AB
Sürecinde Türkiye’de Dinî Sosyal Hizmetlerin Önemi
(Türkiye-Almanya-Örneği)
Ali SEYYAR,
Saadettin ÖZDEMİR
GİRİŞ
1. AB Ülkelerinde Sosyal Hizmetler
ve Kurumsal Yapısı
1.1. Sosyal Hizmetlerin Kavramsal
Boyutu
1.2. AB Ülkelerinde Sosyal
Hizmetlerin Kurumsal Boyutu ve Dinî Kurumların Rolü
2. Almanya’da (Dinî) Sosyal
Hizmetler Eğitimi ve Kurumsal Yapısı
2.1. Örgün Eğitim Kapsamında Sosyal
Hizmetler
2.2. Yüksek Eğitim Kapsamında Sosyal
Hizmetler
2.3. Almanya’da Dinî Sosyal Hizmetler
(Kirchliche Sozialarbeit)
2.4. Almanya’da Dinî Sosyal Hizmetler
Eğitimi
3. Türkiye’de Sosyal Hizmetlerde
Dinî Yaklaşımlar
3.1. Dinî Sosyal Hizmetlerin
Kavramsal Açılımı
3.2. Dinî Sosyal Hizmetlerin Kanunî
Dayanağı
3.3. Dinî Sosyal Hizmetlerin Gayesi
3.4. Hastanelerde Dinî Sosyal
Hizmetler
3.5. Cezaevlerinde Dinî Sosyal
Hizmetler
3.6. SHÇEK’e Bağlı Kuruluşlarda Dinî
Sosyal Hizmetler
SONUÇ VE ÖNERİLER
GİRİŞ
Türkiye’de sosyal hizmet sisteminin
eksikliklerinin ve yetersizliklerinin olduğu konuyla az
çok ilgilenen herkes tarafından bilinen bir gerçektir.
Bu yetersizliklerin başında, personelin nitelik ve
niceliği, ekonomik nedenler, toplumun konuyla ilgili
bilinçsizliği, sosyal hizmet veren kurumlar arasındaki
organizasyon bozukluğu gelmektedir. Diğer taraftan
eksikliklerden birisi, belki de en önemlisi, “Sosyal
Hizmet Uzmanı” yetiştiren yükseköğretim programlarının
yetersizliğidir. Sosyal hizmetler eğitimi, belirli
ihtiyaç alan ve türlerine yoğunlaşamadığı için, kendi
içinde uzmanlaşma sürecine girememiştir.
Hem sayıca, hem de belirli uzman
alanlarına yönelik spesifik donanıma sahip sosyal hizmet
uzmanları yetiştiremediğimiz için, bugün, kanun ve
yönetmelikler emretmesine rağmen, bir çok kurum ve(ya)
alanda
Sosyal Hizmet Uzmanı bulunmamaktadır. Kurum ve
kuruluşlar istediği halde yetişmiş elemanın bulunamayışı
sebebiyle, kadrolarında nitelikli personel istihdam
edememektedirler.
Ülkemizde sosyal hizmetler alanındaki
yapılanmayı, AB ülkeleri veya özellikle Almanya
bağlamında karşılaştırdığımızda bir takım farklılıkların
olduğu hemen anlaşılacaktır. Bu farklılığı, iki açıdan
kategorize edebiliriz. İlk olarak Batı’da bizden farklı
olarak hizmet verenler anlamında bir farklılık vardır. O
da ülkemizde Dinî (Manevî) Sosyal Hizmet verecek
elemanların olmayışı, daha doğrusu bu veya buna benzer
adla görevi tanımlanmış bir meslek dalının ve erbabının
bulunmayışıdır. İkinci olarak ise, Almanya gibi bazı AB
ülkelerinde Teoloji Fakültelerine veya Meslek Yüksek
Okullarına bağlı olarak (Dinî) Sosyal Hizmetler eğitim
ve öğretimi veren bir bölümün (dersin) Türkiye’de
İlahiyat Fakültelerinde veya Sosyal Hizmetler Bölümünde
şimdiye kadar açılmamış olmasıdır.
AB ile müzakerelerin yapıldığı,
uyumla ilgili hususların tartışıldığı bir dönemde AB
ülkelerindeki uygulanmakta olan ve ülkemizde de
insanımızın manevî sağlığı açısından faydalı olan
güzelliklerin, değişikliklerin ve çağdaş uygulamaların
vatandaşlarımızın hizmetine sunulması, doğal bir sosyal
hakkın kendisine verilmesi olacaktır.
Tebliğimiz de öncelikle AB
ülkelerinde ve Almanya’daki fiili durumdan bahsettikten
sonra Türkiye’de “Dini Soysa Hizmetler Uzmanı”na (Sosyal
İlahiyatçı’ya) ihtiyaç duyulan bazı örnek alanların
uygulama durumunu ortaya koyacağız. Tebliğimizde bu
farklılıkları doğru okuyup yorumlamak ve ülkemiz insanı
için bilimsel temelleri ve nitelikleri olan objektif bir
çözüm önerisi sunmak öncelikli hedefimiz olacaktır.
1. AB Ülkelerinde Sosyal Hizmetler
ve Kurumsal Yapısı
1.1. Sosyal Hizmetlerin Kavramsal
Boyutu
Sosyal hizmetler, “kişi, grup ve
toplulukların yapı ve şartlarından doğan ya da kendi
denetimleri dışında meydana gelen bedenî, zihnî ve ruhî
eksikliği, fakirlik ve eşitsizliği gidermek veya
azaltmak, toplumun değişen şartlarından doğan sosyal
sorunları çözümlemek, insan kaynaklarını geliştirmek,
hayat standartları iyileştirmek ve yükseltmek, fertlerin
birbirleriyle ve sosyal çevresi ile uyum sağlamasını
kolaylaştırmak maksadıyla insan şeref ve haysiyetine
yaraşır eğitim, danışmanlık, bakım, tıbbî ve
psiko-sosyal rehabilitasyon alanlarında devlet veya
gönüllü-özel kuruluşlar tarafından sistemli bir şekilde
ifa edilen hizmet programlarının bütünüdür”.
Sosyal hizmetlerin görev alanına
aşağıdaki faaliyetler girmektedir.
·
Kişilerin,
içinde yaşadıkları sosyal ortamda yeniden aktif
olabilmeleri için, maddî ve psiko-sosyal yönden
desteklenmesi.
·
Olumsuz hayat
şartlarının ve engellerin kişilerin kendi gayretleriyle
ortadan kaldırabilmeleri ve inisiyatif sahibi olmaları
yönünde örgütsel destekle bulunmak, gruplar oluşturmak.
·
Sosyal çevreyi
daha duyarlı hâle getirmek ve akrabalık veya komşuluk
ilişkilerini geliştirerek ortak sosyal sorumluluk
şuurunu yaygınlaştırmak.
·
Sosyal hizmet
alanlarını ve mesleklerini, ihtiyaca binaen sayıca
artırmak, toplam kalite anlayışı çerçevesinde vatandaşa
ve özellikle sosyal hizmetlere ihtiyaç duyanlara etkili
bir şekilde ulaştırmak, denetimin sağlanması ile ilgili
kanunî çerçeve oluşturmak.
·
Sosyal hizmetler
alanında yetkili ve etkili olabilecek kişi, kurum ve
kuruluşlar arasında işbirliğinin temini. Sivil toplum
örgütlerinin ve gönüllülerin sosyal faaliyetlerinin
desteklenmesi yönünde siyasî, kültürel ve kanunî destek.
·
Kişilerin
spesifik veya karmaşık sorunların çözümü, bazen tek bir
sosyal hizmet uzmanı tarafından sağlanamayacağından
sosyal çalışmaların bilim ve meslekler arası işbirliği
çerçevesinde yürütülmesi gerekmektedir.
Sosyal hizmetler, hangi sosyal alanda
veya hangi sosyal gruba yönelik faaliyetlerde bulunursa
bulunsun, sorunlu veya ileride sorunlu olabilecek
kişilerdeki göz ardı edilmiş potansiyel güç ve
imkânlarını ortaya çıkarmaktadır. Psiko-sosyal sorunun
çeşidi ve boyutu ne olursa olsun, fıtrî kabiliyetlerin
bütünüyle kaybolamayacağından yola çıkarak, insanların
kabiliyetlerini, maneviyatlarını ve ümitlerini canlı
tutmak, sosyal hizmetlerin karakteristik
hususiyetlerindendir. Sosyal hizmetlerin başarısı,
sosyal hizmetlere bizzat ihtiyaç duyan kişinin gizli
potansiyellerinde saklıdır. Bunları gün ışığına
çıkartmak, sosyal bakım uzmanın da ihtisas alanıdır.
Avrupa’da sosyal
hizmetler bilim ve mesleğinin, ana hatlarıyla üç
özelliği vardır:
·
Sosyal hizmetler uzmanı
(sosyal çalışmacı veya sosyal pedagog) psikolojik ve
sosyo-ekonomik sorunlarla karşı karşıya gelmiş olan
kişilere danışmanlık hizmetleri çerçevesinde bilgiler
sunar, sosyal hayata ait değişik alternatifler
göstermekte ve kişilerin gelecekleri için sağlıklı bir
şekilde karar almalarına destekçi olmaktadır. Sosyal
çalışmacı bunun yanında özellikle psiko-sosyal yardıma
ihtiyaç duyan kişilerin günlük hayattaki sorunlarını
başarı ile çözebilmeleri için, özellikle bunalım ve kriz
anlarında müdahalede, inisiyatif sahibi olmaları yönde
motive edici telkinlerde ve netice itibariyle kişinin
psiko-sosyal rehabilitasyonuna katkıda bulunmaktadır.
·
Kişilerin özel sorun, konum ve
ihtiyaçlarına göre, mevcut kanunî düzenlemeler ekseninde
gerekli girişimlerde bulunulmaktadır. Duruma göre kişiye
aynî ve nakdî yardım yapılmakta ve gerektiğinde başka
kurumlardan profesyonel anlamda psiko-sosyal destek
almaları için yönlendirilmektedir.
·
Hizmetlerin etkin, rasyonel ve
plânlı bir şekilde yürütülebilmesi için, kurumlar
arasında işbirliği sağlanmaktadır. Sosyal hizmetler
uzmanı, bu görevi yerine getirirken, organizasyonel
tecrübesiyle koordinatör olarak aktif rol almakta ve
sosyal hizmetlere muhtaç kişi ile sosyal kurumlar
arasında köprü vazifesini görmektedir. Sosyal
çalışmacının, bu görevi layıkıyla yerine getirebilmesi
için, “Sosyal Yönetim” bilgileri ile donatılması
gerekmektedir.
1.2. AB Ülkelerinde Sosyal
Hizmetlerin Kurumsal Boyutu ve Dinî Kurumların Rolü
AB ülkelerinde sosyal hizmetler
uygulamalarının kurumsal ve organizasyonel yapının
özellikleri, birbirinden çok farklıdır. AB’ye üye olan
ülkelerin her birisi, bir diğerinden farklı olarak,
kendi siyasî, kültürel, sosyal, tarihî ve dinî
parametrelerine bağlı olarak sosyal politika (sosyal
güvenlik) ve bu çerçevede sosyal hizmetler sistemlerini
geliştirmişlerdir.
Bir başka ifadeyle, tarihî süreç
içinde oluşan kendine has bir sosyo-kültürel yapının
etkisiyle ülkelerin sosyal hizmet anlayışındaki
farklılıklardan dolayı da farklı sosyal sistemler
oluşmuştur. Örneğin, bazı AB ülkelerinde sosyal
hizmetler, kamusal kurumlar tarafından sunulurken,
bazılarında ise tamamen Sivil Toplum Örgütleri (STÖ) ‘ne
bırakılmıştır. Bazı ülkelerde ise orta yol tercih
edilerek, sosyal hizmetler sunumunda karmaşık sistemler
meydana gelmiştir. Ancak, STÖ ve ticarî maksatlı sosyal
kuruluşlara yer verildiği sosyal hizmet sistemlerinde
devlet himayesinin yanında denetim de sistemin önemli
bir parçasıdır.
AB’nin sosyal hizmetler sistemini
tahlil ederken, birbirinden farklı üç oluşumun veya
modelinin ortaya çıkmış olduğunu tespit edebiliriz:
a)
İskandinav Modeli
Bu ülkelerde sosyal hizmetler ve
bakım uygulamaları, daha çok devlet ve mahallî idareler
tarafından yürütülmektedir. STK, bu çerçevede lobi
faaliyetlerinin yanında sisteme destek verici bir rol
üstlenmektedir.
b)
Anglo-Sakson Modeli
Sosyal hizmetler alanında profesyonel
katkılarda bulunabilen ve amme menfaatine uygun
hizmetlerde bulunan STK, sosyal sistem içinde yer
almakta ve özellikle sistem içindeki boşlukları ve
eksikleri tamamlama açısından önemli bir fonksiyon icra
etmektedirler.
c) Korporatif Model (Almanya,
Avusturya, Benelüks Ülkeleri, İtalya Oluşumu)
STK, plânlı ve sistemli bir şekilde
kamusal refah politikaları ve sosyal hizmetler
uygulamalarına sürekli olarak dâhil edilmektedir. Bunun
neticesi olarak, STK ve özellikle dinî kurumların,
sosyal koruma programlarının içindeki payı hayli yüksek
olmakta ve sosyal sistemin vazgeçilmez bir parçası
hâline gelmektedir. Örneğin Almanya’da Evangelik
Kilisesine bağlı olarak faaliyet gösteren “Diakonische
Werk”, kendine ait hastane, yaşlı bakım merkezi, huzur
evi, rehabilitasyon merkezi, aile danışma merkezi gibi
bir çok sosyal kuruluşta 400 bin üzerinde personel
çalıştırmaktadır. STK, sadece kurumsal sosyal
hizmetlerin sunumunda değil, sosyal hizmetler ve sosyal
bakım eğitimi alanında da önemli bir yer almaktadır.
AB’nin kendi içinde farklı sosyal
politikalar ve sosyal hizmetler uygulaması, aslında
sosyal dayanışma, sosyal yardımlaşma, sosyal sorumluluk,
sosyal ahlâk, sosyal pedagoji (halk eğitimi ve(ya) insan
terbiyesi) gibi sosyal konu ve alanların millî bir
nitelik taşıdığının bir işaretidir. Tanımlama ve ifade
ediliş biçimlerinin yanında psiko-sosyal ihtiyaçların,
ülkelere göre değişiklik arz etmesi, AB’deki sosyal
hizmet uygulamalarının monolitik ve yekpare anlayışından
uzak bir şekilde gelişmesine sebebiyet vermiş olduğunu
söyleyebiliriz.
Sistemlerdeki farklılıklara rağmen,
AB ülkelerinin sosyal hizmetler ile ilgili temel
stratejik hedefler (vizyon), görevler (misyon),
fonksiyonlar, kalite anlayışı gibi kriterler noktasında
benzerlikler bulunmaktadır. Sosyal hizmetler alanında
karşılaştıkları sorunlar da hemen hemen aynı olmaktadır.
Demografik değişimin bir sonucu olarak toplum içinde
artan yaşlı nüfus, sosyal yapının ve özellikle aile
yapısının değişmesi, buna paralel olarak evlenme
oranlarının azalması, “single” hayatını tercih edenlerin
sayısındaki artış, artan boşanmalar, madde bağımlısı,
işsizlik, gizli yoksulluk ve ahlâkî sapmalar gibi
sorunlar, sosyal hizmetlerin üzerinden gelmesi gereken
konulardır.
2. Almanya’da (Dinî) Sosyal
Hizmetler Eğitimi ve Kurumsal Yapısı
2.1. Örgün Eğitim Kapsamında
Sosyal Hizmetler
Almanya’da örgün eğitim düzeyinde
sosyal hizmetler eğitimi, genelde 9 yıllık temel eğitimi
tamamlandıktan sonra değişik isimler altında faaliyet
gösteren 3 yıllık meslek okullarında verilmektedir.
Sosyal içerikli meslekî eğitim, hem devlete ait meslek
okullarında, hem de kiliselerin ve dinî cemaatlerin özel
eğitim kurumlarında sağlanmaktadır. Almanya’da sosyal
hizmetler kapsamına giren bilim dallarının eğitimi,
diğer meslekî eğitim programlarından farklı olarak,
resmî devlet okullarından ziyâde Özel
Sosyal-Sağlık-Teolojik Eğitim Kurumları aracılığı ile
yürütülmektedir. Bir başka ifadeyle, sosyal hizmetler
için ihtiyaç duyulan ara elemanların meslekî eğitimi,
ağırlıklı olarak dinî kuruluşlar aracılığı ile
gerçekleştirilmektedir. Eğitim için yapılan masrafların
finansmanı ise, Sivil Toplum Kuruluşlarının kendi
kaynaklarından ve devletin teşviklerinden
sağlanmaktadır.
2.2. Yüksek Eğitim Kapsamında
Sosyal Hizmetler
Sosyal hizmetler yüksek eğitiminin
sivil-resmî örgütsel yapısı ve dağılımı, yine sosyal
nitelikli örgün eğitimine benzer nitelikler
taşımaktadır. Almanya’da sosyal hizmetler yüksek
eğitimi, hem (Özel) Meslek Yüksek Okullarında, hem de
(Özel) Üniversitelerde verilmektedir. Almanya’da sosyal
hizmetler, genelde Sosyal Çalışma ve Sosyal Pedagoji
şeklinde iki ana dala ayrılmaktadır. 1980 yılından beri
sosyal hizmetler alanında yüksek eğitim görmek isteyen
öğrenciler, Sosyal Pedagoji ile Sosyal Çalışma bilim
dalları arasında tercih yapabilmektedir. Sosyal
pedagoji, yaşlılar, kadınlar, aileler, özürlüler ve
yabancılar gibi değişik sosyal kesimlerin eğitimleri ile
ilgilenirken, Sosyal Çalışma, kişilerin daha çok
psiko-sosyal ve meslekî uyumları üzerinde
yoğunlaşmaktadır.
Sosyal Çalışma, genelde
üniversitelerde okutulan sosyal pedagoji bilimi ile
yakından ilişkili olduğu için, bazı Meslek Yüksek
Okullarında Sosyal Çalışma (Sozialarbeit) ile Sosyal
Pedagoji, “Sosyal Nitelikli Çalışma” (Soziale Arbeit)
çatısı altında birlikte okutulmaktadır. Her iki bilim
dalının birleştirilmesinin yanında, bu iki bilim
dalından sadece birisini tercih eden öğrencilere
ihtisaslaşma alanlarına göre diğer sosyal bilim
dallarının dersleri de sunulmaktadır. Örneğin, Sosyal
Tıp veya Özel Eğitim gibi bilim dallarını da okuyan
öğrenciler, hasta, yaşlı ve(ya) özürlülere dönük tıbbî
ve psiko-sosyal rehabilitasyon ve bakım hizmetleri sunan
kurumlarda görev alabilmektedirler.
Diplomalı sosyal çalışmacı veya
eğitimci olabilmek için, genelde 4 yıllık Meslek Yüksek
Okullarında okumak gerekmektedir. Ön lisansta
antropoloji, teoloji, psikoloji, sosyoloji, sosyal
psikoloji, sosyal siyaset, tıp, iktisat, pedagoji, kamu
yönetimi, siyaset, sosyal hukuk gibi dersler
verilmektedir. Ana lisans dersleri ise tercihli olarak
sosyal hizmet uzmanlık alanlarına yönelik olmaktadır.
Netice itibariyle örencilere iştigal alanlarına göre
davranış biçimleri ile ilgili uygun teknik ve
stratejiler gösterilmekte, sosyal hizmetlerin toplumsal,
estetik, ahlâkî, hukukî ve dinî boyut ve yansımaları ile
ilgili temel bilgi ve tecrübeler aktarılmaktadır. Eğitim
çerçevesinde meslekî tecrübe kazanabilmek için, bir yıl
pratik eğitime de yer verilmektedir. Genelde 3. ve 6.
sömestride herhangi bir sosyal kurumda veya alanda
stajyerlik yapılmaktadır.
Meslek Yüksek Okullarının sayısal
zenginliği ve bununla ilgili olarak mezun ettiği öğrenci
sayısı açısından daha gelişmiş olduğunu söylemek
mümkündür. Almanya’da 180 üzerinde Meslek Yüksek
Okulunda sosyal hizmetler kapsamında değerlendirilen
değişik bilim dallarının eğitimi verilmektedir. Başta
Sosyal Çalışma ve Sosyal Pedagoji olmak üzere Serbest
Zaman, Sağlık ve Sosyal Hizmetler, Geragoji (Yaşlılar
Eğitimi), Özel Eğitim
ve Rehabilitasyon, Kültür ve Medya Pedagojisi, Sosyal
İlahiyat,
Sosyal Hukuk ve Sosyal Yönetim
gibi bölümlerde veya ana bilim dallarında genelde 4
eğitim yılı üzerinden uygulama ağırlıklı dersler
verilmektedir. Diğer taraftan 14 üniversitede de lisans
ve yüksek lisans seviyesinde sosyal hizmetlerle ilişkisi
olan meslek alanlarında sürekli olarak eğitim
programları açılmaktadır.
Sosyal Hizmetler Yüksek Okullarında
daha çok sosyo-psikolojik sorunların pratik çözümüne
yönelik uygulamalı dersler verilirken, Üniversitelerde
ağırlıklı olarak teorik, sosyal pedagojik, idarî ve
hukukî konulara ağırlık verilmektedir. Üniversitedeki
sosyal hizmetler eğitimi, Meslek Yüksek Okullarından
farklı olarak daha çok idarî, pedagojik, hukukî konulara
ağırlık vermektedir. Diğer taraftan sosyal pedagoji ile
ilgili akademik dersler, ağırlıklı olarak örgün eğitimin
dışındaki alanlara yöneliktir. Örneğin halk eğitimi,
çocuk terbiyesi (Pedagoji), yetişkinler eğitimi
(Androgoji) ve yaşlılar eğitimi (Geragoji)
üniversitelerde önemli bir yere sahiptir.
Almanya’da 1985–1995 döneminde meslek
yüksek okullarından her yıl mezun olan sosyal hizmet
uzmanlarının (sosyal pedagog ve(ya) sosyal çalışmacı)
sayısı, ortalama olarak 53 binden 95 bine çıkmıştır.
Böylece 10 yıl içinde bu sayı, hemen hemen ikiye
katlanmıştır. 2000 yılında sosyal hizmet alanında tam
veya yarı gün olarak çalışan meslek uzmanlarının sayısı
ise 125 bin civarındadır.
Bunlardan yaklaşık olarak sadece 6
bini, üniversitelerden mezun olan sosyal hizmet
uzmanlarıdır. Esnek çalışma imkânlarının artması ile
birlikte sosyal hizmetler alanında part-time
çalışanların oranı son 15 yılda % 23’ten % 35’e
yükselmiştir. Meslek Yüksek Okullarından mezun olan ve
aktif olarak çalışan sosyal hizmet uzmanlarının yaş
gruplarına göre dağılımı şu şekildedir (Yıl: 2000): a)
50 yaş ve üzeri: % 14; b) 40–50 yaş % 41; c) 30–40 yaş:
% 35; d) 30 yaş ve aşağısı: % 10. Almanya İş Bulma
Kurumunun kayıtlarına göre, 1994 yılından beri işsiz
sosyal hizmet uzmanlarının sayısı ise 7 bindir.
2.3. Almanya’da Dinî Sosyal Hizmetler (Kirchliche
Sozialarbeit)
Sosyal İlahiyat, ilahiyat (din
eğitimi) ve sosyal hizmetler (sosyal pedagoji ve sosyal
çalışma) bilimlerinden oluşan bir bilim ve meslek
dalıdır. Sosyal İlahiyatçı öğrenciler, sosyal hizmet
uzmanlarına verilen temel dersleri almak mecburiyetinde
oldukları gibi, din pedagojisi, psikolojisi ve ahlâkı
gibi konular hakkında da bilgi sahibi olmaktadırlar.
Sosyal İlahiyatçı olarak yetiştirilen
öğrenciler, eğitimleri sonunda hem dinî eğitim, hem de
sosyal pedagoji ve sosyal çalışma alanında kalifiyeli
eleman olarak çalışabilmektedir. Sosyal İlahiyatçılar,
gerek kiliselere ait sosyal kurumlarda, gerekse devletin
değişik sosyal hizmet kurumlarında ya sosyal hizmet
uzmanı ya din adamı (ilahiyatçı) olarak veya her iki
fonksiyonu birlikte üstlenerek sosyal ilahiyatçı
(Seelsorger) unvanıyla görev alabilmektedir.
Özellikle ölümcül bir hastalığa
yakalanmış hasta ve hasta yakınları ile ilgilenmek,
onlara “ölüme refakat hizmetleri” kapsamında manevî
telkin ve destek hizmetleri vermek, intihara meyilli
kişilerin manevî dünyalarını tamir etmek, aile içi
şiddete maruz kalmış aile fertlerine manevî destekli
psiko-sosyal yardımlarda bulunmak, modern hayat ile örf
ve gelenekler arasında kalmış ve manevî boşluklara
itilmiş gençlerin sorunlarına çözüm üretmek, hapishanede
yatmakta olan mahkumların manevî ihtiyaçlarını
karşılamak ve genelde dinî yönden sapma gösteren ve
bunalımlara girmiş kişilere manevî rehabilitasyon
hizmetleri sunmak Sosyal İlahiyatçıların görev
alanlarına girmektedir.
2.4. Almanya’da Dinî Sosyal
Hizmetler Eğitimi
Sosyal İlahiyat eğitimi, meslek
liseleri ve üniversitelerin yanında kilise ve dinî
cemaatlere ait olan 4 yıllık Meslek (Teoloji) Yüksek
Okullarında verilmektedir. Bu okullarla kayıt
yaptırabilmek için, genelde 10 yıllık örgün eğitimin
dışında sosyal veya dinî hizmetler alanında en az bir
yıl gönüllü veya görevli olarak çalışma şartı
aranmaktadır. Herhangi bir mezhebe bağlı meslek yüksek
okulunda okuyabilmek için, bu okulun resmen temsil
ettiği inan. Sistemin bür üyesi olma şartı aranmamakla
beraber genel anlamda okulun Hırisityan manevî
görüşlerine yakın olma şartı aranmaktadır.
Almanya’da gerek evangelik, gerekse
katolik kiliseye bağlı 50’nin üzerinde İlahiyat
Fakültesi vardır. Bunun yanında yine değişik Hıristiyan
mezheplerine bağlı toplam 31 meslek yüksek okulu
bulunmaktadır. Dinî meslek yüksek okulların 18’inde dört
yıllık dinî sosyal hizmetler bölümü yer almaktadır. Bu
bölümlerde öğrenciler, genelde farklı dönemlerde belirli
bir süre için (genelde bir yıl) sosyal alanda pratik
olarak faaliyetlerde bulunmakta ve eğitim sonunda bir
tez hazırlamak mecburiyetindedirler.
Dinî sosyal hizmetler bölümlerine
sahip olan meslek yüksek okullarındaki ana ve seçimlik
derslerde okulun hedef kitlesi ve amacı doğrultusunda
bazı farklılıklar bulunmakla beraber genelde aşağıdaki
dersler verilmektedir:
1.)
Hukukun temelleri
2.)
Sosyal siyaset
3.)
Sosyal hizmetler
4.)
Sosyal çalışma yöntemleri
5.)
Sosyal hizmet kurumlarında
dinî sosyal hizmetler
6.)
Sağlık hizmetlerinde
(hastanelerde) dinî sosyal hizmetler
7.)
Orduda dinî sosyal hizmetler
8.)
Okullarda dinî sosyal
hizmetler (Rehberlik ve Danışmanlık Hizmetleri)
9.)
Hapishanelerde dinî sosyal
hizmetler
10.)
Sosyal psikoloji
11.)
Sosyal pedagoji
12.)
Sosyal patoloji
13.)
Sosyal tıp
14.)
Yabancı dil
15.)
Sosyoloji
16.)
Felsefe
17.)
Ahlâk
18.)
Hıristiyanlığın temelleri
19.)
Etnik ve dinî azınlıklar
20.)
İktisat
21.)
Demografi
22.)
Dezavantajlı gruplar
(Özürlüler, yaşlılar, hastalar vb.)
23.)
Gerontoloji (Yaşlılar bilimi)
24.)
Özel Eğitim
25.)
Sosyal Bakım
26.)
Manevî Bakım
Almanya’da yaklaşık olarak 35 bin
sosyal ilahiyatçı (Seelsorger) değişik sosyal alanlarda
“dinî sosyal hizmetler” adı altında faaliyet
göstermektedir. Bunlardan % 40’i meslek liselerinden, %
10’u Meslek Yüksek Okullarından ve % 27’si ise
Üniversitelerden mezundur.
Buraya kadar vermiş olduğumuz
bilgilerin AB üyesi bazı ülkeler ve özellikle Almanya’da
genel olarak sosyal hizmetler, özelde de dinî sosyal
hizmetlerle ilgili bir bakış açısı vermesi ve
Türkiye’deki dinî sosyal hizmetlerin gayesi ve hukukî
dayanaklarının doğru ve net olarak anlaşılması açısından
önemli olduğunu düşünmekteyiz. Yine bu bilgilerden
hareketle; Türkiye’de İlahiyat Fakültelerinde “Dinî
Sosyal Hizmetler Bölümü”ne ve bu bölüm mezunu “Dinî
Sosyal Hizmetler Uzmanı’na (Sosyal İlahiyatçı’ya) olan
ihtiyaç, objektif olarak değerlendirilebileceği
kanaatindeyiz. Diğer taraftan AB üyesi ülkeler ve
Almanya’da sosyal hizmetlerin bir ayağını oluşturan dinî
sosyal hizmetlerin ülkemiz insanına da sunulması, bu
hizmetlerden yararlanma imkânı sağlanması, insan hakları
ve sosyal haklar çerçevesinde gayet doğal bir hak
olduğunu düşünüyoruz. Batı’daki insanların manevî
rehabilitasyon amacıyla faydalandıkları imkânlardan
ülkemiz insanın da yararlanması ne kadar doğal olduğu
gerçeğinin herkes tarafından kabul edilebileceğini
düşünüyoruz
3. Türkiye’de Sosyal Hizmetlerde
Dinî Yaklaşımlar
3.1. Dinî Sosyal Hizmetlerin
Kavramsal Açılımı
Dinî veya manevî sosyal hizmetler;
sosyal hizmet alanlarında ortaya çıkan dinî içerikli
problemlerin çözümünde gerçekleşen danışmanlık ve
rehberlik faaliyetidir. Bir başka ifadeyle sosyal hizmet
sürecinde, sosyal hizmetten yararlanan kişilerin
(hastaların, tutuklu ve mahkûmların, SHÇEK
Kuruluşlarında barınanların)ihtiyaç duydukları ve dinî
sosyal hizmetler alanında uzmanlık ve formasyona dayalı
olarak verilecek olan hizmetlerdir.
Dinî sosyal hizmetler; sosyal hizmet
anlayışını, kişilerin manevi duygu ve düşüncelerine
yönelerek biçimlendirme isteğidir. Hem manen hem
maddeten insanın mutluluğunu hedefleyen sosyal hizmet
uygulamaları manevi çalışma kişilerin sosyal
bilinçlenmeleri ve topluma uyumları için üstün karakter
geliştirmeye yönelik sosyal ve manevi eğitimi esas alan
bir uygulama biçimidir.
İnsanın hem maddi hem de manevi
dünyasının sağlıklı olabilmesi, huzur ve refaha
kavuşabilmesi için; bedeni ve ruhi ihtiyaçlarının
karşılanması, sorunlarının çözümlenmesi gerekir. Sosyal
hizmete muhtaç insanların dinî kaynaklı problemlerinin
çözümü sadece dinî bilgi sahibi olmakla ortadan
kaldırılabilecek kadar basit bir iş (uğraş) değildir.
Çünkü bu alanda çözüm üretebilmek için, rehberlik
yapacak kişinin hem sosyal hizmet alanında hem de
ilahiyat alanında uzmanlık bilgi ve becerisine sahip
olması gerekir. Mevcut durumun konuyla ilgili bir çözüm
üretmediği ortadadır. Sorunun pansuman tedbirlerle
giderilebilmesi de mümkün görülmemektedir. Probleme
katkı ve kalıcı çözüm getirecek yollar aranmalıdır.
Türkiye’de İlahiyat Fakültelerinde
halen yürürlükteki olan durma göre alınan eğitim sonucu
sosyal hizmet alanları olan hastane, hapishane ve diğer
sosyal hizmet kurumları için bir formasyon
verilmemektedir. Okullardaki din eğitimiyle, camideki
farklı, hastanedeki hastanın psikolojisiyle,
hapishanedeki mahkûmun psikolojisi birbirinden tamamen
farklıdır. Bütün bunlar özel uzmanlık ve eğitimi
gerektirmektedir. Ülkemizde bu hizmetler maalesef
gönüllülük ve kişisel beceriler gibi isteklere
bırakılmıştır. Hâlbuki Batı’da bu hizmetler Kiliseye
bağlı ve kilisenin özel uğraşı alanı içerisine
girmektedir.
3.2. Dinî Sosyal Hizmetlerin
Kanunî Dayanağı
Sosyal yansımaları olan manevî
ihtiyaçların karşılanması ve manevî sorunların
çözümlenmesi, manevî sosyal hizmetler alanına girmekle
beraber insanlar açısından da bir haktır. Manevî sosyal
hizmetler, meslekî faaliyetlerini sadece insanların buna
ihtiyacı olduğu için değil, insanların hakkı olduğu için
gerçekleştirir. Manevî sosyal hizmet mesleğinin ilgisine
ve müdahale alanına giren her mesele, aslında hak
kavramı temelinde değerlendirilebilir. İnsanların sosyal
hayatta karşılaşabildikleri manevî sorunlarının çözümüne
dönük kanunî düzenlemeler de bu gerekçe ile yapılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
(1982)’nın “Başlangıç” kısmında insanların sadece maddî
boyutuyla değil, manevî yönden de geliştirilmesi yönünde
temel bir açıklama yapılmaktadır. “Her Türk vatandaşının
bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve
sosyal adalet gereklerince yararlanarak, millî kültür,
medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat
sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde
geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu”
ifadesi, insanların manevî gelişimlerinin devletçe
desteklenmesinin gereken bir hak olduğu açıkça kabul
etmektedir.
“Devletin Temel Amaç ve Görevleri”
kısmında kişilerin manevî gelişimine dönük daha somut
bir açıklama yapılmaktadır. “Devletin temel amaç ve
görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve
bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve
demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur
ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî
ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır”.
Buna göre kişilerin manevî gelişimine
yönelik şartları hazırlamak ve buna uygun manevî sosyal
hizmet programları belirlemek ve uygulamak anayasal bir
görevdir. Bir başka ifadeyle sosyal devlet,
vatandaşlarının manevî yönden huzur içinde
yaşayabilmeleri yönünde bütün tedbirleri almak
mecburiyetindedir.
Anayasanın bir başka yerinde “Herkes,
yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme
hakkına sahiptir” denilerek,
bir yönüyle manevî bir varlık olan insanın bu boyutuna
vurgu yapıldığı gibi, kişiye manevî yönden kendini hem
koruma, hem de geliştirme hakkı verilmektedir.
Dolayısıyla kişi, sosyal hayatın zorlukları karşısında
özellikle kendini manevî yönden boşluk içinde hissetmesi
hâlinde, kısacası manevî sosyal hizmetlere ihtiyaç
duyması durumunda manevî yönden kendini koruma ve
geliştirme adına sosyal devletten bu gibi hizmetleri
talep etme hakkına sahiptir.
SHÇEK Kanunu ise sosyal çalışma
eksenindeki amacını; korunmaya, bakıma veya yardıma
muhtaç aile, çocuk, özürlü, yaşlı ve diğer kişilere
sosyal hizmetler götürmek şeklinde belirtmektedir.
Sosyal hizmetleri ise “Kişi ve ailelerin kendi bünye ve
çevre şartlarından doğan veya kontrolleri dışında oluşan
maddî, manevî ve sosyal yoksunluklarının giderilmesine
ve ihtiyaçlarının karşılanmasına, sosyal sorunlarının
önlenmesi ve çözümlenmesine yardımcı olunmasını ve hayat
standartlarının iyileştirilmesi ve yükseltilmesini
amaçlayan sistemli ve programlı hizmetler bütününü”
olarak tanımlamaktadır. Bir başka ifadeyle, manevî
yoksunluk içinde bulunan insanlara manevî rehabilitasyon
odaklı sosyal hizmetler götürmek suretiyle bu
yoksunluğun giderilmesi esas alınmıştır.
SHÇEK, “Ailenin bütünlüğünü korumak,
parçalanmış ailelerin korunmaya, yardıma ve bakıma
muhtaç fertleriyle çocuklarına her türlü maddî, manevî
ve sosyal destek sağlamak; bu amaçla gerekli
planlamaları yapmak, eğitim faaliyetlerinde bulunmak”
görevini de üstlenmektedir.
Buna göre, ailenin bütünlüğünü sağlayabilmek için,
sosyo-ekonomik desteği yanında manevî destek
programlarının da hazırlanması ve uygulanması
gerekmektedir.
Diğer taraftan “Kurumca yürütülmekte
olan sosyal hizmet faaliyetlerine gerçek ve tüzel
kişilerin her türlü maddî ve manevî katkı ve katılımın
sağlanması”
da teşvik edilmektedir. Dolayısıyla gerçek ve tüzel
kişilerin, yani sivil toplumun temsilcileri dâhil herkes
gönüllü olarak kurumsal sosyal hizmetlere her türlü
manevî destekte bulunabilir. Manevî boyutlu sivil destek
hizmetleri, sosyal hizmetlerin etkisini ve kalitesini
artıracağı için, devlet, kişilerin yapacağı bu gibi
manevî destek çalışmalarını bir teşvik politikası olarak
ayrıca ödüllendirmektedir.
Diğer taraftan 2828 sayIlı SHÇEK
Kanununun genel esaslara ilişkin 4. maddesinin k
fıkrasında “Korunmaya muhtaç çocukların Türk örf, âdet
ve milli ahlâkına sahip, kendisine güvenen, insan sevgi
ve saygısıyla dolu, Atatürkçü düşünce ve Atatürk ilke ve
inkılaplarına uygun olarak yetiştirilmeleri, bir iş ve
meslek sahibi yapılmaları, koruma kararı kalktıktan
sonra da toplum içinde izlenmeleri ve imkanlar ölçüsünde
desteklenmeleri esastır”denilmektedir.
Türk örf, âdet, inaç, milli ahlâkı ve dinin birbirinden
farklı olarak düşünülmesi mümkün değildir. Çocukların,
gençlerin, yaşlıların ve rehabilitasyon hizmetinden
yararlanan diğer insanların kanunda belirtildiği
şekliyle yetiştirilebilmeleri, ancak uzman kişilerce
verilecek din hizmeti ve dinî içerikli ihtiyaçlarının
karşılanmasıyla olabilecektir.
3.3. Dini Sosyal Hizmetlerin
Gayesi
Dinî sosyal hizmetler; sosyal hizmet
götürülen veya bu hizmeti isteyen hedef kitlenin
maddi-manevi olarak huzur ve mutluluğuna katkı yapmayı,
acıları hafifletmeyi yaraları sarmayı ve manevi
rehabilitasyonu hedeflemektedir.
Manevi çalışmayla, fertlerin iç
dünyalarında oluşan tahribatın, fıtrata uygun ve ahlaki
değerlere göre tamir edilmesi, kişinin kendisiyle ve
toplumla barışık yaşaması, karşılaştığı problemlerle
başa çıkmayı becerebilmesi hedeflenmektedir.
Dinî sosyal hizmetler; fertlere ve
topluma, her zaman ve zeminde toplumun bilinçlenmesini,
sağlıklı ve mutlu olmasını, ruhi konularda karşılaşılan
problemlerin çözümlenmesini, manevi risklere karşı
uyanık olunmasını, tutarlı tutum ve davranış
geliştirmesini, kişinin kendisiyle ve toplumla barışık
olmasını, hurafe ve batıl inanç ve bilgilerden uzak
durmasını, benliğini ve iradesini geliştirmesini, toplum
kaynaklı problemleri çözebilme yeteneği ve gücünü sağlar
3.4. Hastanelerde Dinî Sosyal
Hizmetler
Türkiye’de hastanelerde yatarak
tedavi gören hastalara yönelik manevî bakım veya din
hizmetleriyle ilgili uygulamaların oldukça yeni ve kısa
bir geçmişi vardır. Hastanelerde din ve moral
hizmetleri, ilk olarak 1994 yılında Sağlık Bakanlığı
bütçe görüşmeleri sırasında, Bütçe-plan komisyonunda
gündeme gelmiştir. Daha sonra Sağlık Bakanlığı, İl
Sağlık Müdürlüklerine vermiş olduğu talimatlarda,
müftülüklerle işbirliği sağlanarak yapılacak olan
hizmete yardımcı olunması istenmiştir. Bu yazışmalardan
sonra DİB Başkanlığı 19.01.1995 tarihinde il
müftülüklerine gönderdiği yazıyla uygulamayı
başlatmıştır. Ayrıca gönderilen yazıda uygulamayla
ilgili detaylara da yer verilmiştir.
Hastanelerdeki din ve moral
hizmetleriyle ilgili uygulama daha yürürlüğe girer
girmez, çoğu haksız ve mesnetsiz birçok eleştiri
almıştır. Yapılan eleştiriler arasında haklı olan
eleştiriler de vardır, ancak bunlar zamanla aşılabilecek
ve ilerleyen süreçte giderilebilecek aksaklıklar olarak
düşünülebilir.
Hastanelerdeki din ve moral
hizmetleri uygulaması, Ankara Tabip Odası Başkanının
12.12.1995 tarihinde (yürürlüğe girdikten yaklaşık 11 ay
sonra) Danıştay’a açtığı davada, Danıştay Beşinci
Dairesi, uygulamanın iptali ve yürürlüğün
durdurulmasıyla ilgili bir karar vermiştir. Bunun
üzerine Sağlık Bakanlığı 7.06.1996 tarihinde 9129 sayılı
bir genelgeyle, hastanelerde başlatılan din ve moral
hizmetlerinin sona erdirildiğini valiliklere
bildirmiştir ve uygulama resmen sona ermiştir.
Hastanelerde kısa süreli yürürlükte
kalan din ve moral hizmetlerinin uygulamadan
kaldırılmasının gerekçeleri oldukça zayıftır. Bunlar, ya
siyasî endişelerin, ideolojik ortama çekilmek istenmesi
veya kişisel nedenlerden ötürü karşı çıkmalar olup,
hiçbir şekilde bilimsel ve insanî bir temeli yoktur.
Çünkü din ve moral hizmetleriyle ilgili o dönem yazılı
basına baktığımızda, bu tür yanlı kanaatlerin olduğu çok
açık bir şekilde anlaşılmaktadır.
Hastanelerde kısa bir süre uygulanan
din ve moral hizmetleri, hasta yakınları, hastalar,
hemşireler ve diğer hastane personeli ve uygulamayı
yapan görevliler tarafından olumlu karşılanırken,
bir kısım doktorlar tarafından, farklı gerekçelerden
ötürü ihtiyatla karşılanmıştır.
Hastanelerde din ve moral hizmeti
veren görevliler hiçbir (hastaneyle ilgili) formasyona
sahip olmadan bu görevlere atanmışlardır. Hatta bazı
yerlerde atanan görevliler Fakülte mezunu bile olmayıp
imam, müezzin, kayyım gibi görevlilerdir.
3.5. Cezaevlerinde Dinî Sosyal
Hizmetler
Türkiye’de cezaevlerinde manevî
rehabilitasyon amaçlı din hizmetleri, 1950’lerde
başlamış ve değişik aşamalardan geçerek günümüze kadar
gelmiştir. Zaman zaman aksamalar olsa da, uygulamada bir
devamlılığın olduğu görülmektedir. Adalet Bakanlığının
DİB’e gönderdiği 05.08.1950 tarih ve 17565 sayılı yazısı
ile başlayan DİB ve Adalet Bakanlığı işbirliği,
15 Mayıs 2001 tarihinde yürürlüğe giren ve bugün hâlâ
yürürlükte olan protokolle son şeklini almış ve uygulama
buna göre yapılmaktadır.
Adalet Bakanlığı ile DİB arasında
yapılan yazışmalardan, cezaevlerinde yapılmak istenen
dinî sosyal hizmetlerle, manevî rehabilitasyonun
amaçlandığı görülmektedir. Şöyle ki, vaizlerin yapacağı
irşad ve tebliğ göreviyle, mahkumların işlemiş oldukları
suçlardan pişmanlık duymaları, topluma kazandırıldıktan
sonra tekrar suç işleyerek cezaevine geri dönmemeleri ve
iyi bir insan, iyi bir vatandaş olabilmelerinin
sağlanması, suçu meslek haline getirmelerinin
engellenmesi amaçlanmıştır.
Cezaevlerinde görev yapacak olan DİB
görevlileri genelde vaizler arasından seçilmektedir.
Vaizlerin olmadığı yerlerde ise; il veya ilçe müftüleri
bu görevi yerine getirmektedirler. Görevleri ise kanunla
düzenlenmektedir.
Cezaevinde görev yapan vaizlere ‘Cezaevi Vaizi’
denilmektedir.
Cezaevlerinde görev yapan vaizlerin
1950 yılından 2000 yılına kadar düzenli bir seminer veya
kurs programına tabi tutulmadıkları görülmektedir. Ancak
18 Temmuz 2001 ve 30 Temmuz 2001 tarihleri arasında 142
DİB görevlisi 3 günlük süre ile cezaevlerindeki
mahkumların eğitim ve rehabilitasyonuna yönelik kurs
görmüşlerdir.
Bir diğer hizmet içi eğitim etkinliği, 17-20 Aralık 2002
tarihleri arsında Manisa Saruhanlı Mütevelli Eğitim
Merkezinde 26 cezaevi vaizine yönelik bir etkinlik
düzenlenmiştir.
Son olarak ise Antalya Gebizli Eğitim Merkezinde Cezaevi
Vaizlerine yönelik Nisan 2007 tarihli 3 günlük bir
seminer düzenlenmiştir.
Cezaevinde görev yapan ve Cezaevi
Vaizi olarak adlandırılan vaizler eğitim durumları
itibariyle İlahiyat Fakültesi (veya Yüksek İslâm
Enstitüsü ve İslâmî İlimler Fakültesi) mezunudurlar.
Fakültelerdeki dersler itibariyle cezaevini tanıtıcı
herhangi bir ders almamaktadırlar.
Özel eğitim olarak almış oldukları
eğitim, sadece yukarıda sözünü etmiş olduğumuz kısa
süreli kurs ve seminerlerdir.
3.6. SHÇEK’e Bağlı Kuruluşlarda
Dinî Sosyal Hizmetler
Türkiye’de Sosyal Hizmetlerin devlet
eliyle, vatandaşına ulaştığı en önemli ve en organize
kuruluş SHÇEK’tir. SHÇEK’in hizmet alanları içerisinde,
Çocuk Yuvaları (0-12 yaş arası), Yetiştirme Yurtları
(12-18 yaş arası), Rehabilitasyon Merkezleri
ve Huzurevleri gibi önemli kuruluşlar bulunmaktadır.
Buralarda barınmakta olan ihtiyaç sahibi kişilere maddî
ve manevî ihtiyaçların karşılanması adına bir takım
hizmetlerin verildiği muhakkaktır. Biz burada konumuz
dışında kaldığı için, giyinme, barınma, beslenme,
sağlık, psikolojik v.b. nedenlerden ötürü yaşanan
problemlere, verilen hizmetlere ve çözüm yollarıyla
ilgili konulara değinmeyeceğiz. Bizim üzerinde
duracağımız husus, kurumlarda barınmakta olan çocuk,
genç, yaşlı, engelli insanlarımızın din hizmetleriyle
ilgili ihtiyaçlarının karşılanıp karşılanmadığı, kimler
tarafından karşılandığı veya problemlerinin ne
olduğudur.
SHÇEK’e bağlı kuruluşlarda din
hizmetlerinin formal olarak verildiğini söyleyebilmek
mümkün değildir. Din hizmetlerinin verilmesi bir tarafa,
böyle bir ihtiyacın olup-olmadığı dahi ciddi olarak
tartışılmamıştır. Bunun sonucu olarak SHÇEK’e bağlı
kuruluşlarda din hizmetleriyle ilgili hiçbir somut
adımın atılmadığı herkes tarafından bilinmektedir. Ancak
konuyla ilgili ilk adım Diyanet İşleri Başkanlığının
27.07.1985 tarih ve 12.1/166/857 sayı ve 74 Nolu
genelgesiyle atılmıştır. Adı geçen ve “İRŞAT”
hizmetlerini konu edinen genelgede (3. madde) bu hususa
değinilmiş ve il müftülükleriyle SHÇEK İl Müdürlüğü
yetkililerinin iş birliği ve onayıyla dersler ve
konferanslar verileceği vurgulanmıştır.
Ancak burada şunu söyleyebiliriz, 74 nolu genelgenin
uygulanması, siyasî iktidarlara göre değişmiştir.
SHÇEK’e 27 Mayıs 1983 ve 18059 sayılı Resmi Gazetede
yayımlanan kanuna göre verilen 67 adet Din Hizmetleri
Sınıfına ait kadro, bazen (siyasi iktidarların durumuna
göre) Çocuk Yuvaları ve Yetiştirme Yurtlarında veya
huzurevlerinde kullanılmıştır.
Genel olarak ise Huzurevlerindeki din hizmetleriyle
ilgili uygulamaya pek müdahale edilmemiş, (Müftülük
Huzurevi işbirliğiyle) uygulama süreklilik arz etmiştir.
Dolayısıyla SHÇEK ye bağlı kuruluşlarda da planlı,
düzenli ve bilimsel temellere dayalı hiçbir uygulamanın
olmadığı bilinen bir gerçektir. Bu kurumlarda din
hizmeti verilmemesinin de hiçbir bilimsel temeli,
gerekçesi veya dayandığı bir araştırma da zaten yoktur.
Diğer taraftan zaman zaman farklı
şekillerde uygulanan din hizmetlerinin kimin tarafından
ve nasıl bir plan çerçevesinde uygulanacağıyla ilgili
hiçbir açık düzenleme yoktur. Bütün uygulama
yetkililerin kişisel tecrübe, deneyim ve bilgisine
bırakılmıştır. Oysa Sosyal Hizmetler, uzmanlığı
gerektiren bir alan olduğu gibi, Dinî Sosyal Hizmetler
de uzmanlığı gerektiren ayrı bir alandır. Şu halde
SHÇEK’ye bağlı kuruluşlarda din hizmeti verebilmek için
böyle bir uzmanlık bilgisinin ve deneyiminin gerekliliği
muhakkaktır.
Yapılan araştırmalar; SHÇEK’ye bağlı
kuruluşlarda ciddi boyutta dinî sosyal hizmetlere
ihtiyaç duyulduğunu ve bu ihtiyacın karşılanmasının
ülkemiz için iyi bir insan ve iyi bir vatandaş
yetiştirmeye önemli katkılarının olacağı gerçeğini
ortaya koymaktadır.
Çünkü insanın maddi tüm ihtiyaçlarının karşılanması,
mutluluğu, huzuru için yeterli değildir. Aynı zamanda
onun ruhî ihtiyaçlarının da karşılanması, içinde
bulunduğu bir takım olumsuzluklardan arındırılması
gerekmektedir.Ancak söz konusu ihtiyacı karşılayabilmek
için hizmet verecek yetişmiş uzman sıkıntısı ciddi
boyuttadır.
Bu da İlahiyat temel alanında eğitim görerek, söz konusu
fakültede açılacak ilgili bölümde sosyal hizmet
mesleğinin gerektirdiği formasyon bilgileriyle Lisans
eğitimi esnasında alacağı derslerle veya ilgili bölüm
açılıncaya kadar Lisans eğitimi sonrasında alacağı
hizmet içi eğitim kurslarıyla desteklenmiş kişiler
tarafından karşılanabilir. Şöyle ki; SHÇEK’ye bağlı
kuruluşlarda barınmakta olan insanlar, buralara bir
takım olumsuzluklardan sonra gelmişlerdir. Yani sosyal
korunmaya ihtiyaç duydukları için bu kurumlara
alınmaktadırlar. İşte bu sosyal koruma hizmetleri
sağlanırken, manevî destek hizmetlerinin bir uzman
aracılığıyla verilmesi, önemsenmesi gereken bir
durumdur. İnsanın bir manevî varlık olduğu, manevî
ihtiyaçlarının karşılanması halinde insanın sosyal
hayata uyum sağlayabileceği unutulmamalıdır.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Sosyal Hizmetler, toplumda fertlerin
kendi iradeleri dışında oluşan nedenlerle korumaya
muhtaç duruma düşmeleri halinde kişilere sağlanan
profesyonel kamusal ve(ya) sivil (dinî) kuruluşların
özel destek hizmetleridir. Muhtaçlık, maddî,
sosyo-kültürel, bedenî veya ruhî (mânevî) bir
eksiklikten kaynaklanabilir. Bu durumdaki kişilere
(müşterilere) verilecek sosyal hizmetlerde ülkenin genel
durumu, kişinin hayat standardı, maddî ve mânevî
ihtiyaçları göz önünde bulundurulur.
Genelde sosyal hizmetlerin amatörce
yapılmasının ve başarılı olabilme şansının yok denecek
kadar az olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçektir
Maneviyat ekseninde bir sosyal hizmet anlayışını da
genel sosyal hizmet faaliyetleri çerçevesinde
gerçekleştirebilmek için, bu alanda görev alacak
kişilere sosyal hizmet eğitiminin yanında ilahiyat
(maneviyat) eğitiminin de verilmesi şarttır.. Bu
noktadan hareketle; “Dinî Sosyal Hizmetler”inin
gönüllülük esasına dayalı olarak veya rast gele bir
kişinin görevlendirilmesiyle çözümlenmesi mümkün
değildir.
Buradan hareketle AB’ye giriş
sürecinde Batı’da özellikle de Almanya’daki bazı
uygulamaları örnek alarak bir eksikliğin giderilmesi,
ülkemiz şartları göz önünde bulundurularak bir
entegrasyonun gerçekleştirilmesi, sosyal hizmet
faaliyetlerinin daha etkin ve verimli çözüme yönelik
olabilmesi için, biz tebliğimizde şu hususların bir an
önce gerçekleştirilmesini öneriyoruz.
1.
Öncelikle Hastanelerde,
Huzurevlerinde ve Bakım Merkezlerinde “Dinî Sosyal
Hizmetler” verecek uzman görevliler için kadro ihdas
edilmelidir. (Cenaze yıkayan görevli
kastedilmemektedir.)
2.
Müftülük kadrolarında bulunan
Cezaevi Vaizlerinin Adalet Bakanlığı kadrolarına
aktarılması ve Cezaevinin kadrolu Vaizi olması
sağlanmalıdır.
3.
SHÇEK‘ye bağlı kuruluşların
her birinde en az bir “Dinî (Manevî) Sosyal Hizmetler
Uzmanı” (“Sosyal İlahiyatçı”) bulunmalıdır. Bu unvan
altında görev alacak uzmanlar, sosyal hizmet
uzmanlarının meslekî statüleri ile eşit konumda
olmalıdırlar. Sosyal hizmet uzmanlarının görev
alabildiği bütün alanlarda “dinî sosyal hizmet
uzmanları” da resmen görev alabilmelidirler.
4.
Dinî sosyal hizmetler, müşteri
(talep eden) açısından bir sosyal hak olarak
değerlendirilmelidir. Bununla birlikte dinî sosyal
hizmetler, ancak isteğe bağlı olarak sunulan bir hizmet
olmalı, yani bu hizmetin sunulduğu kurumlarda(ki??)
herkese zorunlu olarak verilmemelidir. (Farklı din
mensuplarına kendi dinlerine göre hizmet alma imkânı
sağlanmalıdır.)
5.
Sosyal Hizmet Kurumlarında
görevlendirilecek İlahiyat Fakültesi mezunu görevliler
seçildikten sonra (mevcut durumda) mutlaka bir hizmet
içi eğitimden geçirilmelidir. Bu hizmet içi eğitim
programında müfredatın içeriği, kurumun ve
müşterilerinin özelliklerine göre belirlenmelidir.
6.
Sosyal Hizmetler alanında
görev yapacak “Dinî Sosyal Hizmetler Uzmanları” (Sosyal
İlahiyatçılar), İlahiyat Fakültelerine bağlı olarak
açılacak olan “Dinî Sosyal Hizmetler Bölümü” mezunları
arasından seçilmelidir.
7.
İlahiyat Fakültelerine bağlı
olarak açılacak olan dört yıllık “Dinî Sosyal Hizmetler
Bölümü”nde İlahiyat temel eğitimi yanında Sosyal Hizmet
mesleğine hazırlayıcı teorik derslerin yanında sosyal
hizmetler alanlarına yönelik staj imkânları da
sunulmalıdır.
8.
AB katılım sürecinde AB
ülkelerinde uygulandığı şekliyle bütün sosyal hizmet
alanları kapsamında olan müşterilerin spesifik sosyal ve
manevî ihtiyaçları birlikte değerlendirilmeli, bu
ihtiyaçların bir bütünlük içinde karşılanmasına yönelik
Dinî Sosyal Hizmetlerin temel esasları, bir model
ekseninde millî kültürümüze uygun bir şekilde
belirlenmelidir.
9.
Açılmasını önerdiğimiz “Dinî
Sosyal Hizmetler Bölümü”, Diyanet Vakfının açacağı Vakıf
Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösterecek İlahiyat
Fakültesinin bir bölümü olarak da eğitim-öğretim hizmeti
verebilir. Ayrıca DİB’in bünyesinde olan değişik sosyal
kurumlarda (İstanbul’da bulunan 29 Mayıs Hastanesi gibi)
“Dinî Sosyal Hizmet” faaliyetleri bir pilot projesi
olarak başlatılabilir. Elde edilecek olumlu uygulama
sonuçları, SHÇEK’nin ve özel sektörün sosyal kurum ve
kuruluşlarında da tatbik edilerek, uygulama alanı
yaygınlaştırılmalıdır.
KAYNAKLAR
ALTAŞ, Nurullah, “Hastanelerde Dinî
Danışmanlık Hizmetleri (Türkiye Uygulaması Üzerine
Deneysel Bir Araştırma)” AÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi,
Ankara Ünv. Basımevi, Ankara 1999.
BAUER, R.; Personenbezogene
Sozialdienste; Begriff, Qualitaet und Zukunft;
Wiesbaden; 2002.
BESCHÄFTİGTEN- UND
ARBEİTSLOSENSTATİSTİK der BA, 2003; Nr. 89.
BOLAY, S. Hayri - TÖRKÖNE, Mümtaz’er
Din Eğitimi Raporu, DİB Yayınları, Ankara 1995.
DEMİR, Orhan, Yetiştirme Yurdu
Gençliği ve Din Eğitimi, Düşünce Kitabevi, İstanbul
2004.
CERTEL, Hüseyin, “Din Psikolojisi
Açısından Engelliler ve Din” tabula rasa, Yıl:5,
Sayı:13, Konya 2005.
I. DİN ŞURASI TEBLİĞ VE MÜZAKERELER,
1-5 Kasım 1993 DİB Yayınları, I-II, Ankara 1995.
FÜHR, Axel; Europaeische Konferenz
der sozialen Dienste; Barcelona; 05.-07.06.2002; ve
www.socialeurope.com (Erişim: 28.09.07).
ERLER, Michael; Soziale Arbeit
- Ein Lehr- und Arbeitsbuch zu Geschichte, Aufgaben und
Theorien. Weinheim und München: Juventa; 1994
MÜHLUM, A.; Zur Notwendigkeit und
Programmatik einer Sozialarbeitswissenschaft. In: Wendt,
W.R. (Hrsg.): Sozial und wissenschaftlich arbeiten.
Freiburg i. Br.; 1994.
SEYYAR, Ali, Sosyal Hizmetlerde
Manevi Bakım, Şefkat Elleri Yayınları, Ankara 2007.
STATİSTİSCHES BUNDESAMT (STBA),
Fachserie 11, Reihe 4.2 Prüfungen an Hochschulen 2001,
Wiesbaden; 2002.
TOSUN, Cemal, Din Eğitimi Bilimine
Giriş, Pegem A Yayınclık, Ankara 2002
ÖZDEMİR, Saadettin Korunmaya Muhtaç
Gençlerin Din Öğretimi İhtiyaçları, Isparta 2002.
ÖZDEMİR, Saadettin, “Sosyal
Hizmetlerde Çocuk ve Gençlerin Eğitim Hakları”, Birinci
Sosyal Hizmetler Şurası, SHÇEK Yayınları, Ankara 2004.
ÖZDEMİR, Şuayip, Cezaevlerinde Din
Eğitimi, Arı Sanat Yayınları, İstanbul 2006.
SHÇEK Kanunu No: 2828, 27 Mayıs
1983, sayı: 18059.
Anayasa ve Kanunlar
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası; 1982
1983 tarih ve 2828 sayılı Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu; m. 9; k: Ek:
24/1/1989 - KHK - 356/2 md.; Mülga: 6/12/1989 - KHK -
396/28 md.; Ek: 14/3/1991 - 3703/2 md..
İnternet Kaynakları
www.adalet.gov.tr.
www. euromodule.com (Erişim:
28.09.07).
http://ilahiyat.sdu.edu.tr/ders3.php
(Erişim: )
www. job-future.de (Erişim: 26.09.07)
www.studis-online.de/StudInfo/studienfach. (Erişim:
28.09.07)
Mühlum, A.; Zur Notwendigkeit und Programmatik
einer Sozialarbeitswissenschaft. In: Wendt, W.R.
(Hrsg.): Sozial und wissenschaftlich arbeiten.
Freiburg i. Br.; 1994; ss. 42-50.