Bakıma Muhtaçlığa
Yol Açan Faktörler ve Hastalıklar
Bakıma muhtaçlığa yol
açan birçok sosyal risk mevcuttur. Bakıma muhtaçlık riski kapsamında
malullüye yol açan iş kazaları, sakatlığa sebebiyet veren ev, trafik ve spor
kazaları, doğuştan gelen veya daha sonraki yıllarda meydana gelen özürlülük
türleri, akıl ve ruh sağlığının değişik sebeplerden dolayı kaybedilmesi,
ileri yaşlılık ve bazı ciddî-kalıcı hastalıklar yer almaktadır. Özellikle
yaşlılığa bağlı hastalıklar, birçok kişiyi, bakıma muhtaç hâle
getirebilmektedir. Bunlardan en önemlilerinden bazılarını, muhtemel
yansımalarını ve bakıcılara düşen görevleri de dikkate alarak, daha yakından
tanıyalım.
Lokal veya yayılma
eğilimi göstermek suretiyle ortaya çıkan ve kemik erimesi diye tanımlanan
osteoporos, genellikle yaşlılığa bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Kadınlarda
bilhassa menopoz sürecinden sonra görülen östrojen seviyesindeki düşmeden
dolayı da kemiğin yapısındaki bir maddede bir azalma meydana gelmektedir.
Kemik erimesi, kemik
iskeletinin fonksiyonel yapısını menfi yönden etkileyerek ani kemik
kırılmalarına da sebebiyet verebilmektedir. Osteoporos bazen insanın boyunu
kısaltabilmekte, sırtını kamburlaştırabilmekte, bel-sırt ağrılarına ve
felçlere sebep olabilmektedir. Mineral ihtiva eden vitaminler (Natriumfluridli
maddeler ) kemik erimesinin hızını azaltabilmektedir. Menopoz sonrası derhal
östrojen replasmanına başlanmalıdır.
Kanser
Almanya’da ölüme neden
olan hastalıkların % 25’ini kanser teşkil etmektedir. Nüfusun ortalama ömrü
uzadıkça kanserden muzdarip insanların sayısında da belirgin bir artış
izlenmektedir. Halen kanserin çıkış sebebi ile başarılı tedavi yöntemleri
hususundaki sorulara tatmin edici bir cevap bulunamamıştır.
Tıp biliminin kanser
hastalıklarına yönelik cerrahî yöntemlerin yanında hemoterapi ve ışın
tedavisi uygulamaktadır. Öbür taraftan kanserin erken teşhisinde önemli
ilerlemeler kaydedilmiştir. Böylece erken tedavi imkânlarına başlamak
sûretiyle daha başarılı tedaviler gerçekleşebilmektedir.
Kanser hastaları kilo
kaybına uğradıkları için, gittikçe kuvvetten düşmekte ve bakıma muhtaç hâle
gelmektedir. Hasta, tıbbî ve terapoytik yöntemlerin etkisiz olması durumunda
genelde ölümüne kadar acı ve ıstıraplı günler geçirmektedir. Kanserli hasta
bakımında kanamalar, enfeksiyonlar ve beslenme bozukluğuna bağlı
komplikasyonlarla mücadele kadar hastanın geriye kalan ömrünün “kaliteli”bir
şekilde geçirmesini sağlamak da o kadar önemlidir. İlgi ve sevgi, hastanın
son hakkıdır ve esirgenmemelidir.
MS, beyine, omuriliğe ve
onlardan çıkan sinirlere etki eden bir sinir hastalığıdır. Belirtileri o
denli değişiktir ki; hakkında bir şeyler okuyup da ilgilenmedikçe zor
anlaşılmaktadır.
MS merkezi sinir
sistemindeki sinir liflerini örten ve böylece izolasyon görevini üstlenen
zarın iltihaplanması yoluyla ortaya çıkan garip bir hastalıktır. Merkezî
sinir sisteminin farklı bölgelerinde henüz bilinmeyen sebeplerden dolayı
ortaya çıkan tahripler birçok (multiple) yara izleri (skleroz)
bırakmaktadır. Buna binaen adale koordinasyonu, hareket kabiliyeti ile
konuşma ve görme becerisi bozulmakta, kol ve bacakta uyuşukluk, zayıflık ve
felç meydana gelebilmektedir.
İlk belirtiler,
çoğunlukla 20 ile 40 yaşları arasında değişik boyut ve kombinezonlarla
kendini göstermektedir. MS’yi ilk günlerde teşhis edebilmekle tedavide büyük
başarı elde edilebilmektedir. Çoğunlukla başlangıcı yavaş yavaş olmakta,
sinirsel belirtiler göstererek ilerlemekte, bazen de birdenbire ortaya
çıkmaktadır.
Doktorları hâlâ şaşkına
çeviren bu karmaşık hastalığın en beklenmedik yönlerinden biri de, hastanın
sebepsiz olarak ve birdenbire iyi görünmesi durumudur. Zaman zaman böyle
iyileşme dönemlerinin ardından yine hastalık belirtileri ortaya çıkmaktadır.
Günümüzde, tıbbî müdahaleler henüz uygulanamamakla beraber, hastalığın
gösterdiği belirtiler, bedensel ve psikolojik destek tedavileri ile kısmen
ortadan kaybolmaktadır. Koruyucu tıbbî bakım hizmetleri kapsamında aktif ve
pasif masajlar, yoğun jimnastik ve fizik tedavisi yanında hidroterapi (sıcak
su tedavisi ) sonucunda hastalığın ilerlemesi önlenebilmektedir.
Adalelerin büzüşmesi
şeklinde ortaya çıkan kasılma hastalığı, insanı hareketsiz hâle
getirebilmektedir. Bu durumda eklemler, genellikle aslî fonksiyonlarını
yerine getirememektedir. Hareket kabiliyetinin sınırlanmasıyla bakıma
muhtaçların birçoğu yatağa bağımlı duruma düşmektedirler.
Bu durumda olanlara,
sınırlı imkânlar içinde dahî olsa, belirli jimnastik hareketleri sağlanmalı
ve hasta, yatağa iyi bir şekilde yerleştirilmeli ve sık sık pozisyonu
değiştirilmelidir ki, fizikî hareketsizlikten dolayı cildine yaralanmalar
ortaya çıkmasın.
İlk zamanlarda baston
yardımına ihtiyaç duyacak kadar yürümeyi zorlaştıran, daha sonraki
safhalarda ise sakatlığa kadar götürebilecek ve benzer belirtilere sahip
olan diğer bir hastalık ise kas erimesidir. Domuzda bulunan trişin denilen
parazitin, insanların adalesine yerleşmesi hâlinde, ortaya çıkan bu
hastalık, kişiyi, tedavisi mümkün olmayan ebedî bir felçliliğe mahkum
etmektedir.
Mesanedeki sinir
yapısındaki bozulma, felç, multiple skleroz, mesanenin iltihaplanması veya
yara alması, yaşlanma gibi sebeplerden dolayı gayri-ihtiyari olarak hem
küçük, hem de büyük tuvaleti tutamama durumu ortaya çıkabilmektedir.
Büyük tuvaleti tutamama,
anüs büzücü kasının nörolojik bozulması sonucunda meydana gelebilmektedir.
Bu gibi durumlarda hastanın düzenli temizlenmesi önem kazanmaktadır. Amatör
ev bakıcıları, uğraş gerektiren bu zor işin tekniklerini, bkım kurslarından
öğrenmelidirler. Hastanın, tuvalet ihtiyacını giderebilmesi için, belirli
aralıklarla tuvalete veya tuvaletliğine götürülmesiyle başarı elde etme
ihtimali bulunduğundan temizleme meşakkati azalmaktadır.
İdrar tutamama
durumlarında ise çocuk bezleri kullanılabilmektedir.. Yalnız bu bezlerin
cilt iltihaplanmalarına karşı sık sık değiştirilmesi gerekmektedir. Sonda
(Transurethral) ile idrar tutamamaya karşı ayrıca tedbir alınabilmektedir.
Yalnız, bu sondanın en geç 15 günde bir değiştirilmesi gerekmektedir. Aksi
takdirde sondalı hastalarda idrar yolları enfeksiyonu riski artmaktadır.
Yatalak hastalarda
görülen bu korkunç komplikasyon, vücudun ağırlıklı olarak belli bir tarafa
yoğunlaşması, kan dolaşımının aksaması ve belli bir bölgedeki cildin kan ile
yeterince beslenmemesinden dolayı ortaya çıkmaktadır.
İlk önce kızaran, daha
sonra mavi bir renk alan o bölgenin dokusu hayatî fonksiyonunu yitirdiğinde
(nekroz) tamamen siyahlaşmaktadır. Ölü doku, beden tarafından kabul
edilmediği için, başka bir ifade ile dışarıya atıldığı için, geride bir yara
kalmaktadır. Çok zor iyileşen nekroz bölgesi, özellikle bakterilerle
iltihaplanması durumunda yara gittikçe sıvılaşmakta ve nihayetinde kokmaya
başlamaktadır. Özellikle kötü beslenme, kan dolaşımında dengesizlik veya
şeker hastalığı olduğunda dekubitus ülseri olma ihtimali artabilmektedir.
Bu hastalığa yakalanan
insanlara hareket yapma olanağını sağlayan alıştırmalar yaptırılmalıdır.
Bakıcı, hastanın yatak pozisyonunu günde birkaç kere belirli periyotlarla
değiştirilmeli. Cilt devamlı temiz ve kuru tutulmalı, çünkü aşırı terleme
veya idrar tutamama cildi bozabilmektedir. Kan dolaşımının sağlanabilmesi
için, % 50 içerikli alkol veya ispirtolu ovma ilacı ile vücudun teni
ovalanarak temizlenmelidir. Vücudun nemli yerlerine pudra veya kızarmış
bölgelerine de “çinko kremi” sürülmelidir. Özel olarak bu gibi hastalar için
geliştirilen “havalı yatak”, bakım güvence kapsamına alınmalı ve yoksul
hastalara ücretsiz olarak temin edilmelidir.
Damar daralması hatta
damarların kapanmasına kadar yol açan arterlerdeki değişmelere
arteryoskleroz denilmektedir.
Damar sertleşmesine yol
açan faktörler şunlardır: şeker hastalığı, kan yağının fazla olması, fazla
kilo, yüksek tansiyon ve sigara. Bu risk faktörleri, ilaçlarla
azaltılabileceği gibi, alışagelmiş yaşama tarzının değiştirilmesi ile felç,
kalp enfarktüsü ve bacaklardaki kan dolaşımı bozukluğu gibi bir çok
hastalıklar önlenebilmektedir.
Felç
Stroke diye de anılan ve
aniden baş gösteren bu hastalık, beyne giden kanda bir aksama oluşmasından
dolayı meydana gelmektedir. Beyin damarlarındaki arteryoskleroz (arter
kireçlenmesi ) nedenli tıkanma ve beyin arterlerinde bir ambolinin (kan
pıhtısının) ortaya çıkması, genelde felce yol açan sebeplerdendir.
Gelişmiş ülkelerde belli
başlı ölüm sebepleri arasında üçüncü sırayı alan felçten sağ kalanların
oranı % 75’dir. Yalnız bunların takriben % 50’sinde çeşitli arızalar meydana
gelmektedir.
İnsan yaşlandıkça felç
geçirme ihtimali de yükselmektedir. Yapılan istatistiklere göre, 65 yaşından
büyük olan nüfusun % 5 ile % 6’sı felç geçirmektedir. Felcin şiddetine göre
muhtelif hastalıklar ortaya çıkmaktadır: Bilinç kaybı, aniden kısmî-tam felç
veya yüzde, kolda ve(ya) bacakta uyuşukluk, görme, konuşma bozukluğu veya
kaybı, idrar tutamama.
Hastada, tıbbî
müdahaleler yapıldıktan hemen sonra eski becerilerin yeniden kazanılması
için, tıbbî rehabilitasyon kapsamında fizik tedavisine ve bedensel
alıştırmalara geçilmelidir.
Normal olarak orta veya
ileri yaşta başlayan ve çok yavaş gelişen ve “titrek felç” diye de tarif
edilen bu sinir hastalığı, Janues Parkinson adlı bir İngiliz tarafından
1917’de belirlenmiştir.
Hastalığın çıkış
sebepleri tam bilinmemekle beraber, arteryoskleroz (damar setleşmesi) gibi
faktörlerin etkisiyle dolaşım sistemindeki bozulmalardan kaynaklandığı
tahmin edilmektedir.
Bakımı gerektirecek
belirtileri şunlardır:
·
Titreme
·
Dengeyi sağlamakta
zorluk
·
Kol ve bacaklarda
sertlik ve tutulma
·
Ayakları sürüyerek
yürüme
·
Hareketlerin ve
düşüncenin yavaşlaması
Yatağa mahkum edebilecek
şiddete kadar götürebilen bu hastalığın en ilerlemiş yönü ise, hastanın
hareket edebilme kabiliyetinin tümünü kaybetmesidir (Akinese). Erken safhada
ilaç tedavisinin yanında günlük fizikî jimnastik programları ile yürüme ve
hareketteki dengesizlikleri düzelterek fizikî bağımsızlığın uzatılması
mümkündür.
Alois Alzheimer
tarafından ilk olarak 1906 yılında tarif edilmiş olan bu hastalığın bazı
belirtileri şunlardır:
·
Hatırlama ve
konsantrasyon bozukluğu (zihnî dalgınlık)
·
Yeni bilgileri
öğrenememek
·
Cisimleri yanlış
yere koyup kaybetmek
·
Artan sinirlilik,
huzursuzluk ve yerinde duramama
·
Kişilik ve sosyal
yönden bozulma
Sebebi henüz bilinmeyen
ve ekseri 50 ile 70 yaş grubunda ortaya çıkan bu hastalık, ilerleyen
safhalarda kişiyi alışageldiği çevresiyle anlaşamaz hâle getirmektedir.
Hasta, kendini ve beden temizliğini ihmal etmeye başlar. Aklî dengesizlik
içinde yaşayan bu gibi hastalar, bazen anî panik reaksiyonu göstermek
sûretiyle hayatını tehlikeye sokabilmektedir. Bakımı üstlenen aile fertleri
için büyük sabır gerektiren ve tedavisi mümkün olmayan bu hastalığın,
yaşlanmanın ve genetik faktörlerin tesiri ile ortaya çıktığına
inanılmaktadır.
Demans
Beynin başta hafıza
fonksiyonları olmak üzere diğer yetilerinin bozulmasıyla ortaya çıkan bir
beyin hastalığıdır. Bu hastalık, 65 yaş üzerindeki her 20 kişide bir
görülmektedir. 65 yaş üzerindeki Avrupalıların yüzde 6.4’ü demans
hastasıdır. Dünyada 18 milyon demans hastasına her yıl ortalama olarak 600
bin yeni hasta katılmaktadır. Zihnî ve sosyal kabiliyette, günlük hayattaki
davranışlara tesir edecek derecede bir düşüşle Alsheimer hastalığındaki
benzer belirtilerin toplamı şeklinde bir sendrom olarak tarif edilen bu
hastalığın ortaya çıkmasında yüzün üzerinde sebep bulunmaktadır.
Çıkış sebeplerinden
bazıları şunlardır:
·
Alzheimer
·
Alkolün zararlı
etkileri
·
Damar kireçlenmesi
·
Yaşlılık hâlinde
beyin dokularının fonksiyon kaybı (“Senil”, yani yaşlılığa bağlı demans)
·
Kendisine isabet
eden nüzul (felç) veya nörolojik (sinirsel) bir hastalığın tesiri
Bunama hâlinde olan bu
hastaların ilgi alanları gittikçe daralmaya başlar, aile fertlerine yönelik
hislerde olumsuz bir değişme görülebilir, bazen de sebepsiz yere farklı
anormal duygusal davranışlar ve ifadeler görülebilir (Meselâ: Ağlama,
çılgınca veya agressif bağırma). Bu gibi hastalar, ilerleyen safhalarda
kendi işlerini bağımsız olarak yapamaz hâle gelmektedir (yeme-içme;
soyunmada mutlak olarak yardıma ihtiyaç duyarlar).
Hekimler, genelde
demansın erken evrelerini tespit etmekte veya teşhis koymakta bazı
güçlüklerle karşılaşmaktadırlar. Çoğu zaman hastalığın erken bulgularıyla
normal yaşlanma belirtilerinin ayırt edilmesinde güçlükler yaşanmaktadır.
İleri derecede demans olan hastalara bakmak çok külfetli bir iştir.
Özellikle aile bireylerinden oluşan amatör bakıcılar, yoğun ve zahmetli
bakım hizmetlerinden dolayı genelde çok yıpranırlar, strese girebilirler, iç
sıkıntılar yaşayabilirler, serbest zamanlarından fedakarlık yaparlar ve
tatil gibi imkânlardan tamamen mahrum olurlar.
Alsheimer ve demansa
karşı koruyucu tedbir alabilmek için, beynin sürekli olarak aktif bir
biçimde işlemesi gerekmektedir. Düşünmek ve tefekkür etmek, beyni hep canlı
tutmaktadır. Yaşlı insanlar, günlük durağan ve üretken olmayan işlerden ve
pasif hayat tarzından kaçınmalı.
Eklem romatizması diye
anılan bu hastalık oto-imunolijik gelişmelerin neticesinde ortaya
çıkmaktadır. Burada imun (bağışıklık) sistemi, bedene ait yapıya karşı kendi
kendine tahribe geçmektedir. İlerleyen safhalarda bu süreç, eklemlerdeki
kıkırdağın tahribatı ile çevredeki kemik ve adalelerin iltihaplanmasına
sebep olmaktadır. Bundan dolayı eklemlerin tutukluk yapması ile
pozisyonların değişmesi ve bununla ilişkisi olan adalelerde de az
gelişmişlik emâreleri kendisini göstermektedir. Bu hastalık, bazı iç
organları da olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Tıbben, iltihaplanmayı
önleyen ilaçlar ve “Cortison” ile tedavi edilebilmektedir. Eş zamanlı olarak
fizikî tedavi de şarttır. Hastalara uygulanan jimnastik, masaj, hamam ve
şifalı kaynak suları ile yapılan destekleyici tedaviler ile sancıların
dindirilmesi ve bağımsızlığın korunması gerçekleşebilmektedir. Hastalığın
son safhalarında rekonstrüktif eklem cerrahisi işlemleri de
uygulanabilmektedir.
;
Seyyar, Ali;
Teorik ve Pratik
Boyutuyla SOSYAL BAKIM, SHÇEK Yayınları;
Ankara; 2005.
|