Prof. Dr. Ali Seyyar, Sakarya Üniversitesi Rektörü Sn. Prof. Dr. Mehmet Durman’ın 29.03.2010 Tarihli “Kamuoyu Duyurusu”na Bir Açıklık Getirdi

 

 

Sakarya Üniversitesi Rektörü Sn. Prof. Dr. Mehmet Durman’ın 29.03.2010 Tarihli “Kamuoyu Duyurusu”na Cevabî Açıklamam

Prof. Dr. Ali Seyyar

Sn. Rektör’ün, Türk Dil Kurumu’nun Büyük Sözlüğünden hareketle “Meczup” kelimesinin birinci anlamının “Tanrı aşkıyla aklını yitirmiş kimse” olduğunu itiraf etmesinin yanında “Tanrı aşkıyla aklını yitirmiş gerçek kimselerin maddi ve manevi değerlere saldırı yapması asla düşünülemez” diye tespitte bulunması, konuya açıklık getirmesi açısından takdire şayandır. Sn. Rektör, bununla birlikte birinci ve asıl anlamından uzaklaşarak, “Meczup” kelimesinin daha çok “Aklını yitirmiş kimse, deli” manasında anlaşılması gerektiğini iddia etmektedir. Hangi bilimsel araştırmalara dayandırıldığını bilmediğimiz bir varsayımla, Türk Halkının da, “Meczup” kelimesinden bu ikinci manayı anladığını öne sürmektedir.

Bu bağlamda Sn. Rektör, “Atatürk’ün manevi şahsiyetine yapılan saldırının da ancak yönlendirilmeye açık bu kişilerin yapacakları saldırıdır” tezini savunmaktadır. Sn. Rektör’ün şahsî değerlendirmelerine göre “Meczup”, “aklını yitirmiş kişi”dir. O halde Sn. Rektör 19.03.2010 tarihli ilk kınama duyurusunda neden yanlış anlaşılmalara hiç sebebiyet vermeyecek bir şekilde açıkça “aklını yitirmiş kişi”den bahsetmemiştir de ‘yarı deli ve yarı veli” olarak da bilinen “Meczup” kelimesini tercih etmiştir?

Sn. Rektör, “Meczup” kelimesini yerli yerinde kullanmamasından dolayı değişik spekülasyonlara yol açmıştır. Bu bağlamda yeterince bilimsel hassasiyet ve özen gösterilmediği gibi akademik, bürokratik ve idarî taksir (hata, kusur) de işlenmiştir. “Meczup” kelimesinin birkaç anlam taşıyabileceği, akademik bir unvan taşıyan bir kişi tarafından bilinebilir, bilinmiyorsa bile önceden araştırılıp bulunabilirdi. Kaldı ki bu kelimeyi, üniversite camiası adına bir bildiri yayınlama yetkisini ve kudretini kendinde gören bir rektör ise burada daha dikkatli ve rikkatli davranılması gerekirdi.

Sn. Rektör’ün şahsıma yönelik olarak “saldırıları gerçekleştirenleri çeşitli rahatsızlıklarından dolayı masum gibi gösterme çabası içinde olan bir akademisyenin konuyu tamamen çarpıtan düşünce ve yaklaşımları” biçimindeki suçlayıcı ve yadırgayıcı ifadeleri isabetli olmadığı gibi hukuken de doğru değildir. Tarafımdan kaleme alınan köşe yazısı daha suçu kimin işleyip işlemediği belli olmadan bütün meczupların (veya akıl hastalarının) zan altında bırakılmasının sakıncalı olduğunu vurgulamaya yönelik idi. Diğer yandan saldırıyı gerçekleştiren kişi, “meczup” veya “aklını yitirmiş herhangi birisi”nin dışında normal bir kişi de olabilirdi. Bir başka ifadeyle, Sn. Rektör’ün açıklamasında “meczup” tabirini kullanmadan böyle bir ithamda bulunsaydı yine de “masumiyet karinesi” dediğimiz “suçu sabit olunana kadar herkes masumdur” ilkesi ihlal edilmiş olunacaktı.

Çünkü

- Anayasa’nın 38. maddesi ile “masumiyet karinesi” güvence altına alınmıştır. M. 38/4’de “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” ifadesi yer almaktadır.

- Diğer taraftan AİHS m. 6/2’ye göre, “bir suçla itham edilen kimse suçluluğu kanunen sabit olununcaya kadar suçlu sayılmamaktadır”.

Dolayısıyla kişinin, kim olursa olsun, kusur ispat edilmeden önce suçlu gibi muamele görmesi ve dolayısıyla kendisine veya eylemine tepki gösterilmesine yönelik davetiyelerde bulunulması, ne toplumsal düzen, ne de evrensel hukuk açısından doğrudur. Bununla birlikte kusur kavramı, cezaî ehliyete göre belirleneceğinden, cezaî ehliyete sahip olmama da yine suçun aslî unsuru olan kusur halini de ortadan kaldırmaktadır.

Nitekim akıl hastalığı, ceza hukukunda kusur yeteneğini etkileyen hallerden biridir ve Türk Ceza Kanunu’nunda madde 32’de düzenlenmiştir. Buna göre, ”Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.” Bir başka deyişle, eğer akıl hastalığı olan kişi, fiilinin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yetkisine sahip değilse kendisine ceza verilemeyecektir.

Durum bu kadar açık olduğu halde, ruhsal özürlüler kapsamına giren akıl hastaları için kullanılan, “Tüm vatandaşlarımızın değerlerimize yönelik bu tür saldırıları ancak yönlendirilmeye açık bu kişilerin yapabilecekleri” yönündeki aşağılayıcı ifadeler, özellikle saldırının hukukî anlam ve sonuçlarını algılamayacak düzeyde olan kişiye, ailesine ve dâhil olduğu sosyal gruba (akıl hastalarına) yönelik bir hakaret ve tahkir de sayılabilir.

Hangi özürlü gruptan olursa olsun, engellilerin ötekileştirilmediği ve dışlanmadığı duyarlı bir toplum olma yolunda hepimize büyük sosyal sorumluluklar düşmektedir. Sağduyulu halkıma duyurulur.

30.03.2010

 

-------------------------------------------------------------------------

Sakarya Üniversitesi Rektörü Sn. Prof. Dr. Mehmet Durman’ın “Kamuoyu Duyurusu”

Üniversitemiz öğretim üyesi Prof. Dr. Ali SEYYAR’ın hafta sonu bazı basın ve yayın organlarında çıkan “SAÜ’de Meczup Tartışması” başlıklı, doğrudan şahsıma yöneltilmiş eleştirilerini içeren açıklamalarında ifadelerimin önemli ölçüde özünden saptırıldığını üzüntü ile izliyor ve kamuoyunu bilgilendirmek üzere aşağıdaki açıklamayı gerekli görüyorum.

18 Mart 2010 tarihinde Çanakkkale Deniz Zaferi’nin 95. yıldönümü vesilesi ile Çanakkale Savaşlarında kaybetmiş olduğumuz aziz şehitlerimizi anma etkinlikleri sürerken Adapazarı Kent Meydanı’nda Atatürk Anıtı’na çirkin bir saldırı gerçekleştirilmiş ve bu olayın akabinde 19 Mart 2010 tarihinde Sakarya Üniversitesi Rektörlüğü olarak “Atatürk Anıtı'na Yapılan Çirkin Saldırıyı Kınıyoruz” başlıklı bir basın bildirisi yayınlanmıştır. Bildiri’de

“Türk Milleti’nin en büyük zaferlerden biri olan Çanakkale Zaferi’nin 95. yıldönümünde, bu zaferin lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Adapazarı Kent Meydanı’ndaki büstüne meczup birisi tarafından yapılan çirkin saldırı Sakarya Üniversitesi Camiası’nı derinden yaralamıştır. Bu çirkin saldırı Atatürk’ün nezdinde aslında Türk Milleti’ne karşı yapılmış büyük bir saygısızlıktır. Bağımsızlık savaşı sonrası üzerinde özgürce yaşadığımız çağdaş, laik Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarak bizlere emanet eden büyük Önder Atatürk’ün manevi şahsiyetine karşı yapılan bu çirkin saldırıyı şiddet ve nefretle kınıyoruz. Sakarya Üniversitesi camiası olarak olayın bir an önce aydınlığa kavuşmasını bekliyor, toplumun tüm kesimlerini bu ve benzeri çirkin saldırılara karşı tepki göstermeye davet ediyoruz.” ifadeleri yer almıştır.

Bildiriden de görüleceği üzere bildirinin özü, Atatürk’ün şahsında Türk Milleti’nin milli değerlerine yapılan saldırının kınanması ve nedenlerinin, varsa arkasındaki güçlerin ortaya çıkartılması ve benzeri çirkin saldırının tekrarlanmaması için toplumun tüm kesimlerinin tepkilerini ve duyarlılıklarını ortaya koymaları yönündedir.

Bildiride, basında yer aldığı gibi her hangi bir şekilde “özürlü” sözü kullanılmamıştır. Sakarya Üniversitesi olarak “engeli olan” vatandaşlarımıza yönelik hassasiyetimiz ve bugüne kadar yapmış olduğumuz çalışmalar Prof. Dr. Ali Seyyar’ın beyanlarında belirtmiş olduğu kişisel hassasiyetin ve yapmış olduklarının çok üzerinde tüm kamuoyunun takdirindedir.

Prof. Dr. Ali Seyyar, bildiride kullanılan “Meczup” kelimesini anlamını Dini Kavramlar Sözlüğü ve İslam Ansiklopedisi’nden alıntılar yaparak değerlendirip, kavramın yanlış kullanıldığı üzerinde düşüncelerini ifade etmektedir. “Meczup” kelimesi Türk Dil Kurumu’nun Büyük Sözlüğünde “1. Tanrı aşkıyla aklını yitirmiş kimse. 2. Aklını yitirmiş kimse, deli” anlamına gelmektedir. Türk Halkı da “Meczup” kelimesinin anlamını “Aklını yitirmiş kimse” olarak bilmektedir. Atatürk’ün manevi şahsiyetine yapılan saldırı da ancak yönlendirilmeye açık bu kişilerin yapacakları saldırıdır. Tanrı aşkıyla aklını yitirmiş gerçek kimselerin maddi ve manevi değerlere saldırı yapması asla düşünülemez.

Kaldı ki bu saldırıyı gerçekleştiren kişinin Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde tedavi gördüğü ve olayın akabinde yakalanarak mahkeme kararı ile yine Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne gönderilerek gözetim altında tutulduğu kamuoyuna açıklanmıştır.

Tüm vatandaşlarımızın değerlerimize yönelik bu tür saldırılara karşı ortak aklın gereği bir tepki ve duyarlılık göstermesi gerekirken, saldırıları gerçekleştirenleri çeşitli rahatsızlıklarından dolayı masum gibi gösterme çabası içinde olan bir akademisyenin konuyu tamamen çarpıtan düşünce ve yaklaşımlarını üzülerek karşılıyorum. Basında yer aldığı gibi “Türk-İslam tarihinde meczupların eylemlerine tepki gösterilmesi gerektiği yönünde bir resmi davetiyenin bir üniversite rektörü tarafından dillendirilebilmesi de çok manidardır” gibi hiç ama hiç hak etmediğim sözlerini şiddetle kınıyor, tam tersi şiddete odaklı bu tür saldırılara hedef gösteren davetiyenin Sakarya Üniversitesi’nde görev yapan bir öğretim üyesi tarafından şahsıma odaklı olarak çıkarıldığını üzüntü ile izliyor ve konuyu Üniversitemizin değerli çalışanlarının ve Sakarya kamuoyunun engin sağduyusuna sunuyorum.

Prof. Dr. Mehmet Durman

29.03.2010

-------------------------------------------------------------------------

Haber Konusu Olan ve 29.03.2010 tarihli Kamuoyu Bildirisine Yol Açan
Köşe Yazım:

SEYYAR, Ali; “SOSYAL HAYATIMIZDA MECZUPLAR VE BİR ÜNİVERSİTENİN KINAMA BİLDİRİSİ”; Zabıta Gazetesi; Sayı; 26; Nisan 2010. http://www.sosyalsiyaset.net/documents/zabita_makaleleri.asp

-------------------------------------------------------------------------

Konu İle İlgili Olarak Basında Yer Alan Bir Köşe Yazısı:

VELİ, İbrahim; “Kavramları Yerli Yerinde Kullanma Sanatı”, Milli Gazete, 09.04.2010.