Kavramları Yerli Yerinde Kullanma Sanatı

 

İbrahim VELİ

09 Nisan 2010; Milli Gazete

Geçen haftalarda Sakarya'da Atatürk büstüne meçhul birisi bir saldırıda bulunur. Kişi, olay mahallinde hemen yakalanır. Ertesi gün Sakarya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Durman bir kınama bildirisi yayınlar ve saldırganın "meczup birisinin" olduğunu iddia eder ve halkı tepki göstermeye davet eder. Bu bildiride gelişi güzel olarak kullanılan meczup kelimesinden rahatsız olan ve sosyal nitelikli ansiklopedileri ile tanınan Prof. Dr. Ali Seyyar, akademik içerikli yazılı bir açıklama yapma ihtiyacı duyar. Hocamızın, Özürlüler İdaresi Başkanlığı'ndaki kurum danışmanlığı döneminde Özürlüler Kanunu'nun çıkartılmasındaki mücadelelerini bildiğim için, bu açıklamanın önemini sizinle paylaşmak istiyorum.

Özürlülerin toplum hayatında dışlanmadan ve ötekileştirilmeden eşit vatandaşlar olarak yaşamaları gerektiğinin altını sürekli olarak çizen Seyyar, meczuplara negatif bir anlam yüklenmesinden elbette rahatsızlık duymuş ve şu açıklamayı yapmıştır: "Daha çok tasavvufta geçen meczup kelimesi, bir daha kendine gelmemek üzere Allah'ın aniden kendine çektiği (cezp ettiği), dost edindiği ve daimî surette huzurunda bulundurduğu velileri tanımlamak için kullanılır. Cezbe, bir yönüyle dinî duygu ve manevî heyecan içinde bulunmak anlamına geldiği için, aslında her dindar insan, (özellikle cezbe halinde) bir derece meczup sayılır. Sözlükte "cezbeli, deli, divane, mecnun" anlamına gelen meczup, Allah rızasını kazanan ve O'nun yakınlığına layık görülen, her türlü heva ve heves lekesinden temizlenen ve bu sayede farklı manevî makam ve mertebelere erişmiş bir kişidir."

Konunun arka planını da görmemizi sağlayan diğer ifadeleri ise şu şekilde yer aldı: "Batı tarihinde özellikle orta çağda ister dinî motifli olsun, isterse başka sebeplerden olsun, akıl ve ruh hastalıklarının mahiyeti bilinmediği için, zihinsel özürlülerle ruh (akıl) hastaları, toplumsal tehlike olarak görülürdü ve diri diri yakılırdı. Halbuki aynı dönemde İslâm toplumlarında yaşayan meczuplarla diğer akıl hastaları çok daha şanslı idi. Özellikle meczuplar, kulluk görevlerinden muaf oldukları halde kendilerine göre de olsa birçok dindar insandan daha çok ibadet etmeleri ve bütün manevî saflıklarıyla bazen gaybî bilgileri andıran gizemli ve düşündürücü sözler sarf etmeleri dolayısıyla toplum nezdinde âdeta veli muamelesi görmüştür ve halen de görmektedir."

Rektör Bey, Ali Hocanın bu yazılı açıklamasından sonra biraz mahcubiyet duyarak, "meczup birisi" tabirini kullandığı halde bundan daha çok aklını kaybetmiş kişileri, yani delileri kastettiğini ima eder. Ancak yine de bazı mantıksal çelişkilere düşerek, bunların bazı rahatsızlıklarından dolayı masum gibi gösterilemeyeceğini iddia ederek, ister aklı başında birisi olsun, ister meczup, "suçu sabit olunana kadar herkes masumdur" ilkesini çiğnemiş olur. Toplumda ayrı bir manevî yeri olan masum insanları bu yolla suçlamak, "Meczup birisi" denilerek, kim bilir şuur altında dolaylı bir şekilde de olsa dindar kesimin hedef gösterilmesi, "aşırı sevgi insanı kör eder"in bir örneği olmuştur. Rektör Bey, Atatürk'ü ne kadar çok sevdiğini ispatlamak istercesine, bu sefer de hiç farkına varmadan korumaya muhtaç olan başka bir sosyal kesimi hedef göstermiş oldu.

Tam da bu noktada ister dinî sebeplerden dolayı olsun, isterse dünyevî depresyonlardan dolayı olsun aklını yitirmiş ve dolayısıyla kendini savunamayan aciz insanların yalnız olmadıklarını göstermek adına sesimizi yükseltme gereği duymalıyız. Bu hassasiyeti sadece bir sosyal bilimcinin göstermesi yeterli olsa da, deliye, veli gözüyle bakabilen bir toplumdan bu tarz resmî açıklamalara daha büyük tepki gelmeliydi. En azından, engellilerin oluşturduğu sivil toplum kuruluşları ve özellikle şizofren dernekleri, bir özürlü grubuna toplumsal ve hukukî ayrımcılık yapıldığı iddiasıyla savcılığa suç duyurusunda bulunabilmeliydi. Ali Hocanın da ifade ettiği gibi: "Hangi özürlü gruptan olursa olsun, engellilerin ötekileştirilmediği ve dışlanmadığı duyarlı bir toplum olma yolunda hepimize büyük sosyal sorumluluklar düşmektedir".