BİO-İKTİDAR KAVRAMI BAĞLAMINDA CİNSELLİK
M.
Nurullah KURUTKAN
Ekrem
ERDOĞAN
1.
GİRİŞ
Foucault’un ana inceleme konularından birini, bilgi/iktidar (power/knowledge)
kuramı oluşturmaktadır. Bio-iktidar kavramı, bilgi/iktidar kuramının
gündelik hayattaki tezahürlerindendir. Bu kavram hayatın en ücra alanlarına
hükmetmekte, sızmakta ve kendini hissettirmeden fonksiyonlarını yerini
getirmektedir. Sızdığı, uygulandığı ve tertibat haline geldiği alanlardan
birisi de cinselliktir. Cinselliğin ise çeşitli yansımaları vardır: Toplumun
temel yapı taşlarından biri olan aileyi oluşturmak, demografik sürece
katkıda bulunmak, ekonomik faaliyetlerle ilgili olmak, haz ve arzu nesnesi
olmak, söyleme dönüşme potansiyeline sahip olmak, siyasal işlemlere konu
olmak, ahlaki yada sorumlu kılma amacıyla girişile ideolojik kampanyaların
öznesini oluşturmak, tıbbileştirilmeye müsait olmak ve ticaret öznesine
sahip olmak gibi… Bütün bu unsurlar yaşanılan cinselliğin etrafında
şekillenmekte ve bu yaşanılanlar gündelik hayatta söylemlere yol açmaktadır.
Yukarıda
ifade edilen cinselliğin tezahürlerine kısaca değinildikten sonra özellikle
Foucault’un iktidar kavramını merkez alarak, cinselliğin çeşitli iktidar
yapılarıyla olan ilişkisi şekillendirilecektir. Çalışmanın ana sacayağını
Foucault’un “Cinselliğin Tarihi I” adlı çalışması oluşturmakla beraber,
desteklenmesi ve eleştirilmesi gereken noktalarda Foucault’un diğer
kitaplarına ve diğer yazarlara başvurulacaktır. Çalışmanın temel amacı,
cinsellik tertibatını bio-iktidar kavramı bağlamında çözümlemektir.
2.
TARİHİ SÜREÇ İÇERİSİNDE CİNSELLİĞİN SÖYLEMLEŞTİRİLMESİ
Cinselliğin yaşanması karşısında insanların izlediği davranış kipleri
vardır: Yasaklama, yok sayma, suskun kalma, meşrulaştırma ve yüceltme.
Bunların her birisine bir örnek verecek olursak; Aile içi (ensest) cinsel
ilişkilerin kanuni bir merci tarafından cezaya tabi tutulması yasaklamaya;
homoseksüel ilişkilerin kendi ülke topraklarında yaşanmadığını iddia etme
yok saymaya, günümüzde LGBT (Lezbiyen, Gay, Biseksüel ve Travesti)
hareketi olarak da isimlendirilen grupların yaşam tarzları ve
farklılıklarını gösterme adına yaptıkları eylemlere karşı tepkisiz kalma
suskun kalmaya; homoseksüel ve lezbiyen evliliklere resmiyet kazandırma
meşrulaştırmaya; insanların cinsel yaşamda sadakate dayalı tek
eşliliği sürdürmesini teşvik etmek yüceltmeğe örnek olarak
gösterilebilir. Foucault günümüzde modern püritenliğin
üçlü bir dayatmada bulunduğunu söylemektedir: Yasaklama, yok sayma ve
suskunluk (Foucault, 2003:13).
Bu kadar
kategorik ayırıma tabi tutmanın maziden kalma sebepleri ve dayandığı sorular
yumağı vardır: Bunların başında; “Neden cinsel davranış ile buna bağlı
etkinlik ve hazlar ahlaksal bir kaygı konusu olurlar? Cinsel etkinlik nasıl,
neden ve hangi biçimde ahlaksal bir alan olarak oluşturuldu? Bu denli
ısrarlı etik kaygı neden? Neden bu sorunsallaştırma?”(Foucault,
2003:126-127) gibi sorular gelmektedir. Bunlar, iradi pratikler
bütününe bağlı düşünülmüş ve varoluş sanatlarına bağlı olarak
sorunsallaşmaktadır. Diğer bir deyişle kendilik teknikleri, tutumun yönünü
belirlemektedir.
Biyo-iktidar kavramı bağlamında bakılacak olursa, cinsellikten yalnızca
mahkum edilecek ya da hoş görülecek değil, yönetilecek, yararlılık
sistemleri içine sokulacak, herkesin azami iyiliği için düzenlenecek, en
yüksek verim doğrultusunda işletilecek bir şey olarak söz etmek
gerekmektedir. XVIII. yüzyıla doğru, cinsellikten söz edilmesini amaçlayan
siyasal, ekonomik ve teknik oluşum gün ışığına çıkar. Bu cinselliğin
‘söyleme geçirilmesi’ tasarısı, uzun zaman önce, çileci ve manastırlara özgü
bir gelenek çerçevesinde oluşmuştur. Foucault, zenginlerin, bekarların ve
çapkınların meyve vermeyen sefahatleri karşısında duyulan geleneksel
üzüntüden, toplumun cinsel tutumunun aynı zamanda hem çözümleme konusu, hem
de müdahale hedefi olarak ele alındığı bir söyleme geçildiğini vurgulamıştır
(Foucault, 2003:23-27).
Yunanlıların Cinsellik Algılamaları; Foucault (2003), Yunan, Roma
ve Hıristiyanlık dönemlerini tarihi vesikalar, belgeler, kitaplar ve hatıra
kitaplarına dayanarak kışkırtıcı yorumlamalarda bulunmuştur. Bu yorumlardan
bazıları şunlardır: “Cinselliğe antikçağda olumlu anlamlar yüklenirken,
Hıristiyanlık onu kötülükle, günahla özdeşleştirmiştir. Bunu tekeşli evlilik
kurumu çerçevesinde kabul ederek ona üremeye yönelik bir amaç ilkesini
dayatmıştır. Aynı cinsten kişiler arasındaki ilişki Yunan ve Roma’da hoş
görülürken, Hıristiyanlık bunu yasaklamıştır. Ayrıca Hıristiyanlık cinsel
ilişkiden uzak durmayı ve bekarete önem vermeyi üst düzey bir ruhsal değer
olarak görmüştür.
Yunanlılar, cinsel davranış üzerinde kendilerini sorgulamışlar ve bu
hareketi kabul görebilecek ılımlılık (ideal veya makul yol manasında)
biçimlerini tanımlamışlardır. Bu bağlamda Yunanlılar cinsel hareketi,
kuşkusuz bunlarla sınırlı kalmamakla beraber; perhiz, hane yönetimi,
delikanlılara kur yapma gibi kabul gören pratikler olarak tanımlamaya
çalışmışlardır. 4.yüzyıldan itibaren cinsel etkinliğin yaşamsal maddenin
kaybına yol açmayacak şekilde tasarrufa tabi tutulması, her türlü evlilik
dışı ve erkeklerin oğlanlarla ilişkilerinden sakınılmasının amaçlandığı
görülür.
Cinsel
davranış, aphrodisianın kontrolü, dolayısıyla nefsin kontrolünü
gerektirmiştir.Cinsel davranışa değer katan şey, aphrodisianın hükmedilmesi
zor güçü karşısında, haz edimine bir ahlaksal pratik alan oluşturulmasıdır.
Bunun bazı özelliklerinin olması gerekmektedir: Bunlar, rasyonel ve ahlaksal
olarak kabul edilir bir tutum biçimini almak için, bir ölçü ve zaman,
nicelik ve uygunluk stratejisinin devreye girmesini sağlamak ve bir
mükemmeliyet ve doruk noktası olarak, öznenin diğerleri üzerinde uyguladığı
iktidara varıncaya kadar her alanda kendisinden daha güçlü olacağı, nefsine
yönelik kesin bir kontrole yönelmektir (Foucault, 2003:303-304)
Cinsel
alışkanlıkları 3 önemli kanun; kilise hukuku, Hıristiyan öğretisi ve medeni
kanun düzene sokmaktaydı. Viktoryen burjuvazinin tekdüze döneminde cinsellik
kapatılarak yeni bir alana taşımıştır. Bu dönemde cinsellik aile kurumu ve
üreme işlevi ile kuşatılır. XIX. yüzyılda cinsel suçlara ilişkin yasaların
sıklığının önemli ölçüde hafiflediği ve adaletin çoğu zaman yetkisini tıbba
terk ettiği düşünülürse, hoşgörüden söz edilebilir. Ama eğitbilim ya da
tedavinin kurduğu tüm gözetim mekanizmaları göz önünde bulundurulacak
olursa, katılığın bir başka kurnazca biçiminin söz konusu olduğu
söylenebilir(Foucault,2003:17-37). Cinselliği bastırdığı varsayılan
Viktoryen zihniyet
gerçekte onu söyleme dökmüş, sorunsallaştırmış ve Klasik dönemden sonra da
süreç tıbbileştirmeyle son bulmuştur.
XIX.
Yüzyıldan sonra, tıbbın, psikiyatrinin, fuhşun, pornografinin aracılığı
sayesinde bir yandan hazzın analitik olarak azalmasıyla öte yandan da hazzı
denetleyen iktidarın çoğalmasıyla bağıntılı olan sayısız iktisadı çıkar
sağlanmıştır. Ya da bu çıkarlar söz konusu olgular zincirinin yerini
almıştır.
3.
BİR İKTİDAR TÜREVİ OLARAK BİO-İKTİDAR
İktidar kavramını açıklarken öncelikle güç kavramı ile ilgili açıklamalar
yapmak gerekir. Çünkü iktidar ve güç kavramları arasında bir ayırım yapmak
biraz zordur.
Kaldı
ki Max Weber’e göre iktidar aslında meşrulaşmış asgari bir rıza çerçevesinde
uygulanan güçtür. Güç iktidarın ayrılmaz bir ögesidir (Çam, 2000: 319).
Literatüre bakıldığında yazarların, güç tanımı için genelde Max Weber’in
tanımına atıfta bulundukları görülmektedir. Weber gücü “bir toplumsal ilişki
içindeki bir aktörün, hangi temele dayandığına bakılmaksızın karşı koymaya
(karşı dirençlere) rağmen kendi iradesini gerçekleştirme konumunda olması”
(Lukes, 2002; Luthans, 1992:426; Wrong, 1980:21;
Bozkurt 2004:214; Weber: 1996) olarak tanımlar. Bu tanıma yakın olan
Giddens’ın (2000:361) tanımı da şu şekildedir: “güç, bireylerin ya da
grupların kendi çıkarlarının ya da düşüncelerinin dikkate alınmasını,
başkaları buna direnseler bile, sağlayabilme yeteneğidir”. Giddens’a göre
güç insanın kapasitesine işaret eder ve onun bir dizi olayın seyrine
müdahale edebilme yeteneğini gösterir. Güç başkaları üzerinde kullanılır ve
bir egemenlik durumudur (Yıldırım, 1997:233).
Bu
açıklamalardan sonra asıl konumuza dönmemiz uygun olacaktır. Foucault’un
anlaşılması zor kavramlarından birisi iktidar kavramıdır. Bunda onun
iktidarı salt olarak devlet ve devleti oluşturan mekanizmayla
bağlantılandırmamasının katkısı büyüktür. Ortada devlet ve bu mekanizmayı
oluşturan süreçleri düşünmediğinizde, iktidar gizlileşmekte ve hayatın seyri
içinde kaybolmuş izlenimi vermektedir. Kendi ifadelerine başvuracak olursak
kendisi önce iktidarın ne olmadığını anlatmakta, daha sonra ise ne
olduğundan bahsetmektedir:
“İktidar derken, belli bir devlet içinde vatandaşların
bağımlılığını garanti eden kurum ve aygıtlar bütünü olan –büyük “i” ile
yazılan- iktidar’dan söz etmek istemiyorum. İktidardan anladığım, şiddetin
tersine kural biçimini taşıyan bir uyruklaştırma kipi de değil. Bir öğe ya
da bir grup tarafından bir başka grup üzerinde kullanılan ve etkileri
birbirinin izleyen türemelerle toplumsal bünyenin bütününün içinden geçen
bir egemenlik sistemi de değil iktidardan anladığım. İktidar kavramından
yola çıkarak yapılan çözümleme, ilk veri olarak devletin egemenliğini,
yasanın biçimini ya da bir egemenliğinin bütünsel birliğini ele almamalıdır;
bunlar daha çok iktidarın nihai biçimleri olacaktır. bana göre iktidardan
ilk önce uygulandıkları alana içkin olan ve kendi örgütlenmelerini kuran güç
ilişkileri çokluğunu anlamak gerekir; yani, mücadeleler ve karşı karşıya
gelmeler yoluyla bu ilişkileri dönüştüren, güçlendiren, bir
süreçtir(Foucault, 2003:71.)
Foucault(1984) klasik iktidarla modern iktidarı, her iki iktidar biçiminin
hayat ve ölüm karşısında aldıkları tavırla birbirinden ayırır. Klasik
iktidar doğrudan güç uygulayan, gücünü hayatta bırakmak veya öldürmek
yetkisine sahip olmasından alan mutlak bir iktidardır. Oysa modern dönemde
iktidar hayat üzerinde dolaylı bir iktidara sahiptir, ölümle tanımlanmaktan
ziyade “hayatı yöneten bir iktidardır”(Yılmaz, 2002: 9)
Bu
iktidarın bazı özellikleri vardır: Her yerde hazır ve nazırdır. Her an, her
noktada, daha doğrusu bir noktayla bir başka nokta arasındaki her irtibatta
ürüyor olmasından kaynaklanır. İktidar her yerdedir. Her şeyi kapsadığından
değil, her yerden geldiğinden dolayı her yerdedir. Ve iktidar, sürekli,
tekrara dayalı, cansız, kendi kendini yeniden üreten her şeyiyle, tüm bu
hareketliliklerden yola çıkarak beliren, bunların her birini destek alan ve
geri dönerek onları sabitleştirmeye çalışan genel bir sonuçtur. Belli bir
toplumda karmaşık bir stratejik duruma verilen addır. İktidar sayısız
noktadan çıkarak, eşitsiz ve hareketli ilişkiler içinde işler. İktidar
ilişkileri, başka tür ilişkilere (ekonomik süreçler, bilgi ilişkileri,
cinsel ilişkiler)göre dışsallık konumunda değildir; onlara içkindir,
iktidar ilişkileri, var oldukları yerde doğrudan üretici bir rol
oynamaktadırlar.(Foucault, 2003:72)
İktidardan anlaşılması gereken, ilk önce uygulandıkları alana içkin olan ve
kendi örgütlenmelerini kuran güç ilişkileri çokluğudur. Yani mücadele ve
karşı karşıya gelmeler yoluyla bu ilişkileri dönüştüren güç ilişkileriyle
donatılmış iktidar mekanizmalarını oluşturan stratejiyi deşifre eden dört
kural vardır (Foucault;2003: 76-77):
v
İçkinlik kuralları,
v
Kesintisiz değişkenlik kuralları,
v
Çifte koşullanma kuralları
v
Söylemlerin taktik şok değişikliği kuralları
İçkinlik kuralında, ten”in yarattığı koşullarda, farklı söylem biçimleri
kendini sınama, sorgulama, itiraf, yorum, mülakat bir tür sürekli gelgitle
bağımlılık biçimleri ve bilgi şemaları aktarırlar. Aynı biçimde, beşiğinde,
yatağında ya da odasında, hepsi onun cinsel etkinliğinin en ufak
dışavurumuna dikkat kesilmiş bir ana baba, dadı, hizmetçi, eğitbilimci ve
doktor sürüsüyle çevrili çocuğun gözetim altındaki bedeni, XVIII. yüzyıldan
sonra bilgi-iktidarın bir başka “yerel odağını” oluşturmuştur.
Kesintisiz değişkenlik kuralları: cinsellik alanında kimin iktidar
sahibi, kimin iktidardan yoksun bilgi-iktidar bağıntıları verili bölüşüm
biçimleri değil “dönüşüm kalıpları “dır.
Çifte
koşullanma kuralı: Hiçbir “yerel odak”, hiçbir “değişim şeması”
sonuçta, birbirini izleyen bir bağlantılar dizisi yoluyla bir bütün
stratejisine dahil olmadıkça işlerlik kazanamaz. Cinselliğin
tıbbileştirilmesinde ve üretken olmayan cinsellik biçimlerinin
psikiyatrikleştirilmesinde bir kaide işlevi görebilmiştir.
Söylemlerin taktik olarak çok değerliliği kuralı: iktidar ve bilgi
birbirlerine tam da söylem içinde eklemlenirler. Ve bu nedenle söylemi,
kesintili bir parçalar dizisi olarak kavramak gerekir. Söylem iktidarı
harekete geçirir ve üretir, onu güçlendirir ama aynı zamanda da yıpratır,
zayıflatır ve onun silinmesini sağlar.
Foucault’un güç teknolojileri, mekanizmaları ve teknikleri düzeyi olarak
gördüğü bio-iktidara (Bio-power; Foucault,2003b:241) gelince, bu iktidar
çeşidi özellikle, savaşların başlarında veya sonlarında belirginleşmekte,
gözle görülür hale gelmektedir. Savaşlar, savunulması gereken hükümdar adına
yapılmaz artık; herkesin var olması adına yapılır; halklar birbirlerini
öldürmeye yaşamlarının gerekliliği adına hazır edilirler. Katliamlar
yaşamsal olmuşlardır. Denilebilir ki eski öldürtme ya da yaşamasına izin
verme hakkının yerini yaşatma ya da ölüme atma gücü almıştır. İktidar
etkisini yaşam üzerinde ve bu yaşam sürdükçe kurar; ölüm bunun sınırıdır,
böylece ölüm varoluşun en gizli, en “özel” noktası olur. Yaşam üzerindeki bu
iktidar, iki biçimde gelişti; bu bedenin terbiyesi, yeteneklerinin
artırılması, güçlerinin ortaya çıkarılması, yararlılığıyla itaatkarlığının
koşut gelişmesi, etkili ve ekonomik denetim sistemleriyle bütünleşmesi.
Bütün bunlar disiplinleri şekillendiren iktidar yöntemleriyle sağlanmıştır.
İnsan bedeninin anatomi-politikası (Foucault, 2003:101-2)
Bollaşma, doğum ve ölüm oranları, sağlık düzeyi, yaşam süresi ve bunları
etkileyebilecek tüm koşullar önem kazanmıştır; bunların sorumluluğunun
yüklenilmesi bir dizi müdahale ve düzenleyici denetim yoluyla gerçekleşir:
işte bu da nüfusun bio-politikasıdır. Beden disiplinleri ve nüfus
düzenlemeleri, yaşam üzerindeki iktidarın çevrelerinde örgütlendiği iki
kutbu oluşturur. Egemen iktidarın simgelediği eski öldürme gücü, yerini
artık titizlikte bedenlerin yönetimine ve yaşamın hesapçı bir biçimde
işletilmesine bırakır (Foucault,2004:52). Klasik çağ boyunca hızla farklı
disiplinler –dil, okullar, kolejler, kışlalar, atölyeler- gelişir ve aynı
zamanda siyasal pratikler ve iktisadi gözlemler alanında doğurganlık, uzun
yaşama, kamu sağlığı, konut, göç sorunları belirir; yani bedenlerin boyun
eğmesini ve nüfusların denetimini sağlamak üzere çeşitli ve çok sayıda
tekniğin pıtrak gibi bitmesine tanık olunur. Böylece bir “bio-iktidar” çağı
başlar (Foucault:102). Foucault; bio-iktidarın, kapitalizmin gelişmesinin
vazgeçilmez bir öğesi olduğunu iddia etmektedir; çünkü kapitalizm,
bedenlerin denetimli bir biçimde üretim aygıtına sokulması ve nüfus
olaylarının ekonomik süreçlere göre ayarlanmasıyla güvence altına alınmaya
çalışılmıştır.
Başka
bir yerde başka bir tanımla daha karşılaşmaktayız: Tarihte kuşkusuz ilk kez,
biyolojik olan, siyasal olanda yansıma bulur; belli ölçüde bilgi denetim ve
iktidarın müdahale alanına kayar. Yaşam hareketleriyle tarihin süreçlerinin
birbirleriyle bağdaşmak için başvurdukları baskıları “bio-tarih” diye
adlandırırsak, yaşam ve yaşam mekanizmalarını açık hesaplar alanına sokan ve
bilgi-iktidarını insan yaşamının dönüşümünün bir failine dönüştüren
olaylardan da bio-politika diye söz etmek gerekecektir (Foucault:103)
.
Bir
toplumun “biyolojik modernlik eşiği” adını vereceğimiz şey, insan türünün
bir bahis konusu olarak kendi siyasal stratejileri içinde yer almaya
başladığı anda oluşur. Modern insan, bir canlı varlık olarak yaşamını kendi
siyaseti dahilinde söz konusu eden bir hayvandır.Yaşam sorumluluğunu
yüklenme görevini üstlenmiş bir iktidar, sürekli olarak düzene sokucu ve
düzeltici mekanizmalara gereksinecektir. Bir iktidar, nitelemek, ölçmek,
değerlendirmek, hiyerarşiye sokmak durumundadır, öldürücü canlılığıyla
ortaya çıkmak değil, onun işi itaatkar uyruklarla hükümdarın düşmanlarını
birbirinden ayıran çizgiyi çizmek değil, normlar çerçevesinde dağıtımlar
yapmaktır (Foucault:104). Kısaca özetlemek gerekecekse, bio-iktidarın iki
özelliği vardır: Bunlar; nüfus politikaları ile üstün veya ari ırk
oluşturmak için yapılan faaliyetler.
İktidarın genel işleyiş mantığı ise söyle olmaktadır. İktidar, hangi
biçimlere girerek, hangi kanallardan geçerek, hangi söylemlerin yanından
sıyrılarak en ince ve en kişisel davranışlara ulaşmaktadır. Hazzın en ender
ya da belli belirsiz algılanan biçimlerine varmasını sağlayan, gündelik
hazzı, içine girerek nasıl denetlediğini bilen iktidardır. Tüm bunları şu
mekanizmalarla yerine getirmektedir: Ret, engelleme, saf dışı bırakmanın
yanı sıra kışkırtma, çoğaltma gibi yollarla(Foucault:2003:18). Kısacası
‘iktidarın çok biçimli yöntemleriyle gerçekleştirmektedir.
İktidar
mekaniği, peşini bırakmadığı bir uyumsuzluğu, ancak ona analitik, gözle
görülür ve sürekli bir gerçeklik verme yoluyla yok edeceği iddiasındadır:
böylece uyumsuzluğu bedenlerin içine tıkıştırır, tutumların altına kaydırır,
onu bir sınıflandırma ve anlaşılırlık ilkesine dönüştürür, bir varolma
nedeni ve doğal düzensizlik düzeni biçiminde oluşturur. Amaç nedir? Her
birinin özgülleşmesi, bölgesel olarak güçlenmesidir. Cinselliklerin bu
şekilde dağıtılmasıyla söz konusu olan, onları gerçeğin içine saçmak ve
bireylere katıştırmaktır. Cinsellik, seks tıbbı ya da tıbbileştirilebilir
bir şey olduğu andan itibaren, organizmanın kökünde, derinin yüzeyinde ya da
davranışın tüm belirtkelerinde aranması gereken bir yara, aksaklık ya da
belirti gibidir. Böylece cinselliğin yükümlülüğünü üstlenen iktidar,
bedenlere dokunmayı bir görev bilir. İktidar cinsel bedeni kucaklar.
Etkinliklerin artırılması ve denetlenen alanın genişletilmesidir. İktidarın
kösnülleştirilmesi ve hazdan belli bir çıkar sağlanması da gözden ırak
tutulmamalıdır.(Foucault,2003:40)
İktidar,
tuhaf cinselliklerin çoğaltılması yöntemine başvurur, cinselliğin
sınırlarını belirlemez; çeşitli cinsellik biçimlerini, belirsiz sokulma
çizgileri aracılığıyla izleyerek sürdürür. Cinselliği dışlamaz, onu kişileri
tikelleştirme kipi olarak bedenlere dahil eder. Savmaya çalışmaz, hazla
iktidarın birbirini güçlendirdiği sarmallarla cinsellik çeşitlerini kendine
çeker, baraj kurmaz: azami doygunluk uzamları oluşturur. (Foucault:42)
Sapkınlıkların artması, bir iktidar türünün bedenler ve bu nedenlerin
hazlarıyla iç içe geçmesinin gerçek ürünüdür. Sapkınlıkların yerleştirilmesi
bir araç sonuçtur: XIX. Yüzyıldan sonra, tıbbın, psikiyatrinin, fuhşun,
pornografinin aracılığı sayesinde bir yandan hazzın analitik olarak
azalmasıyla öte yandan da hazzı denetleyen iktidarın çoğalmasıyla bağıntılı
olan sayısız iktisadı çıkar sağlanmıştır. Ya da bu çıkarlar söz konusu
olgular zincirinin yerini almıştır. (Foucault:43)
Foucault, Batının haz sanatını oluşturamadığını, doğunun ise bu konuda ciddi
tecrübelere ve bilgeliğe sahip olduğunu iddia etmektedir. Ars erotica,
scientia sexualis bilim-iktidar biçimine göre düzenlenen yöntemler
geliştirmiştir. Söz konusu edilen itiraftır. Hakikatin itirafı, iktidar
tarafından bireyleştirme yöntemlerinin merkezine yerleştirilmiştir. İtiraf
azat eder, iktidar suskunluğa iter. Uyruklaştırma derken, anlatmak istediğim
kişilerin hem birer uyruk hem de birer özne olarak oluşturulmasıdır. İtiraf,
konuşan öznenin anlatılanın öznesiyle çakıştığı bir söylem geleneğidir. Bu
aynı zamanda da bir iktidar ilişkisi çerçevesinde gerçekleşen bir
gelenektir. Çünkü insan yalnızca hitap edilen değil, aynı zamanda itirafı
gerekli kılan, dayatan, değerlendirendir. Yargılamak, cezalandırmak, avutmak
ya da uzlaştırmak için müdahale eden bir muhatabın en azından sanal varlığı
olmaksızın itiraf etmez (Foucault,2003:40-52).
İktidar
ilişkisi zaten arzunun bulunduğu yerde olacaktır, dolayısıyla bu ilişkiyi
sonradan devreye girecek bir baskı çerçevesinde suçlamak yanılsamadır, aynı
şekilde iktidar dışında yer alacak bir arzuyu aramaya kalkışmak da boş bir
çabadır(Foucault:64)
4.
BİYO-İKTİDARIN veya İKTİDARIN CİNSELLİĞİ KUŞATMASI
Bu
iktidarı temsil eden ana çizgilerinden bazıları şunlardır: olumsuz bir bağ,
kural düzlemi, yasak döngüsü, sansürü mantığa bürüme ve tertibat birliği
(Foucault,2003:65-67).
olumsuz bir bağ: itme, dışlama, ret, engelleme, gizleme, maskeleme.
İktidarın cinsellik ve hazları üzerinde onlara hayır demekten başka hiçbir
kudreti yoktur, yol açtığı bir şey varsa, bu da yokluklar ya da
boşluklardır, öğeleri yok sayar, kopukluklar yaratır: bitişik olanı ayırır;
sınırlar koyar. Etkileri genel bir sınırlanma ve eksiklik biçimini alır.
kural
düzlemi: iktidar temel olarak cinselliğe yasasını dikte ettiren şeydir.
Kurala uygun ve kuraldışı, verilen ve yasaklanan biçimde. İktidar
cinselliğin aynı zamanda bir anlaşılırlık biçimi olarak işleyecek bir
“düzen”e dahil olmasını yasaklar; cinsellik, yasayla olan ilişkisinden yola
çıkarak deşifre edilir. İktidarın cinselliği ele geçirmesi bir dil, ya da
daha doğrusu eklemlenmesiyle bir hukuki durum yaratan bir söylem edimiyle
olur. İktidar konuşur ve bu kuraldır. İktidarın katıksız biçimine yasa
koyucunun işlevinde rastlanmaktadır.
yasak
döngüsü: cinselliğin üzerinde iktidar salt bir yasaklama yasası uygular.
Amacı cinselliğin kendi kendinden vazgeçmesidir. Aracı bir cezayla tehdit
etmektir; Ceza ise kendisinin ortadan kaldırılmasıdır. Varlığının ancak
iptal edilmesi pahasına ayakta duracaktır. İktidar cinselliği yalnızca iki
var olmama seçeneği arasında gidip gelen bir yasak yoluyla zorlar.
sansürü mantığa bürüme: ona izin olmadığını olumlamak, onun söylenmesini
engellemek, onun varolduğunu reddetmek. Cinsellik üzerindeki iktidarın
mantığı, bir varolmama, dışa vurulmama ve suskunluk buyruğu biçiminde
dillendirilebilecek yasanın paradoksal mantığıdır.
tertibat birliği: iktidarın, cinsellik üzerinde her düzlemde aynı
biçimde etkinlik gösterdiği söylenir. İktidar tek biçimli ve kütlesel bir
biçimde işler; yasanın, ve sansürün basit ve sonsuza değin yeniden üretilen
çarklarına göre çalışır.
İktidarın kullandığı diğer tekniklerden birisi de itirafı
kurumsallaştırmaktır. Hakikatin itirafı, iktidar tarafından bireyleştirme
yöntemlerinin merkezine yerleştirilmiştir. Batı’ da hakiki olanı üretmek
için, itiraf, en üst düzeyde değer taşıyan tekniklerden biri durumuna geldi.
İtiraf, etkilerini en uzak alanlara kadar yaydı: adalete, tıbba, eğitbilime,
aile ilişkilerine, en gündelik düzene ve en şatafatlı törenlere değin
uzandı: suçlar itiraf edildi, günahlar, düşünceler , arzular söyleme yolunda
çaba gösterildi. Kamu önünde ya da özel alanda itiraf edildi: ana babaya,
eğitmenlere, doktorlara, sevgililere itiraf edildi: başkalarına söylenmesi
olanaksız şeyleri kişi, zevk ve acı içinde kendi kendine itiraf etti ve
kitaplara dönüştürdü. Batı’ da insan bir itiraf hayvanına dönüşmüştür.
(Foucault:2003:50) Dini yaklaşımların ağır tahakkümü sonucu Batıda insan bir
itiraf hayvanına dönüşmüştür. Uygunluk kurallarının sıkılaştırılması
sonucunda, karşı etki olarak uygunsuz söz ve görüşlerin değer kazanmasına
sebep oldu. Cinselliğin söyleme geçirilmesi, bizatihi iktidarın kullandığı
yasaklama, yok sayma, suskun kalma, karşı çıkma ve tasvir etme gibi
tekniklerle kuşatılmıştır.
Tövbe
geleneğinin 1215’te Latran Konsili tarafından düzenlenmesi, bunu bir statü,
kimlik ve birisine diğerlerinin verdiği değerin güvencesi olan itiraf’tan
birisinin kendi eylem ve düşüncelerini resmen kabul etmesi olan itiraf’a
geçilmiştir. İtiraf, konuşan öznenin anlatılanın öznesiyle çakıştığı bir
söylem geleneğidir. Bu aynı zamanda da bir iktidar ilişkisi çerçevesinde
gerçekleşen bir gelenektir. Çünkü insan yalnızca hitap edilen değil, aynı
zamanda itirafı gerekli kılan, dayatan, değerlendiren ve yargılamak,
cezalandırmak, avutmak ya da uzlaştırmak için müdahale eden bir muhatabın
en azından sanal varlığı olmaksızın itiraf etmez; bu öyle bir gelenektir ki
hakikat kendini göğüslemek zorunda kaldığı engel ve direnmelerle tanımlar.
İtiraf, cinsellik üzerine doğru söylem üretiminin genel kalıbını
oluşturmuştur ve halen de bu niteliğin sürdürmektedir. Uzun zaman, günah
çıkarma geleneğinin dahilinde yer alan itiraf yavaş yavaş Protestanlıktan,
karşı reformdan XVIII. yüzyıl eğitbilim ve XIX. Yüzyıl tıbbından geçerek
ritüele yönelik ve ayrıksı konumundan sıyrıldı ve yayıldı. Sorgulama,
muayene, otobiyografik anlatılar, mektuplar gibi farklı biçimler ortaya
çıktı kaydedildi , yazıldı, dosyalarda toplandı, yayımlandı ve yorumlandı.
Yalnızca yapılmış olanın cinsel edim ve nasıl yapıldığının söylenmesi değil,
edime eşlik eden düşüncelerin, saplantıların ve edimin içinde yer alan
imgelerin, arzuların, dalgalanmaların ve hazzın niteliğinin yapılanı içinde
ve çevresinde yeniden konumlandırılmasıdır. Herhalde ilk kez bir toplum
bireysel hazların açımlanmasını istemeye ve dinlemeye eğilim göstermiştir
(Foucault,2003:50-52)
Cinsel
itirafın zorla elde edilmesin sağlayan bu dev ve geleneksel mekanizma nasıl
olmuş da bilimsel biçimlere oturtulmuştur (Foucault, 54-56):
v
Konuşturmanın klinik bir biçimde kodlanması
yoluyla: sorgulama, katı soru formu, anıların hatırlanmasıyla hipnoz,
serbest çağrışımlar.
v
Genel ve yaygın bir nedensellik ön kabulü
yoluyla (postulat): XIX. Yüzyılda cinsel nedenbilimle (etiologie) en
azından bir ölçüde ilişkilendirilmeyen hiçbir hastalık ya da fiziksel
rahatsızlık yoktur. Dönemin tıbbı, çocukların kötü alışkanlıklarından
büyüklerin veremine, yaşlıların felcinden sinir hastalıklarına ve ırkın
bozulmalarına kadar her şeyin çevresinde bir cinsel nedensellik ağı
örmüştür.
v
Cinselliğe içkin bir örtüklük ilkesi yoluyla:
Cinselliğe ilişkin hakikatın itiraf yöntemiyle çekip çıkarılması
gerekiyorsa, bu yalnızca söz konusu hakikatin söylenmesinin zor olmasından
ya da edebe uygunluğa ilişkin yasaklara tabı olmasından değil, cinselliğin
işleyişinin karanlık olmasından: kaçamaklığın, cinselliğin doğasında yer
almasından ve hem enerjisi hem de mekanizmaların elden kaçmasından
nedensellik gücünün bir bölümüyle gizli olmasındandır. Onu çekip çıkarmak,
hem de zorla çekip çıkarmak gerekiyordu, çünkü saklanmaktaydı.
v
Yorumlama yöntemiyle: Hakikat yalnızca
itiraf yoluyla kendisini olduğu gibi gün ışığına çıkaracağı düşünülen öznede
değildir, ikili oynar o konuşanda mevcuttur ama tamamlanmamış bir
biçimdedir, kendini görmez, ancak onu dinleyende tamamlanır. İtirafın
açımlanmasına, söylediğinin deşifre edilmesi eklenmelidir. Dinleyen,
yalnızca affeden bir merci, suçlayan ya da muaf tutan yargıç değil,
hakikatin efendisi olacaktır. İşlevi yorumlamaya yöneliktir. İtiraf
konusundaki gücü, itirafı talep etmek ya da onunla ilgili karar vermekle
sınırlı değildir, itiraftan geçerek ve onu deşifre ederek bir hakikat
söylemi oluşturma gücüne sahiptir.
v
İtirafın sonuçlarını tıbbileştirme yoluyla:
cinsellik alanının günah, aşırılık ve kuralları çiğneme çerçevesinde değil,
gerçekte bunun salt bir yer değiştirmesi olan normal ve patolojik olan
düzeninde yer alması anlamını taşır, ilk kez cinsel olana özgü bir
maraziliğinin tanımı yapılır, cinsellik yüksek derecede patolojik
hassasiyete sahip bir alan olarak ortaya çıkar.
XIX.
yüzyıl boyunca cinselliğin kaydı, birbirinden ayrılmış iki bilim siciline
geçirilir. Bunlar; genel bir bilimsel normatifliğe göre kesintisiz gelişmiş
olan bir üreme biyolojisi ve cinsellik tıbbı. Cinsellik
tertibatında iktidarı temsil eden ana çizgiler şunlardır (Foucault,2003:64):
v
Olumsuz ilişki,
v
Kural düzlemi,
v
Yasak döngüsü,
v
Sansürün mantığı
v
Tertibat birliği
Cinselliğin hakikatini üretmek için iki büyük yöntem vardır
(Foucault,2003:48).
v
Ars erotica yaratmış toplumlar; Çin, Japonya,
Hindistan, Roma; Arap-Müslüman toplumları. Cinsellik her şeyden önce kendine
göre ele alınır; onu bir haz olarak ,
v
Scientia Sexualist yaratmış toplumlar; Batı
toplumları
XVIII.
yüzyıldan itibaren cinselliğe ilişkin özel bilgi ve iktidar tertibatları
geliştiren dört büyük bütün ayırt edilebilir. İktidar alanında bir
etkililiğe, bilgi alanında da bir üretkenliğe eriştiler. 18 yy.dan itibaren
ortaya çıkan ve 19. yy. da gelişimini tamamlayan cinselliğe ilişkin özel
bilgi ve iktidar tertibatları geliştiren dört ayrı kavram oluşmuştur
(Foucault,2003:79-80):
v
Kadın bedeninin histerikleştirilmesi (histerik
kadın)
v
Üreme davranışlarını toplumsallaştırılması
(Malthusçu çift)
v
Çocuk cinselliği eğitiminin bilimselleştirilmesi
v
Sapkın hazzın psikiyatrikleştirilmesi. (sapkın
yetişkin)
Çocuk
cinselliğinin eğitbilimselleştirilmesi: Hem tüm çocukların cinsel bir
etkinliği olduğunun ya da olabileceğinin; hem de bir yandan “doğal”, bir
yandan da “doğaya karşı” etkinliğin, uygunsuz olması nedeniyle fiziksel ve
ahlaksal, kolektif ve kişisel tehlikeler taşıdığının
kabullenilmesidir.
Üreme davranışların toplumsallaştırılması: çiftin
doğurganlığının “toplumsal” ya da mali önlemlerle özendirilmesi ya da
frenlenmesi yoluyla ekonomik toplumsallaştırma; çiftlerin tüm toplum
bünyesine (sınırlamak ya da tersine güçlendirmek gereken toplum bünyesi)
karşı sorumlu kılınmasıyla siyasal toplumsallaştırma ve doğum kontrolü
yöntemlerine, hem kişisel hem de insan türü açısından, yakıştırılan patojen
değer yoluyla tıbbi toplumsallaştırmadır.
Sapkın
hazzın psikiyatrikleştirilmesi: Cinsel içgüdü, özerk bir biyolojik ve psişik
içgüdü olarak tecrit edildi; bu içgüdüyü etkileyebilecek tüm tuhaflık
biçimlerinin kimlik analizi yapıldı.
5.CİNSELLİK TERTİBATI
Evlilik
bağı tertibatının dışında gelişen cinsellik tertibatı şöyle tanımlanabilir;
Hareketli, çok biçimli ve konjonktürel iktidar tekniklerine göre işleyen
tertibattır. Cinsellik tertibatı dört büyük biçimde gelişmiştir: Histeri,
mastürbasyon, sapkınlık ve Malthusçu çift.. Cinsellik tarihi bastırma
mekanizmalarına göre izlenecek olursa iki kopmaya göre düzenlenebilir. Bu
iki kopma 17. yy. bastırma mekanizmaları ve 18. ve 19 yy. gevşetme
mekanizmalarıdır. Cinsellik daha çok erkeklerle kadınlar, gençlerle
yaşlılar, ana babalarla çocuklar, eğitmenlerle öğrenciler, papazlarla
laikler, bir merkezi yönetimle halk arasındaki iktidar bağıntılıları için
son derece yoğun bir geçiş noktasıdır. İktidar bağıntılarında en büyük
araçsallığa sahip olan öğelerden biridir. Çeşitli stratejiler için dayanak
noktası ve menteşe görevi üstlenebilir bir nitelik taşır.
XIX.
yüzyıl boyunca yükselen cinsellik kaygısına ilişkin olarak, ayrıcalıklı
bilim konuları ve bilimsel girişimler için hedef ve dayanak noktaları
oluşturan dört tip ortaya çıkar: Histerik kadın, mastürbasyon yapan çocuk,
Malthusçü çift ve sapkın yetişkin.
Cinsellik, tarihsel bir tertibata verilebilecek bir addır: üzerinde güç
işlere girişilecek hasır altındaki bir gerçeklik değil, bedenlerin
uyarılmasının, hazların yoğunlaştırılmasının, söyleme kışkırtmanın,
bilgilerin oluşumunun, denetim ve direnmelerin güçlenmesinin bazı önemli
bilgi ve iktidar stratejilerine göre birbirlerine eklendiği büyük ve görünür
bir şebekedir.
Cinsel
ilişkilerin her toplumda bir evlilik bağı tertibatına yol açtığı kabul
edilebilir. Batılı modern toplumlar, XVIII. yüzyıldan itibaren, bu
tertibatla çakışan ve onun işine son vermeksizin önemini azaltan bir başka
tertibat oluşturdu. Cinsellik tertibatı: evlilik bağı tertibatı izin
verilenle yasaklananı, öğütlenenle kuraldışı olanı tanımlayan bir kurallar
sistemi çevresinde yapılanır, cinsellik tertibatı ise hareketli, çok biçimli
ve konjonktürel iktidar tekniklerine göre işler. Cinsellik tertibatı denetim
alanlarının ve biçimlerinin sürekli yayılımına yol açar. Cinsellik tertibatı
bedenin duyumları, hazların niteliği ve ne denli zayıf ve belli belirsiz
olurlarsa olsunlar, izlenimlerin doğasıdır. Cinsellik tertibatı ekonomiye
çok sayıda incelikli yoldan bağlıdır ki bunların temel olanı bedendir;
üreten ve tüketen beden(Foucault,2003:80-81).
Cinsellik tertibatın varoluş nedeni kendini yeniden üretmek değil,
bollaştırmak, yenilemek, eklemek, icat etmek, bedenlere giderek daha ince
ayrıntıları kuşatacak biçimde sokulmak ve nüfusları gitgide daha bütünsel
biçimde denetlemektir. Cinsellik tertibatı evlilik bağı tertibatından yola
çıkarak ve onun çevresinde kurulmuştur.
Ailenin
rolü cinselliği yerleştirmek ve onun sürekli dayanağını oluşturmaktır. Aile
cinsellikle evlilik bağını değiş tokuş eden şeydir. Yasa ve hukuksallığın
boyutunu cinsellik tertibatına ulaştırır. Haz düzeniyle duyumların
yoğunluğunu evlilik bağı düzenine taşır. Evlilik tertibatının egemen olduğu
toplumlarda, ensest yasağının işlevsel olarak kaçınılmaz bir kural olması
mümkündür.
6.BİO-İKTİDARI KOLAYLAŞTIRAN CİNSELLİK TEKNOLOJİLERİ
Üç eksen
çevresinde cinsellik teknolojisi gelişmiştir: çocuğa özgü cinsellik, kadına
özgü fizyolojiyi inceleyen tıp ve planlanmış doğum kontrolünü hedefleyen
demografi ekseni(Foucault,2003:84). Demografı ekseni, gençlik günahı, sinir
hastalıkları ve üremeye ilişkin hileler bio-iktidarın araçlarını oluşturur.
Bio-iktidar kapitalizmin gelişmesinin itici gücüdür. Cinsellik siyasal
işlemlerin, iktisadi müdahalelerin, ahlaki ya da sorumlu kılma amacıyla
girişilen ideolojik kampanyaların temasına dönüşmüştür.
XIX.
yüzyılda ortaya serilen dört büyük strateji bio- iktidarı gelişmesini
kolaylaştırmıştır: Çocuğun cinselleştirilmesi, kadının histerikleştirilmesi,
sapkınların sınıflandırılması, nüfusların düzenlenmesidir.
Cinsellik tarihi bastırma mekanizmalarını merkez alarak inceleyecek olursak
iki kopmanın yaşandığını varsaymamız gerekecektir. Bunların birincisi XVII.
Yüzyılda olmuştur. Bu dönem, büyük yasaklamaların ortaya çıkması, yalnızca
yetişkin ve karakocaların cinselliğine değer verilmesi, edepliliğe yönelik
zorlamalar, bedenin mutlak olarak unutturulması, susturulmalar ve dile
ilişkin zorunlu utangaçlıkların doğusudur. İkinci dönem ise, bastırma
mekanizmalarının gevşemeye başladığı zamandır: evlilik öncesi ve evlilik
dışı ilişkiler konusunda sıkı cinsel yasaklardan göreli bir hoşgörüye
geçilmiş “sapkın”ların saf dışı bırakılması ilkesi yumuşatılmış, bu tür
kimselerin yasa tarafından mahkum edilmeleri kısmen sona ermiş, çocukların
cinselliğine ağırlığını koyan tabular büyük ölçüde kaldırılmıştır
(Foucault:2003:87)
Teknolojinin yepyeni olmasının bir diğer nedeni de üç eksen çevresinde
gelişmesiydi: çocuğun özgül cinsel etkinliğini hedefleyen eğitbilim,
kadınlara özgü cinsel fizyolojiyi hedefleyen tıp ve kendiliğinden ya da
planlanmış doğum kontrolünü hedefleyen demografi eksenleri “gençlik günahı”,
“sinir hastalıkları” ve “üremeye ilişkin hileler” bu yeni teknolojinin üç
ayrıcalıklı alanının oluştururlar. Cinsellik teknolojisi, özünde tıp
kurumuna, normallik talebine ve ölüm ile sonsuz ceza (cehenneme gitme)
yerine yaşam ve hastalık sorununa bağlı olarak düzenlenecektir.Cinsellik
teknolojisinde, sapkınlıklar tıbbı ve öjenizm (soy ıslahı) programları XIX.
Yüzyılın ikinci yarısının en büyük iki yeniliğini oluşturur
(Foucault,2003:87-89).
Yalnız
psikiyatri değil, aynı zamanda içtihat, adli tıp, tehlikeli ya da tehlikeye
maruz çocukların gözetimi de uzun zaman “bozulma” ve kalıtım –sapkınlık
sistemi doğrultusunda çalıştı. Bu çoğaltıcı tarihte özel olarak verimli iki
an vardır: XIX. Yüzyılın ortalarına doğru günah çıkarma ve yoklama
yöntemlerinin gelişmesi ve XIX. Yüzyıl başında cinselliğe özgü tıbbı
teknolojilerin belirmesi. Çocukların ya da yeniyetmelerin cinsel
etkinlikleri, ilk önce “burjuva” ya da “aristokrat” ailede
sorunsallaştırılmıştır (Foucault;2003:90-92): Cinsellik tertibatının el
attığı ilk kişilik, “cinselleştirilenlerin” birincileri arasında yer alan
ilk insan, bir “değer” olarak yerini almak zorunda olduğu sosyeteyle
kendisine yeni karılık ve analık zorunlulukları yükleyen ailenin sınırında
yer alan “boşta gezen “ kadındır: böylece sinirli kadın, “sıcak basan” kadın
ortaya çıkmış, kadının histerikleştirilmesi, yerleşme noktasının bu bağlamda
bulmuştur. Halk katmanları uzun süre “cinsellik” tertibatının dışında
kaldılar, kuşkusuz bu kesimler özel usullere “evlilik bağları”nın
tertibatına boyun eğiyorlardı:
Cinselleştirme mekanizmalarına gelince, bunlar yoksul sınıflara yavaş yavaş
ve kuşkusuz birbirlerini izleyen üç evrede sokuldu. Birincisi doğum kontrol
meselelerini kapsıyordu. 1830 yıllarında “kilise yasasına uygun” ailenin
düzenlenmesi söz konusu olduğunda, “yoksul sınıfların ahlaklılaştırılması”
için girişilen büyük kampanyaydı. Toplum ve ırk koruması adına
sapkınlıkların hukuksal ve tıbbı denetimi belirdiğinde, üçünce evre de
aşılmış oldu. (Foucault:92)
SONUÇ
Magazinsel boyutta tartışılan cinsellik konusuna Foucault’un yaptığı
katkılar ve geliştirdiği teoremler başlı başına bir inceleme konusunu
oluşturacak kadar çoktur. Zaten ölmeden önce giriştiği ve 6 cilt olarak
planladığı “Cinselliğin Tarihi” adlı çalışmada bunun kanıtıdır. Serinini ilk
üç cildini inceleyenler, konunun ne kadar girift olduğunu hemen fark
edeceklerdir. Bu bağlamda kavramlaştırması kendine ait olan “bio-iktidar”
tabirinin cinselliğin ve iktidar kavramlarına bir başka açıdan bakmak
isteyenlere ışık tutacak zenginliktedir. Biz bu çalışmamızda iktidar
kavramının Foucaltçasını ve alt türevi olan bio-iktidar kavramının
cinsellik, günlük yaşam, tercihler, siyaset ve bilgiyle olan ilişkisi
üzerinde durduk.
Sapkınlıkların yerleştirilmesi, ari ırka ulaşmak için izlenmesi gereken
cinsel yönelimler ve demografik göstergelerin cinsellikle olan bağlantıları
bio-iktidarın en önemli özelliklerini oluşturmaktadır.
Cinsellik tertibatının özellikle son yüzyılda belirginleşmeye başladığı bir
çağda evlilik tertibatına bir alternatif olamayacağını belirtmek makul bir
ifade tarzı olacaktır. Çünkü, insanlar sadece üreme amaçlı
evlenmemektedirler. Gene de cinsellik tertibatı kavramının cinsel özgürlük
hareketine, LGBT akımına ve Queer Teorisine (Kaçıklık Kuramı) katkıda
bulunacak bir kavram olduğunu belirtmekte fayda vardır.
KAYNAKÇA
BOZKURT, Veysel (2004). “Değişen Dünyada Sosyoloji” Alfa
Yayınları, İstanbul
ÇAM,
Esat (2000). “Siyaset Bilimine Giriş” Der Yayınları, İstanbul
FOUCAULT, Michel(1984), “Right of Death and Power over Life” The
Foucault Reader, Ed: Paul Rabinow, Pantheon Books, New York.
FOUCAULT, Michel (2003),
“Cinselliğin Tarihi 1,2,3” Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
FOUCAULT, Michel(2003b),
“Society Must Be Defended”, Lectures at the Collège de France, 1975-1976
(New York: Picador, 2003)
FOUCAULT, Michel(2004), “Toplumu Savunmak Gerekir”, Çvr: Şehsuvar Aktaş,
YKY Yayınları, İstanbul.
LUKES,
Steven (2002). “İktidar ve Otorite” Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi,
Tom Bottomore, Robert Nisbet, Haz. Mete Tunçay, Aydın Uğur içinde s.
627-670, Ayraç Yayınları, Ankara
LUTHANS, Fred (1992). “Organizational Behavior” 6 th Edition, Mc
Graw-Hill, New York
WEBER, Max
(1996). “Sosyoloji Yazıları” Çev. Taha Parla, İletişim Yayınları,
İstanbul
WRONG,
Dennis Hume (1980). “Power, Its Forms, Bases, and Uses” Harper and
Row, New York
YILDIRIM, Engin (1997), “Endüstri İlişkileri Teorileri – Sosyolojik
Bir Değerlendirme” Değişim Yayınları, Sakarya 1997.
YILMAZ, Nuh (2002),
“Biyoiktidar Ve Liberalizm:Şiddetin
Eleştirisi Ve Siyasetin İmkânı”, Tezkire, Yıl 11, Sayı 24, Ocak/ Şubat 2002.
|