Sosyal Pedagojide Fıtrî Motivasyon

 

Prof. Dr. Ali SEYYAR

1. Fıtratın Evrenselliği ve Hayvanlar Âleminde Fıtratın Varlığı

Bir şeyi başlangıcındayken yarmak, kazmak anlamına gelen “fatr” kökünden türemiş olan fıtrat kavramı, “ilk yaratılış” manasına gelmektedir. Yani, mutlak yokluğun yarılarak, içinden varlığın çıkması ve bu yarılma sonucu olarak ortaya çıkan ilk varlık hâlidir fıtrat. Dolayısıyla da bütün insanlar için müşterek ve umumî olan yaratılış özelliklerini içinde barındırmaktadır. İnsanın, hem ruhî, hem zihnî, hem kalbî, hem de fizikî bakımdan yaratılıştan sahip olduğu temel özellikler, fıtratın kapsamına girmektedir. Fıtrî özellikler, sadece insanlara mahsus bir olgu değildir. Fıtrat, kendi özel haliyle hayvanlarda da bulunan bir haslettir. Fıtratın dış yansıması, sevgi, şefkat, acıma, dayanışma ve yardımlaşma gibi sosyal içerikli tutum ve davranışlarla kendisini göstermektedir.

1996 yılında Chicago hayvanat bahçesinde cereyan eden enteresan bir olay, fıtrat gerçeğinin bir kez daha gün ışığına çıkmasına yardımcı olur. Binti isminde bir anne gorilin bulunduğu korunağa dikkatsizlik yüzünden 3 yaşındaki bir erkek çocuğu düşer. Binti, bunun üzerine kendi bebeğini derhal bırakır ve kanlar içinde kalan erkek çocuğu kucağını alır ve kurtarılması için hemen görevlilere teslim eder. Araştırmacı Lisa Parr, maymunlardaki acıma duygusunun yanında başkalarının hissiyatını anlayabilme yeteneğini de tespit eder. Belirli bir oranda fıtrî zekâya sahip oldukları iddia edilen maymunlar, bu Allah vergisi ile belirli dereceye kadar diğer varlıklara karşı sosyal dayanışma içinde olabilmektedir.
Atlanta Eyaletindeki Maymun Araştırma Merkezinde bu hayvanlar üzerinde değişik deneyler yapılır. Maymunlara videodan neşeli pozlar veren ve bunun yanında sancı ve acı çeken hemcinsleri gösterilir. Televizyondan acıklı sahneleri seyreden maymunlar, sanki kendileri bu sancıları çekiyormuşçasına reaksiyon gösterir ve vücut ısılarında düşüşler görülür. Başkalarıyla empati besleyebilen bu maymunlar, büyük bir ihtimalle bunu bilinç düzeyleriyle, bir başka ifadeyle fıtrî zekâlarıyla becerebilmektedir.

Bir başka deneyde (rhesu) maymunlara, elektroşok üreten düğmelere basmaları telkin edilir. Her bastıklarında kendilerine sevdikleri yiyecekler verilir. Daha sonra bu düğmelerle, hemcinslerinin elektroşok altına girmeleri sağlanır. Zararsız ve fakat sancı veren bu işlem karşısında (rhesu) maymunların tavırları gözlemlenir. Maymunlar, her düğmeye bastıklarında, hemcinslerinin bağırdıklarını görürler ve duyarlar. Maymunların hemen hepsi, düğmeye basmamaya kararlı görünür ve hemcinslerinin sancı çekeceğine aç kalmayı dahî göze alırlar. Bu durum karşısında deneye 2 hafta sonra son verilir. Maymunlar, hemcinslerinin bu deneyde neyi nasıl yaşadıklarını tam bilmiyor olabilir ama sanki onların ne hissettiklerini içgüdüsel bir acıma duygusu (fıtrî zekâ) ile idrak edebilmiş ve fıtratın bir gereği olarak merhamet ve dayanışma duygularını somut olarak sergileyebilmişlerdir.

Şempanzelerin fıtrî zekâları, özellikle ‘Ben’ ve ‘O’ duygusunu kavrama açısından diğer maymunlara göre daha ileri boyuttadır. (Rhesu) Maymunlardan farklı olarak şempanzeler (ve Yunus balıkları), aynada kendilerini tanıyabilmektedir. Kendi varlığını hisseden ve tanıyan varlıklarda başkalarına karşı fıtrî bir merhamet duygusu daha kolay oluşmaktadır. Bu durumu, insanlarda da gözlemlemek mümkündür. Aynada kendini tanımaya başlayan bir insan yavrusu, tam da bu dönemlerde başkalarına ilgi göstermeye ve hislerini paylaşmaya başlamaktadır. Bir başka ifadeyle, kendini (zahirî yönden de) tanımaya başlayan bir insan, başkalarını da anlamaya başlar. Kendini bilen, yaratılmışlığın merakı ile Yaratan’ı tanıma yolculuğuna da çıkma ihtiyacı duyar. Tabiat ve hayvanlar âlemi ile ilgili araştırmalar, acıma, şefkat ve empati gibi hislerin, yaratılıştan gelen önemli özellikler olduğunu göstermektedir. Hayvanlarda dahî görülebilen bu fıtrî özelliklerin gelişmiş versiyonu insanoğlunda da bulunduğuna göre, insan modellerinin ve buna bağlı sosyal politikaların da fıtrat temeli üzerine kurgulanması gerekmektedir.

2. Çocuk Eğitiminde Motivasyon ve Fıtrî Yaklaşımların Temel Esasları

Azim, gayret, gaye edinmek, arzulamak, istemek ve hareket etmeğe istekli olmak gibi anlamlara gelen motivasyon veya güdülenme, bir insanı, bir hedefle bağlantılı olarak, belli şekillerde davranmaya veya düşünmeye sevk eden pedagojik bir yaklaşımdır. Kişinin, motive olduğunda ilk etapta sanki kendisi öyle istiyormuş gibi, ileriki aşamalarda ise yapılacak işi benimseyerek üstlenmesi ve bağımsız olarak hareket etmesi, motivasyona dönük telkinlerin başarılı bir şekilde sonuçlandığının bir işaretidir. Çocukların sağlıklı gelişimleri ve belirli yeteneklere sahip olabilmeleri açısından motivasyonun önemi büyüktür. Bilindiği gibi küçük çocukların dünyayı, kendilerini ve çevrelerini tanımaya ve keşfetmeye yönelik tabiî ve fıtrî bir meyilleri vardır. Bu bağlamda ortaya çıkan öğrenme iştiyakı, çocuğun ruh dünyasına uygun bir şekilde fıtrî ve manevî motivasyon desteği ile güçlendirilebilir. Dıştan gelen nasihat ve tavsiyelerin sonucunda ortaya çıkan motivasyon, içten gelen duygularla beslenmediği müddetçe, etkisi geçici olur ve dolaysıyla etkisiz kalır. İşte iç duyguları da kuvvetlendiren pedagojik yaklaşımlar, çocuğun fıtratının gereklerine uygun düşünebilmesi, inanabilmesi ve yaşayabilmesi için, önemli bir araçtır.

Fıtrat kavramı toplumumuzda ve özellikle aileler arasında pek bilinmez. Halbuki çocuklarımızın temel insanî ihtiyaçlarını ve mutluluklarını o kadar derin bir şekilde karşılayacak nitelikteki bu zengin kavramın eğitim sistemimizde yer almaması, doğrusu şaşırtıcıdır. Motivasyonun çocuklarımızın fıtrî dünyalarına hitap edecek şekilde anlaşılmasında ve buna göre fiilî yaklaşımların sergilenmesinde pedagojik yönden birçok fayda vardır.

Fıtrî motivasyon, başarı odaklı diğer motivasyon türlerinden farklı olarak, çocuğun sadece harekete geçmesine ve belirlenen dünyevî hedefler yönünde gayret göstermesine yardımcı olmaz aynı zamanda meşru hedefler ve nefisle mücadele tekniklerini de gösterir. Böylece çocuğa, nefsanen zor gelen şeylerin (ev ödevi yapmak, ibadet etmek, paylaşmak vb) üzerinde düşünme fırsatı verilmektedir. Mutlaka yapılması gereken şeylerin gönülden yapılmadığı sürece kişiye er veya geç bazı maddî ve manevî sıkıntılar doğurabileceği hissini ve duyarlılığını aşılayan fıtrî motivasyon, çocuğun bireysel dünyasında daha inançlı, toplum hayatında ise daha sosyal ve ahlaklı olmasını sağlamaktadır. Dünyevî ve uhrevî sonuçlarını kendi akıl seviyesine göre idrak edebilen bir çocuk, kaçınılmaz zorluklar karşısında fıtrî motivasyon sayesinde mukavemet gösterebilecek ve zamanla mücadelesini severek sürdürecektir.

Fıtrî motivasyon, sadece rasyonel akla değil kalbe ve vicdana da hitap etmektedir. Bu yönüyle insanın fıtrî özelliklerini esas alan motivasyon, dünyevî sorunları, teslimiyet, tevekkül ve aktif sabır yollarıyla çözmeye yardımcı olur. Hayata bir anlam kazandıran ve çaresiz hallerde dahî kişiye manevî bir dayanma gücü veren fıtrî motivasyon, isyan yerine Yaratan’a bağlılık (teslimiyet), doyumsuz ve sınırsız istek ve hırs yerine Yaratan’ı vekil kılarak meşru talepler doğrultusunda azmetme ve de bitkinlik, tükenmişlik veya çaresizlik hisleri yerine aktif sabır esasları üzerine kurulmuştur. Çocuğun kendi manevî kaynaklarını keşfedebilmesine yardımcı olan fıtrî motivasyon, engel gibi görünen bütün olumsuz şartlara rağmen kişiye kader anlayışı çerçevesinde kalıcı huzur ve saadet sağlar.

Materyalist dünyanın motivasyon hedefleri, yüksek performans, toplum tarafından takdir görmek, zenginlik, güç, bağımsızlık ve sosyal statü gibi daha çok dünyevî ve nefse hoş gelen özellikler taşırken, fıtrat ekseninde geliştirilen motivasyon ise, insanın öz kimliğini bozmadan meşru olan bütün hedefleri, kişinin manevî zenginliğine, hayra ve toplumsal faydaya dönüştürmeyi amaçlamaktadır.

a) Fıtrî Motivasyon ve Sosyal Ahlâk İlişkisi

Güzel Ahlâkın tabiî esaslarından sayılan fıtrat, yaratılış (hılk) tan gelen “ilahî format”tır. Hz. Peygambere göre, “Her insan, İslâm fıtratı üzere doğar”. Yani, bu yaratılış tam, eksiksiz, kusursuz gelişip olgunlaşmaya elverişlidir. Ancak, fıtrattan uzaklaşma, yani hakikî mânâda sosyal sapma, bazen ferdî, bazense toplumsal bazda daha çok dış faktörlerin etkisiyle ortaya çıkabilmektedir. Mesela batıl inançlar, sosyalleşmedeki sorunlar, olumsuz sosyal çevre, ideolojiler, yanlış eğitim ve terbiye gibi olumsuz olay ve olgular, kişinin fıtratını ve dolayısıyla ahlâkını bozabilmektedir. Buna karşılık insandaki saf ve salim fıtrî özellikler, akıl, irade, bilgi, inanç ve güzel ahlâk eğitimi vasıtasıyla her zaman geliştirilebilir ve korunabilir. Fıtrî motivasyon, aynı zamanda çocuğun toplum hayatında faydalı ve ahlâklı bir insan olmasını sağlayan çok fonksiyonlu bir vasıtadır. Sosyal ahlâklı bir çocuk (genç), nefsine değil sevgiye açık olacağından doğru düşünmeye de açık olacaktır. Toplum meselelerine sevgiyle bakabilecek ve başkaları için de faydalı olacaktır.

b) Fıtrî Motivasyon ve Maneviyat (Kalp) İlişkisi

Maneviyatın temeli, inanç ve sevgi fıtratına dayanır. Bunun merkezi de kalp veya bir başka ifadeyle gönüldür. Manevî ve fıtrî boyutuyla kalp, bir et parçası değil, insanın bütün latifelerini yöneten bir merkezdir. Said Nursi’nin ifadeleriyle kalp, fikirlerin aynası olan dimağ (zihin) ile hislerin aynası olan vicdandan meydana gelen latife-i Rabbaniyedir ve ilahî bir duygudur. Bütün insanî-fıtrî duyguların ve ahlâkî hasletlerin kaynağıdır. İnsan beyninin sol yarım küresi; akıl, mantık, muhakeme ve tefekkür gibi duyguların merkezidir. Sağ yarım küre ise şefkat, merhamet, muhabbet, hürmet gibi vicdanî ve kalbî hislerin merkezidir. Bunların tamamı kalp denilen o latife-i Rabbaniye’yi oluşturur. Nitekim son Peygamber de Allah ve insan ilişkisini bu yönde izah etmiştir: “Allah, sizin cisim ve suretlerinize değil kalplerinize nazar eder”. Hz. Ali’nin kısa fakat anlamlı yaklaşımıyla ifade etmek gerekirse, “kalp temizliği, imandandır”, daha somut bir ifadeyle “kalbin kuvveti, imanın sağlamlığındandır”. Bu yönüyle fıtrî motivasyon, çocuğun hem zihnî, hem de gönül dünyasının zenginleşmesine yönelik telkin ve tavsiyelerde bulunur.

c) Fıtrî Motivasyon ve Akıl (Zihin) İlişkisi

İdrak etmek, anlamak ve kavramak manalarına gelen akıl, gözlemleyerek, düşünerek, tefekkür ederek, mukayese yaparak, hayal ederek, eğitim alarak veya nasihat dinleyerek, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırt edebilen zihnî kabiliyetlerin bütünüdür. Arapça “ikal”, yani “bağlamak” kökünden gelen akıl, soyut-somut şeylerle mantıkî, doğru, isabetli ve kabul edilebilir şeyleri idrak edebilen ilahî ve nuranî bir cevherdir. Böyle bir akılı, fıtratın ikliminde hayat bulur. Dolayısıyla fıtrî akıl, hemen her normal insanda var olan, söylenen sözleri anlayan, iyiyi, kötüden ayırabilen, meseleleri anlayan ve idrak edebilen akıldır. Bu akıl, ruhun lisanı ve ilâhî tekliflerin de muhatabıdır. Fıtrat ekseninde aklın doğru düşünebilmesi için, kalbin de akletmesi (düşünmesi) gerekir. Dolayısıyla doğru düşünebilmenin kaynağı, fıtrî akıldır. Manevî kalpten gelen ışıklar, aklı aydınlatıp, hürleştirir. Sıhhatli bir şekilde aklı kullanabilmenin tek yolu, nefsaniyetten arınıp, kalp ile düşünebilmektir. Akıl-kalp dengesi ile tefekkür daha sağlıklı sonuçlar verir ve toplum hayatında daha isabetli kararlar vermemize yardımcı olur. Aklın, fıtrat istikametinde gelişmesine akl-ı selîm de denir. Akl-ı selîm, ahlâkî irade ile nefsi, zaaflardan kurtardıktan sonra elde edilen hür akıldır (ruhsal zekâdır). Bu fıtrî akılla insan, doğruyu, hak ve hakikati bulur. Akıl, nefs-i emmarenin etkisi altında kalmadığı sürece, fıtratın vesayetinde idrakî (bilişsel) boyutuyla gelişir ve insana hakikati ve bütün manevî güzellikleri gösterir. Böylece rasyonel aklın sınırlılığını anlatan fıtrî motivasyon, ruhsal (manevî) zekâ, başka bir ifadeyle kalbî akıl aracılığı ile ötelere doğru manevî köprüler kurulabileceğinin yollarını gösterir.

3. Fıtrî Motivasyona Yönelik Somut Yöntemler

Çocuklarımızın fıtratlarına uygun bir pedagojik yaklaşım sergileyebilmemiz için, temel ilkeler ekseninde bazı pratik teknikler kullanmakta fayda vardır. Temel ilkelerin başında “Çocuğun Mizacına Uygun Yaklaşım” gelmektedir. Bir başka ifadeyle motivasyona yönelik telkinlerin özellikleri bireysel olmalıdır. İçine kapalı ve utangaç bir çocuğa asosyal demek veya onu kınamak, ne kadar sosyal-darwinist dışlanmaya yol açabilen bir yaklaşımsa, üstün zekâlı ve başarılı bir çocuğun “hiçbir engel tanıma” veya “sen istediğin her şeyi elde edebilirsin” gibi sözde motive edici söylemlerde bulunulması da hem külli iradeyi (kaderi) yok sayan, hem de çocuğun sosyal ahlakını bozan, tahrip edici bir materyalist yaklaşımdır. Motive edici sözler ve davranışlar, çocuklarımızın özel huy ve mizaçlarına kısacası şahsî fıtratlarına uygun olmalıdır. Aksi takdirde bu tarz yaklaşımlar etkin olamayacağı gibi, çocuğun ruh dünyasını da sarsabilir. Fıtrî motivasyonun etkinliğini artırıcı teknikleri ise kısaca şu şekilde belirleyebiliriz:

a) Bütüncül İzahlar Yapmak: Hadiselere ve nesnelere anlaşılır bir dilde hem maddî, hem de manevî izahlar getirmek, çocukların metafizik ufkunu kuvvetlendirir ve hakkaniyet ölçüleri ikliminde doğru düşünme becerilerini geliştirir. Doğru düşünebilmek, olaylara ibretle ve sevgiyle bakabilmekle mümkün olduğu için, sevgi ve acıma duygularının ölçüsünün de, itidal dengesine göre ayarlanmasına dikkat edilmelidir.

b) Tedricî Teşviklerde Bulunmak: Bilgi edindirme ve tecrübe sahibi yapma noktasında telaş yapıp aceleci davranılmamalıdır. Piyano çalmasını öğrenen bir çocuk, ninesine mini bir konser vermekte henüz kendisini hazır hissetmiyorsa, buna saygı göstermek gerekiyor. Çocuğunuz, kendisine tam güvenene kadar beklemekte fayda vardır.

c) Ciddiye Almak: Tıpkı sizlerin günlük hayatta karşılaştıklarınızı evde dile getirdiğiniz gibi çocuğunuz da sokakta gördüğünü, okulda öğrendiğini size rahatlıkla anlatabilmeli ve sizlerden gereken ilgiyi görebilmelidir. Çocuk, kendisine değer verildiğini ve ciddiye alındığını hissedecek ve bu güven ortamında kendisini ilgilendiren en kritik meselelerini dahî sizlere aktarıp görüşlerinizden yararlanmak isteyecektir.

d) Yeni İlgi Alanlarına Yönlendirmek: Çocuğunuza sık sık bilmediği yeni meşguliyet alanları gösteriniz ve merakının artmasına yardımcı olunuz. Bizzat kendiniz sosyal faydası olan bazı hobiler edininiz ve çocuklarınızla birlikte bunları gerçekleştiriniz. Bazı eylemler, çocuklarınızın ruh dünyasına hitap ettiğinden dolayı hoşuna gidebilir ve böylece çocuklarınızın okul dışı sosyal beceri kapasitelerinin artmasına vesile olmuş olursunuz.

e) Nefisle Mücadele Yollarını Göstermek: Nefse zor gelen zahmetli işleri yapmanın da bir anlamı ve değeri olduğu sadece nasihatlerle anlatılmamalıdır. Mesela çocuğumuza “Temizlik İmandan Gelir” sözünü pratikte kolayca nasıl hayata geçirebilirizin yolları gösterilmelidir. Farklı eğlendirici girişimlerle bu temel ilke, nefse zor gelmeyen basit yöntemlerle bazen zannedildiğinden daha kolay gerçekleştirilebilir. Bu bağlamda dağınık odayı toparlarken, hoş ve eğlendirici bir senaryo veya yarışma düzenlenebilir. (Şeytanın Bacağını Kırma Oyunu: Üç Dakikada Oda Temizliği).

f) İnisiyatif Sahibi Yapmak: Sorunların çözümünde çocuğunuza destek verin ve küçük başarılar karşısında bile çocuğunuzun bunun tadını çıkartmasına müsaade edin. Manevî mükâfatlar ve duygusal sözlerle çocuğunuzun kendisine güvenmesini sağlayın. “Maşaallah” “Aferin” veya “Allah zekânı nurlandırsın” gibi sözler, çocuğa kendisinin manevî olarak emniyette olduğunu hissettirir. Engeller, başta birlikte aşılsın ve çocuğunuzu sorunlarını zamanla tek başına çözebilecek kıvama getiriniz. Bu bağlamda çocuğunuzun ev ödevlerini siz yapmayınız, ev ödevlerini kendi başına yapabilecek teknikler ve örnekler gösteriniz. Çocuğunuza, kendi başarılarının tadını çıkarırken, haddizatında başarının Allah’ın yardımıyla gerçekleştiğinin farkındalığını öğretin ve gurura kapılma riskine karşı yapabilmenin şükrünü “Elhamdülillah” ile ifa edebileceğini bilfiil gösterin.

Kaynaklar

Bozdağ, Muhammed; Ruhsal Zekâ; Bilge Yayınları; İstanbul; 2000.

Die Kunst der Motivation; (Motivasyon Sanatı); Focus; 14/2002.

Mitleid Unter Affen (Maymunlar Arasında Acıma Duygusu); Focus; 26/2001.

Seyyar, Ali; Sosyal Hizmetlerde Manevî Bakım; Şefkatli Eller Yayınları; Ankara; Ekim 2007.