsiyete dayalı
alternatif sosyal politika anlayışına göre, çoğulcu bir toplumda fırsat
eşitliğinin, değişik hayat şartları içinde yaşayan ve psiko-sosyal
yönden farklı ihtiyaçları olan kadın ve erkelerin sosyal
sorumluluklarının da toplumsal dokunun kabul edebileceği bir denge
içinde ve karşılıklı rıza çerçevesinde sağlanması gerekmektedir. İşte GM
yöntemi de kadın ile erkek arasındaki sosyal münasebetin bozulmadan,
aile ve toplumsal yapıya zarar vermeden cinsiyetlerle ilgili sorunların
birlikte çözülmesinin önemine vurgu yapmaktadır (Bothfeld; 2002: Rapor).
GM stratejisinde,
cinsiyet odaklı bilimsel araştırmalardan elde edilen bulguların ortak
değerlendirilmesi neticesinde duruma göre, ya kadınlara, ya erkeklere,
ya da her iki cinsiyete yönelik sosyal teşvik programları
belirlenmekte ve uygulanmaktadır.
2.1. Uluslar Arası
Sosyal Hukukta GM
1995‘de Pekin‘de
gerçekleşen 4. Dünya Kadınlar Konferansında, üye ülkelerin GM‘nin siyasî
süreçlere dâhil edilmesine yönelik ortak bir karar alınmıştır. Bunun
üzerine aynı yıl Birleşmiş Milletler (BM)-Ekonomik ve Sosyal Konsey,
daha sonra Genel Kurul, BM sistemi içinde gender odaklı stratejilerin
bütün politika ve programlarında uygulanacağına dair karar almıştır
(BM-Genel Kuru Kararı: 52/100).
1996‘da Avrupa
Birliği Komisyonu, fırsat eşitliği kavramının içeriğini genişleterek,
kadın politikası yerine cinsiyetler politikasına vurgu yapmış ve
cinsiyetlere dönük fırsat eşitliğinin daha plân safhasından itibaren
AB‘nin bütün siyasî konsept ve tedbirlerine aktif ve belirgin bir
şekilde entegre edilmesi (gender perspective) yönünde kararını
açıklamıştır (AB-Komisyonu: COM-96: 67).
1 Mayıs 1999‘da kabul edilen Amsterdam (AB) Sözleşmesinde cinsiyetler
arası aktif eşitlik politikasının ilk kez GM‘ye göre biçimlendirilmesi
yönünde üye ülkeler için bağlayıcı olan bir hüküm konulmuştur (Amsterdan
Sözleşmesi; mm. 2-3).
2.2. GM‘nin Faydaları
Feminist kadın
politikalarına kıyasla GM‘nin faydaları kısaca şu şekilde açıklanabilir:
·
Hayat
gerçeklerinden yola çıkarak cinsiyetlerle ilgili olarak alınan ortak
siyasî ve sosyal nitelikli kararların etkinliği artmaktadır.
·
Gerçek
ayrımcılığa yol açan unsurların baştan belirlenmesi ve tedbirlerin de
buna göre daha isabetli olarak uygulanması ile olumsuzlukların
giderilmesi kolaylaşmakla birlikte yanlış alınan kararlardan doğan
düzeltme maliyetlerinin de önüne geçilmiş olunmaktadır.
·
Her iki
cinsiyete ait potansiyellerin gün ışığına çıkmasına ve uygun alanlarda
aktif olarak değerlendirilmesine ve geliştirilmesine fırsat
verilmektedir.
·
Cinsiyetlerin
zayıf ve güçlü özelliklerine göre isabetli yönlendirmeler ve teşvikler
neticesinde kişilerin motivasyonu artmakta, kendi benliklerini bulmada
yardımcı olunmakta, gerek toplum, gerek meslek, gerekse çalışma
hayatının değişik alanlarında etkinlik, verimlilik ve kalite
artmaktadır.
3. Fıtrat
Ekseninde Kadın ve Erkek Politikalarının Doğuşu
GM yönteminde sosyal sorunların
çözümünde toplumsal yapının yanında cinsiyetler odaklı düşünce
geliştirmeye de yer verilmesi, kadın ve erkek fıtratının önemini de gün
ışığına çıkartmaktadır. Bir şeyi başlangıcında yarmak, kazmak anlamına
gelen “fatr” kökünden türemiş olan fıtrat, “ilk yaratılış”
anlamına gelmekte ve terim olarak da bütün insanlar için müşterek ve
umumî olan yaratılış özelliğini veya yaratılıştan gelen ruhî, biyolojik
ve fizyolojik hususiyetleri yansıtmaktadır.
Fıtrî sosyal siyaset
ise, geniş mânâda toplumun, dar mânâda belirli bir sosyal grubun (kadın
ve ailenin) sosyal sorunların çözümünde, genel olarak bio-psiko-sosyal
bir varlık olan insanların ontolojik altyapısının dikkate alınarak
çözüme kavuşturulmasına yönelik politikalardır. Fıtrî sosyal siyasetin
bir parçası olan kadın ve aile politikaları, sosyal psikoloji, biyoloji,
din psikolojisi ve sosyoloji gibi sosyal bilim dallarının katkılarıyla,
insan yaratılışına uygun cinsiyetler politikası geliştirmeyi uygun
görmektedir. Sosyal sapmalara meydan vermemek ve kalıcı bir sosyal
barışı temin etmek için, sosyal politikaların, toplumun doğuştan sahip
olduğu psikolojik özelliklerinin yanında sosyolojik, ontolojik,
psikolojik ve sosyo-kültürel yapısına göre belirlenmesi ve uygulanması
gerekmektedir (Seyyar; 2002: 178).
Sosyal (sosyolojik)
boyutuyla fıtrat odaklı cinsiyetler politikasının temel özellikleri ise
kısaca şunlardır:
·
Cinsel
Sosyalleşme (Toplumsal Cinsiyet) Dikkate Alınmaktadır:
Her bir cinsiyet üyesi için, münasip diye görülen tutum ve davranış
hakkındaki toplumun beklentileri, bir başka ifadeyle sosyalleşme
süreçleri sırasında fertlerin cinsiyet hususiyetlerini geliştirme
biçimlerine müdahale edilmez. Dolayısıyla, kadınlar ve erkekler
arasındaki sosyal olarak kurulmuş, zaman içinde değişebilen, kültürler
arasında ve her bir kültürde yaygın değişiklikler gösteren farklılıklara
önem verilmektedir. Sosyal cinsiyet, insanların rol, sosyal mesuliyet ve
fırsatlarını çözümlemeye yarayan sosyo-ekonomik ve siyasî bir
değişkendir ve hem erkekleri (erkeklik rolleri açısından), hem de
kadınları (kadınlık veya kadınsılık rolleri açısından) kapsamaktadır
(Seyyar; 2004: 117).
·
Cinsiyet
Rolleri Benimsenmektedir:
Cinsiyet rolleri, kadın ve erkeklerin cinsleri temelinde nasıl düşünme,
davranma ve hissetmeleri gerektiğini tanımlayan, sosyal olarak
öngörülmüş farklılıklara dayanan, toplumsal olarak belirlenmiş davranış,
yükümlülük ve sorumluluklardır. Cinsiyet farkı sebebiyle kadın ve
erkeğin, doğuştan itibaren tabiî olarak taşıdıkları veya kendi
kabiliyetlerinden ziyâde toplumun genel beklentilerine uygun olarak
yüklendikleri farklı sosyal rollere müdahale edilmemektedir (Seyyar;
2004: 118-119).
·
Cinsel
Hakkaniyet İlkesi Benimsenmektedir:
Siyasî, dinî ve sosyo-kültürel konumuna bağlı olarak farklı anlamlar
taşıyan cinsel hakkaniyet ölçüsüne göre, kadın ve erkek, sosyal ve
hukukî yönden eşittir. Ancak, sosyal yapının özellikleri ve(ya) fıtrî
temayüllerin sosyal hayatta değişik bir şekilde tezahür etmesi, kısacası
sosyal gerçeklerin farklılıklarından dolayı cinsiyetlere ait rol, vazife
ve sorumlulukları da farklı olabileceği için, cinsiyetler politikasının,
fırsat eşitliği yanında fırsat adâleti ilkesine göre şekillendirilmesi
gerekmektedir. Buna göre, cinsiyetlerin, doğal yapısına uygun olarak
değişik alanlara yönelik tercihleri sonucunda oluşan dağılım, mutlak
anlamda eşit sonuçlanmamış olsa dahî, yine de hakkaniyet (adâlet)
ölçülerine uygun olmaktadır (Seyyar; 2004: 114).
Sonuç
Cinsiyetler arası
mesafeyi iyice açan ve sosyal gerginliklere sebebiyet veren feminist
politikaların yetersizliği üzerine Batı dünyası, GM yöntemini
geliştirmiştir. Bu yöntemde, katılımcı demokrasi (istişare kültürü)
anlayışına uygun olarak birlikte siyasî kararlar alınırken,
cinsiyetlerin ontolojik ve toplumsal özellikleri de dikkate
alınmaktadır. Bir başka ifadeyle, ister kadın, ister erkek olsun, insan
odaklı politikaların isabetli ve etkin bir şekilde uygulanabilmelerinde
fıtratın önemi bir kez daha ön plâna çıkmaktadır. Fıtrat ekseninde
yürütülmeyen bütün sosyal politikalar, netice itibariyle sosyal barış ve
sosyal bütünleşme gibi ulvî hedeflerine bir türlü ulaşamadığı gibi,
bazen yeni sosyal sorunlara ve başkalaşmalara da yol açmaktadır. Son
tahlilde, insanlığın sosyal gelişimi ve dolayısıyla maddî ve manevî
tekâmülü, bütüncül bir anlayışa sahip olan fıtrî sosyal siyasetin
uygulanmasına bağlı olduğu yavaş yavaş anlaşılmaktadır. Kanaatimizce,
sanayi ve teknoloji yönden gelişmiş fakat sosyal çözülmelerin her geçen
gün arttığı Batı ülkelerinde fıtrat ekseninde oluşturulan ve
geliştirilen düşünce tarzı ve eylem plânı, akl-ı selim (iyiyi ve kötüyü
birbirinden ayıran akıl ve kalbî düşünce) ve zevk-i selim (meşru dairede
idrak ve sezme kabiliyetinin geliştirilmesi) açısından zihnî bir
ilerleme olduğu kadar “Güneş”in Batı’dan doğacağının da ilk somut
işaretidir.
* * *
Kaynaklar
1 Mayıs
1999 tarihli Amsterdam (AB) Sözleşmesi.
AB-Komisyonu: COM-96: 67.
Bothfeld,
Silke; Gronbach, Sigrid ve Riedmüller, Barbara; „Gender Mainstreaming:
eine Innovation in der Gleichstellungspolitik“; Zwischenberichte aus der
politischen Praxis, 2002.
Hoecker,
Beate; Frauen, Maenner und die Politik; Dietz-Verlag; Bonn; 1998.
Seyyar, Ali; Davranış Bilimleri Sözlüğü (Ansiklopedik
Sözlük); Beta Yay.; İstanbul; 2004.
Seyyar, Ali; Sosyal
Siyaset Açısından Kadın ve Aile Politikaları; Birey Yay.; İstanbul;
1999.
Seyyar, Ali; Sosyal Siyaset Terimleri (Ansiklopedik
Sözlük); Beta Yay.; İstanbul; 2002.
Şişman,
Nazife; Global Konferanslarda Kadın Politikaları; İz Yay.; İstanbul;
1996.
www.genderkompotenz.info: 20.10.2004.
www.imag-gendermainstreamingat/ems/imag: 23.10.2004.
|