Yoksullukla Mücadelede Vatandaşlık Geliri Modelleri Tartışmaları: Tarihî Perspektiften Günümüze Bir Yolculuk [1]

 

04 Temmuz 2010

Prof. Dr. Ali Seyyar [2]

 

Giriş

Birçok gelişmiş ülkede sosyal politikalar kapsamında gerek çalışan kesime, gerekse çalış(a)mayan kesime, değişik gerekçelerle ve değişik isimler altında bazen birden fazla geçici veya sürekli olarak sosyal gelir bağlanmaktadır (çocuk parası, çocuk bakım ödeneği, yaşlı bakım parası, işsizlik ödeneği-yardımı, özürlü maaşı, sosyal yardım, kira yardımı vb.). Karmaşık bir yapıya dönüşmüş olan sosyal yardım ve transfer sistemlerinin organizasyonu, idaresi ve denetimi, özellikle bürokratik maliyetler açısından pragmatik ve etkin görünmemektedir. Birçok ülkede son yıllarda kamusal sosyal harcamalar artmasına rağmen sosyal devletler, işsizlikle ve yoksullukla mücadelede her nedense başarılı olamamaktadır. Bundan dolayı mevcut sosyal politikalar, yeniden gözden geçirilmektedir. Geniş kapsamlı (herkes için) veya sınırlı (sadece yoksullar için) bir vatandaşlık geliri modelinin, bürokrasi ve denetim maliyetlerinde tasarruf sağlamasından dolayı, toplam sosyal harcamaları azaltacağı görüşü yaygındır. Bununla birlikte birçok sosyal transfer çeşidinin de, vatandaşlık geliri modelinin uygulanmasıyla (zamanla) ortadan kalkacağı varsayılmaktadır.

Vatandaşlık geliri modeli, yoksullukla mücadele açısından son yıllarda Türkiye’de gündeme getirilmekte ve tartışılmaktadır. Bu bağlamda vatandaşlık geliri kavramı, bazen diğer sosyal transfer uygulamalarıyla karıştırılmakta, bazen de kamusal sosyal yardımlardan bağımsız olarak ele alınmakta ve dolayısıyla sosyal güvenlik sisteminin bütününe yönelik değerlendirilmelerden uzak tutulmaktadır. Vatandaşlık geliri modeli çerçevesinde geliştirilmiş çeşitli konseptler, bilimsel ve objektif bir yaklaşımla, çoğu zaman ülkemizin şartları açısından ele alınmadan ideolojik ve siyasî mülahazalarla ya neo-liberal sisteme ya da sivil toplum alanında var olan geleneksel sadaka kültürüne karşı bir alternatif olarak takdim edilmektedir.

Vatandaşlık geliri modelinin genelde iki temel açılımı bulunmaktadır. Birinci ideal modelde, fakir zengin ayrımı yapılmaksızın bir ülkede yaşayan bütün vatandaşlara devlet tarafından asgari sosyal ihtiyaçları karşılayan bir gelir bağlanmaktadır (şartsız temel gelir modeli). İkinci modelde ise sadece muhtaç (yoksul) kesim sosyal koruma altına alınmaktadır (şartlı sosyal transfer veya temel gelir modeli). Bu iki sosyal modelin dışında özellikle ikinci model çerçevesinde ve yoksullukla mücadele bağlamında kendine has farklı modeller, gerek düşünce plânında, gerekse uygulamalar (kamusal sosyal yardım programları gibi) açısından ortaya çıkabilmektedir.

Makalemiz, vatandaşlık gelirini şu veya bu şekilde öngören sosyal modellerin gerek fikir, gerekse devletler bazındaki uygulamalarını tarihî süreç içinde ele alacak ve etkileri bakımından değerlendirecektir.

1. Şartsız Temel Gelir Transferi Açısından Vatandaşlık Geliri Modeli

Sosyal adaleti (gelir dağılımındaki adaleti) temin etmeyi amaçlayan ve dolaysıyla sosyal devletin sosyal siyaset araçlarından biri olan vatandaşlık geliri[3], şartsız temel gelir’e[4] dayanan bir finans (gelir) transfer modelidir. Bu modelde ekonomik durumundan ve gelir seviyesinden bağımsız olarak her vatandaşa kanunca eşit miktar üzerinden belirlenmiş bir gelir (maaş), hiçbir karşılık beklenmeksizin (her ay) düzenli olarak ödenmektedir (kamusal transfer hizmeti).

Gelir transferinin temel hedefi, özellikle muhtaç vatandaşların asgari hayat düzeylerini koruyabilmelerini ve toplum hayatına tam katılımlarını sağlamaktır. Bu modelde vatandaşın ne muhtaçlık (yoksulluk) durumunun incelenmesine gerek görülmekte, ne de kendisinden (ücretli olarak emek piyasasında) çalışmak gibi bir şart veya karşılık aranmaktadır. Gelir seviyesi, ortalamanın üstünde olan orta halli ve zengin kesimlere aktarılan temel gelir ise gelir vergisine tâbi tutulmaktadır.

Şartsız temel gelir uygulaması, muhtaç bir vatandaşın geçimini tam olarak sağladığı veya böyle düşünüldüğü için, kendisine bunun dışında bir ödeme yapılmamaktadır. Bu durumda kamusal sosyal yardım sistemine artık ihtiyaç duyulmamaktadır. Bir başka ifadeyle her vatandaşa şartsız temel gelir bağlanması ile vergi ve(ya) sosyal sigorta primlerinden finanse edilen bütün diğer sosyal haklar (kamusal sosyal yardım; işsizlik ödeneği, iş göremezlik ödeneği, çocuk parası, kira yardımı, bakım ödeneği vb) da ortadan kalkmaktadır. Ancak özürlülerin, yaşlıların ve bakıma muhtaçların özel sosyal ihtiyaçlarını da dikkate alan alternatif ve(ya) geliştirilmiş özel vatandaşlık geliri modelleri de bulunmaktadır.

Şartsız temel gelire sahip olan vatandaşlar, isterlerse emek piyasasında çalışarak, (asgari) gelirlerini artırabilme imkânına sahip olmaktadır. Şartsız temel gelir ödemeleri, diğer gelir kaynaklarından bağımsız olarak düzenlendiği için, emek sayesinde elde edilen şahsî gelir ile devletçe ödenen şartsız temel gelir arasında bir rekabet oluşmamaktadır. Şartsız temel gelir modelinde bir taraftan vatandaşın çalışmaya teşvik edildiği belirtilmekte, diğer taraftan da tembelliğe itildiği de öne sürülmektedir. Vatandaşın çalışmak ve dolayısıyla kendi gayretleriyle gelir elde etmek isteyip istememesi herhalde şartsız temel gelirin miktarı ile yakından ilgilidir. Miktar ne kadar düşük tutulursa, çalışma ihtiyacı ve gereği de o derece artacaktır.

Bunun yanında şartsız temel gelirin miktarının, emek piyasasında geçerli olan asgari ücretin üstünde tutulması durumunda çalışmaya yönelik talebin azalma eğilimi göstermesi muhtemeldir. Asgari ücret şartının ortadan kaldırılması durumunda şartsız temel gelir uygulamaları, işverenlerin işgücü maliyetlerini aşağıya doğru çekme içgüdüsüne bağlı olarak emek piyasasında ücretlerin kısa vadede düşmesine sebebiyet verebilmektedir. Orta ve uzun vadede emek piyasası şartlarının arz ve talep dengesine göre yeniden şekilleneceğini beklemek de mümkündür. Vatandaşlık geliri modelinin finansmanı, olağanüstü devlet gelirleri olmadığı sürece (kamunun petrol veya altın gelirleri gibi) genelde ücretin-gelirin ve(ya) tüketimin vergilendirilmesi ile sağlanmaktadır.

2. Şartlı Sosyal Transfer Açısından Vatandaşlık Geliri Modeli

Vatandaşlık geliri modelinin muhatap sosyal kitle açısından daraltılmış bir çeşidi de genel bir ifadeyle sadece muhtaç ve yoksullar için düşünülmüş “şartlı sosyal transfer”dir. Bazı farklılıklar olmakla birlikte “şartlı sosyal transfer”, özellikle nakdî yardım içeren kamusal sosyal yardım uygulamalarına çok benzemektedir.

“Şartlı sosyal transfer” kavramı yerine bazen “negatif gelir transferi”[5], “şartlı temel gelir”; “asgari gelir desteği” veya “güvenceli (garantili) asgari gelir”[6] kavramı da kullanılmaktadır. Sosyal transfer sisteminde ortaya çıkan gelir desteğinin miktarı, yoksulların asgari ihtiyaçlarını karşılayacak seviyede olmalıdır. Burada sadece kişinin fizikî (zarurî) ihtiyaçları değil sosyo-kültürel ihtiyaçları da dikkate alınmaktadır.

Devletin sosyal devlet anlayışı ve(ya) ekonomik gücüne göre “şartlı sosyal transfer”in miktarı, bazen fert başına düşen ortalama millî gelire, bazen asgari ücrete bazen de işsizlik ödeneğine göre belirlenmektedir. Buna bağlı olarak da “şartlı sosyal transfer”in miktarı, bazı durumlarda asgari hayat standardının (fert başına düşen ortalama millî gelirin) altında da kalabilmekte ve yoksul vatandaşın hayat kalitesini artırmamaktadır. Bu durumlarda değişik olağanüstü sebeplerden dolayı özellikle ileri derecede sosyo-ekonomik sorunları olan, sosyal dışlanma tehlikesi ile karşı karşıya gelen ve dolayısıyla özel olarak korunması gereken vatandaşların hayat kalitesini artırmak ve sosyal hayata bağlamak amacıyla başka kaynaklardan finanse edilen bir sosyal yardım ve hizmet sistemine ihtiyaç duyulmaktadır.[7] Bu modelde “şartlı sosyal transfer”in miktarı ne olursa olsun, muhtaç vatandaşların gelir durumunun tespiti kaçınılmazdır. Bunun için geliştirilmiş âdil bir muhtaçlık tespit sistemine ihtiyaç vardır. Bu da ancak sosyo-bürokratik bir işlemle X yürütülebilmektedir.[8]

Şartlı vatandaşlık geliri ile bütün yoksullar, insan haysiyetine yaraşır düzenli ve huzurlu bir hayat sürdürebilme imkânına kavuşacaktır. Özellikle işsizlik sigortasından veya kamusal sosyal yardımlardan (yeterince) yararlanamayan milyonlarca yoksul insanın toplumsal hayata bağlılıkları artacaktır. Kendilerine düzenli olarak ödenmekte olan temel gelirle yoksulluktan kurtulmuş olan vatandaşlar, sosyal güvenlik açısından endişe duymayacak, gelecek umudu ile ileriye dönük alternatif plân ve program yapma şansına sahip olacaklardır. Böylece vatandaşların, topluma, sosyal sisteme ve devlete güven duyacakları için, şahsî risk alma, serbest girişimcilikte bulunma ve yenilikçi olma cesaretleri de artacaktır. Maddî zorunluluktan dolayı değil gönüllü olarak istediği ve beğendiği bir işyerinde çalışacak olan vatandaşlar, hem işverenlere karşı daha bağımsız olacak, hem de performansları daha yüksek olacaktır.

Kişiler, çalışmaları halinde, devletin verdiği gelirden mahrum olmayacak, ancak emek piyasasında elde ettikleri artı ücret, toplam gelir (vatandaşlık geliri + ücret) olarak sayılacak ve (fert başına düşen ortalama milli gelirin üstünde olması durumunda) vergilendirilecektir. Yoksullara dönük vatandaşlık geliri uygulaması ile birlikte özellikle emek piyasasında ağır ve-fakat ücreti düşük olan bazı niteliksiz işlere rağbet azalacaktır. Buna bağlı olarak ya bu gibi işlerde ücretler artacak ya da teknik imkân dâhilinde otomasyona geçilecektir.

3. İslâm Dininde ve Tarihinde Vatandaşlık Geliri Modelleri ve Uygulamaları

3.1. Bir Evrensel Sosyal Hak Olarak Vatandaşlık Geliri Modelinin İslâmî Kaynakları

Kuran-ı Kerim, sadece Müslüman vatandaşlara değil zimmî statüsünde olan gayri Müslimlere de genel anlamda sadakanın, dar anlamda zekâtın (bugünün diliyle vatandaş gelirinin) verilebileceğini ifade etmektedir. Gayri Müslimlere sadakayı mübah kılmak üzere inen âyet, (muhtaç) insanlar arasında ayrımın yapılmasını tasvip etmemektedir.[9] İlgili âyet şu sosyal mesajı vermektedir:

“Ey Peygamber! Onları (gayri-Müslimleri) hidayete erdirmek senin üzerine bir borç değildir. Zira ancak Allah dilediğini hidayete erdirir. Hayır olarak ne harcamada (sadakada) bulunursanız, bu kendi faydanızadır. Yapacağınız hayırları (sadakaları) ancak Allah’ın rızasını kazanmak için yapmalısınız. Çünkü yapacağınız her iyilik, size olduğu gibi geri dönecek ve size asla haksızlık yapılmayacaktır”.[10]

Taberi, bu âyete şöyle bir yorum getirmektedir: Ey Muhammed! Müslüman olmayanların İslâm’a girmek suretiyle hidayet bulmaları senin üzerine borç değil ki sadakaların verilmesine engel oluyorsun ve ihtiyaçları olur da hiç değilse o yolla İslâm’a girerler diye sadakalardan onlara bir şey vermiyorsun. Yarattıklarından dilediğinin İslâm’a girerek, hidayet bulmasını sağlayacak sadece O’dur. Bu sebeple onlara verilecek sadakayı engelleme.[11]

Âyetin iniş (nüzul) sebebi ile ilgili olarak şunlar ifade edilmektedir: Müslümanlar yoksul zimmîlere tasaddukta bulunuyorlardı. Fakir Müslümanların sayısı arttığında İslâm Peygamberi: ‘sadece kendi dindaşlarına tasaddukta bulunun’ şeklinde bir tavsiyede bulununca bu âyet indi. Bu ihtar mahiyetindeki ilahî mesaj üzerine son Peygamber, Müslümanlara, diğer din mensuplarına da tasaddukta bulunmalarını söyledi.[12] Müslümanlar ve İslâmî devletler de bu yönde hareket ettiler ve herkesi sosyal güvenlik kapsamına alacak modeller geliştirdiler.

Hz. Peygamber, bu âyetin inmesiyle birlikte bir Yahudi ailesine tasaddukta bulunmuştur. Üstelik bu aileye yapılan gelir desteği, Hz. Peygamberin vefatından sonra da devam etmiştir. Hz. Peygamber, bununla da yetinmeyip, sadaka (zekât) ve ganimetten kendi hissesine düşen paydan Müslüman olmayan yoksullara da vermiş ve bunun için tahsisatta bulunmuştur.[13]

3.2. Hz. Ebu Bekir’in Uyguladığı Vatandaşlık Geliri Modeli

Vatandaşlık geliri modeli, tarihte ilk kez asrı saadet’te uygulanmıştır. İslâm’ın ilk halifesi Hz. Ebu Bekir, yukarıda bahsi geçen âyetin yanında son Peygamber Hz. Muhammed’in sünnetine uyarak, beytü'l-mal'a gelen malı, hür, köle, yoksul, zengin, erkek, kadın demeden insanlar arasında şartsız ve eşit olarak dağıtmıştır. Kendisine, başta Hz. Ömer olmak üzere bazıları, "Bu malı insanlar arasında eşit olarak dağıttın. Hâlbuki bu insanlar arasında (maddî ve manevî yönden) üstün olanlar, iyi geçmişi bulunanlar ve ilk Müslümanlar var" şeklinde uyarıda bulunduklarında, "Ben, bunları hepinizden iyi biliyorum; fakat bunların (manevî derecelerin) sevabı Allah'a aittir. Bu mal ise, (herkesin hakkı olan) geçim aracı ve dünya maaşıdır. Bunda eşitlik yolunu tutmak, ayırım yolunu tutmaktan daha hayırlıdır" cevabını vermiştir.[14]

Hicretin 14. yılına (miladî 635) kadar, zekât ve sadakalardan finanse edilen beytül-mal’dan (devletin sosyal fonundan) hak sahibi insanlara, eşit miktarlarda maddî destek sağlanırdı. Bunun dışında başka kaynaklardan da ilave ödemeler yapılırdı. Mesela savaşlarda elde edilen ganimetlerin beşte dördü mücahitler arasında dağıtılırdı. Ancak geri kalan kısım ise başta yardıma muhtaçlar olmak üzere diğer hak sahiplerine de dağıtılırdı. Dağıtımda sadece kişilerin evli olup olmadıklarına bakılırdı. Evli olanlara, bekârlara göre iki misli verilirdi. Dağıtımda diğer sosyo-kültürel özellikler dikkate alınmazdı. Böylece Hz. Ebu Bekir, din, dil, ırk ve cinsiyet ayırımı yapmaksızın, iktisadî kaynakların dağıtımında genelde toplumun bütün fertlerine eşit davranmıştır.

3.3. Hz. Ömer’in Uyguladığı Refah Destekli Vatandaşlık Geliri Modeli

Halife Hz. Ömer döneminde fetihler genişledikçe, ganimet, zekât malları ve fey gibi diğer vergi gelirleri de hayli artmaya başlamıştır.[15] Hz. Ömer, artan devlet gelirlerini yerli yerinde harcamak, hak sahiplerine temel ihtiyaçlarının ötesinde refah temin edici bir gelir bağlamak maksadıyla hicrî 15 (miladî 636) yılında şura meclisini toplatmıştı.[16] İstişarenin sonucunda Hz. Ebu Bekir’in uygulamalarından farklı olarak vatandaşlık gelirine bazı özel hususiyetlerin yerine getirilmiş olması şartına bağlı olarak bir de refah payı eklenmesi öngörülmüştür.

Hz. Ömer, refah payı ilaveli vatandaşlık geliri modeli ile hem bütün vatandaşları asgarî seviyede de olsa gelir güvencesi kapsamına almış, hem de topluma, dine veya devlete üstün hizmetlerde bulunmuş olanlara ayrıca bir mükâfatta bulunmuştur. Hz. Ömer, kamu gelirlerini dağıtırken, muhtaç olan herkese temel gelir desteğinde bulunarak, sosyal adaleti de koruyabilmiştir. Bununla birlikte Hz. Ömer savaşlara katılmış mücahitlere (gazilere), İslâm dinine giren ilk Müslümanlara, Hz. Peygamber’e yakın veya dine üstün hizmette bulunmuş olanlara, pozitif ayrımcılık uygulayarak, özel durumlarına uygun belli bir tasnif ve tertibe göre daha yüksek miktarlarda bir gelir bağlamıştır.[17]

Hiç kimsenin refah düzeyini ve hayat kalitesini azaltmadan, belirli bir sosyal kesimin refahını artırmaya yönelik uygulamalar (Pareto Optimum), aslında artan sosyal refahın bir göstergesidir. Hz. Ömer’in, refah destekli vatandaşlık geliri ekseninde geliştirmek istediği dağıtım politikaları konusundaki şu sözleri ibret vericidir: "Kendinden başka ilâh olmayan Allah'a yemin olsun ki, şu devlet malında herkesin bir hakkı vardır. Ben de bu konuda, ancak sizin gibi biriyim. Fakat Allah'ın Kitabı’ndaki ve Resûlullah’ın nazarındaki yerlerinize göre dağıtımda bulunacak, kişi ve İslâm'daki mihneti, kişi ve İslâm'daki önceliği, kişi ve İslâm'daki zenginliği, kişi ve ihtiyacını göz önünde bulunduracağım."[18] Kendisine, Hz. Ebu Bekir gibi kamu gelirlerini eşit dağıtması gerektiği yönündeki telkinlere "Resûl-u Ekrem'e karşı savaşanla, yanında savaşanı bir tutmam" diye cevap vermiştir.[19]

Hz. Ömer döneminde refah destekli vatandaş geliri uygulamalarının yanında korunmaya muhtaç bazı özel sosyal kesimlere ayrıca ödemelerde bulunulmuştur. Mesela Hz. Ömer, çocuk sahibi olmuş her anneye yılda yüz dirhem olmak üzere ayrıca bir çocuk bakım parası ödemekteydi.[20]

Hz. Ömer, halifeliğin sonlarına doğru refah merkezli vatandaşlık geliri modelinin bir takım sosyo-ekonomik mahzurlar doğurabileceğini düşünmeye başlamıştır. Sayıları az da olsa devletten yüksek seviyede vatandaşlık geliri alan bazı Müslümanlar, bu yolla sermayelerini kat kat artırabilmekteydi. Bu da gelir dağılımındaki adaleti belirli bir oranda bozabilirdi. Gerçi Hz. Ömer döneminde yaşayan zengin Müslümanlar, zekâtın (zorunlu sadaka) dışında bol bol infakta (gönüllü sadakada) bulunarak, toplumsal boyutuyla (sivil alanda) yeniden gelir dağılımı üzerinde olumlu katkılarda bulunmuştur. Ancak infak yoluyla elde edilen sosyal adalet (ikincil gelir dağılımı), daha çok gönüllülük esasına dayanıyordu ve bunun sürekli olarak sağlanması da Müslümanların takva, züht gibi manevî ve ahlâkî duyarlılığının yüksek olmasına bağlı idi.

Bütün yoksullar gözetiliyor ve o zamanki zengin Müslümanlar da ellerinden geldiğince infakta bulunuyor idiyseler de, Hz. Ömer, bu uygulamanın uzun vadede bazı sosyal riskler doğurabileceğini hissederek, endişelerini şu şekilde dile getirme ihtiyacı duymuştu. "Eğer gelecek yıla kalırsam, insanların baştakiyle sondakini birleştirecek ve hepsini bir yapacağım". Hz. Ömer bu sözleriyle büyük bir ihtimalle vatandaşlık geliriyle birlikte uygulanan artı refah payı ödemelerinden vazgeçip bunun yerine alt gelir gruplarının lehine olan miktarı artırılmış eşit bir vatandaşlık geliri ödemeyi düşünmekteydi. Fakat Hz. Ömer'in bunu yapmaya ömrü yetmemiştir.[21] Halife Hz. Osman, mal ve gelir taksiminde Hz. Ömer'in siyasetini takip ettiyse de, halefi Hz. Ali, yine Hz. Ebu Bekir'in uygulamasına dönmüştür.

4. Batı Tarihinde Vatandaşlık Geliri Modellerinin Öncü Düşünürleri

Batı tarihinde vatandaşlık geliri modelinin bütünüyle uygulandığı söylenemeyeceği gibi bu bağlamda ilk bilim adamları da ancak XVI. asırdan itibaren ortaya çıkmıştır. Bunlardan en önemli olanlarını ve düşüncelerini kısaca tanıyalım:

4.1. Juan Luis Vives (1492–1540)

Hümanizmin savunucularından olan ilahiyatçı, felsefeci, eğitimci ve sosyal reformcu İspanyol Juan Luis Vives, “De subventione pauperum” (Brügge 1526) adlı iki ciltlik eserinde özellikle kentlerde yaşayan yoksullara temel gelirin bağlanmasını talep eder. Buradaki amaç, dinî hayırseverliğin bir gereği olarak yoksulları muhtaçlıktan kurtarmaktır.[22]

4.2. Thomas Morus (1478 – 1535)

İngiliz Katolik kilisesine mensup bir hukukçu, devlet adamı ve hümanist bir yazar olan Morus, 1504 yılında parlamento üyesi olmuş ve Kral VII. Heinrich’in vergilerin artırılmasını öngören tasarısına karşı çıkmakla tepkilerini üzerine çekmiştir. 1516 yılında ünlü hümanist Rotterdam’lı Erasmus’un teşviki ile Latince olarak yazdığı “Utopia” isimli sosyal-felsefik diyaloglar içeren romanında cumhuriyetçi ve âdil bir devlet modelinden yola çıkarak, eşitlik ilkesi adına yoksullar için kalıcı sosyal yardımların yapılmasını talep etmiştir.[23]

4.3. Tommaso Campanella (1568 – 1639)

Katolik kilisesinin Dominik tarikatına mensup olan İtalyan filozof Campanella, 1602 yılında yazdığı “La citta del Sole” (Güneş Devleti) kitabında Eflatun’un devlet felsefinden yola çıkarak, Katolik ve sosyalist düşünceleri birleştirip, ütopik bir toplum düzeni kurar. Güneş Devleti’nde kamu hizmetlerinde, sanat ve meslek kollarında herkes eşit bir şekilde iş bulabilecektir. Günlük olarak herkesin dört saat çalışması yeterli olacaktır. Bunun yanında devletçe herkese eşit miktarda bir gelir bağlanacaktır. Böylece herkesin bol bol serbest zamanı olmalı ve kişi, bu serbest zamanını istediği gibi kullanabilmelidir.[24]

4.4. Charles Fourier (1772–1837)

Fransız toplum bilimcisi Fourier, kapitalist düzene karşı çıkan ilk sosyalist düşünürlerdendi. 1835 yılında kaleme aldığı “La fausse industrie“ (Yanlış Sanayi) kitabında ilk kez şartsız (garantili) temel gelir modelinin esaslarını belirler. Modern şehir toplumlarında temel ihtiyaçları karşılayabilmek için avcılık, balıkçılık ve ziraat yapmak mümkün olmadığına göre, vatandaşlara asgari gelirin bağlanmasını ileri sürer. Şartsız temel gelir teorisinden etkilenen İngiliz filozof ve iktisatçı John Stuart Mill (1806-1873), “Siyasî İktisadın Temelleri” (Principles of Political Economy) eserinde sosyalist düşünce sisteminde ortaya çıkan vatandaşlık gelirinin en makbul olanı olarak görür.[25] Fourier, her ne kadar toplumun her üyesine vatandaşlık geliri fikrini ileri atmış ise de Yahudilere karşı takındığı olumsuz tavrından dolayı netice itibariyle devlet desteğinin etnik ve dinî mensubiyete göre şekilleneceğini ileri süren Musevi düşünürler tarafından da tenkit edilmektedir.[26]

4.5. Josef Popper-Lynkeus (1838–1921)

Bir Yahudi ailesinden gelen Avusturyalı sosyal filozof Popper-Lynkeus, “Genel Beslenme Görevi” (Allgemeine Nährpflicht) kitabında adalet, insan onuru ve toplum düzeni ile ilgili sosyal dünyasını anlatır. Buna göre her vatandaşın asgari geçimi, devletçe yürütülecek olan aynî yardımlarla sağlanır. Kamuya ait aşevlerinde bedava yemek dağıtılır, giyim gibi günlük ihtiyaçlar devlet mağazalarından temin edilir ve herkese bir konut tahsis edilir. Ancak buna karşılık birkaç yıllığına da olsa herkesin kamu tarafından oluşturulacak “Beslenme Görevi Ordusunda” (Nährpflicht-Armee) çalışması şarttır. Bu hizmet süresi bittiğinde yine her vatandaşa asgari geçimini temin edecek kadar yardım yapılır. Vatandaşların temel ihtiyaçlarının âdil bir şekilde karşılanmasını temin edecek bir koordinasyon merkezinin de kurulması gereklidir. Para sistemine sıcak bakmayan Popper-Lynkeus’in sosyal modelinde vatandaşlara sadece aynî destek öngörülmektedir.

4.6. Major Clifford H. Douglas (1879–1952).

İskoçyalı iktisat teorisyeni olan Douglas, 1924 yılında yazdığı “Social Credit” kitabında artan refahtan vatandaşlara da belirli bir payın (kârın) aktarılmasını savunuyordu. Kanada’nın bir Eyaletinde kurduğu “Social Credits Party” isimli partisinin siyasî programında bu düşüncelerini modelleştirdi. Model, çalışma ve muhtaçlık şartı aranmaksızın herkese yani yoksul olmayanlara da düzenli olarak “sosyal ödenek” öngörmekteydi. Belirli bir sınırı aşan gelirlerin ise vergiye tâbi tutulması şarttı. 1935 yılında yerel seçimleri kazanan bu parti, Alberta Eyaletinde yaşayan her vatandaşa aylık 25 Dolar gelir bağlamayı planlamıştı. Ancak iki yıl sonra bu plân, federal hükümet tarafından engellendi.

4.7. Milton Friedman (1912–2006)

Şartlı sosyal transfer (negatif gelir transferi) modeli, Milton Friedman tarafından da 1962 yılında kabul görmüştür. Bu modelde sosyal transferden sadece hiç geliri olmayanlarla gelir seviyesi düşük olanlar yararlanabilmektedir.[27] Genelde bu ödemeler, fert başına düşen ortalama millî gelirin altında kalan vatandaşlara yapılmaktadır. Bir başka ifadeyle fert başına düşen ortalama millî gelirin üstünde olan vatandaşlar, gelir desteğinden istifade edememektedir. “Şartlı sosyal transfer”in miktarı, vatandaşın fert başına düşen ortalama millî gelire ne kadar yakın veya uzak olmasına bağlı olarak değişebilmektedir. Bu modelde gelir transferinin miktarı, vatandaşın geliri arttıkça (ve dolayısıyla fert başına düşen ortalama millî gelire yaklaştıkça) azalmaktadır. Şartlı sosyal transfer(‘in miktarı), kişilerin gelir durumuna (muhtaçlığına) göre belirlendiği için, gerçek anlamda (şartsız) bir vatandaşlık geliri değildir.

5. Dünyada Vatandaşlık Geliri Modelleri Uygulamaları

5.1. Almanya

Almanya’da şartsız temel gelir anlamında sistemli ve kapsamlı bir vatandaşlık geliri modeli, vatandaşlara tanınan bir sosyal hak olarak hukuk sisteminde yer almamaktadır. Ancak yoksulluk ve özürlülük gibi ekonomik, bedensel ve ruhsal sebeplerden dolayı kendi kendine yeterli olmayan (bakıma) muhtaç vatandaşlara asgari hayat standardı üzerinden (kamusal) sosyal yardım amaçlı gelir desteği sağlanmaktadır.[28] Bunun yanında Almanya’da bir vakıf, 2010 yılının ortalarından sonra sabit bir vatandaşlık gelirinin iki ayrı bölgede yaşayan yoksullar üzerindeki etkilerini (boş zamanlarını değerlendirme şekli, çalışma azmi, sosyal faaliyetlere katılım vb.) test etmek istemektedir. Buna göre ekonomik yönden zayıf bir bölge olan Brandenburg ile refah seviyesi yüksek Stuttgart’ta yaşayan 100 kişiye iki yıllık bir süre için ayda net olarak 800 Avro ile değişik sosyal risklere karşı sosyal sigorta primi vermeyi planlamaktadır. Hedef (yararlanacak) kitle içinde iş bulmakta güçlük çeken üniversite mezunları, annelik iznini kullanmış çocuklu kadınlar, erken emekli olanlar, işsizlik yardımı alanlar ve(ya) uzun süreli işsiz olanlar yer alacaktır.[29]

5.2. Brezilya

Luiz Inácio Lula da Silva (1945 - ), 2003 yılında devlet başkanı olduktan sonra şartsız “vatandaşlık hakkının temel geliri” sistemini (renda básica de cidanania) 2005 tarihinde uygulamaya koydu. Ancak bu sistemden şu anda sadece yoksullar yaralanmaktadır. Devlet, gayri safi yurtiçi hâsılasının % 5’ini vatandaşlık gelirine ayırmak istemektedir. 2003 verilerine göre kişi başına düşen aylık gelir 40 Reais’tir (20 TL). Miktarı, asgari ihtiyaçları karşılayamayacak kadar düşük olan gelir desteğinden 44 milyon insan yararlanmaktadır.

2010 yılına kadar, bütün vatandaşların sisteme dâhil edilmesi düşünülmektedir. En az beş yıl Brezilya’da ikamet eden yabancılar da bu haktan yararlanabilecektir.[30] Aslında şartsız vatandaşlık gelirinin mimarı iktisatçı ve Sao Paulo senatörü Prof. Dr. Eduardo Suplicy’dir. Onun sayesinde şartsız temel gelir sistemi, bir sosyal hak olarak kanunda yerini almıştır Suplicy’e göre şartsız temel gelir, bir hayırseverlik veya sadece bir destek değildir. Bir vatandaşlık hakkı olarak temel gelir, toplumun refahından bir pay alabilmek adına yoksullar için bir fırsattır. Mutlak yoksulluğun ortadan kaldırılması, âdil bir toplumun inşası ve âdil bir gelir dağılımının gerçekleşebilmesi, kısacası sosyal adaletin tesisi, buna bağlıdır.[31] İktisadî refahı artıracak kalkınma modelleri geliştirilmedikçe ve buna bağlı olarak da devlet gelirleri artmadıkça, vatandaşlık gelirinin miktarı hep düşük kalacak ve Brezilya’nın yapısal yoksulluğunu ortadan kaldırması da zor olacaktır.

5.3. Alaska

Alaska’da bütün vatandaşlara (aile fertlerine) şartsız ve sürekli olarak 1982 yılından beri bir vatandaşlık geliri verilmektedir (permanent fund dividend). Petrol kaynaklarından elde edilen gelirlerin bir kısmı, bir fonda toplanmakta (Alaska Permanent Fund) ve toplumun her bir ferdine bir nevi kâr olarak dağıtılmaktadır. 1982–2008 dönemi itibariyle ortalama olarak yılda 1.110 USD vatandaşlık geliri ödenmiştir. Görüldüğü üzere bu miktar, asgari geçim standardının çok altında kalmakla birlikte kişi başı geliri ortalama olarak % 6 oranında artırmaktadır. Özellikle alt gelir gruplarının ortalama gelir artışı daha da yüksektir (% 10). Dolayısıyla yoksulların ve özellikle çok çocuklu ailelerin refah seviyesi de o nispette X artırılabilmektedir. Vatandaşlık gelirinin noel tatillerine yakın bir dönemde ödenmesi, tüketimi ve dolayısıyla ekonomiyi de olumlu yönde etkilemektedir. Vatandaşlık geliri uygulamaları, gelir dağılımındaki adaletsizliği kısmen de olsa ortadan kaldırmıştır.

Şöyle ki en alt gelir grubunu temsil eden %20’lik grubun aile geliri son 10 yılda % 28 artmıştır. En zengin kesimin geliri ise sadece % 7 civarında artmıştır.[32] Yılda bir kere olmak üzere eşit miktar üzerinden tespit edilen ödenek, hükümetin yoksullukla mücadele programı olmaktan çok kamu kaynaklarından her vatandaşın bir hakkı olduğu düşüncesiyle dağıtılan bir kâr payı olarak da görülebilir.

5.4. Türkiye

Türkiye’de geniş kapsamlı şartsız vatandaşlık geliri modeli, henüz teorik plânda ele alınan bir konudur. Bununla birlikte kamusal sosyal yardım mantığı ile de olsa son yıllarda sınırlı ve şartlı vatandaşlık geliri uygulamalarına geçildiği söylenebilir. Mesela 2005 yılında yürürlüğe giren 5378 sayılı Özürlüler Kanunu ile 2022 sayılı Kanun, yoksul özürlüler lehine değiştirilmiş ve iş bulamayan ya da çalışamayacak durumda olan yoksul özürlülere, özürlülük derecelerine göre daha yüksek miktarlarda kalıcı bir vatandaşlık geliri bağlanmıştır.[33]

Yine aynı kanun çerçevesinde bakıma muhtaç olmaları şartıyla yoksul özürlülere asgari ücret miktarı üzerinden bakım ödeneği adı altında ayrıca bir vatandaşlık geliri bağlanmaktadır.[34] Buna bağlı olarak Mart 2010 verilerine göre bakıma muhtaç bir özürlüye sahip olan 200 binden fazla aileye bakım parası verilmektedir.

Yoksullukla mücadele noktasında Türkiye’de birden fazla sosyal kurum veya kanunî düzenleme bulunmasına rağmen (mutlak yoksulluk hariç) göreceli yoksulluk sorunu bütünüyle çözümlenmiş değildir. Bunun başlıca sebebi, yoksullara yapılan gelir desteğinin çok çeşitli (karmaşık) ve yetersiz olmasıdır. Mesela 2022 sayılı kanuna göre 65 yaş ve üzerinde olan yoksul yaşlılara ödenen şartlı vatandaş gelirinin miktarı, yoksul özürlülere bağlanan gelire göre % 50 ve hatta % 33 oranında daha düşüktür.[35] Gerek miktar, gerek nitelik (aynî-nakdî yardım), gerekse süre bakımından farklı farklı uygulamaların yanında kamusal sosyal yardımların bütçe kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde belirlenmesi ve uygulanması,[36] yoksullukla mücadeledeki ilkesizliği ve modelsizliği göstermektedir.

Sonuç

Millî sosyal politikalar, bütün vatandaşlarını sosyal koruma kapsamına alma hedefini güttüğü halde, asr-ı saadetteki uygulamalar hariç, tarihte hiçbir devlet, vatandaşına (aslında vatandaş statüsünü taşısın veya taşımasın o ülkede yaşayan toplumun her bir üyesine) hiçbir şart koşmadan asgari sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak kadar gelir bağlayamamıştır. Bununla birlikte özellikle gelişmiş sosyal devletler, şartsız vatandaşlık geliri modelinden ziyade yoksul kitlelerin özel ihtiyaçlarını dikkate alan şartlı sosyal transfer sistemleri (kamusal sosyal yardım programları) geliştirmişlerdir. Buna bağlı olarak her ülkede, muhtaçlık (yoksulluk) kriterleri açısından farklı ölçütler kullanılmakta ve sosyal koruma kapsamına giren değişik yoksul kesimlere, farklı gerekçelerle ve yöntemlerle bazen birden fazla kurum aracılığıyla farklı miktarlar üzerinden gelir desteği sağlanmaktadır.

Ülkeler, gelişmişlik seviyelerine göre genelde ilk etapta yoksullukla bir mücadele yöntemi olarak kamusal sosyal yardım programları üretmekte ve ekonomik imkânları nispetinde bunları daha sonra şartlı gelir desteğine dönüştürmektedir. Yoksullara dönük sosyal destek politikaları, merkezî veya mahallî yapı ve idare içinde kamusal bir nitelik taşıyabileceği gibi, bireysel ve toplumsal bir davranış biçimi olarak da kendisini göstermektedir. Kamu kaynaklarının yetersiz olduğu durumlarda özellikle sosyal yardım amaçlı sivil toplum örgütleri ile dinî cemaatlerin yoksullukla mücadeledeki katkıları da ayrı bir önem taşımaktadır. Şartlı vatandaşlık gelirinin miktarının düşük olması durumunda yoksullara zaten ilave destek hizmetlerinin yapılması kaçınılmaz olacaktır. Bundan dolayı yoksullukla mücadele konseptlerinde kamu ve sivil sosyal sorumluluk alanlarının tespitinin iyi yapılması gerekmektedir. Bütüncül sosyal sorumluluk ve dayanışma çerçevesinde takip edilecek temel esasların ve sosyal destek programlarının iyi belirlenmesi halinde birçok sosyal riskin kaynağı olan yoksulluk sorununun ortadan kaldırılması da kolaylaşacaktır.

 

SONNOTLAR

[1] Seyyar, Ali; “Yoksullukla Mücadelede Vatandaşlık Geliri Modelleri Tartışmaları: Tarihî Perspektiften Günümüze Bir Yolculuk”; Türk-İş Dergisi; Sayı 389; Mayıs-Haziran 2010.

[2] Sakarya Üniversitesi; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi; Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü; Sosyal Siyaset ve Sosyal Güvenlik Ana Bilim Dalı Başkanı.

[3] Vatandaşlık Geliri’nin değişik ülkelerdeki karşılığı şu şekildedir: Bürgergeld; Staatsbürgergehalt; (Almanca); Basic Income; Social Dividend; Social Income System (İnglizce)

[4] Şartsız Temel Gelir’in değişik ülkelerdeki karşılığı şu şekildedir: Bedingungsloses Grundeinkommen (Almanya). Unconditonel Basic Income (İngiltere)

[5] Negatif Gelir Transferi’nin değişik ülkelerdeki karşılığı şu şekildedir: Negative Einkommensteuer; Teilhabersteuer (Almanya); Earned Income Tax Credit (ABD); Working Families Tax Credit (Ingiltere). Negatif Gelir Transferi kavramı, ilk kez Fransız iktisatçı Antoine Augustin Cournot tarafından kullanılmıştır.

[6] Balcı, Şebnem G.; Güvenceli Asgari Gelir Hakkı ve Sosyal Güvenlik Reformu; İktisat Dergisi; Ekim 2006; s. 55.

[7] www.basicincome.org/bien/aboutbasicincome.html (10.06.2010).

[8] Jodie T. Allen; Jodie T.; Negative Income Tax; In: David R. Henderson: Concise Encyclopedia of Economics; 2007.

[9] Kurtubi, el-Câmi’li-ahkâmi’l-Kuran; Kahire; 1387-1967; III; s. 337.

[10] Kuran-ı Kerim; Bakara Suresi (2); Âyet: 272.

[11] Taberi; Câmi’u’l-beyân; III; s. 94.

[12] Köse, Saffet; Müslüman Düşüncesinde İnsanın İnsanlığı Sebebiyle Saygınlığının Zirve Noktası-Gayr-i Müslümlere Yardımın Malî İbadet Kapsamında Oluşu”; İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi; Sayı 14; 2009; s. 54.

[13] Köse, Saffet; a.g.m.; s. 55.

[14] Ebu Yusuf, Ebu Yusuf, İmam Yakup İbn İbrahim, Kitabü'l-Harâc, (Tercüme: Ali Özek), İstanbul; 1970 ve 1973; ss. 83-84.

[15] İslâm Tarihi; Cilt 4; s. 115.

[16] Güvenilir otoriteler, divan teşkilatının hicrî 21 (miladî 641) tarihinde kurulduğunu ifade etmektedir. Bkz. Türkiye Diyanet Vakfı; İslâm Ansiklopedisi; C. 9; s. 379.

[17] Kurucan, Ahmet ve Mercan, Zühdü; Aşere-i Mübeşşere: Cennetle Müjdelenen On Sahabi; Işık yayınları; İzmir; Şubat 2005; ss. 134-135.

[18] İbn Sa'd, Muhammed, Et-Tabakâtü'l-Kübra, Darü's-Sâdır, Beyrut; s. 299.

[19] İbni Sa’d; s. 296.

[20] Kandehlevi; M. Yusuf; Hayat’üs-Sahabe; (Tercüme: Ahmet Meylani); Hikmet Yayınları; t.y.; C. 2; ss. 367–368.

[21] İbni Sa'd, si 302; Ebu Yusuf; s. 89.

[22] Vives, Hıristiyan olmakla birlikte yahudi dinine mensup bir aileden gelmekteydi. Babası, İspanyol engizisyon mahkemesinin kararıyla diri diri yakılmıştır. Annesi ise gömülü olduğu bir Hıristiyan mezarlığından 24 yıl sonra alınarak yakılmıştır. Kişi hakkında daha fazla bilgi için bkz.: Zeller, Susanne; Juan Luis Vives - Wiederentdeckung eines Europäers, Humanisten und Sozialreformers jüdischer Herkunft im Schatten der spanischen Inquisition; Freiburg i. Br. Lambertusverlag; 2006.

[23] 1523 yılında parlamento başkanı ve 1529 yılında başvekillik makamına kadar gelebilen Morus, cömertliği ile ün yapmıştır. Kendi özel servetinden açlık içinde kıvranan yüzlerce kişiyi doyurmuş ve çiftliğinde çalışanlarına iyi davranmıştır. Katolikleri kamu alanından uzaklaştırmayı öngören Anglikan kilisesine bağlılığını 1534 yılında kabul etmediği için, tutuklanır ve bir yıl sonra mahkeme kararıyla idam edilir. Kişi ve hayatı hakkında daha fazla bilgi için bkz.: a) Richard Marius; Thomas Morus. Eine Biographie; Benziger Verlag; Zürich; 1987. b) Hans Peter Heinrich; Thomas Morus. Mit Selbstzeugnissen und Bilddokumenten; Rowohlt Verlag; 3. Aufl.; Reinbek bei Hamburg; 1991.

[24] Campaneyya ve düşünceleri hakkında daha fazla bilgi için bkz.: Ruth Hagengruber; Tommaso Campanella. Eine Philosophie der Ähnlichkeit; Sankt Augustin; 1994. Gisela Bock; Thomas Campanella-Politisches Interesse und philosophische Spekulation; Tübingen; 1974.

[25] Fourier ve eserleri hakkında daha çok bilgi için bkz.: Bebel, August; Charles Fourier- Sein Leben und seine Theorien; Röderberg-Verlag; Frankfurt/M.; 1978.

[26] Silberner, Edmund; Sozialisten und Judenfrage; Berlin; 1962.

[27] Milton Friedman, Milton; Kapitalismus und Freiheit; (Kapitalizm ve Özgürlük); Piper, München; 2006; ss. 228–230.

[28] Bundesverfassungsgericht: Urteil BVerfGE 40, 121 [133] – Waisenrente II. Beschluß des Ersten Senats vom 18. Juni 1975. In: Deutschsprachiges Fallrecht (DFR). zuletzt bearbeitet am 2. April 2007, abgerufen am 8. November 2008.

[29] Hage, Simon; “Praxistest für Grundeinkommen”; http://www.manager-magazin.de/finanzen/artikel/; 17.12.2009. (16.06.2010).

[30] http://www.lateinamerikanachrichten.de/?/artikel/171.html (16.06.2020).

[31] http://smi2le.org/cms/de/journal/mozaik/28-prof-dr-eduardo-suplicy (17.06.2010).

[32] http://www.archiv-grundeinkommen.de/apfc/alaska-apfc.htm (18.06.2010).

[33] Bağlanan aylıklar % 200 ila % 300 oranında artırılmış ve yardımın kapsamı genişletilmiştir. 2005 yılında özür derecesi ayrımı olmadan 67 TL olan özürlü aylığı, özür derecesi % 40-69 olan özürlüler için 2009 yılında 181 TL'ye; özür derecesi % 70 ve üzerinde olan ağır özürlüler için ise aylık 272 TL'ye çıkarılmıştır. İlk kez, 18 yaşından küçük özürlü çocuğu olan muhtaç ailelere ve her ikisi de özürlü olan çiftlerin her birine özürleri oranında vatandaş geliri bağlanmıştır. Bkz. a) 2005 tarih ve 5378 sayılı “Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”.

[34] 30 Temmuz 2006 tarihli “Bakıma Muhtaç Özürlülerin Tesbiti ve Bakım Hizmeti Esaslarının Belirlenmesine İlişkin Yönetmelik”e göre, bakım amaçlı vatandaşlık geliri alabilmek için, bakıma muhtaç özürlü, hem ağır derecede özürlü, hem de yoksul olması gerekmektedir. Yoksulluk kriteri (şartı) ise şu şekilde belirlenmektedir: Bakıma muhtaç özürlünün içinde bulunduğu ailenin gelirlerinin toplamı, aile fertlerine düşen ortalama aylık gelir tutarının, bir aylık net asgari ücret tutarının 2/3’ünden daha az olması durumunda bakıma muhtaç özürlü yoksul sayılmaktadır ve özürlü maaşının yanında bakım ödeneği de alabilmektedir.

[35] 1976 tarih ve 2022 sayılı "65 Yaşını Doldurmuş, Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkındaki Kanun".

[36] Meselâ, ' Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK)'' 2828 sayılı Kanununa göre, yoksullukta olan, temel ihtiyaçlarını karşılayamayan ve hayatlarını en düşük düzeyde dahi sürdürmekte güçlük çeken kişi ve ailelere, ancak kaynakların yeterliliği ölçüsünde ayni ve nakdi yardım yapmaktadır. Bu şu anlama gelmektedir, müracaatların fazla olması halinde yiyecek, giyecek, yakacak ve tıbbî araç-gereç gibi aynî yardımlar sınırlandırılabilmektedir.