İŞ HAYATINDA TEMARÜZE
KARŞI ÖNLEMLER
ÖZET
Batı toplumlarının çalışma hayatında, işçilere, geniş bir
iş güvencesinin yanında bir çok hak tanınmaktadır. Örneğin, Almanya' da
işçilerin hastalanmaları ve iş göremezlik raporu almaları halinde,
işverenler, hastalığa ayrılmış işçilerinin iş akitlerini feshedemeyecekleri
gibi hastalığın 6. haftasına kadar normal günlük ücretleri üzerinden
işçilerine hastalık parası ödemek zorundadırlar.
Hastalık istatistiklerinden elde edilen bilgilere göre
hastalık hadiselerinin içinde önemli oranda '1emarüz" (yalandan hastalık) de
bulunmaktadır. Bu durumlarda, işverene haksız yere ek mali külfetler
yüklenmektedir .
İşgücü maliyetlerini gereksiz yere daha fazla yukarıya
doğru çekmemek için, Alman hastalık sigortası yasasındaki denetim
mekanizmasını daha etkili hale getiren değişikliklerin yanında hastalık
parası ödemelerinde de bazı kısıtlamalar getirilmiştir.
Bunun ötesinde, bazı işverenler özel inisiyatifleri ve
endüstriyel demokrasi vasıtalarıyla temarüze karşı (örneğin, işçilerle
sosyal diyaloga geçerek) başarılı neticeler elde edebilmişlerdir.
GİRİŞ
Son yıllarda, özellikle batı Avrupa ülkelerinin çalışma
hayatında gerçek hastalıkların yanında temarüz vakıalarının da arttığını
görmekteyiz.
Sosyal sigortalı olarak çalışan insanların hastalığa daha
çok meyilli olması, çalışma mevzuatının düzenlemelerine göre ya işletmeleri,
ya hastalık sandıklarını, ya da her ikisini de olumsuz yönde etkilemektedir.
Konuyu ele alırken, biz hastalığın ve temarüzün ortaya
çıkış sebeplerini tahlil etmekten ziyade ağırlıklı olarak ekonomik sonuçları
ve buna karşı izlenebilecek politikalar üzerinde duracağız. Konunun kapsamı
çerçevesinde örnek ülke olarak da F. Almanya 'yı tercih ettik.
1. Hastalık Vakıalarının Uluslararası Boyutu
İş hayatında hastalıktan dolayı meydan gelen işgünü
kaybını ülkelerarası bir kıyaslamaya tabi tutarsak, İsveç, Batı Almanya ve
Hollanda gibi batı Avrupa ülkeleri dünyada ilk sıralarda yer almaktadır.
İsveç’te yıllık çalışma saatinin ortalama olarak %11.6'sı
çeşitli hastalık vakıalarından dolayı kaybolmaktadır. Batı Almanya'da ise bu
oran %8.8'dir. Bir başka deyişle, bir Alman işçisi hastalık sebebiyle yılda
ortalama 146 saat -ki bu 18 işgününe tekabül etmektedir –çalıştığı
işyerinden uzak kalmaktadır.
Batı ülkelerinde hastalık sebebiyle ortaya çıkan yıllık
işgünü kaybı 13 ile 24 gün arasında seyrederken Japonya'da bu sayı ancak 4
gün ile sınırlıdır (Bkz. Tablo: 1).
Tablo 1: Değişik Ülkelerdeki İşçilerin
Hastalıkları Nedeniyle Yıllık Çalışma Sürelerine Verdikleri Ortalama Kayıp
(Yıl: 1992)
ÜLKE |
Yıllık iş Kaybı (%) |
Çalışma Saatleri Açısından Kayıp |
İşgünü Açısından Kayıp |
İsveç |
11.6 |
192 |
24 |
Batı Almanya |
8.8 |
146 |
18 |
Hollanda |
7.7 |
133 |
17 |
Fransa |
7.1 |
125 |
16 |
İtalya |
6.3 |
113 |
14 |
İngiltere |
5.8 |
102 |
13 |
ABD |
2.9 |
55 |
7 |
Japonya |
1.6 |
33 |
4 |
Not: Hastalık vakıalarının içine kaza, gebelik ve
tıbbî rehabilitasyon da girmektedir.
Kaynak: Institut der deutschen Wirtschaft (IW);
Yay.: Bunderarbeitsblatt (BAB); Nr. 8-9/1994; s. 60.
2. Hastalığın ve Temarüzün Almanya Boyutu
Her insan normalde haftanın her günü her hangi bir
hastalığa yakalanabilir. Dolayısıyla, hasta olma ihtimalinin haftanın her
günü için eşit orantılı olması gerekmektedir. Buna göre, bir insanın
haftanın her hangi bir gününde hasta olmasının ihtimali 1/7 yani %14.3
civarındadır.
Hastalığın sona ermesi de, yine bu açıdan bakıldığında haftanın yedi günü
için ortalama aynı oran üzerinden seyretmesi gerekmektedir. Normal hayatta
hasta olma ve iyileşme ihtimalinin haftanın günlerine göre dağılımının eşit
orantılı bir şekilde seyretmesine karşılık bu durum her nedense iş hayatında
geçerliliğini koruyamamaktadır.
Alman Sosyal Sigortalar Kurumlarından
Betriebskrankenkasse (BKK) nin kendisine bağlı 3.8 milyon sigortalı
işçisinin hastalığı üzerinde yaptığı bir araştırma bu farklı durumu teyit
etmektedir.
Buna göre, her 100 Alman işçisinden 33'ü haftamn ilk
çalışma günü olan Pazartesi gününde bir hekim raporu ile hasta olduğunu
beyan ederek işyerine gelmemektedir.
Takip eden diğer işgünlerinde hastalığa çıkan işçilerin
oranı %21' den (Salı) %11'e (Cuma) düşmektedir. İşgünlerinde bir işçinin
hasta olma durumu genelde ortalamanın (%14.3) üzerinde seyrederken tatil
günlerindeki hastalık oranları ortalamanın çok altındadır (Bkz. Tablo: 2)
Tablo 2: Batı Almanya'da İşçilerin Haftamn
Hangi Günlerinde Hasta Olduğunu ve Bu Hastalığın Hangi Günlerde Sona
Erdiğini Gösteren Nispi Dağılımı (Yıl: 1990).
|
Pazartesi |
Salı |
Çarşamba |
Perşembe |
Cuma |
Cumartesi |
Pazar |
Hastalığın
Başlangıcı |
% 33 |
% 21 |
% 16 |
% 16 |
% 11 |
% 2 |
% 1 |
Hastalığın
Son Ermesi |
% 8 |
% 8 |
% 12 |
% 6 |
% 46 |
% 10 |
% 10 |
Kaynak: Betriebskrankenkasse (BKK);
Yay.: BAB; Nr. 7-8/1993; s.8
Hastalığın başlangıcı yoğunlukla haftanın ilk günlerinde
meydana gelirken hastalığın sona ermesi de çoğunlukla hafta sonuna rast
gelmektedir. Hastalığın daha fazla Pazartesi gününde başlaması ve Cuma
gününde bitmesi hastalığı çıkan işçilerin önemli bir kesiminin aslında ciddi
boyutta hasta olmadıklarım ve burada açıklamak istemediğimiz değişik
sosyo-etik faktörlerden dolayı bunu planlı ve bilinçli olarak
programladıklarını göstermektedir. Kayda geçen hastalıkların içinde temarüz
vakıalarının gerçek boyutunu tam olarak belirlemek mümkün görünmese de bunun
küçümsenmeyecek oranda olduğu tezini gösterilen istatistiki verilerin
ışığında savunmak mümkündür.
2.1. İşçi Hastalıklarının Maliyeti
F. Almanya'da işverenler 1970'den beri hasta olan
işçilerine hastalığın ilk gününden 6. haftanın bitimine kadar hastalık
parası (Krankengeld) adı altında normal ücretin tamını ödemek
mecburiyetindeydiler (Lohnfortzahlungsgesetz,1969)
Hastalığın 6 haftadan fazla sürmesi halinde, işçilerin
hastalık parası bu sefer bağlı bulundukları hastalık sandığı tarafından
ödenmektedir. Ancak, bu para işverenin ödediği ücretin %80'i kadardır.
İşveren açısından bakıldığında, hastalık parasının
aslında "ücret benzer ödeme" türünü andıran ve işgücü maliyetini direkt
olarak artıran mecburi bir yan ödemedir (Ataman,1995:27-28).
Hastalık parasının hesaplanmasında işçinin çalıştığı son
üç ayın ortalama ücreti esas alınmaktadır. Ancak, işçinin son üç ayda fazla
mesai yapıp hastalanması halinde, sağlığında normal mesai şartlarında
çalışıp elde edeceği ücretten daha yüksek bir para alabilmektedir (Focus,
Nr.16,1996:34).
Böylece, geçmiş çalışma döneminde fazla mesai yapan bir
işçinin hastalığa çıkması durumunda, işveren işçisine hastalık süresi
boyunca normalin üstünde bir ücret vermek mecburiyetinde kalmaktadır.
Bu itibarla, makro ölçekleriyle durum
değerlendirildiğinde Alman işverenleri, hastalık sebebiyle işyerine gelmeyen
işçilerine her yıl artan bir oranla milyarlarca DM ödemektedir. Ödenen
hastalık parasının miktarı 1991'de 55 milyar DM iken bu rakam 1995'te 60
milyara çıkmıştır (Bkz. Tablo: 3).
Tablo 3: F. Almanya'da işverenlerin
işçilere Ödedikleri Hastalık Parasının Yıllara Göre Dağılımı (Milyar DM).
Yıl |
İşveren |
1991 |
55.0 |
1992 |
59.5 |
1993 |
58.0 |
1994 |
56.0 |
1995 |
60.0 |
Kaynak: İW; Yay.: Focus; Nr.
16/1996; 8.36.
Resmen hasta olan ve bu yüzden işyerine gelmeyen
işçilerin yerine bazen başkalarının geçici bir süre için devreye girmesi
gerektiğinden işverenin gerçek yükü daha da artmaktadır.
Bu yüzden, işverenlerin hastalık nedenli yıllık
giderlerinin 100 milyar DM civarında olduğu tahmin
edilmektedir. F. Almanya'da ortalama olarak 28 milyon sosyal sigortalı
işçinin takriben 1.9 milyon işyerinde çalıştığını esas alırsak
(Focus,Nr.19,1996:67), bir işverenin her bir işçisinin hastalığı için yılda
ortalama olarak 2.150 DM masraf yaptığını söyleyebiliriz. 1995 yılı için bu
rakam 2.372 DM'ye ulaşmıştır (Focus,Nr.41,1996:316).
Temarüzün daha fazla kısa süreli hastalıklar için geçerli
olduğuna inandığımız için, hastalık sandığının hastalığın 6.
haftasından sonraki yaptığı ödemelere burada yer vermiyoruz.
3. Temarüze Karşı Politikalar
F. Almanya' da son yıllarda artan hastalık vakıalarını
azaltmak ve bunun ekonomiye getirdiği yükleri hafifletmek maksadıyla iş
güvencesi sistemine dokunmadan bir dizi caydırıcı tedbirler alınmaktadır.
Bunların bir kaçını burada dile getiriyoruz.
3.1 Hastalık Sigortası Yasasında Değişiklikler
Daha önceden, hekimlerce tespit edilen hastalığın türü ve
bununla alakalı olarak hazırlanan iş göremezlik raporunun tetkik süreci,
hastalık sandığı tarafından hastalığın 6. haftasından itibaren
başlamaktaydı.
Hastalık sigortası yasasında yapılan yeni düzenlemelerle,
bu süreçten daha önce ve özellikle şüphe edilen durumlarda hastalık
sandığına daha geniş ve kapsamlı bir denetleme imkanı tanınmaktadır
(Rüdiger,1994:56).
Ne var ki, denetleme enstrümanlarının boyutu
genişletildiği halde, işverenlerin hastalık parası ödemelerinde her hangi
bir azalma meydana gelmediği gibi bilakis bir artış gerçekleşmiştir.
Bundan dolayıdır ki, temarüzün önüne geçebilmek için
sahte rapor hazırlayan hekimlere yönelik daha etkili müeyyidelerin
uygulanması istenmektedir.
Ciddi bir sebep görülmediği halde, hastasını sadece
memnun edebilmek niyetiyle gereksiz yere iş göremezlik raporu hazırlayan
hekimlerin para cezasına çarptırılması düşünülmektedir.
Buna göre, çalışamayacak derecede hasta olmayan bir
işçiye iş göremezlik raporu tanzim eden bir hekimin, bundan dolayı zarar
gören işverene, ödenen hastalık parası miktarı üzerinden tazminat ödemesi
öngörülmektedir (Rüdiger: 50).
Ancak, bazı hastaların farklı fizyolojik ve ruhsal
yapılarından dolayı hastalığın teşhisinde farklı sonuçlar çıkabileceğinden
ve bunun uygulamada hukuki sıkıntılara sebebiyet verebileceğinden
ötürü bu gibi girişimlerden şimdilik vazgeçilmiştir.
3.2. Hastalık Parası Ödenmesinde Değişiklikler
F. Almanya 'nın geçmiş Kohl-Hükümeti, işveren
konfederasyonlarının isteğini de dikkate alarak, hastalıklardan kaynaklanan
işgücü maliyetlerini aşağı doğru çekebilmek için hastalık parasının
miktarını düşürmüştür.
İşverenler, buna göre 01.10.1996'dan itibaren hastalığa
çıkan işçilerine ücretin tamamını ödemek yerine ücretin ancak %80'ini
ödeyebileceklerdir (Lohnfortzahlungsgesetz, 1996:m.l). kavuşacaklarını
söyleyebiliriz.
Yeni
yasal düzenleme, Toplu İş Sözleşmesi (TİS) bakımından ele alınırsa, bunun
uygulanması TİS'in geçerli olmadığı işyerlerinde hemen mümkündür. TİS'in
geçerli olduğu diğer işyerlerinde ise yeni uygulama, yürürlükte olan TİS'in
ancak bitiminden sonra başlayacaktır. Hastalık halinde
işçilere ödenen ücreti n tamamının yerine %80'inin verilmesinden dolayı işçi
kesiminin sosyal haklarında eskiye nispeten bir kısıtlamanın getirildiği
iddia edilebilir. Ancak, son yıllarda sosyal hakların kötüye kullanıldığının
ve bunun da işletmelere haksız yere ek yükler getirdiğinin anlaşılması
üzerine bu gibi tedbirlere başvurulması yerinde görülebilir.
3.3 Endüstriyel Demokrasi
Ekseninde Çözüm
Yasal tedbirlerden çok daha evvel bazı Alman işletmeleri
işyeri konseyi (Betriebsrat) nin desteğini de alarak artan temarüz
hadiselerine karşı etkili önlemler alabilmişlerdir.
Bilindiği gibi, Alman endüstri ilişkileri sisteminde
işçilerin hak ve menfaatini korumak gayesiyle işçi sendikalarının yanında,
düalist bir yapı içinde, 5'ten fazla işçi çalıştıran bütün işyerlerinde
işyeri konseyleri bulunmaktadır (Gönner, 1991: 171-173).
İşyeri konseyleri, işletme düzeyinde endüstri ilişkiler
çerçevesinde yönetim kademesi ile istişari bir ortamda münasebetlerini
sürdürürken bazı konularda işverenle birlikte karar alma (Mitbestimmung)
yetkisine de sahiptir (Lang,1990:84).
İşverenlerin işyeri konseyi aracılığı ile işçileri
ile samimi bir atmosferde sosyal diyalog kurarak temarüze karşı müessir bir
başarı sağlayabileceklerini Opel firması ispatlamıştır.
Opel firması, diğer işletmeler gibi, çalışan işçilerine
her yıl sonunda ortalama aylık ücretin asgari %70'in üzerinden noel parası
adı altında bir nevi yılbaşı ikramiyesi vermekteydi. Ancak; işletme, firma
içinde artan hastalık vakıalannı azaltabilmek düşüncesiyle noel parası
miktarını kaybolan toplam hasta günlerine orantılı olarak azaltacağını,
işyeri konseyinin de desteğini alarak, 1991 yılında ilan etmiştir. Bunun
üzerine, işletme içinde hasta olanların sayısında kayda değer bir azalma
görülmüştür.
1991'de %11 civarında olan hastalık oranı yeni sisteme
geçilmesiyle 1995'te %5.3'e inmiştir. Bu dönemde, no el parası ödemelerinde
her hangi bir kısıtlamaya gidilmediği gibi işletme, yılda ortalama olarak
100 milyon DM tasarruf da elde edebilmiştir (Focus, 1996: 15-16).
Sonuç
Artan hastalık başvurularının içinde temarüzün de ciddi
boyutlarda bulunmasından dolayı işgücü maliyetlerinde tabii olmayan
normalin üstünde bir artış meydana gelmektedir.
Temarüzden doğan işgücü maliyetlerinin tümünün, tek
taraflı olarak sadece işverenlere yükletilmesi sosyal sistemin
eksikliklerinden ve yanlış uygulamalardan sayılabilir. Bu durum, temarüzün
yoğun olarak yapıldığı işletmelerin hem ulusal hem de uluslararası rekabet
gücünü olumsuz yönde etkilemektedir.
Tabiatıyla; işverenler, temarüzün ortadan kaldırılmasına
yönelik devletin bütün politikalarına destek vermek isterler. Ancak, işletme
içi danışma organlarını iyi bir şekilde değerlendirebilen ve sosyal diyalog
çerçevesinde işçilerini sorumlu olma ve işyerine sadakat gösterme hususunda
ikna edebilen işverenler temarüze karşı daha başarılı olabilmektedirler.
Endüstriyel Demokrasinin katılımcı araçlarıyla temarüze
karşı kanuni müeyyidelere gerek kalmaksızın sağlıklı ve etkili neticeler
alınabileceğini bir çok örnek firma gösterebilmiştir.
Kaynaklar
Betriebskrankenkasse (BKK), in:Bundesarbeitsblatt
(BAB);(1993), NR. 7-8.
Rüdiger ,Detlef (1994) "Belastungsausgleich ilir die
Wirtschaft", BAB, Nr. 8-9.
Focus (1996), Nr. 16, Nr.19, Nr.41.
Institut der deutschen Wirtschaft (IW),in:BAB
(1994),Nr.8-9.
Gönner,Kurt (1991), AlIgemeine Wirtschaftslehre, Bad
Homburg.
Lang,Klaus;(1990), Arbeit-Entgelt-Leistung, Bund- Verlag,
Köln.
Lohnfortzahlungsgesetz (LFZG) (1969),(1996).
Ataman,Üzeyir (1995),
Ücret Politikaları ve Zam Sistemleri; Diski Lastik-İş Yay.; İstanbul
|