Yeni Asya Gazetesi Yazarı Nurullah Çetin “Zengin Sahabiler”i Yorumladı

 

16 Kasım 2013

Nesil yayınlarından çıkan Ali Seyyar’ın son kitabı “Zengin Sahabiler” köşe yazarlarının dikkatini çekmeye devam ediyor. Milli Gazete yazarlarından İbrahim Veli’den sonra Yeni Asya Gazetesi yazarı Nurullah Çetin de kitabı yoksulluk ve zenginlik ekseninde değerlendirdi ve okurlarına bu kitabı okumayı tavsiye etti. İşte Nurullah Çetin’in köşe yazısı:

 

Sahabenin varlıkla imtihanı

Varlıklı olmaktır çoğu zaman en büyük hayalimiz. Zengin olmaktır. Hatta haddi hesabı olmayan vaatlerimiz bile vardır. Zengin olursam, şunu yaparım, yok efendim bunu yaparım diye. Hayallerimiz vardır bu yönde, ama çoğumuz hiç düşünmeyiz bütün varlığın verilecek bir hesabının olduğunu. Daha doğrusu düşünmek istemeyiz. Çünkü hayalimizin bitmesini hiçbirimiz istemeyiz.

Ben ne zaman bir zengin kişi görsem, aklıma hemen Behlül Dânâ Hazretleri gelir. Malûmunuzdur, Halife Harun Reşid ile yaşadıkları bir vakıa vardır. Mal ile mülkün hesabının nasıl verileceği konusunda yaşadıkları bir vakıa. Tabiî bunun yanı sıra hayatımızda örnek olarak görmemiz gereken Hz. Peygamber (asm) ve onun Sahabileri vardır. Bizim bu zamanda kurduğumuz hayaller için, Hz. Peygamber’in (asm) gerek yaşantısında, gerekse sahabilere olan ifadelerinde çok önemli örnekler mevcuttur. Mademki Müslümanız, öyleyse Asr-ı Saadet’i örnek almalıyız.

Hep merak etmişimdir. Acaba zenginlik ile imtihan mı zordur, yoksa yoksulluk ile imtihan mı? Bir sonuca varamazdım çoğu zaman bu konu hakkında. Nefis asla yoksulluğu kabul etmiyordu. Zengin olmak, varlıklı olmak istiyordu. Yine bu konu içinde bize en iyi örnek teşkil edecek zaman, Asr-ı Saadet dönemiydi. Çünkü orada yoksulluk da vardı, zenginlik de. Ve orada imtihanın en şiddetli olduğu hayat vardı. Açlıktan karnına taş bağlayanlardan tutun, bir deri bir kemik olanlara kadar. Hayatlarını yalnızca bir hırka ile sürdürmek zorunda olan sahabiler vardı. Yolda bulduğu deri parçasını ısıtarak yemek zorunda kalan sahabiler… Onlar her türlü imtihanı yaşamışlardı. Çünkü sahabi olmak, kolay değildi.

Ashab-ı Suffa vardır, bilirsiniz. Onlar muhacirlerin en fakirleriydiler. Kendisi de Ashab-ı Suffa’dan olan Hz. Ebû Hureyre (ra) diyor ki: “Suffa ashabından yetmiş kişiyi gördüm de hiçbirinin bir cübbesi dahi yoktu. Üzerlerinde ya peştamal, ya da boyunlarına bağladıkları-–bazısı dizlere, bazısı topuklara kadar ulaşan—bir hırka vardı. Avret yeri görülmesin diye de bu hırka önden elle toplanırdı.” İşte suffa ashabının bütün varlıkları yalnızca buydu. Resûlullah’ın (asm) arkasında namaza durduklarında kimisi açlıktan yere düşüp bayılırdı. Namazın ardından Allah Resûlü (asm) onların yanına gider ve şu sözlerle tesellide bulunurdu: “Yüce Allah’ın (cc) katında sahip olduklarınızı bir bilseniz, sıkıntı ve muhtaçlığınızın daha çok olmasını isterdiniz.” Yoklukla imtihan olan sahabiler, kısmen bu şekilde hayatlarını sürdürmüşlerdi. Özellikle açlık ile imtihan olanların imtihanı en şiddetli olanıydı.

Şimdi asıl konumuza, zenginlik ile imtihanın nasıl olabileceğine bir bakalım. Ben bu mesele üzerinde araştırma yaparken, çok kıymetli hocamız Prof. Dr. Ali Seyyar’ın “Zengin Sahabiler/ Sahabenin Varlıkla İmtihanı” isimli bir kitabının çıktığını duydum. Ve hiç vakit kaybetmeden değerli hocamızı ziyaret ettim. Sağolsunlar kitaptan bir tane de bana hediye ettiler. Özellikle araştırdığım bir konu ile alâkalı olduğu için, hiç vakit kaybetmeden okumaya başladım. Yalın bir dili, akıcı bir üslûbu vardı. Hani derler ya ‘bir solukta bitti’ diye, aynen öyle oldu. “Peki, aklındaki soruların cevabını buldun mu?” diye soracak olursanız, evet buldum. Hem de fazlasıyla... Fazlasının ne olduğunu merak edenler varsa, onu da belirteyim. Yukarıda yoksulluk ile imtihandan bahsederken, bu kitaptan alıntı yaptım. Bu kitapta yalnızca zenginlikten değil, aynı zamanda yoksulluktan ağır imtihanlara maruz kalan sahabiler de vardı.

Zengin olan ve İslâmiyetin gelmesiyle birlikte sahabe unvanını alan Mekke halkı, yine İslâm dini ile birlikte varlığını değerlendirme imkânını elde etmişti. Artık davranışlarına dikkat ediyorlar ve asla haram lokmayı ağızlarına almamaya gayret gösteriyorlardı. Fakir ve yoksul olanları gözetiyor, onlara zekât ve sadaka veriyorlardı. Aynı zamanda savaş için teçhizat giderlerini karşılıyorlar ve gerekli erzakları temin ediyorlardı. Onlar, Allah’ın (cc) emirlerine ve Hz. Peygamber’in (asm) sözlerine hakkıyla riâyet ediyorlardı. Allah (cc) için vermekten asla sakınmayan, gerektiğinde bütün varlığını bile vermeyi göze alacak kadar inanca sahip insanlardı onlar.

Prof. Dr. Ali Seyyar Hocamızın kitabını okuduktan sonra, sahabe yürekli olmanın gerçekten çok zor olduğunu anladım. İnşaallah sizler de okursanız, inanıyorum ki aynı duygulara kapılacaksınız. Yazıma son vermeden evvel, Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin bu konu ile alâkalı olan bir sözünü aktarmak istiyorum: “Allah nâmına ver, Allah nâmına al, Allah namına başla, Allah nâmına işle. Vesselâm.”

15.11.2013

Nurullah Çetin // Yeni Asya Gazetesi