Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (Gender Mainstreaming) Uygulamaları Hangi Sosyal Teoriler İçin Kullanılmaktadır?

 

 

Prof. Dr. Ali SEYYAR

Giriş

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, ilk kez 1996‘da fırsat eşitliği kavramının içeriğini genişletip “kadın politikası” yerine “eşit cinsiyetler görüşü”nü (gender perspective) benimseyerek, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” (“Gender Mainstreaming”; GM) kavramını kabul etmiştir.[1] Bununla da kalmayıp AB, 1 Mayıs 1999‘da onaylanan Amsterdam Sözleşmesine cinsiyetler arası aktif eşitlik politikalarının GM‘ye göre biçimlendirilmesi yönünde üye ülkeler için bağlayıcı bir hüküm koymuştur.[2]

Tek taraflı feminist kadın politikalarına kıyasla her iki cinsiyete eşit değer veren, kadın ile erkeklerin potansiyellerinin gün ışığına çıkmasına ve uygun alanlarda aktif olarak kullanılmasına fırsat eşitliği çerçevesinde imkân vermesinden dolayı GM‘nin ortaya çıkmasını, ilk yazımda özellikle cinsiyetler arası sosyal barışı temin etme vizyonu açısından olumlu bir gelişme olarak değerlendirmiştim.[3]

Ancak GM odaklı cinsiyetler politikasının tatbikî boyutu, temel ilkelerinden uzaklaş(tırıl)arak, çelişkili ve tutarsız bir hâl aldığını ikinci bir yazımda vurgulama ihtiyacı duymuştum. Yazımda kısaca “GM” odaklı cinsiyetler politikasının, erkek ve kadınların biyolojik, genetik, hormonel ve fıtrî taraflarını görmezlikten gelerek, netice itibariyle gizlice feminist kadın politikalarının bir aracı olarak kullanıldığını örnekleriyle ortaya koymuştum. GM’nin yerine Türk sosyal yapısına ve millî kültürümüze uygun, aile değerlerini ve fıtratı baz alan bir cinsiyetler politikasının geliştirilmesi gerektiğinin altını çizmiştim.[4]

Bugünkü yazımda ise GM uygulamalarının feminist kadın politikalarının bir aracı olarak kullanılmasının yanında sosyal itidal ve denge ölçülürerini dikkate almayan post-modern cinsiyet(sizleştirme) teorilerinin bir deneme alanı olarak ortaya çıktığını somut örnekleriyle ispatlamaya gayret göstereceğim.

GM; AB Ülkelerinde ve Türkiye’de Kadın Politikaları Olarak Algılanmaktadır

GM, toplum mühendisliğine soyunmuş feminist ve post-modern düşünür ve politikacıların sığındıkları gizemli bir kavramdır. 1970’li yılların çalkantılı dönemlerinde ortaya çıkan sosyal hareketlerden feminist kadınlar da yararlanmış ve cinsiyet ekseninde sınıfsal çatışmayı bir politika aracı olarak seçmişlerdi. Buna göre kadınlar, erkek despotizminin altında ezilen zavallı varlıklardı ve bu aciz durumdan kurtulmalıydılar. Erkek ve kadınlar arasındaki farklılıkları ortadan kaldırmaya yönelik eşitlikçi sosyal politikalar üretmek yerine feminist kadınlar, sanki sınıfsal çatışmayı ebedîleştirmek istercesine sürekli olarak farklılıkları gündeme getirmişlerdi. Sonuçta, GM açılımı ile feministler, eşitlikçi politikalarını uygulayabilecek bir alan keşfetmişlerdi. Teorik olarak GM, kadın ve erkekler tarafından kadın ve erkekler için üretilen (sosyal) politikalardır. Hem kadınlar, hem de erkekler, ayrımcılığa tâbi tutulmaksızın “Cinsiyetler Eşitliği” ekseninde eşit haklara sahip olmalıdır. GM’nin temel açılımı bu şekilde özetlenebilir. Ancak uygulamada erkeklerin sosyal sorunları çoğu zaman göz ardı edilerek, daha çok kadın hakları üzerinde durulduğu görülmektedir.

Gerek siyasî partilerde, gerekse STK’larda (sendikalarda) GM, kadın çalışmaları yürüten birimlerin altında organize edilmektedir. Almanya’da üniversitelere bağlı 100’e yakın Kadın ve(ya) Gender Araştırma Merkezi veya Bölümü bulunurken tek bir “Erkek Araştırma Birimi” kurulmamıştır. Yine Almanya’da GM politikaları kapsamında kadının statüsünün yükseltilmesine yönelik çalışmalarda her zaman iki strateji birden belirlenmektedir. Buna göre kadının özel durumu her zaman dikkate alınması gerekirken, erkeğinki zorunlu değildir. Böylece çoğu zaman erkeklerin ihtiyaçları görmezlikten gelinirken, kadınların durumunun her halükarda iyileştirilmesi bir esastır. [5]

Hükümetler, GM stratejilerini geliştirirken, bu görevi daha çok kadından sorumlu Bakanlık’ın veya ilgili kurumun uhdesine vermektedir. Türkiye’de de GM’den sorumlu kurum, Başbakanlığa bağlı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’dür. Madem “Kadın Erkek Eşitliği”, GM’nin ana unsuru, o halde bu görev, neden Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğüne verilmez? Gerçi Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, misyonunu “Kadın Erkek Eşitliğinin Sağlanması”nı ana gaye olarak belirlemiş olsa da, somut açılımlarında sadece kadına vurgu yapılmakta ve her nedense erkekler unutulmaktadır. Nitekim şu cümle, bunun ispatıdır: “Toplumsal yaşamın tüm alanlarında kadınların konumlarının güçlendirilmesi ve kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi için politikalar üretmek, strateji geliştirmek, tüm paydaşlarla işbirliği yapmak ve koordinasyonu sağlamak”.[6]

Hükümetlerce yürütülen bilimsel çalışmalar ve hazırlanan raporlar, daha çok kadın odaklıdır. Mesela Almanya’da ilgili Bakanlık, “Cinsiyetler Eşitliği” kapsamında “Özel Hayat Şartları Altındaki Kadın ve Kızlar” başlığını taşıyan bir rapor hazırlarken, benzer bir çalışma erkekler için düşünülmemiştir. Yine başka bir rapor, “Kadınlara Karşı Şiddet” ile ilgilidir. Almanya’da şiddet eylemlerinin üçte ikisi erkeklere dönük olduğu halde “Erkeklere Karşı Şiddet” içeren bir rapor düzenlenmemiştir. Buna benzer tek taraflı araştırmalar aslında GM’nin ruhuna aykırıdır.

Türkiye, AB uyum sürecine yönelik olarak 10 Kasım 2008 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile kabul edilen “AB Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Program” çerçevesinde GM’yi bir sosyal politika aracı olarak kabul etmiştir.[7] Buna göre “Kadın Erkek Eşitliği”nin sağlanmasına yönelik taahhütler, anılan Programın Siyasî Kriterler ile Sosyal Politika ve İstihdam başlığında yer almaktadır. Türkiye, “Kadın Erkek Eşitliği”nin sağlanmasına yönelik taahhütlerde bulunmasına karşılık Ulusal Program’ın Siyasî Kriterler başlıklı II. Bölümünün 8. alt başlığında her nedense sadece kadın haklarının geliştirilmesini ve(ya) kadınların korunmalarını esas alan taahhütlerden bahsedilmektedir. Birkaç örnek vermek gerekirse:[8]

a) “Kadınların eğitimi, işgücü, siyasî ve sosyal hayata katılımları da dâhil olmak üzere toplumdaki statüsü daha da güçlendirilecektir. Bu çerçevede kadın örgütlerinin desteklenmesine devam edilecektir.” Bu cümlede, okuryazar olmayan erkeklerin (meslekî) eğitimi, işsizlik sorunu ile toplumsal hayata katılımları hakkında tek bir söz sarf edilmemektedir.

b) “Yürürlükteki mevzuata uygun olarak hâkim ve savcı, belediye, kolluk kuvvetleri ve ilgili diğer kurum ve kuruluşlara yönelik ‘kadın hakları’ konusunda özel eğitimler verilecektir. Şiddet tehdidi altında olan ‘kadınlar’ için belediyelerce sığınma evleri kurulması çalışmalarına devam edilecektir. Kolluk personeline ve sağlık çalışanlarına ‘kadınlara yönelik şiddetle mücadele’ye ilişkin bilgilendirme ve bilinçlendirme amaçlı eğitimler verilmektedir.” Bilindiği gibi tek bir cinsiyete bağlı sığınma evlerinin tesisi, aslında GM’nin ruhuna aykırıdır. Doğrusu; şiddet gören kadınlar ve erkekler için müstakil sığınma evlerinin açılmasıdır.

c) “Kadınların işgücüne katılımını arttırmak amacıyla çeşitli illerdeki mikro kredi uygulamalarının diğer illeri de kapsayacak şekilde genişletilmesi sağlanacaktır.” Bu bağlamda işsiz erkeklerin işgücüne katılımını sağlayan mikro kredi uygulamaları niçin düşünülmemektedir? Tek bir cinsiyetin lehine olan bu teşvik programları, erkeklerin bu gibi sosyal haklardan mahrum edilmelerine yol açmaktadır. Halbuki GM’ye göre sosyal hak ve teşviklerin, cinsiyetlere göre âdil olarak dağıtılması gerekmektedir. Cinsiyete dayalı tüm ayrımcılık çeşitlerinin ortadan kaldırılması ilkesi, bu durumda da göz ardı edilmektedir.

e) “Töre Cinayetleri ile Kadınlara ve Çocuklara Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyon Raporu” Hükümetimizce benimsenmiştir. 2006/17 sayılı Başbakanlık Genelgesi çerçevesinde, Raporda yer alan kadına yönelik şiddet ve töre-namus cinayetlerine ilişkin tavsiyeler hayata geçirilmektedir.” Görüldüğü üzere, töre cinayetlerinde ve özellikle kan davalarında erkeklerin de hayatî tehlike altında olduğu her nedense dillendirilmemekte ve sadece kadın boyutu bir sorun olarak algılanmaktadır. Toplumun, sadece kadına yönelik değil bütün bireylere yönelik şiddetle mücadele konusunda bilinçlendirilmesi için kapsamlı ve yaygın kampanyalar düzenlenmelidir.

GM, Yeni Bir İnsan Tipi Oluşturmaya Yönelik Cinsiyetsizleştirme Politikaları İçin Kullanılmaktadır

GM, sadece insanların statü ve durumlarını değiştirmekle kalmamakta, aynı zamanda tartışmalı bazı sosyal teorilerin geçerliliğini göstermek adına yeni bir insan modeli de ”yaratmak” istemektedir. Bilindiği gibi Gender kavramı, aslında toplum tarafından öğretilmiş cinsiyet rollerine atıfta bulunmaktadır. Haddizatında bir boyutuyla sosyal geçerliliği olan bu tespit, o kadar da yeni değildir. Simone de Beauvoir (1908–1986), bu tespiti, 1949 tarihinde biraz abartarak ve biraz da meseleye tek taraflı olarak bakarak “İnsan, kadın olarak dünyaya gelmez, kadın olarak yetiştirilir” tezini belki de ilk defa ortaya atmıştır.[9]

Bu anlayışa göre, cinsel-sosyal roller, toplumsal eğitim kalıpları içinde şekillenmektedir. Pedagojik telkin ve müdahalelerle “cinsiyetler adaleti veya eşitliği” ilkesi doğrultusunda cinsiyetin özünü de değiştirmek mümkündür. Bu anlamda geleneksel eğitim kalıplarının da değiştirilmesi zorunludur. Dolayısıyla bu felsefe ile oluşturulmuş GM konseptinin amacı, cinsiyetlere yönelik klâsik toplumsal bakış açısını değiştirmek ve yeni bir insan modelinin “yaratılmasının” öncülüğünü yapmaktır. Bu açıdan bakıldığında GM, sadece kadınların sosyal statülerinin güçlendirilmesini sağlayan bir araç değil, aynı zamanda veya bunun ötesinde cinsiyet kimliğinin ve “toplum tarafından dayatılmış zorunlu” heteroseksüel ilişkilerinin ortadan kaldırılmasını kolaylaştıran bir operasyon alanıdır. Mesela cinsiyetler üzerine kurgulanmış feminist kadın politikalarını dahî yeterli görmeyen Berkeley-Kaliforniya Üniversitesinde karşılaştırmalı edebiyat profesörü olan Bayan Judith Butler (1956 - )[10], “Gender Trouble” kitabında detaylı bir şekilde cinsiyetler arası ilişkilerin yeniden üretimine yönelik teoriler geliştirmiştir.

Butler, biyolojik cinsiyet (Sex) kavramına eleştirel bir yaklaşım getirirken, feminist teorilerdeki cinsiyet kategorilerini esas alan ve biyolojik kökenden farklı olan “Gender” (Sosyal Cinsiyet) kavramı üzerinden radikal teoriler üretmektedir. Buna göre, biyolojik özelliklerden bağımsız bir cinsiyet kimliği (Gender) oluşturmak, kendi başına yeterli değildir. Beden cinsiyetinin bir simgesi olan “Sex” kavramının biyolojik olduğuna dair görüşler, netice itibariyle toplum tarafından oluşturulmuş yanlış fikirlerin bir yansımasıdır. Sözde farklı biyolojik özelliklere atıfta bulunarak, erkek ve kadın olmak üzere iki ayrı cinsiyetten oluşan bir dünya oluşturmak, haddizatında güç ve iktidarın ortaya çıkartılmasına yöneliktir. Butler, kadınların haklarını savunan klâsik feminizmden farklı olarak cinsiyetlerin biyolojik de olsa erkek ve kadın olarak tasnif edilmelerini kabul etmeyerek, anti-tez yaklaşımlarıyla feminist teorilerin post-modernitesini oluşturmuştur. Buna göre, ne “erkek” kategorisinden sadece “erkek bedeni”, ne de “kadın” kategorisinden sadece “kadın bedeni” anlaşılmalıdır. Cinsel hegemonyaya ve baskıya yol açtığı için, biyolojik temelli bir cinsel yaklaşım ve yapılanma ortadan kaldırılmalı ve cinsiyetler arası serbest ve esnek geçiş sağlanmalıdır. Kısacası Butler, cinsiyetlerle ilgili katı düşünce kalıplarının kırılmasına paralel olarak yeni bir sosyal yapının oluşturulmasını istemektedir.[11]

Judith Butler’in post-modern anti-feminist açılımlarını anlayabilmek için, aşağıdaki iki teorinin temel esaslarını iyi bilmek gerekmektedir:

a) Butler, Michel Foucault’ya (1926-1984) ait olan cinsellik ve güç kavramlarının birbirlerini tamamladıklarına ve aynı anlamlara geldiğine dair tezi benimsemektedir. Bu tez, toplumu kültürel yönden cinsiyetlere göre tasnif etmekle (erkek egemen) gücün oluşturulduğunu ve muhafaza edildiğini savunmaktadır.

b) İkinci tez, kimliklerin performansa göre şekillendiği ve bunun da ortadan kaldırılabileceği (kaldırılması gerektiği) iddiasına dayanmaktadır. Bu şu anlama gelmektedir: Cinsiyetlerin dişi-erkek şeklindeki tasnifi, doğal değildir. Cinsiyet, kültürel olarak ortaya çıktığı için, her iki cins de bu kategorinin icaplarına uyarak, kendilerini bu yönde ispatlama ihtiyacı duymaktadır. Cinsiyet rolleri, kültürel performansa göre oynanmaz ise cinsler arası gücün de ortadan kaldırılması mümkündür.

>Bu görüşleriyle Butler, bilinçli olarak cinsiyet olgusunun karışıklığına ve kimlik bozulmasına yol açmıştır. Hemen her ülkede kadın ve erkekler, farklı sosyo-kültürel özelliklere sahiptir. Mesela kadınlar etek giyer ve(ya) başörtüsü takar, erkekler ise etek yerine pantolon giyer ve(ya) fotör takar. Bu farklı giyim tarzlarının ortaya çıkması, biyolojik kökenli olmaktan çok âdet ve geleneklerle yakından ilgilidir. Butler, kültürün bir yansıması olan bu farklılıkların, kadınları erkeklerin vesayeti altına aldığını iddia etmektedir. Ona göre dayatmacı kültürel farklılıklara karşı bir mücadele yöntemi olarak toplumsal zihniyet algısını alt üst eden ve zihnî karışıklığa yol açan yeni bir tutum ve davranış sergilenmelidir. Mesela erkeklerin, kadınlar ve kadınların da erkekler gibi giyinmeleri, klâsik toplumsal zihniyet yapısını sarsabilecek türdendir. Nitekim eşcinsel örgütleri, bu stratejiyi en çok benimseyen ve uygulayanlar arasında yer almaktadır. “Christopher Street Day”[12] törenlerinde erkek eşcinseller, kadın gibi giyinerek, alenî bir şekilde cinsiyetlerin belirsizleşmesine ön ayak olmaktadır.

Her ne kadar Butler’in cinsî karışıklık ve belirsizlik teorisi, çelişkileri ve tutarsızlıklarından dolayı tartışmaya müsait ise de AB kaynaklarıyla desteklenen GM projelerinde çoktan yerini alma fırsatını bulmuştur. GM’nin izaha muhtaç hedefleri arasında da zaten, sosyo-kültürel olarak cinsiyetler arasında ortaya çıkan farklı rolleri belirlemek ve gerektiğinde bu farklılıkları ortadan kaldırmak ve(ya) “yeniden yapılandırmak” gibi ifadeler yer almaktadır. Cinsiyet odaklı rolleri, cinsiyetten bağımsız olarak yeniden yapılandırmaya yönelik sosyal projeler, özellikle Almanya’da daha çok okul çağındaki çocuk ve gençlere uygulanmak istenmektedir. Yetişme çağında birçok çocuk ve genç, bu tarz dikte edici pedagojik yaklaşımlarla cinsel kimlikleri ile ilgili sorunlar ve psikolojik travmalar yaşadığı ortaya çıkmıştır. Halbuki herkes fıtraten kendinin bir cinsiyete ait olduğunu hissetmekte ve (aile ile toplum desteği ile) cinsel kimliğini ve karakterini bu şekilde geliştirebilmektedir. Bu tabiî sürece müdahale edilmediği durumlarda genelde cinsel kimlik bunalımları meydana gelmemektedir. [13]

Yeni bir insan modelinin, sadece post-modern pedagojik müdahalelerle oluşturulamayacağını gören ve-fakat radikal Gender teorisinin bilimsel geçerliliğini tıbbî müdahale yöntemleriyle kuvvetlendirmeye ve ispatlamaya kalkışanlarından başında Amerikan psikiyatrisi ve seksoloji[14] uzmanı Prof. Dr. John Money (1921–2006) gelmektedir. John Money, 1967 yılında Bruce Reimer (1965–2004), isminde küçük bir erkek çocuğun cinsel organını aldırmakla “ün” yapmıştı. John Money’in nezaretinde ve psikolojik rehberliğinde yeni cinsiyetine uygun bir şekilde büyütülen çocuk, resmî raporlara göre “normal ve mutlu” bir “kız” idi. Ne var ki ailesi ve sosyal çevresi, çocuğun derin psiko-sosyal sorunlar içinde kıvrandığını ve huzursuz bir kişilik yapısına sahip olduğunu gözlemlemekteydi. Aslında 1997 yılında Hawaii Üniversitesinden hekim Dr. Milton Diamond, (erkek) çocuğun “kızlık” döneminin şaşkınlık ve aşağılık duygusuyla geçtiğini belirleyerek, bir insan üzerinden yapılan bu sosyal deneyin bütünüyle başarısız olduğunu ispatlamıştır. Yaşanan bütün bu olaylar karşısında John Money, korkunç deneyi ve vahim sonuçları hakkında hiçbir zaman görüş beyan etmemiştir.[15]

GM, İdeolojik Cinsel Eğitim Programları İçin Kullanılmaktadır

Alman Eğitim ve Bilim Sendikası, GM projelerine dönük bir eğitim broşüründe cinsel eğitim ile ilgili olarak şunları ortaya sermektedir. “Çocuklar, cinsiyet davranışlarıyla ilgili olarak ailelerinden doğru olmayan görüşler edinmektedir. Bu bağlamda ailenin etkisiyle çocuklar, ‘doğru’ bildikleri farklı cinsel davranışlarını okula yansıtmaktadır. Uygulamalı eğitim programlarımız sayesinde bu heterojen tecrübeler, derin tartışmalar çerçevesinde yapıcı bir şekilde yeniden ele alınmaktadır”. Amaç, “cinsel rollerle ilgili çatışmaları azaltmak ve bunlarla mücadele etmek” olarak belirlenmektedir. Bu hedef doğrultusunda da öğrencilerin cinsel konularda daha esnek davranmalarını sağlayan bir eğitim sisteminin oluşturulması gerekmektedir. [16]

Görüldüğü gibi cinsel eğitim noktasında GM projeleri, post-modern ideolojik eğitim doktrinleriyle sadece erkek ve kız öğrencilerin mizaçlarını değiştirme çabalarıyla kalmamakta, aynı zamanda ailelerin çocukları üzerindeki eğitim hakkını da gasp etmek istemektedir. Değişik Avrupa Birliği ülkelerinde GM talimatlarını yerine getirmekle görevli olan kadından (ve(ya) aileden) sorumlu Bakanlıklar, aile ve çocuklara dönük cinsel eğitim programlarının post-modern feminist yaklaşımlarıyla düzenlemiş olduğunu bile tam olarak fark edememektedir.

Mesela Almanya’da aileden sorumlu Bakanlık’ın, 2001 yılında “Körper, Liebe, Doktorspiele" (“Beden, Sevgi, Doktor Oyunları”) ismi altında çocuklu aileler için çıkardığı bir rehber kitapta çocuk istismarcılığı hem hafife alınmakta, hem de dolaylı olarak teşvik edilmektedir. Çocuklara yönelik modern cinsel eğitimle ilgili olarak ailelere şu tavsiyelerde bulunulmaktadır:[17]

Çocukların cinsellikle ve cinsiyetleriyle ilgili merak ettikleri konularda sadece sözlü ve kaçamak cevap vermekle yetinilmemelidir. Bunun yerine çocukların merak ettikleri şeyleri (örneğin anne ve babanın cinsel uzuvlarını) görme ve dokunma hakları olmalıdır. Buna göre ebeveyn ve çocukları arasındaki bedensel ilişkilerde mahrem yerleri göstermenin yanında sınırsız dokunmak ve dokundurmak, cinsel pedagojik yöntemler açısından daha anlamlı ve değerlidir. Kitapta, cinsel eğitimde ne kadar özgürlükçü ve pratik deneyimler sergilenirse, çocuklar da o nispette “Sex”e karşı mesafeli olacağı görüşü empoze edilmektedir. Halbuki bu önerilerin doğruluğu, şimdiye kadar ne psiko-terapi, ne sosyal pedagoji, ne de psikiyatri alanında teyit edilmiştir. Bilakis büyüklerin cinsel organlarını gören (görmek mecburiyetinde olan) çocukların psikolojilerinin bozulduğu ve travma yaşadıkları, birçok vaka analiziyle ispatlanmıştır. Enseste yakın cinsel davranışlardan kaçınmanın ve cinsel sorulara mümkün mertebe çocukların anlayacağı dikkatli bir dille cevap vermenin kültürel ve fıtrî yönden geçerli sebepleri ve faydaları olduğu bilinmektedir.

Her nedense (radikal) GM teorilerinde gelişimsel olarak çocuklarla ebeveynler arasındaki ruhî, bedenî ve zihnî farklılıklar pek gündeme getirilmemektedir. Örneğin kitapta dört yaşlarına gelen erkek bir çocuğun, sevgi noktasında babasını annesinden kıskanabileceği vurgulanmaktadır. Bu durumda annelere, cinsel ayrımcılık yapmamak adına baba (eşi) ve çocuğu arasında sevgilerini âdil bir şekilde paylaşmaları önerilmektedir. Buradan da anlaşılabileceği gibi, (radikal) GM teorisyenleri, sevginin mahiyetinde derin farklılıkların olabileceğini görememekte veya görmek istememektedir. Ebeveynlerin çocuklarına besledikleri sevginin sadece şefkat ve merhamete dayandığı, çiftler arasındaki sevginin ise erotik-cinsel boyutlu da olabileceği gerçeği adeta gizlenmektedir. Çocuklar, bütün fıtrî saflıklarıyla büyüklerden sadece bu tarz bir sevgiye ihtiyaç duymaktadır. Bunun ötesinde çocuklara farklı sonuçlar doğurabilecek diğer sevgi türleri sunmak, çocukların hem ruh sağlığını bozacak, hem de istismarına yol açacaktır.

Bunun yanında kitapta, büyüklerin cinsel ilişki kurdukları bir ortamda çocukların da hazır bulunabileceği yönünde telkinler de bulunmaktadır.

Bu da açıkça (radikal) GM teorilerinin aile fertleri arasında mahremiyet anlayışı çerçevesinde olması gereken sağlıklı ilişkileri pratikte hiç önemsemediğini göstermektedir. GM projelerinde her ne kadar cinsiyetlere uygun veya âdil eğitim konseptleri geliştirildiği iddia ediliyorsa da içerik ve uygulamalar açısından adalet gibi kavramların içi boşaltılmakta veya başka amaçlar için kullanılmaktadır. Bunun için özellikle GM’nin cinsel eğitim politikaları, birçok ülkenin millî kültür temellerine ve aile değerlerine aykırı geldiği için, toplumsal tepki toplamaktadır. Ezcümle, devletlerin veya eğitim kurumlarının görevi, post-feminist eşitlikçi teoriler üzerine bina edilmiş pedagojik modellerle ve dayatmalarla kendi fıtrî özünden uzaklaşmalarına sebebiyet veren yeni bir “insan” modeli ortaya çıkartmak olmamalıdır.

Nihaî Değerlendirme

GM odaklı cinsiyetler teorisinin ve politikasının ne olduğu ve bundan ne amaçlandığı konusu, Avrupa topluluklarında dahî zannedildiği gibi berrak değildir. Bundan dolayıdır erkek ve kadın siyasetçilerin ve yöneticilerin birçoğu, bu konu hakkında fazla ve derin bir bilgiye sahip değildir. Ancak kadın çalışmalarını yakinen takip edenlerle siyaseten aktif feminist kadınlar, yıllar içinde GM odaklı cinsiyetler politikasını suiistimal ederek, tek taraflı olarak kendi ideolojilerine göre şekillendirebilmiştir. Batı dünyasında GM açılımları, feminist politikaların yanında geçerliliği tartışmalı başka sosyal teoriler için de kullanılmaktadır. Bu yönüyle bir ifratı (tezi) bir başka ifratla (anti-tezle) karşılamayı öngören bu gibi diyalektik sosyal teoriler, kadın ve erkeklere dönük sosyal politikalardaki bütünlük sentezinin oluşturulmasını engellemektedir. Toplum hayatında itidal tutarlılığı üzerinden sosyal teoriler geliştirilmediği müddetçe GM uygulamaları da netice itibariyle toplumsal değerleri (dengeleri) koruyamayacak ve hatta tahrip edecektir. AB katılım sürecinde Türkiye Devleti, toplumsal yapımızla, millî kültürümüzle ve evrensel fıtrat ölçüleriyle çelişen sosyal teorilerin mahzurlarını görerek, makul ve meşru değerler ekseninde kamu vicdanını sızlatmayan kendine has bir GM konsepti geliştirmelidir.  

 

KAYNAKLAR

Makale ve Kitaplar

Amendt; Gerhard; “Kinderliebe-Elternliebe”; (Çocuk Sevgisi-Ebeveyn Sevgisi); Die Welt; 26.10.2007.

Butler; Judith; Das Unbehagen der Geschlechter (“Cinsiyetler Sıkıntısı”); (Tercüme: Kathrina Menke); Suhrkamp; Frankfurt am Main; 1991. (Orijinal İsim: Gender Trouble; New York; 1990).

Calonego, Bernadette; “Der Junge, der ein Mädchen sein musste” (“Kız Olmak Mecburiyetinde Olan Erkek Çocuk”); Süddeutsche Zeitung; 18.05.2004.

Colapinto, John; Der Junge, der als Mädchen aufwuchs;.(“Kız Olarak Yetiştirilen Erkek Çocuk”); (Tercüme: Sonja Schuhmacher; Rita Seuß) Walter-Verlag, 2000. (Orijinal İsim: As Nature Made Him: The Boy Who Was Raised as a Girl);

Gerold, Horst-Dieter; Gewerkschaft Erziehung und Wissenschaft (GEW); (Eğitim ve Bilim Sendikası) "Eine Schule für Mädchen und Jungen. Praxishilfe mit Unterrichtsentwürfen für eine geschlechtergerechte Bildung"; (Kız ve Erkek Çocukları İçin Bir Okul: Cinsiyetlere Uygun Eğitim İçin Müfredat Tasarıları İçeren Pratik Yardımlar); 2007.

Köhler, Bruno; Gender Mainstreaming (GM): Geschlechterpolitik für Frauen und Maenner? (GM; Kadın ve Erkekler İçin Cinsiyetler Politikası Mı?); 2009; in: http://www.manndat.de/index.php?id=75; Erişim: 13.02.2010.

Mathias v. Gersdorff; “Was ist Gender Mainstreaming (GM) und wieso man dagegen sein muß”; (“GM Nedir ve Niçin GM’ye Karşı Olmak Lazım); http://aktion-kig.de/nachrichten/news_51.html; Erişim: 11.02.2010.

Pfister, René; “Der neue Mensch”; (Yeni Bir İnsan); Der Spiegel; 1/2007.

Seyyar, Ali; “Feminizm Ekseninde Dünden Bugüne Kadın ve Erkeğin Rolü Tartışmalarında Yeni Bir Açılım: Aile Değerlerine Odaklı Fıtrî Cinsiyetler Politikası”; Muradiye Dergisi; Yıl 4; Sayı 17; Aralık 2008.

Seyyar, Ali; “Feminist Kadın Politikalarına Alternatif Olarak Fıtrî Cinsiyetler Politikalarının (Gender Mainstreaming) Doğuşu”; Sivil Toplum Dergisi, Sayı: 2(8); Ekim-Aralık 2004.

Seyyar, Ali; İnsan ve Toplum Bilimleri Terimleri (Ansiklopedik Sosyal Bilimler Sözlüğü); Değişim Yayınları; Sakarya; Nisan 2007.

Simone de Beauvoir; Le Deuxième Sexe (İkinci Cins); 1949.

Internet Kaynakları

http://de.wikipedia.org/wiki/Christopher_Street_Day; Erişim: 10.02.2010.

http://de.wikipedia.org/wiki/Judith_Butler; Erişim: 11.02.2010.

http://www.abgs.gov.tr; Erişim: 13.02.2010.

http://www.ksgm.gov.tr/misyon-vizyon.php; Erişim: 13.02.2010.

http://www.ksgm.gov.tr/uluslararasi_kuruluslarAB.php; Erişim: 13.02.2010.

http://www.lambdaistanbul.org/php/main.php?menuID=5; Erişim: 10.02.2010.

Mevzuat Kaynakları

AB-Komisyonu: COM-96: 67.

Amsterdam Sözleşmesi; 1997.

 

SONNOTLAR


[1]AB-Komisyonu: COM-96: 67.

[2]Amsterdam Sözleşmesi; 1997; mm. 2-3.

[3]GM’nin yeni açılımlarıyla ilgili olarak kaleme aldığım ilk yazımda “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” yaklaşımı ile birlikte cinsiyetlerin zayıf ve güçlü özelliklerine göre sosyal hayata yönelik isabetli yönlendirmelerin ve teşviklerin yapılabileceği ve bunun neticesinde kişilerin motivasyonunun yanında değişik alanlarında etkinlik ve verimliliklerinin de artacağını savunmuştum. GM’nin felsefesinde “Cinsiyetlere Dayalı Fikrî Süreç” arayışları kapsamında sadece kadınların değil, erkeklerin de sorunlarına ortak çözüm stratejileri aranırken, kadınların ve erkeklerin özel hasletleri ve spesifik potansiyelleri dikkate alınması öngörüldüğü için, sürecin fıtrî boyutuna vurgu yapmıştım. GM’nin temel esaslarını tanıtan ve değerlendiren makalem hakkında daha fazla bilgi için bkz. Seyyar, Ali; “Feminist Kadın Politikalarına Alternatif Olarak Fıtrî Cinsiyetler Politikalarının (Gender Mainstreaming) Doğuşu”; Sivil Toplum Dergisi, Sayı: 2(8); Ekim-Aralık 2004.

[4]Seyyar, Ali; ““Feminizm Ekseninde Dünden Bugüne Kadın ve Erkeğin Rolü Tartışmalarında Yeni Bir Açılım: Aile Değerlerine Odaklı Fıtrî Cinsiyetler Politikası”; Muradiye Dergisi; Yıl 4; Sayı 17; Aralık 2008.

[5]Köhler, Bruno; Gender Mainstreaming (GM): Geschlechterpolitik für Frauen und Maenner? (GM; Kadın ve Erkekler İçin Cinsiyetler Politikası Mı?); 2009; in: http://www.manndat.de/index.php?id=75; Erişim: 13.02.2010.

[7] http://www.abgs.gov.tr; Erişim: 13.02.2010.

[9]1949 tarihli Le Deuxième Sexe (İkinci Cins) adlı kitabında Simone de Beauvoir, cinsiyete bağlı davranışların tabiat ve fıtrat ile ilgili olmadığı tezini ileri sürmüştü.

[10]Macar ve Rus kökenli Yahudi bir ailenin kızı olan Judith Butler, Amerika-Cleveland’de doğmuş ve 1974 yılında Yale Üniversitesinde ve Heidelberg Üniversitesinde felsefe bölümünde eğitim almış ve geleneksel fenomenolojinin yanında Alman İdealizmi ve Feminizm üzerine çalışmalar yapmıştır. En çok tanınan eseri „Gender Trouble“ (Cinsiyetler Sıkıntısı) 1990 yılında yayınlandıktan bir yıl sonra Johns-Hopkins Üniversitesi İnsan Bilimleri Bölümünde profesör olmuştur. Bkz. http://de.wikipedia.org/wiki/Judith_Butler; Erişim: 11.02.2010.

[11]Butler, Judith; Gender Trouble (Cinsiyetler Sıkıntısı): Feminism and the Subversion of Identity (Routledge; New York; 1990. (Orijinal Baskı); Almanca Baskısı: Judith; Butler; Das Unbehagen der Geschlechter (Tercüme: Kathrina Menke); Suhrkamp; Frankfurt am Main; 1991; s. 23. 

[12]Christopher Street Day (CSD: Kristofer Sokağı Günü; Onur Haftası Etkinlikleri), Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti ve Transseksüeller tarafınca değişik kültürel etkinlikler çerçevesinde kutlanan bir protesto ve anı günüdür. O gün, cinsel eğilimleri farklı olan grupların dışlanmalarına ve ayrımcılığına karşı karnaval havasında protesto yürüyüşleri yapılmakta ve eşit haklar için mitingler düzenlenmektedir. İngilizce konuşulan ülkelerde CSD etkinliklerine “Gay Pride” (Eşcinsellerin Gururu) adı verilmektedir. CSD etkinlikleri, New York, Greenwich Village mahallesi, “Christopher Street” caddesinde bulunan “Stonewall Inn” barında (28 Haziran 1969) şiddet içerikli polis denetimlerini protesto etmek maksadıyla ortaya çıkan ilk eşcinsel ayaklanmasının anısına yapılmaktadır. Ayaklanma ile birlikte New York sokaklarında günlerce eşcinsellerle polis arasında çatışmalar meydana gelmiştir. Ertesi sene “Christopher Street Liberation Day Committee“ kurulmuş ve o günün anısına her yıl Haziran ayının sonunda sokak gösterişleri tertiplenmektedir. CSD, 1978 yılından itibaren uluslararası bir boyut kazanmıştır. Gerçi Almanya’da eşcinsellerin sokak gösterişleri daha önceden de yapılmış ancak bu isim altında ilk kez 1979 yılında Berlin ve Bremen’de etkinlikler yapılmıştır. 2002 yılında Köln’de düzenlenen CSD etkinliklerine 1 milyon 2oo bin kişi (aktif katılımcı ve seyirci) iştirak etmiştir. Aktif katılımcılar, bu gibi etkinliklerde farklı cinsel eğilimlerini değişik tarzdaki giyim ve kuşamlarının yanında tutum ve davranışlarıyla (sokak öpüşmeleri, soyunmalar vb.) alenî bir şekilde teşhir etmektedir. Farklı zamanlarda da olsa bugün dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde CSD, erotik karnaval şeklinde kutlanmaktadır. Türkiye'de ise 1993 yılında ilk defa kutlanmak istenmiştir. Bir grup eşcinsel, Lambdaistanbul'u kurarak, Temmuz 2005'te 13. Onur Haftası etkinlikleri düzenlemişlerdir. Lambdaistanbul'dan bir temsilci, 2006 yılında Berlin’de düzenlenen CSD etkinliklerine katılmış ve Türkiye hakkında bir sunum yapmıştır. Bkz.:

a) http://de.wikipedia.org/wiki/Christopher_Street_Day; Erişim: 10.02.2010;

b) http://www.lambdaistanbul.org/php/main.php?menuID=5; Erişim: 10.02.2010.

[13]Mathias v. Gersdorff; “Was ist Gender Mainstreaming (GM) und wieso man dagegen sein muß”; (“GM Nedir ve Niçin GM’ye Karşı Olmak Lazım); http://aktion-kig.de/nachrichten/news_51.html; Erişim: 11.02.2010.

[14]Seksoloji (Seks Bilimi), insanlar arası normal (ahlâkî) ve anormal (ahlâk dışı) cinsel ilişkileri ve insanların cinsel davranışlarını inceleyen bilim dalıdır. Seksoloji, erkek ve kadın cinsinin temel biyolojik, fizikî ve cinsel benzerliklerini ve farklıklarını araştırmaktadır. Seks kelimesi, Latince “secare” kökünden gelmektedir ve bölünme ve(ya) ayrılma anlamındadır. Seks bilimi, tarih öncesi çağlardaki kadın ve erkeğin yaratılışını anlatan bir efsaneye dayanmaktadır. Bu efsaneye göre, insanoğlu daha yaratılmadan önce, bir gövdesi ve-fakat iki başlı ve iki çift kanatlı “Hermafrodit” adında garip bir yaratıktır. “Tanrılar”, Hermafrodit’in kendi kendine yeterli olmasına tahammül edememiş ve kıskançlık yüzünden Hermafrodit’i biyolojik olarak birbirinden bağımsız iki bedene ayırmıştır. Kadın ve erkek cinsi, sonuç itibariyle her ne kadar bu şekilde ortaya çıkmış ise de özünde aynı biyolojik özelliği taşımaktadır. Bkz.: Seyyar, Ali; İnsan ve Toplum Bilimleri Terimleri (Ansiklopedik Sosyal Bilimler Sözlüğü); Değişim Yayınları; Sakarya; Nisan 2007; Madde: Seksoloji.

[15]  Cinsiyetiyle tıbbî müdahalelerle oynanan Bruce Reimer, aynı yumurtadan ikiz olarak dünyaya gelmişti. Altı aylıkken ikiz çocukların her ikisinde de sünnet derisinde bir daralma meydana gelmiş olduğu için, kendilerine zorunlu olarak bir ameliyat yapılmıştı. Bruce’un Sünneti başarısız olmuştu ve cinsel organı da yeniden düzeltilmeyecek kadar zarar görmüştü. Çocuğun ebeveyni, çaresizlik içinde radikal gender teorisyenlerden olan John Money’in tavsiyelerine uyarak, çocuğun, bundan böyle bir kız olarak yetiştirilmesi şartıyla, testisinin alınmasına müsaade etmişti. Cinsel eğitiminde psikolojik ve fizikî yönden herhangi bir komplikasyon yaşanmaması için, çocuğa (yeni kız ismiyle Brenda’ya) dişi hormonlar da verilmişti. Erkek olarak dünyaya geldiğini bilmeyen Brenda, gayri ihtiyarı olarak üzerindeki kız elbiselerini yırtmakta, oyuncak bebeklerinden ziyade erkek kardeşinin oyuncak arabalarıyla oynamakta, küçük tuvaletini ayakta gidermekte ve kardeşini başkalarına karşı korumaktaydı. Kısacası çok erken yaşlarda bile Brenda, dişi kimliğine karşı isyankâr bir tutum ve davranış sergilemekteydi. Okulda asosyal tavırlarından dolayı öğrenciler tarafından hakarete uğrayan ve dışlanan başarısız bir öğrenciydi. Bütün aile fertleri, John Money’in periyodik seanslarına katılıp onun tavsiyelerine harfiyen uydukları halde bu tuhaf manzara karşısında mutsuz ve çaresiz kalmaktaydı. Baba, teselliyi alkolde bulmuş, anne gittikçe depresif, kardeşi de saldırgan olmuştu. İçine kapanmaya başlayan Brenda ise intiharı düşünmeye başlamıştı. Aile içinde bütün bu olumsuzluklar yaşanırken, John Money, tıbbî destekli sosyal deneyinin başarısını bilim dünyasına gururla anlatmakla meşgul idi. Halbuki Brenda ve kardeşi, yaşları ilerledikçe John Money’in seanslarına katılmak istemiyorlardı, çoğu zaman onur kırıcı muamelelerin muhatabı olmaktan bıkmışlardı. Ruhî bunalımlara giren Brenda’nın bu durumu, babasını çok üzmeye başlamıştı. 14 yaşına geldiğinde, babası, kendisinin aslında erkek olduğunu ona söyleme gereği duymuştu. Babasından bu gerçeği öğrenen çocuk, bütün yaşananlara artık bir anlam vermeye başlamış ve yeniden aslına yani erkekliğine dönmeye karar vermişti. Yeni erkek ismiyle David, 12 yıllık ruhî azap ve bunalım döneminden sonra tabiat ve fıtrat kanunlarına aykırı bilimsel deneylerin kurbanı olmaktan kurtulmuş ve uzun süren bir mücadelenin sonunda aslî benliğine ve cinsel kimliğine kavuşmuştu. David göğüslerini aldırmış ve ileriki yaşlarda üç çocuklu dul bir kadınla evlenmişti. David, bu trajik olaylardan sonra basının daha fazla ilgisini çekmiş, kendisiyle ilgili makale ve kitaplar yazılmış olduğu gibi hakkında bir belgesel film de çekilmişti. Bir mezbahanede çalışmaya başlamış ve arabasını tamir etmekten zevk alan normal bir erkek olmuştu. Ancak çocukluğunda yaşadığı travmaları yine de bütünüyle ruhundan atamamıştı. Eşi, David’i 10 yıllık bir evlilikten sonra terk etmişti. David, bundan sonra işini de kaybetmişti, yaptığı bazı yanlış yatırımlardan dolayı maddî sıkıntılara girmişti. Kardeşinin intiharından iki yıl sonra o da 38 yaşındayken hayatına son vermişti. Cinsiyetiyle oynanan bir erkek çocuğun hayat hikâyesi ve sonuçları hakkında daha fazla bilgi için bkz. a) Pfister, René; “Der neue Mensch”; (Yeni Bir İnsan); Der Spiegel; 1/2007. b) Calonego, Bernadette; “Der Junge, der ein Mädchen sein musste” (“Kız Olmak Mecburiyetinde Olan Erkek Çocuk”); Süddeutsche Zeitung; 18.05.2004. c) Colapinto, John; Der Junge, der als Mädchen aufwuchs;.(“Kız Olarak Yetiştirilen Erkek Çocuk”); (Tercüme: Sonja Schuhmacher; Rita Seuß) (Orijinal İsim: As Nature Made Him: The Boy Who Was Raised as a Girl); Walter-Verlag, 2000.

[16]Gerold, Horst-Dieter; Gewerkschaft Erziehung und Wissenschaft (GEW); (Eğitim ve Bilim Sendikası) "Eine Schule für Mädchen und Jungen. Praxishilfe mit Unterrichtsentwürfen für eine geschlechtergerechte Bildung"; (Kız ve Erkek Çocukları İçin Bir Okul: Cinsiyetlere Uygun Eğitim İçin Müfredat Tasarıları İçeren Pratik Yardımlar); 2007; s. 35.

[17]Bakanlık’ın 600 bin baskı yaparak yayınladığı ve yoğun tepkiler üzerine 2007 yılında apar topar piyasadan çektiği kitapta yer alan bilgiler ve içeriği ile ilgili eleştiriler, Bremen Üniversitesinde cinsiyet ve nesiller araştırmaları alanında profesör olan Gerhard Amendt’in “Die Welt” gazetesinde yayınlanan makalesinden değerlendirilmiştir. Bkz.: Amendt; Gerhard; “Kinderliebe-Elternliebe”; (Çocuk Sevgisi-Ebeveyn Sevgisi); Die Welt; 26.10.2007.